Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14. Bölüm- Hyunjin Aşık Oluyor.

@mavimelek

Sabah olmuştu. Yorucu bir saray gezisinden sonra, erkekler, yataklarına, yastıklarına ve yorganlarına sarılmış uyuyorlardı. Neyse ki bu gün okul yoktu haftasonu olması nedeniyle ve dinlenebilirlerdi. Jeongin gözlerini araladı yavaşça. Kollarını iki yana açarak esnedi. Ayağa kalktı, cama yaklaştı. Dışarı baktı. Hava iyiden iyiye soğumaya başlamıştı. Sonra da hemen arkasından Hyunjin açtı gözlerini.

 

Hyunjin:- Günaydın.

 

Jeongin:- Günaydın. Sen erkenden kalkmazdın nedir seni bu saatte ayağa diken şey?

 

Hyunjin:- Bu gün dans kulübü için Alya ile prova yapacağız.

 

Jeongin:- Hmm demek Alya bu erken uyanmanın sebebi.

 

Hyunjin güldü:- Biliyorsun hiç bir kız için uykumu bölemem. Sadece ödev. Dans ödevi.

 

Jeongin:- Hadi öyle olsun bakalım. İnanayım bari. Yine de dikkat et olur mu?

 

Hyunjin:- Neye?

 

Jeongin:- Kendini kaptırmamaya.

 

Hyunjin:- Kaptırmam merak etme sen. Dedi ve ayağa kalktı.

 

Jeongin:- Hyunjin, bir de geçmişte olan şeyi başkasına ödetme olur mu? Masum bir kızın canını yakmak adil olmaz.

 

Hyunjin, Jeongin 'e baktı. Uzun uzun baktı. Anlamış mıydı Alya'ya oyun oynadığını? Dirsu bir süre sonra hareket etmeye karar verdi ve banyoya gidip elini yüzünü yıkadı.

 

Bang Chan:- Sabah sabah muhabbet mi ediyorsunuz siz?

 

Jeongin:- Hyunjin, Alya ile dans çalışacakmışta.

 

Bang Chan:- Sen de geçmişi hatırlattın öyle değil mi?

 

Jeongin:- Ben sadece onu uyardım.

 

Bang Chan:- Haklısın. Yaşadığı şey yüzünden tüm kızlardan nefret ediyor. Bu intikam için Alya'yı kullanması çok daha kötü olur. En azından Alya için.

 

Jeongin:- O kız onun ilk aşkıydı. Çok sevmişti. Sırf yurt dışında okumak için Hyunjin 'i harcadı resmen. Chan, sence onu unutmuş mudur?

 

Bang Chan:- Eğer Alya'ya karşı bir intikam planı yapıyorsa ve bunu sonuna kadar götürüyorsa bilki o kızı unutmadı. Eğer Alya'ya gerçekten aşık olduysa, o kız artık onun umurunda bile değil.

 

Jeongin:- Haklısın. Hyunjin sevdiği zaman bağlanan bir tip. Eğer Alya'yı seviyorsa ona bağlanmış demektir.

 

Kızlar ise çoktan kalkmışlardı. İşe Lena'yı uyandırmaya çalışmakla başladılar. Başına gelip dikildiler.

 

Ekin:- Saat kaç oldu neden uyanmadı bu kız hâla? O kadar kişi uyandıramadınız mı?

 

Mira:- O Lena. Kendi istemeden asla uyanmaz bilmiyor musun?

 

Ekin:- Lena, Lena kalk haydi!

 

Lena:- Han! Seçil Öğretmen izin vermez ki evlenmemize. Diye sayıkladı.

 

Kızlar kıkırdadılar kendi aralarında.

 

Anka:-Ay dokunmayalım. Rüyasında Han'ı görüyor galiba.

 

Ekin:- Olmaz, temizlik aksayacak. Saat kaç oldu görmüyor musunuz?.Uyandırmak için ne yaptınız?

 

Hazel:- Neler yapmadık ki. Yüksek sesde müzik açtık, okula geç kaldın şakası yaptık, çalar saati kurduk ve daha neler.

 

Bahar:- Bi başından aşağı su dökmedik dedi elinde bir sürahi su ile diğerlerine bakıp gülerek.

 

Ekin:- Olmaz. Delirtcek misin kızı?

 

Bahar:- E ama uyanmıyor!

Lena:- Olmaz sevgilim, seninle kaçamam. Okçuluk turnuvası var. Sporcuya ihtiyaç var. Ama turnuvadan sonra gel beni iste babadan.

 

Bahar:- Bunun uyanmaya hiç niyeti yok bence. Üç sezonluk dizi çekiyor şu an.

Ceylin:- Dökelim suyu gitsin.

 

Ekin:- Olmaz. Lena, Lena, Lena diyorum.

 

Alya:- Daha çok Lena diyeceksin galiba.

 

Ekin:- Ya Lena uyansana ya! Dedi iki omuzundan tutup sarsarak.

 

Bahar:- Döküyor muyuz yoksa daha fazla bekleyecek miyiz?

 

Ekin, Lena'ya baktı. Daha çok bekelyecekti anlaşılan.

 

Ekin:- İyi tamam ama ben görmedim dedi ve odadan çıktı.

 

Bahar, mutluluktan gözleri açılmış bir şekilde kızlara baktı.

 

Mira:- Uyanınca bizi gebertecek.

 

Bahar:- Üç ,iki, bir! Dedi ve suyu Lena'nın yüzüne serpiverdi.

 

Lena:- Hihhhh! Ne yapıyorsunuz siz?

 

Bahar:- Uyandırma servisi! Dedi ve kaçtı kızlarla beraber. İtiş kakış çıktılar odadan.

 

Lena:- Ya ama rüyamın en güzel yerinde yapılır mı bu!

 

Ellerinde eldiven, silme bezi, önlerinde süpürge ve kova ile hazır olda duruyorlardı.

 

Ekin:- Evet arkadaşlar hazır mıyız?

 

Bahar:- Hazırız komutanım.

 

Ekin:- Güzel. Şimdi herkes görev yerine. İşte aksaklık, savsaklama, gevşeme istemiyorum. İşinizi ciddiyet ile yapın ve mükemmel olsun. Yerde, masada ve camda bir tane toz parçası görürsem...

 

Bahar:- Yalatırsınız komutanım.

 

Ekin:- Hayır tabiiki..Yeniden silmek zorunda kalırsınız.

 

Alya parmak kaldırdı.

 

Ekin:- Söyle asker.

 

Alya:- Yalnız benim çıkmam gerekiyordu efendim. Dans kulübü için gösteri hazırlayacağım.

 

Ceylin:- Olmaz. Bir asker eksik temizlik aksar. Hafta sonu etkinliğimiz kalır. İşler bitince gitsin.

 

Alya:- Hayin.

 

Hazel:- Kızın işi var gitsin işte. Biz yaparız.

 

Ekin:- Tamam asker sen gidebilirsin.

 

Alya, elinde ki silme bezini Ceylin 'e attı.

 

Alya:- Sağolun, seni seviyorum komutanım. Size katılmak isterdim ama gitmem gerek. Dedi sevinerek ve odasına koştu.

 

Lena:- Ne kadar şanslı.

 

Alya, odadan seslendi.

Alya:- Benim işimi Ceylin 'e verin.

 

Ceylin:- Hayır, sakın! Alya seni öldüreceğim.

 

Ekin:- Konuşmak yok derhal işlere hadi bakalım.

 

Bahar:- Okul tatil bu gün. Bari biraz dinlenseydik?

 

Ekin:- İşler bitince dinlenirsiniz.

 

Kızlar hep bir elden temizliğe girişmişlerdi. Mutfak, banyo, salon derken deyim yerindeyse yalayıp yutmuşlardı. Evin neredeyse her yerini mis gibi yapmışlardı.

 

Anka:- Yorulduk ama değdi.

 

Mira:- Seçil Öğretmen gelince çok memnun kalacak.

 

Bahar:- Yazık çok çalışıyor. En azından dinlenmiş olur.

 

Mira:- Aynen.

 

Hazel:- Kızlar, camlar bitti nasıl olmuş?

 

Lena:- Bal dök yala. Kendimi izliyorum şu an.

 

Hazel gülümsedi:- Sağol.

 

Ekin:- Bir de kızıyordunuz bak mis gibi oturacağız bütün hafta.

 

Bu arada Alya'da dans kulübüne gelmişti. İçeri girdi. Hyunjin, diğer kızlara dans hareketlerini çalıştırıyordu.

 

Minho ve Felix, yanına geldiler:- Merhaba.

 

Alya:- Merhaba. Sizde mi çalışmaya geldiniz?

 

Felix:- E bizde bu kulüpteyiz.

 

Minho:- Hyunjin birazdan gelir yanına.

 

Alya:- O bayağı meşgul gibi dedi hafif kıskanarak.

 

Felix:- Kızlar evde mi?

 

Alya:- Evet temizlik yapıyorlar.

 

Minho:- Yerden bitme hanıma dikkat edin de ortalığı birbirine katmasın yine.

 

Alya güldü:- Ama Minho uğraşma arkadaşım ile.

 

Minho güldü:- Onunla uğraşmak benim hayatımın anlamı oldu. Resmen terminatör gibi geziyor ortada.

 

Alya:- Bahar duymasın. Ona göre.

 

Minho:- Özellikle duysun diye sana söylüyorum ya.

 

Alya:- Tamam iletirim dedi gülerek. Bu arada sizin dans partneriniz var mı?

 

Felix:- Henüz bulamadık.

 

Alya:- Burada ki bütün kızlar, ikinizle de eş olmak için can atıyorlar.

 

Felix:- Yok canım. Abartılıyoruz o kadar.

 

Alya:- Çok mütevazisiniz. Ama hayranınız çok ona göre.

 

Minho:- Benim mazeretim var. Yakında Tekvondo turnuvası var okulda. Ona hazırlanacağım.

 

Alya:- Yaa bu çok güzel. Biliyor musun? Bahar'da çok seviyor tekvondoyu.

 

Minho:- Bilmez miyim?

Alya:- Çok severek yaparken, yarıda bırakmak zorunda kaldı. Geçirdiği bir kazadan dolayı.

 

Minho:- Kaza mı?

 

Alya:- Evet. Şu an bacağının biri hala sıkıntılı. Diz kapağının arkası. O nedenle bıraktı. Bir de annesine söz verdi tekvondodan uzak duracağım diye.

 

Minho Bahar'ı düşündü o an. Başını eğdi.

Minho:- Üzüldüm onun için.

 

Alya:- Başta çok üzüldü ama şimdi daha iyi. Müzik kulübü ile idare edecek artık.

 

Hyunjin yanlarına geldi.

 

Hyunjin:- Alya, gelmişsin neden seslenmedin?

 

Alya:- Çok meşguldün. Kız arkadaşlarınla. Dedi imâ ile.

 

Hyunjin:- Yardım ediyordum.

 

Felix:- Siz çalısmaya başlayın biz dışarıdayız. Dedi ve Minho ile çıktılar.

 

Hyunjin:- Bazen beni kıskandığını düşünüyorum.

 

Alya:- Ben mi? Ne alakası var şimdi? Provalara başlamak için dedim.

 

Hyunjin:- Anladım. Ben, hangi dans türünü seçeceğime karar veremedim. Sen düşündün mü?

 

Alya:- Beraber düşünürüz diye düşündüm. Aslında aklımda hiç bir şey yok.

 

Hyunjin, yere oturdu. Alya'da onun yanına.

 

Hyunjin:- Tam not alacağımız bir şey olmalı.

 

Alya:- Ne olabilir?

 

Hyunjin:- Tango nasıl?

 

Alya, şöyle bir geçirdi gözünün önünden Hyunjin ve kendisini. Hem de Tango yaparken.

 

Alya:- Olmaz. O çok şey.

 

Hyunjin:- Tutku ve aşkın dansı derler tango için.

 

Alya:- Yok almayayım Tutku filan. Başka bir şey düşün.

 

Hyunjin:- O zaman, Çaça?

 

Alya:- Ben öyle sağımı solumu sallayamam. Geç onu da.

 

Hyunjin:- İyi de ne olsun istiyorsun?

 

Alya:- Fazla yakınlaşmayacağımız bir şey. Ay, tango yaptığımızı düşündüm de. Kızların önünde. Hihh! Bahar, sahneye fırlayıp ikimizi de parçalar. Yok, seni parçalar, benim de burnumdan getirir dansı. Onu bağlamadan yapamayız.

 

Hyunjin güldü:- Neymiş bu Bahar! Canavar gibi anlattın.

 

Alya:- Sen onu bilmezsin. Türkiye 'de erkek arkadaşlarımıza neler yaptı biliyor musun? Size dokunmadığına dua edin siz. Yurt dışında diye uslu duruyor.

 

Hyunjin:- Sarayın merdivenlerinde gördüm canım merak etme. Sana bir şey soracağım. Senin, erkek arkadaşın mı vardı?

 

Alya:- Evet. Bi tane olmuştu. Bahar katletmeden önce.

 

Hyunjin:- Yakışıklı mıydı peki?

 

Alya:- Çok. Bana da çok güzel davranıyordu. Romantik, hoş görülü ve saygılı biriydi.

 

Hyunjin, kıskanmaya başlamıştı görmediği birini. Kıskanmak ve hatta onu boğmak istemek.

 

Hyunjin:- Sen de aşıktın galiba ona.

 

Alya:- Neden sordun?

 

Hyunjin:- Bu kadar iyi bahsettiğine göre ondan, boş değildin herhalde. Hâla da değil gibisin.

 

Alya:- Boş olsam neden çıkayım ki onunla.

 

Hyunjin:- Yani hala?

 

Alya, Hyunjin 'e baktı.

 

Hyunjin:- Şey yani. Unutamamışsın herhalde.

 

Alya:- Geçti gitti. Hem unutamayacak bir şey olmadı. Boşver şimdi onu. Hadi dans bulalım biz.

 

Hyunjin:- Hala onu mu seviyor acaba? İyi de ben buna neden taktım ki şimdi? Kalbinde hala o var kesin. Boş değil. Belki de onunla görüşüyordur. Belki o da Alya'yı seviyordur. Ahh kafamın içi ne çok konuşuyor böyle? Diye düşündü.

 

Alya bir anda sessizleşen Hyunjin 'e baktı.

 

Alya:- Hyunjin, ne düşünüyorsun?

 

Hyunjin:- Ben, dansı düşünüyordum. Buldum, vals yapmaya ne dersin?

 

Alya:- Vals mi? Sen ve ben mi? İkimiz mi? Dedi biraz heyecan biraz da tedirginlik ile.

 

Hyunjin:- Evet, ikimiz. İstersen tüm okulla birlikte yapalım.

 

Alya:- Alay etme lütfen.

 

Hyunjin:- Herhalde ikimiz. Yoksa sen şu Türkiye 'de ki aşkın ile mi yapmak istersin o dansı?

 

Alya:- O ne alaka?

 

Hyunjin:- Ne bileyim? İkimiz mi diye sordun ya.

 

Alya:- Hyunjin ne diyorsun sen?

 

Hyunjin:- Ben bir bilsem? Neyse haydi kalk çalışmaya başlayalım.

 

Kızlar da evde temizliği bitirmiş, ayaklarını uzatmış oturuyorlardı.

 

Ekin:- Oh ne güzel oldu.

 

Hazel:- Biz de yorgunluktan öldük ama.

 

Mira:- Bu yorgunlukla bir de Hyun ile buluşmaya gideceğim. Keşke bu haftaya söz vermeseydim.

 

Ekin:- Yarın değil mi buluşmanız?

 

Mira:- Evet ama ben bunun yorgunluğunu bir hafta çekerim.

 

Ceylin:- Bizim de moda çalışmaları başlayacak. Gidip dikeceğim elbiseyi yasarlamam gerekiyor.

 

Bahar:- Ha şöyle bak, erkeklerle gezip tozacağına oturup güzel güzel kıyafet tasarla. Beni de yorma.

 

Ceylin:- O gün yaptığını hatırlatma istersen. Ne kadar yorulduğunu biliyoruz.

 

Bahar:- Ay afedersin ağzımdan kaçtı. Dedi sağa sola baarak.

 

Lena:- Kızlar, Ben acıktım.

 

Anka:- Haydi kalkıp bir şeyler hazırlayalım.

 

Pazar günüydü ve Mira Hyun ile buluşmak için hazırlanıyordu. Mira'nın günü. Kızlar, hazırlanmasına yardımcı oluyorlardı.

 

Mira:- Ceylin, sence bunu mu giyinmeliyim yoksa şunu mu? Diye sordu elindekileri göstererek.

 

Ceylin:- Mavi olan.

 

Hazel:- Saçlarını açık bırakalım. Seni çok daha güzel gösteriyor.

 

Lena:- Bir de makyaj yaparsak hazırsın.

 

Bahar:- Bir de Hyun çıktı başımıza. Ona da bir oyun oynamalı. Dedi elini çenesine koyarak.

 

Mira:- Bahar bak sakın! Uzak dur erkeklerden.

 

Bahar:- Asıl siz uzak durun. Oturun dersinize çalışın, okçuluk çalışın. Ne var bunlarda ya!

 

Alya:- Allah'ım şu kıza da bir sevgili nasip et de düşsün yakamızdan.

 

Bahar:- Doğru düzgün dua etsene! Sevgili mevgili ne saçmalıyorsun?

 

Mira:- Bize çektirdiklerini çekersin inşallah!

 

Bahar:- Yarın Hyun'un arabasına bomba koyayım da gör sen öyle dua etmeyi.

 

Mira:- Onu da yaparsın sen.

 

Anka:- Neyse bırakın Bahar'ın suikastini de nereye gidiyorsunuz?

 

Mira:- Okulun yanında ki kafeye.

 

Anka:- Acaba ne diyecek sana? Aşkını mı itiraf edecek sence?

 

Mira:- Bilmem. Bunu zaten söylüyor sürekli.

 

Hazel:- Peki sen ne hissediyorsun onun hakkında?

 

Mira:- Bilmiyorum. Yani henüz hissettiğim bir şey yok öyle. Çok yakışıklı biri. Hoş, karizmatik, romantik. Ama ben, ben beğenmekten öteye pek gidemiyorum.

 

Alya:- Doğruyu söylemek gerekirse çok yakışıklı çocuk. Öğrencileri bile ona aşıkmış duyduğuma göre.

 

Mira gülümsedi:- Kaptırma kimseye diyorsun yani.

 

Alya:- Aynen öyle.

 

Mira:- Dikkat ederim.

​​​​​Hyun

 

Mira, Hyun ile buluşmaya gelmişti. Okulun hemen yanında ki kafeye. Hyun , Mira'nın sandalyesini çekti. Mira oturdu. Sonra da kendi yerine geçti Hyun. Mira'nın karşısında ki sandalyeye geçip oturdu. Mira'ya baktı aşık gözlerle. Onu beğendiği göz bebeklerinde ki ışıltıdan belli oluyordu.

 

Hyun:- Çok güzelsin yine. Gözümü senden almak istemiyorum.

 

Mira gülümsedi:- Teşekkür ederim. Beni utandırıyorsun.

 

Hyun:- Sanki benim için yaratılmış, benim için dünyaya gelmiş gibisin. Sanki tanrının bir hediyesisin bana.

 

Mira:-Yok canım deme öyle.

 

Hyun:- İnan bana öyle. Senin Kore'ye gelmen, bizim karşılaşmamız bi lr tesadüf değil. Tesadüflere inanmam zaten.

 

Mira:- Tabii. Ben de inanmam. Dedi sıkılgan bir tavır ile.

 

Hyun sürekli iltifat ediyordu Mira'ya ama Mira bu şekilde kendisini pek rahat hissedemiyordu.

 

Garson yanlarına geldi.

 

Hyun gülümsedi:- Ne içersin?

 

Mira:- Portakal suyu alyım.

 

Hyun:- İki adet portakal suyu lütfen.

 

O anda Seungmin ve Dahyun girdiler oraya. Mira onları görmüştü. Seungmin'de Mira ve Hyun'u. Mira'nın yüzünde bir gülümseme belirdi o an. Seungmin'i görür görmez. Birbirlerine el salladılar.

 

Rahatlamıştı Mira. Nedenini bilmiyordu ama rahatlamıştı işte. Seungmin'di bunun nedeni. Bir çok şeyin sebebi Seungmin 'di aslında. Hyun ile yan yana olmasının sebebi de. Kendisini kandırmak içindi. Evet. Seungmin'e karşı hisleri vardı ve bu hisleri bastırmak için Hyun'a ihtiyacı vardı. Çünkü Seungmin başka bir kızı seviyordu. Ona karşı bir şey hissedemezdi. Hakkı yoktu. Bu yüzden kendisini rahat hissedemediği Hyun'un yanındaydı. Ama iç dünyasını henüz keşfedememişti Mira. Bilinç altı gibi. Duygu altı bir şeydi bu Mira için. Yavaş yavaş anlatıyordu kendisini. Ve bir gün tamamen gün yüzüne çıkacak, kalbinin Hyun'a değil de Seungmin'e daha yakın olduğunu bağıracaktı.

 

Seungmin ise Mira ve Hyun'u aynı masada gördüğü an kalbine bir bıçak saplanmıştı. Kaçamak gözlerle baktı onlara. Hyun'u kaldırıp dışarı atmamak için kendini zor tutuyordu. Avucunu sıkıyordu istemsizce. Kıskanmıştı. Çok kıskanmıştı hem de. Neden Mira bu adamın yanındaydı ki. Üstelik bu Hyun, Mira ile konuşursa, duygularını açarsa ve Mira kabul ederse ne yapacaktı o zaman?

 

Biliyordu aslında. Mira'ya yakın olmak için Dahyun bir bahaneydi. Peki bundan sonrası? Mira, evet derse Hyun'a hiç bir şansı olmayacaktı artık. Belki de yanına bile yaklaşamayacaktı. Dahyun'a uzaktan uzağa hoşlanmak zorunda kalmıştı da Mira'yı uzaktan uzağa sevmek hem de gerçekten sevmek kalbini yerinden sökmek gibi olacaktı.

 

Dahyun:- Buraya gelmek güzel oldu.

 

Seungmin:- Arada kendimize vakit ayırmak güzel oluyor. Bu arada senin benimle gelmene erkek arkadaşın bir şey demez değil mi?

 

Dahyun:- Ben, erkek arkadaşımdan ayrıldım.

 

Seungmin:- Neden?

 

Dahyun:- Bana göre biri değildi. Daha romantik biri olmalı benim erkek arkadaşım. Örneğin senin gibi.

 

Dahyun lafa direk giriş yapmıştı. Evirip çevirmeden. Cesurdu. Seungmin'e ve Mira'ya göre daha cesur.

 

Seungmin, şaşırdı o an.

 

Seungmin:- Benim gibi mi?

 

Dahyun:- Evet, neden şaşırdın ki?

 

Seungmin:- Yani biz arkadaş yani...

 

Seungmin bunu beklemiyordu. Hatta hiç beklemiyordu. Hatta artık onunla arkadaş olmayı kabullenmiş, kalbi sağumaya başlamıştı Dahyun 'a karşı. Soğuyan bir kalp ise kolay kolay ısınmazdı artık. Seungmin'in kalbini daha çok ısıtan biri vardı çünkü. Yüzünü güldüren, heyecanlandıran biri.

 

Dahyun, Seungmin 'in elini tuttu.

 

Dahyun:- Seungmin, ben çok önceden beri senin bana olan hislerini biliyorum.

 

Mira, çaktırmadan onlara bakıyordu. Hatta dinliyordu. Hyun ise ona bir şeyler anlatıyordu. Ama Mira'nın gözü de kulağı da kalbi de Seungmin ve Dahyun 'da idi. Kalbi kuş gibi atıyordu. Galiba konunun geleceği yerden korkuyordu. Ama hareketleri, yüzü gayet normaldi. Bir tek göz bebekleri kendini ele veriyordu. Bir tek gözleri.

 

Seungmin:- İyi de neden bir şey söylemedin bana?

 

Hyun:- Mira, nereye bakıyorsun? Dedi ve Seungmin'e doğru baktı.

 

Mira:- Bir arkadaş gördüm de onlara. Neyse sen devam et. Dinliyorum ben seni dedi ve Seungmin ve Dahyun 'u izlemeye devam etti. Bir yandan onlara bakıyor, bir yanda Hyun ile ilgileniyordu.

 

Dahyun:- Sen, bana karşı hep sessizdin. Ama son zamanlarda benim için yaptığın şeyleri görünce ben de senden etkilendim. Yalan söyleyemem. Senden hoşlanmaya başladım dedi utanarak.

 

Hyun'da lafa girmeye karar verdi. Mira'ya baktı.

 

Hyun:- Mira, artık ben bir şeyleri netleştirmek istiyorum.

 

Mira:- Neleri?

 

Hyun:- Mira ben senden hoşlanıyorum.

 

Seungmin ve Mira:- Ne?

 

Seungmin Dahyun 'un döylediklerine,Mira ise Hyun'un açılmasına tepki göstermişti. Hayır tam tersi. Seungmin'in tepkisi Hyun'a idi. Mira'nın ki ise Dahyun 'a. İkisi de hazırlıksız yakalnmışlardı bu duruma.

 

Seungmin:- Hyun, Mira'dan hoşlanıyormuş.

 

Mira:- Dahyun Seungmin 'den hoşlanıyormuş.

 

Bir an ikisi de birbirine baktılar ve gerisin geri önlerine döndüler.

 

Mira:- Sen ne dedin?

 

Hyun:- Senden hoşlanıyorum. Mira benim kalbim senin çarpıyor gibi hissediyorum.

 

Mira:- Ama daha erken değil mi?

 

Hyun:- Geçen ki konuşmamızda da aynısını demiştin. Erken değil. Hele de duygularımızı açmak için.

 

Dahyun:- Sen ne diyorsun Seungmin? Bizden söz ediyorum.

 

Seungmin, kendine geldi o an.

 

Seungmin:- Dahyun iyi de sen nasıl?

 

Dahyun:- Ben hislerimi sonradan anladım. Seni beklettiğim için, görmezden geldiğim için özür dilerim.

 

Seungmin gülümsedi ama karışık bir gülümsemeydi. Mutluluk, hüzün ve hatta hissizlik gibi bir şeydi. Galiba akıl karışıklığı idi yaşadığı. Mira'ya baktı.

 

Hyun:- Peki, sen benim hakkımda ne düşünüyorsun? Artık geç kalmayan. Biz de mutlu olmayı hak ediyoruz değil mi?

 

Seungmin, Mira'dan gelecek cevabı bekliyordu resmen. Dahyun 'da Seungmin'den.

 

Dahyun:- Artık duygularımı bildiğine göre, sen ve ben sevgili olabilirizndesi utanarak.

 

Seungmin:- Biz mi? Şey olabilir miyiz?

 

Seungmin garipti. O an sadece Mira'dan ümidini kestiğini hissetti. Mira, Hyun'a karşı boş değildi. Hem bir keresinde o da demişti. Hyun yakışıklı diye. Demek ki beğeniyordu onu. Ona karşı hiç bir şey besleyemezdi artık. Kıvırcık saçlarını, hep gülen gözlerini sevemezdi mesela. Kendisine yardım edişine, temiz kalbine hayranlık duyamazdı artık.

 

Dahyun yerinden kalktı ve Seungmin 'e sarıldı. Seungmin, ise garipti.

 

Dahyun:- Haydi başka yere gidelim dedi ve Seungmin 'in elinden tutup çıktılar oradan.

 

Seungmin dönüp son kez baktı Mira'ya. Mira, gülümsedi ona.

 

Mira:- İnşallah çok mutlu olursun Seungmin. İnşallah.

 

Mira, onlara baktı. Üzgün gibiydi. Kırgın gibi de. Sonra da Hyun'a döndü. Sesi kısıldı hafiften. Kırgınlığı sesine vurmuş gibiydi.

 

Mira:- Biraz zaman ver bana lütfen. Henüz seni tanımıyorum. Hislerime gelince evet seni beğeniyorum ama bu sana evet demek için yeterli değil. Beni anlıyorsun değil mi?

 

Hyun gülümsedi:- Sen karakterli bir kızsın. Elbette sana zaman vereceğim. Aramızda ki ilişki karşılıklı olana dek beklerim elbette. Acele ettiğim için kızma bana. Benim için ne kadar önemli olduğunu bir bilsen, sen de uzak kalamazsın bana karşı. Yine de ben beni çözene kadar beklerim seni.

 

Mira gülümsedi:- Çok anlayışlısın.

 

Okul günüydü. Herkes bu gün Ceylin'i konuşuyordu. Çünkü okulda yine en güzel kız öğrenci seçmeleri vardı. Öğrencilerin kendi aralarında, eğlencesine yaptıkları bir anketti bu. Her hafta yaptıkları bir şey. Kızlar, bahçeye giriş yapmışlardı. Herkes Ceylin'e bir pop star gibi davranıyordu. Özellikle de erkekler.

 

Anka:- Ne bu kalabalık yine?

 

Alya:- Duymadın mı? Okulun en güzel kızı seçmelerinde Ceylin birinci olmuş. Yine!

 

Ceylin:- Arkadaşınız ile gurur duyun bence.

 

Bahar:- Niye nobel bilim ödülünü mü kazandın?

 

Ceylin:- Hayır güzellik ödülünü aldım bebiş.

 

Mira:- Tabii o daha önemli dünya için.

 

Bahar:- Ama Ceylin 'in dünyası için herhalde.

 

İkisi de güldüler.

 

Anka:- Tebrik ederiz arkadaşım. Birinci olmasaydın da biz senin okulun en güzeli olduğunu biliyoruz.

 

Ceylin:- Sağol tatlım.

 

Ekin:- Zeka daha önemli bence.

 

Bahar güldü:- Kendi zeki ya ondan diye fısıldadı.

 

Mira:- Sus duymasın.

 

Alya:- Siz ikiniz sussanıza dedi Mira ve Bahar' a.

 

Ceylin:- Ne yani ben salak mıyım?

 

Ekin:- Öyle demek istemedim elbette. Ama zekaya önem veren kimse yok bu devirde. Varsa yoksa güzellik. Bir de güzel olmak için çabalayan onca kız. Bu uğurda da yapılan ölümcül diyetler ve güzellik uğruna başkalarının üstünden para kazanan kozmetik sanayi. Zekanın, insanın parası ve hayatı ile olan hiç bir sorunu yok.

 

Lena:- Bence önemli olan kalp güzelliği. Kalbi güzel olmayan biri çekilmez olurdu bence. Yüzün ne kadar güzel olursa olsun için iyi olmadıkça hiç bir önemi kalmıyor.

 

Ceylin:- Kalpsiz miyim ben?

 

Hazel:- Senin de alınganlığın üzerinde bu gün. Senin için demiyoruz. Ama bence hem kalbi, hem aklı hem de kendisi güzel olan biri fena olmazdı.

 

Bahar:- Öyle biri varsa haber ver. Hem ne demişler, her güzelin bir kusuru vardır. Hatta güzellik göreceli bir şeydir. Akıl ve kalp güzelliği sabit olabilir ama bana güzel olan sana olmayabilir. Anladınız mı?

 

Ekin:- Bahar haklı. Örneğin, Hyunjin. Çok yakışıklı. Aptal biri de değil ama kalbini bilemeyiz değil mi?

 

Alya:- Hyunjin mi? One alaka şimdi?

 

Ekin:- Örnek olsun diye dedim. Okulun en yakışıklı çocuğuya.

 

Anka:- Boş verin saçma bir anket işte. Herkesin kendince güzel bir yanı var. Klasik Kore güzellik algıları.

 

Lena:- O değil de acaba okulun ikinci güzeli kim? Ya da üçüncü.

 

Bahar:- Tabiiki sensin dedi Lena 'nın yanaklarını mıncıklayarak.

 

Kızlar gülüyorlardı. Mutlu bir okul günü başlangıcıydı.

 

Sınıfa gelmişlerdi. Yine Ceylin 'e hediyeler yağıyordu. Ceylin ise durumundan oldukça memnun herkese güler yüzlü davranıyordu. Changbin, sınıfa girmişti. Ceylin ve etrafında ki herkesten hatta erkeklerden oldukça rahatsız olmuştu. Gereksiz bir sevgi gösterisi vardı burada.

 

Ceylin:- Herkese teşekkür ediyorum. Beni sevdiğiniz için.

 

Changbin, Ceylin 'e baktı. Sahte sevgi gösterileri, elde etme arzuları hepsini görebiliyordu.

 

Changbin:- Sen bunun sevgi olduğunu mu düşünüyorsun?

 

Ceylin:- Aman karışmadan durma iki dakika.

 

Changbin:- Sınıfta soluyacak hava bırakmadınız kalabalıktan. Kendini düşündüğün kadar biraz da bizi düşün.

 

Ceylin güldü:- Yeni bahanen mi?

 

Changbin:- Ne bahanesi?

 

Ceylin:- Benim popülaritemi kıskanıyorsun. E haklısın. Bu okula gelir gelmez, sizden daha popüler oldum. Kıskanma canım. Ama ne yaparsın, kızlarda akıllandılar artık. Ne yapsınlar seni? Senin yolunu gözleyen kızların belki üç katı erkek benimle çıkma hayali kuruyorlar. Üzülme canım. Bak sana mektuplardan birini okuyayım. " Ceylin. Sen bu güne kadar gördüğüm en güzel kızsın. Seninle çıkmak için can atıyorum. Lütfen sesimj duy ve bana bir şans ver. " Adını soyadını yazmış. Şuna bak telefon numarası da var.

 

Changbin ciddileşti birden. Ceylin 'e bir seyleri fark ettirme zamanı gelmişti. Yine.

 

Changbin:- Erkeklerin, seni istemeleri mi güzel? Kimse sana sen olduğun için değer vermiyor anla artık.

Ceylin, bozuldu o an. Changbin bunu hep söylüyordu ama neden onu sevmesinler ki? İnsanlar neden Ceylin 'i sevmesinler?

Ceylin:- Beni de gerçekten seven birileri olamaz mı? Bu insanlar beni neden sevmeyecekler söylesene? Diye bağırdı birden.

Changbin:- Güzel olduğun için seni istiyorlar sadece. Güzel bir kız olduğun için. Kimse, bunlardan hiç biri senin kalbine değer vermiyor. Sen sevgiyi yanlış yerde arıyorsun. Sen sevgiyi insanların beğenisinde arıyorsun. Bu gerçek sevgi değil. Bu sana değer vermek değil. Kendine gel artık. Gör gerçekleri. Hepsinin aklı başka şeyde.

 

Bahar:- Bak ne kadar mantıklı konuşuyor.

 

Mira dürttü Bahar'ı:- Şişşt sus!

 

Ceylin:- Sen de bu okuldasın. Sen de onlarla aynı yaştasın. Sen de mi aynı şeyleri düşünüyorsun? Nereden geliyor bu engin bilgiler söylesene?

 

Changbin:- Uykudasın. Nasıl bir derin uykudaysan uyanmak dahi istemiyorsun. Herkesi kendin gibi, hatta herkesi benim gibi zannedecek kadar derin bir uyku. Ben onlar gibi düşünsem, senin yanında olup, neden seni uyandırmaya çalışayım. Neden uzak tutmak isteyeyim seni?

 

Ceylin:- Çünkü bana zulmetmek hoşuna gidiyor.

 

Changbin kızmıştı. Ceylin'in elinde ki gülleri aldı ve yere attı.

 

Ceylin, gözlerini açmıştı şaşkınlıktan.

 

Ceylin:- Ne yapıyorsun sen ya?

Changbin:- Erkeklerin seni istemeleri hoşuna mı gidiyor? Bununla mı övünüyorsun? Bu güllerin hepsi seni seven insanlar tarafından gelmedi. Bu güller senin hakkında farklı düşünceler, farklı hayaller kuran erkekler tarafından geldi. Seni tanımayan insanların sırf güzel olduğun için, seni elde etmek istediklerini belirttikleri için gönderdikleri güller. Böyle popüler olmak istiyorsan ol o zaman. Git kaç tane sevgili yaparsan yap. Dedi ve sınıftan çıkıp gitti.

 

Bahar:- Vallahi çok güzel konuşuyor!

 

Mira:- Bahar!

Bahar:- Doğru ama.

 

Ceylin, sessiz kalmıştı. Yere eğildi ve kucak dolusu güllerini aldı.

 

Erkekler Changbin'in peşinden çıktılar dışarı. Kızlar kalmışlardı sınıfta.

 

Ceylin:- Kıskanç zorba. Beni kıskandığı için böyle yapıyor.

 

Bahar:- Bence konuştukları gayet mantıklıydı.

 

Ceylin:- Başlama Allah aşkına. Neresi mantıklı? Dedi ve güllere baktı tekrar. Haklı olabilir miydi? Garip bir uykuda mıydı Ceylin?

 

Changbin 'in haklı bir tarafı vardı aslında. Ceylin 'de farkındaydı ama gururundan hatta birazda egosundan ödün vermemek adına kabul etmiyordu onun haklılığını.

 

Sıralarına geçip oturdu kızlar. Jaemin, girdi sınıfa o an. Bahar'ın yanına gelmişti.

 

Jaemin:- Merhaba!

 

Bahar:- Merhaba da. Bu sınıfa girmesen iyi olur. Malum kişi ile aranız pek iyi değil çünkü.

 

Jaemin:- Boş ver sen onu. Saray gezisinde göremedim seni hiç.

 

Bahar:- Ben de seni.

 

Jaemin:- Aslında bu aralar hiç göremiyorum seni. Sanki benden kaçar gibisin.

 

Bahar:- Yok canım, o da nereden çıktı? Kaçacak ne var da kaçayım.

 

Jaemin:- Bilmem, öyle hissettiriyorsun bana.

 

Bahar:- Bir şey demek ister gibisin de geveliyorsun gibi geliyor bana.

 

Jaemin, Changbin ile gördüklerini sormak istiyordu aslında Bahar'a. Ama bir türlü ağzına gelmiyordu kelimeler. Ters tepmesinden korkuyordu ya da duyacaklarından.

 

Jaemin:- Şu an kalbin boş değil mi?

 

Bahar:- Neden sordun?

 

Jaemin:- Sordum işte.

 

Bahar:- Boş. Yani kalbimde kimse yok. Olmasına izin vermeyeceğim dedi imâ da bulunarak.

 

Jaemin:- Bana yalan söylemiyorsun değil mi?

 

Bahar:- Sana neden yalan söyleyeyim ki? Olsa var derim. Kimse yok.Uzun zaman da olmayacak.

 

Jaemin:- Çok sevsende mi?

 

Bahar:- Sevgi değimiz şeyin, zamanını biz bilemeyiz değil mi?

 

Jaemin:- Peki beni sevme ihtimalin?

 

Bahar:- Bence bu konuyu burada kapatalım dedi ve kalkıp sınıftan çıkacaktı ki Jaemin önüne geçti.

 

Jaemin:- İşte yine kaçıyorsun benden.

 

Bahar:- Jaemin, olmaz. Ben sana o düşündüğün şeyleri hissedemem.

 

Felix ve Seungmin az ileride onları duyuyorlardı. Hatta dinliyorlardı. Birbirine baktılar ve daha bir kulak verdiler konuşmaya.

 

Jaemin:- Neden peki neden?

 

Bahar:- Sen beni, kendine Minho 'ya karşı iş birliği yapacağın bir ortak olarak görüyorsun da ondan.

 

Seungmin:- Bu konuşma nereye gidiyor sence?

 

Felix:- Galiba Jaemin 'in duygularına.

 

Jaemin:- İlk başta öyleydi evet ama...

 

Bahar:- Ama da bırak Jaemin. Gerisini söyleme lütfen. Seni kırmak istemiyorum dedi ve uzaklaştı oradan.

 

Felix:- Neden devamını söylemesine izin vermedi ki?

 

Seungmin:- Çünkü, Jaemin 'in duygularını biliyor.

 

Alya ve Hyunjin için dans provası zamanıydı. Bazı şeylerin, Hyunjin 'in hislerinin açığa çıkma zamanının gelidiği zaman.

 

Hyunjin:- Bak dans hareketlerini anlatan bir çıktı aldım senin için.

 

Alya kağıda baktı.

 

Alya:- Buradakileri mi yapacağız?

 

Hyunjin:- Evet. Hadi gel.

 

Müzik çalmaya başladı.

 

İkisi de dans pistine, ortaya geldiler. Hyunjin, bir kolunu sağa doğru açtı ve eğildi Alya'nın önünde. Sonra da tutması için elini uzattı.

 

Hyunjin:- Bu güzel hanımefendi, benimle dans ederler mi acaba?

 

Alya, çekinerek tuttu elini Hyunjin 'in. Kalbi güm güm atıyordu. Hyunjin ona yaklaştı ve elini beline koydu. Usul usul dans etmeye başladılar. Alya'nın başı yerdeydi. Hyunjin 'e bakmıyordu. Daha doğrusu bakamıyordu.

 

Hyunjin:- Başını kaldırman gerekiyor. Bana bakmalısın. Yani gözlerime.

 

Alya, çekinerek kaldırdı başını ve baktı Hyunjin 'e. Gözlerine. Gülünce kaybolan o çekik gözlerine.

 

Hyunjin düşüncelere dalmıştı

 

Hyunjin:- Ne güzel bakıyor. Sanki bakışları ile akıyor yüreğime. Kalbim çarpmaya başladı. Çok çekingen ve bu beni ona daha da düşürüyor. Neler düşünüyorum ben? Acaba şu an hislerimi anlayabiliyor mudur? Avuçlarımdan ayaklarıma kadar ter iniyor resmen vücudumdan. Yoksa korktuğum şey mi? Kendime aşık edeyim derken ben mi aşık oluyorum? Oluyorum. Kapıldığımı hissediyorum. Gözlerine, gözlerine baktığım an kalbime ne oluyor? Aşk bu mu gerçekten? Çok güzel bir his. Sevmek harika bir şey. Meğerse nasılda unutmuşum. Yaşadıklarım unutturmuş bu duyguyu. Terk edilmem, kalbimi kapatmam unutturmuş her şeyi. Ama yaşananları unutmaya hazırım. Onun olmaya hazırım. Kalbimi açmaya her güzel şeye hazırım. Zaman durmuş gibi. Zaman, ikimiz için durmuş gibi.

 

Bir an kendine geldi Hyunjin. Güzel düşünceler durdu. Kalbi beyni durdu sanki. Zaman yeniden aktı o an sanki.Anılar aklına gelmeye başladı. Kötü anılar.

 

Hyunjin:- Olmaz, yapamam.

 

Hyunjin, bir an da bıraktı Alya'yı. Alya Hyunjin 'e baktı.

 

Alya:- Bir şey mi oldu? Yapamadım mı yoksa?

 

Hyunjin, tuhaf hissediyordu. Elini boynuna götürdü. Arkasına döndü. Kötü şeyleri anımsamak onu kötü hissettirmişti.

 

Hyunjin:- Olacak, olacak. Bu günlük bu kadar yeter. Kağıtta yazanları tekrar et evde. Dedi ve çıktı salondan. Alya, arkasından bakıyordu.

 

Erkekler yurtta, yataklarına oturmuşlar konuşuyorlardı. Seungmin ve Felix duyduklarını hemen Minho 'ya yetiştirmişti.

 

Minho:- Demek öyle dedi.

 

Felix:- Biz öyle duyduk.

 

Minho:- Bu ara sesi çıkmıyor zaten. Adam toplayıp filan üstümüze saldırmıyor. Sebebi aşk galiba.

 

Bang Chan:- Bahar'a aşık olduğu kesinleşti. Peki ya Bahar? O ne hissediyor ki?

 

Seungmin:- Seviyorum ya da sevmiyorum demedi. Sadece susturdu Jaemin 'i. Olmaz dedi.

 

Minho:- Yani o da farkında bu aşkın. Acaba karşılık verir mi? Sen ne dersin Hyunjin? Kızlardan anlarsın sen.

 

Hyunjin irkildi birden. Derin düşüncelere dalmıştı anlaşılan. Orada değildi.

 

Hyunjin:- Efendim?

 

Bang Chan:- Sen iyi misin? Ne bu dalgınlık? Ne üşünüyorsun?

Hyunjin:- Yoo bir şey düşünmüyorum. Dalmışım. Uykum geldi ben yatıyorum.

 

Jeongin:- Bu saatte mi?

 

Hyunjin:- Dans kulübünde yorulmuşum. İyi geceler.

 

Jeongin:- Sana da.

 

Han:- Ne oluyor?

 

Bang Chan:- Var bir şeyler.

 

Changbin:- Aşık filan olmasın bu?

 

Seungmin:- Hadi canım Hyunjin mi? Sen de artık.

 

Changbin:- Ne bileyim hallerine baksana.

 

Ertesi gün olmuştu. Erkekler okula doğru geliyorlardı.

 

Changbin:- Şimdi Dahyun ile çıkıyor musunuz yani?

 

Seungmin:- Evet dedim ya. İki gündür aynı şeyi soruyorsun.

 

Felix:- Ne yalan söyleyeyim ben de inanamadım.

 

Minho:- Sonuda istediğin oldu. Mutlusundur.

Seungmin:- Bilmiyorum. Değilim galiba.

 

Minho:- O ne demek öyle?

 

Seungmin:- Bilmiyorum işte. Mutluluktan havalara uçmuyorum hiç. İçimden gelmiyor.

 

Jeongin:- Sevinçten şaşırdın herhalde.

 

Seungmin:- Duygularım çok karışık. Kafam da.

 

Bir dükkanın önünden geçiyorlardı. Takı ve toka dükkanıydı. Çok tatlı, çiçekli bir toka gördü Hyunjin.

 

Hyunjin:- Çocuklar, iki dakika bekler misiniz?

 

Felix:- Tabii.

 

Hyunjin içeri girdi ve camda ki tokaya bakmak istedi.

 

Felix:- Ne işi var burada?

 

Jeongin:- Toka alıyor.

 

Felix:- İyi de kime?

 

Jeongin:- Garip garip hareketleri var. Bakın kesin bir şey var bize söylemediği.

 

Hyunjin, hediye paketi yaptırdığı tokayı alıp çıktı dükkandan.

 

Jeongin:- Kime o?

 

Hyunjin:- Alya için. Dans eşime bir hediye.

 

Bang Chan:- Daha önce çiçekler, şimdi de toka hediye etmeler filan. Ne oluyoruz?

 

Changbin:- Resmini de çizmişti unutma. Bir süre dolabında bile sakladı hatırlarsanız.

 

Bang Chan:- Doğru o da var. Ne oluyor sana?

 

Changbin:- Bu davranışlar normal değil ona göre.

 

Hyunjin:- Sadece bir hediye. Bir şey yok.

 

Bang Chan:- Öyle olsun bakalım. Ama inanmadık bunu bil.

 

Kızlar ve erkekler okula gelmişlerdi. Hazel hemen Kuki'nin yanına gelmişti. Onunla sohbet ederek yemek kabına mama, su kabına da su dolduruyordu. Kuki ise annesine yeniden kavuşmanın vermiş olduğu mutluluğu yaşıyordu sanki.

 

Hazel:- Acıktın mı sen? Annem benim. Ben artık hep yanındayım. Kaçmana gerek yok tamam mı? Dedi başını okşayarak.

 

Felix bulundukları yere geldi ve onu izlemeye başladı uzaktan. Hazel çok şefkatli çok iyi kalpli bir kızdı. Kuki ile ne güzel ilgileniyordu. Duvara yaslandı ve ona baktı. Çok güzel görünüyordu. Farklı bir havası vardı. Hem kalbi hem de dış görünüşü farklı ve güzeldi. Dikkatini çekmeye mi başlamıştı? Evet. Felix, Hazel 'de bir şeyler fark etmeye başlamıştı. Hazel Çok güzeldi. Çok güzel.

 

Birden toparlandı ve yanına geldi.

 

Felix:- Bakıyorumda kavuşmuşsunuz.

 

Hazel:- Evet. Bulduk yine birbirimizi.Dedi gülümseyerek.

 

Felix:- Kuki'de mutlu görünüyor. Annesi yanında. Benim yapamadığımı o yaptı. Seni buraya getirdi.

 

Hazel:- Olanları hiç yaşanmamış sayacaktık unuttun mu?

 

Felix:- Pekala sen nasıl istersen.

 

Felix, Kuki'nin su kabını değiştirmek istedi. Aynı zamanda Hazel'de. İkisi birden, kaba dokundular o an. Hatta elleri birbirine dokunmuştu. Birbirlerini baktılar kısa süreliğine. Felix, o an Hazel'in gözlerinin çok güzel baktığını gördü. İçi gitmek deyimi varya, işte Felix şu an onu yaşıyordu. İçi gidiyordu. Kalbi akıyordu. Belki de zaten içinde olupta bir türlü anlayamadığı şeyi anlamaya başlıyordu.

 

Hazel ise zaten var olan kalp çarpıntısını gideremiyordu bir türlü. Ama elini çekmekte de gecikmedi. Henüz eskimemiş fakat Hazel için eskimesi gereken duyguları yok saymalıydı. Yerine sadece arkadaşlık olmalıydı. Sadece arkadaşlık hissetmeliydi Felix'e karşı.

 

Hazel ayaklandı hemen.

 

Hazel:- Sen geldiğine göre ben artık gidebilirim.

 

Felix:- Ne güzel ilgileniyorduk Kuki ile.

 

Hazel:- Merak etme senden kaçmıyorum. Ders başlayacak sen de acele etsen iyi olacak. Dedi gülümseyerek.

 

Felix:- Tamam hemen geliyorum.

 

Bang Chan'ın ise , Nayeon ile toplantı vaktiydi. Konuşuyordu bahçede. Zaten hep konuşuyorlardı bunlar. Anka ise kıskançlık krizlerine bir yenisini daha ekliyordu. Kızlarla birlikte gözünü onlara dikmiş bakıyorlardı.

 

Anka:- Bak yine o kız. Delireceğim bunlar niye hep bir arada ya!

 

Lena:- Chan'ı kıskanıyor musun sen?

 

Anka:- Hayır ama neden sürekli yan yanalar merak ediyorum.

 

Ekin:- Anka tuhaf davranıyorsun haberin olsun.

 

Anka:- Ne gibi tuhaflık?

 

Bahar:- Sabahtan beri kızı parçalayacak gibi bakıyorsun.

 

Ceylin, hızla kızların yanına geldi.

 

Ceylin:- Bahar, seni öldürebilirim.

 

Bahar:- Ben ne yaptım ya?

 

Ceylin:- Senin yüzünden Jung İl bir kaç gün okula gelemeyecekmiş. Çocuğun bacağında et ezilmesi olmuş.

 

Bahar güldü:- İyi ya bir kaç gün sana yürüyemez işte.

 

Ceylin:- Hala gülebiliyor.

 

Ekin:- Bahar bu ciddi bir konu.

 

Bahar:- Doğru ciddi bir konu. Senin için ciddi. Tüh yedekte sevgilin yok muydu?

 

Ceylin:- Allah'ım sabır ver bana.

 

Bahar:- Kafanı dinlersin bir kaç gün fena mı işte?

 

Ceylin:- Seni öldürdüğüm zaman kafamı dinleyebilirim ancak. Ben sınıfa gidiyorum.

 

Bahar gülüyordu:- Şişt Mira, senin Hyun'a da yapayım mı bi güzellik?

 

Mira:- Sakın Bahar!

 

Matematik dersiydi. Herkes tahtada ki soruyu çözmeye çalışıyordu.

 

Minho:- Şişt Bahar! Diye fısıldadı.

 

Bahar:- Efendim.

 

Minho:- Soruyu çözebildin mi?

 

Bahar:- Yok. Ya sen?

 

Minho:- Ben de çözedim. Matematikten nefret ediyorum.

 

Bahar:- İnan ben de.

 

Han arkadan sarktı öne doğru.

 

Han:- Ne güzel ilk defa ortak biryanınız varmış. Hadi evlenin. Dedi gülerek.

 

Bahar elinde ki kitap ile kafasına vurdu Han'ın.

 

Minho:- Çok komik. Onunla tek ortak yönümüz birbirimizi parçalamak istememiz.

 

Bahar:- Aynen öyle.

 

:- Evet, kim çözmek ister soruyu?

 

Ekin, parmak kaldırıp tahtaya çıktı. Soruyu hemen çözüverdi.

 

:- Tebrikler ederim. Yine formundasın Ekin.

 

Ekin:- Teşekkür ederim hocam.

 

:- Önü açık bir öğrencisin. Biliyorum ki iyi yerlere geleceksin. Derslerine çalışmanı, önemsediğini görebiliyorum. Harika gidiyorsun. Böyle devam et ve azmini hiç kaybetme.

 

Ekin, sevinmişti bu güzel sözler karşısında. Gözlerinin içi gülüyordu.

 

Jeongin, o an defterine baktı. Soruyu çözememişti. Ekin kadar iyi de değildi matematikte. Kalemi masasının üzerine bıraktı. Dersleri kötü bir öğrenci değildi Jeongin hatta iyiydi bile ama nedenini kendisininde anlayamadığı bir şekilde, aşağılık hissine kapılmıştı sanki. Ya da Ekin'e sadece engel teşkil ediyordu şu an.

 

Jeongin:- O iyi bir öğrenci. Önü de açık. Ben sadece engel oluyorum ona. Sadece taş oluyorum. Ders çalışmasına, başarılı olmasına engel oluyorum. Sinema ya da konser diyerek aklını çeliyorum belki de. Ama o çalışkan ve iyi bir öğrenci. Uzak durmalıyım. Geleceği parlak birinin ışıklarını söndürebilirim sadece.

 

Ders arasıydı. Sınıfta ki herkes soruyu çözen ve övgü alan Ekin'i tebrik ediyorlardı. Kimi de kenardan kıskançlık ile onu izliyordu.

 

Anka:- Eski formundasın yine.

 

Ekin:- Şımartmayın beni sadece soru çözdüm bir şey yok.

 

Ceylin:- Bir şey yok mu? Sınıfta kimse çözemedi soruyu. Bence sen bir numarasın.

 

Bahar oturduğu yerden onlara katıldı.

 

Bahar:- Kulaklarım yanlış duyuyor galiba. Ceylin, birini övüyor.

 

Ceylin:- Haksız mıyım? O benim arkadaşım.

 

Anka:- Öğretmenin dediğini duydun değil mi? Senin önün açık dedi. Ay bu çok sevindirici.

 

Jeongin, birden ayaklandı ve hızlı adımlarla sınıftan çıktı.

 

Ekin, ona baktı. Yüzünden ne kadar kızgın olduğu belliydi. Ya da bir şeye bozulduğu. Tabii neye olduğunu bilmiyordu. Anlam verememişti kendisine.

 

O an Yuta sınıfa geldi. Anka'nın sırasına durdu.

 

Yuta:- Nasılsın prenses?

 

Anka:- Teşekkürler.

 

Yuta:- Saray gezisi nasıldı?

 

Bang Chan yan yan bakıyordu onlara. Bahar ve Minho ise Bang Chan 'a.

 

Yuta:- Seni o gün göremedim ya çok özledim.

 

Anka'nın gözleri açılmıştı bir an da. Neden söylemişti ki şimdi bunu kendisine. Üstelik sesi yüksek ve Bang Chan'ın duyabileceği şekilde.

 

Bang Chan, dudaklarını ısırıyordu.

 

Bahar:- Chan, iyi misin? Diye fısıldadı.

 

Bang Chan:- Kızı böyle kandırmasına sinir oluyorum.

 

Anka:- Ben, şey sağol. Arkadaşlar özlerler birbirlerini değil mi? Dedi lafı çevirerek.

 

Yuta:- Arkadaş olarak mı sadece? Arkadaş?

 

Bahar:- Bütün itici Koreli erkekler bizi bulmak zorundalar mı?

 

Minho:- Bana mı dedin sen?

 

Bahar:- Sana dememiştim ama kendini bilmen de güzel.

 

Minho:- Benim de şansıma denk gele gele gıcık bir Türk kızı denk geldi.

 

Bahar, tam bir şey söyleyecekti ki Bang Chan'a baktı ve Minho 'ya işaret etti. Yumruklarını sıkıyor, Yuta'ya saldırmamak için kendini zor tutuyordu.

 

Bahar:- Chan niye böyle tepki veriyor?

 

Minho:- Bu Yuta pek iyi ayak değil. Şimdi anlatamam.

 

Bahar:- Sapık gibi mi?

 

Minho:- Tam üstüne bastın.

 

Bahar:- Minho, Chan'ı biriniz tutun bence.

 

Minho:- İşe yarayacağını pek sanmam.

 

Yuta, Chan'a inat yapıyordu sanki. Hatta sankisi fazla gibiydi. Yapıyordu.

 

Yuta:- Ben bir sandalye çekeyim, burada sohbet edelim seninle. Bir sakıncası yoksa.

 

Changbin ayaklandı:- Chan, dışarıda çıkalım mı biraz?

 

Bang Chan:- Gerek yok. Burası iyi. Dedi gözlerini Yuta'ya dikmiş.

 

Changbin gerisin geri oturdu.

 

Anka:- Sohbet mi? Dışarıda mı etsek? Dedi Chan'a bakarak.

 

Yuta:- Burası gayet iyi bence. Dedi ve öğretmenin sandalyesini çekti. O anda Bahar ayağa kalktı. Tam Yuta sandalyeye oturacaktı ki Yuta'nın altında ki sandalyeyi çekti ve camın kenarına geçip dikildi. Yuta sandalye yerine yere oturmuştu.

 

Anka:- Yuta! Dedi ve yerinden kalkıp yanına gitti.

 

Yuta:- Sen ne yapıyorsun? Dedi Bahar'a.

 

Bahar:- Yolumun üstüne koymuşsun ben de kenara çektim. Ne bileyim oturacağını. Hem kıymetlini sandalyeye denk getiremediysen benim ne suçum var?

 

Erkekler gülüyorlardı.

 

Minho:- Ya bu kız deli dedi gülerek.

 

Anka:- İyi misin kalk hadi. Dedi ve kalkmasına yardım etti.

 

Yuta:- İyiyim bir şeyim yok.

 

Bang Chan gülüyordu.

 

Ceylin:- Bahar, ne yapıyorsun?

 

Bahar:- Sadece pencere tarafına geçmek istedim.

 

Ekin:- Eminim öyledir dedi gözlerini açmış Bahar 'a bakarak.

 

Anka:- Bir yanlışlık olmuş. Kusura bakma. Dedi Bahar 'a imâ ile bakarak.

 

Yuta:- Bir özür ile affedebilirim.

 

Minho ayaklandı birden. Kendisinden beklenilmeyecek bir şey yapmak üzereydi.

 

Minho:- Sen kimsin de o senden özür dileyecekmiş? Bahar, gel buraya!

 

Bahar, şaşkınlık ile baktı Minho'ya. Usul usul geldi Minho 'nun yanına.

 

Minho:- Otur şuraya. Özür filan da dilemek yok. Dedi ve Bahar'ı çekiştirip oturttu yanına. Sonra da kendisi oturdu.

 

Lena:- Yanlış olmuş işte. Neyse sorun yoksa Yuta'yı sınıfına götür sen Anka.

 

Anka:- Bence de. Kalk Yuta dedi ve kolunu sündüre sündüre çıkarttı sınıftan.

 

Minho, Bahar'ın sırtına vurdu.

 

Minho:- Aferin kız sana!

 

Bahar ileri geri savruldu resmen.

 

Ekin:- Bahar, sen yine azıttın ama.

 

Bahar:- Ben yapmasaydım birileri katil olacaktı ama. Dedi Bang Chan 'ı gösterek gözleri ile.

 

Alya:- Başını belaya sokacaksın yeter artık.

 

Bang Chan:- Kızmayın ona. Birinin bu çocuğa, bu sınıfa girmemesi gerektiğini anlatması gerekiyordu.

 

Hazel:- Yine de o uslu durmalı. Anladın mı Bahar. Uslu!

 

Mira:- Zıvanadan çıkana kadar durmaz.

 

Seungmin:- Tamam ama Mira!

 

Bahar:- Sıra onunkine de gelecek diye korkuyorda ondan böyle konuşuyor.

 

Seungmin:- Hyun'a mı? Yapsana bir şeyler! Dedi heyecanla sonra geri çekildi.

 

Ekin:- Allah aşkına sizde cesaret vermeyin bu kıza.

 

Bahar:- Aaa tamam ne uzattınız? Yapmam bi daha. Belki. Bir ihtimal. Yine de söz veremem. Dedi ve kaçtı sınıftan.

 

Kızlar da peşinden koştular.

 

Lena:- Yok bu akıllanmayacak.

 

Mira:- Koşun şunu yakalayalım da bir güzel benzetelim. Durmaz yoksa.

 

Diğerleri gülüyorlardı.

 

Minho:- Güzel olduğu kadar, fena bir kız dedi arkasından bakarak.

 

Han:- Az önce ne dedin sen?

 

Bang Chan:- Bu kulaklar neler duyuyor?

 

Minho:- Öylesine dedim. Gerçekten.

 

Seungmin:- Hadi öyle olsun bakalım.

 

Okulun erkek futbol takımının çalışmasını vardı ve erkekler de futbol çalısması yapıyorlardı. Lena, Anka, Mira ve Ceylin oraya geldiler.

 

Anka:- Ne işimiz var burada?

 

Lena:- Han'a yaptığım pirinç keklerinden getirdim.

 

Anka:- Sınıfta verseydinya.

 

Lena:- Maçtan sonra acıkır belki diye düşündüm.

 

Mira:- Neden rahatsız oldun ki bu kadar? Bak bir sürü kız var.

 

Ceylin:- Aaa şu Chan değil mi? Seungmin ve Changbin de burada. Jeongin 'de kalede.

 

Mira:- Evet onlar!

 

Mira birden biraz uzaklarında Dahyun 'u gördü. Seungmin' i izlemeye gelmişti.

 

Mira:- O da burada. Dedi bu duruma içerlemişçesine.

 

Anka:- Kim?

 

Mira:- Seungmin 'in sevgilisi. Hani arasını yapmaya çalıştığım kız.

 

Anka:- Tatlı bir kıza benziyor.

 

Mira:- Umarım Seungmin 'i mutlu eder. Hak ediyor çünkü.

 

Ceylin:- Sen iyi misin?

 

Mira:- İyiyim sorun yok. Galiba dedi son kelimesinde mırıldanarak.

 

Erkekler topu koştururken birden Bang Chan Anka'yı fark etti. O anda kafasına bir top geldi. Arkadaşları hemen yanına koştular. Bang Chan, başını tuttu.

 

Anka:- Bang Chan! Dedi ve ayağa kalktı telaşla.

 

Changbin, elini çekti ve Bang Chan 'ın alnına baktı. Hafiften burnu kanamıştı.

 

Anka telaşlanmıştı. Koşarak indi merdivenleri ve Chan'ın yanına geldi.

 

Anka:- İyi misin? Chan bana bak.

 

Bang Chan, Anka'ya baktı. Seungmin, peçete getiriyordu ki elinden aldı peceteyi ve Bang Chan 'ın burnuna tuttu.

 

Bang Chan:- Anka, sorun yok.

 

Anka:- Buna sen mi karar veriyorsun? Şu haline bak yüzün gözün kan içinde. Hadi otur şuraya. Dedi ve Bang Chan 'ı oturttu sandalyeye.

 

Lena:- Kızlar, ne oluyor?

 

Mira:- Çok fena şeyler oluyor. Hem de çok fena.

 

Ceylin:- Anka'yı kaybettik galiba.

 

Lena:- Galiba.

 

Bang Chan, elini Anka'nın elinin üzerine koydu. Çekmek için ama Anka izin vermedi.

 

Anka:- Çek elini.

 

Bang Chan, Anka'ya baktı.

 

Bang Chan:- Neden yapıyorsun bunu?

 

Anka:- Neyi yapıyorum?

 

Bang Chan:- Bana yakın davranıp sonra kendinden uzaklaştırıyorsun.

 

Anka'nın elleri gevşedi.

 

Bang Chan:- Söyle Anka, neden?

 

Anka:- Ben de bilmiyorum Chan. İnan bende bilmiyorum. Dedi ve yanından ayrıldı.

 

Anka, koşarak çıktı oradan.

 

Han ise Lena'nın yanına geldi elinde havlusu ile.

 

Han:- Bizi izlemeye mi geldiniz?

 

Lena:- Aslında izlemek için değil. Bunlar senin için.

 

Han, saklama kabını aldı Lena'nın elinden. İçini açtı ve baktı.

 

Han:- Bana mı yaptın? Dedi gülümseyerek.

 

Lena:- Evet senin için. Canın ne zaman isterse ben yine yaparım.

 

Han bir tane aldı ve yedi.

 

Han:- Yine çok güzel olmuş.

 

Lena:- Afiyet olsun.

 

Lena, Han'a baktı.

 

Lena:- Çok terlemişsin. Hastalanacaksın.

 

Han:- Hastalanırsam, üzülür müsün?

 

Lena:- Herhalde yani.

 

Lena, havluyu aldı ve Han'ın alnından akan teri sildi.

 

Lena:- Çok yorma kendini.

 

Han:- İlk defa bir kız beni düşünüp, bir de terimi siliyor.

 

Lena:- Biz arkadaşız değil mi? Birbirimizin kötü olmasını istemeyiz. Hele de hasta.

 

Han bozulmuştu:- Arkadaş mı?

 

Lena:- Evet.

 

Han, havluyu geri aldı Lena'nın elinden.

 

Han:- Sağol arkadaşım ben kendim silerim alnımı dedi imâ ederek. Lena kızdığını anlamıştı.

 

Lena:- Han ne dedim ki şimdi ben?

 

Han:- Bir daha zahmet edip pirinç keki de yapma bence. Arkadaşlar birbirine bu kadar zahmet vermemelidir. Dedi ve yanından kalkıp gitti.

 

Lena, arkasından bakıyordu Han'ın. Han ise diğerlerinin yanına geldi.

 

Han:- Arkadaşmış.

 

Jeongin:- Neye kızdın bu kadar?

 

Han:- Şu kızları bir türlü anlamıyorum.

 

Bang Chan:- Ben de.

 

Jeongin:- Ne yalan söyleyeyim ben de.

 

Seungmin:- Sen neyi anlamadın bakalım?

 

Han:- Hem beni böyle mutlu etmeye çalışıyor hem de arkadaşız diyor.

 

Bang Chan:- Hem beni yanında istemiyor hem de yanımda oluyor.

 

Changbin:- Hem kendisine kadın muamelesi yapılmasını istemiyor hem de erkeklerin gözdesi olmaktan mutlu oluyor.

 

Seungmin:- Ohooo! Sizin kızlardan zerre anladığınız yok. Hoş ben de anlamıyorum ya.

 

Kızlar, maçtan çıkmışlardı. Konuşarak ilerliyorlardı.

 

Lena:- Ne dedim ben şimdi? Siz söyleyin.

 

Ceylin:- Boş ver. Erkek milleti işte. Anlamaya değmez.

 

Mira:- Anka nerede?

 

Lena:- Koşarak çıktı ya oradan.

 

Mira:- Doğruya unuttum. O da bir garipti. Chan için çok endişelendi. Gerip davranışları var.

 

Lena:- Chan 'a karşı boş değil. Her ne kadar yok bir şey desede.

 

Ceylin:- Hareketleri onu ele veriyor. Ama o bu hareketleri istem dışı yapıyor.

 

Mira:- Nereye gitti ki?

 

Ceylin:- Sınıfa gitmiş olabilir.

 

Kızlar, sınıfa geldiler. Her biri sıralarına oturdular. Mira yerine geçti. Seungmin sınıfa girdi arkasından. Mira'ya baktı.Tam yanındaki, yerine geçiyordu ki Dahyun ona seslendi.

 

Dahyun:- Seungmin!

 

Seungmin ona baktı.

 

Dahyun:- Tatlım biraz konuşalım mı?

 

Changbin:- Oo tatlım bölümüne geçmişler bunlar.

 

Felix:- Seungmin adına çok seviniyorum. Dahyun ile çıkmayı çok istiyordu.

 

Seungmin ve Dahyun, sınıfın kapısının önüne çıktılar. Dahyun, Mira'ya bakıyordu. Sonra tamamen çıktı sınıftan. Mira ise az çok konunun kendisi olacağını anlamıştı sanki.

 

Dahyun:- Seungmin, biz artık sevgili değil miyiz?

 

Seungmin:- Öyleyiz.

 

Dahyun:- O zaman sen neden başka kızların yanında oturuyorsun?

 

Seungmin:- Mira mı?

 

Dahyun:- Evet.

 

Seungmin:- Ama biz...

 

Dahyun:- Benim yanım boş. Yanımda oturmanı istiyorum.

 

Seungmin:- Ama Dahyun o sadece arkadaşım benim.

 

Dahyun:- Ben senin sevgilinim sen de benim. Başka birinin yanında oturman çok saçma. Ayrıca ben kıskanç bir kız arkadaşım.

 

Seungmin:- Ama Mira sandığın gibi biri değil.

 

Dahyun:- Ne yani sevgilinim yanında başka bir kızı mı savunuyorsun?

 

Seungmin:- Pekala. Çantamı alıp yanına geliyorum.

 

Dahyun sevinçle el çırptı.

 

Dahyun:- Bu çok iyi olur.

 

Seungmin, Mira'nın yanına geldi ağır adımlarla ve kitaplarını topladı usul usul. Mira'ya baktı. Mira' da ona. Sonra gülümsedi.

 

Mira:- Kız arkadaşının yanında olman daha uygun.

 

Seungmin:- Mira ben...

 

Mira:- Git haydi. İstediğin buydu değil mi?

 

Seungmin, çantasını da alıp, Dahyun 'un yanına geçti istemeye istemeye.

 

Hazel:- Seungmin sonunda muradına erdi ha.

 

Mira:- Bunun için çalışmıştık ve başardık.

 

Hazel:- Çalıştınız ama çabaladığın kız, arkadaşını senden kıskandı. Dizi gibi valla.

 

Mira:- Beni kıskanması doğal. Ben de olsam aynı tepkiyi veririm.

 

Hazel:- Düşünsene Seungmin Dahyun 'u etkilemeye çalışırken, aslında sana aşık olsun? Filmlerde olurya hani.

 

Mira:- Ne diyorsun Hazel?

 

Hazel:- Dizi bu ya. Onun kalbinde aradığı kız senmişsin ve o Dahyun 'u değil seni sevsin. Sonra da o kızı sevmediğini anlarmış.

 

Mira:- Çok fazla dizi izliyorsunuz küçük hanım.

 

Hazel:- Diziler hayatlardan alıntıdır unutma bunu.

 

Mira:- Kapatalım bence bu konuyu. Herkes erdi muradına biz çıkalım kerevetine.

 

Hazel:- Sen öyle diyorsan, öyle olsun. Yalnız Sen Dahyun ve Seungmin'in arasını yapmış olabilirsin ama bu hikayenin yazarı sizi birleştirmeden duramaz ona göre.

 

Mira ve Seungmin birbirine baktılar bir anlığına. Mira hemen geri döndü.

 

Okul bahçesinde, tek başına oturuyordu Jeongin. Ekin yanına geldi ve oturdu.

 

Ekin:- Canın bir şeye sıkıldı galiba. Anlatmak ister misin?

 

Jeongin:- Sadece biraz kafa dinlemek istedim. Bizimkiler oldukça gürültülü biliyorsun.

 

Ekin gülümsedi:- Bilmez miyim. Aynı bizimkiler dedi gülerek. Ama Jeongin gülmüyordu. Bu gün pek konuşamadık. Sonra, kütüphanede de göremedim seni.

 

Jeongin:- Canım istemedi.

 

Ekin:- Bir sorun var ve galiba bu benimle ilgili.

 

Jeongin:- Sadece yalnız kalmak istedim. Kimse ile ilgili bir şey yok.

 

Ekim:- Ben de şu sinema...

 

Jeongin:- Sen haklıydın. Bunlar boş işler. Sinema, müzik, vakit harcama sadece. Ders çalışmak zorundayız biz bir öğrenciyiz ne de olsa.

 

Ekin, şaşkındı. Her zaman ki Jeongin yoktu karşısında. Hayat dolu Jeongin yoktu. Kendisine mutluluk veren Jeongin burada değildi sanki.

 

Ekin:- Pekâlâ. Dedi ve ayağa kalktı tam giderken arkasına tekrar döndü ve baktı. Sonra ilerledi.

 

Jeongin bakamadı. Gidişine izin verdi Ekin'in. Gitmeliydi. Başarılı olması ve iyi yerlerde olması gereken bir Ekin vardı.

 

Alya ve Hyunjin 'in dans klübünde ki çalışmaları bu gün de devam ediyordu. Antrenmanlar başlamıştı.

 

Alya, hala bazı hareketleri yapamıyordu. Hyunjin, dans hareketlerini tüm ayrıntıları ile ona gösteriyordu.

 

Hyunjin:- Elini böyle tut ve bana, gözlerime bak olur mu?

 

Alya çok çekingen duruyordu. Hem elini tutuyor, yeri geliyor göz göze bakıyorlar hatta yakınlaşıyorlardı bazen de. Garip duygular sarıyordu. Uzak durmak istese de bu vals midir nedir çok mesefa bırakmıyordu aralarında. Nereden bu klübe girdim ki ben diye düşündü. Yapabileceğine dair ümidi pek kalmamıştı. Hareketleri yapma değildi konu. Konu, Hyunjin'den utanmasıydı.

 

Hyunjin:- Benden çekinirsen, dans edemeyiz ki.

 

Alya:- Ttt tamam. Denerim.

 

Hyunjin gülümsedi. Alya'nın bu utanışları o an o kadar tatlı geliyordu ki kendisine. Kırmızı olan yanakları hele de. Daha bir kapılıyordu ona. Sonra kalbi her şeyi haykırmaya başlıyordu. Her ne kadar susturmaya çalışsada. O hisler yeniden canlanıyordu.

 

Hyunjin:- Hadi gel. Bak şimdi şöyle yapacağız. Dedi ve Alya'nın elini tutup kendisine çekti birden. O an Alya, Hyunjin 'e çarptı. Hyunjin ise dengesini sağlayamadı ve Alya ile birlikte yere düştüler.

 

Alya, Hyunjin 'in üzerine düşmüştü. Göz göze bakıyorlardı. Gözlerden kalbe direk geçiş vardı şu an. Engelsiz, sadece bakışarak birbirinin kalbine inebiliyorlardı.

 

Hyunjin:- Ne güzel bakıyorsun.

 

Alya:- Ne?

 

Hyunjin:- Gözlerin çok güzel!

 

Alya, birden ayaklandı.

 

Alya:- Yok ben yapamayacağım. Sen başka bir eş bul kendine. Zaten bu kulübe girmek başlı başına bir hataydı. Dedi ve tam çıkıyordu ki Hyunjin önüne geçti.

 

Hyunjin:- Ama nereye gidiyorsun?

 

Alya:- Yapamıyorum işte. Beceremiyorum.

 

Hyunjin elini tuttu Alya'nın.

 

Hyunjin:- Bu sadece bir çalışma. Gayet normal yapamaman. Hem daha yeni başladık çalışmaya. İkimiz, ikimiz birlikte üstesinden geleceğiz.

 

Alya:- Yok Hyunjin, olmuyor işte.

 

Hyunjin ellerini Alya'nın omuzlarına koydu.

 

Hyunjin:- Bana bak lütfen. Neden hemen vazgeçiyorsun? Bana güven, tamam mı? Ben olacak dediysem olacak. Sadece bana güven.

 

Alya, Hyunjin 'e baktı.

 

Alya:- Sana güveniyorum!

 

Hyunjin:- Hadi yeniden demeyelim.

 

Oldukça yorucu geçiyordu çalışma. Hyunjin, su almaya gitmişti ikisine de. Alya ise ter içinde, hareketleri yapmaya çalışıyordu.

 

Alya:- Bir adım ileri, bir adım sağa bir adım geri sonra sola. Dön, tut elini. Yanlış oldu. Sonra bir adım daha sola.

 

Hazel yanına geldi Alya'nın.

 

Hazel:- Eve gitme vakti geldi. Bitmedi mi çalısmanız?

 

Alya:- Siz gidin. Ben biraz daha çalışacağım.

 

Hazel:- Çok terlemişsin.

 

Alya:- Terlesem de, bayılıp düşsem de şu hareketleri bir an önce öğrenmem gerekiyor. Hyunjin, bana güveniyor. Çok güveniyor. Ödevden geçmemiz için onun kadar iyi olmam gerekiyor. Hem onu yarı yolda bırakamam.

 

Hyunjin, Alya'yı duymuştu. Adım atacaktı ki içeri öylece kaldı. Elinde ki su şişeleri ile. Öylece dikilip kaldı." Onu yarı yolda bırakamam" Bu cümle, Hyunjin 'i alıp götürdü. Vicdanına doğru.

 

Hazel gülümsedi:- İstersen bekleyelim seni.

 

Alya:- Siz gidin canım. Ben kendim gelirim.

 

Hazel:- Geç kalma tamam mı? Biliyorsun Bahar kafada kurup kurup sağa sola saldırıyor sonra.

 

Alya güldü- Tamam.

 

Hazel, tam çıkıyordu ki Hyunjin ile karşılaştı.

 

Hazel:- Size kolay gelsin.

 

Hyunjin:- Teşekkürler. Alya'yı ben bırakırım. Aklınız kalmasın.

 

Hazel:- Sağol. Dedi ve çıktı.

 

Hyunjin, Alya'nın yanına geldi.

 

Hyunjin:- Mola!

 

Alya:- Su mu getirdin?

 

Hyunjin:- Otur haydi soluklan biraz. Çok yoruldun.

 

Alya:- Soluklanmaya vaktimiz yok. Öğrenmeden olmaz.

 

Hyunjin, Alya'yı oturttu yanına. Suyu açtı ve verdi.

 

Hyunjin:- Çalışmak da sorun yok ama bu kadar kafana takarsan hastalanırsın. Bunu asla istemem.

 

Alya:- Ama yapmam lazım.

 

Hyunjin:- Yapamazsan da dünyanın sonu değil ya.

 

Alya:- Ama zayıf not alırız.

 

Hyunjin:- En azından çabaladık ve çalıştık deriz.

 

Alya:- Yok. Ben benim yüzümden zayıf almanı istemem. Sen bu konu da gayet iyisin ve sırf ben kötüyüm diye...

 

Hyunjin, Alya'nın dudağına koydu elini.

 

Hyunjin:- En azından, çalıştık. Bu kadar. Ötesi yok.

 

Alya, konuşamıyordu. Hyunjin ise dokunduğu yerin sonradan farkına vardı. Elini çekiverdi.

 

Hyunjin:- Bu gün ne yapıyorum ben böyle? Neden elim kolum rahat durmuyor?

 

Alya, utanarak başını diğer tarafa çevirdi. Hyunjin'de diğer tarafa döndü. Bir süre böyle kaldılar. Hyunjin, cebinden aldığı tokayı çıkardı.

 

Alya:- Şey, bu senin için.

 

Alya, Hyunjin'e döndü. Elinde ki hediye paketine baktı.

 

Alya:- Benim için mi?

 

Hyunjin:- Evet.

 

Alya, paketi aldı ve açtı. Çok güzel, çok şık çicekli bir tokaydı bu. Alya gülümsedi görür görmez.

 

Hyunjin:- Beğendin mi?

 

Alya:- Hem de çok. Çok güzel. Düşünmüşsün o bile yeter.

 

Hyunjin:- Beğenmene sevindim.

 

Alya:- Nereden çıktı bu? Yani hediye almak nereden geldi aklına?

 

Hyunjin:- Çalışkan öğrenciler hediyeyi hak ederler.

 

Alya güldü.

 

Hyunjin:- Kendini yıpratmanı istemiyorum. Mutlu olmanı ve gülümsemeni daha çok seviyorum.

 

Alya utanmıştı.

 

Alya:- Çok çalıştık, hadi kalkıp oturalım. Dedi şaşkınlıktan kelimelerin yerini değiştirdi yanlışlıkla.

 

Hyunjin gülüyordu.

 

Kızlar eve gelmişlerd okuldan. Oldukça yorgunlardı.

 

Bahar:- Alya nerede?

 

Hazel:- Dans provası var demiştim hatırlarsan.

 

Bahar:- Keşke okulda bekleseydik onu.

 

Hazel:- Korkma Hyunjin getiririm dedi.

 

Lena düşünceliydi.

 

Mira:- Senin neyin var prenses?

 

Lena:- Ben bu erkekleri anlamıyorum.

 

Mira:- Neden?

 

Lena:- Han' a bu gün arkadaşça yaklaştım küstü bana.

 

Anka:- Nasıl arkadaşça? Anlamadım.

 

Lena:- Terini sildim. Yardım etmek amacıyla. Sonra bana hastalanırsam üzülür müsün diye sordu ben de evet arkadaşlar birbirinin kötü olmasını istemez dedim. O da bozululup gitti yanımdan.

 

Kızlar gülmeye başladılar.

 

Lena:- Ne gülüyorsunuz acaba?

 

Hazel:- Anlasana, çocuk senden hoşlanıyor.

 

Lena:- Ne alakası var şimdi?

 

Ceylin:- Öyle olmasa sen benim arkadaşımsın dediğinde neden bozulsun? Belli ki sana karşı boş değil. Belliydi zaten her Allah'ın günü masana pirinç keki bırakmasından.

 

Lena:- Han şimdi bana aşık mı?

 

Hazel:- Belki de hislerini kendisi de bilmiyordur. Olabilir yani.

 

Lena:- Ee ne olacak şimdi?

 

Mira:- Han beyimizin sana açılmasını bekleyeceğiz. Olmadı yardımcı oluruz ona.

 

Lena:- Ay yok olmaz.

 

Bahar:- Bence de olmaz.

 

Anka:- Sen karışma. Belli ki Lena' da boş değil ona karşı.

 

Lena:- Şeyy çok tatlı geliyor bana ama...

 

Bahar:- Gelmesin arkadaşım orada kalsın boşver onu.

 

Mira:- Üf Bahar!

 

Bahar:- Han'a da tuzak kurarım bak.

 

Lena:- Yaa Ekin! Bahar'a bir şey söyle.

 

Ekin, sanki orada yoktu. Sessizce oturuyordu. Lena'nın kendisine seslenmesi ile irkildi birden.

 

Ekin:- Efendim?

 

Lena:- Sen iyi misin?

 

Ekin:- İyiyim. Bir soru vardı da onun çözümünü düşünüyordum.

 

Hazel:- Başka bir şey yok değil mi?

 

Ekin gülümsedi yalancıktan.

 

Ekin:- Gerçekten yok bir şey. Ee Lena anlat bakalım şu Han hakkında ne düşünüyorsun?

 

Hyunjin, ise Alya'yı eve getiriyordu.

 

Hyunjin:- Bu gün gayet iyiydin dansta.

 

Alya:- Ben tam tersini düşünüyorum.

 

Hyunjin:- Yanlış düşünüyorsun.

 

Alya güldü. Birden üşüme geldi.

 

Alya:- Ayy soğukmuş dışarısı.

 

Hyunjin, montunu çıkardı ve Alya'nın omuzlarına örttü.

 

Hyunjin:- Böyle daha iyi.

 

Alya:- Ama sen üşüyeceksin.

 

Hyunjin:- Sorun yok.

 

Alya:- Teşekkür ederim. Çok iyisin. Sırtım birazcık terlemişti.

 

Hyunjin:- İstersen kolumu atayım. Şeye. Omuzuna.

 

Alya ona baktı.

 

Hyunjin:- Üşüme diye yani. Yanlış anlama dedi ve önüne döndü.

 

Hyunjin gülümsedi.

 

Alya:- Sen çok iyi kalplisin. Ben ilk başta seni egoist, kendini beğenmiş, işi gücü kız tavlamak olan biri olarak görmüştüm. Öyle zannediyordum yani. Ön yargı kötü bir şeymiş.

 

Hyunjin için vicdanı ile savaşma zamanı gelmişti. Sağa sola bakındı. Kalbi sanki boğazına yapışmış, kendisinden hesap soruyordu.

 

Alya:- Ama sonra tanıdıkça, kalbinin de yüzün kadar güzel olduğunu gördüm.

 

Hyunjin:- Ben, ben teşekkür ederim. Çok iyi biri değilim, illaki benim de hatalarım oldu. Belki üzdüğüm, belki de üzeceğim... Dedi son kısmı kısık bir ses tonu ile söyleyerek.

 

Alya:- Eğer üzdüysen birini, bunu bilerek yapmamışsındır. Kalbi güzel insanlar kimseyi bilerek üzmezler.

 

Hyunjin:- Alya ben, düşündüğün gibi biri değilim. Ben...

 

Alya:- Biliyorum.

 

Hyunjin telaşlanmıştı:- Ne? Neyi biliyorsun? Yoksa...

 

Alya:- Biliyorum işte. Sen düşündüğüm gibi biri değilsin.

 

Hyunjin:- Sey, Özür dilerim. Aptallıktı. Affedebilir misin beni.

 

Alya:- Saçmamalama. Asıl özür dilemesi gereken kişi benim.

 

Hyunjin:- Nasıl?

 

Alya:- Az önce de dedim ya. Sen benim düşündüğüm gibi kendini beğenmiş biri değilsin. Seninle ilgili böyle düşündüğüm için ben özür dilerim. Aksi olmasaydı, bana dans ögretmek için kendine işkence çektirmezdin. Dedi gülerek.

 

Hyunjin beş dakikanın içinde vücudunda ki bütün suyu ter olarak atmıştı sıkıntıdan.

 

Alya:- Sen neden benden özür diledin ki?

 

Hyunjin:- Ben, sana öyle düşündürttüğüm için.

 

Alya:- Neden bilmiyorum ama Koreli erkeklerin hep kızlar hakkında kötü düşündüklerini zannederdim. Belki de izlediğim Kore dizileri yüzünden. Saçmalık işte. Ama sen, bu ön yargımı tersine çevirdin.

 

Hyunjin:- Beni fazla gözünde büyütmüşsün. O senin kalbinin güzelliğinden kaynaklı. Ben de diğer erkekler gibiyim o kadar. Belki de izlediğin Kore dizilerindekinden daha da kötüyümdür olamaz mı?

 

Alya güldü:- Şakacı! Aa konuşurken eve gelmişiz. Beni getirdiğin için teşekkür ederim. Her şey için de.

 

Hyunjin gülümsedi.

 

Alya:- İyi günler.

 

Hyunjin:- Sana da.

 

Alya içeri girene kadar arkasından baktı Hyunjin.

 

Hyunjin:- Affet beni. Ben yüzsüz, kötü, adamın biriyim. Sana kötülük yapıp, sana aşık olacak kadar yüzsüz bir adamım ben.

 

Gece olmuştu. Odanın ışığı kapalıydı. Bang Chan, camın kenarında oturuyordu. Dışarıdan gelen ışık ile aydınlanıyordu yüzü. Düşüncelere dalmıştı. O an Hyunjin yanına geldi.

 

Hyunjin:- Ne düşünüyorsun?

 

Bang Chan:- Anka'yı.

 

Hyunjin:- Anka'ya ne oldu ki?

 

Bang Chan:- Anka'nın neden bana her an başka başka türlü davrandığını anlamaya çalışıyorum. Ama anlayamıyorum. Bir bakıyorum Yuta yanında ve bana yüz vermiyor. Sonra tekrar bakıyorum, benimle ilgileniyor, bana bir şey olmasını istemiyor.

 

Hyunjin:- Anka'nın durumunu şu an ben de yaşıyorum.

 

Bang Chan:- Ne demek o?

 

Hyunjin:- Chan, ben bir şey yaptım.

 

Bang Chan:- Ne yaptın? Yüzünden iyi bir şey yapmadığını anlayabiliyorum.

 

Hyunjin:- Okulda bir gurup kız ile Alya'yı tavlayacağıma dair iddiaya girdim.

 

Bang Chan oturuşunundüzeltti. Endişeli bir yüz ifadesi ile Hyunjin 'e baktı.

 

Bang Chan:- Eee? Yoksa tahmin ettiğim şey mi?

 

Hyunjin:- Evet. Onu kendime aşık etmek için elimden geleni de yaptım.

 

Bang Chan:- Hyunjin ne yaptın sen?

 

Hyunjin:- Kendimi beğenmişliğim sonunda başıma dert açtı.

 

Bang Chan:- Hyunjin, bu Alya'nın kulağına gittiğinde ne hissedeceğini düşünüyor musun peki?

 

Hyunjin:- Alya'nın ne hissedebileceğini geçtim, şu an benim onun hakkında ne hissettiğimi bilsen daha da şaşırdın.

 

Bang Chan:- Hyunjin yoksa?

 

Hyunjin:- Evet. Chan ben galiba Alya'ya aşık oldum.

 

Bang Chan:- Ne olacak şimdi?

 

Hyunjin:- Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Ona aşık oldum. Alya gerçeği öğrenince yüzüme bile bakmayacak. Yardım et bana.

 

Bang Chan:- Tamam bi sakin ol. Bunu halledebiliriz. Durumu düzeltebiliriz. En azından öyle düşünüyorum.

 

Hyunjin:- Kendi kazdığın kuyuya düşmek bu olsa gerek.

 

Hyunjin'in deyimi ile kendi kazdığı kuyuya düşmüştü. Fena düşmüştü hem de. Kendisi ile birlikte vicdanı, aklı ve yüreği de düşmüştü. Aşık olduğu için sevinmeli miydi yoksa aşık olduğu kızı kandırdığı için üzülmeli miydi? Duyguları öyle karışıktı ki. İpe dolanmış ve düğümlenmiş gibiydi şu an. Ve artık işi Alya'nın kendisini tavlamaktan daha da zordu. Çünkü tavlanan taraftı artık.

Loading...
0%