Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12. Bölüm- Lena'nın Pirinç Kekler

@mavimelek

Evde okçuluk çalışmaları devam ediyordu. Ders ve ok atma çalısmalarını aynı anda götürmeye çalışan kızlarımız bunlarla başa çıkmaya çalışırlarken bir yandan Kore okullarında ki dersleri, bir yandan klüp çalışmaları, diğer yandan da okulda ki olaylarla başa çıkmaya çalışıyorlardı. Korede ki eğitim hayatları oldukça yoğun geçmesine rağmen, kızların atışları oldukça gelişmişti. Bu da harika bir gelişmeydi onlar için. Turnuva için, diğer gruplara dişli bir rakip geliyordu.

 

Çalışmayı sonlandırmışlar, yemek yiyorlardı.

 

Seçil Öğretmen:- Bir kaç gündür eve geç geldiğim için kusura bakmayın kızlar. Gönüllü Türkçe Öğretmenliği için üst üste toplantı yapıyoruz. Sizleri evde yanlız bırakmak hoşuma gitmese de bu işe başladım bir kere.

 

Ekin:- Bizim için hiç sorun değil hocam. Evi idare edebiliyoruz. Yoksa siz bizden memnun değil misiniz?

 

Seçil Öğretmen:- Olmaz mıyım hiç. Evi pırıl pırıl yapıyorsunuz. Üstüne bazen de yemek. Şu akşam okulları çok yoruyor beni ama herşey Türkçe için.

 

Bahar:- Size böyle bir amaç içindeyken, yardımcı olmak bizi mutlu ediyor. Lütfen rahat olun hocam.

 

Seçil Öğretmen:- Siz harika öğrencilersiniz. Ee okul nasıl gidiyor?

 

Anka:- Okul gayet iyi. Hepimizin dersleri de mükemmel gidiyor.

 

Seçil Öğretmen:- Çok sevindim. Hem derslerinde, hem de okçulukta başarılı öğrencilerim var. Ama şunu unutmayın ki burada olmanın tadını çıkarın. Mutlu olmaya bakın. Siz bunu hak ederek buraya geldiniz Kore'ye.

 

Yine bir okul günüydü. Yeni yeni olaycıkların günü. Hangi günleri sakin geçmişti ki zaten. Kızlarda yine bir sözlü telaşı vardı. Okula gelip, hemen sınıfa çıktılar. Her biri sırasına oturdu.

 

Anka:- Bitmiyordu bu sözlü ve sınav İşler.

 

Ekin:- Benim bitmişti biliyorsunuz geçen gün. Başarısızlık ile.

 

Lena:- En yüksek notları alacağın için, o sözlü notunun bir önemi kalmayacak. Dedi ve sırasına geçerken durdu.

 

Hazel:- Ne oldu?

 

Lena:- Bu gün pirinç keki yok. Garip değil mi? Dedi be kızlara baktı.

 

Bahar:- Alıştın değil mi? Her sabah pirinç kekler bırakılmasına.

 

Lena:- Alışkanlık değil de. Bir şey filan olmasın çocuğa?

 

Alya:- Olur mu olur.

 

Bahar:- Hemen de korkarsın. Aklına getirme hemen şöyle şeyleri.

 

Ceylin:- Zaten sınıfına gitmeyecek miydin? Şimdi git bak, hem bir teşekkür edersin, hem de yoklamış olursun.

 

Hazel:- Bence de bir bak bakalım. Hem ne olacak ki bir sabah bırakmadı diye.

 

Lena:- Tamam. Öyle yapayım.

 

Lena sınıftan çıktı ve üst katta ki Taeyong'un sınıfına geldi. Sınıfa şöyle bir göz gezdirdi fakat Taeyong yoktu.

 

Bir öğrenci yanına geldi.

 

:- Merhaba. Birine mi baktın?

 

Lena:- Evet. Taeyong bu gün gelmedi mi? Göremedim de.

 

:- Taeyong bu gün gelmedi ama o bir süredir okula gelmiyor ki.

 

Lena:- Anlamadım?

 

:- Bilmiyor musun?

 

Lena:- Neyi?

 

:-Taeyong, babasının işi yüzünden bir süredir yurt dışında ailesi ile. Eğitimine orada devam edecek ama dönecek. Yakındır dönmesi.

 

Lena:- Demek bir süredir okulda yok. Teşekkür ederim. Dedi ve çıkıp, kendi sınıfına doğru ilerledi.

 

Lena, şaşkındı. Taeyong yoktu okulda ve bir süredir kendisine pirinç kekleri bırakan birisi vardı. İyi de Taeyong değilse kimdi bu? Yeni biri mi? Ya da çok önceden tanıdığı biriydi bu kişi. Belki de ilk başta ümitlendiği kişi. Koridorda düşünerek ilerledi sınıfına doğru.

 

Sınıfına geldi nihayet. Kızlar, etrafına toplaştılar.

 

Alya:- Eee konuştun mu Taeyong'cuğun ile.

 

Ekin:- Neden yüzün asık senin?

 

Lena:- Taeyong bu gün okula gelmemiş.

 

Ceylin:- Demek ki o yüzden kek bırakmadı sana. İyi de ne var bunda?

 

Lena:- Aslında, bir süredir gelmiyormuş okula.

 

Hazel:- Ne yani, o pirinç keklerini koyan Taeyong değil miymiş?

 

Anka:- Ve şiirleri yazan?

 

Lena:- Değilmiş. Taeyong değilmiş.

 

Ekin:- Peki kim?

 

O an erkekler sınıfa girdiler. Hatta cevap direk sınıfa girmişti. Kızlar, Han'a baktılar. Sonra Lena'ya.

 

Bahar:- Hihhh! Eğer o çocuk Han ise büyük ayıp oldu Lena.

 

Lena:- Han ise değil. Han o biliyorum. Çok geç anlasamda, anladım.

 

Anka:- Tüh ya! Nasıl anlamadık biz onun olduğunu.

 

Lena:- Han'ı anlayamadığım için kendime çok kızgınım ama içimde bilmediğim bir mutluluk var.

 

Hazel:- Mutluluk?

 

Lena:- Onları Han'ın bırakmış olmasına mutlu oldum sanki dedi gülümseyerek.

 

Ekin:- Han pirinç keki bırakmayı bıraktığına göre, senin Taeyong tepkilerine alınmış olmalı. Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?

 

Lena:- Bilmiyorum ama bir şeyler düşünsem iyi olacak.

 

Hyunjin:- Bu gün pirinç keki yok mu Lena'ya?

 

Han:- Boş yere uğraşmamaya karar verdim. Ben bir kaç adım atıyorum ama o bana emeklemiyor bile. Üstelik Taeyong 'a koşuyor. Sebebi de benim. Resmen aralarını yaptım.

 

Bahar, Minho'nun yanına gelip oturdu. O gelince diğerleri de susup önlerine döndüler ama aksiyonun bitmeye niyeti yoktu. Bang Chan'a ziyaretçi vardı. Geçen gün Yuta'nın bahsettiği o kız gelmişti. Geldi ve başında durdu. Bang Chan ise gülümseyerek kalktı ayağa.

 

Alya:- Bu kız da kim? Diye sordu karşıya dikkat kesilemiş.

 

Anka:- Geçen gün de gördüm ben bu kızı Bang Chan'ın yanında. Samimi idiler.

 

Lena:- Samimiden kastın?

 

Anka:- Gülüşmeler filan işte.

 

Hazel:- Belki bir akrabasıdır. Samimiliği ondandır.

 

Ceylin:- Hiç akrabaya benzemiyor. Kızın Bang Chan'ın yanında ki hallerini görmüyor musunuz? Utangaç bir aşık gibi.

 

Alya, Ceylin'i dürttü. Sonra da Anka'nın Bang Chan'a olan kıskanç bakışlarını gösterdi.

 

Alya:- Arkadaştır canım. Olamaz mı yani?

 

Ceylin:- Ne arkadaşı şuna baksana...

 

Alya:- Yuh Ceylin bi susamadın!

 

Kız öğrenci ve Bang Chan, sınıfın kapısına doğru gittiler. Kız, Bang Chan'a bir hediye verdi. Ceylin'in dediği gibi. Biraz utangaç, biraz aşık bir vücut dili ile. Chan ve kız öğrenci biraz konuştuktan sonra, elinde hediyesi ile yerine döndü Chan.

 

Seungmin:- Hediye yağmuru devam ediyor galiba.

 

Bang Chan:- Hediye vermek istemiş kızcağız. Teşekkür amaçlı galiba.

 

Felix:- Bu kadar kolay düşünme. Bu kız sana karşı boş değil gibi duruyor.

 

Bang Chan gülümsedi:- Yok sanmam. Yuta ile olan şeyden sonra hâla kendisini bana borçlu sayıyor sanırım.

 

Felix:- Bana da Seungmin haklı gibi geldi. Sen yine de kendini geri çek biraz.

 

Minho ise Bahar'a sataşmadan duramıyordu yine. Yine, yeni, yeniden.

 

Min Ho:- Şu kitabını defterini çeksene biraz. Sırayı kaplıyorsun.

 

Bahar:- Yine başladık dedi göz devirerek. Neden bu kadar dengesizsin acaba?

 

Minho:- Seni görünce dengem şaşıyor.

 

Bahar:- Benden önce de pek düzgün değilmiş gibi geliyor bana.

 

Minho:- Hediye verdim diye seninle sarmak dolaş mı olacağım? Bahar'cığım bütün sıra senin olsun. Hatta ben kalkayım, benim tarafıda sen kullan dememi sanıyorsun galiba.

 

Bahar:- Sanmıyorum. Hala sana gıcık oluyorum çünkü. Senin yanında oturmak, benim için Çin işkencesi bunu bil de öyle konuş. Seninle aynı sıra hatta aynı okulda bile olmak istemiyorum.

 

Jeongin:- Başladılar yine.

 

Changbin:- Hiç bitmiyorlar ki.

 

Minho:- Şuna bak ya! Bende yanımdan kalkacağın günü iple çekiyorum.

 

Bahar:- Bende!

 

Öğretmen girmişti sınıfa. Herkes toparlandı. Tabii Bahar ve Minho 'da. O büyük sözlü başlamıştı nihayet. Bahar çıktı ilk tahtaya. Sorulan sorulara iyi cevaplar veriyordu.

 

Minho arkaya döndü ve arkadaşları ile konuşmaya başladı.

 

Minho:- Ben bu sözlü sınava hiç çalışmadım.

 

Bang Chan:- Ben de. Unutmuşum.

 

Seungmin:- Tembel tenekeler sizi. Çalışın diye kaç kere uyardım sizi.

 

Minho:- Bu kız benden iyi not alırsa kendimi öldürürüm.

 

Seungmin:- Kızla inatlaşacağına oturup ders çalışsan keşke.

 

Minho:- Olmaz. İnatlaşmak daha zevkli.

 

Changbin:- Bilmez miyiz dedi gülerek.

 

Jeongin:- Biraz ara ver bari. Yedi yirmi dört de kavga edilmez ki.

 

Minho:- Ne yapayım kavga etmezsem benimle konuşacağı yok ki.

 

Han:- Yok artık.

 

Bahar, soruları cevaplayıp yerine oturdu. Güzel bir not alacağı belliydi. Minho ona bakıyordu.

 

Bahar:- Ne bakıyorsun?

 

Minho:- Her şeyi de bil.

 

Bahar:- Çalışsaydın dersine bana ne.

 

Sonra diğer öğrencilerden seçip tahtaya çıkardı tek tek öğretmen sözlü için. O an öğretmenden beklenmeyen bir şey geldi.

 

:- Ekin, seni de tahtaya alalım.

 

Ekin:- Ben mi? Ama ben geçen gün sözlü olmuştum hocam.

 

:- Geçen gün ki heyecanının sınavını etkilediğini düşünüyorum. O nedenle tekrar sözlü olman gerektiğini düşünüyorum.

 

Ekin, kızlara gülümsedi ve tahtaya çıktı. O an Jeongin ile göz göze geldiler. Jeongin gülümseyerek bakıyordu ona. "Yapabilirsin" dercesine yumruğunu kaldırdı havaya. Ekin'de ona gülümsüyordu. Bilemediği o soruların acısını çıkartma zamanı gelmişti. Öğretmenin sorduğu her soruyu gayet rahat bir şekilde cevaplıyordu. Heyecanlanmadığında ve kendine güvendiğinde soruların üstesinden gelebiliyordu. Bu konuda Jeongin'in katkısı büyüktü elbette. Ekin başarılı bir şekilde cevapladığı sorulardan sonra, yerine geçti mutlulukla.

 

:- Aferin sana Ekin. Senin hakkında yanılmadığımı biliyordum. Diyerek arkaya sıraya doğru yürüdü ve orada kaldı.

 

Ekin:- Teşekkür ederim. Bana bir şans verdiğiniz için.

 

Ekin, Jeongin 'e baktı gülümseyerek. Jeongin 'de ona gülümsüyordu. Bir şans verilmesi onu da mutlu etmişti.

 

Hyunjin:- Gidip hoca ile konuştun değil mi?

 

Jeongin, Ekin'e baktı.

 

Jeongin:- Ne kadar mutlu görüyor musun? Tek istediğim, yüzünü gülerken görmek.

 

:- Sıra Lee Min Ho'da. Hadi bakalım.

 

Minho:- Hihh Minho diyerek yavaş yavaş ayağa kalktı. Diğerlerine bakarak ve çekinerek çıktı tahtaya.

 

:- İlk sorumuzu soralım bakalım. Dedi ve Biyoloji'den bir soru sordu. Minho'nun, öğretmenin sorduğu soru hakkında hiç bir fikri yoktu. Verecek bir cevabıda. Resmen soğuk terler döküyordu. Erkeklere baktı. O an Bahar'ın kitabı düştü sıranın altına eğildi ve almak için altına indi.

 

Minho:- Ben, şeyy... Diye gevelerken birden sıranın altında ki Bahar'ın kendisine el sallaması ile durdu ve oraya baktı. Kitabı açmış, kendisine kopya veriyordu. Sayfadaki cevabı gösteriyordu ona. Minho ise kısa süreli bir bakış ile cevabı okuyup, cevapladı.

 

Sonra ikinci soru da geldi. Bahar, sıranın altından çıktı ve uslu kız edası ile yerine oturdu. Minho ikinci soruda da zorlanacağa benziyordu. Cevap yoktu yine. Bahar, ögretemenine doğru baktı hafifçe. Hâla arkadaydı. Defterine cevabı yazdı ve çaktırmadan, Minho'ya çevirdi. Minho bu sorudan da yırtmıştı. Üçüncü soruyu doğru bilse de dörtte yine takıldı. Neyse ki bu soruda bir tanım sorusuydu ve cevap sadece isim idi. Bahar eli ile minik harfler çiziyordu havaya çaktırmadan yine. Bunu da bilmişti Bahar'ın sayesinde Minho. Son soru da kendi hakkıyla halletmişti neyseki. Sorular tamamlanınca yerine geçti.

 

Minho:- Ohh be! Zayıf not alacağım diye çok korktum. Neyse ki soruların hepsini doğru cevapladım.

 

Bahar, şaşkınlıkla bakıyordu Minho'ya. Kendisinin yardımı ile bilmişti soruları fakat teşekkür etmek gelmiyordu aklına hiç.

 

Bahar:- Soruların hepsini doğru cevapladım derken?

 

Minho:- Evet. Senin kopyalarına ihtiyacım mı var sanıyorsun sen?

 

Bahar:- İnsan bi teşekkür eder.

 

Minho:- Bana yardım etmedin ki niye teşekkür edeyim sana?

 

Bahar:- Öyle olsun Bay Lee Minho. İşin düşer nasılsa. Bu da ilk ve son yardımımdı.

 

Minho:- Sana mı işim düşecek hıh!

 

Bahar:- Gıcık şey! Salak kafam ne kopya verirsin ki şuna. Dedi ve başını çevirdi diğer tarafa.

 

Ders arası olmuştu. Kızlar, bahçede yürüyorlardı. Bahçe olaylarına bir yenisi daha eklenecek gibiydi.

 

Alya:- Jeongin'in sinema davetine ne cevap verdin?

 

Ekin:- Tamam dedim.

 

Bahar:- Canın sinemaya gitmek istediyse beraber de gidebilirdik.

 

Mira:- Jeongin davet etti diyor duymadın mı tatlım? Tek başlarına yani.

 

Bahar:- Sağırım ben duymuyorum. Hele de bir erkek ile birlikte sinemaya gitmek gibi bir cümleyi hiç duymuyorum.

 

Lena:- Hanımefendi işine gelenleri duymuyor.

 

Hazel:- Ceylin nerede bu arada?

 

Alya:- Sevgilisinin yanında. Bizi görmez artık gözü.

 

Bahar:- Şunun sevgililerine suikast yapmayalı uzun zaman oldu.

 

Bang Chan ise bahçede biraz uzakta yine o kız ile konuşuyordu. Anka'nın gözü yine oraya takıldı.

 

Anka:- Allah aşkına kim bu kız?

 

Lena:- Konuştukya belki akrabasıdır.

 

Anka:- Bu ne biçim akraba ama ya! Derken birden ayağı takıldı ve yere düştü.

 

Mira:- Anka!

 

Bahar:- Bi önünüze baksanız!

 

Bang Chan görmüştü onu. Durmadı tabii. Duramadı. Hemen o kızın yanından ayrılıp, Anka'nın yanına koştu. Kızlar, Anka'yı kaldırdılar.

 

Bang Chan:- Anka, Anka iyi misin?

 

Anka:- Bang Chan? Oradan buraya uçtun galiba.

 

Bang Chan:- Seni düşerken gördüm. Dizin kanıyor.

 

Anka:- Küçük bir şey.

 

Bang Chan:- Revire gidelim.

 

Anka:- Tamam sorun yok. Arkadaşının yanına gidebilirsin. Kızcağız sana bakıyor.

 

Anka'nın bu sözleri hafif trip barındırıyordu sanki. Bang Chan şöyle dursun, kızlar bile Anka'ya şaşkın şaşkın bakıyorlardı.

 

Alya:- Ne diyor bu kız?

 

Ekin:- Düştüğü için saçmalıyor işte.

 

Bahar:- Kafasının üzerine düşmedi ya bu kız.

 

Bang Chan:- Dizin, kanıyor ama. Haydi revire. Dedi ve kolunu tuttu yardım etmek amacıyla ama Anka birden çekti.

 

Anka:- Hayır dedim ya. Ben kendim de gidebilirim. Sana ihtiyacım yok.

 

Bang Chan, kenara çekildi. Biraz durdu ve Anka'ya baktı. Sonra da uzaklaştı kızların yanından sessizce.

 

Alya:- Neden çocuğa bağırıyorsun Anka?

Anka:- O da çekiştirip durmasaymış beni.

 

Hazel:- Sadece sana yardımcı olmak istedi çocuk. Terslemeseydin keşke.

 

Anka:- Gitsin de o kıza yardımcı olsun.

 

Lena:- O ne demek öyle?

 

Anka:- Herkese yardım etmek isteyen insanlara sinir oluyorum.

 

Bahar:- Kıskançlığından saçmalıyorsun resmen. Türkiye 'de senin gibilere iyiliksiz diyorlar bilmem hatırlıyor musun?

 

Anka:- Biliyorum dedi ve sonra irkildi ne? Bana mı dedin onu?

 

Bahar:- Yok canım, neden söyleyeyim sana. Kendime diyorum çocuğu ben tersledim.

 

Bang Chan, kız arkadaşının yanına geldi.

 

:- İyi misin Chan? Yüzün düştü sanki.

 

Bang Chan:- Sadece bazı kararlarımın arkasında gerçekten durmam gerektiğini anladım. Birinden uzak durmak gibi.

 

:- Anlamadım?

 

Chan:- Boşver. Dedi kız öğrenciye.

 

Anka onlara bakıyordu.

 

Anka:- Şuna bak şuna!

 

Hazel:- Sen kendinde olduğuna emin misin?

 

Anka:- Haydi kantine gidelim. Dedi asık suratı ve sert çıkan ses tonu ile.

 

Yuta ise bahçede onu arıyordu. Uzaktan Anka'yı görüp yanına geldi.

 

Ekin:- Al senin ki de geliyor buraya.

 

Yuta:- Anka, iyi misin? Dizin kanıyor. Haydi gidip hemşireye gösterelim.

 

Anka:- Gerek yok ben hallederim.

 

Yuta:- Yürü hadi! Dedi ve Anka'yı alıp götürdü. Bang Chan sinirinden duvarı tekmelemeye başladı deyim yerindeyse. Kızlar ise yanlarından geçip giden Anka ve Yuta'ya bakıyordu şaşkın bakışlarla.

 

Bahar:- Şu kılıksıza yüz verip Chan'ı tersliyor ya deli ediyor beni. Neden bu çocuğa sinir oluyorum anlıyorum galiba.

:Alya- Sen Chan'ı mı savundun bu gün?

 

Bahar:-Hakikaten. Bilmeden kafamı bir yere vurdum galiba.

 

Ekin:- Size de Chan'a inat yapıyormuş gibi gelmiyor mu?

 

Hazel:- Gelmek fazla sanki. Anka'da Chan'a karşı bir şeyler var. Kız ile gördü diye yapıyor bunu.

 

Birden Kuki uzaktan gelerek Hazel'in ayaklarının dibinde durdu.

 

Hazel:- Kuki? Senin etrafta görünmemen gerekiyor nereden çıktın sen? Dedi ve kucağına alıp bağrına bastı.

 

Bahar:- Belki seni görmek için kaçmıştır köpekcik. Dedi başını okşayarak.

 

Mira:- Yazık özlemiş belli ki. Nasıl da sokuluyor sana.

 

Hazel:- Öyle mi? Sen beni mi özledin? Anneemm!

 

Kuki bir iki havladı.

 

Ekin:- İstersen, yuvasına götür. Kimse görmesin.

 

Hazel:- Haklısın. Okuldan filan atarlar benim bebeğimi, kıyamam ben ona.

 

Lena:- Biz de gelelim mi?

 

Hazel:- Ben halleder, hemen yanınıza gelirim.

 

Kızlar:- Tamam.

 

Hyunjin yine toplantı halinde idi kızlarla. Yine aynı kızlar etrafındaydı ve koni yine Alya'nın tavlanmasıydı.

 

:- Bakıyoruz da popülaritesi katbetmek üzeresin Hyunjin.

 

Hyunjin:- O da nereden çıktı?

 

:- E şu kızı hala tavlayamadın hâla. İddiayı kaybetmek üzeresin ona göre.

 

Hyunjin:- Siz öyle sanın. Kızı avucuma aldım bile. Bir hamleme bakar. Bana kapıldı ama belli etmiyor. Bu Türk kızları ağırdan almayı seviyor galiba.

 

Bizim kızlar, beraber yürüyorlardı. Ceylin yanlarına gelmişti. Alya Hyunjin 'in kızlarla konuşmasını, gülüşmesini görüyordu. Ne yazık ki Hyunjin 'in övüne övüne konuştuğu konu kendisiydi ve haberi yoktu.

 

:- Ben olsam ben de sana kalırdım. Açılmak ise çok zor olurdu benim için.

 

Hyunjin güldü:- İnan burada ki her kız seninle aynı fikirde.

 

Lena:- Bunlar ne konuşuyorlar böyle?

 

Alya:- Değil mi? Pek bir eğleniyorlar sanki.

 

Ceylin:- Yakışıklı çocuk. Kızlar hep etrafında olmak isteyecekler elbette. Tıpkı benim gibi dedi böbürlenerek.

 

Bahar ve Mira güldüler.

 

Bahar:- Kendini katmasa olmazdı.

 

Mira:- Aaa kraliçe o, öğrenemedim mi daha?

Ceylin ikisininde kafasına vurdu birer tane.

 

Ceylin:- Önünüze bakın siz. Kıskanmayan beni.

 

Mira:- Biz mi?

 

Bahar:- Kıskanacağımız tek şey senin tecrübelerin bir kere canım.

 

Ceylin:- Aşk tecrübelerim değil mi?

 

Bahar:- Hayır ihtiyarlık tecrübelerin.

 

Mira ve Bahar çak beşlik yaptılar gülerek.

 

Ceylin:- Bana nene mi dediniz siz? Yedim sizi. Dedi ve kızları önüne katıp kovalamaya başladı.

:Bahar- İhtiyarların yemek zevki yaş alınca değişir derler, doğruymuş demek.

 

İkisi de gülüşerek koşuyorlardı.

 

Ekin güldü:- Çocuk bunlar.

 

Alya 'ya, Hyunjin 'e bakıyordu. Ekin'de Alya 'ya.

 

Ekin:- Anka'ya derken, sen de kilitlenip kaldın Hyui'e doğru.

 

Alya:- Bazen, onun benimle sadece dalga geçtiğini hissediyorum. Neden bilmiyorum ama öyle hissediyorum.

 

Lena:- Düşünme öyle. Kızlarla yakından ilgileniyor sadece. Öyledir herhalde dedi son cümlede sesini kısıp tedirginlikle.

 

Hazel, Kuki 'yi yuvasına getirdi. Önüne mama ve su tasını koydu.

 

Hazel:- Bir daha kaçma buradan olur mu? Yoksa Felix'i zor durumda bırakırsın. O seni çok seviyor. Ayrılmak zorunda kalmayın birbirinizden. Ben seni hep ziyarete gelirim sen yeter ki yuvanda kal.

 

Arkasından bir ses geldi birden.

 

Felix:- Yine gizli gizli mı geleceksin onu sevmeye?

 

Hazel irkildi o an ve hemen ayağa kalkıp Felix'e döndü. Ama ona bakmadı.

 

Hazel:- Bbben...

 

Felix:- Kuki'yi aramaya çıkmıştım. Dönmüştür belki diye buraya tekrar geldim.

 

Hazel:- Bahçeye yanıma gelmiş. Ben de kimse görmesin diye buraya getirdim hemen. Dedi ve tam gidiyordu ki Felix kolundan tuttu.

 

Felix:- Özür dilerim.

 

Hazel:- Neden?

 

Felix:- Sana karşı arkadaşlıktan ötesini hissedemediğim için.

 

Hazel:- Bunun için mi özür diliyorsun?

 

Felix:- Çünkü sen, temiz kalpli ve güzel bir kızsın. Ben ise sevilmeye layık bir kıza karşı dostluk ve minnettarlıktan başka hiç bir şey veremiyorum. Aptalın tekiyim galiba.

 

Hazel:- Kalp seçimlerini senin yapıp zorla kabul ettirebileceğin bir organ değil. Sen beni sevmek zorunda değilsin. Bunun için kendine kızma. Bana karşı da suçlu değilsin. Hele ki orta da özür dilenecek bir şey yok. Ben o günü çoktan unuttum. Sen de yaşanmadı farzet. Sen çok iyi kalpli birisin. Eğer Kuki'nin yanına gelmemem seni üzuyorsa geleceğim. Onunla ben de ilgileneceğim. Ama o günü unut lütfen. Dedi ve numaradan gülümsedi. Felix yavaşca çekti elini Hazel'in kolundan.

 

Felix:- Duyguların aramıza girmesinden korkuyordum.

 

Hazel:- Duygum, sadece arkadaşlık. Merak etme olur mu? Dedi ve gitti.

 

Yuta ise Anka'yı revire getirmişti. Anka istemesede.

 

Yuta:- Dizin kötü görünüyor. Dedi ve Anka'nın sedyeye oturmasına yardımcı oldu.

 

Anka:- O kadar da değil. Küçük bir yara.

 

Yuta:- Kanadığının farkında değil misin sen?

 

Anka:- Geçer nasılsa.

 

Hemşire pansuman yapıyordu. Anka acıyla iç çekti birden. Yuta Anka'nın elini tuttu hemen.

 

Anka, Yuta'ya baktı tam çekiyordu ki o anda içeri eli kanayan Bang Chan girdi. Anka ve Yuta'yı göz göze hatta el ele görmüştü. Anka ve Yuta'da ona döndüler.

 

Anka, kendini unutup hemen Bang Chan 'a baktı. Yerinden zıplayıverdi.

 

Anka:- Chan, ne oldu eline? Dedi ve dokunmak isterken Chan geri çekildi.

 

Bang Chan:- Yok bir şey.

 

Hemşire:- Nasıl yok? Çok kötü durumda. Otur hemen pansuman yapayım. Chan, Anka'nın karşısında ki sedyeye oturdu. Anka, Chan'in yüzüne bakıyordu. Chan ise yere.

 

Hemşire:- Nasıl oldu bu?

 

Chan:- Duvara çarptım.

 

Hemşire:- Duvara yumruk attım demek istedin galiba.

 

Evet duvara yumruk atmıştı. Sırf Anka ve Yuta'yı yalnız bırakmamak için yapmıştı bunu.

 

Yuta:- Anka, gidelim mi artık?

 

Anka:- Dur bir dakika.

 

O anda odaya Chan'in kendisiyle ilgilendiği kız girdi.

 

:- Chan, iyi misin?

 

Bang Chan, başını kaldırıp ona baktı.

 

Bang Chan:- Sorun yok üzülme sen.

 

:- Ama elin, elin çok kötü görünüyor. Acıyor mu? Dedi ve o an Yuta'yı fark etti. Bang Chan 'a doğru daha da yaklaştı. Korku dolu bir yaklaşıma benziyordu. Yuta'yı görünce bunu yapması da manidardı. Anka'nın dikkatini çekmişti bu hareket. Ama o kız hem Chan' a sokuluyor hem de elini tutuyordu.

 

Yuta:- Anka, gidelim mi? Diye ve daha bir sert yineledi.

 

Anka ise Chan 'ın kendisine vermediği elini o kızın tutmasına bozulmuştu.

 

Anka:- Gidelim, burada herkes iyi. Dedi ve Yuta ile birlikte çıktılar.

 

:- O çocuğun burada ne işi var? Yoksa o kıza da mı zarar verecek?

 

Bang Chan:- Beni dinlemezse evet.

 

Ceylin Bahar ve Mira'yı kovalamaya devam ediyordu.

 

Ceylin:- Gelin buraya!

 

Bahar:- Asla!

 

Birden karşısından gelen yeni sevgilisini gördü.

 

Ceylin:- Jung İl!

 

Jung İl:- Ben de her yerde seni arıyorum. Neredesin sen?

Ceylin:- Daha az önce birlikteydikya. Hem beni sorguya mı çekiyorsun?

 

Mira ve Bahar onlara bakıyordu. Birbirlerini dürtüp ne oluyor diye sordular.

 

Jung İl:- Hayır tabiki. Seni görmeden bir saniye bile duramıyorum bilmiyor musun?

 

Ceylin hemen yumuşadı. Bu tatlı sözlere yine inanıyordu.

 

Ceylin:- Yaa çok tatlısın. Demek beni çok seviyorsun.

 

Jung İl:- Seni sevmesem, okulun her yerinde didik didik seni arar miyim hiç?

 

Ceylin:- Biliyor musun?

 

Jung İl:- Neyi?

 

Ceylin:- Bu zamana kadar ki en uzun soluklu ilişkim sensin. Diğerleri iki üç günde bittiler. Senin ayrıcalığın ise bana fazla değer vermen ve bu benim çok hoşuma gidiyor! Dedi ve koluna girdi.

 

Jung İl:- Haydi gel okulun kafesine gidip bir şeyler içelim.

 

Ceylin:- Olur.

 

Bahar:- Midem bulandı.

 

Mira:- Boşver. Haydi kızların yanına dönelim ders başlayacak zaten.

 

Bahar :- Sen git ben geliyorum. Dedi Ceylin 'e bakarak.

 

Mira:- Bi şey yapmayacaksın değil mi?

 

Bahar sırıttı:- Hayır.

 

Mira:- Ben gidiyorum bak. Uslu dur.

  

Mira yanımdan ayrılmıştı. O anda Ceylin 'in arkasından onu takip ederken Changbin geldi yanına.

 

Changbin:- Ceylin ve erkek arkadaşı değil mi?

 

Bahar:- Changbin?

 

Changbin:- Ceylin beni dinlemiyor ama bu çocukta garip şeyler var. Sapık gibi. Bence gibisi de fazla.

 

Bahar, derin bir iç çekti.

 

Bahar:- Kimseyi de dövemiyorum ki ayırayım ikisini. Paslandım artık. Türkiye 'de iken elimden kimse kurtulamazdı. Ne günlerdi. Özledim.

 

Changbin:- Ben döverim aslında. Ama Ceylin sıkıntı çıkarır.

 

Bahar:- Sen neden Ceylin'in sevgilisini dövesin ki?

 

Changbin:- Bu okulda en büyük eğlence kaynağım Ceylin ve sevgilileri de o yüzden.

 

Bahar:- İnanayım mı?

 

Changbin:- İnansan benim için daha iyi olur. En azından başka yalan aramak zorunda kalmam.

 

Bahar:- İnandım peki.

 

Bahar sinsi sinsi gülümseyerek Changbin 'e baktı.

 

Bahar:- İllaki dövmemiz gerekmiyor değil mi?

 

Changbin:- Aklında bir şeyler mi var?

 

Bahar:- Bak şimdi. Biz bu çocuğu ve Ceylin'i, bir süreliğine yakın markajda tutsak iyi olur. Dedi ve hem yürüyerek hem de fısıldayarak bir şeyler anlatmaya başladı. Changbin ise gülümseyerek onu dinliyordu.

 

Minho, Jeongin ve Han ise Bang Chan 'ın yanına gidiyorlardı. Birden Bahar ve Changbin 'i gördüler.

 

Han:- Ne konuşuyor bunlar gizli gizli?

 

Minho:- Önemli bir konu galiba. Bu kadar birbirlerine sokulduklarına göre.

 

Jeongin, Minho 'ya baktı. Gözleri hâla onların üzerindeydi.

 

Beden dersine girilmişti. Kızlar ve erkekler yine sıralanmışlardı karşılıklı.

 

:- Çocuklar, bu gün Taekwondo dersine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Şimdi herkes ikili grup olacak. Biliyorsunuz ki ben grup çalışmalarını çok severim.

 

Ceylin:- Bilmez miyiz.

 

:- Önce herkes kendisine bir grup belirleyecek. Ben erkekli kızlı düşünüyorum. Sonra, Taekwondo bilenler, dövüşürken bilmeyen grup arkadaşlarını da koruyacaklar. Çok eğlenceli olacak. Haydi haydi gençler! Dedi ellerini çırparak.

 

Han, Lena'nın yanına geldi.

 

Han:- Ben, Lena ile grubum! Dedi Lena'ya bakarak. Seni kimsenin yerden yere atmasına izin vermem.

 

Lena gülümsedi:- Teşekkür ederim.

 

Felix, kızlara doğru baktı. Hazel kollarını bağlamış, etrafa bakınıyordu. Birden göz göze geldi Felix ile.

 

Felix, kaşları ile işaret etti Hazel'e. Birlikte grup olamak için. Gülümsüyordu.

 

Hazel:- Ben de Kyung ile grubum. Dedi ve gitti. Felix, ona bakıyordu.

 

Bang Chan:- Zorlama istersen.

 

Minho ve Bahar kalmışlardı. Kızlar, Minho ile grup olmak için, can atıyorlardı. Hem Minho'nun kendilerini korumaları çok romantik olurdu. Ah romantik Koreli kızlar. Minho ise hiç birini seçmemişti.

 

Bahar'ı ise kimse istemiyordu grubunda. Geçenki derste gösterdiği başarısız Taekwondo performansı yüzünden kimse onunla grup olmak istemiyordu. Tek başına bekliyordu. Bütün erkekler diğer kızları seçmişlerdi.

 

Minho:- Ama bana kimse kalmadı.

 

:- Sen kimseyi istemedin ki çocuğum. Sizde Bahar ile grup olursunuz.

 

Minho:- Ama ben onunla grup olmak istemiyorum. Çünkü o Tekvandodan zerre anlamıyor. Dövüşeyim mi onu mu koruyayım?

 

:- Grup olmanızın anlamı da bu değil mi?

 

Bahar:- Sorun değil efendim. Ben kendi kendime grup olsam olmaz mı?

 

Ceylin:- Yazık arkadaşıma ama.

 

Minho:- Ben de tek başıma grup olarak dövüşmek istiyorum.

 

Ekin:- Bahar'ı dövmelerine izin mi vereceksin yani?

 

Minho:- Bana ne. Ne hali varsa görsün. Ona buna meydan okuyordu yesin dayağını da aklı başına gelsin. Dedi ve sonra Bahar'a baktı.

 

Jin:- Onu dövme işi bende.

 

Yuna:- Bakalım bu sefer seni elimizden kim alacak?

 

Bahar:- Hey Allah'ım yarabbim. He tamam bir olun dövün beni.

 

Mira:- Bahar, ağızlarına iki tane çak arkadaşım.

 

Bahar gülümsedi:- Valla mı?

 

Ekin:- Gaz vermesene!

 

Mira:- Ne yapayım Ekin, kız dayak mı yesin?

 

Jin:- Gecen gün ki yumruğun hesabını sorma vakti.

 

Minho:- Bunun bu derste ne işi var?

 

Seungmin:- Hoca getirmiş. Taekwondo dersi için. Çok lazım ya.

 

Yuna:- Taekwondo da biz bu kızdan iyiyiz ne de olsa. Şanssız kız. Ders ayağına fena dayak yiyeceksin desene.

 

Minho kızdı Jin ve Yuna'ya. Dayanamadı ve Bahar'ın yanına geldi. Elini tuttu arkasına çekti.

 

Minho:- Taekwondo bilmiyor diye onu ezebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Tamam, ben korurum seni. Dedi ve Bahar'a baktı. Bahar ise önce eline sonra da Minho'nun kendisine güven veren çekik gözlerine.

 

Dövüş başlamıştı. Minho, Bahar, Yuna ve Jin arasında ki intikam dövüşü.

 

Yuna:- Minho'yu seçiyorum dövüşmek için.

 

Jin:- Ben de Bahar'ı.

 

Minho:- Fırsatçı herif, planıda yapmış. Sen korkma tamam mı? bir şey yapamaz sana. Yuna'yı halleder yardıma gelirim.

 

Bahar:- Peki.

 

Min Ho ve Yuna karşı karşıya geldiler. Bahar ve Jin'de. Birbirlerini eğilerek selamladıktan sonra dövüş pozisyonu aldılar. Bahar Nin'e bakarak yandan bir gülümsedi. Kollarını sıvadı. Çok güzel dövecekti onu.

 

:- Üç, iki, bir, başla!

 

Minho, nazik bir şekilde dövüşmeye başladı Yuna ile. Canınını yakmamaya çalışıyordu. Kız vardı nihayetinde karşısında.

 

Jin:- Benim gücümü görmeye hazır mısın güzelim? İstersen bir öpücük ile berabere bitiririm bu maçı.

 

Minho, ters ters baktı Jin'e.

 

Bahar:- Gel bakalım. Dedi ve parmaklarını kütletti.

 

Bahar ve Jin, birbirlerine baktılar.Jin, Bahar'ın üzerlerine atıldı. Ona yaklaştı Bahar, karşılamaya hazırdı.Jin'den yumruk geliyordu ki Minho önüne geçti ve Jin'in kolunu tutup kıvırdı ve sırtından aşırdı. Herkes şaşkınlık ile bakıyordu ona. Özellikle de Bahar. Bir Jin'e baktı bir de Minho 'ya. Kendisini koruyan bir Minho. Jin'i halledebilirdi tekvando ile ama Minho onu gayet iyi savunuyordu ve Bahar 'ın hiç bir şey yapmasına gerek kalmıyordu.

 

Minho:- Gel bakalım gel!

 

Jin yerinden kalktı ve Minho 'ya doğru ilerledi. Ona yumruk atmaya hazırlanıyordu. Bahar üzerine yürüdü ama Minho engelledi. O an Yuna 'da Bahar'a doğru harekete geçti. Minho, Jin'e bir tekme atıp uzaklaştırdı. Yuna'yı da kolundan tutup mindere attı.

 

Jin:- Sen şimdi görürsün.

 

Yuna:- Haydi Jin!

 

Jin yerinden kalktı ve Bahar'ın ve Minho'nun üzerine atıldı yeniden. İyiden iyiye sinirlenmişti. Minho onu yakaladı ve bir tekme daha attı.

 

Anka:- Minho 'ya da bak sen!

 

Ceylin:- Vay canına! Çok iyi dövüşüyor.

 

Minho:- Öpücük istiyordun öyle değil mi?

 

Jin:- Bırak kolumu.

 

Minho, kendine çevirdi Jin'i. Jin sendelemişti. Minho, iyice sendeleyen Jin'in kolunu arkaya kıvırıp, tutup yere yatırdı yüz üstü. Ensesinden tutuyordu.

 

Minho:- Al, yeri öp!

 

Yuna Minho'nun kendisine dönüşü ile korkup geri çekilmişti. Öğretmenin düdüğü ile dövüşde sona ermişti.

 

Bahar:- Vay be sen neymişsin!

 

Minho:- Ben varken kimse sana dokunamaz dedi ve elini Bahar'ın omuzuna koydu. Dedi ve sonra lafı geri çevirmeye çalıtı. Şey yani. Sen bana sözlüde yardım etmiştin, ben de sana. Ödemiş olduk.

 

Bahar:- Sağol dedi gülümseyerek.

 

Beden dersi bitmişti. Seungmin, kafeye geldi. İçeri girer girmez de öylece kaldı. Kal gelinecek bir durumdu bu. Kararsızlığı başlamak üzere gibi bir şeydi çünkü bir masada Dahyun, hemen yanında ki masada da Mira ve Hazel oturuyorlardı. Biraz daha olduğu yerde kaldı. Dahyun onu görmüştü. El sallayarak yanına çağırdı. Seungmin ona baktı ve gelip oturdu.

 

Dahyun:- Seungmin, bu güne yapıyorsun?

 

Seungmin:- Yurda gidip ders çalışırım herhalde.

 

Dahyun:- Ödevlerin çok galiba dedi başı önde.

 

Seungmin:- Matematik ve Biyoloji. Biliyorsun. Aynı sınıftayız.

 

Bir anda yan masada ki Mira'yı gördü. Kendisine bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

 

Mira:- Çıkma teklifi et ona, hadi söyle. Diye ağzını oynatarak Dahyun 'u işaret ediyordu.

 

Seungmin:- Ben mi? Diye işaret etti kendisini.

 

Mira:- Haydi yapabilirsin.

 

Hazel ise ikinin hareketlerine bakıyordu. Birbirlerine işaret ederek konuşmaları çok tatlıydı.

 

Seungmin:- Tamam. Dedi birden yüksek sesle. Mira güldü o an.

 

Hazel:- Ne yapıyorsunuz siz?

 

Mira:- Konuşuyoruz.

 

Hazel:- İlginç bir iletişim yönteminiz var.

 

Seungmin, hafiften cesarete gelmişti.

 

Seungmin:- Şeyh Dahyun.

 

Dahyun:- Efendim?

 

Seungmin:- Ben, benimle okuldan sonra yani.

 

Seungmin lafa bir türlü giremiyordu. Ağzını dilini tutan bir şey vardı sanki. Bir yandan Mira'ya kaçamak bakışlar atıyor, bir yandan konuşmak istiyor ama konuşamıyordu. Galiba söyleyeceklerinin muhatabı yan masada idi.

 

Dahyun gülümsedi:- Evet?

 

Seungmin:- Şey yapar mıyız? Şey. Dedi ve o anda Mira'nın masasına Hyun geldi.

 

Seungmin cümleyi tamamlayamadan onlara baka kaldı.

 

Hyun:- Mira, nerelerdesin?

 

Mira:- Hazel ile birlikte kahve içiyorduk. Otursana.

 

Hyun masaya oturdu. Hazel ayaklandı usulca.

 

Hazel:- Ben bi kızlara bakayım. Siz keyfinize bakın.

 

Hyun:- Teşekkürler.

 

Hazel gitmişti. Hyun iki kolunu masaya koydu ve Mira'yı baktı.

 

Hyun:- Biliyor musun? Seni görmediğimde çok özlüyorum sanki. Ne ara sana bu kadar alıştım bilmiyorum.

 

Mira:- Ben, ne diyeceğimi bilmiyorum. Dedi utanarak.

 

Seungmin onlara bakıyordu. Masalar yakın olduğu için duyuluyordu da. Ve hatta Seungmin onları dinlemeye koyulmuştu.

 

Dahyun:- Seungmin, bana bir şey söylüyordun?

 

Seungmin:- Bir dakika Dahyun dedi ve Mira ve Hyun'a daha bir odaklandı.

 

Hyun:- Bu gün, okuldan sonra bir şeyler yapalım mı?

 

Mira:- Ben, benim ödevlerim var. Matematik ve Biyoloji dedi ve Seungmin 'e baktı. Seungmin ise ona gülümsedi.

 

Hyun:- Bu şekilde birbirimizi nasıl tanıyacağız ama?

 

Mira:- Sen de bir öğretmensin ve ödevlerin ne kadar önemli olduğunu bilirsin değil mi?

 

Dahyun:- Seungmin, nereye bakıyorsun?

 

Seungmin irkildi ve Dahyun 'a baktı.

 

Seungmin:- Efendim?

 

Dahyun:- Nereye bakıyorsun? Hem bana bir şey demek üzereydin.

 

Seungmin:- Şey o benim fotoğraf hocam da. Ona bakıyordum.

 

Dahyun:- Hâla cümlenin sonunu bekliyorum.

 

Hyun:- Peki hafta sonu nasıl?

 

Mira:- Olabilir. Bir kaç saatliğine kendime izin verebilirim sanırım. Dedi gülümseyerek.

 

Hyun:- O zaman, okulun hemen yanında ki kafede buluşalım saat bir de olur mu?

 

Mira:- Tamam gelirim.

 

Hyun:- Sabırsızlıkla bekleyeceğim o günün gelmesini dedi ve Mira'ya derin bir bakış atıp gitti.

 

Seungmin:- Ben diyorum ki hafta sonu ne yapıyorsun?

 

Dahyun:- Hafta sonu mu?

 

Seungmin:- Evet.

 

Dahyun:- Hiç bir şey. Bir işim yok yani.

 

Seungmin:- Okulun yanında ki kafede buluşalım mı?

 

Dahyun gülümsedi:- Olabilir.

 

Seungmin:- Tamam. Saat bir de seni bekliyorum orada.

 

Dahyun:- Tamam geleceğim dedi ve kalkıp çıktı.

 

Seungmin, önce Dahyun 'a baktı. Sonra da Mira'ya. Mira, toparlanıp çıktı okulun kafesinden. Seungmin, başını masaya koydu.

 

Seungmin:- Ne yapıyorum ben? Ortalığı iyiden iyiye karıştırdım.

 

Alya ise resim atölyesinin önünden geçiyordu. Hyunjin onu fark etti ve hemen yanına geldi.

 

Hyunjin:- Alya! Bu gün bir sorunun mu var?

 

Alya:- Yoo ne oldu ki?

 

Hyunjin:- Pek konuşma fırsatımız olmadı da.

 

Alya:- Evet fırsat olmadı. Kızlar yüzünden. Yani etrafında bir sürü kız olduğu için pek konuşamadık. Sen de pek bi ilgilisin onlarla.

 

Hyunjin:- Benimle ilgilenmeleri seni rahatsız mı etti?

 

Alya:- Yok. Senin onlarla ilgilenmen. Diye mırıldandı.

 

Hyunjin:- Onlar benim arkadaşım. Konuşmak istiyorlar benimle ben de kırmamak için konuşuyorum. Sohbet filan.

 

Alya:- Kırma canım, hatta koynunda filan da besle kızları. Yazık kırılmasınlar.

 

Hyunjin güldü:- Yoksa sen beni kıskandın mı?

 

Alya:- Yoksa saçmalıyor musun?

 

Hyunjin:- Anladım bu gün çok sinirlisin.

 

Alya:- Anlamana sevindim. Dedi ve hızla ayrıldı yanından.

 

Hyunjin gülüyordu. Çok tatlı görünüyordu.İddiada ki arkadaşı yanına geldi.

 

:- Neden gülüyorsun?

 

Hyunjin toparlandı:- Hedefime biraz daha yaklaştım çünkü. Küçük hanım, ağa düşmek üzere.

 

Han, sırasında oturmuş defterine şiir yazıyordu. Daha doğrusu şarkı. Lena geldi ve yanında ki sıraya oturdu.

 

Lena:- Yine şiir mi?

 

Han:- Sayılır. Karalıyorum işte bir şeyler.

 

Lena:- Ne güzel. En azından bir şeye yeteneğin var.

 

Han:- Yetenekli olmak bir insanın kalbini kazanmak için yetmiyor ama.

 

Lena:- Anlamadım ne demek istiyorsun?

 

Han:- Şu Taeyong diyorum. Aranızda ki ilişki, ilerlemiş olmalı.

 

Lena gülümsedi ellerini arkasında birleştirdi

 

Lena:- Hmm evet. Her sabah bana pirinç kekleri bırakan bir erkeği görmezden gelemem değil mi? Hem Taeyong çok yakışıklı ve kibar. Kalbim ister istemez, kayıyor ona doğru.

 

Han'ın kalemi kaydı birden elinden ve sayfa boydan boya çizik oldu.

 

Han:- Bu sabah getirmedi ama pirinç keki.

 

Lena:- Sen nereden biliyorsun getirmediğini?

 

Han:- Şey. Masanda göremedim de.

 

Lena:- Bir sıkıntısı olmalı. Yoksa kesin koyardı. O çok düşünceli biri. Sence benden hoşlanıyor mu? Yoksa bir erkek bir kıza neden böyle jestler yapsın ki?

 

Han yumruğunu sıktı.

 

Han:- Olabilir. Hoşlanıyor belki de. Yoksa bir erkek, bir kıza neden böyle jestler yapacak değil mi?

 

Lena:- Ben de öyle düşünüyorum.

 

Han:- Böyle giderse siz nişan filan da yaparsınız.

 

Lena:- O ne demek?

 

Han:- Çok hızlı gidiyorsun demek. Sırf her sabah masana pirinç keki bırakıyor diye onun hakkında böyle düşüncelere girdiğine göre.

 

Lena:- Bu yaşta bu kadar düşünceliyse ilerisini düşünemiyorum. Yaa ne güzel hayaller kurduruyorsun bana. Bir kız daha ne ister hayatında düşünceli bir erkekten başka. Neyse ben gideyim. Kızlar bekliyorlar. Dedi ve gizliden gülerek çıktı sınıftan.

 

Han hırsından defterini yırtmaya başladı.

 

Han:- Aptal kafam, aptal kafam! Durup dururken aralarını yaptım o çocukla. Bir de hayal kuruyor evlilik ile ilgili oh mis. Nikah şahidiniz de ben olurum artık.

 

Bu günlük okul bitmişti. Kızlar evlerine, erkekler ise yurtlarına gittiler.

 

Seçil Öğretmen:- Kızlar, eleme turu başlamak üzere sayılır. Artık okulda da çalışmaya başlayacağız. Okuldan sonra bir iki saat oradayız artık.

 

Kızlar:- Tamam hocam.

 

Seçil Öğretmen:- Dersleriniz iyi gidiyormuş. Haberlerinizi alıyorum.

 

Ekin:- Evet hocam çok çalışıp size layık bir öğrenci olacağız.

 

Seçil Öğretmen:- Bundan şüphem yok. Size her zaman güveniyorum. Gençlik ve Spor Bakanlığı benden bu konuda rapor istedi. Ders notlarınız ve çalışma programı hatta sizin sağlık durumuz ile ilgili bazı belgeler. Ders notları ile ilgili olanı okulunuz aracılığıyla gönderdim. Onlarda bu durumdan çok memnun kaldılar.

 

Kızlar sevinmişlerdi. Gurur duyulacak birer öğrenci olmak harika bir duyguydu me de olsa.

 

Bahar:- Türkiye'de olmak! Dedi ve iç geçirdi.

 

Seçil Öğretmen:- Özledin değil mi? Ama sabret canım. Başardığınız gün bütün özlemlere değecek.

 

Bahar:- İnşallah.

 

Seçil Öğretmen:- Ben de bu Türkçe öğretme işini çok sevdim. Öğrencilerim de sizin gibi tatlı mı tatlı gençler. Çok hevesliler. Bi görseniz çekik gözleriyle bakıyorlar bana. Çok sevimliler.

 

Bahar:- Biz de de var o çekik gözlü lerden. Ama sizinkiler kadar tatlı değil.

 

Kızlar güldüler.

 

Alya:- Sizin adınıza çok sevindik hocam.

 

Seçil Öğretmen:- Aa kızlar unutmadan, yarın okuldan izin alıp Türk Konsolosluğu' na gideceğiz. İmza vermemiz gerekiyormuş.

 

Anka:- Bir sorun yok değil mi?

 

Seçil Öğretmen:- Hayır, hayır. Sadece formalite icabı bi iş işte. Bu arada Lena nerede?

 

Ceylin:- Mutfakta pirinç keki yapmaya çalışıyor.

 

Bahar:- Son faciadan sonra iyi cesaret. Hatta biz buna cahil cesareti diyoruz.

 

Bu arada Lena, üzerinde mutfak önlüğü, önünde bilgisayardan açtığı yemek videosu ile pirinç keki yapmaya çalışıyordu. Sanki oluyor gibiydi.

 

Mira yanına geldi:- Nasıl gidiyor?

 

Lena:- Bilmiyorum pişince göreceğiz.

 

Mira:- Kızlar yardım istemediğine emin misin diye soruyorlar.

 

Lena:- Kendim yapayım istiyorum.

 

Mira:- Peki sen bilirsin. Dedi gülümseyerek ve çıktı.

 

Lena'nın pirinç kekleri bitmişti nihayet. Pişirmişti de.Kızlar masanın etrafında ki yerini almışlardı yine.

 

Hazel:- Denemek isteyen var mı?

 

Anka kaşlarını kaldırdı:- Yok.

 

Ceylin:- Bahar denesin aramızda en cesur olan o. Hem pirinç keklerine de bağışıklık kazanmıştır vücudu.

 

Alya:- Evet Bahar denesin.

Bahar:- Yok yaaa! Siz beni öldürmek istiyorsunuz herhalde.

 

Mira:- Geçen sefer neler olmuştu öyle hatırladım da.

 

Bahar:- Evet, Minho 'yu dövebilirsin diye söz verip, sözünüzden caymıştınız.

 

Alya:- Eveet hatırladım. Hanımefendinin yüzünden Hyunjin ve Bang Chan ölmek üzerelerdi.

 

Anka:- Ay evet. İntikam vakti!

 

Hazel:- Kalkın kızlar! Deyip, Bahar'in üzerine atıldılar ve ağzına zorla pirinç keki sokuşturdular.

 

Bahar:- Bırakın beni, bırakın! Dedi ağzı dolu dolu.

 

Ekin:- Cezayı hak ettin kusura bakma.

 

Bahar, zar zor kurtuldu ellerinden. Lokmayı çiğnedi çiğnedi ve yuttu. Sonra durdu.

 

Bahar:- Ama ama bu çok güzel.

 

Lena:- Gerçekten mi?

 

Bahar:- İnan bana çok lezzetli olmuş. Kızlar, sizde alsanıza birer tane.

 

Anka:- İnanmayın numara yapıyor. Bahar tabaktan bir tane daha aldı ve yedi.

 

Ceylin:- Aaa yedi!

 

Bahar:- Vallahi çok güzel olmuş.

 

Lena gülümsedi:- Doğru söyle bak. Kandırma beni lütfen.

 

Bahar :- Vallahi dedim ya.

 

Lena:- Yiyorum bak. Yalansa vallahi dedin, çarpılırsın ona göre.

 

Bahar:- Ne uzattınız yemiyorsanız ben yerim.

 

Kızlar, birer tane aldılar ve yediler. Gerçekten de olağanüstü olmuştu tadı.

 

Lena:- Olmuş! Dedi mutluluk ile.

 

Hazel:- Lena, tadı muhteşem. Nasıl oldu bu?

 

Alya:- Geçenkinden çok daha güzel.

 

Bahar:- Geçen ki ile kıyaslama istersen.

 

Alya:- Haklısın. Yanından bile geçemez.

 

Ekin:- İstersen bunları kaldır da bitmesin. Bir daha ki pirinç keki için bu kadar şanslı olamayabilirsin.

 

Lena gülümsedi:- Merak etmeyin mutfakta daha bir sürü var.

 

Mira:- Ne? Yumulun kızlar o zaman.

 

Kızlar, tıka basa pirinç keki yediler. Lena ise yaptığı pirinç keklerinden hayli memnundu. Güzel bir kutu içerisine yerleştirdi ve paketledi. İçine de minik bir not iliştirdi. Sonra da gelip ağzı kulaklarında yatağına yattı.

 

Kızlar gece muhabbeti yapıyorlardı.

 

Lena:- Görünce sevinir mı sizce? Kendimi Han'a affettirebilir miyim?

 

Bahar:- Kutuyu açınca önce bir korkar. Kaçmaya filan çalışır.

 

Lena:- Neden?

 

Bahar:- Geçen ki pirinç keklerinden dolayı arkadaşlarının başına gelenleri hatırlar da ondan. Çocuklarda travma oluşturduk ne de olsa.

 

Kızların her biri başına birer yastık ile vurdular Bahar'ın.

 

Bahar:- Ne vuruyorsunuz ya! Dedi başını tutarak.

 

Ekin:- Bence affeder sen Bahar'a bakma. Hem ne demişler, erkeğin kalbine giden yol, midesinden geçer.

 

Bahar:- Mideye giden o yol artık kullanılamaz halde. En azından sizin için.

 

Kızlar, bir kez daha vurdular Bahar'ın kafasına yastık ile.

 

Lena:- Çocuğa çok ayıp oldu. Hiç söylemedi de kekleri koyduğunu. Ne bileyim bende Taeyong zannettim işte. En azından şiirlerden anlamam gerekiyordu onun Han olduğunu.

 

Ceylin:- Yarın bütün sorunlar çözülecek sorun yapma artık kendine.

 

Anka:- Hem sana kırılsa, beden dersinde seni korumaya alır mıydı hiç?

 

Lena:- Almazdı değil mi?

 

Anka:- Almazdı dedi gülümseyerek.

 

Mira:- Koruma altına alınanlarda bu gün bir gariplik yok muydu sizce de?

 

Ekin:- Kim onlar?

 

Mira:- Bahar ve Minho 'dan bahsediyorum.

 

Bahar:- Bahar ve Minho diyerek kurduğun cümleyi başladığı yerde bırakmanı tavsiye ederim.

 

Hazel:- Nedenmiş o? Çocuk seni Jin ve Yuna'dan korurken gözlerini ondan alamıyordun.

 

Bahar:- Valla bunları ben kızayım diye söylüyorsunuz ama yemem ben. Ayrıca kimsenin kimseden gözünü filan alamadığı da yoktu. O sıra da ödev yapıyorduk biz.

 

Kızlar gülmeye başladılar.

 

Ekin:- Ne ödevi?

 

Ceylin:- Aşk anlamadın mı? Dedi gülerek.

 

Bahar:- Öğretmenin dediği şeyi işte. Gülmeyin, gülmeyi dedim bak! Dedi kızarak.

 

Anka:- Ay tamam çok güldük. Ama seni onlardan korurken sen de çok güzel bakıyordun be Bahar!

 

Alya:- Gerçekten. Ben senin Jaemin'e böyle baktığını hiç görmedim.

 

Bahar:- Jaemin'i sevmiyorum da ondan.

 

Ceylin:- Bu sözü kayıtlara geçsin, Bahar Minho 'yu seviyormuş.

 

Bahar:- Hiçte bile.

 

Alya:- E kendin söyledin.

 

Lena:- Ne yani, Minho 'yu seviyor musun?

 

Bahar:- Bana kelime oyunu yapıp durmayın ikisini de sevmiyorum tamam mı? Tamam mııı? Dedi üzerine bastırarak.

 

Ekin:- Tamam bağırma. Anladık.

 

Bahar:- İyi.

 

Mira:- Sen de Chan'ı bu gün kötü azarladın. Hoş olmadı

 

Hazel:- Mira haklı. Çocuk nasıl da bozuldu.

 

Anka:- Biraz canım sıkkın dı o kadar. O da üstüne geldi işte.

 

Alya:- Çocuk, Yuta'dan hoşlanmadığı halde, birde onunla revire gittin.

 

Anka:- Yuta ısrar etti o nedenle.

 

Ekin:- Kendinle çeliştiğinin farkında mısın?

 

Anka:- Neyse kızlar kapatalım bu konuyu. Uykum geldi yatalım haydi. Seçil Hoca rahatsız olmasın sesimizden.

 

Ceylin:- Öyle olsun bakalım.

 

Ertesi gün olmuştu. Arkadaşları ve Hyunjin, okula elinde bir buket çiçek ile giriş yaptı.

 

Minho:- Ne o çiçekler? Kendine mi aldın yoksa?

 

Hyunjin:- Ne alaka benimle?

 

Minho:- Kendine aşık birisin ya sen ondan dedim. Dedi gülerek.

 

Hyunjin:- Ha ha haa çok komik. Sen git de Bahar ile uğraş.

 

Felix:- Gerçekten de kime onlar?

 

Hyunjin:- Alya için. Dün morali çok bozuktu. Kendini iyi hissetmesi için.

 

Bang Chan:- Aklından farklı şeyler geçmiyor değil mi senin? Kızı kandırmak gibi mesela.

 

Hyunjin:- Yok canım nereden çıktı o?

 

Han:- Senin sağın solun belli olmaz da ondan diyoruz. İnsanların duyguları senin oyuncağın değil ona göre.

 

Hyunjin:- Tamam ama ne çok konuştunuz. Ben Alya'yı aramaya gidiyorum. Dedi ve gitti.

 

Jeongin:- Bu yine bir işler peşinde demedi demeyin.

 

Seungmin:- Belki bu kez gerçekten aşık olmuştur.

 

Changbin:- Hyunjin 'den bahsediyoruz.

 

Seungmin:- Doğruya lafımı geri aldım.

 

Felix:- Aşk bu insanı değiştirebilme gücü var. Umarım Hyunjin'de ki de aşktandır.

 

Minho:- O değil de biz bu çocuğa çapkın filan derken, bu gerçekten aşık olmasın?

 

Changbin:- Olur mu ki?

 

Minho:- Neden olmasın?

 

Bang Chan o an Yuta ve Anka'yı gördü. Konuşuyorlardı.

 

Bang Chan:- Sabahın körü, bulmuş yine kızı dedi yumruğunu sıkarak.

 

Jeongin:- Bence artık kendini frenlemen lazım. Anka'nın sevgilisi olabileceği fikrini de kabul et artık.

 

Bang Chan:- Zarar görmesini istemiyorum o kadar.

 

Changbin:- Yani ona aşıksın.

 

Bang Chan:- Bu konu hakkında daha fazla konuşmasak iyi olacak. Sonuçta o halinden memnun değil mi? Ben sınıfa gidiyorum. Dedi ve Yuta ve Anka'nın yanından geçerken, Yuta'ya bir omuz attı. Yine duramamıştı. İllaki bir olay çıkacaktı bu gün de. Anka ve Yuta dönüp ona baktılar.

 

Yuta:- Önüne baksana!

 

Bang Chan:- Ben önüme bakıyorum asıl sen yolumdan çekil. Ortada durursan başına bir işler gelir.

 

Minho:- Changbin, az önce ki sorunun yanıtını aldın mı?

 

Changbin:- Galiba evet.

 

Seungmin:- Koşun ayıralım.

 

Yuta:- Bana bilerek çarptın.

 

Anka:- Belki görmemiştir Yuta büyütme lütfen.

 

Yuta:- Kör mü?

 

Bang Chan, Yuta'yı itti.

 

Bang Chan:- Sen bana kör mü dedin ha!

 

Yuta:- Bana bak benimle uğraşma kötü olur.

 

Birbirlerine girmişlerdi bile. Kızlar ise uzaktan görmüşlerdi onları.

 

Ekin:- Kızlar, kavga var galiba.

 

Bahar:- Nerede, hani? Diye atıldı hemen.

 

Hazel:- Sen bi dur.

 

Bahar:- Duramam hadi gidelim!

 

Kızlar erkeklerin yanına koşmuşlardı. Anka aralarında kalmıştı yine.

 

Bang Chan:- Ne yaparsın? Bana da zavallı kızlara yaptığın şeyleri mi yaparsın?

 

Anka, bir Yuta'ya bir Bang Chan 'a baktı.

 

Yuta:- Sen çok oldun artık. Dedi ve Bang Chan 'a saldırdı. O anda Yuta'nın arkadaşları geldiler hemen. Kavga gittikçe büyüyordu. Stray Kids ve Yuta'nın arkadaşları karşı karşıya idiler. Birbirlerine giriverdiler birden. Bahar, kavgaya girecek gibi oldu ama Mira, kolundan tuttu.

 

Mira:- Bahar, sakın. Biliyorsun durumu.

 

Anka:- Durun diyorum size!

 

Ama Anka'yı duyan yoktu. Üstelik kızlarda aralarında kalmışlardı.

 

Han:- Lena, kenara çekil.

 

Lena:- Saçmalama zarar görmeni istemiyorum.

 

Changbin 'i Ceylin tutuyordu.

 

Ceylin:- Changbin, çok kaslısın seni tutamıyorum. Dur lütfen!

 

Ekin:- Jeongin bu hiç hoş bir davranış değil buraya gel lütfen.

 

Jeongin:- Üzgünüm Ekin ama gelemem. Dedi ve birine yumruk attı.

 

Changbin:- Siz uzaklaşın buradan.

 

Birbirlerine fena girmişlerdi. Minho içlerinden biri ile kavga ederken, arkadan bir başka biri gelip , Minho'nun sırtına dirseği ile vurdu. Minho sendeledi ve güçlükle arkasına dönebildi.

 

Minho:- Ahh! Dedi derin bir acıyla ve omuzunu tuttu.

 

O an Bahar daha fazla dayanamadı ve kendisini tutan Mira'yı bırakıp kavgaya daldı.

 

Bahar:- Sen kime vuruyorsun ha! Arkadan vurmak kalleşliktur bilmiyor musun sen? Dedi ve çocuğun üzerine atılıp birden, onu yakasından tutup uzaklaştırdı ve kasığına bir tekme attı.

 

Minho:- Bahar! Dedi gülümseyerek. Şakındı. Kendisini korumuştu üstelik.

 

Bahar, Minho 'ya baktı.

 

Bahar:- Yanında olmam gerekiyordu dedi gülümseyerek.

 

Ekin:- Bahar gel buraya ne yapıyorsun sen? Deyip Bahar'ı yanına çekti.

 

Bahar:- Ay dayanamamadım bir an.

 

Anka:- Yeter artık yeteeeer! Diye bağırdı birden.

 

Herkes durmuş, ona bakıyordu.

 

Anka:- Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz? Çocuk gibi.

 

Yuta:- Şey Anka ben...

 

Anka:- Sus lütfen. Şu halinize bakın. Neyi paylaşamıyorsunuz?

 

Bang Chan:- Ben seni....

 

Anka:- Hele sen hiç konuşma. Durup dururken, ortalığı karıştırdın.

 

Bang Chan:- Seni korumak için...

 

Anka:- Benim korunmaya ihtiyacım yok anlasana. Yuta bana zarar vermiyor. Biz onunla gayet iyi anlaşıyoruz.

 

Bang Chan:- Öyle mi? Madem çok iyi anlaşıyorsunuz senin için endişelenmeme gerek yok o zaman. Arkadaşlığınızı hatta sevgililiğinizi doya doya yaşayın. Mutluluklar! Dedi ve gitti.

 

Yuta:- Benim hakkımda neler söylüyor. Dedi şikayet edercesine.

 

Anka:- Sen de suçsuz sanma kendini. Hemen arkadaşlarını toplamak zorunda mıydın?

 

Yuta:- Ama onları ben çağırmadım.

 

Anka:- Sen çağırmadın ama onlar hazırda bekliyorlar. Sürekli böyle kavga dövüş içindeysen benden uzak dur lütfen. Çünkü ben aksiyon sevmiyorum. Dedi ve o da gitti. Kızlarda peşinden.

 

Felix:- Bu sefer kurtuldunuz. Bir dahakine bu kadar şanslı olamayabilirsinniz ona göre.

 

Jeongin:- Bang Chan 'dan uzak dur. Herkesi kandırabilirsin ama yaptıklarını unutmuş değiliz. Senin nasıl biri olduğunu eninde sonunda Anka'da görecek.

 

Erkeklerde Bang Chan 'ın peşinden gittiler.

 

Kızlar Anka' nın peşinden gitmişlerdi. Lena ise sınıfa geldi. Henüz kimse girmemişti. Elinde ki kutuyu Han'ın sırasının üzerine bırakıp çıktı hızla. Sonra hemen kızların yanına döndü.

Oluşan hengameden sonra Hyunjin ise Alya'yı okulun kafesinde bulmuştu.

 

Hyunjin:- Alya, burada mıydın?

 

Alya:- Yok evdeyim ben daha. Bu da benim yansımam. Dedi yüzüne bakmadan.

 

Hyunjin:- Ne?

 

Alya:- Su almaya geldim. Ne oldu?

 

Hyunjin:- Bana neden kızgın olduğunu anlamıyorum.

 

Alya:- Anlayacak bir şey yok. Anlama da zaten. Hatta anlamanı da beklemiyorum.

 

Hyunjin:- Yüzüme bakar mısın lütfen?

 

Alya ayağa kalktı:- Ne oldu Hyunjin? Dedi ve birden elimde ki çiçekleri gördü.

 

Hyunjin:- Sonunda yüzünü görebildik.

 

Alya:- Bunlar da nedir?

 

Hyunjin:- Senin için. Dedi ve çiçekleri eline verdi. Alya çiceklere baktı. Sonra da Hyunjin 'e. Birden yüzünde masum bir gülseme belirdi. Hyunjin o gülümsemeye takılıp kalmıştı sanki. Alya'nın parlayan gözleri kendisine mutluluk veriyordu her zaman ki gibi. Kalbini, ruhunu, aklını temizliyordu. Kötü düşünceler, kötü planlar, kötü anılar hiç biri kalmıyordu.

 

Alya:- Bu çiçekler çok güzel.

 

Hyunjin:- Ne güzel gülüyor. Ne tatlı. İki dal çicek için mi bu gözlerindeki mutluluk? Beni nedensizce kendine doğru çekiyor bu haliyle. Diye düşündü.

 

Alya:- Ayy çok teşekkür ederim ama neden aldın ki bunları bana?

 

Hyunjin:- Dün çok sinirli görünüyordun. Canın sıkkın gibiydi. Seni mutlu etmem gerekiyor diye düşündüm.

 

Alya:- Çok mutlu oldum. Ne güzel düşünmüşsün. Bayıldım bu çiçeklere.

 

Hyunjin:- İnan bana sen çok daha güzelsin. Hele de yüzünde ki gülümseme ile.

 

Alya utanmıştı. Hem Hyunjin 'in bu güzel hareketinden, hem de dün düşündüklerinden. Neden bilmiyordu ama sebepsizce ona karşı bir güven oluşuyordu içinde. Ya da oluşsun istiyordu. Artık Hyunjin 'e güvenmek istiyordu.

 

Han ve arkadaşları sınıfa girmişlerdi. Aksiyonla başlayan bir gündü bu gün. Gerginlerdi.

 

Jeongin:- Biraz daha iyi misin Chan?

 

Bang Chan:- Duyduklarımdan sonra daha kötü oldum desem yalan olmaz.

 

Changbin:- Sakin ol artık. Madem Anka Yuta ile birlikte olmak istiyor, sen karışmamalısın.

 

Minho ise düşünceliydi.

 

Jeongin:- Senin neyin var?

 

Minho:- Bahar. O çocuğu bana vurdu diye tekmeledi.

 

Bang Chan:- Hakikaten. Normalde Bahar'ın seni tekmelemesi gerekiyordu dedi gülerek.

 

Minho:- Sinirin geçti mi? Espri yaptığına göre.

 

Bang Chan:- Geçmedi de geçirmeye çalışacağım. İçimde ki her şeyle beraber.

 

Han sırasında duran kutuya baktı.

 

Han:- Bu ne ki şimdi?

 

Seungmin:- Biri sana bir kutu bırakmış.

 

Felix:- Sevenlerinden biri koymuş olmalı.

 

Bang Chan:- Hyunjin olsa bana gelmiştir kızlardan diye atılırdı şimdi. Dedi gülerek.

 

Minho:- Motorunu soğutmak için espri modun devreye girdi herhalde.

 

Bang Chan:- Öyle galiba. Elimde olmadan yapıyorum.

 

Diğerleri güldüler.

 

Felix:- Açsana içinden ne çıkacak merak ettim.

 

Han, paketi açtı. Sonra da kutuyu.

 

Han:- Pirinç kekleri! Dedi diğerlerine bakarak.

 

Bang Chan:- Hihh! Yoksa geçenkiler mi?

 

Changbin:- Lanetli kekler geri döndüler!

 

Seungmin:- Saçmalamayın lütfen. Belli ki biri bırakmış.

 

Jeongin:- İyi de kim bıraktı bunları?

 

Han:- Taeyong mu acaba?

 

Seungmin:- Taeyong sana neden pirinç keki bıraksın ki?

 

Bang de:- Lena'yı bırakıp sana yürümeye mi karar verdi acaba? Dedi gülerek ama diğerleri gülmüyorlardı.

 

Minho:- Bu olmadı sanki.

 

Bang Chan:- Bence de. Espri yapmayı zirvede bıraksam iyi olacak.

 

Han:- Taeyong, Lena'nın masasını karıştırdı bence.

 

Han tam, keklerden birini ağzına atacaktı ki Changbin elini tuttu.

 

Changbin:- Onu yemeyi düşünmüyorsun değil mi?

 

Han:- Banim masama bıraktıklarına göre tadına bakmamda sakıca yoktur diye düşünüyorum.

 

Changbin:- Ne biliyorsun sana olduğunu? Hihh belki de kızlar yaptılar bunu!

 

Bang Chan:- Bak bu konu da Changbin haklı olabilir. Bence hiç yeme onları. En azından kimden geldiğini öğrenmeden.

 

Felix:- Bence Bahar, Minbo 'yu zehirlemek için koydu bunu. Dedi gülerek.

 

Minho:- Ne komik. Öyle olsa bile neden benim için birinin üzerine atılsın?

 

Felix:- O da doğru.

 

Han, kutunun sağına soluna baktı. Not filan yoktu. Birden sınıfa Lena ve kızlar girdi. Arkalarında Alya ve Hyunjin.

 

Lena:- Kekleri beğendin mi?

 

Han:- Bunu masama sen mi bıraktın?

 

Lena gülümseyerek başını salladı.

 

Han:- Ama neden?

 

Lena:- Sen zahmet edip her sabah masama pirinç keki bırakıyordun. Bir sabah da ben senin için yapıp bırakmak istedim.

 

Han:- Ben olduğumu biliyor muydun?

 

Lena:- Gerçeği söylemek gerekirse sen olduğunu anlamadım. Geç fark ettim. Taeyong bırakıyor sandım. Sınıfına teşekkür etmeye gittiğimde okulda olmadığını öğrendim. Sonra o şiirlerden senin olabileceğin aklıma geldi. Bunu neden yaptın? Neden masama her gün o kekleri bıraktın?

 

Han:- Senin mutlu olman için. İlk yaptığın pirinç kekleri tadından dolayı kötü olmuştu belki ama beni düşünerek yapmıştın. Benimde seni düşünerek bir şeyler yapmam gerekiyordu. Seni mutlu etmem gerekiyordu. Her ne kadar ben olduğumu söyleyemesem de.

 

Lena:- Zaten bunu yapsan yapsan ancak sen yapardın. Her sabah beni mutlu ettiğin ettin teşekkür ederim.

 

Han gülümsedi:- Sen de geldiğinden beri beni mutlu ediyorsun. Şey yani siz demek istedim.

 

Hyunjin:- Ne oluyor bunlara böyle?

 

Alya gülümsedi:- Güze şeyler oluyor. Çok güzel şeyler dedi onlara bakarak.

 

Lena:- Tadına bakmayacak mısın?

 

Hyunjin:- Bu da geçenkilere benziyorsa yememeni tavsiye ederim.

 

Alya omuzuna vurdu Hyunjin 'in.

 

Hyunjin:- Ben tedbir amaçlı söylemiştim.

 

Lena güldü:- Hayır korkmayın. Bu çok daha iyisi.

 

Han:- Yiyorum bak.

 

Lena:- İç rahatlığı ile yiyebilirsin.

 

Bang Chan:- İç rahatlığıyla ölebilirsin demek istedi herhalde. Diye fısıldadı.

 

Minho:- Bu iyidi.

 

Bang Chan:- Doğaçlama esprim daha iyi sanırım.

 

Han:- Lena bak geçen sefer ucuz kurtuldum diye bu sefer öldürmeye karar vermedin değil mi?

 

Lena:- Haydi ama!

 

Han bir tane aldı pirinç keklerinden. Çekine çekine ağzına attı. Çiğnemeye başladı. Birden durdu ve öksürmeye başladı.

 

Han:- Öhö, öhö, yardım edin boğuluyorum! Ahh su verin nefes, nefes alamıyorum!

 

Hyunjin:- Yine aynı şeyler. Bu pirinç kekleri de diğerleri gibi. Dedi korkarak.

 

Ekin:- Ayy gidiyor çocuk!

 

Mira:- Yine mi ya!

 

Lena:- Han, iyi misin kendine gel dedi sırtına vurarak.

 

Bang Chan:- Yemeyecektin işte. Ambulans çağıralım.

 

Hazel:- Ay çocuk çok kötü oldu.

 

Jeongin:-Bu sefer kesin gidiyor galiba.

 

Han birden gülmeye başladı.

 

Felix:- Ne oluyor Han?

 

Han:- Şaka yaptım. İyiyim. Pirinç kekleri muhteşem olmuş.

 

Lena:- Sen bizi korkutmaya utanmıyor musun? Çok ayıp ama.

 

Han:- Biraz şakadan zarar gelmez değil mi?

 

Lena:- Değil. Sen şimdi görürsün! Dedi ve Han'ın üzerine saldırıp, pirinç keklerinden ağzına tıkıştırmaya başladı.

 

Han:- Lena, dur bu sefer gerçekten boğulacağım dedi ağız dolusu lokmalarla.

 

Lena:- Ben de onu istiyorumya. Al bunu ye. Bunu da al. Bizi korkutmak neymiş anla.

 

Han:- Tamam tamam, anladım bir daha yapmayacağım.

 

Diğerleri onlara gülüyorlardı.

 

Jeongin, kütüphanede ders çalışıyordu. Ekin oraya giriş yaptı. Birden masada oturan Jeongin ile göz göze geldiler.

 

Lena'nın pirinç keki operasyonu da başarıyla bitmişti. Ortalık nihayet biraz daha sakinleşti. Ekin kafa dinlemek için kütüphaneye geldi. Burası onun huzur yeriydi. Kızların gürültüsünden ve erkeklerin kaosundan kurtulup buraya geldi. Kitaplar gürültü yapmıyorlardı en azından. Bir masaya geçip oturdu. Kitabını çıkardı ve uzunca kapağını inceledikten sonra kapağını açıp okumaya başladı. Bu kitap, Jeongin 'in kendisi için hediye aldığı kitaptı.

 

Jeongin'de oradaydı. Ekim'in ardından girmişti kütüphaneye. Önce bir masaya oturdu. Biraz bekledikten sonra yerinden kalktı ve Ekin'in yanına oturdu.

 

Jeongin:- Bu kitap?

 

Ekin, dönüp Jeongin 'e baktı. Sonra sandalyenin üzerinde tüm vücudu ile döndü ona. Gülümsedi.

 

Ekin:- Çok güzelmiş. İyi ki almışsın bana.

 

Jeongin:- Beğenmene sevindim.

 

Ekin:- Sessiz bir ortamda okumak çok zevkli. Malum bizim kızlar oldukça gürültü dedi gülerek.

 

Jeongin güldü:- Bilmez miyim.

 

Ekin:- Sabah ki kavga...

 

Jeongin:- Chan için. Benim hakkımda yanlış şeyler düşünmeni istemem. Kavgacı biri değilim ama Chan için her kavgaya girebilirim.

 

Ekin:- Kavga yerine ayırmaya girsen daha iyi olmaz mı? Daha doğrusu, senin zarar görmeni istemiyorum.Şeyy yani. Sen ve arkadaşlarının.

 

Jeongin:- Beni düşünmen çok güzel ama o çocuk dayağı hak eden biri.

 

Ekin:- Ne desem anlamayacaksın galiba.

 

Jeongin:- Sizde o çocuk konusunda Anka'yı uyarsanız iyi olur.

 

Ekin:- Bu Anka'nın seçimi.

 

Jeongin:- Yine de siz Anka'yı o çocuk ile pek bi yalnız bırakmayın.

 

Ekin, Jeongin 'e baktı.

 

Jeongin:- Bu arada bizim sinema sözünü hala unutmadın değil mi?

 

Ekin:- Sözüm söz. Merak etme. Sayın psikoloji uzmanı Bay Yang Jeongin 'in hayatın tadını çıkarma seansını nasıl unutabilirim ki?

 

Jeongin:- Biraz olsun derslerden başını kaldırıp kendini serbest bırakmana sevindim. Hem daha Saray gezisi var. Ayrıca Seul'de ki büyük kuleye de gideceğiz. Namsan Kulesi 'ne. Sana tarihi yerleri gezdireceğim ve sen çok eğleneceksin.

 

Ekin:- Ay çok heyecanlı. Tarihi çok severim. Bence bu sinemadan kat kat daha iyi. Gezerek öğreniyoruz. Eğlenerek ders çalışmak gibi.

 

Jeongin:- Bunu da derse bağladın ya tebrik ederim Bayan Ekin. Ayrıca sinema da sarayları ziyaret etmek kadar eğlencelidir.

 

Ekin:- Göreceğiz bakalım. Seçtiğiniz filme göre değerlendiririz artık.

 

Jeongin:- Yoksa sen, daha önce hiç sinemaya gitmedin mi?

 

Ekin:- Hayır.

 

Jeongin şaşkın şaşkın bakıyordu Ekin'e.

 

Ekin:- Ne var bunda bu kadar şaşıracak? Gitmedim işte. Genelde ders çalıştım. Zamanımı boşa harcayamam ben.

 

Jeongin:- Neyse. Ben sana o gün eğlenmeyi öğreteceğim nasılsa.

 

Ekin gülümsedi:- Öğretiniz bekliyorum, eğlence dünyasının kralı Bay Jeongin.

 

Jeongin:- Siz de kendinizi eğlence dünyasına hazırlasanız iyi olur bayan derskolik.

 

Ekin:- Hadi bakalım.

 

Kızlar okuldan çıkmışlardı. Bu gün Türk Konsoluğuna gidilecekti. Seçil Öğretmen eşliğinde geldiler. İçeri girdiler. Her yer de Türk bayrağı vardı. Türkiye haritası ve Türkiye ile ilgili bir çok şey. Bahar etrafına bakıyordu.

 

Bahar:- Hocam, şimdi biz, Türkiye toprağında oluyoruz değil mi?

 

Seçil Öğretmen:- Bir nevi öyle. Ne kadar güzel değil mi? Türkiye ile ilgili ne hoş şeyler var burada. Etkinlikler filan da yapılıyormuş. Bir gün geliriz.

 

Ceylin:- Bahar, şunlara bak. Bağlama filan var. Türk kızı bal mumu heykelleri çok güzeller.

 

Seçil Öğretmen:- Burada evde gibi hissedebilirsin.

 

Kızlar imzalamaları gereken belgeleri imzaladılar. Bir kaç görevli ile Türkçe konusup, sohbet ettiler. Bu durum onların özlemini birazcık azaltsa da Bahar için tam tersi bir hal gelişmişti. Sanki Türkiye 'ye olan özlemi biraz daha artmıştı.

 

Konsolosluktan çıkmışlardı. Başlarını kaldırıp gökyüzünde rüzgarla dans eden ay yıldızlı Türk bayrağına bakmaya başladılar. Garip hissediyorlardı Kızların tüm bedenini Türkiye özlemi kaplıyordu. Sanki içine attıkları bu özlem dışa vurmaya başlamıştı.

 

Mira:- Altın maldalyalar ile döndüğümüzde bütün özlemimize değecek.

 

Ceylin:- Evet. Altın madalya ile.

 

Kızlar ve Seçil Öğretmen önden ilerliyorlardı. Bahar arkada kalmıştı biraz. Dönüp bayrağa tekrar baktı. Mira arkasına dönüp, bayrağa odaklanmış bakan hatta dona kalan Bahar'a seslendi.

 

Mira:- Bahar!

 

Bahar öyle dalmıştı ki duymadı. Diğer kızlara göre daha bağlıydı ailesine, şehrine, Türkiye 'de ki hayatına. Özlemi içinde bir şeylere sebep oluyordu sanki. Geri dönme isteği.

 

Mira:- Bahar, sana diyorum.

 

Yine duymamıştı.

 

Mira yanına geldi Bahar'ın ve kolunu tutup hafiften sarstı.

 

Mira:- Bahar, iyi misin?

 

Bahar irkildi birden:- Ha?

Mira:- İyi misin diyorum. Sana sesleniyorum deminden beri, hadi gidiyoruz.

 

Bahar:- Tamam geldim. Afedersin baka kalmışım da.

 

Mira:- Hadi bizi bekliyorlar.

 

Konsolosluk ziyareti de kısa sürmüş, eve dönmüşlerdi.

 

Bu gün de okul böyle geçmişti. Erkekler ve kızlar ufaktan ufaktan iç içe geçmeye başlamışlardı. Arada sorunlar yaşanıyordu ama hiç biri düzeltilemez sorunlar değildi. Kaynaşma vakti geliyordu.

 

  

Loading...
0%