Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm - Hediyeleşme Günü

@mavimelek

 

Sabah olmuştu. Okula gitmek için yeni bir gün daha. Ekin atlattığı o karanlık gün sonrasında daha iyiydi bu gün. En azından başına bir şey gelmemesinin vermiş olduğu mutluluk vardı üzerinde.

 

 

Bu sabah ve her sabah olduğu gibi banyo önünde mini bir kalabalık oluşmuştu. Sebep ise Ceylin'in duş keyfi idi.

 

 

Bahar:- Ceylin yeter artık çık banyodan. Dedi kapıyı yumruklayarak.

 

 

Ceylin:- Sıra bendeydi. Bekleyiverin.

 

 

Mira:- Nedense o sıra hep onda oluyor ve bize hiç sıra gelmiyor.

 

 

Bahar:- Çık artık, bütün Kore'nin suyunu bitirmek zorunda değilsin. Bak, deniz suyunda çekilme mevcut şu an. Han nehri bile yarıya indi sen banyoya girdikten sonra.

 

 

Mira gülüyordu.

 

 

Bahar:- Biraz daha çıkmazsan Birleşmiş Milletler Çevre Koruma, birleşip bizim banyoya gelecekler. Bu su tüketiminin sebebi nedir diye. Adamlara geçerli bir sebep sunmak gerekir nede olsa. Seni görünce sebebin çokta geçerli olacağını sanmam.

 

 

Mira:- Ay çık artık Ceylin yeter ama! Okula geç kalacağız.

 

 

Ceylin kapıyı açtı ve bornozu ile çıktı dışarı.

 

 

Bahar:- Çok şükür. Şu banyo işini akşamdan halletsenya.

 

 

Ceylin:- Maskemi temizlemek ve bakımı yapmak kolay mı zannediyorsunuz.

 

 

Mira:- Zannetmiyoruz, o nedenle de yapmıyoruz.

 

 

Bahar:- Zaten o maskeyi yapmana hiç gerek yok ki.

 

 

Ceylin:- Güzelim diye değil mi? Çok haklısın. Tanrının bana bahşetmiş olduğu harika bir göz alıcılığa sahibim.

 

 

Bahar:- Hayır. O yüzünde ki kırışıklar fay hattı gibi olduğu için, maske filan fayda etmez diye diyorum.

 

 

Ceylin:- Bahaaaar!

 

 

Bahar:- Ayy kaçtım ben.

 

 

Ceylin:- Gel buraya!

 

 

İkisi koşuşurken, Mira gülerek girdi banyoya.

 

 

Nihayet evden çıkıp, okula gelebilmişlerdi. Bu gün okulda ki kızların, Bahar'a karşı ilgileri vardı. Ona bakıp, gülümseyerek konuşuyorlardı.

 

 

Ekin:- Şu banyo işine bir sıra koysak iyi olacak. Neredeyse okula geç kalıyorduk.

 

 

Alya:- Ceylin'i evden atarsak, sorun çözülür.

 

 

Ceylin:- Bak sen!

 

 

Bahar:- Sen doğada ki su kaynakları için bir tehlikesin Ceylin kabul et.

 

 

Ceylin:- Bakımdan ne anlarsınız siz? Dedi özgüven patlaması yaşayarak.

 

 

Mira:- Aman anlamayıverelim çok önemli değil.

 

 

Anka:- Deniz kızı mısın? İnsan mı? Anlamadım.

 

 

Hazel durdu ve kendilerine bakan kızlara baktı. Dikkat çekici düzeyde kızlara doğru bakıyorlardı.

 

 

Hazel:- Bu kızlar, neden bize bakıyorlar?

 

 

Lena:- Benim de dikkatimi çekti. Bize değil de Bahar'a daha çok.

 

 

Anka:- Bahar, haberimiz olmadan birini mi dövdün yine?

 

 

Bahar:- Ben bir şey yapmadım.

 

 

Kızlardan biri koşarak yanlarına geldi.

 

 

:- Merhaba kızlar!

 

 

Kızlar:- Merhaba!

 

 

:- Bahar, tebrik ederim. Senin adına çok sevindim.

 

 

Bahar gülümsedi:- Sağol. Sağol da ne için?

 

 

:- Yoksa gizli mi kalmalıydı?

 

 

Kızlar, birbirine baktılar o an. Yoksa okçuluk turnuvasında yarışacak öğrencilerin kendileri olduğu anlaşılmış mıydı? Tedirgin olmuşlardı.

 

 

Alya:- Kızlar ne oluyor?

 

 

Lena:- Hihh yoksa öğrendiler mi?

 

 

Hazel:- Ay bilmiyorum!

 

 

Bahar:- Yani gizli kalsa daha iyiydi. Dedi kendisine bakan kıza.

 

 

Hazel:- Sen nereden öğrendin?

 

 

:- Bütün okul bunu konuşuyor.

 

 

Anka:- Ya ama nasıl öğrendiler?

 

 

Ekin:- Bir dakika. Sadece Bahar'ı tebrik ediyor bu kız.

 

 

Mira:- Haklısın. Haklısın da neden?

 

 

Bahar:- Arkadaşım, ben pek anlamadım.

 

 

O anda bir sürü kız koştu yanlarına. Kızlar, aralarında kalmışlardı. Hatta kızlar arasında sıkışıp kalmışlardı.

 

 

:- Tebrikler, Jaemin ile çıkıyormuşsunuz!

 

 

Alya:- Aa Bahar tebrik ederim arkadaşım. Jaemin ile çıkıyormuşsun. Dedi ve durdu. Ne? Sen mi?

 

 

Bahar:- Ne? Ben mi? Aa durun kızlar bir dakika.

 

 

:- Söylesene onu nasıl aşık ettin kendine?

 

 

:- Nasıl teklif etti?

 

 

:- Seni seviyor mu gerçekten?

 

 

Bahar:- Yok kızlar, yok öyle bir şey.

 

 

Mira:- Kızlar, biri kurtarsın beni bu kalabalıktan.

 

 

Lena:- Nefes alamıyorum!

 

 

O anda Jaemin geldi yanlarına. Tüm yakışıklılığı ile.

 

 

Jaemin:- Kızlar! Ne oluyor?

 

 

Herkes durup, Jaemin'e baktı. Kalabalığın ortasında kalan kızlarda.

 

 

Jaemin:- Bahar, iyi misin?

 

 

Bahar, kalabalığın içinden çıktı zar zor.

 

 

Bahar:- Ne oluyor Jaemin? Herkes ne diyor?

 

 

Jaemin:- Şimdi sessizce benimle gel. Dedi ve omuzuna kolunu attı. O anda karşıdan Minho ve arkadaşları geliyorlardı.

 

 

Minho, okulda ki bu telaşın ve hengamenin nedenini şimdi anlamıştı.

 

 

Bang Chan:- Gerçekten çıkıyorlar mıymış?

 

 

Minho:- Ne dedim ben size? Bu kızda akıl yok.

 

 

Bahar, durdu ve omuzunda ki Jaemin'in koluna baktı. Tuttu ve çekti hızla. Hiç hoşlanmadığı hareketlerdi çünkü.

 

 

Bahar:- Ne oluyor acaba?

 

 

Jaemin:- Ben de bilmiyorum. Tek bildiğim, herkesin bizim sevgili olduğumuzu söyleyip durmaları.

 

 

Bahar:- Böyle bir şey yok demedin mi?

 

 

Jaemin:- Neden bana kızıyorsun? Benimle sevgili olmak kötü bir şey mi?

 

 

Jaemin, Bahar'ın gözlerinin içine bakıyordu. Belki de "hayır" demesini bekliyordu.

 

 

Jaemin, Bahar'ın omuzuna dokundu iki eliyle hafifçe. Onu kızdırmak , ürkütmek istemiyordu.

 

 

Jaemin:- Beni sevmen kötü bir şey mi? Kalbin benim için çarpamaz mı mesela. İnsanlar bizi birbirimize yakıştıramazlar mı? Ben sana değer versem, kalbime koysam, sen de beni kalbinde bir yere koyamaz mısın? Diye sordu sakin bir ses tonuyla.

 

 

Bahar, o an utandı kendisinden. Sanki onu küçük görüyormuş gibi hissetti kendisini. Bir nevi vicdanına yeniliyordu yine.

 

 

Jaemin, eğildi Bahar'a doğru. Gözlerine baktı.

 

 

Hazel:- Kızlar, ne oluyor orada?

 

 

Lena:- Ben bu yakınlasmadan korkuyorum.

 

 

Mira:- Canına susadı galiba.

 

 

Anka:- E Bahar, öylece duruyor!

 

 

Changbin:- Ne yapıyor bu çocuk? Bahar'ı mı öpecek herkesin içinde?

 

 

Bahar, kendisine yaklaşan Jaemin'e baktı bir anlık. Çekilecek gibi oldu.

 

 

Jaemin:- Korkma seni öpmeyeceğim. Seni utandıracak bir şey yapmak istemem. Sadece benden kaçırdığın gözlerine bakmak istedim. Neyse. Ben insanlara anlatmaya çalışacağım sevgili olmadığımızı. Dedi gülümseyerek ve gitti.

 

 

Yu Na ve arkadaşları, onlara bakıyorlardı uzaktan.

 

 

Yu Na:- Bu kız çok fazla oldu. Benim olan şeylere dokunmamayı öğrenecek. Minho ve Jaemin benim. İkisi de benim.

 

 

:- Ne yapacaksın?

 

 

Yu Na:- Minbo'nun beden dersinde yaptığını.

 

 

Bahar, elini kalbine götürdü o an. Bir an tedirgin olmuştu kendisine yaklaşınca ama sözleri çok güzeldi.

 

 

Bahar, başını çevirdi birden. Çevirir çevirmezde kendisini izleyen Minho'yu ve diğerlerini gördü. Nedendir bilmiyordu ama o an gördüklerinin, dedikodudan ibaret olduğunu ve gercek olmadığını ona anlatma isteği duydu. Hemen yanına koştu.

 

 

Bahar:- Minho, ben, yani...

 

 

Minho:- Bir şey mi diyeceksin?

 

 

Bahar:- Bu söylenenler doğru...

 

 

O anda bir çok kız öğrenci geldi yanlarına. Bahar'ın kendini aklama çabası yarım kalmıştı.

 

 

:- Bahar, Jaemin'in sana bakışlarını gördük.

 

 

:- Yaa çok yakışıyorsunuz!

 

 

Bahar:- Ama biz...

 

 

Anka:- Bahar, Jaemin ile çıkıyorsunda neden bizim haberimiz yok?

 

 

Ceylin:- İnsan arkadaşlarından gizler mi böyle bir şeyi?

 

 

Lena:- Çocuk seni öpecekti ve sen hiç bir şey yapmadın. Sen de onu seviyorsun değil mi?

 

 

Ceylin:- Ben demiştim. Bunlar birbirine aşıkalr.

 

 

Minho daha fazla dayanamadı.

 

 

Minho:- Sevgilin olduğunu biliyorduk zaten. Yine de seni öpmek isterse...

 

 

Bahar ona baktı.

 

 

Minho:- Neyse beni ilgilendirmez. Yalnız şunu bil ki onunla iş birliğiyle yapmaya devam ettiğin sürece benim düşmanımsın. Dedi ve gitti. Diğerleri de peşinden.

 

 

Ekin:- Çabuk anlat şunu neler oluyor?

 

 

Bahar:- Jaemin ve ben sevgili değiliz bu bir. Beni öpmek istemedi iki. Öpmeye kalksaydı ağzına iki tane geçireceğimi biliyorsunuz bu da üç.

 

 

Lena:- Ne bilelim biz seni alıp götürünce yanımızdan öyle.

 

 

Bahar:- Sınanıyorum mu ben bu ne ya? Nereden çıktı bu anlamadım. Ben bunlardan uzak durmaya çalıştıkça bi de sevgili dedikoduları çıkıyor. Ay delirecem!

 

 

Hazel:- Minho'ya neden bir şeyler anlatma çabasına girdin ki?

 

 

Bahar:- Ne bileyim gerçekleri bilsin istedim.

 

 

Alya:- Yoksa? Diye sordu ima ile.

 

 

Bahar:- Yok öyle bir şey. Sadece düşman filan deyip duruyor onun için.

 

 

Erkekler, sınıftalardı. Kızlar, onlara bakarak girdiler sınıfa. Lena'nın sırasının üzerinde yine bir paket bekliyordu kendisini.

 

 

Bahar, Minho'ya bakarak yerine geçti.

 

 

Alya:- Yine sana paket gelmiş.

 

 

Lena:- Benim bu Taeyong ile konusmam gerek. Yazık çocuğa, her sabah bunları alıp bırakıyor.

 

 

Ceylin:- Bir de şiir var tabii.

 

 

Han ve diğerleri onlara bakıyorlardı.

 

 

Alya:- Ne kadar romantik bir çocuk. Daha ne istiyorsun anlamıyorum.

 

 

Lena:- Bunları yapıyor ama yüzünü göremiyoruz.

 

 

Anka:- Belki bu işin sonunda sana çıkma teklifi filan edecektir de cesaretini toplayamıyordur.

 

 

Alya:- Olabilir tabii.

 

 

Han kendi sırasında kıskançlık krizleri ile boğuşuyordu.

 

 

Han:- İki lafının biri Taeyong. Taeyong ve pirinç kekleri.

 

 

Hyunjin:- Kıskandın mı?

 

 

Han:- Evet.

 

 

Han:- Her sabah, Taeyong dinliyoruz. Ne kadar değer veriyorsa artık.

 

 

Hyunjin:- Tamam, çok fazla takılma bence bu konuya.

 

 

Han:- Kendimi Lena ve Taeyong'un arasını yapmaya çalışıyormuş gibi hissediyorum.

 

 

Hyunjin:- O da görür gerçekleri nasılsa.

 

 

Öğretmen, sınıfa geldi. Elinde ki kitapları masaya bıraktı. İki tane de cam fanus vardı elinde.

 

 

Öğretmen:- Günaydın çocuklar.

 

 

: - Günaydın!

 

 

:- Hocam, o cam fanuslar nedir?

 

 

Öğretmen:- Bunlar, yarın ki hediyeleşme günü için.

 

 

Hazel:- Hediyeleşme günü mü?

 

 

Öğretmen:- Okulda yaptığımız bir etkinlik. Her sene okulda kura çekip, çıkan arkadaşlarımıza hediyeler alırız. Arada ki sevgi bağını güçlendirmek için.

 

 

Hyunjin:- Bu harika bir fırsat Alya'yı kendime aşık etmem için. Diye geçirdi içinden.

 

 

Öğretmen:- Birinci fanusta erkekler, ikinci fanusta kızlar var. Kızlar buradan erkekler de buradan seçecekler. Yalnız, dört kişiyi, kuradan muaf tuttum.

 

 

Ceylin:- Kim o zavallılar acaba? Dedi gülerek.

 

 

Ekin:- Az çok tahmin edebiliyorum. En azından ilk ikiyi.

 

 

Jeongin:- Kim acaba onlar ve neden?

 

 

Öğretmen:- İlk ikisi, Minho ve Bahar.

 

 

Minho:- Biz mi? İyi de neden?

 

 

Öğretmen:- Siz birbirinize hediye alacaksınız.

 

 

Minho:- Ama...

 

 

Öğretmen:- Belki barışmanıza biraz yardımcı olur diye.

 

 

Min Ho:- Senden nefret ediyorum.

 

 

Bahar:- Gıcık, her yerde karşıma çıkmasan ölürsün sanki.

 

 

Öğretmen:- İkincilerde Ceylin ve Changbin.

 

 

Ceylin ayaklandı:- Ne?

 

 

Changbin:- İyi de biz neden?

 

 

Öğretmen:- Bu ara sizinde Bahar ve Minho'dan kalır yanınız yokmuş. Kuşlar söyledi.

 

 

Ceylin:- Ya off.

 

 

Changbin:- Ben bunun sevdiği şeylere para yetiremem ki!

 

 

Öğretmen:- Bul bir şeyler işte.

 

 

Minho:- Senin ki en azından kız. Ben bu ağır abiye ne alacağım acaba? Diyerek Bahar'ı işaret etti.

 

 

Bahar, omuzuna vurdu Minho'nun.

 

 

Bahar:- Asıl senin gibi ruhsuz birine ben ne alacağım?

 

 

Minho:- Ne alayım sana? Yılan? Fare zehiri? Cadı süpürgesi? Aa dur buldum tırmık! Sen seversin.

 

 

Bahar:- Ben de sana birazcık beyin alacağım. Bu çok kullanışlı değil galiba.

 

 

Minho:- Cadı!

 

 

Bahar:- Gıcık!

 

 

Bang Chan:- Bakalım bize, kim çıkacak?

 

 

Herkes, fanustan birer kağıt çekti. Çıkan isimlere baktılar. Neredeyse sınıfta ki herkes hediye eşini çekmişti bile. Şimdi sadece hesiye düşünmek kalmıştı.

 

 

Alya:- Bana Kyu Jong çıkmış. Ne sever acaba? Hiç bir fikrim yok.

 

 

Mira, elinde ki kağıda baktı. Sonra Seungmin'e gösterdi kağıdı gülümseyerek.

 

 

Seungmin:- Ben mi?

 

 

Mira:- Evet.

 

 

Seungmin'e de başka bir kız çıkmıştı.

 

 

Seungmin:- Sen de bana çıksaydın güzel olurdu.

 

 

Mira:- Kısmet. Aklıma ne geldi bak. Bu hediyeleşme gününü değerlendirebiliriz.

 

 

Seungmin:- Nasıl?

 

 

Mira:- Dahyun'a hediye alarak. Harika olacak Seungmin.

 

 

Seungmin:- Çıkışta beraber gidip hediye alalım mı?

 

 

Mira:- Çok güzel olur. Sen de bana Kyu Jong için hediye almam da yardımcı olursun ne dersin?

 

 

Seungmin:- Ona hediye almak şart mı?

 

 

Mira:- E hediyeleşme günü ya

 

 

Seungmin:- Doğruya. Kesin Hyun bu günü değerlendirir. Kesin! Diye geçirdi içinden.

 

 

Lena, elindeki kağıda baktı. Hazel ve Anka'da. Onlara sınıftan birileri çıkmıştı. Aralarında ki şanslı kişi ise Ekin idi. Jeongin çıkmıştı ona. Gülümseyerek avucunun içinde tuttu kağıdı.

 

 

Felix, oturduğu yerde arkasına döndü.

 

 

Felix:- Size kim çıktı?

 

 

Hyunjin'e Hazel çıkmıştı. Kağıdı açıp, Felix'e gösterdi.

 

 

Felix, hemen çekti elinden kağıdı.

 

 

Felix:- Ver onu bana.

 

 

Hyunjin güldü:- Ee ne alacaksın?

 

 

Felix:- Şu an aklıma çok güzel şeyler geliyor.

 

 

Bang Chan'a sınıftan bir kız çıkmıştı. Han ve Jeongin'e de.

 

 

Han, etrafa bakınıyordu. Bir şeyler aradığı belliydi.

 

 

Bang Chan:- Ne arıyorsun?

 

 

Han:- Lena'nın çıktığı birey'i. O an da erkek öğrencinin birinin Lena'ya bakarak konuştuğunu gördü.

 

 

Han:- Buldum galiba. Dedi ve olduğu yerde zıplayıp ayaklandı ve çocuğun yanına gidip, kağıdı elinden çekti.

 

 

:- Ne yapıyorsun?

 

 

Han:- Lena sana mı çıktı?

 

 

:- Evet?

 

 

Han :- Aldım bunu ben. Sen de benimkini al. Kağıtları değiştiriyorum.

 

 

:- Ama ben değiştirmek istemiyorum.

 

 

Han:- Bence istersin.

 

 

:-Hayır istemiyorum. Hocam, Han kağıdı mı değiştirmek için beni zorluyor!

 

 

Han:- Ne çocuk gibi şikayet ediyorsun?

 

 

Öğretmen:- Han ne oluyor?

 

 

Han:- Bir şey yok hocam.

 

 

:- Var hocam. Bana Lena çıktı diye kağıdımı almak istiyor.

 

 

Lena ve kızlar, onlara baktılar. Lena gülümsedi gizliden. Bu çocuğun halleri çok tatlıydı ve Lena'nın hosuna gidiyordu.

 

 

Öğretmen:- Han, bırak arkadaşının kağıdını ve yerine geç.

 

 

Han:- Ona hediye aldığını görürsem, neyse. Dedi ve yerine geçti.

 

 

Teneffüs olmuştu. Erkekler, sınıfta oturmuş konuşuyorlardı.

 

 

Han:- O çocuğu yakalayıp fena benzeteceğim. Lena'nın karşısında utandırdı beni.

 

 

Bang Chan:- Sen de neden herkesin içinde almaya çalıştın ki kağıdı? Bak benim gibi yapacaksın. Dedi ve elindeki kağıdı gösterdi.

 

 

Seungmin:- Onu nasıl aldın?

 

 

Bang Chan:- Bizimde bazı taktiklerimiz var herhalde.

 

 

Seungmin:- Ben Mira'ya çıkmışım. O kime çıktı bilmiyorum ama. Yine de ona bir hediye almak istiyorum.

 

 

Jeongin:- Peki Dahyun'a?

 

 

Seungmin:- Dahyun'a da.

 

 

Jeongin:- O nasıl olacak acaba?

 

 

Seungmin:- Mira bana Dahyun konusunda yardımcı oluyor. Teşekkür amaçlı.

 

 

Felix:- Ben de Hazel'in gönlünü alacağım bu hediyeleşme günü sayesinde.

 

 

Bang Chan:- Umarım aranız düzelir.

 

 

Felix:- Onun arkadaşlığını kaybetmek istemiyorum. Peki sen Minho? Bahar'a ne alacaksın?

 

 

Min Ho:- O Jackie Chan kılıklı kıza bir de hediye mi alacağım? Yok artık. Sevgilisi Jaemin alsın.

 

 

Changbin:- Öğretmenimizi duydun. Ben Ceylin'e ne alsam acaba? O, öyle küçük şeylerden mutlu olacak bir kız değil. Pırlanta yüzük filan mı ister?

 

 

Hyunjin:- Siz en iyisi bu gün Minho ile bir hediye arayışına gidin.

 

 

Minho:- Benim aklımda güzel fikirler var merak etmeyin. Görünce çok hoşuna gidecek.

 

 

Hyunjin:- Hadi bakalım. Güzel bir şey alırsın artık.

 

 

Bahar, bahçede yürüyordu. Kızları arıyordu daha doğrusu. Yuna ona baktı ve gözüyle işaret etti bir arkadaşına. Önüne geçip durdular.

 

 

Yuna:- Bizim bücür de burdaymış.

 

 

Bahar, arkasına baktı. Sonra önüne döndü. Güldü.

 

 

Bahar:- Bana diyormuşsun!

 

 

Yuna:- Kendisine hakaret ettiğimiz halde gülen bir kız.

 

 

Bahar:- Yine ne var? Dedi göz devirerek.

 

 

Yuna:- Sana Minho'dan uzak dur demiştim. Sen ise beni hiç dinlemiyorsun.

 

 

Bahar:- Sizin beyniniz biraz yavaş çalışıyor galiba. Minho ile uzak duracak bir şey yok aramızda.Otuz kere mi söylemem gerekiyor anlaman için.

 

 

Yuna:- Sadece Minho mu? Jaemin'de var tabii. İkisi ile de aynı anda ilgilenmek ha!

 

 

Bahar:- Allah'ım yarabbim. Beni delirtmek için mi yapıyorsunuz bunu acaba?

 

 

Herkes oraya toplanmıştı. Bahar ve karşısında Yuna, Jin ve arkasında dört beş arkadaşı.

 

 

Yuna:- Jin gel seninki ile tanıştırayım.

 

 

Jin:- Güzel kızmış. Ben buna kıyamam ama. Diyerek geldi.

 

 

Yuna:- Kafana göre oyna onunla. Ne istersen yapabilirsin.

 

 

Jin güldü:- Ne istersem mi?

 

 

Bahar:- Keşke ben de size ne istersem yapabilsem? Yasaklıyım maalesef.

 

 

Jin:- Sen kendini bana bırak güzelim.

 

 

Yuna:- Benim sözümü dinlemeyi öğreneceksin tatlım.

 

 

O anda öğrencilerden bir kaç tanesi kıpırdadılar. Yardım etmek gerekirdi Bahar'a.

 

 

:- Gidip arkadaşlarına haber verelim dövecekler kızı.

 

 

:- Sen bahçeye bak, ben de sınıfa.

 

 

:- Tamam.

 

 

Bahar:- Bela mısınız acaba? Bakın arkadaşlar. Biliyorum dayak istiyorsunuz ama üzgünüm. Sizi şu an dövemem yine de okuldan sonra olur. Okulun dışında. O zamana kadar biraz sabredeceksiniz artık.

 

 

Yuna:- Şuna bak bizi dövecekmiş. Beden dersinde Minho'dan nasıl dayak yediğini unuttun galiba. Sen mi bizi döveceksin? Dedi kahkaha atarak ve Bahar'ın yanına gelip, etrafında dolandı.

 

 

Jin:- Korkutma kızı.

 

 

Bahar:- Ayy nasıl korktum.

 

 

Öğrencilerden biri sınıfa girdi koşarak. Erkekler, oturuyorlardı sırada.

 

 

:- Bang Chan! Seungmin, Han! Dedi nefes nefese öğrenci.

 

 

Bang Chan ve diğerleri ona döndüler.

 

 

Bang Chan:- Bir şey mi oldu?

 

 

:- Yuna ve Jin.

 

 

Minho:- Ne olmuş onlara?

 

 

:- Şu Türk kızını, Neydi adı, Bahar'ı bahçede sıkıştırdılar.

 

 

Changbin:- Ne?

 

 

Hyunjin:- Yuna kıskançlık vol2.

 

 

Ayaklandılar hemen.

 

 

:- Yanında bir kaç arkadaşı var Jin'in. Kıza pek iyi bakmıyor.

 

 

Changbin:- Sapık herif. Bi bitmediler.

 

 

Seungmin:- Yuna neden bununla iş tutuyor ki?

 

 

Minho:- Yürüyün gidiyoruz. Dedi ve bahçeye koştular.

 

 

Jin:- Yuna, bu Türk kız benim olabilir mi? Çok beğendim. Şuna bak atıştırmalık niyetine yerim ben bunu.

 

 

Bahar:- Dikkat et de boğazında kalmayayım. Gerizekalı.

 

 

Jin:- Saçlarını açta görelim. Dedi ve birden Bahar'ın saçındaki tokayı çekti. Bahar'ın saçları açılmıştı.

 

 

Bahar:- Tokamı ver yoksa çok fena yaparım seni.

 

 

Yuna gülüyordu.

 

 

Bahar:- Tokamı ver dedim sana! Dedi dişlerini ve avucunu sıkarak. İyiden iyiye sinirleniyordu ve elinden bir şeyler kaçmak üzereydi. Yumrukları gibi.

 

 

Jin:- Böyle çok daha güzelsin. Gel sene sen şöyle! Dedi ve Bahar'ın koluna elini atıyordu ki, o an Minho tuttu kolunu.

 

 

Yuna:- Minho!

 

 

Minho:- Ben geleyim istersen. Dedi ve bir yumruk attı Jin'in suratına. Jin, yere düştü. Bahar, Minho'ya bakıyordu şaşkınlıkla. Minho kendisini koruyordu. Sürekli ezen, üste çıkmaya çalışan soğuk nevale Minho, Bahar'a sahip çıkıyordu. Kızlar koşarak geldiler o an.

 

 

Alya:- Bahar!

 

 

Ekin:- Bahar, iyi misin?

 

 

Bahar, başını salladı.

 

 

Minho, yakasından tutup kaldırdı Jin'i.

 

 

Minho:- Sana bu okulun kızlarından uzak dur denildi değil mi? Dedi ve bir yumruk daha attı. Jin tekrar düştü yere. Yuna usul usul kaçtı oradan. Azar yeme sırası kendisine de gelecekti çünkü.

 

 

Minho:- Özür dile çabuk. Çabuk!

 

 

Jin:- Ö,ö, özür dilerim.

 

 

Minho:- Ver kızın tokasını.

 

 

Jin, tokayı elinde tutuyordu. Minho, elinden çekip aldı Bahar'ın tokasını.

 

 

Minho:- Bu saçları yalnız ben açabilirim. Dedi ve Bahar'a döndü. Göz göze geldiler. Minho'nun çekik gözleri ve Bahar'ın şaşkın, fakat hayran bakışları bir araya gelmişti.

 

 

Minho, Bahar'ın tokasını uzattı. Bahar, utanarak aldı tokasını. Neden bu kadar utanmıştı onu da bilmiyordu.

 

 

Kızlar ise Minho'nun Bahar'ı sahiplenen bu tavrını hayretle izliyorlardı.

 

 

Minho:- Hadi sınıfa. Ders başlayacak. Dedi ve ilerlediler. Sevgilin gelemedi mi seni kurtarmaya?

 

 

Bahar:- Bak Minho o benim sevgilim de...

 

 

Minho:-Benim yüzümden sana böyle davranıyorlar. Tekvando dersinde olanlar yüzünden.

 

 

Bahar:- Sorun değil. Bunca zamandır hep karşı karşıya kaldığım bir durum bu. Dedi ve saçını toplamaya çalışıyordu bir yandan da.

 

 

Minho:- Toplama bence. Açık kalsın. Dedi ve önden önden ilerledi. Bahar'ın elleri saçında kalmıştı. Arkasından bakakaldı.

 

 

Sınıfa giriyorlardı. Jaemin koşarak, Bahar'ın yanına geldi.

 

 

Jaemin:- Bahar, sen iyi misin? Bir şey yaptılar mı sana? O çocuğu doğduğuna pişman edeceğim.

 

 

Minho, arkasında ki Bahar ve Jaemin'e baktı durup. Sonra da girdi sınıfa.

 

 

Bang Chan:- Sevgilisi için endişelenmiş ne de olsa.

 

 

Han:- Yuna bir azarı hak etti. Kızı sıkıştırmakta ne oluyor?

 

 

Minho:- Ben üzerime düşeni yaptım. Jaemin halletsin Yuna'yı da. Sonuçta Bahar onun sevgilisi.

 

 

Hyunjin:- Sen neden bir şeylere alınmış gibisin? Dedi ve sırasına geçti diğerleri ile birlikte.

 

 

Minho:- Yoo neden alınayım ki? Benlik bir şey yok.

 

 

Jaemin:- Bahar, sana zarar verdiler mi?

 

 

Bahar:- Yok bir şey yapmadılar. Zaten yapamazlarda.

 

 

Jaemin:- Kahretsin. Neden senin yanında değildim ki o an?

 

 

Lena:- Siz bunların çıkmadığına emin misiniz?

 

 

Hazel:- Vallahi ben de bi şüphelendim.

 

 

O anda Ceylin'in sevgilisi geldi karşıdan.

 

 

Ceylin:- Ben erkek arkadaşımın yanına gidiyorum kızlar.

 

 

Ekin:- Çabuk ol ders başlayacak. İki konuş gel.

 

 

Ceylin:- Tamam.

 

 

Bahar:- Sorun yok. Dedi gülümseyerek. Düşündüğün için sağol.

 

 

Jaemin:- Düşünmek değil. Seni korumak istiyorum.

 

 

Bahar, utanmıştı. Başını eğdi.

 

 

Bahar:- Ben, gideyim ders başlayacak.

 

 

Jaemin:- Peki.

 

 

Bahar ve kızlar, sınıfa doğru ilerliyorlardı.

 

 

Anka:- Bahar, Jaemin seninle ilgili ciddi galiba.

 

 

Bahar:- Ciddi derken? Evlilik gibi.

 

 

Hazel:- Ciddilikten anladığın evlilik mi? Sana karşı güçlü hisleri var gibi.

 

 

Bahar:- Erkekleri dövmeyince böyle şeylere şahit olabiliyormuşum.

 

 

Ekin:- Dövmek yok. Dövmeyi unut. Başka türlü hallet.

 

 

Anka:- Sen şuna duygusal olarak kendimi savunma sistemim erkekleri dövmekti desene.

 

 

Lena:- Savunma sistemin Güney Kore 'de çöktü.

 

 

Bahar:- Haklısın. Ortada seninle ilgilenecek bir erkek olmayınca, hissedecek duygularında olmuyor.

 

 

Hem konuşup hem sınıfa giriyorlardı.

 

 

Hazel:- Ne yani? Sen şimdi Jaemin'e aşık mısın?

 

 

Bahar:- Jaemin, benim kalbimi ısıtıyor. Onun benimle ilgilenmesi çok hoş bir durum. Bütün kızlar gibi, ben de etkileniyorum ondan.

 

 

Erkekler, onların bu konuşmalarını duyuyorlardı.

 

 

Hyunjin:- Erkeklerden nefret eden Bahar'a da bak sen.

 

 

Changbin:- O da bir kız. Sonuçta, o da sevilmek sevmek ister.

 

 

Minho:- Ama yanlış kişiyi. Dedi ve oturduğu yerden kalkıp, Bahar'ın yanından geçerek, çıktı sınıftan.

 

 

Changbin:- Ben gidip Minho'ya bi bakayım.

 

 

Kızlar, yerlerine geçtiler. Bahar'da hemen yanlarına oturdu.

 

 

Alya:- Anlamadım şimdi, Jaemin'e aşık mısın değil misin? Dedi fısıldayarak.

 

 

Bahar:- Tabiiki değilim. Şaka yapıyorum. Dedi ve güldü.

 

 

Lena:- İşin gücün alay etmek.

 

 

Bahar:- Jaemin'in yaptıkları çok güzel benim de ona karşı yumuşamamı sağlıyor ama aşk değil.

 

 

Ceylin ise yeni erkek arkadaşı Jung İl ile sınıfın önünde konuşuyordu. Changbin, tam sınıftan çıkacaktı ki olduğu yerde durdu.

 

 

Jung İl:- Okulun en güzel kızı benim yanımda. Rüya gibi.

 

 

Ceylin:- Ben de diğer kızlar gibiyim onlardan farkım yok.

 

 

Jung İl:- Hayır. Sen onlardan çok farklısın. Çok güzelsin. Sanki seni görür görmez vuruldum. Bu kız benim olmalı. Bu güzellik sadece benim olmalı diye düşündüm.

 

 

Ceylin gülümsedi ama Jung İl 'in bu tavrı kendisini biraz tedirgin etmişti.

 

 

Ceylin:- Teşekkür ederim çok incesin.

 

 

Jung İl:- İltifat değil bu. Çünkü en güzel iltifatlar senin yanında sönük kalır.

 

 

Ceylin:- Çok romantiksin.

 

 

Jung İl:- Derste bile seni özlüyorum. Sen düşün eve gidince ne yapıyorum. Seni hayal edip, özlemimi gideriyorum.

 

 

Changbin:- Ne saçmalıyor bu çocuk? Diye düşündü.

 

 

Ceylin:- Henüz yeni çıkmaya başladık. Bu ne tutku böyle?

 

 

Jung İl:- Aşk bu tatlım. Aşk.

 

 

Ceylin:- Artık gitsen iyi olcak. Ders başlamak üzere çünkü.

 

 

Jung İl:- Keşke aynı sınıfta olsaydık. O zaman, gün boyu görürdüm seni. Dersler reklam arası gibi giriyor aramıza.

 

 

Ceylin güldü.

 

 

Jung İl:- Artık derste de seni hayal edip, teneffüs olmasını bekleyeceğim.

 

 

Ceylin:- İyi dersler.

 

 

Jung İl:- Sana da.

 

 

Ceylin tam sınıfa giriyordu ki karşısında Changbin'i gördü. Ellerini bağlamış, karşısında duruyordu.

 

 

Changbin:- Yeni sevgilin biraz sapık galiba.

 

 

Ceylin:- O ne demek öyle?

 

 

Changbin:- Hayal etmeler filan. Sen de hiç sormuyorsun nasıl hayaller filan diye.

 

 

Ceylin:- Saçmalama. Bunlar aklına geldiğine göre asıl sapık sensin galiba.

 

 

Changbin:- Sen de aptalsın galiba. Çocuk içine düşecek konuşurken. İltifat adı altında sana bir şeyler ima ediyor.

 

 

Ceylin:- Changbin, beni sevgililerimden ayırmaktan ne türlü bir haz duyuyorsun anlamıyorum. Şimdi ki oyununuda anlamadım sanma. Önceleri beni kötülüyordun onlara, şimdi de onları bana.

 

 

Changbin:- Seninle uğraşmaktan keyif aldığım doğru ama bu sefer farklı. Bak bu çocukta bir şey var. Sana zarar verebilir.

 

 

Ceylin:- Ben öyle düşünmüyorum. Sadece bena çok aşık biri.

 

 

Changbin:- Pekâlâ. Sen bilirsin. Benden uyarması. Dedi ve sınıftan çıktı.

 

 

Ceylin, arkasından baktı. Sonra da yerine geçti.

 

 

Ekin, sırasında oturmuş, kitap okuyordu. Jeongin 'e doğru baktı. Ayaklandı yavaştan. Sırasında oturmakta olan Jeongin'in yanına geldi.

 

 

Ekin:- Biraz konuşabilir miyiz?

 

 

Jeongin ayağa kalktı:- Tabii.

 

 

Yan yana sınıftan dışarı çıktılar. Koridorun bi kenarına geçip durdular.

 

 

Ekin:- Jeongin, ben teşekkür edemedim sana bir türlü.

 

 

Jeongin:- Ne için?

 

 

Ekin:- Biliyorsun işte. Dedi utana sıkıla.

 

 

Jeongin gülümsedi:- Bunlar için teşekküre gerek yok.

 

 

Ekin:- Hem, bebek Ekin iken, hem de kaybolmuşken, bana çok yardım ettin. Sana büyük bir teşekkür borçluyum.

 

 

Jeongin:- Lütfen ama lafı bile olmaz. Seninle ilgilenmek, yanında olmak güzeldi. Özellikle de bebek Ekin ile. Dedi gülerek.

 

 

Ekin:- Bebek iken mi?

 

 

Jeongin:- O Ekin'in bana platonik aşık olduğu doğru muydu? Dedi Ekin'e bir şeyler ima ederek.

 

 

Ekin utanmıştı:- Çocuk işte. Dedi sağa sola bakınarak.

 

 

Jeongin:- Bence çok tatlıydı dedi gülerek.

 

 

Ekin, Jeongin'e baktı.

 

 

Ekin:- Tatlı mı?

 

 

Jeongin:- Bebek olarak değil de sen olarak çok tatlıydın. Dondurmadan mutlu olan sen vardın. İçindeki çocuğu öylesine bastırmışsın ki, onu sende ancak hipnoz olduğunda görebildim.

 

 

Ekin:- Şu an yüz yaşında bir ihtiyar gibiyim öyle mi?

 

 

Jeongin:- Hayır. Sorumluluklarına gereğinden fazla bağlı bir annesin şu an. Ama içinde ki çocuğu gördükten sonra içinde ki gerçek Ekin'i de göreceğimi biliyorum.

 

 

Ekin:- Yine mi psikoloji? Ben de sürekli beni analiz etmenden hoşlanmıyorum. Dedi ve tam gidiyordu ki Jeongin, kolundan tutup kendine çekti. Bu hareketi elinde olmadan yapmıştı. Bir anda.

 

 

Jeongin:- Sırf bu yüzden başına bir şey gelmesinden korkuyorum. Dedi gözlerine bakarak.

 

 

Ekin:- Benim için endişeleniyor musun?

 

 

Jeongin, Ekin'in kolundaki eline baktı. Hemen geri çekti elini. Hatta çekildi.

 

 

Jeongin:- Şeyy. Sadece zarar görmeni istemiyorum. Arkadaş olarak.

 

 

Ekin gülümsedi:- Anladım. Başım belaya giriyor ve sen gereksizce benimle ilgilenmek zorunda kalıyorsun. Teşekkür ederim. Beni düşündüğün için. Bir kaç gündür, benimle uğraşmak zorunda kaldığın için.

 

 

Jeongin:- Hayır, yanlış anladın.

 

 

Ekin:- Hadi sınıfa girelim. Ders başlamak üzere. Dedi ve önden önden ilerledi. Ekin' de tuhaf durumlar vardı. Jeongin 'den bir şeyler duymak istiyordu. Mesela arkadaş olarak değil de seni sevdiğim için deseydi nasıl mutlu olurdu. Ama o aralarında bir mesefa çizmişti. Belki de Ekin alınganlık yapmıştı ama yine de o cümleyi duymak güzel olabilirdi.

 

 

Ekin yerine geçti ve oturdu. Jeongin'de ona bakarak oturdu yerine.

 

 

Jeongin:- Sen bu kadar ciddi iken ben sana kendimi nasıl açıklayabilirim ki.

 

 

Bu günlük okul bitmişti. Mira ve Seungmin, Dahyun için hediye almaya gidiyorlardı. Mira, Dahyun'u iyi araştırmıştı. Seungmin 'den daha iyi hem de. Seungmin'in ise şu an tek düşündüğü Mira'nın yanında olmasıydı. Bu yüzden de gayet mutluydum

 

 

Mira:- Aklımda çok güzel bir şey var.

 

 

Seungmin:- Dahyun'u etkilemenin yollarını iyi araştırmışsın.

 

 

Mira:- En azından senden daha iyi. Sen, neden Dahyun ile ilgili hiç bir şey bilmiyorsun?

 

 

Seungmin:- Bilmem canım istemedi herhalde.

 

 

Mira, Seungmin 'e baktı yan yan.

 

 

Seungmin:- Bilmiyorum Mira belki de ben Dahyun 'u....

 

 

Mira, sözünü kesti o an.

 

 

Mira:- Şurada ki mağazaya gidelim haydi.

 

 

Seungmin ve Mira mağazaya girdiler. Mira, çalışana bir etek sordu. Sonra da gidip o eteği alıp geldi.

 

 

Seungmin:- Bu nedir?

 

 

Mira:- Dahyun, sosyal medyasında bu eteği çok beğenmiş. Sen bunu ona verdiğinde çok sevinecek.

 

 

Seungmin gülümsedi:- Ben senin kadar araştırmadım onu.

 

 

Mira:- Eğer bir kızı etkilemek istiyorsan, onun hakkında biraz araştırma yapmalısın. Ne sever, nelerden hoşlanır filan. Sen bu konuda biraz çekingensin.

 

 

Seungmin:- Haklısın galiba. Peki sen? Hediye olarak sana ne alınmasını isterdin?

 

 

Mira:- Ben mi?

 

 

Seungmin:- Evet. Hyun, senin için mutlaka bir şey alacaktır. Ne de olsa sevgili sayılırsınız.

 

 

Mira:- Öyle büyük ve pahalı şeylere gerek yok. Hediye olması yeterli benim için.

 

 

Seungmin:- Bakalım Hyun sana ne alacak? Romantik biridir.

 

 

Mira:- Sen de taktın bu Hyun'a. Dedi gülerek.

 

 

Seungmin:- Ne gülüyorsun sen?

 

 

Mira:- Dahyun'a karşı hislerin olduğunu bilmesem, beni kıskandığını düşüneceğim.

 

 

Seungmin:- Yok öyle muhabbet olsun diye söyledim. Dedi telaşla. Afallamıştı. Kendisi bile anlamamıştı bu durumu. Mira nasıl anlamıştı ki?

 

 

Mira:- Şaka yapıyorum! Bence yarın, Dahyun sana aşık olmuş olacak.

 

 

Seungmin:- Yarını bekliyorum heyecanla.

 

 

Erkekler ise yurtta konuşuyorlardı.

 

 

Changbin:- Bu kızlara hediye almak ne kadar da zormuş.

 

 

Bang Chan Kesin onlarda bizim hakkımızda böyle düşünüyorlardır.

 

 

Minho:- Ben o konuda hiç zorlanmadım. Artık tanıyorum aksi keçiyi. Dedi gülerek.

 

 

Han:- Ben de hem bana çıkan kıza, hem de Lena'ya hediye aldım. Keşke sadece Lena'ya alabilseydim. Ama beğenir hediyemi. Gerçi o ne alsam beğenir.

 

 

Hyunjin:- Aynı şekilde ben de. Hem Alya'ya hem de çekilişimde çıkan kıza.

 

 

Felix:- Her sene olduğu gibi bu sene de bir sürü hediye gelecek bize unutmayın. Bizi düşünüp hesiye getireceklwr saygılı davranalım.

 

 

Hyunjin:- Kızlardan gelenler değil mi? Ben izdihama hazırım. Dedi kendinden emin.

 

 

Seungmin:- Siz yine iyisiniz. Ben üç kişiye birden hediye alıyorum.

 

 

Jeongin:- Üç mü?

 

 

Seungmin:- Evet. Dahyun, çekilişte çıkan kız ve Mira.

 

 

Han:- Mira'ya sana yardımcı olduğu için.

 

 

Seungmin:- Evet. Bu gün Dahyun için beraber hediye aldık. Bana bir erkek sevdiği kızın, sevdiği şeyleri araştırır onunla ilgilenir gibi bir şey dedi. O an Dahyun ile ilgili hiç araştırma yapmadığımı anladım.

 

 

Minho:- Yani?

 

 

Seungmin:- O an ben, Mira'nın hediye olarak ne isteyebileceğini sordum. Öğrenmek istedim yani. Onun ne sevdiğini, ne ile ilgilendiğini bilmek istedim.

 

 

Changbin:- Mira'ya karşı bir şey mi hissediyorsun yoksa?

 

 

Seungmin:- Hayır. Dahyun, var. Ben ondan hoşlanıyorum. Öyle olması gerekiyor. Öyleydi yani. Bilmiyorum kafam çok karışık. Mira 'nın yanımda olması beni mutlu ediyor. Farklı hissediyorum onunla. Gülünce benim de yüzüm gülüyor otomatikman. Dahyun'u beğeniyorum. Beğeniyordum daha doğrusu. Yine de Mira'da beni çeken bir şey var sanki.

 

 

Jeongin:- Minnettarlık olabilir. Sana yardımcı oluyor diye.

 

 

Seungmin:- Bilmiyorum belki de.

 

 

Minho:- Belki de Mira ile yakınlaşmak için, Dahyun 'u bahane ediyorsun.

 

 

Seungmin, Minho 'ya baktı. Doğru olabilirdi. Dahyun için Mira ile birlikte bir şeyler yapmak. Daha doğrusu Mira ile birlikte bir şeyler yapmak için kendince bahane uyduruyordu. Kafası iyiden iyiye karışmıştı.

 

 

Kızlar ise hediyelerini hazırlıyorlardı odalarında oturmuş.

 

 

Mira:- Seungmin'e çok güzel bir hediye aldım. Bir t-shirt. Yeni sitiline çok uyacak. Bence Çok yakışacak bu ona. Zaten yakışıklı çocuk.

 

 

Bahar:- Sen bu Seungmin 'in stilini neden değiştiriyorsun ki?

 

 

Mira:- Dahyun için. Aslında bence gerek yok tarzı çok iyi. Ben beğendim şahsen.

 

 

Bahar:- İyi de bu sevgi değil ki. İnsan sevdiği birini değiştirmez. Onu olduğu gibi kabul eder. Zaten olduğu gibi kabul ediyorsan birini, onu seviyorsun demektir.Sen nasıl beğeniyorsan Seungmin 'i demek ki Dahyun 'da beğenebilir. Absürt bi giyimi yok yani.

 

 

Mira durdu, Bahar'a baktı.

 

 

Ekin:- Ben de Jeongin'e. Sen Changbin'e ne aldın Ceylin?

 

 

Ceylin:- Çok güzel bir şey. Görünce çok hoşuna gidecek.

 

 

Lena:- Zehir filan değildir umarım?

 

 

Ceylin:- Yok yok. Hiç onunla uğraşmayacağım güzel bir hediye aldım.

 

 

Alya:- Ooo sen.

 

 

Ceylin:- Belki hediyemi görünce benimle ve sevgililerimle uğraşmayı bırakır.

 

 

Alya:- Ha onun için. Ben de diyorum bi zeytin dalı uzatılıyor.

 

 

Anka:- Ya sen Bahar? Sen ne aldın?

 

 

Bahar:- Konserve beyin alacaktım ama ben de Ceylin gibi hiç inatlaşmadan uslu uslu gidip hediyemi aldım.

 

 

Ekin:- Aferin benim arkadaşıma. Şu okçuluk turnuvası bitsin, ne istiyorsan yapabilirsin Minho'ya.

 

 

Bahar:- İki sene onu mu bekleyeceğim ben.

 

 

Ekin:- Az sıkacaksın dişini.

 

 

Lena:- Hazel, sen biraz durgun musun?

 

 

Hazel:- Yoo. Sorun yok.

 

 

Lena:- Mesele Felix değil mi? Hislerin.

 

 

Hazel:- Kızlar, acaba sınıf mı değiştirsem? Böyle olmayacak galiba.

 

 

Ceylin:- Hayır. Neden gidecekmişsin ki?

 

 

Hazel:- Hem Felix'e aşık olup, hem de o gözümün önünde iken onu unutmaya çalışmak kolay değil benim için.

 

 

Anka:- Önce sakin ol. Bazı şeyler için bir süre gerekli. Onu unutman içinde. Evet biraz zor olacak ama unutucaksın.

 

 

Hazel:- Sürekli Kuki konusunda beni suçladığı için pişmanlık duyuyor. Benim de o nedenle kendisinden uzak durduğumu düşünüyor. Bilmiyor ki sebebi başka.

 

 

Alya:- Bu nedenle de sürekli yanında olacak. Kendisini sana affettirmek için.

 

 

Hazel:- Aynen öyle.

 

 

Alya:- Zamanla belki o bundan vaz geçer. Sen de onu unutursun belki.

 

 

Hazel:- Bilmiyorum. O kız ile onu konuşurken gördüğümde o kadar kıskandım ki. Bu aptalca hareketlere bir son veresem iyi olacak. Neyse kızlar kafanızı şişirdim. Ben gidip elimi yüzümü yıkayıp kendime geleyim. Dedi ve oturduğu yerden kalkıp odadan çıktı.

 

 

Bahar:- Üzüldüğü çok belli. Sınıfta ağladı bile.

 

 

Ceylin:- Aşk işte. İnsanın canını nasıl da yakıyor.

 

 

Mira:- Bunu her gün sevgili değiştiren sen mi söylüyorsun?

 

 

Ceylin:- Bizimde yaşadığımız şeyler oldu herhalde.

 

 

Mira:- Doğruya unutmuşum.

 

 

Ertesi gün olmuştu. Büyük gün. Hediyeleşme günü. Okulda ki tüm öğrenciler, elinde hediye paketi ile bahçede geziyorlardı. Kızlar, bahçeye girdiler.

 

 

Ceylin:- Acaba, Changbin bana ne aldı?

 

 

Mira:- Acaba Seungmin hediyemi beğenecek mi?

 

 

Ekin:- Acaba ben kime çıktım.

 

 

Lena:- Acaba Han bana hediye almış mıdır?

 

 

Bahar:- Acaba Minho 'ya fare zehiri mi alsaydım?

 

 

Hazel güldü:- Çok komiksiniz.

 

 

O anda arkasından Yuta geldi Anka'nın. Fırsatı kaçıramazdı. Bu gün onu tavlamak için en uygun gündü çünkü.

 

 

Yuta:- Anka!

 

 

Anka heyecanla arkasına döndü. Sesin sahibini Bang Chan sandı. Yuta'yı görünce bozulmuştu.

 

 

Yuta:- Günaydın.

 

 

Anka:- Günaydın sana da.

 

 

Ceylin:- İlk hediyesi geldi Anka'nın.

 

 

Mira:- Anka biz sınıfa gidiyoruz.

 

 

Anka:- Tamamdır.

 

 

Kızlar, sınıfa doğru ilerlediler bahçede.

 

 

Yuta:- Bu gün hediyeleşme günü biliyorsundur.

 

Anka:- Evet biliyorum. Ben de bizim sınıftaki bir çocuğa hediye aldım.

 

 

Yuta:- Kim o çocuk?

 

 

Anka:- Fanustan çıktı. Dedi gülerek. O an Bang Chan Anka'yı arıyordu bahçede. Birden Yuta ve Anka'yı fark etti. Elinde hediye paketi ile olduğu yerde kaldı.

 

 

Yuta:- Herkese hediye vermeni istemiyorum. Senden hediye aldı diye, senden hoşlanmalarını da.

 

 

Anka gülümsedi:- Hediye verdim diye benden hoşlanacaklarını sanmıyorum. O kadar çarpıcı biri değilim.

 

 

Yuta:- Kendine haksızlık yapma. Sen bir erkeği bir erkeği hemen etkileyecek güzellikte bir kızsın. Tıpkı beni etkilediğin gibi.

 

 

Anka utanmıştı. Bang Chan elindeki hediye paketini sıktıkça sıkıyordu. Öyle ki kutusu yamulmuştu bile.

 

 

Anka:- İltifat ediyorsun.

 

 

Yuta:- Hayır. İltifat değil. Benimle buluştuğun zaman, sana bunları sadece iltifat etmek için söylemediğimi anlayacaksın. Bu senin için. Dedi ve elindeki hediye kutusunu Anka'ya uzattı.

 

 

Anka:- Bana mı aldın bunu? Gerek yoktu.

 

 

Yuta:- Evet senin için. Açmayacak mısın?

 

 

Anka, hediye paketini istemeye istemeye açtı. Çünkü hediyeleşme faslında asıl ümitlenen Yuta'nın kendisi olacaktı.

 

 

Bang Chan:- Neden hâla burada onu bekliyorum ki. Aptalın biriyim de ondan. Ondan ümidimi bir türlü kesemedim de ondan.

 

 

Paketten çok şık bir bileklik çıktı. Anka bir bilekliğe bir Yuta'ya baktı. Bu çocukta kendjsini pahalı şeylerle mutlu edeceğini zanneden tiplerdendi anlaşılan.

 

 

Anka düşüncelerdeydi:- Uff bu ne ya? Pahalı bir şey. Beni böyle mi etkileyeceğini düşünmüş bu çocuk? İşin yoksa sakla bi de çıkma teklifi gelince hayır deyip götür.

 

 

Yuta:- Sessizleştin. Beğenmedin mi yoksa?

 

 

Anka:- Teşekkür ederim ama bu çok değerli bir şeye benziyor.

 

 

Yuta:- Senin yanında değerini yitiriyor.

 

 

Anka gülümsedi yalandan:- Teşekkür ederim. Düşünmen yeterli.

 

 

Yuta:- Takmayacak mısın?

 

 

Anka, bileğine taktı bilekliği.

 

 

Bang Chan:- O pahalı hediyeyi beğenecek elbette. Seninkinin onun yanında çöpten farkı yok. Dedi ve arkasına dönüp ilerledi.

 

 

Yuta:- Bileğinde çok güzel durdu.

 

 

Anka:- Teşekkür ederim. Hediye içinde.

 

 

Yuta:- Yine kızardığına göre yanakların utandın galiba. Neyse ben gideyim. Buluşma günümüzü bekleyeceğim.

 

 

Anka gülümsedi. Sınıfa doğru ilerlerken birden Bang Chan'ı gördü. O da sınıfa gidiyordu.

 

 

Anka:- Bang Chan!

 

 

Chan arkasına döndü ve Anka'ya baktı.

 

 

Anka:- Günaydın!

 

 

Bang Chan:- Günaydın.

 

 

Anka:- Moralin mi bozuk? Biraz durgun duruyorsun.

 

 

Bang Chan:- Her zaman ki şeyler. Bilekliğin güzelmiş. Pahalı da bir şeye benziyor.

 

 

Anka:- Hıı Yuta'nın hediyesi.

 

 

Bang Chan:- Aranızda ki ilişki ilerledi galiba. Pahalı hediyeler filan. Ama güzelmiş doğrusu. Sende beğenmişsin ki takmışsın bileğine.

 

 

Anka, bileğine baktı önce. Sonra çıkardı bileğinden ve kutusuna koydu.

 

 

Bang Chan:- Ne yapıyorsun?

 

 

Anka:- Çıkarıyorum. Kaybolur filan neme lazım.

 

 

Bang Chan:- Doğruya. Değerli bir şey. Bi de Yuta almış.

 

 

Anka:- Haydi sınıfa gidelim. Bana hediye alan kimmiş merak ediyorum. Hem daha hediye vermem gereken biri var.

 

 

Bang Chan, gülümsedi yalandan. Sonra sağa sola bakındı. Kim acaba sana hediye alan? Hem bakalım Yuta'nın ki kadar güzel mi? Değil mi?

 

 

Anka güldü.

 

 

Kızlar, sınıfa girdiler. Lena yine masasının üzerinde bir paket buldu.

 

 

Hazel:- Senin paket gelmiş yine senden önce.

 

 

Lena:- Sahibinide görebilsek iyi olacak. O sırada erkeklerde girdiler sınıfa.

 

 

Bahar:- Taeyong'dan çok pirinç keklerini görüyoruz.

 

 

Lena, paketi aldı ve açtı. İki katlı bir kutu idi. Birinde pirinç kekleri, diğerinde de hediyesi vardı Lena'nın.

 

 

Alya:- Sana hediye mi almış? Yaa!

 

 

Lena:- Ve yine şiir.

 

 

Lena hediye olan kutuyu açtı. Lale şeklinde yeşil bir kolye vardı.

 

 

Ceylin:- Yaa çok güzel! Bizim adetlerle ilgileniyor galiba. Sebebi de sensin.

 

 

Mira:- Çocuk resmen senin için, araştırma yapmış. Harika bir şey bu.

 

 

Lena:- Galiba öyle yapmış. Çok beğendim. Sizce ben de Taeyong için bir hediye almalı mıyım?

 

 

Hazel:- Bence almalısın. Bak çocuk ne zamandır masana pirinç keki koyuyor.

 

 

Han kendine kıskançlık krizlerinden, kriz beğeniyordu. Lena'nın her sabah Taeyong demesi onu deli ediyordu.

 

 

Han:- Taeyong'dan beni gözü görmüyor. Galiba ondan çok hoşlanıyor. Galiba boş yere çabalıyorum.

 

 

Minho:- Üzülmek yerine gidip konuşsana onunla.

 

 

Han:- Sence ben Taeyong'a olan hislerinin önüne geçebilir miyim? Her pirinç kekinde Taeyong'un adı geçiyor. Hediye de bile.

 

 

Bahar:- Bir not var.

 

 

Lena:- Güzel gözlerine çok yakışacak.

 

 

Mira:- Neredeyse ben aşık olacağım çocuğa. Çok romantik.

 

 

Lena:- Ona bir hediye alıp, sınıfına ziyarete gideceğim.

 

 

Han çaresizce yerine oturdu.

 

 

Seungmin:- Mira'ya bak sen. Romantik ha!

 

 

Hyunjin:- Sakin olur musunuz?

 

 

Birden sınıfı bir sürü erkek öğrenci bastı. Ellerinde hediye paketleri ile Ceylin'in oturduğu sıraya geldiler.

 

 

Jeongin:- Ne oluyor baskın mı var?

 

 

Ceylin, etrafına şaşkınlıkla bakıyordu. Elinde ki hediyeyi sırasına bırakıyorlardı. Sıranın üzerinde paketlerden küçük bir dağ oluşmuştu resmen. Ceylin'in ise mutluluktan gözleri parlıyordu resmen. Changbin'in aksine. O ise her birini tek tek boğmak istiyordu.

 

 

Bang Chan ve Anka, itiş kakış sınıfa girdiler.

 

 

Bang Chan:- Ne oluyor? Ne bu kalabalık?

 

 

Changbin:- Dayak yemek isteyen bir grup öğrenci.

 

 

Anka:- Ceylin için izdiham. Vay be!

 

 

:- Ceylin bu senin için.

 

 

:- Sen bunlardan çok daha iyisine layıksın.

 

 

:- Lütfen beni ara.

 

 

:- Beni ara. Hatta Instagram adresim yazdım.

 

 

:- Bende yazdım.

 

 

:- Önce benim hediyemi aç.

 

 

:- Hayır benimkini.

 

 

Ceylin:- Tamam arkadaşlar, sakin olun. Hepsine bakacağım tek tek.

 

 

Bahar:- Sınıfta yer kalmadı. Dedi ve itiş kakış yerine geçti.

 

 

Alya:- Nefes alamıyorum galiba.

 

 

Hyunjin:- Ceylin'in hayranları benimkileri geçmeye başladılar. Kıskanmaya başlıyorum ha! Dedi gülerek.

 

 

Changbin:- Hayran değil onlar. Ölmek isteyen bazı arkadaşlar diyelim.

 

 

Hyunjin:- Galiba kıskanan bir tek ben değilim.

 

 

Herkes hediyelerini bırakıp çıkmıştı.

 

 

Ekin:- Acaba, Han sana ne aldı?

 

 

Lena:- Galiba hiç bir şey.

 

 

Mira:- Bunları nasıl eve götüreceksin?

 

 

Alya:- Küçük bir kamyonet tutmamız gerekecek. Dedi gülerek.

 

 

Changbin:- Bu okuldaki öğrencilerin IQ seviyesi düşündüğümden de düşük galiba. Sana hediye aldıklarına göre.

 

 

Ceylin:- Bak yine başladı. Kıskanma hediyelerimi. Benim gibi birini herkes sever.

 

 

Changbin:- Sevgi değil o saygı.

 

 

Ceylin:- Saygı mı?

 

 

Changbin:- Ne sandın. Gençler, yaşlı bayanlara her zaman saygı gösterirler.

 

 

Ceylin, bir tane hediye paketi alıp, Changbin'in kafasına attı.

 

 

Ceylin:- Terbiyesiz!

 

 

Changbin:- Beni bunlarla susturabileceğini düşünüyorsan yanılıyorsun.

 

 

Ceylin:- Aaıhh! Sana sinir oluyorum.

 

 

O anda bir şey oldu ve okulun kızları sınıfa girdiler. Hepsi Hyunjin için gelmişlerdi. Hatta diğer Stray Kids üyeleri içinde. Tek tek hediyeler verildi. Bahar, yanı başında ki Minho'ya gelen hediyelere bakıyordu.

 

 

Minho:- Neden şaşırdın?

 

 

Bahar:- Şaşırmadım. Koreli kızların zevklerini anlamıyorum.

 

 

Minho:- Zevk derken?

 

 

Bahar:- Kütük sevmek burada moda galiba.

 

 

Minho:- Sen görürsün kütüğü.

 

 

Bahar:- Ya evet görüyorum kütüğü tam yanımda oturuyor.

 

 

Alya:- Kızlara bak ya! Hyunjin'e hediye verirlerken içine düşecekler. Dedi kıskanarak.

 

 

Mira:- Kamyon tutmak zorunda olanlar sadece biz değiliz galiba. Dedi kıskançlıkla.

 

 

Ekin:- Şuna bakın. Stray Kids'in masası hediye doldu. Jeongin'in de. O kıza gülümsedi mi?

 

 

Hazel:- Evet. Felix'de aynı şekilde.

 

 

Lena:- Han'a bak. Nasıl da mutlu görünüyor. Dedi kutudan aldığı pirinç keklerini hırsından ağzına tepiştirerek.

 

 

Anka:- Bay Bang Chan'ın da keyfi yerinde. Hediye aldığı her bir kıza gülümsüyor.

 

 

Erkekler de hediye ile şımartıldıklarına göre sıra sınıftakilerle hediyeleşmeye gelmişti. Artık hediyeler tek tek veriliyordu.

 

 

Ekin, elinde hediyesi ile Jeongin'in yanına geldi. Jeongin, ayağa kalktı.

 

 

Ekin:- Bu gün için ne denir bilmiyorum. Hediyeleşme günü kutlu olsun demeli galiba.

 

 

Jeongin güldü:- Bu kutlama şekli de iyiymiş.

 

 

Ekin:- Her şey bir yana, yanımda olduğun için çok teşekkür ederim. Dedi ve elinde ki paketi uzattı.

 

 

Jeongin:- Yoksa kuradan ben mi çıktım?

 

 

Ekin:- Evet. Şans işte. Çıkmasaydın da sana teşekkür için bir hediye alacaktım.

 

 

Jeongin:- Teşekkür etmene gerek olmadığını söylemiştim. Yine de senden hediye almak çok güzel. Dedi ve çantasından Ekin için aldığı hediyesini çıkardı ve Ekin'e uzattı.

 

 

Ekin:- Sana da ben çıkmış olamam öyle değil mi?

 

 

Jeongin:- Aslında çıkmadın. Bu senin için. Ben, içinden geldiği için aldım.

 

 

Ekin gülümsedi ve hediye paketini açtı. İçinden çok güzel bir roman çıktı. Hem de Türkçe idi.

 

 

Ekin:- Ama bunu nasıl aldın? Türkiye'den getirtmekte zor olmuştur. Hem günler alır gelmesi.

 

 

Jeongin:- Çok önceden sipariş vermiştim. Bu günü düşünerek.

 

 

Ekin:- Çok önceden mi ayarladın bunu? Hem de benim için.

 

 

Jeongin:- Senin yüzün gülsün diye.

 

 

Ekin:- Teşekkür ederim çok sevindim.

 

 

Jeongin:- Beğenmene çok sevindim ve gülümsemene. Aslında orada bir şey daha var. Ekin, kitabın sağına soluna baktı.

 

 

Ekin:- Burada mı?

 

 

Jeongin:- 83. sayfayı açar mısın?

 

 

Ekin, Jeongin'in dediği sayfayı açtı. Bir sinema bileti çıktı. Sonra sayfada ki altı çizili bölümü okudu.

 

 

Ekin:- Çocuk çok utangaçtı. Hayat telaşında mutsuz bir şekilde kaybolan genç kızı sinemaya davet etmek istiyordu ama cesareti yoktu. Galiba korktuğu şey reddedilmekti. O da bir sinema bileti alıp, genç kızın en sevdiği kitabın en anlamlı sayfasına koydu. Komedi filmine bir biletti bu sırf o asık yüzü biraz olsun gülsün diye. Ve bir not. Benimle bir komedi filmine eşlik eder misin?

 

 

Ekin gülümsedi.

 

 

Jeongin:- Benimle, bir komedi filmine eşlik eder misin?

 

 

Ekin gülümsedi:- Asık yüzüm bir az olsun gülsün diye mi?

 

 

Jeongin gülümsedi:- Evet.

 

 

Ekin:- Peki Bay Jeongin. Sizinle o komedi filmine gelirim. Şimdi sende benim hediyemi açar mısın lütfen.

 

 

Jeongin:- Aa evet!

 

 

Jeongin'de hediyesi bir kitaptı ama türü psikoloji idi.

 

 

Ekin:- Sürekli benim psikolojik analizimi yapıyorsun ya onun için aldım sana.

 

 

Jeongin gülümsedi:- Senden başka bir şey beklenemezdi zaten. Yurda gider gitmez bu kitabı okumaya başlayacağım emin olabilirsiniz küçük hanım.

 

 

Ekin gülümsedi ve yerine geçti.

 

 

Ceylin, tek tek hediyeleri açıp bakıyordu. Oldukça pahalı ve şık hediyeler çıkıyordu kutulardan. Elinde ki pakete baktı.

 

 

Bang Chan:- Aynı şeyleri mi düşünüyoruz?

 

 

Changbin:- Bizim hediyeerimiz bunların yanında çöp gibi kalıyor.

 

 

Bang Chan:- Vermesek daha iyi.

 

 

Changbin:- Bencede.

 

 

Minho, hediyesini alıp ayağa kalktı. Bahar'a baktı.

 

 

Minho:- Hediyen.

 

 

Bahar gülümsedi ve o da kendi hediyesini masanın üzerine koyup ayağa kalktı. Sonra Minho paketi aldı ve Bahar'a uzattı.

 

 

Lena:- Aha, Minho Bahar'a hediyesini veriyor. Ne aldı acaba.

 

 

Hazel:- Güzel bir şey mi acaba? Belki bu günden sonra bir daha kavga etmezler.

 

 

Seungmin:- Minho'nun hediyesini çok merak ediyorum.

 

 

Felix:- İnan ben de.

 

 

Kızlar ve erkekler onlara odaklanmışlardı.

 

 

Bahar:- Fare zehiri mi acaba?

 

 

Minho:- Daha güzeli. Görünce şok olacaksın. Bence gayet eğlenceli bir hediye oldu.

 

 

Bahar, Minho'ya baktı. Bu çocuğa hiç güvenmiyordu. Her an ne yapacağı belli olmuyordu çünkü.Sonra paketi açtı. Bir kutu vardı desenli süslü püslü. O kutuyu da açtı ve acar açmaz da yüzüne serpilen un ile eli yüzü bembeyaz oldu. Bu bir şaka kutusu idi evet.

 

 

Mira:- Hihh!

 

 

Anka:- Bunu yapmış olamaz.

 

 

Hazel:- Kızlar, Bahar'a yapışın çabuk.

 

 

Minho kahkahalarla gülüyordu. Erkekler ve kızlar ona kızgınlık ile bakıyorlardı. Bahar ise üzerine baktı. Birde Minho ile birlikte kendisine gülen Yuna'ya.

 

 

Yuna:- Çok yakıştı! Sen harikasın Minho dedi gülerek.

 

 

Minho:- Nasıl, beğendin mi hediyeni?

 

 

Bahar, kızgındı. Sinirlendi ama durdu. Kızlara baktı. Sakin olmasını işaret ediyorlardı.

 

 

Bahar, hafiften çırptı üzerini. Masanın üzerinde duran hediyesini Minho'ya doğru uzattı.

 

 

Bahar:- Hediyen. Dedi ve sınıftan çıktı. Mira'da peşinden koştu hemen.

 

 

Bahçeye çıktılar. Mira, Bahar'ın saçlarını açtı ve serpilmiş unu çırpmaya başladı.

 

 

Mira:- Saçlarına kadar un olmuş.

 

 

Bahar:- Üstüm başım mahvoldu.

 

 

Mira:- Çıpınca bir şey kalmaz. Senin bir şey yapmamana şaşırdım doğrusu.

 

 

Bahar:- Kendimi zor tutuyorum Mira. Şu an sinirden ağlamak üzereyim haberiniz olsun.

 

 

Mira:- Tamam sakin ol.

 

 

Bahar:- Benim şimdiye bu çocuğu parçalamam gerekiyordu. Dengesiz şey. Hem beni dayak yemekten kurtarıyor, hem de zorbalık yapıyor. Yok anladım kendisi gibi beni de dengesiz yapmak istiyor.

 

 

Mira:- Tamam geçti. Sakin ol. Gel sınıfa dönelim.

 

 

Bahar:- Haydi gidelim.

 

 

Felix:- Yaptığın şey hiç doğru değildi Minho.

 

 

Minho:- O benim düşmanımın sevgilisi. Birde ona hediye mi alacağım?

 

 

Anka:- Biz bu Bahar'ı boş yere tutuyoruz bak. Bırakacağız iyice ağız burun girecek şu çocuğa.

 

 

Ekin:- Aman kızlar, bunu yanında da söylemeyin. Biz onun başı belaya girmesin diye uğraşıyoruz.

 

 

Lena:- Şu turnuva bitse de gitsek. En azından Bahar katil olmadan.

 

 

Seungmin:- Ama Bahar, sana almış hediye. Bu hiç hoş olmadı.

 

 

Minho:- Kesin saçma sapan bir şey almıştır. Belki ben ona yapmasaydım o bana yapacaktı böyle bir şey. Dedi ve paketi eline aldı ve evirip çevirdi.

 

 

Jeongin dayanamadı ve elinden aldı paketi ve açtı. Şaşkınlık ile Minho'ya baktı.

 

 

Minho:- Şaka hazırlamış değil mi ne dedim ben size?

 

 

Jeongin, kutuyu Minho'ya çevirdi. Kutuda şık bir kol saati vardı. Bir de not. Minho aldı ve okudu.

 

 

"Umarım bu günden sonra düşmanlığımız son bulur🌸🌸🌸"

 

 

Han:- Aferin sana.

 

 

Minho, minik bir vicdan azabı yaşıyordu o an. Bahar'dan böyle bir hediye beklemiyordu aslında. Ona göre kendisine kötü bir sürpriz hazırlayacaktı ama kendisini yanıltmıştı. Şu an çok fena pişmandı.

 

 

Bahar ve Mira sınıfa girdiler. Bahar yerine geçti ve oturdu. Minho konuşmak istedi ama o anlık utangaçlıktan dolayı konuşamadı.

 

 

Kızların çekilişte çıkan arkadaşları gelip hediyelerini verdiler. Han, bakışları ile Lena'ya hediye veren çocuğu dövüyordu resmen. Erkeklerin hediyeleri de geldi kendilerine. Herkesin hediyesi gelmişti ama Anka'nın çekilişten kendisine çıkan talihlisi bir türlü gelmemişti hediyesini vermeye.

 

 

Mira, ayaklandı ufaktan. Hediye paketini aldı eline. Seungmin 'in hediyesini vermek için. Ama dün konuşulan şey, hani Seungmin 'i değiştirmek, kafasını karıştırmıştı. Seungmin ona baktı. Gelecek hediyeyi bekliyordu ama o an Dahyun geldi yanına. Hediye almıştı kendisine. Seungmin, Dahyun'a döndü. Neden yapmıştı ki bunu ? Belli ki Mira ve Seungmin arasında gerçekleşen duyguların birebir farkındaydı. Atağa geçmişti bir nevi.

 

 

Mira, bağrına bastığı hediyesi ile gerisin geri yerine oturdu. Belki de bu hediyeyi hiç vermemeliydi.

 

 

Kızlar, bahçede yürüyorlardı. Kendilerine gelecek hediyeyi bekliyordu aralarından bazıları.

 

 

Anka:- Eee bana hediye alan kim?

 

 

Hazel:- Hakikaten, sana neden hediye gelmedi?

 

 

Anka:- Bilmem?

 

 

Ekin:- İyi de sınıfta herkes birbirine hediye verdi. Çıkmayan kimse kalmadı ki birbirine.

 

 

Bahar:- Belki çok utangaç biridir ha!

 

 

Anka:- Şeyy. Dikkat ettim de Chan, kimseye hediye vermedi.

 

 

Bahar:- Dikkat edilmiş!

 

 

Lena:- O zaman, sen Bang Chan'a çıktın.

 

 

Alya:- Gidip bir ağzını arasana.

 

 

Anka:- Ayıp olmaz mı? Sanki ondan hediye bekliyormuş gibi.

 

 

Ceylin:- Beraber gidelim. Changbin'de benim hediyemi vermedi. Kesin unuttu aptal çocuk.

 

 

Lena:- Ben de Han'dan bekliyordum ama o da bana almamış galiba. Halbuki dün o çocuktan zorla adımın yazdığı kağıdı almaya çalışıyordu.

 

 

Hazel:- Benim kura dan çıkan kişim de gelmedi hediye vermeye. Benimki de kayıp yani. Dedi gülerek.

 

 

Ceylin, Anka'nın elini tuttu.

 

 

Ceylin:- Haydi gidip soralım. Dedi ve Anka'yı götürdü.

 

 

Bahar güldü:- Hediye bekliyor gibi olmaz mıymış. Bekliyorsun işte. Bir de gözlemiş birine hediye verip vermediğini.

 

 

Kızlar gülüyorlardı.

 

 

O anda Kuki, Hazel'in yanına geldi boynunda bağlı bir not ile.

 

 

Hazel:- Kuki, senin ne işin var burada? Kimsenin seni görmemesi gerek. Dedi çevresine bakınarak. Kuki'yi kucağına aldı.

 

 

Alya:- Boynunda bir not var.

 

 

Hazel notu aldı ve okudu.

 

 

Hazel:- Benimle yuvama gelir misin?

 

 

Bahar:- Kuki mi soruyor bunu? Notu kendisi mi yazmış?

 

 

Kızlar, Bahar'a baktılar.

 

 

Bahar:- Şaka yapıyorum herhalde.

 

 

Hazel, etrafa bakındı. Kim yazmış olabilirdi ki bunu?

 

 

Ekin:- Gidecek misin?

 

 

Hazel:- Bi gidip bakayım.

 

 

Mira:- Gelmemizi ister misin?

 

 

Hazel:- Siz bekleyin beni. Hemen gidip geliyorum. Dedi ve Kucağında Kuki ile okulun arkasına doğru ilerledi.

 

 

O an Hyun, Mira'nın yanına geldi. Elinde bir buket gül ile.

 

 

Lena:- Senin ki geliyor Mira.

 

 

Mira:- Kim? Dedi ve arkasına döndü. O an Hyun ile karşı karşıya geldiler.

 

 

Hyun:- Dünyanın en güzel kızı, bu gün daha mı güzel bana mı öyle geliyor.

 

 

Bahar:- Iyy!

 

 

Alya dürttü Bahar'ı.

 

 

Mira:- Sana öyle geliyor olabilir.

 

 

Hyun:- Hayır. Her gün diğerinden daha güzel olan sensin.

 

 

Mira:- Yok canım.

 

 

Hyun:- Bunlar senin için. Dedi ve koskoca bir gül buketini Mira'nın eline tutuşturdu.

 

 

O an Seungmin'de oraya geliyordu. Mira'ya hediyesini vermeye. Birden Mira ve Hyun'u görünce olduğu yerde kaldı. Elinde hediyesi ile.

 

 

Hyun:- Bu gün hediyeleşme günü. Ben senin için bir hediye aldım ama eğer kabul edersen onu okuldan sonra çıkacağımız yemekte vermek istiyorum.

 

 

Mira:- Yemek mi?

 

 

Hyun:- Benimle çıkar mısın? Yani yemeğe.

 

 

Mira:- Şeyy. Bir işim var. Bir arkadaşım ile. Onu halledince gelirim. Dedi ve o an karşısında ki Seungmin'i gördü. Kendisine bakıyordu. Mira ise o an ne diyeceğini bilemiyordu. Sanki iki arada kalmış gibiydi.

 

 

Seungmin, sinirlenmişti o an. Arkasına döndü ve hızla ilerledi.

 

 

Bahar:- Ne oluyor kızlar?

 

 

Ekin:- Anlamadım ki.

 

 

Mira:- Şey, Hyun, benim acilen gitmem gerekiyor.

 

 

Hyun:- Bu gün buluşuyoruz tamam mı?

 

 

Mira:- Tamam. Dedi ve elinde güller ile Seungmin'in arkasından koştu.

 

 

Bu arada Ceylin ve Anka'da erkeklerin yanına gelmişlerdi.

 

 

Ceylin:- Changbin, benim hediyem nerede? Diyerek direkt lafa girdi.

 

 

Changbin:- Hediye mi? Şey. Şeyde o.

 

 

Minho:- Hediyesini almadın mı?

 

 

Changbin:- Almadım.

 

 

Minho:- Ama dün almıştın ya!

 

 

Changbin, Minho'yu dürttü.

 

 

Minho:- Ahhh acıdı. Ne vuruyorsun ya!

 

 

Changbin:- Almadım. Yani aldım. Aldım ama almadım gibi bir şey.

 

 

Ceylin:- O ne demek öyle?

 

 

Changbin:- Şeyy.

 

 

Minho:- Versene hediyeni!

 

 

Changbin:- Susacak mısın sen?

 

 

Ceylin:- Changbin hediyemi verir misin? Ben de senin hediyeni vereceğim.

 

 

Changbin:- Sınıfta.

 

 

Ceylin:- Benim ki de haydi sınıfa gidelim. Dedi gülümseyerek.

 

 

Changbin ters ters baktı Minho'ya. Ceylin ile beraber sınıfa çıktılar. Anka ise yanlarında kalmışlardı.

 

 

Jeongin:- Biz bir Seungmin'e bakalım. Dedi ve diğerleri ile ayrıldılar oradan. Bang Chan ile Anka kalmışlardı.

 

 

Anka:- Şeyy. Sana hediye aldılar mı?

 

 

Bang Chan:- Evet.

 

 

Anka:- Anladım. Benim ki gelmedi de. Unuttu benim çıktığım kişi galiba.

 

 

Bang Chan:- Yok unutmamıştır.

 

 

Anka o an anlamıştı Bang Chan'a çıktığını.

 

 

Anka:- Galiba utangaç biri. Hediyemi getiremiyor bu nedenle bence.

 

 

Bang Chan:- Belki de hediyesinin sana layık olmadığını düşünüyordur.

 

 

Anka:- Keşke bilse sadece düşünmesinin bile yeterli olduğunu.

 

 

Bang Chan:- Bence hediyesi diğer hediyeler gibi pahalı değil diye kendisini ezik hissetmiştir. Öyle olabilir yani. Varya öyle tipler hani.

 

 

Anka güldü:- Ucuz hediyelerde manevi şeyleri daha çok seven kızlar vardır ama. Ucuz ama değerli.

 

 

Bang Chan' a bir enerji gelmişti bu cümleden sonra. Belki de bir ümit daha. Sevinmişti aslında.Aşkta ümit, mutluluk sebebidir ne de olsa.

 

 

Bang Chan:- Beni burada bekler misin?

 

 

Anka:- Bekliyorum.

 

 

Bang Chan:- Hemen geliyorum. Dedi ve koşarak okula girdi.

 

 

Anka, gülümseyerek bakıyordu arkasından.

 

 

Hazel, okulun arkasına geldi. Elinde balonlar ve bir de hediye paketi ile kendisini bekleyen Felix'i gördü o an. Hazel olduğu yerde kalmıştı. İki adım geri atacak gibi oldu ama durdu. Kuki'yi yere bıraktı. Sonra arkasına döndü ve ilerledi. Felix, elindeki balonu ve hediyeyi bırakıp, peşinden koştuğu gibi kolundan tuttu Hazel'in. Kendisine çevirdi.

 

 

Felix:- Neden böyle yapıyorsun? Bana hâla kızgınsın öyle değil mi?

 

 

Hazel:- Felix, bırak kolumu.

 

 

Felix:- Ben bu duruma çok üzülüyorum. Arkadaşımı kaybetmek istemiyorum.

 

 

Hazel:- Seni affettim. Üzülmene gerek yok. Tamam mı?

 

 

Felix:- Kuki de ben de seni çok seviyoruz. Sen iyi bir arkadaşsın. Seni kırdım. Çok hemde. Özür dilerim. Arkadaşlığını benden esirgeme lütfen.

 

 

Hazel daha fazla dayanamadı. Kolunu çekti hızla. Geri çekildi ve Felix'in gözlerine baktı.

 

 

Hazel:- Ben senin arkadaşın olmak istemiyorum. Anlasana beni istemiyorum.

 

 

Felix:- Seni kırdığım için böyle söylüyorsun biliyorum. O olay olmadan önce biz yakın arkadaş olma yolunda ilerliyorduk. Sana söylediklerim yüzünden...

 

 

Hazel bağırdı birden:- Senden uzak durmamın o sözlerle ilgisi yok anla artık. Ben seninle arkadaş olamam. Seninle beraber Kuki'ye bakamam. Hatta seninle aynı sınıfta bile olamam çünkü ben sana aşığım, anladın mı sana aşığım! Dedi ağlayarak.

 

 

Felix:- Ben bilmiyordum. Arkadaş olarak yaklaştım sana hep ama böyle olacağını bilmiyordum.

 

 

Hazel:- Ben de bilmiyordum. Böyle olacağını ben de bilmiyordum. Dedi ve ağlayarak gitti.

 

 

Diğerleri kızların yanına doğru geliyorlardı.

 

 

Bahar:- Seungmin neden öyle kaçıp gitti ki?

 

 

Alya:- Bu çocuk Dahyun'u sevmiyor mu şimdi neden böyle bir trip attı ki?

 

 

Ekin:- Vallahi ortalık birbirine girdi sanki. Aşk üçgenleri oluşmaya başladı. Derken, Jaemin'de gelir. Dedi ve Jaemin'i gösterdi.

 

 

Jaemin:- Merhaba!

 

 

Bahar:- Merhaba. Jaemin, seni gördüğüm iyi oldu. Şu sevgililik işini halledebildin mi? Söyledin mi herkese sevgili olmadığımızı?

 

 

Jaemin:- Ben memnunum halimden. Hoşuma bile gitmeye başladı.

 

 

Bahar:- Şakanın hiç sırası değil. Benim memnun kalacağım bir durum değil.

 

 

Minho ve arkadaşları Seungmin 'i arıyorlardı ama onun yerine Jaemin ve Bahar'ı buldular.

 

 

Minho:- Hiç zaman kaybetmemiş çakal. Bu günü değerlendirecek illaki.

 

 

Han:- Bahar onun sevgilisi. Elbette hediye alacak.

 

 

Minho:- Alamaz! Diye atıldı birden.

 

 

Jeongin:- Neden?

 

 

Minho:- Yani, bir kere hiç yakışmıyorlar. Bi Bahar'a bak, bir de şuna.

 

 

Jeongin:- Bahar'ı beğeniyorsun yani hı?

 

 

Minho:- Yok öyle bir şey. Aslında güzel kız. Dalgalı saçları da güzel, gözleri de. Kalbi de temiz. Aman be! Ne diyorsunuz siz?

 

 

Han ve Jeongin gülüyorlardı.

 

 

Jaemin:- Bahar ben, insanların yaydığı bu dedikodudan rahatsız değilim. Bizi öyle sanmalarında da hiç bir sakınca yok bence.

 

 

Bahar:- Bize sevgili demeleri hoşuna mı gidiyor yani? Hem de bana karşı hiç bir şey hisstemediğin halde.

 

 

Jaemin:- Sana karşı bir şey hissetmediğimi de nereden çıkardın? İçimi okuyabiliyor musun ki?

 

 

Bahar kekeledi o an:- Bbb ben. Nasıl yani?

 

 

Jaemin gülümsedi:- Sen sevilmeyecek bir kız değilsin onu demek istiyorum. Bu arada bu hediye senin. Hediyeleşme gününde seni unutacak değilim ya.

 

 

Bahar:- Hediye almıyorum ben.

 

 

Jaemin:- Beni kıracak mısın?

 

 

Bahar:- Teşekkür ederim. Dedi ve çekinerek aldı hediyesini.

 

 

Jaemin:- Bir gün, sen kalbini dış dünyaya açmaya karar verdiğin zaman, o gün ilk ben olacağım yanında ve kendi kalbimdeki gerçekleri sana haykıracağım. O günü bekle. Dedi ve ilerledi. Birden Minho'yu gördü karşısında. Göz göze geldiler. Gülerek geçip gitti yanından.

 

 

Lena:- Sanki ne demek istediğini anlamadık.

 

 

Alya:- Biz sana ne dedik bu çocuk sana aşık.

 

 

Bahar:- Dövemiyorum da ne yapacağım ben?

 

 

Alya:- Yoksa sen de?

 

 

Bahar:- Güzel konuşuyor da...

 

 

Ekin:- Bak dövmek yok unutma.

 

 

Bahar:- Tamam dedik ya aaa dövsem dövecek çok adam var. Listenin başıda malum yani.

 

 

Lena:- Sana hediye de almış! Ne tatlı.

 

 

O an Minho geldi yanına ve Bahar'ın elinden hediye paketini çekiverdi.

 

 

Minho:- Bakalım, sevgilin sana ne almış?

 

 

Bahar:- Hâla sevgili diyor ya. Sana ne? Ver onu bana.

 

 

Minho:- Yok merak ettim bakmam gerek.

 

 

Bahar:- Minho, bak kötü olacak ver şunu.

 

 

Minho, paketi açtı Bahar'a hediyeyi kaptırmamaya çalışarak. Sonra da kutuyu.

 

 

Bahar:- Deli etme beni ver şunu.

 

 

Minho:- Çatlama bakıyoruz işte.

 

 

Minho kutuyu açtı. İçinden bileklik çıkmıştı. Bahar yazıyordu üzerinde. Alt kısmında ise J harfi vardı. Tabii bu Minho'nun dikkatinden kaçmamıştı.

 

 

Minho:- Sevgilisinin ismini yazdırmış. Altta da kendi baş harfini. Romantik çocuk.

 

 

Bahar:- Merakın gittiyse hediyemi alabilir miyim?

 

 

Minho:- Tabii ki hayır.

 

 

Bahar:- Ver şunu ver. Dedi ve birden Minho'nun elinde ki bilekliği yakalayıp kendine doğru çekti. O an bilekliğin ipi koptu ve boncukları her yere döküldü.

 

 

Jeongin:- Minho, ne yaptın?

 

 

Bahar:- Hihh!

 

 

Minho:- Ben bir şey yapmadım kendin yaptın.

 

 

Bahar:- Yeter artık. Seni dayaktan öldürmek istiyorum!

 

 

Kızlar hemen Bahar'ı tuttular. Bu sefer dayak kaçınılmazdı çünkü.

 

 

Minho:- Kıytırık bir bileklik, ne olmuş koptuysa? Birde kendi baş harfini koydurmuş. Güzel değildi zaten iyi oldu. Zevksiz herif.

 

 

Bahar:- Minho seni yakaladığım da çok pis döveceğim haberin olsun. Bırakın beni sizde!

 

 

Han:- Gitsek mi acaba?

 

 

Alya:- Lütfen sakin ol.

 

 

Ekin:- Minho sus sende.

 

 

Minho:- Saçlarını da açmış birde. Jaemin'e güzel görünmek için mi?

 

 

Bahar:- Şuna bak ya! Sınıfta una buladınya beni! Allah'ım şunu elime geçirt, ne olur bir kere döveyim ne olur.

 

 

Minho:- Sanki döveceksinde.

 

 

Bahar:- Bırakın beni bırakın!

 

 

O an ağlayarak okula giren Hazel'i gördüler.

 

 

Lena:- Kızlar, bu Hazel. Bir şey olmuş ağlıyordu.

 

 

Bahar:- Biri bir şey mi yaptı yoksa.

 

 

Ekin:- Yürüyün yanına gidelim.

 

 

Han:- Bizim gelmemize gerek var mı?

 

 

Lena:- Biz hallederiz.

 

 

Bahar:- Bu burada kalmadı ona göre. Dedi parmağını sallayarak ve kızların peşine koştu.

 

 

Minho gülüyordu.

 

 

Jeongin:- Çok oldun artık. Kızı delirtmeyi başarıyorsun.

 

 

Minho:- Bayılıyorum bu kız ile uğraşmaya. Dedi gülerek.

 

 

Han:- Uğraşmaya değilde başka bir şeye bayılıyorsun galiba.

 

 

O an Felix göründü uzaktan. İyi görünmüyordu o da

 

 

Han:- Bu Felix değil mi?

 

 

Minho:- Hazel ile bir şey oldu galiba. Yanına gidelim.

 

 

Changbin ve Ceylin sınıfa geldiler.

 

 

Ceylin:- Evet, hediyem nerede?

 

 

Changbin, usul usul çantasının yanına geldi ve hediyesini alıp Ceylin'in yanına geldi. Paketi uzattı çekinerek.

 

 

Ceylin aldı ve açtı hediyesini. İçinden bir Barbie bebek çıkmıştı. Ama bunun bir özelliği vardı. Her şeyi ile o kadar Ceylin'e benziyordu ki.

 

 

Ceylin birden gülmeye başladı.

 

 

Ceylin:- Benden sakladığın hediye bu muydu?

 

 

Changbin:- Komik değil mi? Haklısın.

 

 

Ceylin:- Ama ama bu...

 

 

Ceylin hâla gülüyordu.

 

 

Changbin:- Gülmen bittiyse verde çöpe atayım.

 

 

Ceylin durdu:- Çöpe atmak mı? Aptal mısın sen?

 

 

Changbin:- Bunu sana almayı düşündüğüme göre pekte akıllı sayılmam. Sana benziyor diye almıştım. Digerlerinin hediyelerine hiç benzemiyor tabii.

 

 

Ceylin:- Saçmalama lütfen. Bu çok güzel bir bebek. Ben bunu çok beğendim ve evet dediğin gibi tıpkı bana benziyor. Şuna bak ya! Nasıl buldun bunu?

 

 

Changbin şaşırmıştı:- Ne yani beğendin mi?

 

 

Ceylin:- Beğenmez olur muyum hiç. Ya çok tatlı bir şey bu. Ben genç bir kızım ve bana sanki kadınmışım gibi pahalı hediyeler getiriyorlar. Sırf onlardan etkilenmem için. Benim ne istediğime geldiğinde kimsenin bir fikri yok. Onca hediyenin içinde benim için en güzel, en değerli hediye bu olacak.

 

 

Changbin sevinmişti bunu duyduğuna. Değersiz hissetmişti kendini ama Ceylin ona ters köşe yapmıştı.

 

 

Changbin:- Beğenmeyeceksin diye çok korkmuştum.

 

 

Ceylin gülümsedi:- Şunun güzelliğine bak. Hiç beğenilmez mi bu? Hep saklayacağım bebeğimi.

 

 

Anka ise Bang Chan'ın hediyesini getirmesini bekliyordu. Bang Chan elinde paketi ile geldi yanına.

 

 

Bang Chan:- İşte hediyen.

 

 

Anka, hediyesini alıp açtı. İçinden, bir müzik kutusu çıkmıştı. Deyim yerindeyse Anka'nın gözleri parlamıştı. Açtı ve müziğini dinlemeye başladı. Müzik eşliğinde dans eden kız ve erkeğe bakıyordu.

 

 

Bang Chan:- Yuta'nın bilekliği kadar güzel değil.

 

 

Anka:- Evet değil.

 

 

Bang Chan, üzülerek baktı Anka'ya.

 

 

Anka gülümsedi:- Çok daha güzel.

 

 

Bang Chan:- Ne?

 

 

Anka:- Ah Chan. Siz erkekler neden kadınları illa pahalı hediyeler ile mutlu olan varlıklar olarak görürsünüz ki.

 

 

Bang Chan:- Seni tanıyorum ama Yuta'nın hediyesini görünce, işte biraz şey oldum.

 

 

Anka:- Ben bu hediyeyi o bilekliğe değişmem. Erkeklerin pahalı hediyelerle kızları etkilemeye çalışmalarına sinir oluyorum.

 

 

Bang Chan gülümsedi.

 

 

Anka:- Bir hediyenin güzel olması, maddi açıdan değerli olmasından değil. Düşünülerek, alınmış olmasındandır.

 

 

Bang Chan:- Bu hediyeyi beğenerek beni nasıl mutlu ettiğini anlatamam.

 

 

Anka:- Asıl sen beni bu hediye ile nasıl mutlu ettiğini bilemezsin.

 

 

O anda önde ağlayarak Hazel, arkasında ise kızlar geçtiler yanlarından.

 

 

Anka:- Kızlar? Chan bir şey olmuş galiba gitsem iyi olacak.

 

 

Bang Chan:- Tabii.

 

 

Anka:- Hediye için teşekkür ederim. Dedi ve koştu kızların arkasından.

 

 

Mira ise elinde koca gül buketi ile Seungmin'in peşinden koşuyordu.

 

 

Mira:- Seungmin!

 

 

Seungmin onu duymamazlıktan geliyordu.

 

 

Mira:- Seungmin, beklesene!

 

 

Seungmin durdu ve arkasına döndü. Mira o kadar hızlı geliyordu ki birden Seungmin'e çarptı ve elinde ki güller yere düştü. Kendisi ise çarpmanın etkisiyle baktığı yerde, Seungmin'in gözlerinde kalmıştı. Bir kez daha gözlerde hapsolmuşlardı. Seungmin'in ise gözlerini onun gözlerinden çekmeye hiç niyeti yoktu şu an.

 

 

Mira kendine geldi:- Neden durmuyorsun? Seslendim o kadar.

 

 

Seungmin:- Erkek arkadaşın ile sohbetinizi bozmak istemedim. Asıl sen neden peşimden koşuyorsun?

 

 

Mira:- Öyle hızlı gidince bende koşmam gerektiğini düşündüm. Sanki bana küsmüş gibiydin.

 

 

Seungmin:- Hayır küsmedim.

 

 

Mira:- O zaman neden bana trip atıyorsun?

 

 

Seungmin:- Yok attığım filan.

 

 

Mira:- Seungmin, ne oldu? Söyleyecek misin?

 

 

Seungmin:- Sadece bu gün ki planınızı duydum ve sanki kendimi senin onunla buluşmana ve hatta ilişkine engel oluyormuşum gibi hissettim.

 

 

Mira:- Sebebi bu muydu?

 

 

Sebebi bu değildi. Seungmin'in o an bir şeyler uydurması gerekiyordu ve uydurmuştu. Aslında kıskanmıştı. Çok fena kıskanmıştı hem de.

 

 

Seungmin:- Arkadaşım ile bir işim var halledince filan dedin.

 

 

Mira:- Tamam işte. Seninle Dahyun'u buluşturduktan sonra, ben de Hyun'un yanına giderim. Bunda bana engel olduğunu düşünecek bir şey yok ki.

 

 

Seungmin düşüncelerdeydi:- Neden anlamıyorsun? Senin onunla çıkmanı istemiyorum.

 

 

Mira:- Seungmin?

 

 

Seungmin:- Tamam. Dediğin gibi yapalım. Benimle Dahyun'u buluşturduktan sonra, gidersin Hyun'un yanına.

 

 

Mira gülümsedi:- Sevindim benimle küsmemene. Dedi ve tam gidiyordu ki Seungmin, arkasından seslendi.

 

 

Seungmin:- Güllerini unuttun.

 

 

Mira, Seungmin için o kadar endişelenmişti ki Hyun'un kendisi için aldığı gülleri unutmuştu. Seungmin eğildi ve yerden aldı gül buketini ve Mira'ya uzattı. Mira' aldı gülümseyerek.

 

 

Mira:- Teşekkür ederim. Dedi ve ilerledi.

 

 

Seungmin, elinde ki hediyeye baktı. Mira için Hyun vardı. Kendisi için ise Dahyun. Bu hediyeyi vermeye gerek bile yoktu. Aldı paketi ve gitti. İkisi de birbirine hediyelerini verememişti bu gün.

 

 

Hyunjin ise resim atolyesinde şövaledeki resime bakıyordu. Çizdiği resimde bazı düzeltmeler yapıyordu. Erkekler yanına geldiler.

 

 

Han:- Hyunjin'de buradaymış.

 

 

Bang Chan:- Anlat bakalım Felix, ne oldu?

 

 

Hyunjin:- Felix, bir sorun mu var?

 

 

Felix:- Hazel ile konuştum. Ondan bir kez daha özür diledim olanlar için. Onun arkadaşlığını kaybetmek istemediğimi filan söyledim.

 

 

Hyunjin:- Eee?

 

 

Felix:- Benimle arkadaş olmak istemediğini söyledi.

 

 

Bang Chan:- Seni affetmişti hani?

 

 

Felix:- Yine söyledi affettiğini ama beni yanında istemediğini üzerine basa basa söyledi.

 

 

Minho:- İyi de neden?

 

 

Felix:- Hazel, Hazel bana aşık olduğunu söyledi.

 

 

Hepsi birden:- Ne?

 

 

Felix:- Benden bu nedenle uzak duruyormuş. Ağladı üstelik. Ben ise hiç bir şey yapamadım. Ona karşı arkadaşlık dışında bir şey hissetmediğimi söyleyebildim sadece.

 

 

Han:- Tüh be kötü olmuş.

 

 

Hyunjin:- Kızcağız, sırf seni sevdiği için, senden kaçıyormuş öyle mi? Ne garip bir durum. Normalde kızlar, sevdikleri erkekleri etkilemek için ellerinden geleni yaparlar.

 

 

Felix:- Hazel, diğerlerinden çok farklı. Biliyorum ki en başta bana yaklaşırken böyle bir şey yoktu kalbinde. Sonradan gelişmiş olmalı ki kendini sonradan geri çekti.

 

 

Jeongin:- Sen onu Ji su için kırdığında, kalbi ne kadar acımış olmalı.

 

 

Felix:- Ona aşk acısı çektirdiğimi düşünüyorum.

 

 

Han:- Senin bir suçun yok. Sen sadece bir arkadaş kazanmak istedin. Hazel'in kalbi sana vurulduysa senin suçun yok.

 

 

Hazel ve kızlarda konuşuyorlardı kafede.

 

 

Bahar:- Neden ağlıyorsun? Söyle çabuk biri bir şey mi yaptı? Hemen hakkından gelelim.

 

 

Hazel:- Yok, kimse bir şey yapmadı.

 

 

Alya:- İyi de neden oradan ağlayarak geldin o zaman? Bir şey olmuş belli ki.

 

 

Lena:- Mesele aynı kişi mi?

 

 

Hazel:- Oraya gittiğimde Felix, benim için bir sürpriz hazırlamıştı. Sonra benden özür diledi. Arkadaşı olarak kalmamı ve beni kaybetmek istemediğini söyledi. Bunu o kadar çok söyledi ki dayanamadım ve bunun mümkün olmayacağını çünkü ona aşık olduğumu söyledim. Ağzımı tutamadım.

 

 

Ekin:- Ne yapmayı düşünüyorsun şimdi?

 

 

Hazel:- Beni arkadaşı olarak gören biri ile ne yapmam gerekiyorsa onu. Onu kalbimden sileceğim.

 

 

Bahar:- Kendini üzme. Bunu bilmesi iyi olmuş.

 

 

Kızlar, Bahar'a baktılar şaşkınlıkla.

 

 

Bahar:- En azından, arkadaş olalım diye tutturmaz.

 

 

Anka:- Bahar haklı.

 

 

Hazel:- Bu konu da onu suçlayamam. Sadece Kuki ile ilgilenirken, kalbimi kaptırmak benim hatam idi.

 

 

Anka:- Yine de kalbinin acımasına izin verme lütfen.

 

 

Hazel:- Onu unutmaya çalışırken, kalbim nasıl acımayacak bilmiyorum.

 

 

Hyunjin yanlarına geldi o an.

 

 

Hyunjin:- Alya, biraz konuşabilir miyiz?

 

 

Ekin:- Haydi sen git Alya. Biz buradayız.

 

 

Alya, Hyunjin ile bir kaç masa öteye geçtiler.

 

 

Hyunjin:- Hazel iyi mi?

 

 

Alya:- Pek sayılmaz.

 

 

Hyunjin:- Olanları biliyorum. İnan çok üzgünüm.

 

 

Alya:- İyi olacak. Benimle konuşmak istediğin konu neydi?

 

 

Hyunjin:- Bu gün hediyeleşme günü. Bu da senin hediyen. Dedi ve Alya'ya hediyesini uzattı.

 

 

Alya:- Bana hediye almak mı? Sen?

 

 

Hyunjin:- Evet açmak ister misin?

 

 

Alya, hediyesinin paketini açtı. Heyecanlanmıştı. Paketi tamamen kaldırdı ve baktı. Hyunjin, Alya'nın resmini çizmişti. Renklendirme işini de atölyede yapmıştı.

 

 

Alya:- Hyunjin, bu çok güzel.

 

 

Hyunjin:- Beğendin mi?

 

 

Alya:- Bu da soru mu? Bayıldım. Harika olmuş.

 

 

Hyunjin:- Beğenmene sevindim.

 

 

Alya:- Beni görmeden, nasıl çizdin ki beni?

 

 

Hyunjin:- Yüzünü aklıma kazıdım. Gözlerimi her kapattığımda aklıma geliyorsun.

 

 

Alya utanmıştı.

 

 

Hyunjin:- Diğer tabloyu nasıl çizdiysem, bunu da öyle çizdim.

 

 

Alya:- Çok uğraşmışsın belli oluyor.

 

 

Hyunjin:- Seninle ilgili bir şey yapmak beni çok mutlu etti. Uğraşmak diyemem buna. Eğlendim.

 

 

O anda elinde hediyelerle bir sürü kız geldi Hyunjin'in yanına. Alya resmen aralarında kalmıştı. Hyunjin'i görmek isteyen kızlar yüzünden resmen izdiham yaşanıyordu. Hyunjin ise o an Alya'yı bırakıp kızlarla ilgilenmek zorunda kalmıştı. Alya, kenara çekildi. Hyunjin'e ve kızlara baktı. Ona ilgi çok büyüktü. Hem de çok. Kendisini onun yanında gereksiz bir varlık gibi hissetti. Bir o kadar da kıskançlık vardı hissettiklerinin arasında. Hızla ayrıldı oradan.

 

 

Hyunjin, kalabalığın arasında anca fark etti Alya'nın gidişini.

 

 

Hyunjin:- Alya, Alya! Diye seslendi arkasından. Sonra da koştu peşinden ve kolundan tutup durdurdu onu.

 

 

Hyunjin:- Alya, nereye gidiyorsun?

 

 

Alya:- Seni hayranlarından mahrum bırakmayayım. Sen yanlarına git.

 

 

Hyunjin:- Ama ne güzel konuşuyorduk. Ne oldu birden?

 

 

Alya:- Kız arkadaşlarının yanına git Hyunjin. Bak bir sürü kız senin gelmeni bekliyorlar. Ben kimim ki?

 

 

Hyunjin:- Hayır gitmeyeceğim. Senin yanında kalmak istiyorum. O kızlar umurumda bile değil.

 

 

Alya kendine geldi o an. Kıskanmış mıydı? Evet. Ama bunu Hyunjin 'in anlamaması gerekiyordu.

 

 

Alya gülümsedi:- Afedersin. Kapris yapıyorum. Saçmaladım.

 

 

Hyunjin gülümsedi ve Alya'nın gözlerine baktı.

 

 

Hyunjin:- Seni bırakıp onlarla ilgilenmemem gerekirdi. Benim aptallığım.

 

 

Birden kendilerine doğru gelmekte olan kızları gördüler.

 

 

Hyunjin:- Haydi kaçalım buradan. Dedi ve Alya'nın elini tutup koşmaya başladılar.

 

 

Alya:- Hyunjin, ne yapıyorsun?

 

 

Hyunjin:- Kaçıyoruz!

 

 

Sınıfa gelmişlerdi. Mira, sırasının üzerinde koskoca gül buketi ile oturuyordu.

 

 

Ceylin:- Bu çiçekleri bahçeye mi bıraksaydık acaba? Giderken alırdık.

 

 

Mira:- Çok güzeller ama çok büyük.

 

 

Seungmin, Mira'ya ve çiçeklerine bakıyordu.

 

 

Han:- Seungmin, birazdan gülleri ısırıp ısırıp yiyecek galiba. Diye fısıldadı Jeongin'e.

 

 

Jeongin güldü:- Ben bu çocuğu neden hâla çözemedim? Mira mı? Dahyun mu?

 

 

Bang Chan:- Bu gün Dahyun ile buluşacak. Sorunun cevabı bu olabilir mi?

 

 

Han:- O zaman neden Mira'ya onu kaçırmak istercesine bakıyor?

 

 

Hyunjin:- Sen bunları bakışlarından mı okuyorsun Seungmin'in?

 

 

Han:- Şu an Hyun'u dövmek istediğini bile okuyorum.

 

 

Diğerleri güldüler.

 

 

Bang Chan:- Bak bu doğru.

 

 

Diğerlerinin aksine, Felix'in yüzü asıktı. Hazel'e doğru baktı.

 

 

Bang Chan:- Bu okulda sana aşık bir sürü kız var. Hepsi için vicdan azabı mı çekiyorsun? Sana hislerinden dolayı.

 

 

Felix:- Beni sevdiğini söylerken gözlerinde öyle bir şey vardı ki? Ne Ji Su gibi ne de diğer kızlar gibi bakıyordu bana. Belki de onun hakkında vicdan azabı çekmemi sağlayan o gözleriydi.

 

 

Gün biraz mutlu, biraz göz yaşları ile ilerlemişti. Ama olaylar bitmek bilmiyordu. Her dakika yeni şeyler güm yüzüne çıkıyordu.

 

 

Erkekler tuvaletinde Jaemin ve arkadaşlarının sohbeti dönüyordu.

 

 

:- Sence o kız bu sefer sana aşık olmuş mudur?

 

 

Jaemin:- Aşık olmadıysa da benden ekilenmesini sağlayabilmişimdir diye düşünüyorum. Bu okulda dolaşan sevgili olduğumuz dedikodusu, bir de hediyeleşme günü sayesinde onda da bir şeyler değişecek. Zor kız. Ben de bunu seviyorum onda.

 

 

:- Minho'ya karşı birleşebileceğin iyi bir dost.

 

 

Jaemin:- Dost değil. Sevgili. Bahar'ın arkadaşım değil, sevgilim olmasını istiyorum. O benimle Minho'ya karşı ittifak yapmayı kabul etmedi ve hiç bir zaman da etmeyecek bunu biliyorum. Çünkü minicik, temiz bir kalbi var. Kimseye düşmanlık besleyemez o. O kalbi de yalnız benim için çarpsın istiyorum.

 

 

:- Ne yani kızı kendi safıma çekeyim derken, ona aşık mı oldun?

 

 

Jaemin:- Hem de çok.

 

 

:- Peki Yuna? Sen, Minho ile Yuna için düşman olmadın mı?

 

 

Jaemin:- Yuna benim için elde etmek istediğim bir oyuncakmış. Bahar öyle değil. Bahar gerçekten aşık olduğum kız ama Minho, onunla da arama giriyor. Neyse. Onunda icabına bakacağız nasılsa.. Haydi çıkalım şuradan.

 

 

Jaemin ve arkadaşları, çıkmışlardı. O anda tuvaletlerden birinden Jeongin çıktı. Her şeyi duymuştu. Ellerini yıkadı ve hemen bahçeye koştu.

 

 

Erkekler toplanmış sohbet ediyorlardı.

 

 

Jeongin:- Arkadaşlar!

 

 

Bang Chan:- Jeongin ne oldu?

 

 

Jeongin:- Neler öğrendim tahmin edemezsiniz.

 

Hyunjin:- Tuvalette ne öğrenebilirsiniz ki? Dedi gülerek.

 

 

Jeongin:- Şu iğrenç esprileri bırakta beni dinle. Daha doğrusu dinleyin. Özellikle de sen Minho.

 

 

Minho:- Ben mi?

 

 

Jeongin:- Jaemin ve arkadaşlarını konuşurlarken duydum. Bahar hakkında.

 

 

Minho:- Ne olmuş Bahar'a?

 

 

Jaemin:- Senin düşman bildiğin Bahar, meğerse Jaemin ile sana karşı ittifak yapmayı kabul etmemiş. Etmeyeceğinden de emin.

 

 

Seungmin:- Jaemin'in yeni planı suya düşmüş anlaşılan.

 

 

Jeongin:- Pek öyle denilemez. Bu Jaemin, Bahar'ı kendi safına çekmeye çalışırken ona aşık olmuş. Neler söyledi neler.

 

 

Minho:- Zaten biliyoruz bunu. Sevgili oldular ya bunlar.

 

 

Jeongin:- Öyle bir şey de yokmuş.

 

 

Minho:- Nasıl yani?

 

 

Jeongin:- Bu sevgili işi okulda dolaşan bir dedikodudan ibaretmiş.

 

 

Bang Chan:- Ama bu fırsatçı onu da değerlendirmiş anlaşılan.

 

 

Jeongin:- Sevgililik filan yok yani.

 

 

Minho:- Demek sevgili değiller. Dedi birden gülümseyerek.

 

 

Han:- Ne o sevindin galiba bu habere de imâ kokan kelimeler ile.

 

 

Minho:- Sevinmek değilde. Ah kafam, kıza yaptıklarım ile onu kendi ellerimle ittim Jaemin'e.

 

 

Han:- Maalesef.

 

 

Minho:- Geçen gün, Jaemin kalbimi ısıtıyor filan diyordu. Acaba bir şeyler hissetmeye filan başlamış mıdır?

 

 

Felix:- Her kız kendisine yapılan jestlerden hoşlanır. Hele de bir yanda senin gibi onu sürekli ezen biri varsa.

 

 

Minho:- Şu an yaptıklarıma öyle pişman oldum ki. Hele de bu gün.

 

 

Changbin:- Geçmişi bilmemde bu günü telafi edebilirsin.

 

 

Minho:- Nasıl?

 

 

Changbin:- Sen akıllı çocuksun. Bul bir şeyler.

 

 

Minho durdu ve düşündü. Güllümsedi. Galiba bir şeyler bulmuştu.

 

 

Seungmin, Mira'nın planladığı gibi hazırlanmıştı Dahyun ile buluşmaya. Mira'yı almaya eve geldi.

 

 

Seungmin:- Nerede kaldı bu kız?

 

 

Mira bahçe kapısını açıp çıktı evden elinde çiçeklerle.

 

 

Mira:- Çok beklettim mi?

 

 

Seungmin, arkasına döndü. O an Mira'yı böyle göreceğini ummuyordu. Çok güzel olmuştu ve şaşkınlığı ile dona kalması bu yüzdendi.

 

 

Mira ise kendi seçtiği kıyafetlerin Seungmin'e bu kadar yakışacağı aklının ucundan geçmemişti. Hatta şu an onu bu kadar beğeneceği de.

 

 

Seungmin:- Çok güzel olmuşsun.

 

 

Mira:- Sen de çok yakışıklı.

 

 

Birden ikiside toparlandılar.

 

 

Mira:- Şeyy. Dahyun'u etkileme planının birinci bölümüne hazırsın gördüğüm kadarıyla.

 

 

Seungmin:- İstediğin gibi. Sen, Hyun'un yanına böyle mi gideceksin?

 

 

Mira:- Evet, bir sorun mu var? Elbisem mi olmamış.

 

 

Seungmin:- Hyun'un senden etkilenmesi dışında bir sorun yok. Diye mırıldandı.

 

 

Mira:- Efendim?

 

 

Seungmin:- Fazlası ile güzel olmuş. Yani çocuk seni böyle görünce kalp krizi geçirmesin? Umarım. Dedi son kelimeyi sesi kısık.

 

 

Mira güldü:- Yok canım daha neler. Aa bu arada bak bu Dahyun'un sevdiği çiçek. Orkide.

 

 

Seungmin:- Orkide mi seviyormuş?

 

 

Mira:- Bilmiyor muydun?

 

 

Seungmin:- Hayır. Ama senin papatya sevdiğini biliyorum.

 

 

Mira:- Gerçekten mi? Nereden?

 

 

Seungmin:- Ekin'i aradığımız gün, Serada papatyalara bakışını görmüştüm.

 

 

Mira:- Çok dikkatlisin. Dedi gülümseyerek.

 

 

Seungmin:- Haydi gidelim o zaman.

 

 

Mira:- Ben taksi ile gideceğim.

 

 

Seungmin:- Nerede senin bu gideceğin yer? Ben bırakırım seni.

 

 

Mira:- Yok olmaz. Yani arabana binmem doğru olmaz.

 

 

Seungmin:- Bana güvenmiyor musun?

 

 

Mira:- Güvenmemek değil de. Yani daha yeni...

 

 

Seungmin:- Asıl ben seni taksiyle gönderirsem içim rahat etmeyecek. Yürü.

 

 

Mira:- Ama Seungmin...

 

 

Seungmin:- Haydi yürü!

 

 

Mira:- Arkaya otururum ama.

 

 

Seungmin güldü:- Tamam hadi gel dedi ve arabanın kapısını açtı.

 

 

Seungmin, Mira'yı geleceği yere getirmişti. Mira, arabadan indi.

 

 

Mira:- Teşekkür ederim.

 

 

Seungmin:- Dönüşte Hyun mu bırakacak seni?

 

 

Mira:- Yok ben taksiyle gelirim. Hemen ilk günden arabayla filan o ne öyle hevesli gibi.

 

 

Seungmin:- Tamam binme. Taksi bulamazsan beni ara ben gelir alırım.

 

 

Mira gülümsedi:- Tamam.

 

 

İkisde birbirine baktılar. Birbirinin gitmesini bekliyorlardı.

 

 

Seungmin:- Haydi gir içeri ben bakıyorum.

 

 

Mira gülümseyerek girdi cafeye. Arkasına döndü ve baktı. Seungmin, hala girmesini bekliyordu.

 

 

Mira:- Git haydi.

 

 

Seungmin:- Sen gir öyle.

 

 

Mira, içeri girdi. Hyun onu bekliyordu. Ayağa kalktı. Cam kenarıydı oturduğu masa ve Seungmin onları görebiliyordu.

 

 

Hyun:- Hoş geldin.

 

 

Mira:- Teşekkürler.

 

 

Hyun sandalyesini çekti ve Mira oturdu.

 

 

Seungmin, avucunu sıkıyordu. Bir hışımla arabasına bindi ve gitti.

 

 

Kızlar ise evde konuşuyorlardı. Bahar fırtına estiriyorsu ortalıkta.

 

 

Bahar:- Ne demek buluşmaya gitti? Kim o çocuk? Nereden bilelim iyi mi kötü mü niyeti?

 

 

Lena:- Bizi bi sal artık Bahar. Bizim bir kalbimiz var ve sevebiliriz.

 

 

Bahar:- Sökerim o kalbinizi yerinden. Değil sevmek, hayatta kalmazsınız. Bu ne ya geldik geleli tebelleş oldu Koreli erkekler. Dayak atamıyorum diye sizde ortalıkta at koşturuyorsunuz.

 

 

Alya:- Allah'ım şu kızı bir erkeğe aşık et de düşsün yakamızdan.

 

 

Bahar:- Dıtt! Şunun duasına bak hele. Sevmeyeceksiniz abicim sevmeyeceksiniz. Nereye gitti bunlar?

 

 

Anka:- Böyle şık bir yerdir herhalde.

 

 

Hazel:- Belki harika bir Kore restoranı.

 

 

Ceylin:- Yada seçkin bir cafe.

 

 

Bahar:- Yok işkembeci. Onu mu soruyorum ben adres adres?

 

 

Ekin:- Allah aşkına otur oturduğun yere. Kızın peşine mi düşeceksin?

 

 

Bahar:- Ne kadar rahatsınız ya! Ya kızın içeceğine ilaç filan atarsa bu herif? Ya bayıltıp onu kaçırırsa!

 

 

Hazel:- Acaba Mira, Nuri Alço ile çıktı da biz mi adamı tanıyamadık?

 

 

Alya:- O zaman adama çok ayıp etmiş oluruz.

 

 

Kızlar gülüyorlardı.

 

 

Bahar:- İşin dalgasındasınız siz.

 

 

Anka:- Senin erkek arkadaşın olsa cafeye ya da restorana gitmeyecek misin?

 

 

Ekin:- Yok. O ya güreş müsabakasına gider ya da tekvando turnuvasına.

 

 

Bahar:- Cehennemin dibine gideceğim sizde gelir misiniz? Şunlara bak ya!

 

 

Seungmin, cafeye gelmişti. Biraz bekledikten sonra da Dahyun geldi. Ayağa kalktı ve sandalyesini çekti.

 

 

Dahyun:- Bu gün çok karizmatik olmuşsun. Dedi gözlerini Seungmin'den alamayarak.

 

 

Seungmin:- Sen de çok güzelsin.

 

 

Dahyun:- Beni davet etmene şaşırdım ama sevindim.

 

 

Seungmin:- Aslında, cesaret edemiyordum seni bir yere davet etmeye. Bir arkadaşım sayesinde topladım kendimi.

 

 

Dahyun gülümsedi.

 

 

Seungmin:- Mira ne yapıyor acaba şu anda? Diye geçirdi içinden.

 

 

Garson geldi yanlarına:- Ne tercih ederdiniz acaba?

 

 

Seungmin:- Ne yersin?

 

 

Dahyun ve Seungmin, yemeklerini söylediler. Yemekler gelirken, Seungmin, fazla beklemedi ve hediyesini uzattı.

 

 

Seungmin:- Bu çiçek senin için. Bu da hediyen.

 

 

Dahyun:- Benim için mi? Orkide sevdiğimi nereden biliyordun?

 

 

Seungmin:- Bilmiyordum. Biliyordum. Biliyorum dedi sonda toparlayarak.

 

 

Dahyun:- Bir de hediye almışsın. Dedi ve paketi açtı.

 

 

Seungmin:- Bu gün hediyeleşme günü.

 

 

Dahyun:- Seungmin! Bu benim istediğim etek. Yaa sen harikasın. Bunu istediğimi de bilmişsin. Sen mükemmel birisin.

 

 

Seungmin gülümsedi Dahyun' un kendisine iltifatları karşısında. Ama yine de aklı başka yerdeydi.

 

 

Mira da Hyun ile yemekteydi. Hyun hediye paketini uzattı.

 

 

Mira:- Zahmet etmişsin.

 

 

Hyun:- Sana layık değil ama. Açmayacak mısın?

 

 

Mira paketi açtı. Çok şık bir kolye çıktı paketten.

 

 

Hyun:- Beğendin mi?

 

 

Mira:- Beğendim ama henüz birbirini tanıyan birileri için biraz fazla değil mi?

 

 

Hyun:- Sana göre fazla olabilir ama benim içimden geldiyse alırım bunu. Senin beğeneceğini düşünüyorsam alırım.

 

 

Mira:- Peki teşekkür ederim.

 

 

Yemekler gelmişti. Mira önünde ki tabağa baktı.

 

 

Hyun:- Yemeği sana sormadan seçtim ama.

 

 

Mira:- Şeyy aç değilim.

 

 

Hyun:- Ama senin bu yemeği beğeneceğini düşünmüştüm.

 

 

Mira:- Hyun, burası müslümanların yiyebileceği yemekler pişiren bir yer mi?

 

 

Hyun:- Bilmiyorum hiç sormadım.

 

 

Mira o an Seungmin ile yemek yediği o günü hatırladı.

 

 

Hyun:- Mira! Özür dilerim. Bunu atlamışım.

 

 

Mira:- Sorun değil. Dediğim gibi aç değilim.

 

 

Hyun:- Haydi başka yere gidelim.

 

 

Mira:- Hayır, hayır. Burası güzel. Burada oturalım. Dedi gülümseyerek.

 

 

Hyun, garsonu çağırdı.

 

 

Hyun:- Yemekleri kaldırır mısınız lütfen.

 

 

Mira:- Lütfen sen ye yemeğini.

 

 

Hyun:- Sen yemiyorsan ben de yemem.

 

 

Dahyun ve Seungmin'in yemekleri de devam devam ediyordu. Dahyun anlatıyor, Seungmin'de dinleyebildiği kadarıyla dinlemeye çalışıyordu onu. Sıkılmıştı aslında. Telefonunu cebinden çıkardı usulca. Sonra bir şeyler yazdı. Geri cebine koydu.

 

 

Birden telefonu çaldı.

 

 

Seungmin:- Afedersin telefon çalıyor. Dedi ve baktı. Bang Chan arıyor. Efendim Chan bir şey mi oldu?

 

 

Bang Chan:- Beni ara diye mesaj atmışsın.

 

 

Seungmin:- Yaa ne? Changbin iyi mi şimdi? Dedi ayağa kalkarak.

 

 

Dahyun:- Seungmin, Changbin'e ne olmuş?

 

 

Bang Chan:- Changbin iyi, burada. Asıl sen iyi misin? Söylediklerinden hiç bir şey anlamıyorum.

 

 

Seungmin:- Demek çok kötü. Hemen geliyorum. Dedi ve telefonu kapattı.

 

 

Changbin:- Ne olmuş?

 

 

Bang Chan:- Anlamadım ki.

 

 

Dahyun:- Changbin iyi mi?

 

 

Seungmin:- Bir kaza geçirmiş. Dahyun çok özür dilerim. Benim hemen Changbin'in yanına gitmem gerekiyor.

 

 

Dahyun:- Tabii. Arkadaşının yanında olmalısın.

 

 

Seungmin:- Seni bırakayım evine.

 

 

Dahyun:- Ben taksi ile giderim. Sen git hemen.

 

 

Seungmin:- Teşekkür ederim. Dedi ve hızla çıktı.

 

 

Mira ise Hyun ile oturmaktan pek mutlu görünmüyordu.

 

 

Hyun:- Ben fotoğraf çekmeyi çok seviyorum. İnsanları, hayvanları hatta doğayı başka gözle görmemi sağlıyor. Varlıkları başka şekilde seyredebiliyorum.

 

 

Mira:- Bende bitkilerle ilgilenmeyi seviyorum. Onlar benimle başka dilde konuşuyorlar. Bana arkadaş oluyorlar.

 

 

Hyun:- Evde çoğu zaman çiçek bakmayı denedim ama bir türlü büyümediler. Sularını, gübrelerini verdim, güneş ışığına koydum, topraklarını havalandırdım ama olmadı. Hepsi solup, öldüler. Çiçeklerde insanlar gibi vefasızlar.

 

 

Mira:- Çiçeklerde insanlar gibidir ama vefasız asla değiller. Suyu fazla verirsen solarlar. Az verirsen de solarlar. Güneşte fazla dururlarsa kururlar. Az dururlarsa da kururlar. Önemli olan çok ya da az değil, yeteri kadar vermektir. İnsanlarda böyle değil midir? Gereğinden çok ilgi gösterirsen rahatsız olurlar. Az ilgi göstersen, bu seferde neden az diye söylenirler. Miktar önemli değil. Önemli olan sevdiğini,ilgilendiğini göstermektir. Çiçeklerleri de gerçekten sever ve geçertekten ilgilenirsen onlar zaten seninle konuşur.

 

 

Hyun gülümsedi:- Ne kadar güzel konuşuyorsun. Bilge gibisin.

 

 

Mira:- Sadece ilgi alanım. Çok şey bildiğimden değil.

 

 

O an Mira'nın telefonu çaldı.

 

 

Mira:- Afedersin, telefona bakmam gerek.

 

 

Hyun:- Lütfen, rahatına bak.

 

 

Mira, telefonu açtı.

 

 

Bahar:- Mira, neredesin sen? Ne yapıyorsun? Ne yedin? Ne içtin? Uykun gelir gibi oluyor mu? Oluyorsa söyle hemen biz geliriz seni almaya.

 

 

Mira:- Bahar, bir sakin ol anlamıyorum. Dedi ve Hyun'a baktı. Aklına bir fikir gelmişti.

 

 

Hyun:- Kötü bir şey yok değil mi?

 

 

Bahar:- Ne konuşuyorsunuz? Eve gitmeyi filan teklif ederse sakın gitme.

 

 

Mira:- Ne eve mi geleyim?

 

 

Bahar:- Yani gelsen iyi olur.

 

 

Mira:- Tamam canım hemen geliyorum. Dedi ve kapattı telefonu.

 

 

Ceylin:- Rahat duramadın değil mi illaki rahatsız edeceksin.

 

 

Bahar:- Benim içim rahat değilken o orada rahat rahat gezemez tamam mı. Hem kız güzellikle eve geliyor.

 

 

Hazel:- Senin psikolojik sorunların var. Tedavi ol. Ciddiyim bak.

 

 

Hyun:- Bir sorun mu var?

 

 

Mira:- Evet. Acilen eve gitmem gerekiyormuş. Kusura bakma olur mu? Dedi ve ayaklandı.

 

 

Hyun:- Ben bırakayım seni.

 

 

Mira:- Teşekkür ederim. Taksi ile gitsem iyi olur. Bizde ilk günden, biraz ters böyle şeyler.

 

 

Hyun:- Pekâlâ.

 

 

Mira:- Görüşmek üzere. Dedi ve hızla çıktı kafeden.

 

 

Havaya baktı. Biraz ilerledi. Henüz akşam olmamıştı. Biraz yürüyüş yapmak iyi gelecektir. Birden bir araba durdu önünde.

 

 

Seungmin:- Yemek erken bitmiş? Dedi camdan başını uzatıp.

 

 

Mira:- Sen miydin? Evet erken bitti. Seninki de erken bitmiş galiba?

 

 

Seungmin arabadan indi:- Hediyeleştik, yemek yedik filan. Olması gerektiği gibiydi.

 

 

Mira gülümsedi:- Her şeyin yolunda gitmesine sevindim.

 

 

Seungmin:- Eve kadar yürüyebilir misin?

 

 

Mira:- Neden sordun?

 

 

Seungmin:- Yürüyerek eve gitmek için.

 

 

Mira:- Dayanabilir misin?

 

 

Seungmin:- Vayy meydan okuma ha!

 

 

Mira:- Beni küçümseme derim.

 

 

Seungmin:- Tamam o zaman.

 

 

Mira:- Araba burada mı kalacak?

 

 

Seungmin:- Araba Changbin'in. Gelir alır.

 

 

Mira:- Haydi gidelim o zaman.

 

 

Seungmin, arabayı kilitledi. Sonra da Changbin'i aradı. Mira ile yürümeye başladılar.

 

 

Mira:- Kış geliyor yavaş yavaş.

 

 

Seungmin:- Evet. Üşüdün mü yoksa?

 

 

Mira:- Hayır o nedenle söylemedim. Zaman, geçiyor.

 

 

Seungmin:- Türkiye'ye ne zaman döneceksiniz?

 

 

Mira:- Okul tamamen bitince gideriz artık.

 

 

Seungmin:- Bir senemiz daha var o zaman.

 

 

Mira, Seungmin'e baktı.

 

 

Seungmin:- Seneniz demek istedim. Kore'den giderseniz, burayı özlemez misiniz?

 

 

Mira:- Özlemez olur muyuz hiç. En çok ta sizi. Sizi özleriz.

 

 

Seungmin:- Ben de seni. Yani bizde sizi.

 

 

Mira:- Okulun bitmesine daha çook var. Ayrılığı düşünmek için çok erken değil mi?

 

 

Seungmin:- Umarım hep Kore'de kalırsınız.

 

 

Mira gülümsedi.

 

 

Seungmin:- Aaa bekle arabada bir şey unuttum. Dedi ve arabaya koştu.

 

 

Mira:- Nereye?

 

 

Seungmin:- Arabadan bir şey alıp geliyorum.

 

 

Seungmin, arabaya koştu ve elinde bir paket ile geri döndü.

 

 

Seungmin:- Neredeyse hediyeni unutuyordum. Dedi ve hediyesini uzattı Mira'nın.

 

 

Mira:- Ne zahmet ettin?

 

 

Seungmin:- Zaten hazırdı da vermeye fırsat olmadı.

 

 

Mira hediyesini açtı. Sergide ki kendi fotoğrafıydı bu.

 

 

Mira:- Aaa ben!

 

 

Seungmin:- Evet sen.

 

 

Mira:- Sen bu fotoğrafçılık işinde çok iyisin. Nasıl yakaladın bu anımı böyle?

 

 

Seungmin:- Öyle anlar vardır ki hayatta insanı başka boyutlara çekerler. Ben senin bu fotoğrafın ile bam başka bir boyuta geçtim sanki.

 

 

Mira, gülümsedi ve başını öne eğdi.

 

 

Seungmin:- İyi ki geldin okula.

 

 

Evde ise kızlar, başka işler peşindeydi.

 

 

Ekin:- Bahar, çöp çıkarma sırası sende diye seslendi mutfaktan.

 

 

Bahar:- Yine mi ya! Daha dün çıkardımya.

 

 

Ekin:- Bırak söylenmeyi de çıkar şunu. Kokacak yoksa.

 

 

Bahar, çöpe asıldı bir hışımla.

 

 

Bahar:- Bahar cam sil, Bahar bulaşık yıka, Bahar çöp çıkar. Öğrenci olarak gelmedik de sanki temizlik işçisi olarak geldim Kore'ye. Maaşa bağlayın bence beni. Dedi ve kapıyı çarpıp çıktı dışarı. Çöpü bir hızla attı çöpe.

 

 

Bahar:- Yakında Seul belediyesinde işe başlayacağım temizlik görevlisi olarak. Mutlu olursunuz umarım Ekin Hanım. Dedi ve arkasına döndü. O an korkuyla çığlık attı.

 

 

Bahar:- Aaaayyy!

 

 

Minho:- Yine neye söyleniyorsun acaba?

 

 

Evet bu Minho idi ve Bahar'ın evinin önündeydi.

 

 

Bahar:- Senin ne işin var burada?

 

 

Minho:- Geçiyordum. Bizim yurdun yolu sizin evin önünden geçiyor bilmiyorsan söyleyeyim.

 

 

Bahar:- Aman ne gerekli bilgi. Aydınlandım şu an.

 

 

Minho:- Görüyorum da çöp işine girmişsin.

 

 

Bahar:- Geç kalmadan alayını et tabii. Etmezsen komedi camiasına ayıp olur. Sabah unlamak yetmedi galiba eve kadar alay etmeye geldiğine göre.

 

 

Minho:- Seni yerin dibine sokmak ben de bir hayat felsefesi haline geldi. Sen benim hayatımda ki bir boşluğu doldurdun resmen.

 

 

Bahar:- Okulda değiliz bak ona göre. Çöp kovasını kafana geçirmemi istemiyorsan doğruca yoluna git.

 

 

Minho, Bahar'a baktı. Günlük kıyafetlerinin içinde çok tatlı görünüyordu. Saçları okuldakinin aksine açıktı ve nedensizce onun bu hali çok hoşuna gidiyordu.

 

 

Bahar:- Ne bakıyorsun?

 

 

Minho, irkildi ve arkasında sakladığı hediyesini Bahar'a uzattı yüzüne bakmadan.

 

 

Minho:- Al!

 

 

Bahar:- Bu ne?

 

 

Minho:- Günün anlam ve önemini belirten hediyen. Alsana!

 

 

Bahar:- Sabah fazlasıyla verdinya hediyeni. Yine ne işler çeviriyorsun sen? Hem "al" diye hediye mi verilir? Taş devrinden gelen mağara adamı gibisin.

 

 

Minho:- Kabahat bende ki sana hediye alıyorum. Vermiyorum hediye filan.

 

 

Bahar:- Vermezsen verme. Hadi görüşürüz. Dedi ve içeri giriyordu ki Minho kolunu tuttu ve paketi eline koyuverdi.

 

 

Minho:- Adamı sinir etmede al şunu.

 

 

Bahar:- Kesin içinde bir şey var değil mi? Yoksa al diye bu kadar ısrar etmezsin sen.

 

 

Minho:- Ya sen bana güvenmiyor musun?

 

 

Bahar:- Evet, güvenmiyorum.

 

 

Minho:- Yok içinde bir şey. Aç haydi.

 

 

Bahar:- Yemin et!

 

 

Minho:- Yemin ederim.

 

 

Bahar, Minho 'ya bakıyordu.

 

 

Minho:- Aç artık!

 

 

Bahar, kollarını uzatmış, başını diğer tarafa çevirmiş bir şekilde açmaya çalışıyordu paketi.

 

 

Minho:- Öyle paket mi açılır? Beş metre uzatmışsın kollarını?

 

 

Bahar:- Ya suratıma yine bir şeyler gelirse yine?

 

 

Minho:- Ya yok bir şey diyorum ya aç şunu artık! Ver şunu bana. Dedi ve paketi ve kutuyu açıp uzattı Bahar'a.

 

 

Minho:- Al!

 

 

Bahar:- Yaaa bu çok tatlı!

 

 

Kutunun içinde tatlı mı tatlı oyuncak peluş bir tavşan vardı. Ama yine dokunamadı Bahar.

 

 

Bahar:- Kesin buna da bir şey koymuşsundur sen. Dedi kuşkuyla gözlerini kısarak.

 

 

Minho, kutuyu aldı, tavşanı çıkardı ve eline yüzüne sürmeye başladı.

 

 

Minho:- Bana bak kızım, beni deli etme. Beni bin pişman ettin sana hediye aladığıma. Yok bir şey bak, yok. Yooook!

 

 

Bahar:- Tamam be ne bağırıyorsun! Sabah olan şeyden sonra temkinli yaklaşıyoruz bizde. Dedi ve tavşanı aldı elinden. Bu çok güzel. Böyle bir şey isteyebileceğimi nereden bildin?

 

 

Minho:- Bana kalsa yılan filan alırdım da. Sen normal bir kız olmadığın için, seversin diye böyle şeyleri diye düşündüm.

 

 

Bahar ters ters baktı Minho'ya.

 

 

Minho:- Sen çocukluktan hâla çıkamadığın için, bunu seveceğini tahmin ettim diyelim. Çocuk ve oyuncak. Anladın mı?

 

 

Bahar:- Çöp kovası kagana geliyor ha!

 

 

Minho:- Şaka şaka. Öğrendim bir şekilde diyelim.

 

 

Bahar güldü:- Bu aynı sana benziyor. Ön dişleri filan. İllaki kendini bana okul dışında da hatırlatacaksın değil mi? Ama beğendim. Çok tatlı.

 

 

Minho:- Neyse hediyeni verdiğime göre ben kaçayım artık. Dedi ve tam giderken Bahar arkasından seslendi.

 

 

Bahar:- Min Ho!

 

 

Minho döndü:- Efendim?

 

 

Bahar:- Teşekkür ederim. Gerçekten, hediyemi çok beğendim. Düşünmen yeterli. Dedi gülümseyerek.

 

 

Minho gülümsedi:- Ben de sana teşekkür ederim. Dedi ve Bahar'ın aldığı saat takılı olan elini havaya kaldırıp salladı. Bahar görmüştü bileğinde ki saati. Minho arkasına döndü ve ilerledi.

 

 

Hediye alıp mutlu olanlar, hediye alamayıp, mutsuz olanlar, hediye alacak gibi olup alamayanlar ve günün son saatinde sürpriz hediye ile karşılaşanlar. Bu günde böyle geçmişti. Hediyeleşme günü de hatıralarda ki yerini almıştı artık.

  

 

Loading...
0%