@mavii_bulutt345
|
Mavinin Yeşili
Bölüm: 5- Fırtınada Bile Dimdik Duran Çiçek
Eylül, Ceylin'in taburcu işlemlerini halletmesinin ardından odaya adımlarını yönlendirdi. Arkadaşı, içlerinden en fazla yorulan kişi iken onu daha fazla yormamak için evraklarla ilgilenmeyi bizzat kendisi istemişti.
Derin, kabanını üstüne giydiğinde düğmelerini ilikledi. Kendi çantasını omuzuna taktığında gözleri etrafta gezindi. Eksik bir şey olmadığını düşünerek Ceylin'in montunu koltuğun üstünden aldı ve yanına gidip giyinmesi için yardım etti. Küçük kız kabanını kollarına geçirince düzeltebilmek için ayağa kalktı. Genç anne, eğilip onun fermuarını yukarıya doğru çekti ve önünü kapatınca yaka kısmını düzeltti.
Doktor Yeşim, yarım saat önce gelmiş ve taburcu olabileceklerini söylemişti. Bunun üzerine Derin ve Ceylin hazırlanırken, İrem hem Ege'yi hazırlıyor hem de onun getirdiği oyuncakları topluyordu. Eylül'de çıkış işlemlerini yapmak için odadan ayrılmıştı. Derin, tutması için elini ona uzattığında küçük kız elini sıkıca kavradı.
Genç kadın, odaya girdiğinde hepsinin hazırlanmış olduğunu gördü ve, "İşlemleri hallettim. Başka bir şey yoksa çıkalım mı?" diye sordu. Gözleri onların üzerinde dolanıp bir cevap bekliyordu.
"Çıkalım," dedi Derin, unuttukları bir şeyin olamadığını düşünerek konuşmuştu. Küçük kız, annesinin elini tutarken boştaki elini de Eylül'e doğru uzattı. Genç kadın, elinin içinde kaybolan minicik eli sıkıca tuttu ve hastaneden hep birlikte dışarı çıktılar.
Derin, arabaya geçmeden önce, kendi arabasına binmek için hazırlanan İrem'e dönüp, "Bize gelmek ister misiniz?" diye sordu. "Birlikte yemek yeriz hem Ceylin ve Ege'de oyun oynarlar. Uzun zamandır da oturup sohbet edemedik." İrem kararsız kalırken Ege ablasının elini çekti, konuşurken ona baksın diye. "Abla ne olur gidelim, lütfen," dediğinde, İrem onu kırmak istemediği için, "Tamam, gidelim ama bizim eve uğramamız lazım," cevabını vererek durumu açıkladı, evde birkaç işi vardı.
"Tamam, siz gidin. Biz her şeyi hazırlayıp bekleriz sizi," dedi Derin, onların gitmelerinde bir sakınca olmadığını belirterek. Arkadaşını zorlayıp bunaltmak istemiyordu. İrem, başını sallayarak onu onayladı. İlk önce arabaya Ege'yi bindirdi ardından da kendisi yerini aldı, arabasını çalıştırıp kullanmaya başladı.
Anne- kız, Mustafa Bey'in kullandığı arabayla hastaneye geldikleri için mecburen Eylül'ün arabasıyla eve gideceklerdi. Üçü de arabaya yerleştiğinde Eylül arabanın anahtarını yerine takıp çalıştırdı.
Melek Hanım, Eylül'ün onu araması üzerine yaptığı yemekleri ısıtmış, Ceylin'in istediği pastayı yapmaya başlamıştı. Pasta işi bittiğinde onu buzdolabına yerleştirdi. Çalan kapı ziliyle birlikte hızla mutfaktan ayrıldı. Üçü de eve ulaştığında zile basmayı tercih etmişlerdi ve zile basan Ceylin olmuştu. Bunu yapmayı sevdiği için sorma zahmetine bile girmeden işaret parmağını zile dokunduruyor ve heyecan ile kapının açılmasını bekliyordu.
Melek Hanım üstünde yemek önlüğü, yüzündeki gülümsemesiyle kapıyı araladı. Gördüğü yüzler karşısında yüzündeki gülümseme daha da büyüdü. "Hoş geldiniz." dedikten sonra usulca Ceylin'in yanağını okşadı. Onun için endişelense de ona bakıp gülümsemesi bu durumu kısa bir süre için unutmasına yetmişti.
"Hoş bulduk." Melek Hanım, onların bu cevabından sonra geçmeleri için kapıyı sonuna kadar açtı. Hepsi içeriye girdiklerinde üstündekileri çıkarıp yerine yerleştirdiler. "Yemekler hazır. Kuzumun istediği pastayı da yaptım, onu da yersiniz." açıklamasından hemen sona Ceylin heyecanla ellerini birbirine çırptı. "Pasta!" dedi ve hızla mutfağa girdi.
"Ceylin yavaş ol kızım!" Derin arkasından onu uyarsa da Ceylin mutfağa girmişti bile, heyecanından annesini duyabilecek bir vaziyette değildi. Melek Hanım onun bu haline gülümsedi, "Ben bir Ceylin'e bakayım," dediğinde Derin hızla ekledi. "Melek Abla, İremler de gelecek. Sofrayı ona göre kuralım." diyerek onu durumdan haberdar etti.
"Tamam kızım, siz çıkın yukarı, dünden beri aynı şeyler var üzerinizde. Değiştirip gelin, bir rahat edin. Ben hallediyorum buraları." iki kadın da onu onayladığında Melek Hanım, onlar odalarına geçmek için merdivenlere yönelirlerken mutfağa geçmişti.
Derin ve Eylül odalarına çıkmak için basamakları çıkarlarken Eylül konuştu, "Ben çıkış işlemlerini hallederken Uraz aradı. Toplantı iyi geçmiş. Ufak bir pürüz çıksa da o halletmiş her şeyi. Şirketi merak etmememizi ve orayı biz gelene kadar toparlayacağını söyledi." arkadaşını bilgilendiren genç kadın bir yandan da onun aklının işte kalmamasını umuyordu.
Basamakları bitirip koridorun ortasına gelirken, "Yarın genel bir toplantı yapalım," dedi. Eylül, ona inanmayan gözlerle baktı. Derin şimdi hiçbir şey olmamış gibi işe mi gidecekti? Aklından geçen düşünce onu rahatsız etti. Arkadaşının toparlaması için biraz zamana ihtiyacı vardı. "Ne dediğin farkında mısın? Sence bu durumda önceliğimiz ne olmalı?"
Eylül yavaş yavaş sinirlenmeye başlıyordu ama böyle bir durumda da birbirlerine bağırıp kırarak zor günlerini atlatamayacaklarının da farkındaydı. Sakin kalmaya özen gösterdi. Arkadaşının biraz daha evde kalıp dinlenmesi gerektiğine inanıyordu. Derin, arkadaşının sinirlendiğini anlamıştı. Eylül belki kendine göre haklıydı ama genç kadın konuşmadan bir sonuca varılmayacağını anlamıştı. Bu yüzden konuşup kendini izah etti.
"Eylül, haklısın biliyorum. Oradan sana belki de kızını önemseyen ve işkolik biri olarak gözükebilirim ama gerçekten kafamı dağıtıp biraz olsun düşüncelerimden kurtulmak istiyorum," dedi ve kendini sakinleştirmek için tırnaklarını avuç içine bastırdı. Akmak için zorlayan yaşlarını serbest bıraktığında devam etti.
"Sonuç hep aynı kafamda. Belki umudumu içimde kendim bitirdim bu yüzden kötü sonlu düşünüyorum bilmiyorum ama ben kızımın bu durumda olmasını kaldıramıyorum. Dayanamıyorum, elimin kolumun bağlanmasına." ağzından bir hıçkırık firar etti. Gözlerini ondan kaçırırken bu anın hemen bitmesini diliyordu.
Eylül kendine kızarken arkadaşına sıkıca sarıldı. Başını Derin'in omuzuna koyduğunda o da ağlayacak raddeye gelmişti. Arkadaşının iyiliğini isterken farkında olmadan onu üzmüştü. "Ben özür dilerim. Ben sadece..." sesi boğuk çıkarken lafını bölen Derin olmuştu. "Bu durum herkesin dengesini alt üst etti. Böyle davranman çok normal." onun sakinleşmesini bekledi ardından devam etti. "Hadi üstümüzü değiştirip aşağı inelim. Bizimkiler merak etmesin. Olur mu?" dedi Derin, bu durumu dağıtmak için.
Eylül "Her şeye rağmen ayakta dimdik durmaya çalışıyor.'" içinden geçirdiği cümleyle birlikte arkadaşına belli belirsiz tebessüm etti ardından onun sorusunu onaylanarak odasına geçti.
Derin, odasına geçtiğinde kapıya sırtını dayadı. Yavaşça yere kaydığında tekrardan gözyaşlarına izin verdi. İçindeki ateşi söndürmeye, Eylül'ün yanındaki ağlaması yetmemişti. O ateş, söneceği yerde yavaşça daha da içine doğru yayıldı. Derin bu ateşten nasıl kurtulacağını hiç bilmiyordu. Canı yanıyordu ama onun bu ateşi söndürmeye gücü yoktu. Kaç dakika orada o şekilde durdu bilmiyordu ama en sonunda kalkıp üzerini değiştirdi.
Eylül, odasına girdiğinde ellerini yüzüne kapattı. Nasıl düşünebilirdi Derin'in Ceylin'i önemseyip hayatına devam edeceğini? Kaç yıllık arkadaşını arkadaştan öte gördüğü can dostunun kızını önemsemediğini nasıl düşünebilirdi ki? Böyle bir hatayı nasıl yapabilmişti?
Bir süre kendine kızdı Eylül. Derin'i belki de en iyi onun tanıması gerekiyordu. Arkadaşına kızacağına onu rahatlaması gerekiyordu. Ellerini yüzünden çekmeden yanaklarındaki yaşları kuruladı. Derin bir nefes alıp ağzından verdiğinde odasındaki dolaba yönelip içinden rastgele bir şeyler çıkarıp üstüne geçirdi. Odasından çıktığında bakışları Derin'in odasına kaydı.
'Acaba aşağı indi mi?' İçinden geçirdiği sorunun cevabını onun odasından çıkmasıyla almıştı. Gözleri yerdeki halının üstünde gezindi. Kendini suçlu hissediyordu. Bu yüzden başı yere doğru eğikti.
Derin, karşında Eylül'ü gördüğünde onun yanına yöneldi. "Sen aşağı inmedin mi?" Eylül çekine çekine gözlerini yukarı kaldırıp Derin'e baktı. Ona içinde yaşadıklarını belli etmemeye karar vererek sorusunu yanıtladı. Arkadaşı kendi dertleri ile meşgulken kendi ile ilgilenmesini istemiyordu. "Hayır. Daha yeni hazırlandım. Ben çıktığımda sen de çıkmıştın."
"O zaman aşağı inelim. Bizi daha fazla beklemesinler. "
"Olur."
Derin, Eylül'de bir farklılık sezse de sesini çıkarmadı ve yaşadıkları an ile ilgili olduğunu düşündü. Aralarının kötüleşeceğini düşünerek ona durumunu sormadı. Bazen de nehrin akışına kapılıp gitmek gerekiyordu.
Melek Hanım, yanında pasta yemek için deliren küçük kıza bıkkınlıkla "Kuzum ama ilk yemek ye sonra yersin," dedi. Bu cümleyi kaç defa tekrar ettiğini sayamamıştı. Annesi gibi inatçı olan küçük kız istediğini elde etmeden susacak gibi değildi. "Ama Melek Abla lütfen." Ceylin en tatlı haline bürünüp bir umut 'evet' demesini beklese de cevap değişmemişti.
Melek Hanım yaptığı salatayı masaya koyarken, "Hayır," dedi. Eylül ve Derin hiç konuşmadan mutfağa girdiklerinde konuşmanın sadece bir kısmını duyabilmişlerdi. Derin, Ceylin'e bakıp ne olduğunu anlamaya çalıştı.
"Ne oldu?" dedi Eylül, ondan önce davranıp ne olduğunu anlamaya ve öğrenmeye çalışıyordu. "Ne olsun kızım. Bu ufaklık pasta yemek istiyor." Eylül'ün sorusunu yanıtladı Melek Hanım. Bir yandan da işlerini hallediyordu.
Derin, "Olmaz ilk önce yemek sonra pasta." diyerek kızını uyardı. Onu üzmek istemiyordu ama onun sağlığı için bunu yapması gerekiyordu. Ceylin üzgün gözlerle annesine baksa da itiraz etti anında, "Ama anne," dese de annesini ikna edememişti.
Derin her ne kadar kızına kıyamasa da aç karnına tatlı yemesine müsaade etmezdi. "Kızım pasta kaçmıyor ya yersin sonra," dedi. Ceylin onun kararlı sesinden sonra pes ederek başını sallayıp yerine oturdu.
Melek Hanım, Eylül ve Derin gelmeden masayı hazırladığından onlara bir iş kalmamıştı. Hepsi birlikte, salona geçip İremlerin gelmesini beklerlerken Ceylin, oyun oynamaya başlamıştı.
"Ne olacak Ceylin'in durumu kızım?" diye sordu Melek Hanım. Ceylin yanlarında olduğu için o duymasın diye kendi aralarında fısıldıyordular. Derin, "Doktor bizden kan örneği aldı. İliğin bizden çıkma olasılığına karşı. Sonrası ise belli değil." Ceylin'in öz kızı olmadığını söylemek onu üzüyordu bu yüzden bunu cümlesiyle üstü kapalı bir şekilde onlara açıklamayı seçti.
Melek Hanım, usulca başını salladı. Elleri kolları bağlı bir şekilde öylece oturup ne olacağını beklemek üzüyordu onu. Hele ki Derin ve Eylül'ün üzüntüsüne şahit olmak Melek Hanım'ı derinden yaralayan bir durumdu.
"Güçlü ol tamam mı kızım," diyerek onu uyardı Melek Hanım. "Acele ya da yanlış bir kararın Ceylin'in hayatına mal olabilir. Attığın adımdan, aldığın nefesten bile emin olmalısın," diyerek kaygısını Derin'e paylaştı.
"Biliyorum Melek Abla. Ama ne düşüneceğimi bilmiyorum. Acele edip ona durumu söylersem ters tepeceğinden korkuyorum. Ceylin bunu kabullenemeyecek kadar çok küçük. Bunu söylemeyecek değilim. Bu onun en büyük hakkı ama şimdi değil."
"Senin ona bunu uygun bir dille zamanı geldiğinde anlatman lazım ama şimdi içini ferah tut. Daha hiçbir şey belli değil." yaşlı kadın bunu anlıyordu ama ilik onlardan çıkmazsa bu durumun açığa çıkacağını biliyordu. Onun sırtını sıvazladı.
Derin, Ceylin'e olayları anlattığında onun vereceği tepkiden dolayı korkuyordu. Az çok onun nasıl davranacağını biliyordu ve onun tepkileri Derin'i korkutmaktan ileri gitmiyordu.
Kapı çaldığında Melek Hanım ayaklandı. "İremler gelmiş olmalı," diyerek kapıyı açmaya gitti. Melek Hanım'ı Eylül ve Derin takip ettiğinde, gelen misafirlerini karşıladı üç kadın. Ege, içeriye Ceylin'in yanına giderken, İrem üç kadına da sarılıp içeri geçti.
Uraz, Derin ve Eylül'den gizli gizli yaptığı şeyin gerginliğini yaşıyordu, bu yüzden onlar hariç her yere bakıyordu. Eylül, onu fark ederek, "Bir, sorun mu var?" diye sordu. Gerginliği gün yüzüne çıkıyordu.
Uraz, "Hayır, sadece bir dosyada kafam kaldı," diyerek olayı geçiştirdi. Eylül ve Derin, onun üzerine gitmeyi istemediklerinden soru sormaya devam etmeseler de ikisi de bariz bir şekilde onun yüz hatlarından gergin olduğunu anlayabiliyorlardı. Üçü de içeri geçtiklerinde, Melek Hanım masayı gösterdi," Hadi oturun soğumadan," dedi.
Melek Hanım hariç herkes masaya oturduğunda Derin sordu, "Melek Abla sen yemeyecek misin?"
Melek Hanım onların çalışanından çok bir abla olmuştu onlara. Onunla aynı masaya oturmaktan çekinmiyorlardı. Yaşlı kadın cevap olarak, "Yok kızım ben aç değilim. Hazırlarken bir şeyler atıştırdım siz yiyin yemeğinizi." kibarca Derin'in teklifini reddetti. Onların birbirleriyle sohbet edip rahatlamaya ihtiyaçları vardı.
Herkes yemeğine başladığında Derin bir hafta sonra çıkacak olan testin sonucunu düşünmeye başladı.
Her defasında bu konuyu düşündüğünde içine bir öküz oturuyordu. Bu öküz nefes almasını zorlaştırarak ona rahat vermiyordu ve bu durumun nasıl ortadan kalkacağını hiç bilmiyordu.
Sonuç onu hem korkutuyor hem de ruhunun ağırlaşmasına sebebiyet veriyordu. Önündeki yemeği eşelerken arada bir ağzına ufak ufak lokmalar atıyordu. Eylül, her ne kadar yemeğiyle ilgileniyormuş gibi gözükse de içten içe Derin için üzülüyordu. Arkadaşı acı çekerken elinden bir şey gelmiyordu.
Yetmemiş miydi bunca acı da kızıyla imtihan ediliyordu?
İrem, masada gezen bu kasvetli havadan kurtulmak adına, "Derin, bir hafta sonra havalar güzel olacakmış. Piknik mi yapsak? Hem Ege ve Ceylin'de biraz doğa havası alırlar."
Derin, yemeğindeki bakışlarını ona yönlendirdi. Ege ve Ceylin, sevinirken genç kadın arkadaşının sorusuna cevap verdi. "Olur tabii. Neden olmasın?" dedi ve dalgınca yemeğine devam etti.
Masadaki herkesin üzgün gözleri onun üzerinde gezinirken, Derin bunu fark etmemişti bile.
Derin, aklına gelen düşünceler ve ihtimaller yüzünden sıkıntılı bir nefes bıraktığında tamamen yemeğine odaklanmaya çalıştı.
Bakışları Ceylin'i bulduğunda gözlerini kaçırdı. Şimdi dokunmaya bile kıyamadığı kızı hasta mıydı?
Kendi daha minicikken Ceylin bu hastalıkla mücadele ediyordu...
Eylül, masanın üstündeki Derin'in elini sıktı. Derin bakışlarını Eylül'e çevirdiğinde o gözlerde umudu gördü. Aslında o da umut etmek istiyordu ama...
Bazı şeyler buna engeldi.
En başta kızının hasta olmasaydı ve de önündeki bilinmezlikti.
Peki ya gerçekten de bir yerlerde mutlu son var mıydı onlar için?
Mutlu, huzurlu ve hep birlikte oldukları bir son...
1 Hafta Sonra
Bu geçen bir hafta Derin için, tüm ömrünü hapiste geçiren biriymiş gibi geldi. Hem zaman geçmek bilmedi hem de o hapisteki kişi gibi elleri kolları bağlıydı, ne yapacağını bilemedi.
Aynanın karşısında saçlarını tararken elleri yavaş, gözleri aynanın bir köşesinde sabit kalmıştı. Derin, aynı yeri kaç defa taradığını bile sayamadı. En sonunda saçını taramayı bırakıp elindeki tarağı makyaj masasının üstüne bıraktı. Derin bir nefes alıp elleriyle yüzünü kapattı ve bir müddet bekleyip önüne gelen saçlarını geriye ittirdi.
Yaklaşık on dakika kadar önce Doktor Yeşim onu aramış ve sonuçların çıktığını söyleyerek onları hastaneye çağırmıştı.
Derin, Eylül'e gideceklerini haber verdiğinde, Eylül'de onu salonda bekleyeceğini söyleyerek salona inmişti. Ceylin, Melek Hanımla evde kalırken Uraz'ı aramakta Eylül'e kalmıştı.
Derin ayağa kalkıp üstündeki kıyafetleri düzeltti, çantasını omzuna takıp odasından çıktı. Ağır adımlarla aşağı inip salona girdiğinde görüş alanına Eylül ve Ceylin girmişti. Eylül, şirkete uğrayacağı için önceden hazırlanmıştı. Tekrar hazırlanmayacağı için Derini beklerken Ceylin ile salonda oyun oynamaya başlamıştı.
Ceylin, oyuncaklardan başını kaldırdığında Derini gördü. Eylül ayağa kalkarken Ceylin hızla annesine koştu.
"Anne!"
Derin, Ceylin ona doğru hızla gelirken yere çömelerek kollarını iki yana açtı. Derin, Ceylin kollarına sığındığında burnunu onun boynuna gömdü ve derin derin nefesler alarak onun o mis gibi kokusunu içine çekmeye başladı.
Derin, geri çekildi ama Ceylin'den ayrılmadı. Ellerini Ceylin'in yanaklarına koyduğunda yavaş yavaş onun yanaklarını sevdi.
"Anneciğim, biz Eylül ablanla birlikte bir yere kadar gidip geleceğiz. Sende uslu bir kız olup Melek ablayı yormayacaksın. Anlaştık mı?"
"Anlaştık." Ceylin cevabından sonra hızla içeri girip oyuncaklarıyla oynamaya devam etti. Eylül, Derin'in yanına geldi. "Çıkalım mı?"
"Olur."
İkisi de kapının yanındaki dolaptan montlarını aldılar ellerine. Melek Hanım, ikisini görerek mutfaktan çıktı. Derin montunu üstüne geçirdi ve montun içinde kalan saçlarını iki eliyle dışarı çıkardı. Eylül'de montunu giydiğinde Melek Hanım kapıyı onlar için araladı.
Derin, Melek Hanım'a döndü, "Melek Abla, Ceylin sana emanet. Bir şey olursa bizi ararsın," dedi.
"Olur kızım. Hadi dikkatli gidin."
İkisi de Melek Hanıma gülümseyip dışarı çıktılar. Melek Hanım, onlar çıktığında arkalarından kapıyı kapatarak Ceylin'in yanına geçti.
Derin ve Eylül arabaya yerleşip kemerlerini taktıklarında Derin arabayı çalıştırdı. Araba evin kapısından çıktığında Derin kolunu kapıya koyarak başını eline yasladı.
Aklında pek bir plan yoktu aslında. Bu sonuç negatif çıkarsa ne yapacağını veya ilik bulunmazsa bundan sonra ne olacağını bilemiyordu.
Onun bu halini fark eden Eylül, en sonunda dayanamayıp, "Neyi düşünüyorsun?" Derin'e bakmaya başladı, sorusunun cevabını almak için. Derin gözlerini yoldan çekerek bir kere ona baktı ve gözleri tekrar yolu buldu.
"Çıkacak sonucu, ihtimalleri."
Bu ihtimaller canını çok fazla yakıyordu. Kızını kaybetme ihtimali, Ceylin'in her gün gözünün önünde eriyecek olması...
Gözleri doldu. Bir iki kere gözlerini kırpıştırdı. Eylül fark etmedi onun bu halini.
"Peki ya bu sonuç ve ihtimaller?"
"Canımı acıtıyor. Kalbimi sıkıştırıp nefesimi elimden alıyor." Derin Eylül'e bakarken, Eylül Derin'e üzgünce baktı. Elinde olsa ne çok isterdi kardeşinin içinde yaşadıklarını tek bir hareketle yok etmeyi...
Derin tekrar yola baktı. Direksiyonu çevirip sol tarafa saptı. Elini vitesin üstüne koydu. Değiştirip elini çekeceği zaman elinin üstündeki elle bakışları vitesi buldu. Sonrada elin sahibine çıktı gözleri.
"İçinde yaşadığın duyguları yok edemem ya da hiç var olmamış gibi yapamam. Ama biliyorum ki sen çok güçlü bir kadınsın. Çok güçlü bir annesin. Ceylin'in öz annesi onu bir çöpmüş gibi sokağa atarken sen ona annelik yaptın. Öz annesinin umurunda bile değildir şimdi Ceylin. Ama sen sanki kendi kızınmış gibi acı çekiyorsun." Eylül gülümsedi ona ve konuşmasının onun üstünde etki etmesini umdu.
Derin, ara sıra yola baksa da çoğunluk olarak bakışları Eylül'ü bulmuştu. İyi hissettirmişti Eylül'ün bu söyledikleri, biraz olsun iyi hissetmişti umudu tükenen ruhu. Elini vitesten çekmeden arabayı kullanmaya devam etti.
"Teşekkür ederim. Her şey için, bunca yıllar için. Yanımda olduğun için. Beni kardeşin yerine koyduğun için." Derin'in sözleri ikisini de bir duygu selinin içine sürüklemişti. Eylül, yanağından süzülen bir damlayı Derin'e belli ettirmeden sildi. Derin, gözlerini kırpıştırdı. Dolan gözlerini Eylül'den saklamak adına ondan tarafa az çok bakmaya devam etti.
Derin yola bakarken gülümsedi. Hayatında az kişi olsa da çok ve boş insanlar değildi tanıdıkları. Hepsi onun için çok kıymetliydi. Hepsi onun için ayrı bir önem taşıyordu.
Eylül, Derin'in elini sıktı. "Sen de iyi ki varsın." Sesinin boğuk çıkması ikisi için önemli değildi o an.
Eylül elini çektiğinde Derin elini direksiyona koydu. Hastaneye varana dek bir sessizlik ele geçirdi arabayı. Derin yola bakarken, Eylül dışarıya bakmaya tercih etti.
Derin, hastanenin otoparkına girip boş bir yere park etti arabasını. İkisi de kemerlerini çıkardı. Eylül arabadan çıkıp kol çantasını omzuna takarken, Derin arkaya uzanıp kendi çantasını aldı. Arabadan inip kapıları kilitlediğinde o da çantasını omzuna taktı ve yan yana yürüyerek hastaneye girdiler.
Uraz, Doktor Yeşim'in odasının yanındaki koltuklardan birine oturmuştu. Telefonunu iki elinin arasına almış, vücudunu biraz öne atarak kollarını bacaklarını üstüne koymuştu. Eylül aradığında şirkete giderken rotasını değiştirerek hastaneye gelmişti. Eylül ve Derin'i beklemek adına koltuklardan birine oturup gelecek olan haberi bekliyordu. Sakladığı şeyleri Eylül ve Derin'e söylemediği için kendini kötü hissederken olayların daha fazla kötüye gitmemesini umdu.
Eylül ve Derin, Doktor Yeşim'in odasına giden koridorlardan geçtiklerinde Uraz'ı fark ederek onun yanına yöneldiler. Uraz, Eylül onu aradığında orada bekleyeceğini söylediğinden Eylül veya Derin'i arayarak bilgi verme gibi bir gereksinim duymamıştı.
İkisinin yanına yöneldiklerini gören Uraz ayağa kalktı. Derin ve Eylül yanında durduklarında Derin, "Doktor Yeşim istediğiniz zaman girebilirsiniz, dedi. İçerdeki hasta çıktığında gireriz."
Eylül ve Uraz onu onayladı. Üçü birlikte koltuklara oturdular. Aradan çok kısa bir zaman geçip içerideki hasta çıktığında üçü de ayaklandı. Uraz kapıyı çaldı ve ilk odaya giren o olurken, sonra Eylül girdi. En son Derin girdiğinde arkasından kapıyı kapattı.
Doktor Yeşim kapı sesini duyduğunda başını dosyalardan kaldırdı. Üçlüyü gördüğünde yüzüne bir tebessüm oturtup ayağa kalktı. Tek tek üçüyle de tokalaşmasının ardından koltukları göstererek, "Buyurun," dedi.
Eylül ve Derin masanın yanındaki iki koltuğa; Uraz ise masanın karşısındaki üçlü koltuğa oturdu.
Oda bir müddet sessiz kaldı. Doktor Yeşim, "Ben sonuçlara bakamadım. Sizin yanınızda açmak istedim." duraksadı. Üçünün de üzerinde dolaştırdığı gözleri Derin'de sabit kaldı. "Derin Hanım siz bu sonucun cevabına hazır mısınız?" Çekmecesinden bir zarf çıkararak masanın üstüne bıraktı.
Derin, yutkundu. Gözleri zarfın üstündeyken düşündü.
Bu sonuca gerçekten hazır mıydı?
Hazırdı.
Sonuç zaten belliydi Derin'in kafasında.
"Hazırım," diyerek onu onayladı Derin. Yeşim Hanım, "Pekâlâ, açıyorum o halde," diyerek zarfı eline aldı ve zarfı yırtıp dörde katlanmış olan kâğıdı çıkardı. Yavaşça kâğıdı açıp baktığında yutkundu. Uzatmak istemedi ve Derin'in gözlerine bakarken, "Üçünüzden de alınan sonuçlar negatif yani hiçbirinizin iliği Ceylin'e uymaz."
Aslında bu sonucu Derin bilmesine rağmen içinde yaşadığı hayal kırıklığına engel olamadı. Doktor ona bakarken, o ise boş boş bakan taraf oldu.
Uraz ve Eylül'ün bakışları Derin'in üzerinde durdu.
Uraz, rahatsızca yerinde kıpırdandı. Elini ensesine götürerek sanki kaşınan bir yer varmış gibi kaşımaya başladı o bölgeyi. Onlardan sakladığı şeyi yapmaktan başka çare yoktu aklında olan.
Derin, bakışlarını yere indirdi. Sonrada derince soluklandı. "Bundan sonra ne olacak?" bakışları Doktor Yeşim'i buldu.
Doktor Yeşim onun kendini bu kadar çabuk toplanmasına şaşırsa da belli etmeyerek konuşmaya başladı.
"Ben başvuruyu üç gün önce yaptım. İlik bulunduğu anda uygun şartlar sağlanarak nakil gerçekleştirilecek. Bundan sonrası sıkıntılı ve yorucu olacak."
Hepsiyle tek tek göz göze geldi. Yutkundu. Bir doktorun soğuk kanlılığını vücudunda taşısa da o bir anneydi. Derin'i çok iyi anlıyor ve kelimelerini ona göre seçmeye özen gösteriyordu.
"Kemoterapiye başlanacak. Bu iki haftada bir kez ama hastanın durumuna göre değişebilir. Doktor değiştirme gibi bir düşünceniz yoksa biz bunu ayarlayarak sizi bilgilendireceğiz. "
Derin, konuşmayarak başını salladı usulca. Eylül onun halini anlayarak "Başka bir şey yoksa çıkabilir miyiz?" Kibar bir ses tonuyla sorduğu soruyu Doktor Yeşim onaylamıştı. Üçü de ayaklandığında Doktor Yeşim onları geçirmiş ve tekrardan yerine oturarak gereken işlemleri başlatmıştı.
Derin ortada, sağında Uraz solunda Eylül olacak şekilde hastane koridorlarını geçerken bir sessizlik ele geçirdi onları. Uraz ve Eylül ona 'nasılsın?' ya da 'iyi misin? ' gibi sorular sormayarak sessizliğin sağlanmasına vesile oldular. Aslında Derin'in cevabından korktular. Derin'in yıkılmış halini daha fazla görmek istemediler.
Otoparka indiklerinde Uraz, "Benim arabam diğer tarafta," diyerek o tarafı gösterdi. Derin, "Şirkete gideceğiz." Bu üç gün içerisinde şirketi çok boşlamıştı. Evraklar ve imzalanması gereken dosyaların bir kısmını evdeyken halletse de kalan dosyaların birikmesini istemiyordu.
Eylül, "İstersen, eve gidebiliriz," diyerek onun eve gidip biraz olsun kendini toparlaması gerektiğini belli etti.
"İşler birikti." sesi dalgın bir insanın konuştuğu gibi çıktı. Derin, aklını başka şeylere vererek bugünü bir kenara bırakıp sakin bir kafayla ne yapması gerektiğini düşünmeliydi. Eylül, üstelemeyerek sustu. Bir faydası olmazdı onu zorlamasının.
Uraz, "Ben gidiyorum. Şirkette görüşürüz."
Eylül, "Tamam," diyerek onu onayladı. Uraz yanlarından ayrılarak elleri ceplerinde arabasına yürüdü.
Derin ve Eylül kendi arabalarına geçtiklerinde tekrardan Derin kullanmak için sürücü koltuğuna oturdu. Eylül'de yerine geçip oturduğunda ikisi de yavaşça kemerlerini taktı. Eylül sevmemişti bu sessizliği. Kardeşiyle bu durumda olmak canını yakıyor, Ceylin' in hastalığı tüylerini diken diken edip kanını donduruyordu. Derin, cebinden çıkardığı anahtarı yerine takarken, ağzını açacak gibi oldu Eylül ama sonra korkarak sustu. Gözleri Derin'den bir saniye ayrılmıyor, hal ve hareketlerini takip ediyordu.
'Fırtına öncesi sessizlik.'
Eylül düşündüğü şeyle yutkundu. Ceylin için kalbi küle dönerken, Derin için bir endişe yer aldı bedeninde. Derin bir nefes aldı ve biraz olsun aklındaki düşüncelerden kurtulmak adına dışarıyı seyretmeye başladı.
Derin, arabayı çalıştırıp yoluna devam ederken kısa bir an için gözlerini yumup açtı. Fırtınayla cebelleşen gemi misali fırtınaya karşı koysa da asıl sonuç fırtınadan sonra belli olacaktı.
Uraz elleri cebinde yavaşça arabasının yanına yürüdüğünde sol cebindeki anahtarı çıkararak arabanın kilitlerini açtığında sürücü koltuğuna oturdu. Kemerini taktığında çalan telefonunu ceketinin cebinden çıkardı.
Ufuk arıyor...
Yeşil butonu sağa kaydırdığında sıkıntıyla, "Evet," dedi. Ufuk'a olayları anlatmışlardı. Ufuk, Amerika'da okuduğundan ve de Derin'in onu bir şekilde ikna etmesiyle gelmemişti.
Uraz'ın sıkıntılı sesi kulağına dolduğunda masanın üstündeki parmağı ritmik bir şekilde aşağı ve yukarı indi. Dudaklarını dili aracılığıyla ıslatırken gözlerini bilgisayarından çekti ve camlı odasından Amerika'nın ışıklarına odakladı. En sonunda yutkundu.
"Buldum." Ufuk'un söylediğiyle yutkundu Uraz, "Kimmiş? " diye sordu ve yaptığının yanlış olup olmadığını düşündü. Derin'in vereceği en ufak bir tepki, ona vicdan azabı çektirecekti ama yine de Ceylin'in sağlığı için bunu göze almayı kabul ediyordu.
Ufuk, Uraz'ın istediği bilgiyi en sonunda verdi. "Emre Karahan. Karahan Holding'in sahibi."
|
0% |