Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@maviii_lavinia

 

 

Çıkmazımsına hoş geldiniiizzzz

 

 

Kitaba başlangıç tarihinizi bırakır mısınız çiçeklerim.🌹

 

​​​​​Lütfen en baştan başladığımız için yorumlar yapın. Satır arası özelikle. Oy vermeyi unutmayın lütfennn. Destek olun.❣️

 

Heyecanlı mısınız.

 

 

O halde başlayalım hikayeye.e

 

Keyifli okumalarla diyerek başlatayım hikayeyi.

 

 

♣️

 

 

GELECEKTEN.

 

 

"Senin gibi seveni ömrü hayatımda görmedim. Kızdan başka bir şey düşünemez olmuşsun."

 

 

Görkemli havuza bakan oturma grubunda tekli koltukta kral edasıyla otururken kardeşi Alaşan Aladağ'a kısa bir bakış attı Amir. Telefonundan çektiği resimlere bakıyordu. Hemde tüm gün boyunca. Kızdan habersiz çektiği sayısız resim. Her duygusunun olduğu tüm hallerini tek tek çekmişti.

 

 

"Çok aşığım." diye mırıldandı. Gözleri saf aşkla resimde geziniyordu. Baş parmağı resimdeki kızın güzel dudaklarında özenle geziniyordu.

 

 

"Ne yapmayı düşünüyorsun? Mecnun mecnun takılacak mısın?"

 

Alayla konuşarak karşındaki tekli koltuğa oturan kardeşine sert bir bakış attı. Alaşan Aladağ anında ağzına hayali bir fermuar çekmişti.

 

 

"Onu aşkımla ürkütmek istemiyorum." diye mırıldandı, kahvenin en güzel tonlarındaki keskin gözleri kızın yüz hattının her zerresini ilgiyle ve tek bir zerre kaçırmamak için dikkatlice incelerken.

 

 

"Ya kabul etmezse? O zaman ne olacak ağabey?"

 

 

Baş parmağı kızın aralık dudaklarına kaydı. Nefesini hissetmek ister gibi gözlerini kapattı. "Edecek. Beni ve aşkımı kabul edecek." dedi, aksisi mümkün olmayan bir ses tonuyla.

 

 

Kardeşi Alaşan Aladağ bile onun aşkının şiddetinden korkuyordu. Karşısında aşkı için yapamayacağı hiç bir şey olan acımasız bir adam duruyordu.

 

 

Acımasız adamdan herkes korkardı ama saplantılı bir şekilde aşık olan acımasız bir adamın aşkı için ne kadar acımasızlaşacağından işte herkes tam anlamıyla korkmalıydı. Çünkü aşık bir Aladağ, aşkı için tüm deliliği ve kötülüğü yapardı. Hele bu Amir Aladağ ise bir sınırı olmazdı.

 

 

"Anamızın kızın varlığından habersiz olmamalı ağabey. Neler yapabileceğini biliyorsun." dedi Alaşan Aladağ.

 

 

"Biliyorum," diyerek tok bir sesle cevap verdi. Gözlerini kızdan çekmeyecek kadar aşıktı. Bir resmin her zerresine kadar izleyip, ezberleyerek bir diğerine geçiyordu. "Onu çok seviyorum. Aşkından deliriyorum! Yanıp tutuşuyorum! Annemizin ona zarar vermesine izin vermem."

 

 

"Eğer öğrenirse seni dinlemez biliyorsun. Zorla şehre götürür. Zorla bir Aladağ yapar onu. Senin için yapamayacağı hiçbir şey yok anamın." dedi Alaşan Aladağ. Dikkatli gözleri ağabeyimin kör kütük aşık halindeydi. Kendisine bakmayacak kadar bağımlıydı kıza. Öyleki ağabeyinin kıza olan aşkından kendisi bile korkuyordu.

 

 

Amir Aladağ telefonu kilitleyip simsiyah takım elbisesinin cebine koydu. Ellerini belinin arkasına koyarken havuza doğru ilerledi. Kardeşi Alaşan Aladağ ise onu sadece izliyordu. Havuzun başında yıkılmaz bir dağ gibi durdu. Kahve gözleri saf ama tehlikeli bir aşkla parlıyordu. Aşkı için yapamayacağı hiçbir şeyin olmadığını gözleriyle haykırıyordu.

 

 

"Benliğimi kaybettim onun aşkıyla. Bekleyişime değecek kardeşim. Öyle bir şey yapacağım ki beni kabul etmekten başka bir çaresi kalmayacak." dedi keskince ve kararlıca. Haşmetli ve ulu bedenini kardeşine doğru çevirdi. "Kimsenin aklına bile gelmeyeceği bir planım var. Bu plan ile ona kavuşacağım." Bedenini tekrardan ağırca havuz'a doğru döndürdü. Dudağındaki tehlikeli gülümseme yapabileceğinin alametiydi.

 

 

"Kavuşmamıza çok az kaldı güzel sevgilim benim. Benim olmana çok az kaldı. Amir Aladağ'a yakında her zerrenle ait olacaksın. Kendi isteğinle kendini bana ait yapacaksın."

 

 

Başını parmağındaki görkemli yüzüğe çevirdi. Yüzükte tutkun olduğu kızın ismi yazılıydı. Efsun...

 

 

Baş parmağıyla yüzüğü gülümseyerek okşadı. "Sadece beni bekle güzelim. Yakında alacağım seni."

 

 

♣️

 

 

Günümüz.

 

 

Elimdeki ekmek poşediyle birlikte eve daha yakın yoldan gitmek için parkın içindeki yoldan dolanırken yüzümde saf bir tebessüm vardı. Yaşamayı seviyordum. Hem de çok seviyordum. Mutluydum. Çok mutluydum. Çünkü Doğum günümdü bugün. 20 yaşına giriyordum bugün itibariyle. Ve hayatımı gerçek anlamda kurmama daha çok yaklaşıyordum.

 

 

"Selam Nurbanu teyze." Çocuk gibi çıkan cıvıl cıvıl sesimle parktaki bankta örgü işleyen Nurbanu teyze'ye selam verdim. Kadın beni görünce yerinde sıçrasada örgüsünü elinden bırakarak gülümsemişti.

 

 

"Selam güzel kızım. Pek bir daha enerjiksin yine bugün. Hayırdır?" Yanına adım atarak sesli bir öpücük kondurdum yanağına.

 

 

Neşeyle yerimde sakıdım."Çünkü çok mutluyum. Bugün doğum günüm. Hissediyorum. Hayatım değişecek gibi."

 

 

"Ne gibi mesela?" diye sordu merakla yüzüme bakarak.

 

 

Açık mavi renkli fırfırlı elbisemin etek uçlarından tutarak etrafımda döndüm. "Bilemem. Ama ben hislerimde yanılmam." dedim. Gerçekten de öyleydi. Hislerim kuvvetliydi. Değişecek gibiydi hayatım. Öyle hissediyordum.

 

 

"Duydum ki Tuğba'nın oğlu senden hoşlanıyormuş. Hatta amcan sana söylemiş. Tanışıp görüşün istiyor. Beğenmezsen de olmazmış bu iş." dedi.

 

 

Haberim vardı bundan. Tuğba abla'nın oğlu Bilal benden hoşlanıyordu. Ama ben onu sevmiyordum. Sadece kafede bir çay içmeye kabul etmiştim. Orada da söyleyecektim kırmadan. Zaten anlayışlı bir adamdı. Sorun yaşamazdım.

 

 

Konuyu uzatacağını anlayarak, ondan önce atıldım. "Neyse görüşürüz," diyerek yanından ayrıldım.

 

 

Annem, babam vefat etmişti. Amcamlar'da kalıyordum. Öz kızları gibi olmasam da başka bir seçeneğim yoktu ayrı bir ev tutana kadar. Evime giderek amcamlarla birlikte kahvaltı yaptıktan sonra amcamın kızlarıyla birlikte bir kafeye gittik. Kafe yeni açılmıştı ve çok güzeldi. Çalıştığım kafenin biraz ilerisinde yeni açılmıştı.

 

 

Duygu ve Selin ile keyifli bir sohbetin içindeyken Duygu'nun birden yüzü asıldı. Dikkatimi çekerken kahvem'den bir yudum alarak merakla "Ne oldu?" diye sordum.

 

 

Kahvesinden bir yudum alarak umursamazca omuzlarını silkti. "Hiç."

 

 

Madem söylemiyordu o zaman bende bende boş vererek kahvemi içmeye başladım. Kafe'ye Cem girdi. Sarışın, Rusları andıran bir tipi vardı. Masmavi gözleriyle yakışıklı bir çocuktu. Duygu ve Selin'in abisiydi. Yanımıza sıkıntılı bir yüz ifadeyle gelip oturdu. Dirseklerini masaya dayayarak, "Selam." dedi, yüzü gibi suratsız bir ses tonuyla.

 

 

"Kızlarla birlikte ona, "Selam," derken , Duygu ne olduğunu biliyormuşcasına baktı abisine.

 

 

Daha ben ne olduğunu sormadan, Cem kendisi anlatmaya başladı.

 

"Benim Aladağlar'dan sevdiğim bir kız var ya. Sarah Aladağ. Benim durumu biliyorsunuz."

 

 

Tam, "Ne durumu?" diye soracaktım ki, kafeye sayısını sayamadığım kadar takım elbiseli adamlar kaldır küldür girdi. Kafedeki tüm insanları kaba şekilde dışarı çıkarırlarken, ne olduğunu asla anlamamıştım. Ama Duygu, Selin ve Cem ne olduğunu anlamıştı. Resmen yüzleri bembeyaz kesilmişti.

 

 

Bir tane iri giyimli bir adam kafeterya'ya girdi. Aşırı kalıplı ve dev gibi boyu vardı. Mafya babası gibi giyinmişti resmen.

 

 

Kızlara, "Ne oluyor? Bunlar kim?" diye sordum.

 

 

Selin yutkunarak, "Alaşan Aladağ," diye cevap verdi.

 

 

O'da kimdi? Kimden bahsediyordu böyle?

 

 

Masaya doğru iri adımlarla gelerek

 

dağ gibi yıkılmaz duruşuyla karşımızda durdu. Keskin bakan kahverengi gözleri direkt Cem'i buldu. Sert bir hareketle Cem'in yakasına aniden yapıştı. Öyle bir çekti ki Cem'in ayakları boşlukta sallanmaya başlamıştı. Hepimiz hızla ayağa kalkarken adam bağırarak, "Ne yapıyorsunuz! Bırakın onu!" diye bağırdım.

 

 

Bana öyle bir bakış attı ki olduğum yere doğru sindim. Ne kadar iri bedeni vardı bu adamın böyle. Yememiş, içmemiş, hayvan gibi vücut yapmıştı. O kadar iri ve heybetliydi ki odacık kalmıştık yanında. Bağırmaya daha da cesaret edememiştim.

 

 

Selin beni yanına çekti. Duygu ile ne olduğunu biliyormuşçasına abilerinin bu halde olmalarına sessizce kalmışlardı.

 

 

"Bana bak!" diye tısladı Cem'e. Cem korkuyla bakıyordu ona. "Eğer bacımın yanına yaklaşırsan seni diri diri gömerim. Kardeşimin hayatından siktirip gideceksin. Yaklaşmayacaksın!"

 

 

Cem ondan korksa da cevap verdi.

 

"Ben Sarah'ı çok seviyorum. Onunla evlenmek istiyorum." dedi. Titriyordu korkudan ama cesaretli durmaya çalışıyordu.

 

 

Konuyu işte şimdi anlamıştım. Sarah denen kızı seviyordu ve kızın ailesi izin vermiyordu.

 

 

Adam alayla gülümsedi. "Babanı da sevmezdim zaten. Senden daha kıl kapıyordum. Sen kim Aladağlar'a damat olmak kim? Daha abimin karşısında çıkıp,onu sevdiğini bile söylemiyorsun, bir de seviyorum diyorsun kardeşime!"

 

 

Cem sustu. Madem kızı seviyordu neden abisine gidip söyleyemiyordu? Söylese verirlerdi.

 

 

Yoksa korkuyor muydu?

 

 

Neden korkuyordu?

 

 

En fazla ne yapabilirlerdi

 

 

"İşte böyle susup kalırsın. Önce ağabeyime şöyle sonra gel kız işte göt herif." Bir anda Cem'in yüzüne sert bir yumruk attı. Masaya şiddetle devrilen Cem'e çığlık atarken, Duygu adama, "Ne yapıyorsun sen! Ellerin kırılsın!" diye bağırdı. Adam onu umursamamıştı bile. Yere eğilerek yere devrilen Cem'in yakasından tutup kendine çekti ve yüzüne sessizce tısladı. "Aladağlar'dan olan hiç kimseye yaklaşamazsın. Buna kimsenin gücü yetmez! Kardeşime sakın yaklaşayım deme. Senin kendi ellerinle öldürürüm."

 

 

Cem ona korkuyla bakarken hışımla yakasını itip adamlarını alarak kafeden çıkıp gitti. Ama gitmeden önce bana bakış atıp gitmişti. Sanki tanıyor gibiydi.

 

 

Hemen yere diz çökerek, Cem'i yerden kaldırıp sandalyeye oturttuk.

 

 

"İyi misin?" diye sordum.

 

 

"Bana hemen ne olduğunu anlatıyorsunuz. Kim bu adamlar? Senin ne işin var böyle bir adamın kız kardeşiyle?" Sorduğum sorularla kızlarla göz göze geldi.

 

 

O an gözlerinde saf bir kararlılık oluştu. Bir noktaya bakarak kararlıca mırıldandı. "Öyle bir şey yapacağım ki pişman olacaklar beni aşağıladıklarına."

 

 

♣️

 

 

Evimizin küçük ama çok güzel olan bahçesine kurulmuş ve süslenmiş masanın üzerinde duran beyaz renkteki yaş pastaya mutlulukla bakıyordum. Bahçe öyle güzel süslenmişti ki hiç bıkmadan bu bahçede kalabilirdim. Daha önce doğum günüm kutlanmamıştı. Ne olduysa bu sene kutlanmıştı doğum günüm.

 

 

"Hadi Buket. Dilek tut."

 

 

Herkes hep bir ağızdan aynı şeyi söylüyordu. Gülerek, "Tamam tamam." dedim. Üzerimdeki bordu elbisenin etek uçlarından tutarak fazla büyük olmayan ama üzerinde iyi ki doğdun yazısı yazan pastaya doğru eğildim.

 

 

Gözlerimi yumdum. "Doktor olmak istiyorum. Annemle babama verdiğim sözü tutabileyim." Dilediğimi diledikten mumlara doğru eğilerek üfledim. Kocaman alkışlarla herkes sevinç gülüşleri atarken bende sevinçle gülüyordum.

 

 

Amcam Gurur Özdemir tarafından sıkıca sarıldım. "Nice güzel yaşlara kızım." dedi.

 

 

Yanağına bir öpücük koydum. "Teşekkür ederim amca. İyi ki varsın," dedim, dolu gözlerimle. Gülümseyerek yanağımı okşadı. Kızlarına davrandığı gibi davranmasa da bana bakmıştı en nihayetinde.

 

 

Amcamın eşi Zehra hanım da bana sarılarak beni tebrik ederken Duygu ve Selin yanıma geldiler. Kardeşleri gibi görmeselerde beni sarılışlarına karşılık verdim.

 

 

"Doğum günün kutlu olsun Buket. Nice yaşlara." Duygu ve Selin ikiz iki kardeşti. Hemen hemen her sözleri, her davranışları aynıydı.

 

 

"Teşekkür ederim kızlar. Darısı başınıza." dedim, evlenirmiş gibi bilmiş bir tavırla.

 

 

Pastayı kesip hep birlikte koyu bir sohbetin içinde yerken hediye faslına gelmiştik. Herkes tarafından hediyemi almıştım. En son olarak amcam tarafından hediye paketini alırken gülümsüyordum.

 

 

Süslenmiş paketi açarken amcam ağır bir duruşla gülümseyerek izliyordu beni. Sıkıca düğümlenmiş paketi açmakla uğraşırken bakışlarım bahçeye giren adamlara kaydı. Tıpkı sabah olduğu gibi yine sayısız takım elbiseli adamlar bahçeye girmişti.

 

 

Herkesin dikkati adamlara çevrilirken hediye paketini açan ellerim duraksamıştı. Yine ne oluyordu anlamıyordum. Bu adamların benim doğum günüm de ne işleri olduğunu anlamamıştım.

 

Süslenmiş bahçedeki herkes dehşet içinde adamlara bakarken, ben nefesimi tutmuş bir halde bekliyordum. Kalbime giren huzursuzluğu çözememiştim.

 

 

Onlarca adamın içinde bahçenin çıkışından tok adım sesleri gelecek olan adamın gelmeden önceki habercisi oldu. Kalbimin üstünü bulan elimi kalbime daha fazla bastırdım.

 

 

Yere odaklanan bakışlarıma siyah parlak ayakkabılar girdi. Yavaşça yukarı tırmanan gözlerim kalıplı, haşmetli ve ulu bir bedenle karşılaştı. Upuzun boyu, geniş ve güçlü omuzları, heybetli gövdesi dimdik, adeta yıkılmaz bir dahi andıran ihtişamlı duruş. Kusursuzluğun beden bulmuş hali olan bir adamla kesişti bal köpüğüne yakın kahverengi gözlerim. Onun keskin ama eşi benzeri olmayan kahverengi gözleri ile.

 

 

Geniş omuzlarına kabaca attığı siyah palto ile, siyah bir gömlek ve siyah bir pantolon ile tam bir lider havasında giyinen adam ağır ve yok adımlarla adamlarının içinden geçip, yanımıza yürümeye başladı. Keskin gözlerine baktığımda gözleri gözlerimle buluştu. Gözlerinin öyle bir etkisi vardı ki sanki gözlerimi çeksem bir kıyamet kopacaktı.

 

 

Tam karşımızda yıkılmaz bir dağ gibi durdu. Haşmetli bedeninin karşısındaki küçük kalmıştım. Halbuki uzun boylu ve normal bir kızdım ama onun bedeninin karşısında zayıf ve kısa kalmıştım.

 

 

Neyle beslemişlerdi bu adamı?

 

 

Çekingence bakan gözlerimi adamın gözlerime odaklı gözlerinden çekerek amcam'a çevirdim. Beti benzi atmıştı. Gözlerinde saf bir korku vardı. Nedenini anlayamadığım bir şekilde korkuyordu. Ellerine baktım. Elleri titriyordu.

 

 

Ailenin diğer üyelerine baktım. Cem'in yokluğunu şimdi fark etmiştim.

 

 

"Özdemirler." Adamın tok, güçlü ve gür sesini işitince başımı adama doğru çevirdim. Bunu yapmamla birlikte gözlerini amcamdan çekmiş, anında gözlerime çevirmişti gözlerini.

 

 

"Amir Aladağ," dedi amcam tedirginlikle. Eli kolumu buldu ve beni arkasına çekti. Amcamın bunu yapmasıyla adamın gözlerinden adeta şimşekler çarptı. Ya da bana öyle gelmişti.

 

 

Amcama dünyanın en küçük insanıymış gibi tepeden baktı. Amcam benden bile kısaydı ve bu adamı karşısında küçücük kalmıştı.

 

Bakışlarında saf bir kibir ve aşağılama vardı. Amcama doğru uzun ve korkutucu gözüken iri bedeniyle bir adım attı.

 

 

"Merak etme Gururcuğum. Buraya başka hesaplar için gelmedim. Kulağıma çalındı. Duydum ki öz kızın gibi gördüğün! Bir kızın doğum günü varmış evinden. Bende küçük yanıma nice mutlu senelere demeye geldim." Başını omuzu üzerine hafifçe eğdi. Dudaklarında kibir dolu bir gülümseme hakimdi. "Ah, beni düşüncesiz bir adam mı sandınız? Doğum günü kızına hediyesiz gelinir mi hiç?" Alay kokan sözlerinden sonra benimle kendisi arasında duran amcamı aradan çıkartmak istercesine işaret parmağıyla omuzlarından itekledi. Sadece parmağıyla itelemesi bile amcamı yana devirmeye yetmişti. Adama kızgınca baktım fakat o bakışlarıma aldırış etmeden bana doğru bir adım attı.

 

 

Elini yanında hazırda bekleyen adamına doğru uzattı. Otoriter bir sesle "Ver." dedi. Adam elinde tuttuğu kırmızı, kalp şeklinde kadife kutuyu onun eline verdi. Gözlerini gözlerimden çekmeden hediyeyi uzatmak yerine, direkt kutuyu açtı. Kutuya doğru baktım. Kapağını kaldırınca son derece pahalı görünen kalp şeklinde kenarları pırlanta ile çevrili kapaklı kolyeyi çıkarttı.

 

 

Kapaklı kolye mi?

 

 

Ama kapaklı bir kolye için diğerleri kısma sevdiğim bir adamın resmini koymam gerekirdi ama benim sevdiğim bir adam yoktu ki.

 

 

"İzin ver, lütfen." dedi görünüşüne tezat kibar bir dille

 

 

Bir şey dememe fırsat vermeden insanları umursamadan bileğimi tuttu. Ne yaptığına anlam veremezken bedenimi yavaşça arkama döndürdü. Kaşlarım çatılmıştı. Bana doğru bir adım attı. Sert göğsü çıplak sırtıma değecek kadar yakınlaşmıstı. Rahatsız olarak mesafeyi bir adım öne atarak açtım. Başımı omuzum üzerinden ona çevirince sırtı açık, sadece ince iplerle tutturulmuş elbisemin açıkta bıraktığı çıplak omuzlarıma doğru gözlerinin iliştiğini gördüm. Elbisenin sırt dekoltesi bel kavisime kadar uzanıyordu. Parmağının ucunun değdiğini hissettiğim de bedenini çevirmek istedim ama izin vermedi

 

 

"Ben takardım," diye mırıldandım.

 

Önüme dönmek istedim ama izin vermedi.

 

 

"İzninle," diye fısıldadı hemen kulak dibimden gelen fısıltısıyla. Elimi kalbime bastırdım. Bu kadar yaklaşmasından hoşlanmamıştım.

 

 

Herkes bizi izliyordu. Bunca insanın arasında böyle bir yakınlıktan rahatsızlık duyuyordum. Nefeslerini enseme çarpıyordu. Bal rengindeki saçlarımı avucunda toplayarak yavaş bir şekilde omuzuma saldı. Kolyeyi boynuma doğru uzattı. Kalp kısmı göğüs oluğuma doğru sarkarken sert kemikli parmakları köprücük kemiğime değiyordu. Kolyeyi taktıktan sonra kulağıma doğru eğilerek, sakalları adeta kulağıma değecek kadar yaklaşıp, kulağıma fısıldadı. İstemsizce ileriye doğru bir adım attım.

 

 

"Doğum günün kutlu olsun küçük hanım."

 

 

Benim önüne dönmemi beklemeden bileğimden tutarak önüme döndürdü. Gülümsüyordu. Ne diyeceğimi bilemezken, "Teşekkür ederim." diye mırıldandım.

 

 

Yüzüme dikkatlice baktıktan sonra sonra kimseye bakmadan adamlarının alarak geldiği gibi tüm haşmetiyle gitti.

 

 

Arkasından baka kaldım.

 

 

İçimden bir ses bu adamla bir kez daha karşılaşacağımı söylüyordu. Umarım yanılırdım.

 

 

♣️

 

 

Aradan tam bir hafta geçmişti. Bu bir hafta boyunca o adamı unutmamıştım. Hâlâ aklımdaydı. Bana öyle bir bakmıştı ki sanki beni uzun zamandır tanıyordu.

 

 

Tıp fakültesinden çıkarak eve doğru yola koyuldum. Evimiz yokuş yukarısıydı. Dalgınca yol kenarında yürürken yokuş yukarısından elini kolunu sallaya sallaya gelen Cenan'ı gördüm. Mahallenin pezevengiydi. Sarkıntılık yapmadığı kız yoktu. Suratımı asarak hızlıca yürümeye başladım fakat beni görünce pis pis gülerek elinde salladığı tesbihle önümü kesti.

 

 

"Ooo Buket. Bu ne güzel rastlanttı böyle?"

 

 

Gözlerini devirerek yanından geçmeye çalıştım ama tesbihini sallayarak önüme geçti. Dört düğme açık bıraktığı göğsünden döşü kılları görünüyordu.

 

 

"Pistt nereye güzellik böyle? Tadına bakmadığım için zaten içim yanar." dedi.

 

 

Kaşlarımı çatarak büyük bir öfkeyle baktım ona. "Kes sesini. Defol önümden." dedim sertçe çıkışarak. Sırıtışı pis pis genişledi. Kendini çekici sanan aptalın tekiydi.

 

 

"Çok güzelsin be güzelim " dedi. Kaşlarım çatıldı. Kıllı elleri yanağıma doğru uzandı. Fakat gözleri arkamdaki bir noktaya kaydı. Neye baktığını merak ederek arkamı döndüm. O an sokağın başında duran siyah film kaplı bir arabanın durduğunu gördüm.

 

 

Elini bana uzatan Cenan elini indirirken, anlamayarak benim gibi arabaya baktı. Siyah, mat arabanın kapısını arabadan inen adamlar hızlıca açtı. Merakla arabaya bakarken arabanın içinden siyah ve parlak bir ayakkabı güçlüce yerle buluştu. Yere güçlüce basan ayakkabını sahibinin bedeni yavaşça ve ağırca göründü.

 

 

Siyah palto, siyah eldivenler, ve iki parmağının arasında tuttuğu sigaranın sahibi Amir Aladağ'dı bu.

 

 

Haşmetli ve ulu bedenini arabadan çıkarttı. İki parmağının arasındaki sigarayı dudaklarının köşesine yerleştirirken omuzuna attığı palto'yu düzeltti.

 

 

Kendisine öncülük eden adamlarına bir şeyler söyledikten sonra bizim evimize doğru yürümeye başladı. Ama hisleri güçlü olsa gerek izlendiği bu farkına vararak güçlüce attığı adımlar durdu. Dudağının köşesindeki sigarayı iki parmağıyla tutarak dumanını vererek başını bana doğru çevirdi.

 

 

"Bu adamın ne işi bu mahallede?" diyerek korkuyla sordu Cenan. Cenan'a baktığım da korkuyla adama baktığını gördüm.

 

 

"Ne oldu? Neden korkuyorsun?" diyerek sordum Cenan'a.

 

Korkulu gözleri ondan bana döndü.

 

 

"Aladağ'ların veliahtı o. Amir Aladağ. Süleyman Aladağ'ın oğlu. Bela bir aile. Özelikle Amir Aladağ. Ne işi bu mahallede?" dedi. Sesindeki endişeye hiç bir anlam verememiştim. Neden bu aileden korkuyordu ki?

 

 

"Korkulacak ne var ki bunda?" diye sordum.

 

 

Sen ciddi misin dercesine baktı yüzüme. "Kızım tanımıyorsun onları. Şehrin köklü ve güçlü ailelerinden biridir Aladağ'lar. Kancayı takarlarsa dünyayı dar ederler sana. Aklın varsa karşılarına çıkma." dedi ve hızla arkasını dönerek geldiği gibi uzaklaştı.

 

 

Yutkundum. Ciddi olabilir miydi?

 

 

En fazla ne yapabilirlerdi ki?

 

 

Nasıl tehlikeli bir aile olabilirlerdi ki?

 

 

Başımı Amir Aladağ denen adama çevirdim. Evimin kaldırımının tam önünde durmuş bana bakıyordu. Bana bakmasına huzursuz olurken parmağındaki sigarayı yere atarak ayakkabısının ucuyla bir böcek ezer gibi ezdi. İfadesiz , keskin kahverengi gözlerinden çekip, evimi
n bahçesine doğru yürümeye başladı.

 

 

Heybetli ve yapılı sırtına bakarken bu adamın evimize time neden geldiği bomba gibi düştü aklıma.

 

 

Cenan'ın dediği doğru ise Amir Aladağ gibi bir adamın ikinci kez evimizde ne işi vardı?!

 

 

Adamın arkasından bakark

 

Loading...
0%