Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13. Bölüm- Saray Gezisi

@mavimelek

İnsanın ait olduğu yer vardır. Gönlünün, bedeninin ve ruhunun. Sevdiğin sevildiğin yerdir ait olduğun yer. Bağlandığın, burası benim dediğin yer, senindir. Evindir. Kızlar, o yerin sadece Türkiye olduğunu düşünüyorlardı ilk geldiklerinde. Ama şimdilerde Güney Kore 'yi de benimsemişlerdi. İkinci evi olmuştu burası onların. Henüz gezme fırsatı bulamamışlardı ama sevmeye çoktan başlamışlardı. Bir kişi hariç. O da Bahar. Kore'yi sevmişti sevmesine de bir türlü alışamamıştı. İçinde bir şeyler ille de Türkiye diye fısıldıyordu kendisine. Hele de Türk Konsoluğuna gittiğinden beri.

 

Herkes birden fazla yere ait olabilirdi ama Bahar, sadece Türkiye 'yi sevebilirdi. Yine de aklını ve kalbini kontrol altına alması gerekiyordu. Ne de olsa iki sene boyunca Kore'de kalacağını biliyordu. Ama davranışları, iç dünyasını ve kendisini ele veriyordu.

 

Anka, Alya ve Mira odaya girdiler. Peşlerinden de Ceylin . Duvarlarda ki posterlere bakıyorlardı.

 

Ceylin:- Bahar, bunlar ne? Odayı bunlarla doldurmuşsun.

 

Bahar:- Türkiye posterleri. Bak Galata Kulesi. Çok güzel değil mi? Şuraya bir yere de Ankara kalesi posteri asmak lazım.

 

Mira:- Duvar da bi geyikli halı eksik. Dedi gülerek.

 

Bahar:- Hakikaten. Burada ondan bulabilir miyiz?

 

Alya:- Tabii canım burada herkes ondan satıyor.

 

Bahar:- Ben bir bakayım. Olmadı, annemlerden, alıp kargo ile göndermelerini isterim.

 

Anka:- Sen ciddi misin?

 

Bahar:- Saat kaç? Dur ben annemleri arayayım. Dedi ve çıktı odadan.

 

Hazel geldi arkalarından.

 

Hazel:- Sizin oda gurbetçi odası gibi olmuş.

 

Mira gülümsedi:- Bırakın dursun biraz. Kız özlemiş gidersin bakalım Türkiye özlemini.

 

Ceylin:- Geyikli halıda ciddi mi sizce?

 

Anka:- Galiba. İnşallah iyidir. Bu hâli biraz garip geldi bana. Bu konsolosluğa gidince böyle oldu.

 

Alya:- Her zaman ki Bahar işte. Yarın bir gün, indirir hepsini.

 

Kızlar güldüler.

 

Yeni bir okul günüydü bu gün. Kızlar okula gelmişler sınıfa doğru yürüyorlardı.

 

Han, Lena'yı ve kızları gördü sınıfa doğru giderken. Hemen yanına geldi.

 

Han:- Günaydın.

 

Kızlar:- Günaydın.

 

Han:- Yarın ki saray gezisine geliyorsunuz değil mi?

 

Lena:- O yarın mıydı?

 

Han:- Haberiniz yok muydu?

 

Alya:- Bütün okul, günlerdir bu gezi işini konuşuyorlar. Haberimiz vardı da yarın olduğunu bilmiyorduk.

 

Han:- Yani geliyorsunuz.

 

Ceylin:- Aşk olsun kaçırır mıyız hiç.

 

Lena:- Zaten geldik geleli buraları gezme fırsatı bulamamıştık. İyi oldu.

 

Ekin:- Ayy kızlar, Kore tarihinden bir parça dinlemek güzel olacak. Kralların icraatları, yönetim sistemleri, savaşları, yenilikleri...

 

Mira:- Oraya ders çalışmaya gitmiyoruz gezip geleceğiz.

 

Ekin:- Biraz bilgi öğrensek fena olmaz değil mi?

 

Bahar:- Biraz mı? Az önce saydıklarının biraz bilgi olduğuna emin misin acaba?

 

Ekin:- Aman be sizde.

 

Han:- Yarın Namsan Kulesi' ne de gidecekmişiz.

 

Lena:- Harika. Hep merak ettiğim yerler. Ay ama kızlar, Seçil Öğretmen gönderir bizi değil mi?

 

Hazel:- Gönderir tabii. Neden gömdermesin ki?

 

Han:- Sevindim. Sen olamasaydın, oranın tadı çıkmazdı dedi Lena'ya bakarak.

 

Lena gülümsedi utanarak.

 

Han:- Neyse. Sınıfta görüşürüz. Dedi ve Lena'ya el sallayarak gitti.

 

Lena:- Çok tatlı değil mi? Hele de o yanakları. İnsanın mıncıklayası geliyor.

 

Bahar:- Kendine gel istersen. Ne o öyle mıncıklamak filan? Sapıtma.

 

Lena:- Ben ne dedim ki şimdi?

 

Anka:- Klasik Bahar boş ver takılma sen.

 

Jaemin göründü birden karşısından. Bahar'ın yanına geldi ve durdu.

 

Jaemin:- Bahar, biraz konuşalım mı?

 

Bahar:- Ne konuşacağız?

 

Jaemin:- Gel işte!

 

Bahar:- Aynı konu ise bak dinlemem.

 

Jaemin:- Yok değil. Lütfen biraz konuşmak istiyorum.

 

Bahar:- Peki dedi ve Jaemin ile birlikte gitti.

 

Lena:- Bana diyene bak. Ama Han çok tatlı değil mi kızlar?

 

Anka güldü:- Öyle öyle. Haydi sınıfa gidelim.

 

Jaemin ve Bahar, koridorun bir kenarında konuşuyorlardı.

 

Bahar:- Evet? Seni dinliyorum.

 

Jaemin:- Ben, yarın. Yarın ki geziye yani beraber gidelim mi diyecektim.

 

Bahar:- Ayrı ayrı mı gidilecekmiş?

 

Jaemin:- Yok bütün sınıflar karışık. Yani sen ve ben...

 

Yuna, Minho 'yu arıyordu. Merdivenlerin başında yakaladı onu ve hemen yanına geldi koşar adım.

 

Yuna:- Güneydın Minho!

 

Minho:- Günaydın Yuna dedi onu görmezden gelerek.

 

Yuna:- Yüzüme neden bakmıyorsun?

 

Minho:- O kadar yaptığın şeyden sonra sence de yüzüne bakmamam normal değil mi?

 

Yuna:- Ben mi?

 

Minho:- Suçsuz kızları sıkıştırmak ve kendini bilmez çocuklara yem etmek sana bir şey hatırlatıyor mu? Benim böyle bir arkadaşım yok.

 

Yuna:- Beni boşa suçluyorsun. Sonuçta o kız ile düşman olan sendin. Ben senin için onunla uğraştım.

 

Minho:- İyi benim için bir daha o kızla ve başka bir kızla da uğraşma olur mu? Dedi ve önden önden gitmeye başladı.

 

Bir an da durdu. Arkasından gelen Yuna'da. Koridorun bir kenarında konuşan Jaemin ve Bahar 'a baktı.

 

Bahar:- Madem bütün sınıf karışık da biz neden seninle ayrı gidiyoruz?

 

Jaemin:- Anlamıyor musun? Yoksa bunu bilerek mi yapıyorsun?

 

Bahar:- Bir şey mi anlayacağım?

 

Bahar, Jaemin 'e baktı. Birden kendine geldi. Başında ki ampul yanmıştı.

 

Bahar:- Şey gibi mi?

 

Jaemin gülümsedi:- Evet. Sevgili gibi.

 

Bahar:- İyi de benim sevgilim yok ki.

 

Jaemin sıkılmıştı. Bahar'ın omuzlarından tuttu.

 

Jaemin:- Benimle ve sevgili gibi anladın mı?

 

Yuna:- Hala o kıza yaptıklarımı hak etmediğini mi düşünüyorsun?

 

Minho, Yuna'ya baktı kızarak. Kendisine gaz vermeye çalışıyordu ama Minho ona uymayacaktı artık. Belki de birazcık uyacaktı. Belki birazcıkdan da biraz fazla.

 

Bahar, omuzunda ki ellere baktı ters ters. En sevmediği şeydi temas. Ellerini çekti kendinden Jaemin'in.

 

Bahar:- Sen ve ben sevgili değiliz. Ve ben oraya ne seninle ne de başka biri ile sevgili olarak gitmeyeceğim.

 

Jaemin:- Bahar ben...

 

Bahar:- Lütfen bir daha bu konunun lafını dahi açma. Dedi ve sınıfa gitti. Minho ve Yuna'da ilerlediler.

 

Jaemin arkasından bakıyordu Bahar'ın.

 

Jaemin:- Neden bu kadar inatçısın neden?

 

Kızlar, sıralarına oturdular.

 

Mira:- Hafta sonu Hyun ile buluşacağım. Ne giyinsem acaba?

 

Ceylin:- Sana şöyle güzel bir şeyler alalım ne dersin? İyi bir alışveriş yapalım olmaz mı?

 

Mira:- Ceylin, masraf yapmadan gitsem olmaz mı?

 

Ceylin:- Olmaz. Bakımlı bir bayan, kıyafetleri ile de bakımlı olandır.

 

Mira:- Senin yine alışveriş canın istedi galiba.

 

Ceylin:- Olabilir. Bildiğim çok özel bir butik var oraya gideriz. Koreli ünlüleri giydiriyormuş.

 

Mira:- Butik, biz!

 

Ceylin:- Evet biz.

 

Mira:- Ceylin, canım arkadaşım biz sadece birer öğrenciyiz. Anlayabiliyorsun değil mi?

 

Ceylin:- Neyimiz eksik bizim burada ki ünlülerden?

 

Mira:- Paramız. Butiklerden giyinecek paramız yok bizim.

 

Ceylin:- Aman be!

 

Ders zamanıydı. Tüm sınıf odaklanmış, tahta da dera anlatan öğretmeni dinliyordu. Minho, Bahar'a baktı.

 

Bahar:- Ne bakıyorsun? Diye fısıldadı.

 

Minho:- Şaşkınım.

 

Bahar:- Ne konuda?

 

Minho:- Sen geçen ki kavga da beni savundun.

 

Bahar:- Herhalde savunurum. Seni ezerim ama ezdirmem.

 

Minho:- Ha bunun için. Senden başka bir şey de beklenemezdi zaten.

 

Bahar:- Seni sevdiğim için savunduğumu zannetme sakın.

 

Minho:- Yok canım ne zannetmesi. Senden sevgi bekleyecek kadar salak değilim. Dedi ve diğer tarafta dönüp güldü ufaktan.

 

Seungmin, defterine tahtadakileri geçiriyordu. Aynı şekilde yanında oturan Mira'da. Seungmin, usulca döndü ve Mira'ya baktı. Kıvırcık saçları yüzüne öyle güzel yakışıyordu ki. Kendini kaptırmaması imkansızdı sanki. Hatta o kaptırmıştı bile. Elini çenesine koyup, yanında oturan Mira'yı izlemeye başladı.

 

Seungmin:- Hyun ile çıkmanı istemiyorum.

 

Mira, Seungmin 'e baktı.

 

Mira:- Bana mı dedin?

 

Seungmin, irkildi birden.

 

Seungmin:- Onu sesli mi söyledim ben? Düşünüyorum sanıyordum.

 

Mira:- Neyi?

 

Seungmin:- Şeyi. Gezi, yarın ki geziyi diyordum.

 

Mira:- Ama Hyun dedin?

 

Seungmin:- Hadi be, öyle mi dedim? Hyun işte canım. O da geliyor mu diye sormuştum.

 

Mira gülümsedi:- Bilmem. Bu öğrenciler için ya gelmez bence.

 

Seungmin:- Oh iyi bari.

 

Mira:- Ama Dahyun gelir ha? Dedi gülerek.

 

Seungmin:- Tabii canım gelir. Öğrenci ne de olsa.

 

Mira:- Hadi yine iyisin. Dedi ve tahtaya döndü.

 

Seungmin gülümsedi:- Şu iç sesime biraz daha dikkat etsem iyi olacak.

 

Ders arasıydı. Yuta, Anka'nın yanına geldi.

 

Yuta:- Günaydın.

 

Anka:- Sana da.

 

Yuta:- Şey Anka, geçen gün olan şeyden dolayı özür dilerim. Bu iki oldu. Kavgaya seni de dahil etmek yani. Seni öyle bir olayın içine sokmamalıydım. İstemeden oldu.

O anda aksilik gibi yanlarından Bang Chan ve o kız geçtiler. Birbirlerini sürekli böyle görüyorlardı ve bu hrm Anka'nın hem de Bang Chan'ın moralini bozmak için yetiyordu. Hatta Yuta bunu bilerek yapıyordu. Sırf Chan onları birlikte görsün diye. Bang Chan Anka'ya bakmasa da Anka göz ucuyla baktı ona.

 

Mira:- Ayy bir an tüylerim diken diken oldu.

 

Ceylin:- Benim de.

 

Bahar:- Her an kavga edeceklermiş gibi değil mi?

 

Alya:- Bang Chan'da o potansiyel var ama

 

Bahar:- Yuta'da da kışkırtma potansiyeli var. Çok fena bi çocuk bu.

 

Hazel:- Kızlar, sohbetinizi bölüyorum ama ben Kuki'nin yanına gidiyorum.

 

Ekin:- Sen mi?

 

Hazel:- Evet.

 

Alya:- Peki ya Felix? Üzülme sonra.

 

Hazel:- Merak etmeyin hallettim onu. İçimde ki her şeyi arkadaşlığa dönüştürebileceğime inanıyorum.

 

Lena:- Buna sevindim. Üzülmeni hiç birimiz istemeyiz dedi gülümseyerek.

 

Hazel:- İyi ki yanımdasınız. Dedi ve gitti.

 

Yuta:- O kavga senin yanında olmamalıydı.

 

Anka:- Sorun değil olur öyle şeyler.

 

Yuta:- Biraz uzakta konuşalım mı?

 

Anka:- Peki dedi ve Yuta ile gitti.

 

Kızlar yürüyorlardı bahçede. Bir kenara geçip durdular.

 

Alya:- Bu çocuk, Anka'nın yanına gelince içimi huzursuzluk kaplıyor.

 

Ekin:- Jeongin 'de onun hakkında pek iyi şeyler söylemedi. Aslında tam olarak bir şey söylemedi ama konuşmasından ne olduğu anlaşılıyordu.

 

Bahar:- Hepimiz onun hakkında kötü hissediyorsak, kötü olduğu için olabilir.

 

Mira:- Bakalım, zaman ne gösterecek.

 

Hazel, Kuki'yi beslemeye gitmişti. Felix, ondan önce gelmişti bu sefer. Kuki ile oyun oynuyordu. Hazel gülümseyerek baktı ona.

 

Hazel:- Çok tatlısın. Bir kızı kolayca etkileyebilecek bir havan var ama bana bir o kadar uzaksın. Çok uzak. Seni unutmam gerekiyor. Biliyorum böyle dip dibe iken zor olacağını ama zorun üstüne gitmedikçe, başaramayacağımı da biliyorum.

 

Hazel ilerledi ve Kuki'nin ile Felix'in yanına geldi.

 

Hazel:- Bakıyorum da çok eğleniyorsunuz dedi gülümseyerek.

 

Felix:- Kuki sıkılmış oyun oynamak istiyor.

 

Hazel:- Haylaz seni kaçamadın değil mi oradan?

 

Kuki, Hazel'in kucağına çıktı. Hazel onu okşamaya başladı.

 

Felix:- Sana çok bağlandı.

 

Hazel:- Ben de ona. Onu görmeyince sanki günüm eksikmiş gibi geçiyor.

 

Felix:- Yine de burada uzun zaman kalamaz. Bir gün yakalanacak diye çok korkuyorum.

 

Hazel:- Keşke bakacak bir yerimiz olsaydı. Daha iyi bir yer.

 

Felix:- Bizim yurda, yanıma alsam, yasak. İkimiz de kovuluruz. Burada rahat değil biliyorum. Kaçabilir ve kaçmaması için önlemler alsak iyi olacak.

 

Hazel:- Bizim eve alsam, Seçil Hoca'nın alerjisi var. Yoksa ilk günden aklıma geldi ona bakmak.

 

Felix:- Seni zora sokabilecek bir şey isteyemem zaten.

 

Hazel:- Şimdilik kalsın burada. Nasılsa bulunur bir yolu. Canını sıkma. Dedi ve omuzuna dokundu.

 

Felix:- Haklısın. İyi ki sen yanımdasın.

 

Hazel gülümsedi.

 

Ceylin ise sevgilisi ile bahçe turundaydı.

 

Jung İl:- Yarın, saray gezisi var.

 

Ceylin:- Biliyorum.

 

Jung İl:- Benim özel arabam ile gitmeye ne dersin? Öğrenci otobüsü çekilmez şimdi. Hem baş başa oluruz.

 

Changbin, onları takip ediyordu uzaktan. Duramadı ve yanlarından geçti usulca ve kulağını onlara vererek. Hatta bir ara yavaşladı, durdu ve durup dinledi.

 

Ceylin:- Ama ben kızlardan ayrılamam. Gezilerde filan hep birlikteydik.

 

Jung İl:- Senin gibi özel ve güzel bir kız okul servisinde mi gidecek oraya?

 

Ceylin:- Bende aynı fikirdeyim ama daha ilk günden senin arabana binecek değilim.

 

Jung İl:- Özel dakikalar yaşarız.

 

Ceylin durdu. Kolunu çıkardı kolundan çocuğun.

 

Ceylin:- Özel derken?

 

Changbin'in kulağı onlardaydı.

 

Changbin:- Aptal kız sana asılıyor işte neden anlamıyorsun ki diye geçirdi içinden.

 

Jung İl:- Mini bir tur olur işte. Otobüste nereyi göreceksin yolda? Ama araba öyle mi? Rahat konforlu. Sen konfora, özel arabalara layık olmalısın.

 

Ceylin:- Ay beni düşünüyorsun demek.

 

Erkekler bahçeye Changbin 'in yanına geliyorlardı. Changbin ise koşar adım ayrıldı oradan. Kızların yanına geldi.

 

Changbin:- Bahar!

 

Kızlar, direkt ona baktılar. Konu ciddiydi. Hemen bir şeyler yapılması gerekiyordu çünkü bu çocuk, niyetini iyiden iyiye belli etmeye başlamıştı. Changbin telaşından dolayı düşünmeden hareket ediyordu. Hızla geldi ve Bahar'ın bileğinden tuttu ve uzaklaştırdı.

 

Ekin:- Ne oluyor?

 

Bahar:- Changbin ne yapıyorsun?

 

Changbin:- Gel benimle durum acil.

 

Seungmin:- Changbin orada! Dedi ve hepsi birlikte o tarafa baktılar.

 

Minho ve diğerleri onlara bakıyorlardı.

 

Minho:- Ne yapıyor bu Changbin? Dedi ve bir iki adım ileri atıldı.

 

Hyunjin:- Bizimki hedef mi değiştirdi yoksa?

 

Jeongin:- O ne demek?

 

Hyunjin:- Bahar ve Changbin olamaz mı?

Minho önce Hyunjin 'e sonra da Changbin ve Bahar'a baktı. Olabilir miydi gerçekten?

 

İşin garibi bunu gören sadece erkekler değildi. Jaemin'de görmüştü.

 

Jaemin:- Changbin mi? Demek onun için kabul etmedi beni.

 

Bahar:- Changbin, ne yapıyorsun Allah aşkına?

 

Changbin:- Bahar, bu çocuk niyeti bozmuş. Ceylin hakkında bir şeyler düşünüyor.

 

Bahar:- Nasıl şeyler?

 

Changbin:- Yani, nasıl anlatsam? Dedi utana sıkıla.

 

Bahar anladı Changbin 'in az çok ne demek istediğini.

 

Bahar:- Hihhh! Changbin ne yapacağız? Dedi telaşla.

 

Changbin:- Ceylin benim uyarılarımı takmıyor. Bu kıza birinin bu çocuğun niyetinin farklı olduğunu anlatması gerekiyor.

 

Bahar:- Ben, uyarsam, sen erkek düşmanısın der biliyorum. Hatta sürekli söylüyor.

 

Changbin:- Hani demiştin ya Ceylin 'i takip edelim diye, öyle yapacağız. Hatta sen bana, ben sana numaramı vereyim. Bunlar buluşmaya filan kalkarlarsa, beni ararsın.

 

Bahar:- İyi düşündün. Bu çocuk iyi bir dayak istiyorda yapamıyorum işte. Sonuçta yabancı öğrenciyim ve hareketlerime dikkat etmem gerekiyor.

 

Changbin:- Sen o işi bana bırak tamam mı? Kızlara bir şey söyleme. Telaş yapmasınlar. Bu işi Ceylin kırılmadan ben halledeceğim. Onunla ilgili farklı düşünceleri olduğunu duyarsa kalbi incinebilir.

 

Bahar:- Tamam ver numaranı.

 

Birbirlerine numaralarını verdiler. Artık ikisi ortak bir plan yürüteceklerdi ve bunu Ceylin için yapacaklardı.

 

Jaemin, onları görmüştü. Artık Bahar'ın Changbin ile olduğundan hiç bir şüphesi yoktu. Tabii kendince.

 

Anka ve Yuta'da konuşuyorlardı.

 

Anka:- Konuşmak istediğin konu neydi?

 

Yuta:- Ben artık sana duygularımı açmak istiyorum.

 

Anka huzursuz olmuştu sanki. Adım atacak gibi oldu ama Yuta kollarından tuttu.

 

Yuta:- Yanımda mutlu olmanı istiyorum, huzursuz değil. Bang Chan 'ın iftiraları yüzünden benden uzaklaşmanı istemiyorum. Bir hata yapmış olabilirim ama sadece bir hata. Olayı büyütüp seni benden uzaklaştırmak istiyor. Onun yüzünden, benimle yemeğe çıkmak istemediğini de biliyorum. Çünkü bana güvenmiyorsun. Kendimi, masumiyetimi, sana nasıl kanıtlayabilirim bilmiyorum.

 

Anka:- Hayır, Chan ile alakası bile yok. Sen de yaptığın şeyden pişmansın ben bunu biliyorum.

 

Yuta:- Yani bana inanıyorsun öyle mi?

 

Anka:- Elbette. Kendini ispatlayacağın bir durum söz konusu değil. Hem, hem ileriki haftalarda seninle buluşup bu konuda konuşabiliriz.

 

Yuta gülümsedi:- Gerçekten mi?

 

Anka:- Haklısın. Bir şeyleri konuşmanın vakti geldi sanırım. Senin ve benim hakkımda.

 

Yuta:- Neden şimdi değil de ileriki haftalarda?

 

Anka:- Derslerimiz çok ağır. Üstelik biz yabancıyız ve üstesinden gelmek biraz zor oluyor benim için. Dersler biraz daha hafiflediğinde ben de kendime izin verebilirim.

 

Yuta sevinmişti:- Sen ne zaman istersen. Ben seni beklerim.

 

Anka:- Teşekkür ederim anlayışın için.

 

Erkekler sınıfa girdiler. Arkalarından da Changbin. Geçip sırasına oturdu.

 

Minho, Changbin 'e baktı. Han ise Minho 'ya. Anlamıştı kafasında onunla ilgili bazı sorular olduğunu.

 

Han:- Changbin, bu gün ki tavrın da neydi öyle?

 

Changbin:- Tavır mı?

 

Han:- Bahar'ı çekiştirip götürmeler filan. Neler oluyor bizden gizli?

 

Changbin telaşlanmıştı ve bu hâli diğerlerinin gözünden kaçmamıştı.

 

Minho, Han'a baktı. Han'da ona. İç sesini okumuştu sanki.

 

Changbin:- Yok, sadece biz, yani...

 

O anda Bahar gelip yanına oturdu Minho'nun. Changbin 'e baktı. Bir an göz göze anlaştılar.

 

Jeongin:- Siz ne konuşuyorsunuz gözlerinizle? Bize de anlatın da bilelim.

 

Hyunjin, kolunu sandalye ye attı.

 

Hyunjin:- Yoksa siz ikiniz çıkıyor musunuz? Dedi parmağı ile ikisini işaret ederek.

 

O anda Ceylin ve kızlar Bahar'a baktılar. Bahar ve Changbin 'de birbirine. Ortalık karışacak gibiydi.

 

Bahar:- Hayır canım o da nereden çıktı.

 

Ceylin:- Bahar? Dedi bir anda ağzından kaçmıştı.

 

Changbin:- Arkadaşça konuşamaz mıyız? Hemen neden başka yere çekiyorsunuz?

 

Bahar:- Hem siz yanlış anladınız. Changbin benden Biyoloji sözlüsü için yardım istedi. Değil mi Changbin?

 

Changbin:- Evet! Bahar bu konuda çok iyi ya ondan.

 

Minho da dahil kimse pek inanmamışlardı bu yalana ama eşelemediler de.

 

Minho:- Tabii. Bahar, çalıştırsın seni. O Biyoloji dersinde sınıf birincisi.

 

Bahar:- Ay iltifat etti ilk defa bana! Şoklardayım.

 

Minho, arkasına döndü.

 

Mira:- Changbin ve Bahar mı?

 

Hazel:- Düzeltiyorum. O soru şöyle olmalıydı. Bahar ve bir erkek mi?

 

Mira:- Ay doğru!

 

Ekin:- Cidden böyle bir şey olabilir mi?

 

Ceylin, oturup kalmıştı. Bir Bahar'a bir de Changbin 'e baktı. Changbin ve Bahar'ın bir ilişkisinin olması olasılığı? Özellikle Bahar'ın. Bahar, Changbin 'den hoşlanıyor olabilir mi? Peki, Ceylin buna neden içerlemişti ki. Kendi kendini sorguladı o an. Ama Bahar yapmazdı. Bir erkek ile olmazdı. Bunun rahatlığı ile yerine oturdu.

 

Jaemin'in ise kendi sınıfında içi içini yiyordu resmen. Sırasında oturmuş, defterini kıvırıyordu hırsından.

 

Jaemin:- Minho ile olmasını istemezken, bir de bu çocuk çıktı. Changbin ve Bahar ha! Nasıl olabilir? Nasıl? Ben onunla ilgili hayaller kurarken hemde.

 

Yuna yanına geldi.

 

Yuna:- Ne o, ne bu haller?

 

Jaemin:- Beni yalnız bırak.

 

Yuna:- Bir şeye mi kızdın sen?

 

Jaemin:- Beni yalnız bırak dedim.

 

Yuna:- Anladım. Bahar ve Minho değil mi? Ne yalan söyleyeyim benimde canım sıkılıyor bu duruma. Bir şey yapmalıyım.

 

Jaemin:- Bahar ve Minho değil. Changbin.

 

Yuna:- Ne?

 

Jaemin:- İkisi arasında bir şey var. Telefonlarını aldılar birbirlerinin.

 

Yuna:- Bak sen şu bacaksıza. Üç erkek birden. Birde benim erkeklerle işim olmaz diye ortada geziniyor. Bu kızı yola getirmek gerekiyor artık.

 

Jaemin:- Sacmalama Yuna. Sakın ona dokunma.

 

Yuna:- O benim olanlara dokunuyor ama.

 

Jaemin:- Senin olan bir şey yok bunu da anla artık.

 

Yuna:- Ama sen benimdin o kız gelmeden önce. Minho ve diğerleri de.

 

Jaemin ayağa kalktı

 

Jaemin:- Sen nasıl bir insansın anlamıyorum. Tamam okulun en güzel kızı sensin mutlu musun şimdi? Dedi ve kalkıp gitti.

 

Yuna:- Sana yapacağımı bilirim ben bacaksız.

 

Dans kulübünün çalışmaları vardı bu gün. Alya, dans kulübündeydi. Hyunjin, Felix ve Minho 'da oradalardı.

 

:- Evet arkadaşlar. Bu gün arkadaşlarınızdan bir kpop şarkısında gösterecekleri performansı izleyeceğiz. Dedi dans hocası.

 

Hyunjin, Felix ve Minho, çalan müzik ile birlikte dans gösterilerine başladılar. Alya onlara bakıyordu.

 

:- Ne o? Etkilendin mi onlardan?

 

Alya:- Çok güzel ve profesyonel dans ediyorlar.

 

:- Hem de çok yakışıklılar değil mi?

 

Alya güldü:- Evet.

 

:- Bizim okulun gözdeleridir onlar. Hatta üçü Dans Racha diye geçerler dans kulübünde.

 

Alya:- Taktir edilesi bir yetenek. Gerçekten mükemmel dans ediyorlar.

 

:- Öyle. Hem yakışıklı olup, hem de bu derece yetenekli olmak. Örneğin Hyunjin. Hem resim yapıyor, hem dans ediyor hem de çok güzel şarkı söylüyor.

 

Alya:- Şarkı da mı?

 

:- Ne sandın? Stray Kids 'in kendilerine ait bir müzik grubu bile var.

 

Alya:- Bilmiyordum. Harikalar gerçekten.

 

Dans gösterisi bitmişti nihayet. Hyunjin, Alya'ya göz kırpıp yerine geçti nefes nefese.

 

:- Sana göz kırptı. Bana yapsaydı bu hareketi, çoktan bayılmıştım.

 

Alya:- Arkadaş olarak canım sende desi gülerek.

 

:- Evet arkadaşlar. Bir daha ki derse herkes kendine bir partner seçecek ve belirledikleri bir dans üzerine bize performans sunacaklar. Bence eğlenceli bir etkinlik olacak. Aynı zamanda not olarak da okul durumunuza yansıyacak. Hatta ne yapalım biliyor musunuz? Bunu okula gösterisi olarak sunalım. Bir dans şenliği!

 

Alya:- Eeee benim partnerim kim olacak?

 

Hyunjin arkasından geldi.

 

Hyunjin:- Bana ne dersin?

 

Bir anda herkes onlara baktı. Kıskançlık dolu bakışlar. Çünkü çoğu kız buraya onun için gelmişlerdi. Ama Alya en şanslıları idi.

 

Alya:- Ben mi?

 

Hyunjin:- Evet ne var ki?

 

Alya:- Ama Hyunjin ben bu dans işinde henüz yeniyim pek bilgim yok.

 

Hyunjin:- Ben seni çalıştırırım kabul mü?

 

Alya:- Ama ben...

 

Hyunjin:- Hadi ama benim de bir dans arkadaşına ihtiyacım var. Kötü not almak istemiyorum.

 

Alya gülümsedi:- Peki tamam. Ama yapamazsam kızmak ta da gülmek de yok.

 

Hyunjin:- Korkma gülmem. Dedi gülerek.

 

Ekin ve Jeongin 'de kitap kulübündeydi.

 

Jeongin gelip Ekin'in yanına oturdu. Ekin yine kitapların içinde kaybolmuştu.

 

Jeongin:- Merhaba!

 

Ekin:- Merhaba.

 

Jeongin:- Yine dalıp gitmişsin.

 

Ekin:- Burada yapılması gereken şeyi yapıyorum. Kitap okumak.

 

Jeongin:- Başka bir kulübe girmeyi düşündün mü hiç merak ediyorum.

 

Ekin:- Merakını dindireyim hemen, girdim tabii. Matematik kulübü, satranç Kulübü, bilim Kulübü, Korece Kulübü...

 

Jeongin:- Tamam, tamam. Dahası da var galiba.

 

Ekin:- Yok bu kadardı. Biz de boş değiliz beyefendi.

 

Jeongin:- Aldım cevabımı.Yanlış anlama hemen. Bizim müzik kulübümüzde var. Oraya da gelir misin diye sormak istemiştim ama bizim ciddi Ekin'i miz kitaplardan başka bir şey düşünmediği için, terslemeyi tercih eder.

 

Ekin:- Müzik kulübü mü?

 

Jeongin:- Evet. Hatta bir grubumuz bile var. Stray Kids. Dans edip şarkı söylüyoruz.

 

Ekin gülümsedi:- Siz ne kadar sürprizlerle dolusunuz?

 

Jeongin:- Tabii. Ne sandın.

 

Ekin:- Sinema davetinden sonra, şimdi de konser daveti mi bu?

 

Jeongin:- Nasıl anladın?

 

Ekin:- Konu oraya doğru gidiyorken kısa keselim dedim.

 

Jeongin:- Anlamana sevindim.

 

Ekin:- Sen galiba benim derslerden zayıf almamı istiyorsun.

 

Jeongin:- O da nereden çıktı?

 

Ekin:- Ne kadar boş iş varsa, beni davet ediyorsun.

 

Jeongin:- Sinema ya da konser boş iş mi?

 

Ekin:- Çalışkan bir öğrenci için evet boş iş.

 

Jeongin:- Bunları konuştuğumuzu düşünüyorum. Arada bir kendine vakit ayırmanın nesi boş anlamadım. Ayrıca sinema için söz verdin unutma.

 

Ekin:- Sözüm söz de...

 

Jeongin:- De ne oluyor?

 

Ekin:- Yani ne bileyim işte. Üç saat film izleyeceğime üç saatte dünya bir matematik sorusu çözebilirdim.

 

Jeongin:- Matematik camiası üç saatlik yokluğundan yerle bir olmaz merak etme sen. Dedi gülerek.

 

Ekin güldü:- Sen geç dalganı.

 

Jeongin:- Bir daha de, ama, fakat ve benzeri sözleri duymak istemiyorum. Ayrıca yarın Saray gezisi de var unutma.

 

Ekin:- Ona geliyorum canım itiraz etmem.

 

Jeongin:- A tabi unutmuşum. Tarih değil mi?

 

Ekin:- Aynen. Hadi artık kitabına dön. Burası kitap kulübü. Çenemizi nasıl boşa çalıştırırız kulübü değil.

 

Jeongin güldü ve kitabına döndü.

 

Bahar ve Mira evde oturuyorlardı. Ayaklarını uzatmışlar. Lena ise mutfakta pirinç keki yapıyordu yine.

 

Mira:- Senin bu gün Müzik kulübün yok muydu?

 

Bahar:- Öğretmen gelmeyecekmiş. Senin Botanik?

 

Mira:- Bu gün iptal. Ben senin Taekwondo kulübüne gideceğini sanıyordum.

 

Bahar:- Bacağım tam iyileşmedi. Anneme de söz verdim Taekwondo ile uğraşmayacağım diye.

 

Mira:- Bazen ne düşünüyorum biliyor musun? Belki de o talihsiz kaza yaşanmasaydı okçulukta bir araya gelemeyecektik. Belki buraya da hiç gelmeyecektik. Hatta sen Minho ile hiç tanışmayacaktın dedi gülerek.

 

Bahar:- Onunla tanışmasam da olurdu. Elimden bir kaza çıkmasından korkuyorum. Her an beni deli etme potansiyeline sahip.

 

Mira:- Aman sakin ol.

 

Bahar:- İnan bana çok çalışıyorum.

 

Lena elinde pirinç kekleri ile geldi.

 

Lena:- Kızlar, ne yaptım bakın?

 

Bahar ve Mira:- Pirinç keki.

 

Lena:- Yarın sabah Han'ın sırasına bırakacağım.

 

Bahar:- Bu mevzu vereğinden fazla uzamadı mı?

 

Mira:- Sayenizde pirinç kekinden tiksindim.

 

Lena:- Ama çocuk yılmadan her gün bundan koydu masama. Hem yazık, yurtta kim bilir nasıl yemekler yiyorlardır. Acaba sushi filan da mı yapsam?

 

Mira:- Abartma istersen.

 

Lena:- Ne var sanki. Yesin çocuklar.

 

Bahar:- İstersen bir de yaprak sar. Dedi gülerek.

 

Lena:- İyi fikir. Burada nereden bulabilirim acaba asma yaprağı?

 

Bahar ve Mira birbirine baktılar şaşkınlıkla.

 

Bahar:- Bu benim geyikli duvar halısı aramam gibi bir şey oldu.

 

Nihayet ertesi gün olmuştu. Saray gezisi günü. Kızlar ve erkekler hazırlanmışlardı geziye gitmek için. Herkes okulun bahçesinde toplanmıştı. Kızlar ise diğer öğrencilere nazaran daha mutlulardı.

 

Alya:- Yaşasın sonunda gidiyoruz! Dedi heyecanla.

 

Bahar:- Türkiye 'ye mi?

 

Alya:- Hayır saraya gezmeye dedi gülerek.

 

Bahar:- Ne var bunda sevinecek? Ama doğruyu söylemek gerekirse, ben de görmeyi çok istiyorum oraları.

 

Ekin güldü.

 

Alya:- Hanbok giyeceğiz orada inanamıyorum.

 

Ceylin:- Eveeeet çok güzel olacak. Hep giyinmek istemişimdir. Dedi ve Alya ile çak beşlik yaptılar.

 

Erkekler de kızların biraz uzağında bekliyorlardı otobüsün gelmesini. Göz ucuyla onlara bakıyorlardı. Hatta dinliyorlardı da.

 

Alya:- Ben de. Hayalimdi bu ve gerçdk olacak dedi heyecanla.

 

Mira:- Ne yalan söyleyeyim ben de.

 

Ekin:- Ee nerede kaldı bu otobüs?

 

Ceylin:- Ben belki sevgilim ile giderim dedi gülerek. Espri yapmaktı niyeti.

 

Bahar, Changbin 'e baktı. Changbin "hayır"dercesine başını salladı sağa sola.

 

Bahar:- Saçmalama. Ne işin var elin çocuğunun arabasında? Sapık mı? Salak mı? Kaza mı yapar? Delirtme beni.

 

Ceylin, Bahar'ın bu ani çıkışına anlam verememişti. Aslında bu onun her zamanki tepkisiydi de espri yaptığını anlardı genelde Ceylin 'in.

 

Ceylin:- Şaka yaptım. Ben de hemen baskasının arabasına binecek değilim de sen neden atarlandın şimdi?

 

Bahar:- Ne atarı. Araba kullanmayı filan bilmez kaza yapar. Senin için endişeleniyorum herhalde. Bir Ceylin kolay yetişmiyor değil mi?

 

Ceylin güldü:- Bak bu doğru.

 

Bahar, Changbin 'e başını salladı. Changbin ise gülümsedi Bahar'a. Minho ise ikisine bakıyordu gizliden.

 

Minho:- Ne var sizin aranızda? Diye düşündü.

 

Herkes binbir heyecan otobüsü beklerken, otobüs hakkında kötü haber gelmişti. Geziye eşlik eden öğretmen karşılarına geçip durdu ve gençlere seslendi.

 

:- Çocuklar, maalesef kötü bir haberim var.

 

Herkes öğretmenin sesinin geldiği tarafa baktı merakla.

 

:- Maalesef otobüs firması ile olan anlaşmayı iptal etmek zorunda kaldık. Onuncu sınıflar maalesef geziye gidiş iptal!

 

:- Ne yani gidemiyor muyuz şimdi?

 

:- Ama biz bu günü heyecanla bekledik.

 

Bahar güldü:- Sevgilileriyle gidecek olanlar otobüs planı ile birlikte bozuldular.

 

Ekin:- Bahar gülmesene. Kötü bir durum bu.

 

Lena:- Ya ama neden ya! Dedi üzülerek.

 

Alya:- Derslerden ara verip, bi gezi yapacaktık sanki. Şansa bakar mısınız?

 

Mira:- Bir de hanbok giyeceğiz diye seviniyorduk. Ama yaa!

 

Jeongin:- Kötü oldu bu. Kızlar, ne kadar da heyecanlılardı.

 

Changbin:- Ceylin Hanım'ın peşinden koşturmak zorunda kalmayacağım en azından diye düşündü.

 

Hyunjin:- Aynen. Biz de biraz hava alırdık fena olmazdı.

 

Orada ki gençelerden birinin aklına bir fikir geldi. Öğretmenin yanına gelip fikrini söyledi.

 

:- Olabilir aslında. Evet çocuklar, şimdi şöyle yapıyoruz. Okula özel arabası ile gelenler ve ehliyeti olup ailelerinden araba isteyecekler bu araba işini size bırakıyorum. Herkes telefonlara sarılmıştı.

 

Bang Chan:- Biz ne yapıyoruz?

 

Changbin:- Ben bizim için ablamı arayıp iki tane araba kiralatıyorum.

 

Seungmin:- Şunu üç mü yapsak? Dedi kızları göstererek. Galiba onlar kaldılar.

 

Changbin:- O iş bende.

 

Jeongin:- Aramızda ailesi zengin birisi olması güzel bir şey dedi gülerek.

 

Changbin:- Ablam olmasa yine fakirim dedi gülerek.

 

Anka:- Eee biz ne yapacağız?

 

Ekin:- Kaldık galiba burada.

 

Bahar:- Herkes araba ayarlayacağına hemen bir otobüs şirketi ayarlansa daha iyi değil mi?

 

Ekin:- O iş öyle hemen halledilen bi şey değil ki? Gezinin zamanından gider. Bu okula ki çoğu öğrenci varlıklı ailelerden. Her bir arabaya dört, beş öğrenci sığsa tamam bu iş.

 

Hazel:- Bizim sığacak bir arabamız yok ama.

 

Ceylin:- Benim biricik sevgilim var. Onunla gideriz.

 

Bahar:- Senin sevgilini indirir biz süreriz herhalde. Hadi beş kişi sığdık diyelim. Diğer üçümüz tavanda mı gelecek?

 

Ceylin:- Ben ön koltukta giderim. Sen istersen tavanda gel. Dedi ve erkek arkadaşına doğru gidiyordu ki Changbin onu çevirdi.

 

Changbin:- Nereye minik kuş?

 

Ceylin:- Sana ne ara bozan kişilik?

 

Bahar:- Erkek arkadaşı ile gidecekmiş hanımefendi.

 

Changbin:- Araba işini biz ayarladık. Gelin haydi.

 

Ceylin:- Gerçekten mi?

 

Changbin:- Minho ve Bang Chan arabaları almaya gittiler. Siz onlarla gideceksiniz.

 

Ceylin:- Hadi bakalım. İlk defa bir işe yarayacaksın.

 

Kızlar bekliyorlardı. Bang Chan, arabası ile gelip Anka'nın ve kızların önünde durdu. El frenini çekip indi arabadan.

 

Bang Chan:- Kızlar, buraya gelin!

 

Anka:- Senin götüreceğin başkaları vardır.

 

Bang Chan:- Başkalarını götürseydim, şu an arabada onlar olurdu.

 

Hazel, Ekin ve Alya birbirine baktılar. Bu soğuk havanın bir an önce ısıtılması gerekiyordu. Hemen atağa geçtiler. Anka'nın koluna girip arka kapıyı açtılar.

 

Hazel:- Haydi Anka, biz arkaya oturalım.

 

Anka:- Ama biz...

 

Alya:- Burada bekleyecek değiliz herhalde. Dedi ve Anka'yı iteleyerek arkaya oturdu. Ön koltuğa da Hyunjin binmişti.

 

Diğer kızlar, Minho'nun kullandığı arabayı bekliyorlardı. Nihayet gelmişti.

 

Ceylin:- Diğerleri nerede?

 

Mira:- Bang Chan 'ın kullandığı arabaya bindiler.

 

Changbin ve Minho yanlarına geldiler araba ile. Changbin önden indi ve arka kapıyı açtı.

 

Changbin:- Buyrun hanımlar.

 

Mira, Lena ve Ceylin arkaya oturdular.

 

Ceylin:- Eee arka doldu.

 

Lena:- Biraz sıkışalım.

 

Changbin:- Bahar, sen öne otur. Ben diğerleri ile gelirim.

 

Bahar, Minho 'ya baktı.

 

Bahar:- Onun kullandığı arabaya binmem ben. Şoför acemi gibi sürüyor. Gelişinden belli. Hem önde ne işim var benim?

 

Minho:- Ne o beğenemediniz mi hanımefendi?

 

Bahar:- Beğenemedim.

 

Minho:- Kal orada o zaman. Bizim dönüşümüzü beklersin artık. Nasılsa kimse almaz seni. Dedi gülerek.

 

Bahar:- Aman, ben de pek hevesliyim sanki birinin arabasına binmeye. Hele seninkine hiç binmem. Süremiyorsun da zaten.

 

Mira:- Kavga etmeyin. Bahar, bin işte ne var? Diye seslendi arabanın içinden.

 

Bahar:- Asla. Buna muhtaç olmaktansa, yürüyerek giderim daha iyi.

 

Lena:- Ya başladılar yine.

 

Changbin:- Bahar, yabancı birinin arabasına mı bineceksin?

 

Minho:- O yürüyerek gelecekmiş. Bırak yürüsün. Biraz kilo verir. Dedi ve açık olan ön kapıya uzanıp kapattı.

 

Bahar:- Sen kendine bak. İnip yürümesi gereken biri varsa o da sensin.

 

Minho:- Güleyim de boşa gitmesin. Ben direksiyona boşa geçmedim güzelim, arabayı kullanıyorum bir kere, gereksiz biri değilim. Best şoförüm ben, ralli pilotuyum. Şoförlerin kralıyım.

 

Bahar:- Yaa sorma. Gereksizliğinin bütün dünya farkında. Oksijen israfı.

 

Minho:- Gelme zaten. En azından çok konuşan biri olmazda sessiz sedasız gideriz. Kafamız dinlenir biraz.

 

O anda arkaya bir araba gelip durdu. Korna çalıyordu ve bu Bahar'a idi. Hepsi arkaya doğru baktılar.

 

Ceylin:- Arkamızda ki arabada kimin?

 

Bahar:- Jaemin!

 

Mira:- Jaemin'e bak sen. Sırf Bahar için araba bulmuş.

 

Minho, dikiz aynasından arkaya baktı. El frenini çekti hızla ve arabadan indi. Bahar'ın yanına geldi, hızla ön kapıyı açıp, Bahar'ı içeri iteledi. O sırada Jaemin, arabadan inmiş, Bahar'ın yanına geliyordu ki durdu arabanın yanında.

 

Bahar:- Ne yapıyorsun sen ya?

 

Mingo:- Bin şu arabaya hemen. Dedi ve bacakları dışarıda kalan Bahar'ın bacaklarını tutup arabanın içine sokuşturup kapıyı kapattı.

 

Bahar:- Minho, dursana!

 

Minho önce Bahar'ı bindirdi zorla sonra da Changbin 'i arkaya Ceylin 'in yanına sokuşturdu resmen. Kapıyı da örtüp, direksiyona geçti. Arabayı çalıştırdığı gibi ilerledi.

 

Jaemin:- Yine sen, Minho!

 

Ceylin:- Ya biraz çekilsene!

 

Changbin:- Nereye çekilebilirim acaba?

 

Ceylin:- Kıyafetimi kırıştırıyorsun!

 

Bahar:- Changbin arkaya oldu mu hiç? Hem niye itiş kakış bindirdin bizi arabaya? Birde önde ben.

 

Minho:- Sus ve otur oturduğun yerde. Bak mis gibi gidiyorsun işte.

 

Bahar:- Kızlar siz iyi misiniz orada?

 

Changbin:- Kızlar gayet iyi. Benim popom arabanın kapısından dışarı fırlayacak neredeyse.

 

Ceylin:- Popon o kadar büyük ki yarısı dizlerimin üzerinde.

 

Changbin:- Dua et hepsi değil.

 

Mira ve Lena gülüyorlardı.

 

Ceylin:- Gülmeyin sizde!

 

Bahar:- Bari bir kenarda durda Changbin öne geçsin.

 

Minho istifini bile bozmadı ve sürmeye devam etti.

 

Minho:- Kemerini tak.

 

Saray yolculuğu başlamıştı. Anka, Bang Chan'ın arabasında idi. Direksiyonda da Bang Chan. Arada bir dikiz aynasından bakıyordu Anka'ya. Anka'da gizliden gizliden ona.

Ekin:- Bu otobüs işini gelirken hallederler değil mi?

 

Hyunjin:- Bilmiyorum neden sordun?

 

Ekin:- Bu şekilde nasıl geri dönceğiz?

 

Bang Chan:- Bizden rahatsız olmayın, rahat olun lütfen.

 

Ekin:- Rahatsızlık olur mu hiç? Sadece zahmet veriyoruz size.

 

Hyunjin:- Sorun yok. Chan'ın dediği gibi rahat olun.

 

Anka dile gelmeye karar vermişti.

 

Anka:- Şey, teşekkür ederiz. Bizi düşünüp arabaya aldığınız için.

 

Hyunjin, Bang Chan 'a baktı. Bir cevap vermesi gerekiyordu en azından "rica ederim" demek gibi.

 

Bang Chan:- Arkadaşlar bu günler içindir değil mi? Her ne kadar arkadaş sayılmasakta.

 

Anka, başını diğer tarafa çevirdi. Bu söz birazcık üzmüştü sanki kendisini. Hep üzülen Chan olacak değildi sonuçta. Anka'da idi sıra.

 

Anka:- Senin şu yanında ki kız, o gelmiyor mu bu gün? Dedi yoğun kıskançlık içeren cümlesi ile.

 

Bang Chan:- Hangi kız?

 

Anka:- Hep dibinde ya hani, elin için revire geldiğinde yanında olan.

 

Bang Chan:- Nayeon'u diyorsun sen.

 

Anka:- Adı her ne ise işte dedi mırıldanarak.

 

Bang Chan:- Yok bu gün hasta o gelemeyecek.

 

Anka:- İyi bari.

 

Bang Chan:- Neden sordun ki şimdi onu?

 

Anka:- Hep dipdibe gezdiğiniz için, insan bi merak ediyor işte. Neyse. Geçmiş olsun.

 

Bang Chan:- İletirim. Senin ki yok bu gün?

 

Anka:- Kim benim ki?

 

Bang Chan:- Sevgili Japon arkadaşımız, Yuta.

 

Anka:- Bilmem görmedim. Senin kadar iç içe olmadığım için, gelmemesinin de sebebini bilmiyorum.

 

Ekin:- Ne yapıyor bunlar karşılıklı birbirlerini sorguya mı çekiyorlar? Diye fısıldadı.

 

Hazel:- Karşılıklı sorgu değil de karşılıklı kıskançlık gibi geldi bana.

 

Alya:- Anka, bildiğin sorguya çekiyor bence.

 

Bang Chan:- Onunla aramızda özel bir ilişki varda o yüzden biliyorum.

 

Alya:- Aa demek özel bir ilişki sizinkisi. Allah mutlu etsin ne diyeyim.

 

Hyunjin:- Ee Alya dans için ne zaman çalışmaya başlıyoruz? Dedi ortamda ki gerginliği dağıtmak için.

 

Alya:- Mümkünse hemen! Dedi ortamdaki enerjinin vermiş olduğu tedirginlik ile.

 

Hazel:- Ne dansı bu?

 

Hyunjin:- Dans kulübünde ödev verdiler. Biz de ikimiz partner olacağız. Ama dans türü seçemedik henüz.

 

Alya:- Bahar olsaydı buna Halay ya da Ankara misket diye cevap verirdi. Dedi gülerek. Buna Anka bile gülmüştü. Bang Chan'ın dikiz aynasından Anka'ya olan bakışları yinelendi. Anka'nın da ona.

 

Bu arada Minho'nun kullandığı arabada da mini bir kaos ortamı söz konusuydu.

 

Ceylin:- Changbin, biraz zayıfla istersen.

 

Changbin:- Ne o beğenemedin mi beni?

 

Ceylin:- Senin yüzünden arkaya on kişi oturmuş gibi olduk. Üçü biz, yedisi sen.

 

Changbin:- Ne kadar komiksin sen öyle. Sen espri yapma istersen.

 

Mira:- Kavga etmeyin gidiyoruz işte bir şekilde.

 

Ceylin:- Sen rahatsın tabii. Dizlerinde oturan bir Changbin yok.

 

Changbin:- Onlar kilo değil bir kere kas. Bak! Dedi ve kol kaslarını gösterdi.

 

Ceylin:- Gördüm, gözüme sokmana gerek yok.

 

Bahar ise arabada sessiz sedasız gidiyordu. Şu an en çok konuşması beklenen kişi o olsa da gayet sessizdi. Kaçamak bakışlarla Minho 'ya baktı. Direksiyon da, gözünde gözlükleri ile çok karizmatik görünüyordu. Beğenmiş miydi onu ne? Tuhaf hissetmişti kendisini. Hatta düşündüklerimden dolayı utanmıştı kendi kendine.

Minho kendisine baktı.

 

Minho:- Ne o, neden bakıyorsun?

 

Bahar hemen laf atağına geçti. Şu an düşündükleri anlaşılmamalıydı.

 

Bahar:- Arabayı düzgün kullanamıyorsun da ona. Biraz güzel kullan.

 

Minho:- Bana mı dedin sen onu?

 

Bahar:- Oturttun beni buraya, bütün tümsekleri zıplayarak geçtik. İçim dışıma çıktı.

 

Minho:- Bilseydim, seni arkaya oturturdum. Bagaja.

 

Bahar:- Aman ben çok meraklıyım senin kullandığın arabanın ön koltuğunda oturmaya.

 

Minho:- Bir seyden de memnun kal. Teşekkür edeceğine anca söyleniyorsun.

 

Bahar:- Sen olunca işin içinde, teşekkür etmek zor biraz.

 

Changbin:- Her an, her dakika kavga edecek bir konu bulmayı nasıl başarıyorsunuz acaba?

 

Minho:- Onu yan koltukta oturan hanımefendiye soracaksın.

 

Bahar:- Senin bu arkadaşın söz konusu olduğunda kavga etmek için her şey yetiyor.

 

Minho:- Ben hayatım da bu kadar geçimsiz bir kız görmedim.

 

Bahar:- Ben de senin gibi odunumsu bir varlık görmedim. Hangi mağaradan çıktın acaba?

 

Minho:- Yolun kenarına bırakıp kaçacağım seni artık.

 

Bahar:- Sen kendini bırak bence. Ben de kurtulayım.

 

Lena:- Ay yeter içim şişti.

 

Kavga dövüş saraya gelmişlerdi nihayet. Zar zor arabadan indi Ceylin ve Changbin. Hepsi birbirini bulmuşlardı.

 

:- Evet erkekler ve kızlar. Beni takip edin bakalım. Simdi Hanboklarımızı kiralamaya gideceğiz.

 

Mira:- İşte beklediğim o an.

 

Ceylin:- Arabada çektiğim çileye değecek galiba.

 

Ekin:- Haydi kızlar, gidelim.

 

Herkes öğretmenin peşinde gittiler Hanbok kiralamaya. Kızların heyecanları yüzlerinden okunuyordu.

 

Erkekler hanboklarını giyinmişlerdi.Kızlar gibi uzun uzun bakmadılar hanboklara. Hemen giyinip çıktılar. Eski Kore'den günümüze gelen bir beyefendi olmuşlardı adeta. Stray Kids 'in sekizine de birden o kadar yakışmıştı ki kıyafetleri.

 

Hanbok SKZ

 

... Bang Chan ...

 

... Minho ...

 

... Changbin ...

 

... Seungmin ...

 

... Han ...

 

... Felix ...

... Hyunjin ...

 

... Jeongin ...

 

Kızlar bir dükkana geldiler. Etraflarına hayran hayran bakıyorlardı. Askıdaki kıyafetler o kadar güzeldi ki giyinmek için sabırsızlanıyorlardı.

 

Mira:- Kızlar, ben buradan iki sene çıkamam ona göre.

 

Hazel:- Hepsi de çok güzel değil mi?

 

Anka:- Aynen. Bayıldım bunlara.

 

Bahar:- Bakar mısınız? Sizde Bindallı var mı? Diye sordu görevliye.

 

:- O da nedir?

 

Bahar:- Türk kıyafeti. Hanbok gibi.

 

Ekin:- Burada Bindallı 'nın ne işi var Bahar? Hanbok satıyorlar işte.

 

Bahar:- Ne var canım, kendi ülkemin kıyafetiini giyemez miyim?

 

Mira:- Haydi kızlar, bir an önce alalım şu elbiseyi.

 

Ceylin:- Benim ki en gösterişlisi olmalı. Kraliçe için olanı filan mı alsam acaba?

 

Anka:- Benim ki de sade ve şık olsun. Evet evet.

 

Bahar:- Kızlar, ben pembe buldum! Dedi ve giyinmeye gitti.

 

Alya:- Haydi Hazel, biz de kendimize seçelim birer tane.

 

Lena:- Ayy prenses elbisesi gibi bunlar.

 

Hazel:- Kızlar, ben de buldum!

 

Kızlar, hanboklarını giyinmişlerdi. Saçlarını da yaptıktan sonra saraya doğru ilerlediler.

Anka'nın Hambok'u

 

Bahar'ın Hanbok 'u

 

 

Mira'nın Hanbok 'u

 

Ceylin 'in Hanbok 'u

 

Ekin'in Hanbok 'u

 

Alya'nın Hanbok 'u

 

Hazel'in Hanbok 'u

 

Lena'nın Hanbok 'u

 

 

Ceylin:- Ee kızlar, nasıl görünüyorum?

 

Bahar:- İllaki duyman gerekiyor değil mi?

 

Ceylin:- Evet.

 

Bahar:- Hadi söyleyeyim de mutlu ol. Çok güzel oldun. Sana çok yakıştı. Hatta bu renk senin rengin.

 

Mira:- Yeteri kadar poh pohlandın mı?

 

Ceylin:- Teşekkür ederim. Şimdi daha iyi hissediyorum.

 

Kızlar gülüyorlardı.

 

Bahar, uzakta ki Jung İl 'i fark etti.

 

Bahar:- Utanmaz! Diye mırıldandı.

 

Ceylin sevgilisini görmedi ama oda Ceylin 'i görmemiş, başka bir kız ile ilgileniyordu. Bahar, kasına döndü ve onu izlemeye başladı. Dikkat kesildi ona hatta. Resmen göz hapsine aldı.

 

Saraya geldiler kızlar üzerlerinde hanbokları ile. Erkekler ise çoktan gelmişlerdi. Sarayın avlusunda bekliyorlardı.

 

Changbin, Ceylin 'e baktı. Hatta bakıp bir süre öyle kaldı. Ceylin çok güzel olmuştu. Her zamanki gibi güzeldi ama kendi ülkesinin kıyafetleri içinde çok daha güzeldi şu an.

 

Felix ve Hazel, göz göze geldiler. Bir süre birbirine baktıktan sonra, Hazel utanarak başını çevirdi diğer tarafa.

 

Hazel:- Ne tatlı olmuşlar değil mi?

 

Ceylin:- Changbin hariç evet.

 

Hazel:- Changbin de dahil evet diyecekti. Herhalde.

 

Ceylin, şöyle bir süzdü Changbin 'i. Sonra gülümsedi.

 

Ceylin:- Evet çok tatlı.

 

Han, Lena'ya baktı ve hemen yanına gitti.

 

Han:- Sana çok yakışmış. Prenses gibi görünüyorrsun.

 

Lena utanmıştı:- Teşekkür ederim. Seninki de sende çok hoş olmuş.

 

Han:- Sana sarayı gezdirebilir miyim?

 

Lena, kızlara baktı. Kızlar ise git hadi diye işaret ettiler.

 

Lena:- Olur! Dedi gülümseyerek.

 

Mira:- Bahar, görmeden gitmesi iyi oldu. Diye fısıldadı Alya'ya.

 

Alya:- O nereye bakıyor öyle? Bizi gözü görmüyor.

 

Mira:- Bırak baksın. Dalmış herhalde. Aksi halde Lena'nın burnundan getirmişti.

 

Alya:- Ay doğru.

 

Han ve Lena'da uzaklaşmışlardı.

 

Jeongin 'de Ekin'in yanına gidecek gibi oldu ama durdu. Ekin saraya bakınıyordu hayran hayran.

 

Minho:- Ne duruyorsun yanına gitsene? Sarayı gezdirmeyi teklif et.

 

Jeongin:- Yalnız gezmek istiyorum derse?

 

Minho:- Ona saray hakkında bildiklerini anlatmayı teklif et.

 

Jeongin:- Kabul eder mi?

 

Minho:- Sence? Ekin o.

 

Jeongin gülümsedi ve Ekin'in yanına geldi.

 

Jeongin:- Rehbere mi bakınıyorsun?

 

Ekin:- Evet. Kim gezdirecek bize sarayı?

 

Jeongin:- Ben!

 

Ekin:- Sen mi?

 

Jeongin:- Evet ben. Rehberiniz ayağınıza geldi. Gelene kadar ben sana bildiklerimi anlatırım. Olmaz mı? Hem zaman kaybı olmaz.

 

Ekin:- Tamam o zaman.

 

Ekin ve Jeongin 'de uzaklaşmışlardı.

 

Hyunjin, Alya'ya baktı. Gözlerini alamıyordu ondan.

 

Hyunjin:- Çok güzel olmuş!

 

Bang Chan:- Aynen. Bu kadar güzel olmak zorunda mıydı?

 

Hyunjin:- Sen onu Alya'ya mı dedin?

 

Bang Chan:- Hayır Anka'ya.

 

Hyunjin:- Ne demek Alya?

 

Bang Chan:- Anka diyorum duymuyor musun? Dedi sesli bir şekilde.

 

Bir anda Anka, kendisine döndü.

 

Anka:- Bana mı seslendin?

 

Bang Chan:- Bbb be be ben...

 

Hyunjin:- Evet sana seslendi. Sarayı gezdireyim mi diye soracaktı.

 

Anka, kızlara baktı.

 

Hazel:- Git istersen. Kırma çocuğu.

 

Anka:- Pekâla.

 

Bang Chan ve Anka, önden önden ilerlediler.

 

Seungmin ve Mira'da birbirine bakıp el salladılar. Mira uzakta ki Dahyun 'u fark etmişti.

 

Mira:- Seungmin, Dahyun 'un yanına gitsene.

 

Seungmin:- Neden?

 

Mira:- Yakınlaş işte onunla biraz. Bak ne güzel yer. Kalbini kazanmak için harika bir fırsat.

 

Seungmin:- Ama ben durup dururken gidemem yanına.

 

Mira koluna girdi Seungmin 'in.

 

Mira:- Gel ben götürürüm seni.

 

Seungmin koluna baktı:- Ama Mira...

 

Mira:- Gel sen gel!

 

Hazel:- Kızlar, hadi bizde kendimiz gezelim.

 

Diğerleri:- Tamam.

 

Hyunjin:- Hadi biz de gidelim.

 

Felix:- Nereye?

 

Hyunjin, Alya'yı işaret etti.

 

Hyunjin:- Sarayı gezmeye yürüyün arkadaşlar.

 

Changbin:- Sen geliyor musun Minho?

 

Minho:- Siz devam edin ben size katılırım.

 

Minho ve arkası dönük Bahar kalmışlardı. Minho bile isteye kalmıştı Bahar'ın yanında. Önce nereye baktığına baktı Bahar'ın. Sonra da seslendi. Bahar o çocuğa o kadar odaklanmıştı ki arkadaşlarının gittiğini bile fark etmemişti.

 

Bahar:- Pislik şey. Şuna bak ya.

 

Minho:- Kime bakıyorsun sen?

 

Bahar, onu duymuyordu.

 

Minho:- Hey, nereye bakıyorsun sen öyle? Dedi ve omuzuna elini koydu.

 

Bahar:- Dayak yemek isteyen birine. Dedi ve arkasına döndü. Minho, Bahar ile yeniden göz göze gelmişti. Giyindiği pembe hanbok ona o kadar tatlı olmuştu ki. Saçları açıktı. Dalgalı saçları. Tam beğendiği gibi. Kahverengi gözleri ile bakıyordu kendisine. Masum güzelliği ile yine kendisini etkiliyordu. Yine kalp çarpıntısı, heyecan ve istemsiz gelen gülümseme. Ve sonsuza kadar sürecekmişçesine gelen mutluluk hissi. Elini çekti usulca Bahar'ın omuzundan ve geri çekildi.

 

Bahar:- Kızlar, nereye gittiler?

 

Minho:- Gezmeye.

 

Bahar:- Beni almadan mı?

 

Minho:- Sen ayakta uyuyorsun galiba.

 

Bahar:- İyi de ben şimdi kiminle gezeceğim? Ay ya kaybolursam burada?

 

O arada kendilerine el sallayarak gelen Jaemin 'i gördü Minho. Bahar'a sesleniyordu. Birden Bahar'ın bileğinden tuttu ve ilerledi.

 

Minho:- Yürü ben sana gezdiririm sarayı. Dedi ve koluna girdi Bahar'ın. Yürütmeye başladı.

 

Bahar:- Dur çekiştirme.

 

Minho:- Bak sana sarayın en güzel yerini göstereceğim. Durma yürü.

 

Bahar:- Tamam koşturma beni. Eteğime basacağım.

 

Jaemin, olduğu yerde kalmıştı bir kez daha. Minho kaçırmayı başarmıştı Bahar'ı.

 

Anka ve Bang Chan dolaşıyorlardı. Sessizlerdi. İkisi de konuşmak istiyorlardı. Hatta güzel şeyler konuşmak istiyorlardı ama olanlar onların birbirine tavır takınmasına sebep olmuştu. Bang Chan, Anka 'ya baktı göz ucuyla. Kumral saçları, tarlada salınan başaklar gibi rüzgarda dans ediyordu. Yüzü, gözleri, hatta yanında olması bu dünyadan soyutlanmasına neden oluyordu. Kendisi her ne kadar Anka'ya olan hislerini yok sayma kararı almış olsa da hissettikleri onu aldığı karardan ve hatta alacağı kararlardan caymasına neden oluyordu.

 

Bang Chan:- Şey, hanbok, sana çok yakışmış.

 

Anka:- Teşekkür ederim. Sana da çok yakışmış. Chan, ben sana bir şey söylemek istiyorum.

 

Bang Chan durdu ve Anka'ya baktı.

 

Anka:- Bana küsmüşsün gibi hissediyorum.

 

Bang Chan:- Hayır. Sadece sen uzak dur dediğin için uzak duruyorum senden.

 

Anka:- Öyle bir şey mi dedim?

 

Bang Chan:- Hareketlerin ile imâ ettin.

 

Anka:- O gün ki kavga da sana yüklenmiş gibi oldum. Ben, yani yabancı öğrenci olduğum için, hareketlerime filan biraz daha dikkat etmem gerekiyor. Kavgalarda adım geçmemeli mesela. O gün de öyle şeyler olunca, biraz kızdım.

 

Bang Chan:- Daha önce bana zorba dedin. Bu konuyu aramızda hallettik. Sonrasında ise Yuta ile yan yana iken sana rahatsızlık verdiğimi ima ettin. Ve dahasında beni azarladın. Bunlar beni yanında istemediğini anlatıyor bana.

 

Anka:- Hayır, öyle değil. Dedi ve Bang Chan 'ın elini tuttu. Sen beni yanlış anlamışsın. Sana karşı öyle şeyler düşünmedim zorbalık evet ama diğerleri sadece senin benzetmen. Dedi ve birden eline baktı. Nedense kalbine sıcacık bir şey indi. İçini ısıtan. Chan, gözlerine baktı Anka'nın. Anka birden geri çekildi. İki adım geriye atayım derken eteğine bastı ve tam düşecekken Bang Chan onu kavradı belinden. Anka ise omuzundan tutuverdi düşme korkusu ile.

 

Yakınlardı. Ama birbirine yakın olan şey vücudu, elleri gözleri değil. Kalpleri de yakındı. Duyguları hatta ruhlarıda.

 

Anka:- Ne oluyor bana ama? Kalbimin böyle çarpmasına neden hakim olamıyorum? Ben bu çocuğun yanında nefes alamıyormuş gibi hissediyorum. Kalbim ağzımdan fılayacak çünkü. Chan, galiba ben seni...Diye içinden geçirdi. Utangaç bakışlarla birbirine bakıyorlardı.

 

Bang Chan birden toparlandı ve Anka'yı bıraktı.

 

Bang Chan:- Bu elbise ile geri geri yürümesen daha iyi olur.

 

Anka:- Ben, sakarlık işte dedi saçını ve üzerini düzelterek. Ellerini yanaklarına götürdü. Kızarmıştı.

 

Bang Chan:- Dikkat et.

 

Anka:- Ederim dedi yüzünü yere eğmiş.

 

Jeongin, Ekin ile birlikte yürüyordu. Jeongin ona bildiklerini anlatıyordu saray ile ilgili. Ekin de dikkat kesilmiş onu dinliyordu.

 

Jeongin:- Şimdi sen söyle bakalım nasıl buldun burayı?

 

Ekin:- Çok güzel ve büyüleyici. Eğer sende bir gün Türkiye 'ye gelirsen, ben de seni gezdiririm. Böyle bilgiler filan veririm sana.

 

Jeongin:- Umarım bir gün gelirim. Türkiye çok güzel bir ülkeymiş duyduğuma göre.

 

Ekin:- Öyledir. Her şeyi ile dünyadan ayrı bir dünya gibidir.

 

Jeongin:- Okul biter bitmez giderim demek mi oluyor bu yoksa?

 

Ekin:- Özledim ama ne olur bilmiyorum. Neden sordun ki?

 

Jeongin:- Size alıştık.

 

Ekin gülümsedi:- Biz de size. Geldiğimiz ilk günlere göre, daha iyi aramız. Yoksa böyle gezmek nerdee!

 

Jeongin:- Belki çok daha iyi olur. Aramız yani.

 

Ekin:- Kim bilir belki.

 

Jeongin:- Üniversiteyi burada okursan gitmek zorunda da kalmazsınız. Sonra işte bulursun burada. Belki, belki burada evlenirsin filan.

 

Ekin:- Sen neden bizim derdimize düştün ki şimdi?

 

Jeongin:- İnsan, çok sevdiği insanların gitmesini istemez de ondan.

 

Ekin, utanmıştı. Kahküllerini düzeltti parmağı ile. Uzun düz sim siyah saçlarını arkaya doğru attı. Bir şeyler ile uğraşıyormuş gibi yapması gerekiyordu çünkü çok utanmıştı.

 

Garip hissediyordu. Hiç hissetmediği duygulardı bunlar. Matematiği ya da kitapları sevmek gibi değildi. Ya da tembellikten nefret etmek gibi de olamazdı. İçinde bu güne kadar gün yüzüne hiç çıkarmadığı bir şey. Ama bilmiyordu ne olduğunu. Belki zaman ilerledikçe o da buna bir isim koyabilirdi. Belki de o isimi çoktan koymuştu da kendisine itiraf etmek biraz zaman biraz da güç gerektiriyordu.

 

Tatlı çiftimiz Han ve Lena'da yan yana sarayı turluyorlardı.

Lena, etrafına bakınarak yürüyordu yanında Han ile. İkisi de utangaç bir hâldeydiler. Lena'na Han'ın poğaça yanaklarına baktı. Çok tatlıydı. Hatta hayatında gördüğü en yakışıklı ve en tatlı erkek Han'dı. İkisi bir arada yani.

 

Biraz durdu Lena ve konuşmaya karar verdi.

 

Lena:- Sana pirinç keki yaptım.

 

Han:- Benim için mi?

 

Lena:- Evet. Geçenkini beğendin diye.

 

Han gülümsedi:- Evet çok güzel olmuşlardı. Sen o işte gerçekten iyisin. Biliyor musun? Karnımda acıkmıştı. Hadi ver de yiyeyim.

 

Lena:- Şey ama getirmedim. Evde.

 

Han:- Olsun. Okula geldiğimde getirirsin. Beraber yeriz hatta.

 

Lena:- Beraber yiyeceğimizi hiç sanmıyorum.

 

Han:- Neden?

 

Lena:- Her sabah, bana pirinç keki bıraktığın için, artık canım istemiyor.

 

Han:- Seni sıktım mı?

 

Lena:- Öyle demek istemedim. Sadece çok fazla yedim. Biraz ara versem iyi olacak. Bir gün, ben sana Türk yemekleri de yapayım. Biz Türkiye 'de iken yaprak filan sarardık.

 

Han:- Yaa, ben onu biliyorum. Arkadaşlarımdan duymuştum çok lezzetliymiş.

 

Lena:- Tamam o zaman. Sözüm olsun.

 

Han:- Sabırsızlıkla bekliyorum.

 

Mira ve Seungmin, koşa koşa Dahyun 'un yanına geldiler. Yanı değil de biraz uzağına gelio durdular.

 

Mira:- Haydi, durma git yanına.

 

Seungmin:- Ama Mira...

 

Mira:- Ama ne Seungmin? Böyle utangaç olursan kızı başkası kapar.

 

Seungmin:- İyi de gitmek istemiyorum.

 

Mira:- Ne? Dedi ve durdu. İyi de neden?

 

İstemiyodu işte Seungmin. Dahyun'un yanına gitmek istemiyordu. Mira'nın yanında mutluydu çünkü. Ne gerek vardı şimdi bu mutluluğu bozmaya. Üstelik Mira'nın bu ısrarı da onun moralini bozuyordu biraz. Başka bir kız ile arasını yapmasını istemiyordu eskisi gibi.

 

Seungmin:- İstemiyorum işte. Hem ne söyleyeyim gidip?

 

Mira:- Çok yakışmış sana hanbok de. Bu gün çok güzelsin de.

 

Seungmin Mira'ya baktı gülümseyerek. Tatlı tatlı bakıyordu hem de. Minicik bir köpek yavrusu gibi. Öyle sevimliydi şu an.

 

Seungmin:- Hanbok sana çok yakışmış.

 

Mira:- Bana değil, Dahyun 'a söyleyeceksin.

 

Seungmin:- Ama sana daha çok yakışmış.

 

Mira durdu ve Seungmin 'e baktı. Neden söylemişti ki şimdi bunu kendisine? Anlam verememişti. Seungmin, durmuş kendisine bakıyordu.

 

Mira:- Seungmin ne diyorsun?

 

Seungmin:- Dahyun 'un yanına gitmek istemiyorum.

 

Mira:- Ne? Neden?

 

Seungmin:- İstemiyorum işte.

 

Mira:- Seungmin, sen iyi misin?

 

Seungmin, Mira'nın elini tuttu ve sarayın bahçesine doğru ilerlediler. Mira eline bakıyordu. Seungmin 'in ne yaptığı konusunda hiç fikri yoktu.

 

Mira'yı Dahyun 'dan uzaklaştırmıştı Mira'yı. Gerçekten ne yapıyordu bu çocuk böyle? Çok garip davranışlardı bunlar.

 

Mira:- Bana ne olduğunu açıklayacak mısın?

 

Seungmin, kendisine ve Mira'ya baktı. Hakikaten ne yapıyordu şu an? Aslında açıktı. Mira'nın kendisini Dahyun ile yakınlaştırmaya çalışmasından rahatsız olmuştu ama bunun nedenini bilmediği için, yaptığı şeyin de farkında değildi. İçeride ki en dipteki duyguları kendisini hareketleri ile gün yüzüne çıkarıyordu. Ayrıca hemen kendisine bakan Mira'ya bir yalan uydurmalıydı.

 

Seungmin:- Ben, ben istemiyorum Mira.

 

Mira:- Neyi? Bana ne olduğunu söyleyecek misin?

 

Seungmin:- Kendimi hazır hissetmiyorum. Yani bilmiyorum korktum galiba yanına gitmekten.

 

Mira:- Öyle desene. Ben de bir şey oldu sandım. Beni çekiştirip buraya getirince.

 

Seungmin:- Özür dilerim.

 

Mira:- Saçmalama. Ne özürü. Sen iyi hissettiğinde Dahyun 'u etkileme planına kaldığımız yerden devam ederiz. Dedi gülümseyerek.

 

Seungmin, Mira'yı tuttuğu eline baktı. Öyle ki Mira'da bunun farkında değildi şu an. Seungmin için bir anlığına endişelenmişti. Hatta endişeden bir tık fazla bir şey olacaktı ki, o el orada kalakalmıştı.

 

Seungmin:- Seni çekince, elin acıdı mı?

 

Mira, eline baktı. Seungmin elini tutuyordu. Hemen geri çekti elini utanarak. Arkasına saklayıverdi.

 

Mira:- Yok, acımadı. Ama sen iyi ol olur mu?

 

Seungmin:- Burada iyiyim merak etme sen.

 

Minho ise Bahar'ı sarayın merdivenlerinin tepesine getirmişti.

 

Bahar:- Niye koşuşturuyoruz iki saattir?

 

Minho:- Bak buralarda çok güzel. Biraz yüksek ama olsun.

 

Bahar:- Anladım sen beni buradan atmayı düşünüyorsun. Nefretini bu kadar belli etme bana karşı.

 

Minho:- Hiç aklıma gelmedi ama olabilirmiş.

 

Bahar:- Burası da oldukça yüksekmiş.

 

Minho:- Evet oldukça dedi ve geri çekildi.

 

Bahar:- Yükseklik korkun mu var?

 

Minho:- Evet. Sıkıntılı bir durum.

 

Bahar:- Zor tabii.

 

Minho:- Bu Jaemin de peşinden hiç ayrılmıyor.

 

Bahar:- Konu neden ona geldi şimdi?

 

Minho:- Seni rahat bırakmıyor da ondan dedim.

 

Bahar:- Senin şu Yuna'da senin yüzünden beni rahat bırakmıyor. Sevgilisini elinden almışım gibi davranıyor. Diyorum bizim aramızda bir şey olamaz, biz düşmanız diye anlamıyor.

 

Minho:- Öyle mi? Yani öyle tabii. Düşmanız dedi kırgın bir ses tonu ile.

 

Birden rüzgar esti bulundukları yerde. Bahar'ın saçları dalgalandı. Minho, ona bakıyordu. Hayran bakışlar. Çekik gözlerinde Bahar'ın izleri oluşmaya başlamıştı. Galiba kalbinde de.

 

Minho:- Saçların, böyle çok güzel!

 

Bahar, saçının yüzüne gelen tutamını çekti eliyle. Minho 'ya baktı.

 

Bahar:- Bana mı dedin?

 

Minho:- Öylesine dedim. Yani yakışıyor anlamında.

 

Bahar:- Bazen kafana bir şey düştüğü kanısına varıyorum dedi şaşkınlık ile.

Lena ve Han'da yüksek bir yerdelerdi. Otumuş manzarayı izliyorlardı.

 

Lena:- Kendimi Kore filmlerindeki gibi hissettim. Tarihi bir Kore dizisindeyim.

 

 

Han:- Sever misin?

Lena:- Evet. Sizin dizilerde ki erkekler çok romantikler. Gerçekte de öyle misiniz?

 

Han:- Herkes öyle değildir. Diziye göre düşünmemelisin.

 

Lena:- Ama sen onlara benziyorsun. Romantik birisin. Düşüncelisin de. Derken rüzgar esti ve şiddetlendi. Lena'nın saçları yüzüne gelmeye başladı. Lena eliyle düzeltmeye çalışıyordu saçlarını.

 

Han, oturduğu yerde yanına yaklaştı ve eliyle Lena'nın yüzünde ki saçları kulağının arkasına aldı. Saçının her bir teli pamuk gibiydi ve rüzgarda savrulacaktı sanki. Güneş gibi parlak sarı saçları, gözlerini etkisi altına alıyordu.

 

Han:- Dur bir dakika.

 

Lena, kıpkırmızı olmuştu. Bir anlık da olsa Han'ın çekik gözlerine baktı. Aynı anda. Han ile birlikte.Ormanlar gizli yeşil gözlerine hapis oluyordu. Sanki tüm dünyanın oksijen ihtiyacını o gözlerdeki ormanlarkarşılıyordu. Kendisinin de. Öyle derin bakıyordu.

 

Han kendine geldi birden.

 

Han geri çekildi:- Şey yanlış anlama. Saçın gözüne girmesin diye düzelttim.

 

Lena:- Yok canım, neden yanlış anlayayım ki? Dedi ve telaşla arkasına döndü. Lena 'da diğer tarafa. Birbirine bakmaya cesareti yoktu ikisininde.

 

Bahar ve Minho. Bizim kaotik ikili. Merdivenlerin tepesindeydiler. Bahar etrafa bakıyordu.

 

Bahar:- Aa bak bizimkiler aşağıda.

 

Minho:- Hadi yanlarına gidelim.

 

Kızlar önde erkekler ise arkada yürüyorlardı. Daha ziyade erkekler kızları takip ediyorlardı.

 

Alya:- Bunlar bizi mi takip ediyorlar?

 

Hazel:- Sanmam. Sonuçta aynı yerde geziyoruz.

 

Alya:- Gittiğimiz yere de geliyorlar ama.

 

Ceylin:- Yok artık.

 

Felix:- Hyunjin, ne işimiz var kızların peşinde?

 

Hyunjin:- Kızları, burada yalnız mı bırakacağız? Bir sürü erkek var bak etrafta.

 

Changbin:- Olabilir de. Sen şimdi neden kızları düşünür oldun onu anlamadım.

 

Hyunjin:- Ne varmış benim düşünmemde?

 

Changbin:- Şu koruyucu tavırları Felix sergilese anlarımda sen yani. Kendinden başka kimseyi umursamayan Hyunjin, üç tane kızı koruyor.

 

Felix:- Bana da garip geldi. Yoksa içlerinden birine ha?

 

Hyunjin:- Yok artık. Benim aşka olan bakış açımı biliyorsunuz. Aşka ve sevgiye inanmam.

 

Changbin:- Biz de senin aşka bakış açını bildiğimiz için soruyoruz ya bunu.

 

O anda Ceylin'in yanına Jung İl geldi. Yine bulmuştu Ceylin 'i. Changbin 'e rahat nefes yoktu anlaşılan.

 

Jung İl:- Merhaba tatlım.

 

Ceylin:- Merhaba.

 

Jung İl:- Seni bulamayınca gelmediğini düşündüm bende.

 

Changbin:- Keşke sen de gelmeseydin diye mırıldandı.

 

Ceylin:- Canım benim yaa bensiz hiç bir şey de yapamaz.

 

Changbin:- Sensiz bir şeyler yapamayacağı belli oluyor.

 

O anda Jung İl Changbin 'e baktı. Göz göze gelmişlerdi ve Jung İl Changbin 'in ne ima ettiğini anlamıştı. Kısa bir süreliğine de olsa, birbirlerine nefret dolu bakışlar atmışlardı.

 

Ceylin:- Hadi baş başa dolaşalım ne dersin? Sen ve ben.

 

Jung İl:- Seve seve. Burası oldukça kalabalık zaten. Dedi Changbin 'e laf vurarak. Manzarayı izleyelim mi merdivenlerden?

 

Ceylin:- Olur!

 

İkisi de Changbin 'in yanından geçip merdivenlere doğru gittiler.

 

Hyunjin, Changbin 'e baktı.

 

Hyunjin:- Sen ne düşünüyorsun bakayım?

 

Changbin:- İyi şeyler düşünmediğim kesin.

 

Ceylin ve sevgilisi Jung İl merdivenlerin tepesine doğru geliyorlardı. Minho ve Bahar'ın yanına doğru. Onların geldiğini gören Bahar durdu.

 

Minho:- Neden durdun? Sen gelmiyor musun?

 

Bahar:- Sen in. Birazdan gelirim dedi ve Changbin'e baktı. Changbin'de ona. Biraz olsun içi rahatlamıştı çünkü Bahar oradaydı. Bahar, merdiveni geri çıktı ve arkasına dönüp ortamı izliyormuş gibi yapmaya başladı.

 

Hazel:- Kızlar, ayrıldılar bizden. Dağıldık. Haydi biz de gidelim.

 

 

Alya, ayakkabısını düzeltiyordu.

 

Alya:- Sen devam et ben sana yetişirim.

 

Hazel:- Tamam. Kaybolma.

 

Hazel ayrılmıştı yanından Alya'nın. Tek başına yürümeye başladı. Felix bulunduğu yerde Hazel'i takip ediyordu gözleri ile.

 

İki çocuk onu göstererek konuşmaya başladılar.

 

 

:- Çok tatlı değil mi sence de?

 

:- Evet. Koreli değil baksana.

 

:- Sence gidip çıkma teklifi etsem, kabul eder mi?

 

:- Haydi gidip bir dene.

 

:- Bana şans dile dedi ve yanına geldi Hazel 'in.

 

:- Bakar mısınız?

 

Hazel, döndü çocuğa hiç konuşmadan.

 

:- Şey, siz ilk görüşte aşka inanır mısınız?

 

Hazel:- Anlamadım?

 

:- Aşk diyorum. Yıldırım aşkı.

 

Hazel, çocuğa bakıyordu. Ne dediğini anlamaya çalışıyordu.

 

:- Ben, seninle tanışmak istiyorum. Eğer senin için de sakıncası yoksa. Açık söylemek gerekirse seni görür görmez etkilendim. Gözlerin, saçların, çok güzel olduğunu biliyor muydun?

 

Hazel:- Ben, benim gitmem gerek.

 

:- Yoksa rahatsız mı ettim seni? Hayır niyetim rahatsız etmek değil sana asılmıyorum.

 

Hazel:- Anladım ama ben olmaz ...

 

:- Olmaz deme lütfen. Beni tanıdığında seveceğine inanıyorum.

 

Çocuk Hazel'e yapıştıkça yapışıyordu. Hatta bir ara elimden bile tutmaya kalktı ama Hazel geri çekti.

 

Hazel:- Bak olmaz tamam mı? Anla beni. Seni kırmak istemem ama...

 

:- Ama kırıyorsun. Bir erkek arkadaşın olmadığı belli yalnız olmazdın yoksa. Ben sana erkek arkadaşı olurum, daha ne istiyorsun ki?

 

Felix geldi o an yanlarına.

 

Felix:- Ne oldu canım? Dedi ve Hazel'in omuzuna koluna attı.

 

Hazel, şaşkınlık ile baktı Felix 'e.

 

Hazel:- Bi bi bi şey yok dedi sesi içine kaçmış bir halde.

 

Felix:- Sen, benim sevgilimi mi sıkıştırıyorsun yoksa?

 

:- Sevgilin mi?

 

Hazel:- Sevgilin mi?

 

Felix:- Evet sevgilim. Şimdi seni pataklamadan buradan uzaklaş. Bir daha da yalnız kızlara bulaşma.

 

:- Şey ben...

 

Felix:- Hadi dedim dedi kızarak.

 

Çocuk arkasına dahi bakmadan uzaklaştı oradan. Felix ve Hazel birbirine baktılar. Felix, Hazel'in omuzunda olan kolunu çekmemişti hala.

 

Felix:- Seni rahatsız ettiklerinde bana seslenmen yeterli. Başına bir iş gelirse, Kuki'ye nasıl açıklarım durumu?

 

Hazel:- Şeyy sağol dedi kızararak.

 

Felix:- Ayrıca senin gibi güzel bir kız, yalnız gezmemeli. Yanımıza gel.

 

Hazel:- Tamam.

 

Felix:- Neden kızardın sen?

 

Hazel:- Yok canım ne kızarması? Yalnız kolun...

 

Felix koluna baktı sonra da Hazel'e. Hemen çekti kolunu.

 

Felix:- Kolumu omuzunda unutmuşum.

 

Hazel gülümsedi biraz daha utanarak.

 

Alya ve Hyunjin ise tek başlarına kalmışlardı. Alya, ayakkabısını düzeltti. Tam saçını da düzeltiyordu ki saçında ki kurdele uçup gitti.

 

Alya:- Olamaz nereye gitti bu?

 

Hyunjin, uçup giden kurdeleyi takip etti. Sarayın avlusuna düşmüştü. Alıp getirdi hemen.

 

Hyunjin:- Bunu mu arıyorsunuz leydim?

 

Alya:- Aaa kurdelem, bulmuşsun.

 

Hyunjin:- Meydana doğru giderken yakaladım.

 

Alya, saçını bağlamaya çalıştı. Ama kurdeleyi bir türlü bağlayamıyordu.

 

Alya:- Oldu mu?

 

Hyunjin gülüyor:- Eğri bağlamak istiyor isen oldu.

 

Alya:- Neden gülüyorsun? Kafamın arkasında gözlerim mi var sanki?

 

Hyunjin:- Tamam kızma gel ben bağlayayım.

 

Alya:- Sen mi?

 

Hyunjin:- Evet gel. Dedi ve arkasına geçti Alya'nın. Saçlarını topladı. Eliyle usul usul düzleyerek.

 

Alya bir an geri çekildi:- Şey ben toplarım gerek yok.

 

Hyunjin:- Sadece yardım etmek istedim. Kötü bir niyetim yok.

 

Alya:- Olsun. Arkadaş olabilirsin ama saçlarıma dokunman hoş değil.

 

Hyunjin:- Senin de bana sapık muamelesi yapman hoş değil.

 

Alya:- Sapık demedim.

 

Hyunjin:- İmâ ettin.

 

Alya:- Bence sen alınganlık yapıyorsun.

 

Hyunjin:- Sen benim saçımı toplamak istesen ben sana izin veririm ama.

 

Alya:- Ben seninkine dokunabilirim ama sen benimkime dokunamazsın.

 

Hyunjin:- Ne alakası var şimdi?

 

Alya:- Var tabii.

 

Hyunjin, Alya'yı önüne çekti ve hızla hızlı topladı saçını.

 

Alya:- Ne yapıyorsun?

 

Hyunjin:- Bak topladım işte. Ne oldu şimdi? Fıstık gibi de kız oldun.

 

Alya:- Hyunjin! Dedi kızarak.

 

Hyunjin saçında ki tokayı çıkardı.

 

Hyunjin:- Al sen de benimkini topla. Al, al hadi!

 

Alya, Hyunjin 'in eline tutuşturduğu tokaya baktı. Sonra da gülmeye başladı.

 

Hyunjin:- Ne gülüyorsun?

 

Alya:- Bize. Gel hadi gel buraya toplayayım bari. Arkanı dön. Diz çök birazda, boyum yetmiyor. Dedi ve Hyunjin 'in saçlarını okşarcaşına topladı.

 

Hyunjin:- Annem gibisin. O da başımı okşardı hep.

 

Alya:- Biliyor musun?

 

Hyunjin:- Neyi?

 

Alya:- Saçların benimkinden güzel.

 

Hyunjin gülerek döndü Alya'ya.

 

Hyunjin:- Ama senin saçların dünya da ki tüm kızların saçlarından daha güzel. Hatta benimkinden de.

 

Alya, utanmıştı. Eli, saçlarına gitti.

 

Jung İl ve Ceylin de konuşarak merdiven çıkıyorlardı. Merdivenin en tepesine gelmişlerdi.

 

Jung İl:- Bu çocuk neden senin yanında?

 

Ceylin:- Hangi çocuk?

 

Jung İl:- Changbin. Senin yanında olmasını istemiyorum.

 

Ceylin:- O benim sınıf arkadaşım. Başka bir şey yok aramızda.

 

Jung İl:- Sanki senden hoşlanıyor gibi bakıyor sana.

 

Ceylin:- Changbin mi? Yok canım daha neler? Bizim aramız iyi bile değilken beni neden takip etsin ki.

 

Ceylin arkasına döndü ve Changbin 'e baktı. Kendisine bakıyordu. Sonra önüne dönüp merdivenin en tepesine çıktı.

 

Jung İl:- Seninle baş başa bir şeyler yapmak istiyorum. Sadece ikimizin olduğu bir yer. Sessiz ve aşkımızı dibine kadar yaşayacağımız bir ortam.

 

Ceylin:- Nasıl bir yer orası?

 

Jung İl:- Örneğin bizim ev olabilir.

 

Bahar irkildi. Dönecek gibi oldu ama zorda olsa durdu. İyi bir dayağı hak ediyordu bu çocuk.

 

Bahar:- Eve çağırıyor pislik herif!

 

Ceylin:- Ev derken? Sen beni ne sandın acaba?

 

Jung İl:- Sen de bana hiç güvenmiyorsun. Sadece oturup birbirimizin gözlerine bakmaktan bahsediyorum. Sonra ben sana güzel, romantik şiirler okurum. Omzuma başını yaslayıp uyursun ve ben seni izlerim.

 

Ceylin:- Özür dilerim birden ev deyince yani...

 

Jung İl oyi bir laf cambazıydı. Lafı öyle güzel çeviriyordu ki imâ ettiği şey anlaşılıp kötü tepki verilince yüz seksen derece dömdürebiliyordi. O da yetmezmiş gibi bir de karşıdakine vicdan yaptırıyordu. Çok tehlikeliydi.

 

Jung İl güldü:- Sorun yok. Birbirimizi yakından tanıdığımızda bütün bu ön yargıları unutacağız. Tıpkı bu merdivenlerin adımları gibi yavaş yavaş tanıyacaksın beni. Dedi ve usulca merdivenin başına geldi. O anda Bahar, eteğinin altından çaktırmadan uzattı ayağını Jung İl 'in önüne doğru. Jung İl ise konuşacağım derken, önüne bakmadı ve Bahar'ın ayağına takılıp merdivenlerden yuvarlanmaya başladı.

 

Ceylin:- Jung İl dedi telaşla.

 

Bahar, çaktırmadan gülüyordu.

 

Bahar:- Aaa ne oldu çocuğa? Top gibi iniverdi.

 

Ceylin:- Bahar, koş kaldıralım.

 

Jung İl, başını tutar bir vaziyette oturup kalmıştır merdivende.

 

Changbin ve diğerleri de oraya koştular.

 

Minho:- İyi misin?

 

Changbin:- İyi iyi sorun yok baksana. Kafası taş gibi sağlammış dedi gülerek.

 

Ceylin:- Changbin, şimdi hiç sırası değil. Jung İl nasıl oldu bu? İyi misin sen?

 

Jung İl:- Bilmiyorum ama başım çok ağrıyor.

 

Bahar:- Aaaa dikkat etsene kardeşim biraz! Ceylin bu biraz sakar galiba.

 

Ceylin:- Kalk hadi bi hastaneye götüreyim seni. Dedi ve kaldırmaya çalıştı.

 

Changbin:- Senin ne işin var hastanede kendisi gidebilir. O kadar da kötü gözükmüyor.

 

Bahar:- Kalk hadi bi acile filan git. Erkek adam iki merdivenden yuvarlandım diye öyle oturup kalmaz.

 

Minho, Bahar'a baktı. Başını salladı "ne oluyor?" diye sorarcasına. Bahar gülümseyerek başını salladı.

 

Jung İl:- Ben en iyisi gideyim Ceylin. Seni yalnız bıraktığım için kusura bakma.

 

Changbin:- Bakmaz bakmaz. Hadi git sen. Gitmişken tomografi filanda çektir beyin var mı içinde bi baksınlar. Diye bağırdı arkasından.

 

Ceylin:- Changbin, ne yaptığını sani? Çocuk o kadar merdivenden yuvarlandı değil mi?

 

Changbin:- Seninle çıkıyor çocuk. Beyni olsa çıkmaz değil mi? Salak işte.

 

Birden Bahar ve Changbin birbirine bakıp gülmeye başladılar.

 

Hazel:- Siz neden bu kadar keyif aldınız bu çocuğun düşmesinden bakayım?

 

Bahar:- Allah affetsin güldüm ama top gibi nasıl da yuvarlandı dedi haykıra haykıra gülerek.

 

Changbin:- Eveeet top gibi. İlahi Bahar sende! Böyle gülmeyelim bak başımıza filan gelir.

 

Birbirlerinin omuzuna vurarak gülüyorlardı ikisi de.

 

Minho ise bu yakınlaşmanın nedenini hala anlamaya çalışıyordu.

 

Ceylin:- Sen de düşte gör insanlara gülmek ne demekmiş.

 

Felix:- Bu ikisinin gülmesini dinleyemeyeceğim yürüyün gidelim. Ayıp ama. Çocuğu sevmemiş olabilirsiniz de böyle gülmek hoş değil.

 

Changbin:- Ama çok komikti.

 

Ceylin:- Gidip diğerlerini bulalım yoksa bunları da ben yuvarlayacağım merdivenlerden.

 

Diğerleri önden gittiler. Changbin ve Bahar, arkada kalmışlardı. Minho ise döndü onlara, bakıyordu.

 

Bahar toparlandı hemen. Ciddileşti çünkü bu artık ciddi bir konu olmaya başlamıştı.

 

Bahar:- Ceylin 'i eve davet etti.

 

Changbin:- Ne? Terbiyesiz pis sapık. Temiz bir dayak hak ediyor.

 

Bahar:- Bu çocuk çok tehlikeli. Ciddi anlamda tehlikeli.

 

Changbin:- Bir Ceylin anlamıyor bunu.

 

Bahar:- Anlamaz tabii. Önce söyleyip, bir şeyler imâ edip, sonra da lafı bir güzel değiştiriyor.

 

Changbin:- Ben onu bir güzel değiştireceğim merak etme sen. Yalnız bu çelme takma işi çok iyiydi.

 

Bahar:- O benim arkadaşımın duyguları ile oynamak neymiş görecek daha.

 

Bahar ve Changbin çak beşlik yaptılar.

 

Minho, merakıma yenildi ve yanlarına geldi.

 

Minho:- Ne konuşuyorsunuz siz gizli gizli?

 

Changbin:- Hala şu çocuğa gülüyorduk. Komedi gibiydi.

 

Bahar:- Eğlendirdi bizi durup dururken.

 

Minho:- Siz ikiniz bu ara fazla eğleniyorsunuz gibi geldi bana.

 

Bahar ve Changbin birbirine baktılar.

 

Ceylin:- Nasıl düştü o merdivenlerden anlamadım.

 

Hazel:- Kaza işte.

 

Ceylin:- Haydi diğerlerini bulup gelelim. Buradan Namsan Kulesi'ne gideceğiz.

 

Changbin, Bahar ve Minho, Ceylin'in yanına geldiler. Hazel, Bahar'ın kulağına eğildi.

 

Hazel:- Bu işte senin bir parmağın yok değil mi?

 

Bahar:- Bilmem, belki de vardır dedi gülerek.

 

Hazel:- Ah Bahar, ne yapıyorsun ya çocuğa bir şey olsaydı?

 

Bahar:- Beton kafalının biri korkma bir şey olmaz.

 

Herkes bir araya gelmişti. Sarayın içi geziliyordu. Mutfağı, odaları, bahçeleri. Her yer çok güzeldi. Hele de kızlar ve erkekler bir arada daha da güzeldi. Jeongin, onlara burası ile ilgili bildiklerini anlatıyordu. Kızlar ise merak ve heyecanla onu dinliyorlardı. Güle oynaya geziliyordu saray. Arada bir Bahar ve Minho kavgaya tutuşsalarda yine de güzel geçiyordu. Masalsı bir yer ve bizimkiler o masalın kahramanları gibiydiler.

 

Ekin:- Kızlar nasıl buldunuz bakalım sarayı?

 

Mira:- Çok güzel.

 

Ekin:- Jeongin burası hakkında bir sürü şey anlattı bana.

 

Lena:- Biz de çok eğlendik. Ay bayıldım buraya.

 

Changbin:- Sayenizde bizde.

 

Hyunjin:- Seul de daha çok güzel yerler vardır. İleriki zamanlarda oralara da gideriz. Biz size rehberlik yapmaya hazırız.

 

Lena:- Çok güzel olur değil mi kızlar?

 

Alya:- Neden olmasın?

 

Hazel:- Haydi şimdi de Namsan Kulesi'ne!

 

Namsan Kulesi'ne yolculuk başlamıştı. Bu sefer Changbin öne Bahar arkaya geçmişti. Yolculuk biraz daha rahattı.

 

Changbin:- Bahar, orada rahat mısın?

 

Bahar:- Rahatım sağol.

 

Changbin:- Ceylin biraz toplu olduğu için, iki kişilik yer kaplıyor. Dikkat ette arabadan dışarı fırlama.

 

Ceylin arkadan kafasına vurdu Changbin 'in.

 

Changbin:- Ahh!

 

Ceylin:- Sen de dikkat ette, biri seni araba seyir halindeyken yola fırlatmasın olur mu?

 

Changbin:- Bu devirde dürüst davranmakta iyi bir şey değil.

 

Minho:- Bahar arkada iken asıl rahat olan benim.En azından araba kullanırken karışan yok. Sanki ehliyeti var hanımefendinin

 

Bahar:- Kullanamıyorsun tabii. Birde usta şoför ayaklarına yatma. Bir gün gelde tümseklerden nasıl geçilir öğreteyim sana.

 

Minho:- Sen daha gaz ile frenin yerini ayırt edemezsin. Birde bana ders verecek. Yolda yürümeyi bilmiyorsun. Bu öyle başkalarına çelme takıp merdivenlerden yuvarlamaya benzemez.

 

Ceylin, Bahar 'a baktı. Kocaman açtığı gözleriyle baktı.

 

Ceylin:- Ne? Bahar sen mi yaptın?

 

Bahar:- Yok canım ne ben yapması. İftira atıyor terbiyesiz.

 

Minho:- Ne iftirası gözlerimle gördüm.

 

Bahar:- Sen üstüne vazife olmayan şeylere burnunu sokmasana!

 

Minho:- Kız doğruyu bilsin söylede.

 

Ceylin:- Anlamalıydım. Eve gidince görüşeceğiz seninle.

 

Bahar:- Ceylin sen bu gıcığa mı inanıyorsun bana mı?

 

Ceylin:- Tabiiki ona.

 

Bahar:- Sen görürsün Bay Minho. Bu burada kalmayacak haberin olsun.

 

Minho gülüyordu.

 

Namsan Kulesi'ne gelinmişti. Yine bütün öğrenciler bir arada giriş yapmayı bekliyorlardı.

 

Ceylin:- Bunu yaptığına inanamıyorum Bahar.

 

Bahar:- Yapmadım diyorum o bana iftira atıyor.

 

Ceylin:- Eminim yapmışsındır.

 

Ekin:- Nedense benim de Minho 'ya inansım geliyor.

 

Hazel:- Ve benim de.

 

Bahar:- Şuna bak yaa. Çocuk benim arkadaşlarımı da kendi tarafına çekmeyi başardı. Resmen bizi içinizden böldü. Ama gösteririm ben ona.

 

Mira:- Bence artık dursan iyi olacak.

 

Bahar:- Bunu ödetmezsem bana da Bahar demesinler dedi ve başını kaldırıp kuleye baktı. Oldukça yüksekti. Sonra aklına merdivenlerin başında Minho ile konuştukları geldi. Yüksekten korktuğu. Sinsi sinsi güldü.

 

Alya:- Aklında yine bir şey var.

 

Bahar:- Hadi ben kaçtım dedi ve Minho'nun yanına geldi.

 

Bahar:- Napıyosun bakalım acemi şoför?

 

Min Ho:- İyiyim ya sen ne yapıyorsun bayan suikastçi?

 

Bahar:- Bak hâla...

 

Minho:- Jung İl ' e de söyleyeyim mi kendisini düşürdüğünü?

 

Bahar:- Git söyle şipici!

 

Minho:- O ne demek?

 

Bahar:- Türkiye 'de, her duyduğunu gördüğünü hemen yetiştirenlere denir. Kısaca sen. Neyse seninle laf dalaşına girmeyeceğim.

 

Minho:- İstersen gir.

 

Bahar:- Gıcık ya! Gıcık. Sakin ol Bahar dedi ve derin bir nefes çekti içine. Sana bir teklifim var.

 

Minho:- Ne teklifiymiş o? Evlenme ise seninle evlenmem ona göre.

 

Bahar:- Ya sabır! Bak şimdi. Şu kule varya.

 

Minho:- Evet var?

 

Bahar:- Seninle oraya çıkma yarışı yapacağız.

 

Minho:- Seninle neden yarış yapayım ki?

 

Bahar:- Ne o korktun mu yoksa seni yenmemden. E tabi. Benim hızlı koştuğumu duydun değil mi?

 

Minho:- Sen olsan olsan kaplumbağa olursun. Ben de tavşan. Ben erkeğim bir kere senden hızlı koşarım. Hem de yukarı doğru.

 

Bahar:- O zaman benimle yarışa varsın.

 

Minho:- Kazanan ne alacak?

 

Bahar:- Ben kazanırsam, "en büyük Bahar" diye bağıracaksın tepeden. Sen kazanırsan da ben bağırırım.

 

Minho:- Zekliymiş. En büyük Minho diye bağırmanı sabırsızlıkla bekliyorum. Güzel olacak. Tamam yapalım.

 

Bang Chan:- Yine ne yapıyor bunlar?

 

Jeongin:- Bu sefer de yarış yapacaklar.

 

Felix:- Hiç akıllanmayacaklar değil mi?

 

Bang Chan:- Maalesef.

 

Minho:- Üç deyince koşmaya başla. Bir, iki, üç!

 

İkisi birden merdivenlere koştular. Kızlar ve erkekler onlara bakıyorlardı.

 

Bahar, merdivene adım attı ama Minho ikişer ikişer çıktığı için Bahar'ı geçmişti. Bahar yavaşladı ve merdivenleri tek tek çıkmaya başladı. Şarkı mırıldanarak ilerliyordu.

 

Bahar:- Koş bakalım Tavşan . En büyük sen misin yoksa ben mi göreceğiz artık.

 

Minho sevinç içinde çıktı en tepeye. Kulenin içinde gülüyordu kendince.

 

Minho:- Ee Bahar, seni girişte bıraktım herhalde. Tozumu yutunca kıpırdayamadıysa artık. Dedi ve ona bakmak için cama yaklaştı ve aşağıya baktı. Birden manzara karşısında donup kaldı çünkü orası çok yüksekti. Fazla yüksek. Kıpırdayamadı. Yere çöktü. Bahar geldi arkasından.

 

Bahar:- Tebrikler şampiyon. E hak ettin adını haykırmamı. Şimdi ben şuradan mı bağırayım yoksa buradan mı?

 

Minho:- Sen çok fena bir kızsın. Bunu bilerek yaptın değil mi?

 

Bahar:- Şimdi herkese söyleyeyim mi yüksekten korktuğunu? Dedi ve yanına gitti.

 

Minho:- Burası çok yüksek. İndir beni aşağıya. Yardım et dedi ve zar zor kalkıp Bahar'ın üzerine atıldı. Sarılıverdi korkuyla.

 

Bahar:- Ne yapıyorsun? Çekil, ellerini çeksene! Dedi ve Minho'yu itmeye çalıştı. Ama değil geri çekilmek, Minho daha fazla sarılıyordu Minho.

 

Bahar:- Bıraksana beni ya!

 

Minho:- Asla. Kolaysa sen çekil.

 

Bahar kendinden uzaklaştırmaya çalışsada Min Ho 'yu tam aksine iyice yapışmıştı sanki kendisine.

 

Minho:- Yardım et gidelim şuradan. Ne istersen yaparım! Söz bir daha seninle uğraşmayacağım.

 

Bahar:- Bırak diyorum beni bak, camdan atacağım şimdi seni. Bıraksana ya!

 

Minho:- Hayatta bırakmam. Dedi ve öyle bir sarıldı ki ikisi birden yere düştüler. Öyle bir düştüler ki Bahar'ın ayağı yukarı kalktı. Ama Minho hala bırakmıyordu Bahar'ı. Bahar ise ayrılmaya çalışıyordu.

 

Bahar:- Bir şey yok korkacak. Düşmezsin korkma! Çek ellerini üstümden.

 

Min Ho:- Yaa düşmeyiz. Ya kule yıkılırsa, ya biz yere çakılırsak ya da bir yerde asılı kalırsak ve kimse bizi kurtarmaya gelmezse!

 

Bahar:- Abartma istersen. Bu saydıkların olmayacak. Minho, çok sıkıyosun beni ciğerlerim ağzımdan çıkacak. Dedi ve oturağına geldi. Minho'nun kendisini saran elerini çözmeye çalışıyordu ki karşısında arkadaşlarını ve okulda ki öğrencileri gördü. Hatta Jaemin'i de.

Bahar:- Hihh! Dedi gözleri açılarak.

 

Minho:- Ne oldu?

 

Hyunjin:- Bahar, Minho siz?

 

Seungmin:- Burada ne olmuş?

 

Hyunjin gülüyordu ama diğerleri şaşkınlardı.

 

Anka:- Yok artık!

 

Bahar:- Bütün okul burada ve biz seninle...

Minho:- Benim korktuğumu öğrenecekler. Dedi mırıldanarak ama hala kolları Bahar'ı sarıyordu.

 

Jaemin:- Bahar, ama bu nasıl olabilir?

 

Öğretmen:- Çocuklar ne oluyor burada?

 

Minho:- Kahretsin! Kaldım burada.

 

Bahar, durdu durdu duramadı. Yine Bahar'lığını yapacak kalbini dinleyecekti.

 

Bahar:- Olamaz burası çok yüksek! Korkuyorum. Lütfen Minho götür beni buradan.

 

Minho:- Ne?

 

Bahar:- Anlasana, ben yüksekten çok korkuyorum lütfen indirin beni.

 

Minho:- O zaman ben seni aşağıya indireyim. Gel Bahar korkma tamam mı? Hem ne olacak kule yıkılacak değil ya. Dedi ve yavaşça kalkıp, kolunu Bahar'ın omuzuna attı.

 

Öğretmeninin yanından geçiyorlardı.

 

Bahar:- Çok teşekkür ederim Minho. Sen olmasaydın korkudan ölebilirdim orada.

 

Minho:- Arkadaş yüksekten korkuyormuşta hocam. Ben en iyisi götüreyim onu.

 

Öğretmen:- Arkadaşına yardımcı olman çok güzel. Afrrin size. Hadi indir aşağıya.

 

Minho, ve Bahar sarmaş dolaş aşağıya indiler.

 

Bahar:- Bize bakıyorlar mı?

Minho:- Yok, içerideler.

 

Bahar geri çekildi hemen.

 

Bahar:- Ne sarılıyorsun o zaman hâla?

 

Minho:- Ne bileyim ben yakalandık diye işte öylece kaldım. Hem sen ne fena kızsın? Bilerek çıkardın beni oraya değil mi?

 

Bahar:- Daha ne istiyorsun sayemde korkularınla yüzleştin.

 

Minho:- Bir de alay ediyor. Senin yüzünden herkes öğrenecekti yüksekten korktuğumu.

 

Bahar:- Sayemde öğrenmediler ama değil mi? İnsan bi teşekkür eder.

 

Minho:- Sen hem sebep ol, hem korkumla alay et, hem de teşekkür bekle. Ne teşekkürü bu acaba?

 

Bahar:- İyiliksiz! Senin yüzünden herkes bizi öyle gördü. Rezil oldum ben.

 

Minho:- Kendi hatan bir kere.

 

Bahar:- Gıcıksın işte gıcık. Dedi ve ikisi birden zıt yönlere doğru ilerlediler. Birden Minho durdu ve Bahar'a seslendi.

 

Minho:- Bahar! Dedi çemkirerek.

 

Bahar:- Ne var?

 

Minho:- Teşekkür ederim. Dedi yine çemkirerek.

 

Bahar:- Önemli değil. Dedi aynı şekilde karşılık vererek ve birbirinden zıt yönde uzaklaştılar.

 

Lena ve Han peşlerinden gelmişlerdi ama kavga ettiklerini duyunca oldukları yerde kalmışlardı.

 

Han:- Ne tuhaf bir anlaşma şekilleri var bunların.

 

Lena:- İnan ben de çözemedim ikisini.

 

Han:- Bahar'ın yükseklik korkusu mu var?

 

Lena:- Hayır.

 

Han:- Ama Minho'nun var.

 

Birden ikisi de birbirine bakıp gülmeye başladılar.

 

Lena:- Sence dost mu olmayabaşladılar?

 

Han:- Neden olmasın.

 

Namsan Kulesi tepesinde oturuyordu öğrenciler. Hazel ve kızlar, erkeklerden az ileride oturuyorlardı.

 

Mira:- Namsan'ın manzarası da güzelmiş.

 

Lena:- Namsan'ın manzarasından çok Minho ve Bahar'ın manzarası herkesin dikkatini çekti. Dedi gülerek.

 

Bahar:- Haaa ne komik değil mi?

 

Anka:- Ne oluyor Bahar? Neydi o haliniz?

 

Bahar:- Sorma rezil oldum millete.

 

Ekin:- Bir daha kimseye tuzak kurmazsın artık. Sonuçlarını düşünmen gerekirdi.

 

Ceylin:- Birilerinin ahı çıktı herhalde.

 

Bahar:- Ya onun ahı tuttu değil mi? Nasıl temiz kalpli nasıl efendi bi çocuk. Ondan canım.

 

Hazel:- Ama çok tatlıydınız yerde birbirinize sarılmış halde.

 

Bahar:- Ne tatlısı Allah aşkına. Deli olmayın.

 

Ceylin:- "Yüksekten çok korkuyorum Minho, beni çıkar buradan" diyen bendim sanki.

 

Bahar:- Uzun bir süre bunun lafını duymak istemiyorum ona göre. Sinir etmeyin beni. Yine merhametime yenildim o kadar. Yoksa o ve beni asla yan yana göremezsiniz.

 

Kızlar gülüyorlardı.

 

Saray gezisi günlerdir herkesin dilindeydi ama belki de en güzel bizim kızlar için geçmişti bu gün. Hatta erkekler için. Her biri için sevgi ile geçen harika bir gün.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%