@mavimelek
|
Türkiye'de Ankara Anadolu Lisesi. Ders matematik. Sınıftaki herkes kendisini derse vermiş, pür dikkat öğretmenini dinliyordu. Bahar pencereden dışarı baktı. Okçuluk kulübünün antrenman alanı sınıfın penceresinden görünüyordu. Belli ki dersin bir an önce bitmesini ve çalışma alanına gitmeyi istiyordu.Yanında oturan sıra arkadaşı Mira, ona döndü.
Mira:- Sen de mi sıkıldın? Diye sordu kısık bir ses tonu ile.
Bahar:- Sıkılmak demeyelim de bir an önce gidip yay çekmek istiyorum. Mira:- Ben sıkılmak diyebilirim. Matematik ile pek aram yok biliyorsun. Bahar:- Hangimizin var ki? Mira:- Ekin'e baksana. İçine girecek tahtanın. Dedi yan sıranın en önünde oturan Ekin'e bakıp gülerek. Bahar:- Bir insan matematikten nasıl zevk alabilir ki? Yoksa Ekin bir uzaylı mı? Dedi gözlerini kısarak.
Hemen arka sıradan Alya öne doğru uzattı başını.
Alya:- Ona uzaylı denmez. Çalışkan denir. Kıskanmayın. Siz de dersinize çalışın, çalışkan olun bu kadar basit.
Hemen yanından Ceylin dahil oldu konuya.
Ceylin:- Konuşana bak sen. Kore dizilerinden ayrılıpta ders çalışmaya gidemeyen Alya hanım, ders çalışmak hakkında ki engin bilgileri ile bizleri aydınlatıyor. Dedi gülerek.
Mira:- Herkesin ilgi alanı ders olacak diye bir şey yok tabi. Alya'nın ki de bu. Koreliler ve Kore'nin yakışıklı idolleri diye bir ders vardı da bu kız mı başarılı olmadı?
Alya'da güldü:- Bak sen. Sanki Ceylin Hanımefendi sevgililerinden vakit bulup ders çalışıyorda. Ceylin: İyi hatırlattın. Okuldan sonra Doğan ile buluşacağım. Bahar:- Hangi Doğan? Fen lisesinde okuyan sarışın mavi gözlü Doğan mı? Yoksa Ticaret Meslek lisesinde ki basketbol takımının koçu Doğan mı? Diye sordu diğerlerine göz kırparak. Mira:- Esmer, Instagram fenomeni Doğan'ı da unutma. Bahar:- Evet o da var. Ceylin:- İkinizde bilemediniz. İzmir lisesinde okuyan yakışıklı Doğan. Bahar:- Maşallah bu ne hız? Diğerleri ne ara ex oldular? Ceylin:- Geçen hafta. Alya:- Biz bir taneyi bulamıyoruz hatun birini bırakmadan diğerini buluyor. En arkadan Hazel ve Anka konuya katıldılar. Anka:- Ön taraf ne kaynatıyorsunuz? Hazel:- Konu derin galiba. Bahar:- Konu, Ceylin'in Doğan koleksiyonu. Dedi gülerek. Hazel güldü:- Bayağı derinmiş. Alya:- Anka'nın hayranları da peşini bırakmıyor bakıyoruzda. Hazel:- Okulun popüler çocuğu hemde. Ama Anka pas vermiyor. Anka:- Cıks! Daha çok koşar peşimden. Mina:- Peşinden koşturmaktan ne zevk alıyorsun şunları acaba? Anka:- Zevk almıyorum. Koşmasınlar canım ben mi diyorum koşun diye. Hazel:- Mira hadi Anka, peşinden koşturmaktan zevk alıyor. Peki sen? Sen de bir şans versen birine? Hep böyle güvensizlik nereye kadar? Mina gülümsedi:- Güvenecek birini bulana kadar. Hem sen şu beğendiğin çocuğa açılacak mısın? Hazel:- Çocuk bana açıldı ama henüz cevap vermedim. Beğenmek ile kaldım anlayacağın. Ceylin:- Ne bekliyorsun sen de açılsana ona? Hazel:- Hemen mi? Bahar:- Tabi ki hemen. Sündürmenin ne anlamı var? Anka:- Bu işlerde Bahar gibi olacaksın. Sana bir çıkma teklifi geldiği zaman hemen cevap verip, kafa göz dalacaksın. Serdar'a verdiği o sevgi dolu cevabı bütün okul konuşuyor.
Hepsi kıkırdamaya başladılar.
Bahar:- Ne gülüyorsunuz acaba? O da aşık olmasaymış. Gelmiş bir de sana çok aşığım diyor. Utanmaz!
Alya:- O günden sonra o da pişman olmuştur zaten aşık olup olacağına. Bahar:- Bak hâla gülüyorlar. Mira:- Bu kaçıncı hırpalanan erkek Bahar? Kimse seni sevmeyecek mi? Ya da sen kimseyi sevmeyecek misin? Bahar:- Ne sevmesi? Ben bilirim onların kafasının içindekileri. Aşk dediğin şey, öyle içinde kelebek uçuşması filan değil bu devirde. O eski sevdalar yok artık. Herkes, başka başka şeyler peşinde. Onun adını da aşk koymuşlar. Sevginin adını kirlettiler. Mira:- Ve bir şairden mısralar.
O anda kafalarına birer kağıt parçası geldi. Lena 'dan idi.
Lena:- Ne konuşuyorsunuz orada? Diye sordu kaş göz işareti ile.
Hazel:- Kaynatamadıya çatladı orada.
Mira, kızları işaret etti. Lena dudağını büzmüş onlara bakıyordu. Lena:- Bensiz ha! Ohh orada havalar güzel. Ben de burada, matematik dinlemek zorunda kalayım. Dedi sitem dolu. Alya:- Sende Ekin'in yanına oturmasaydın. Lena:- Zekasından biraz faydalanırım demiştim ama nefes aldırmıyor. İçim dışım matematik oldu. Ağlayacağım şimdi. Hazel:- Aman dur. Bir ağlamaya başlarsan, kimse susturamaz seni.
Ekin, Lena'ya döndü ve dersi dinlemesi için onu ikâz etti.
Ekin:- Lena, sessiz! Anlayamıyorum. Şimdi o on iki nereden geldi nasıl bulacağım ben? Hem bunlar niye kıkırdaşıyorlar orada?
Lena:- Onu bana hiç sorma. Dersin başından beri dinle diye gırtlağıma çöktüğün için onları hiç duymadım.
Ekin: Şişt, susun artık sizde. Aaaa dersi kaçırıyoruz Lena ve ben.
Lena:- Evet, kaçırdım ama dersi değil aklımı.
Kızlar, gülüşüyorlardı gizliden. Tahtada yazı yazan öğretmenleri arkasına döndü.
:- Cam kenarı, sohbet koyu galiba. E anlatında biz de gülelim.
Kızlar mum oldular birden. Yine de kendilerini tutuyorlardı gülmemek için.
Ders nihayet bitmişti. Ok atmak için antrenman sahasına doğru gidiyorlardı. Kıyafetlerini giyinmişler, oklarını sırtlarına takmışlardı.
Lena:- Ders biraz daha bitmeseydi, kalemle kendime harakiri yapıp intihar edecektim.
Ekin:- Ne var bu kadar sıkılacak sanki? Biraz istekli olsanız öğrenmeye, her şey çok kolay.
Bahar:- Ben dünyaya gelirken içimdeki matematik sevgisini yolda düşürmüşüm galiba. Mira:- Benim ki ölmüş bence.
Güldüler.
Ekin:- Biraz beyninizi çalıştırın.
Hazel:- Bırakın matematiğ. Bu sene okçuluk turnuvasına kim katılacak acaba? İki senedir kıl payı kaçırıyoruz.
Ceylin:- Bu seneki turnuva Güney Kore'de yapılacakmış. Alya bir Korecan olarak hemen atıldı. Alya:- Ne? Kore'de mi? Güney Kore mi? Bahar:- Yok Kuzey Kore. Mira:- Ne oldu Kore deyince bir zıpladın? Diye sordu gülerek. Alya:- Ayyyy çok heyecanlıyım. Kesinlikle biz katılmalıyız. Haydi hemen çalışalım. Hadi kızlar! Hazel:- Çok çalıştık. Hazırızda. Ama kazanır mıyız? Bilmiyorum. Bahar:- Hem kazansak bile bizimkiler gönderir mi ki? Hem, Türkiye'yi bırakmak istemiyorum. Anka:- Ülkemize geri döneceğiz nasılsa. Gitsek güzel olur. Mira:- Ben de gitmek isterim şahsen. Düşünsenize Kore, Koreliler. Bahar:- Al işte yeni Alya. Ceylin:- Koreli erkekler yakışıklı mıdır? Kızlar güldüler. Alya:- Eveeet! Dedi büyük bir hevesle. Bahar:- Türkiye'de ki erkekleri kuruttun Kore kaldı. Doğan ne olacak acaba? Ceylin: Şu an onu terk ettim. Lena:- Ceylin'den yeni terk etme rekoru. Daha buluşmadan ayrıldı. Ekin:- Sanki kazanmışızda gidiyormuşuz gibi konuşuyorsunuz. Lena:- Aman be sende. Ne var hayal kuruyoruz. Ciddi sende. Ekin:- Aslında, ben yapabileceğimize inanıyorum. Mira:- Ben de bu sene kendimizi oldukça geliştirdik. Neden olmasın? Alya:- Olur mu sizce de kızlar? Bahar:- Ucunda Türkiye'ye altın madalya getirmek varsa olur. Alya:- Kore'ye gitmek için de. Dedi şirinlik yaparak. Bahar güldü:- Peki, tamam Kore'ye gitmek de var. Seçil Öğretmenin hocalığını yaptığı antrenman, artık başlamıştı. Kızlar, sırayla yerlerine geçtiler. Bellerinde asılı duran ok çantasından birer ok çıkarıp, yuvasına yerleştirdiler. Gözlerini hedefe diktiler ve yaylarını gerdiler. Ve işaret geldi Seçil Öğretmenden. Sekizi birden aynı anda okları hedefe doğru fırlattılar. Kimisi sekizi, kimisi dokuzu vurdu. Altında ya da üstünde vuran olmamıştı.
Kızlar, hedefi on dan vuramadıkları için üzülmüşlerdi. Sonuçta hayallere giden tek yol o on numaradan geçiyordu. Yüzleri eğildi sekizininde. Gülen yüzü ile Seçil Öğretmen yanlarına geldi. Kızlara baktı tek tek.
Seçil Öğretmen:- Ne o? Hemen pes mi ediyorsunuz? Hem şu an yaptığınız atışlar kötü atışlar değil.
Ekin:- Ama turnuvaya katılmak için yeterli değil.
Alya:- Kore'ye gitmek benim için hayal olarak kalacak galiba. Seçil Öğretmen:- Neden hayal olsun ki? Böyle çabucak vazgeçerseniz, tabiki kazanamazsınız. Her şeyin başıdır azim. Sonra hayalleriniz. Onlar sizi hedefe ulaşmak için yönlendiren en büyük etkenlerdir. Sizin hem hayalleriniz hem de azminiz var. Vaz geçmek yok.
Kızlar birbirlerine baktılar. Evet derecesine.Ama yine de hevesleri kırılmıştı.
Eve dönüş yolundaydılar. Yavaş adımlarla yürüyorlardı. Kimseden ses çıkmıyordu. Birinin bir şey söyleyip bu karamsar havayı dağıtması gerekiyordu. Yan yana yürürken mahallenin bütün yolunu kaplıyordu sekizi birden. Hep neşeyle dönüş yaparlardı evlerine bu yoldan. Şimdi ise her birinin yüzünden düşen bin parçaydı. Elleri ceplerinde, başları önlerinde yürüyorlardı.
Bahar, etrafına baktı. Duvarların üzerinden sarkan hanım ellerine. Bu yolda arkadaşları ile beraber yürümek çok güzel bir şeydi. Durdu o an ve ellerini cebinden çıkardı. Kızlar durup ona baktılar şaşkınlıkla. Niye durmuştu bu kız şimdi?
Mira:- Bir şey mi oldu?
Bahar:- Evet.
Lena:- Bahar? Bahar:- Şey oldu. Aklım başıma geldi. Mira:- Ne? Bahar: Şu ağacı hatırlıyor musunuz? Dedi yol kenarındaki evin bahçesinde ki elma ağacını göstererek. Ekin:- Evet. 11 yaşında iken en üstteki elmayı sapanla kim vurabilecek diye iddiaya girmiştik. Ceylin:- O elmayı vuracağız derken, bir sürü elma düşürmüştük de bahçenin sahibi teyze iki saat kovalamıştı bizi. Hepsi gülmeye başladı.
Mira:- Ne koşmuştuk değil mi? Hatta Anka yere
düşmüstü de sürükleyerek kaldırmıştık yerden.
Alya:- Ceylin sokakta maç yapan çocuklara rezil oldum diye amma da somurtmuştu. Hazel:- Evet Bahar da o çocuklar bize gülüyor diye koşmayı bırakıp onlarla kavgaya tutuşmuştu. Sonra teyzenin geldiğini görünce, parmağını sallayarak onları tehdit etmiş, kaçmaya devam etmişti.
Kahkahalar mahalleyi inletiyordu.
Anka:- İlahi Bahar sende. Nereden geldi şimdi aklına o gün.
Bahar:- Sizlerle bu yolda ne güzel anılarımız oldu.
Mira:- Sadece bu yolda mı? Ankara neredeyse bizim anılarımızla dolu. Hazel:- Sizleri çok seviyorum. Alya:- İnşallah daha bir sürü anılarımız olacak. Bahar:- Ben de onu diyorum. Hemen düştük, yenilgiyi kabullendik. O en yukarıda ki elmayı vurmaya çalışırken ki azimimizi neden kaybettik? Neden kazanan biz olmayalım? Var mısınız Kore'de de yeni anılar kazanmaya? Dedi ve elini ortaya uzattı. Kızların ellerini koymalarını bekliyordu elinin üzerine.
Kızlar, gülümsediler.
Lena:- Ben varım! Dedi ve elini koydu Bahar'ın elinin üzerine.
Alya:- Bekle bizi Güney Kore. Dedi ve o da koydu elini.
Mira elini koydu Alya'nın elinin üzerine. Mira:- Bu sene şampiyon biziz. Mira elini koydu Alya'nın elinin üzerine. Mira:- Bu sene şampiyon biziz. Ekin de koydu elini:- Bu sene madalyayı boynuna takacak olan da biziz. Hazel:- Yeni anılar biriktirmeye geliyoruz. Dedi ve sertçe koydu elini. Ceylin:- Yeni aşklarla tanışmaya geliyoruz. Diyerek koydu elini heyecanlanarak.
Kızlar gülerek ona baktılar.
Ceylin:- Yani yeni insanlarla demek istedim.
Anka:- Bekle bizi Güney Kore. Ay Yıldız geliyor! Dedi koydu en son o da elini.
Artık moralleri düzelmişti. Bu sekizli birlikte olduktan sonra, başarız olacakları hiç bir konu yoktu. Birbirlerinin enerji kaynağı, moral hocası idiler.
Artık yarışmaya kadar sıkı bir çalışmaya girmişlerdi. Her gün okuldan sonra, antreman sahasına giderek atış talimleri yapıyorlardı. On numara artık daha önemliydi onlar için. On numara, on numaradan vurulacaktı başka yolu yoktu. Hayaller farklı olsa da odak noktası birdi. Türkiye'ye altın madalyayı getirmek.
Derslere de önem vermeye başlamışlardı. Özellikle de matematik. Ceylin bile bir süre erkek arkadaşlarına ve aşk hayatına ara vermişti. Alya mı? O da Kore dizilerine ayırdığı vakitten okçuluk için ferağat ediyordu. Anka, daha fazla araştırma yapıyordu okçuluk hakkında. Ekin, derslerine verdiği önemi okçuluk konusunda da gösteriyordu. Lena hayal kuruyordu elbette ama oku on numaraya atma ve o turnuvaya katılanların kendisi ve arkadaşları olduğu konusunda motivasyon edici hayallerdi. Hazel, kendini ve enerjisini yay ile çektiği oka veriyordu. Mira, ok atma tekniklerini iyiden iyiye benimsemişti. Bu konuda oldukça başarılıydı. Bahar ise bu süre zarfında erkek ırkından kimse ile kavga etmiyordu. En azından daha az kavga diyelim.
Dersten çıkmışlardı. Antrenman alanına doğru gidiyorlardı.
Hazel:- Şu yarışma bir an önce olsa da bitse. Hem çalışmaktan, hem de heyecandan öleceğim neredeyse. Ekin:- Heyecan iyidir. İçinde ki kazanma azmini diri tutar.
Bahar:- Diri tutmak mı? Öldürecek diyor. Şahsen ben de çok heyecanlıyım.
Mira:- Sabır kızlar. O yüksekteki elmayı vurduğumuz zaman, yorulduğumuza değecek. Dedi ve birden erkekler takımından oldukları yere bakan Efe'yi fark etti. Dikkatlice baktı ona. Sonra bakışlarını takip ederek baktığı yöne baktı. Direkt Bahar'a doğru bakıyordu. Mira, yanında duran Alya'ya doğru eğildi ve kulağına fısıldadı. Bir şey dikkatini çekmişti. Ya da biri.
Mira:- Alya, Efe Bahar'a mı bakıyor bana mı öyle geliyor?
Alya baktı çaktırmadan:- Evet Bahar'a bakıyor.
Mira:- Galiba ondan hoşlanıyor. Şunun bakışlara baksana. Ceylin bakışlarını fark etti kızların Efe'ye. Ceylin:- Kızlar nereye bakıyorsunuz?
Alya sus işareti yaptı parmağını dudağına götürerek. Mira ise Efe'yi gösterdi kaş göz işareti ile.
Ceylin fısıldadı:- Ne olmuş Efe'ye?
Alya:- Galiba Bahar'dan hoşlanıyor. Bakışlarına bak.
Ceylin gülümsedi:- Vaaaayy Efe'ye bak sen. Hemen Bahar'a söylemeliyiz. Dedi ve tam bir kaç adım uzağında ki Bahar'ın yanına gidiyordu ki Mira tuttu kolundan ve Alya ile aralarına çekti. Mira:- Delirdin mi sen? Nereye gidiyorsun? Ceylin:- Bahar'a söylemeye! Alya:- Aman dur. Bahar öğrenirse o çocuğa ne yapar bi düşünsene? Çocuğun eceline neden olmayalım durup dururken. Ceylin'in gözleri açıldı:- Haklısınız. Çenemi kapalı tutsam iyi olacak. Mira:- Aferin sana.
Bahar ve diğerleri, kızlara baktılar.
Lena:- Ne konuşuyorsunuz siz orada?
Kızlar güneş görmüş birer mirket gibi dikildiler hemen.
Alya, Mira ve Ceylin: Yooo hiç bir şey konuşmuyoruz.
Anka:- Var siz de bir şeyler.
Alya:- Fazla zorlamayın isterseniz. Dedi kaş göz işareti yaparak. Bahar:- Ne oluyor size? Ceylin:- Boş verin bizi de haydi derse gidelim. Bak daha oku, yayı filan hazırlayacağız. Ekin:- Evet geç kalacağız. Gidelim haydi.
Hızı hızlı yürüyorlardı. Hazel kızların yanına geldi.
Hazel:- Ne oluyor? Diye fısıldadı.
Ceylin:- Efe, Bahar'dan hoşlanıyor.
Alya ve Mira, Ceylin'e baktılar göz devirerek. Ceylin:- Ama ne yapayım söylemem gerekiyordu. Hazel:- O zaman Efe'ye şimdiden baş sağlığıd ileyelim. Ekin:- Haydi kızlar! Hazel:- Geliyoruz!
Güney Kore, Seul Lisesi. Okulun giriş kapısında yığılma var. Herkes birini ya da birilerini görmek için toplanmışlar sanki. Evet. Çoğunluğunu kızların oluşturduğu bu kalabalık topluluk, sekiz delikanlının gelmesini bekliyorlar.
:- Lütfen bu sefer beni fark etsin. Lütfen.
:- Kimden bahsediyorsun? :- Hyunjin. :- Hayır, o benim. O yalnız bana bakabilir. :- Ben Minho'nun bana birkez olsun bakmasını istiyorum. :-O çocuk mu? O kimseye bakmaz. :-Belki bana bakar ha? :- Han bana baksın yeter. Yada dur. O sekizliden herhangi biri de olur. :- Changbin benim. Sakın kimse ona dokunmasın. :- Felix'de benim. :- Felix'in de Minho'dan farkı yok ki. Kimseye bakmaz. :- Ahh ah BangChan. Benimle çık lütfen. :- Bence en sevimlisi Seungmin.: - Hayır en sevimlisi Jeongin. :- Hayır Seungmin. :- Jeongin dediiiim!
Kızlar kavga ede dursunlar sekizli içeri girmişti.
:- Aaaaa işte geliyorlar!
Havalı artı yakışıklı gözde öğrencilerimiz etrafında ki kalabalığa aldırmadan ilerliyorlardı. Kimisi bu ilgiden rahatsız iken, kimisi de ilginin üzerinde olmasından memnundu. Hyunjin gibi. Herkese boncuk dağıtıyordu deyim yerindeyse. Felix ve Min Ho grupta çevresine en ilgisiz davrananlardı. Han ve Changbin muhteşem enerjileri ile gülümsüyorlar, Seungmin ve Jeongin ise her zaman ki gibi kibar ve tatlılatdı. Chan ne ilgisiz ne de şımarık idi. İkisi arası bir hâldi onunkisi.
Sınıfa geldiler. Sıralarına geçip oturdular.
Hyunjin: Her sabah bu şekilde okula girmek harika bir duygu.
Bang Chan:- Bütün ilgi sende olunca nasılda mutlu oluyorsun.
Jeongin:- Şu kızlara ümit vermeyi bırak artık. Hyunjin:- Onları mutluluktan havalara uçuruyorum daha ne istiyorlar ki. Han:- İlk önce mutluluğun zirvesine çıkarıp, sonra uçuruma bırakıyorsun. Hyunjin:- Ben hayatımın aşkını arıyorum bir kere. Aradığım kızı henüz bulamadım diyelim. Minho:- Kızların aklı yok ki bununla çıkmak istiyorlar. Changbin:- Sizler için de kalbinizi birine açmav akti gelmedi mi? Minho hayatının kızını bekliyor, Seungmin ise Dahyun' u. Felix'in hayatınıda biri var mı yok mu belli bile değil. Minho:- Ben halimden memnunum. Han:- O dövdüğü kişilerle aşk yaşıyor.
Hepsi birden güldüler.
Felix:- Hyunjin gibi daldan dala mı konalım?
Seungmin:- Bir gün karşına öyle bir kız çıkacak ki bütün bunları sana ödetecek. Karma.
Changbin:- Bu o kız ile de oynar. Dedi gülerek. Hyunjin:- Bırakın beni hayatımı yaşıyorum. Jeongin:- Zaman insanlara ne gösterir bilinmez.
Minho avucunu ovuşturuyordu.
Bang Chan:- Minho! Yine kiminle kavga edeceğiz?
Minho:- Arkamdan atıp tutmak neymiş görecek o Jaemin. Ama bu sefer siz karışmayacaksınız.
Han:- Yok öyle siz karışmayacaksınız filan. O onca çocuğu toplayıp gelecek biz seni tek başına mı gönderecez? Minho:- Çocuk oyunbazın teki. Kendisi gelmiyor ki iyice ağzını burnunu kırayım! Jeongin:- Derdi ne bu çocuğun seninle? Minho:- Sevdiği kız, benden hoşlanıyormuş. Derdi o. Felix:- İşler karışık desene. Kimmiş peki sevdiği Minho:- Yuna. Bang Chan:- Ovv. Güzel kız. Kaçırma derim. Jeongin:- Çok beğeniyorsun galiba? Bang Chan:- Okulda onu beğenmeyen mi var? Hem kızın gönlü Minho'da imiş. Minho:- Yuna bana hep arkadaşça yaklaştı ama diğer türlü hisleri olduğunu bilmiyordum. Changbin:- Sana karşı olan hisleri sen de bir şeyler hissettiriyor mu peki? Minho:- Tabiki hayır. Han:- Bazen senden şüpheleniyorum Minho. Minho:- O ne demek? Han:- Hani varya hiç kızlara bakmaman filan... Minho:- Haaaaan! Dedi ve üzerine saldırdı.
Diğerleri gülüyorlardı.
O anda sınıfa o geldi. O kim mi? Seungmin'in platonik aşkı. Dahyun. Geçti ve yerine oturdu sessizce. Sonra kızın erkek arkadaşı geldi ve konuşup gülüşmeye başladılar.
Seungmin durdu ve ona baktı. Diğerleri de durup Seungmin 'e.
Han:- Sen iyi misin?
Seungmin:- Bilmiyorum. Değilim galiba. Dedi ve geçip sırasına oturdu.
Minho:- İşte bu yüzden aşktan uzak durmak en iyisidir. Changbin:- Bu çocuğun hâli içimi acıtıyor doğrusu. Bang Chan:- Kız ile arasını yapsak nasıl olur ki? Jeongin:- Kızın sevgilisi var baksana. Hem Seungmin bunu asla kabul etmez. Hyunjin:- Ne olacak yani ömür boyu bu kızı mı bekleyecek böyle platonik platonik? Felix:- Galiba öyle olacak.
Okul çıkışıydı. Çocuklar, yolda kendi hallerinde konuşarak yürüyorlardı. Konu ise Seungmin'in aşk hayatı idi.
Han:- Gel şu kıza çıkma teklifi et. Bak bence kabul edecek, sende böyle karşılıksız sevmekten kurtulacaksın.
Seungmin:- O beni, kalbiyle istemedikten sonra varlığının benimle olmasının ne önemi var ki. Kim Dahyun, beni hiç bir zaman sevmeyecek.
Minho:- Belki... Dedi ve durdu. Diğerleri onun ağzından çıkacak kelimeyi bekliyordu. O ise Seungmin'e kadınlar hakkında moral verecek bir kaç cümle kurmaya çalışıyordu. Eveledi, geveledi bir şeyler söylemeye çalıştı. Ama çalıştı.
Minho:- Kadınlar, çiçek gibidirler Jeongin. Onlar, çok şeydirler. Şeyy. Yani, şeydirler işte. Böyle, sevmekte güzel bir şeydir. Dahyun' da bir kadındır...
Han:- Vazgeç istersen. Olmuyor çünkü.
Minho:- Bencede. Hyunjin:- Bence, bırak Kim Dahyun'u da biraz etrafına bak. Bir sürü güzel kız var. Biraz eğlen Seungmin. Hem birine bağlanıp kalmak, aptallık. Han:- vazgeç istersen. Olmuyor çünkü. Minho:- Bencede. Hyunjin:- Bence, bırak Kim Dahyun'u da biraz etrafına bak. Bir sürü güzel kız var. Biraz eğlen Seungmin. Hem birine bağlanıp kalmak, aptallık bence. Bir sürü güzel kız varken, kim bir tanesi ile yetinmek ister ki? Changbin:- Tam bir arısın Hyunjin. Her çiçekten bal alıyorsun. Hyunjin:- Ne yapayım ben de çiçekleri çok seviyorum. Jeongin:- Ben bir kızı sevsem, o da beni sevse yeter. Başka kızı ne yapayım o zaman! Felix:- Bence bu işler için kalbimizi akışına bırakmalıyız. Rahat bırakın Seungmin'i.
Bang Chan karşısına baktı o an. Yedi sekiz kişilik bir grup, karşılarında öylece duruyorlardı.
Bang Chan:- Bırakın akışı da karşıya bakın! Dedi elleri sopalı gençleri göstererek.
Diğerleri karşılarına baktılar.
Minho:- Jaemin mi gönderdi sizi? Yine!
:- Jaemin'in size hediyesini getirdik. Dedi içlerinden biri ellerinde ki sopaları sallayarak.
Bang Chan:- Anlaşılan bunlar dayak yemekten bıkmayacaklar. Felix:- Tiryakiliğin de böylesi. Minho:- Kendisi neden gelmedi?Aa tabii. Çenesinin kırılmasından korkmuştur öyle ya. Han:- Her zaman ki gibi. :- O böyle işlere pek karışmaz. Changbin:- Bilmez miyiz? Seungmin:- Biz de karışanları hallederiz sorun değil. Dedi parmaklarını kütleterek. Jeongin:- Bize de antrenman oluyor değil mi arkadaşlar? Hyunjin:- Tabii. Arkadaşlar buraya kadar gelmişler dayak yemek için. Onları kıracak değiliz ya. :- Siz şimdi görürsünüz. Dedi ve çocukların üzerine saldırdılar. Han:- Görelim bakalım. Dedi ve arkadaşları ile birlikte çantaları yolun kenarına atıp, o çocuklara saldırdılar.
Sokak ortasında büyük bir kavga vardı. Ama bizimkiler bu dövüş işlerinde çok iyidiler. Kavga etmeye her zaman karşı olan Jeongin bile dövüş konusunda gayet başarılı idi. Gençlerin sopalarına rağmen, ufak darbelerle atlatmışlardı kavgayı.
Changbin:- Biraz kendimize vakit ayırıp hep birlikte yürüyelim dedik ama günümüzü mahvetteniz. Dedi üzerini düzelterek.
Çocuklar yerden kalktıkları gibi kaçtılar o arada. Minho saçlarını geriye doğru attı.
Minho:- Bunlar değil, o Jaemin'i döveceksin asıl ama korkudan meydana çıkamıyor.
Hyunjin:- Bang Chan, baksana yüzümde bir şey var mı? Kızların karşısına yüzümde dayak izi ile çıkamam yarın değil mi?
Bang Chan güldü:- Yüzün gözün yerinde merak etme.
Her biri yerden çantalarını alıp tekrar yürümeye devam ettiler.
Felix:- Bu çocuğun işlerine bir son vermemiz gerekiyor artık.
Jeongin:- Polise haber versek?
Min Ho:- Olmaz. Korktuğumu düşünür. Seungmin:- E kendisi de korkuyor. Kavgalarda onu görebilen var mı? Asıl korkak o. Bang Chan:-İstediğini elde edemeyince vazgeçer herhalde. Felix:- İstediği ne ki? Min Ho:- Benim okuldan ayrılmam. Felix:- Yok artık. Okuldan ayrılmak da neymiş. Hyunjin:- Meydanı ona bırakacak değiliz. Bakalım kim gidiyormuş okuldan?
Türkiye'de ise yarışma günü gelmiş, çatmıştı. Kızlar sıralarının gelmesini bekliyorlardı bir kenarda. Heyecan ve korku karışıktı içlerinde. Yarışma heyecanı ve kaybetme korkusu.
Rakiplerine baktılar. Hepsi de güçlü rakiplerdi. Hayalleri ile aralarında bir onlar, bir de o hedef tahtasında ki on numara duruyordu. Zor olacaktı. Hem de çok zor.
Ekin:- Kızlar! Çok heyecanlıyım.
Ceylin:- Sen de böyle dersen biz ne yapalım?
Lena:- Korkudan bayılacağım şimdi. Bahar:- Dur Lena, sık dişini verme canını. Sen bize lazımsın şu an. Mira:- Yarışmadan sonra doya doya bayılabilirsin. Alya:- Kızlar, sakin olmaya çalışın. Annelerimiz babalarımız da oradalar. Hem Seçil hoca da burada. Bir dakika o nerede? Seçil hocaaam! Dedi telaşla. Seçil Öğretmen:- Buradayım kızlar! Dedi ve arkalarından çıkıp geldi. Siz neden bu kadar heyecanlısınız? Derin nefes alıp verin bakalım.
Kızlar derin derin nefes alıp verdiler.
Seçil Öğretmen:- İyi misiniz şimdi?
Hazel:- Biraz daha iyi gibiyiz.
Anka:- Rakiplerimiz çok güçlüler. Vaz mı geçsek acaba? Bahar:-Hocam, şu kızlara baksanıza zehir gibiler. Bizden daha rahat duruyorlar. Biz adımızı seslendiklerinde teker teker yere yıkılacak gibiyiz. Seçil Öğretmen:- Vazgeçmek kelimesini sizden duymak istemiyorum. En az sizde onlar kadar başarılı, onlar kadar yetenekli kızlarsınız. Sakin kalıp, hedefe odaklanın tamam mı? Hem ailelerinizde buradalar. Biz hepimiz size güveniyoruz. Başaracaksınız.
Kızlar "Tamam" diyerek başlarını salladılar.
Lena:- Kızlar, bu kez başaralım. Korkmayalım. Hazel gülümsedi:- Ailemizde buradalar. Belki ne kadar başarılı olduğumuzu görürlerse, Kore'ye gitmemize de izin verirler.
Ceylin:- Bizim diğerleri kadar başarılı olduğumuzu herkese gösterelim.
Ekin:- İşte benim arkadaşlarım. Bahar:- O en yükseteki elmayı bu gün vurmaya ne dersiniz? Mira:- Elmayı daldan indirmenin zamanı geldi. Anka:- Haydi bakalım grup Ay Yıldız! Gösterelim kendimizi. Alya:- O zaman başarıyoruz tamam mı? Diğerleri:- Tamam!
Seçil Öğretmen kenardan onları izliyordu. Gülümsedi.
Seçil Öğretmen:- Başaracaksınız. Biliyorum.
O anda kızların isimleri anons edildi. Ok atışı için çağrılıyorlardı.
Seçil Öğretmen:- Haydi kızlar! Sıra bizde.
İçlerinde büyük bir heyecan patlaması yaşayan kızlar birbirlerine gülümseyerek baktılar ve "başaracağız" dercesine başlarını salladılar gülümseyerek. Ellerini üst üste koyup "Grup Ay Yıldız" diye bağırdıktan sonra da yarışma alanına geldiler ellerinde ok çantası ve yayları ile birlikte.
Artık kader anı idi. Kendi hedef tahtaları karşısında ki yerlerini aldılar sırayla. Atış yapma zamanı gelmişti.
Dimdik durdular hedef tahtasının karşısında. Oklarını çıkarıp yaylarına taktılar. Gözlerini hedef tahtasında ki o kırmızı hedefe diktiler. O hedef ki kimisi için Türkiye'ye birincilik, kimisi için Kore'ye bir bilet kimisi için eğitim, kimisi için de yeni yerler görme şansı idi. Kısacası hayallerini gerçekleştirme imkanı idi.
Oklar yaylarda, yaylar ise gerilmiş halde bekliyorlardı.
Ve nihayet atış izni geldi ve yaylar serbest bırakıldı. Artık her şeyi oklar belirleyecekti. Yani Kore'ye giden bilet, hedef tahtasına doğru giden okun ucundaydı...
|
0% |