@mavii_nehir
|
İYİ OKUMALAR 2.Bölüm Karaca ailesi her sabah olduğu gibi bugünde erkenden uyanmışlardı, Ev halkı sessiz sakin kahvaltılarını yaparken ailenin en küçük çocuğu ve tek kızı olan cansuˆnun çığlığı ile herkes endişeyle ona döndü. Yıllardır kök söktürdüğü abileri bile ne kadar onu sevmese de önemli bir şeydir diye bakmıştı. Onu sevmeseler de önemsiyorlardı, Kardeşleriydi sonuçta başına kötü bir şey gelmesini asla istemezlerdi en azından onlar öyle sanıyordu "kızım ne oldu niye bağırıyorsun" diye sordu anneleri Banu Karaca, bu ailede ikizleri şımartan onlar ne yaparsa yapsın seven tek kişiydi. "ay bende kırmızı rengi ayakkabının mavi rengi indirime girmiş hemen almam lazım" masada ki 2 kişi olayı normal karşılarken abileri şok içinde baktı. Gerçekten bunun için mi çığlık atmıştı? Evin en büyük çocuğu oğuz sinirle elini sıktı. Bu kızın dertlerini hiç anlamıyordu hayatında sadece 2 kadın vardı ve ikisi de ona göre sadece parayı seven umursamaz insanlardı, ve oğuz hayatının en büyük hatasını yapıyordu her kadını onlar gibi sanıyordu. Cansu'nun çığlığının ardından kimse konuşmamıştı, kahvaltıdan sonra cansu kız arkadaşları ile alışverişe çıkmıştı Caner ise nereye gittiğini söylemeden evden çıkmıştı. Banu Hanım onları durduramıyordu, ailede her şeyi bilen bir tek oğuzdu onun düşüncesine göre anneleri ikizleri bu hale getirmişti ve şimdi de onları durduramıyordu. gerçi çokta umursamıyordu Diğer aile üyeleri salondaydı. İkizlerden sonra evin en küçüğün deniz annesinin dizine yatmış televizyon izliyordu. Küçüklüğünden beri annesinin dizlerinde yatmayı çok severdi. Banu Hanım küçük çocuklarını çok severdi, sinir krizi getirmediği ya da kendinde olduğu zamanlar çocuklarına vakit ayırırdı Ama oguza asla ayırmazdı, banu hanıma göre hayatının mahvolmasının tek nedeniydi oğlu, en çokta bu yüzden oğluna bir kere bile sarılmamış ona yalnız bırakmıştı Banu Hanım sabahtan içtiği alkolün etkisiyle rahattı bu yüzden mutlu bir şekilde oğlunun hafif kıvırcık saçlarını okşuyordu, oğuz ise dikkatlice ikisini izliyordu, içinde belki biraz da hüzün vardı. Ama şuan izlemesini tek nedeni annesinin sürekli değişen ruh haliydi "kalk lan annemin dizinden" Evin ikinci en büyük çocuğu Tuna'nın konuşması ile deniz ona omuzlarını silkerek baktı dil çıkarmayı da unutmadı " lan kalk ben yatacağım" "oğlum kardeşin o senin" Tuna'nın bu kıskançlığı herkesi gülümsetmişti. Banu Hanım birkaç kere gözlerini kırpıştırıp boşta ki elini sıktığında oğuz hızla ayağa kalktı. deniz ve tuna ona şaşkınca bakıyordu. "annemle konuşacağım, dışarı" abilerinin otoriter sesini duyunca başka bir şey diyemediler ikisi de salondan çıktı. "ne oldu oğuz, sorun ne" annesi farkında değilmiş gibi davranıyordu. oysa oğuz annesinin yine sinir krizi geçireceğini biliyordu "yok bir şey, kendine gelene kardeşlerime yaklaşma" sinirle evden çıktığında Banu Hanım derin bir nefes aldı. salondan ayrılıp kendi çalışma odasına gittiğinde çekmeceleri karıştırıp onu mutlu sevecen anne haline getiren haplarını aldı. banu hanım yavaş yavaş kendine geldiğinde telefonu çaldı ve tüm hayatlarını değiştirecek sözler söylendi. 🥀🥀🥀 Bütün aile akşam yemeğinde masada toplanmıştı ikizleri zorla eve getirmişlerdi ve bu Cansu'nun canını sıkıyordu. diğerlerini rahatsız edecek şekilde çatalını tabağına sürtüyordu. dayanamayıp sinirle konuştu. "of ben arkadaşlarımla çok eğleniyordum niye çağırdınız beni" "bende maçın ortasındaydım o p*çlere haddini bildiriyordum" canerde kardeşinin konuşmasını fırsat bilip konuşmuştu. "Caner küfür etme diye kaç kere diyeceğim" oğuz'un sabrı kalmamıştı artık, ikizlere dayanamıyordu. "sen bana karışmazsın ben büyüdüm" caner’in ukala lafları oğuzu iyice sinirlendirmişti, elleri yumruk olurken anneleri banu hanım hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya başladı. "size bir haberimiz var ondan topladık" "kötü bir haber mi anne sabahtan beri yüzün kireç gibi" "bu haber bütün aileyi etkileyecek” derin bir nefes aldı banu hanım “Bugün hastaneden aradılar. İkizlerin karışmış olma ihtimali varmış" Herkes şok olmuştu. İkizler onların kardeşleri değil miydi? boşuna mı dağılmışlardı? "ciddi misin anne nasıl olur bu böyle bir şey" "hayatımızda sonunda bir aksiyon olacak okuldakilere hava atabileceğim zaten Sizin ailenizin çocuğu olmak istemiyorduk" Caner'in sözleri masada ölüm sessizliğine neden olmuştu. Deniz sinirlerine hâkim olamayıp ayağa kalktı " ne diyorsun lan sen bu zamana kadar neyini eksik ettik" Oğuz kardeşini durdurmak için kolunu ona doladığında tutmaya çalışıyordu. Tuna ile birlikte kardeşlerini odadan çıkardılar. Banu Hanım ise derin bir nefes alıp konuşmaya başladı "çocuklar yarın kan vermek için hastaneye gideceğiz" "tamam, şimdi dışarı çıkabilir miyiz akşam işim var" "tabi çıkın kafanızı toplayın, Canınızı sıkmayın olur mu siz benim çocuklarımızsınız" "umarım değilizdir" İkizler yemek odasından çıktıklarında Banu Hanım gayet rahat bir şekilde kadehinde duran şarabı yudumladı, sanki tüm bu yaşananlar sadece televizyonda izledikleri bir diziymiş gibi umursamamıştı. oğuz içeri girip annesinin elinde ki alkolü aldı, sert bir şekilde masaya bıraktığında annesi ona baktı. "babamı ara haber ver" banu hanım telefonunu aldığında oğuz hizmetlileri çağırıp masayı toplattı. Telefon bir süre çaldıktan sonra o kadının sesi ile açıldı "efendim" Banu hanım histerik bir kahkaha attı, bunlar normal değildi. boşandığı eşinin yeni eşi telefonu açmıştı ve banu hanım normalmiş gibi davranıyordu "murat ile konuşacaktım" "ay Banu abla hemen veriyorum" Banu'ya abla deyip kocasıyla evli olması garip bir durumdu. Biraz sonra eski eşinin sesini duydu "Banu ne oldu?" "bugün beni hastaneden aradılar ikizlerin doğumda karışmış olma ihtimali varmış yarın kan vermeye gideceğiz" "iyi ben ne yapayım sonucu söylersin" Telefonu suratına kapattığında Banu Hanım telefonu oğuza uzattı. oğuz anlamıştı olanların babasının da umurunda olmadığını, annesini kaldırdığında banu hanımın adımları birbirine karıştı. oğuz annesinin yürüyemeyeceğini anlayınca yavaşça kucağına alıp odasına götürdü. Annesini yatağa bıraktığı an banu hanım sızmıştı, oğuz ne kadar kızsada annesiydi, nasıl kızabilirdi ki, yanına yatıp saçlarını okşamaya başladı.
Aynı Günün Sabahı Yanımda hissettiğim hareket ile hızla kendimi yere atmıştım. sırtım yerle buluştuğu an acı dolu bir inleme dudaklarımdan firar etti. "Miray" etrafıma baktığımda Miraç korku ile bana bakıyordu. Kendim uyanmadığım zamanlarda korkuyordum. Babamın geldiğini düşünüyordum. Yine bize zarar vereceğinden korkuyordum. Dün miraç'ı uyuttuktan sonra yanına kıvrılıp uyuduğumu unutmuştum. Sırt üstü düştüğüm için sırtım acıyordu, Sırtımı tutarak doğruldum. Miraç yataktan çıkamıyordu bile canı yanıyordu. Yüzünde hem endişe hem de acı vardı. "Miray iyi misin? Canın yandı mı?" "iyiyim biraz sırtım acıdı" Yanıma oturduğumda elimi tuttu, hafif gülümsedi. canı çok yandığı için alnında minik minik ter damlaları oluşmuştu bile "buz koyalım" bu halde bile beni düşünüyordu, böyle olmaması lazımdı. yavaşça yanağından öpüp Başımı hayır anlamında salladım. Babamlar hala evdeydi eğer aşağıya inersem bana yine kızardı "daha çok acır ama" Omuzlarımı silktiğimde derin bir nefes aldı. Yaraları canını yakmıştı yüzünü buruşturdu. Elimi yavaşça sırtında gezdirdim. minik bir dokunuşta bile irkiliyordu. "acıyor demi? Neden karşı geliyorsun ki canını yaktı işte" "senden önemli değil. Senin için canımı bile veririm" Dudaklarımda bir gülümseme oluştu. yanına uzandığımda gülümsedi saçlarıma minik bir öpücük Çok canı yanıyordu bana belli etmese de canı çok yanıyordu. Saçlarını okşamaya başladım. Bir süre sonra kapı sesini duydum. Gitmişlerdi. birkaç saniye sonra miraç kalkmaya çalıştı endişeyle ona baktım. kolundan tutup onu durdurdum. canı çok yanardı. "Miray kalkmama yardım eder misin? Yiyecek bir şeyler hazırlayayım" dediğinde başımı hayır anlamında salladım. nefes alınca bile canı yanıyordu, kalkıp yemek yapmak mı? "sen kalkma ben hallederim" şaşkınca bana bakmıştı, inanamamış gibi bakıyordu. yemek hazırlama konusunda o kadar iyi değildim ama şuan kalkması hiç iyi değildi. "Miray sen yemek yapmayı bilmiyorsun ki" "deneyeceğim" Yanağından öpüp bodrumdan çıktım, korkak adımlarla yukarı çıktım. Geri gelirler korkusu ile dizlerim titriyordu. Dolabı açıp içinden havuç patates ve yoğurt çıkardım. Patates ve havuçları doğrayıp ocağa koydum. Daha sonra baharatların olduğu yere gittim. İki tane beyaz toz vardı. Kristal olan daha çoktu ve belli olmazdı böylece babam ve annem bana kızmazdı. Onu da ekledikten sonra kâseleri alıp aşağı indim. Tabakları küflü yere koyduğumda Miraç'ın yanına gidip doğrulmasına yardım ettim. Sırtını kanlı duvara yasladığında derin bir nefes aldı. oturmak bile onun için bir işkenceydi, Kâseyi alıp çatala biraz yiyecek alıp yemesini sağladım. biraz çiğnedikten sonra yüzü buruştu, olmamış mıydı? bana bakıp gülümsedi yavaşça yanağımdan öptü. "bebeğim buna ne koyduğunu sorsam" yanlış ne koymuş olabilirdim ki, tadını bozacak bir şey olmamalıydı "havuç, patates ve tuz" kaşları hafif çatıldı. "tuz" Bana inanmamış gibi bakıyordu. Çatalı elimden aldı. Yemekten biraz aldıktan sonra bana yedirdi. Ağzımın içinde havuçtan sonra tatlı bir tat dağıldı. Anlaşılan çok olan şey şekermiş "sanırım şeker koymuşum" hafif gülerek yanağımdan öptü, "olsun ay ışığım olsun" Birlikte şekerli havuçlu patates yedik. Aslında ona çorba daha iyi gelirdi ama çorba yaparken annemler gelebilirdi. Miraç'ı geri yatırıp yanına uzandım. yavaşça saçlarımı okşadığında mayışarak gözlerim kapandı. "aferin küçük orospu aferin" "biraz daha istekli olmalısın" "dişlerimle koparırım bu boynunu" Babamın görüntüsü gözlerimin önüne geldi, Dün yaşadıklarımı, duyduklarımı tekrar duymaya başladım. hızla gözlerimi açıp Ellerimi kulaklarıma kapattım ve sesin geçmesini bekledim. Geçmiyordu... O iğrenç ses gitmiyordu. Gözlerimi kapatıp banyonun kenarıma çöktüm "sus yalvarırım sus" kolumda hissettiğim el ile kendimi daha çok geriye çektim. "dokunma lütfen daha fazla dokunma"
Miraç'ın Anlatımıyla Miray'ın fısıldaması ile ona baktım. Bu dönemin onun için zor geçeceğini biliyordum. Sürekli aynısı oluyordu. Miray ne zaman toparlanmaya başlasa bir şey oluyordu ve biz başa dönüyorduk. Bir sürü kriz geçirmişti. Hatta... Hatta intihara bile kalkışmıştı Ölmenin çare olduğunu düşündüğü için değil. Öldüğü zaman acısının hafifleyeceğini bir daha ona kimsenin dokunamayacağını düşündüğü için ölmek istemişti Bir sürü kez polise gitmiştik ama bize inanmamışlardı. O adam onları bir şekilde yalan söylediğimize inandırmıştı. İkimize de sahte rapor çıkarıp deli dedirtmişti. Onun yüzünden okula bile gidemiyorduk televizyondan öğrenmeye çalışıyorduk. "Miray" yavaşça koluna dokunduğumda korkuyla geri çekildi. "dokunma lütfen daha fazla dokunma" sesi fısıltıdan zar zor duyuluyordu. Ağlaması artmıştı. Yine halisünasyon görmüştü. Beni babam sanmıştı. Ona... Ona zarar vermememden korkmuştu daha fazla korkmasını istemiyordum, yavaşça ondan uzaklaştım. aramızda birkaç adımlık mesafe oluştu, bu mesafeyi korkmaması için bırakmıştım "Miray benim" başını korkuyla ellerinin arasına aldı, korkuyla titriyordu." Korkma ben buradayım, Sana dokunmayacak" onun bu halde olmasını istemiyordum. onun korkması bu hayatta en nefret ettiğim şeydi "İzin ver seni kâbusundan uyandırayım" Başını yavaşça kaldırıp bana baktı, gözlerinden akan yaşlara kıyamazdım ki ben "mirayım" aramızda ki mesafeyi kapatıp kollarını hızla boynuma sardı. Bu ani hareketinden dolayı sırtımda ki yaralar acımıştı ama umursamadım. Beline kollarımı sarıp burnumu boynuna gizledim ve kokusunu içime çektim. melekler kadar güzel kokardı benim kardeşim. kucağıma doğru çektiğimde başını göğsüme yasladı. sessizce ağlamaya devam ettiğinde ağlamasına engel olamadım, sadece saçlarını okşadım. Çok fazla morluk vardı. Bileklerinde kesikler vardı. Çırpınırken kurtulmaya çalışırken oluşan kesikler en sevdiği ninnisini söylemeye başladım, Çok uyumayacaktı ama en azından 1,2 saat uyuması ona iyi gelirdi Elini elime kenetledi. Tam gözlerimin içine bakıyordu. Bir süre sonra gözleri kapandı ve uyudu. onu izlemeye başladım, uyurken öyle tatlı olurdu ki babamın bu meleğe nasıl kıydığını hiç anlamazdım. SON Nasıldı??? |
0% |