Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm-Güney Kore'ye Yolculuk

@mavimelek

O beklenen yarışma başlamıştı artık. Her şey, bu güne bağlıydı. Macera, ya burada başlayacak ya da burada bitecekti.

 

Yaylar çekilmişti ve ok yaydan çıkmıştı. On numara vurulacak mıydı bu gün? Ya da onların deyimiyle o yukarıda ki elma bu gün dalından düşürülebilecek miydi?

 

Gözler okun varacağı hedefteydi. Kızlar, aileleri, arkadaşları ve Seçil Öğretmen. Hepsi heyecan içindelerdi.

 

Oklar rüzgarda salınarak gitti, gitti ve tam on numaradan, evet on numaradan vurdu hedef tahtasını. Kızlar, mutluluktan havaya uçmak üzerelerdi. Nasıl sevinmesinler ki elma vurulmuştu. Hayallerde.

 

Kızlar, alandan ayrılmışlardı. Sakin sakin geldiler dısarıya. Birbirlerine gülümseyerek baktılar ve birden çığlık attılar. Mutlulukla.

 

Kızlar:- Aaaaaaaa!

 

Hazel:- Kızlar, vurduk vurduk on numarayı!

 

Alya:- Biz yaptık! Kore'ye mi gidiyoruz şimdi?

 

Mira:- Allah'ım çok mutluyum çoooook!

 

Ekin:- Kesin biz gideceğiz Kore'ye çünkü hepimizde on numaradan vurduk. Henüz kimse yok tamamen on numaradan vuran.

 

Anka:- Birazdan adımızı da anons ederler. Grup Ay Yıldız, hazır mıyız?

 

Lena:- Hazır olmaz olur muyuz hiç? Onca gündür bunun için çalışıyoruz.

 

Ceylin:- Bekle beni yeni aşklar, ben geliyorum.

 

Bahar:- Allah'ım kazandık. Şimdi sıra Kore'de ki turnuva da. Onu da kazanırsak! Gelsin madalyalar. Seçil Öğretmen yanlarına geldi. En az kızlar kadar mutluydu o da.

 

Seçil Öğretmen:- Kızlar! Tebrik ederim hepinizi. Harikaydınız.

 

Ekin:- Teşekkür ederiz sizin sayenizde oldu.

 

Mira:- Siz bize inandınız. Biz kendimize inanmazken, siz inandınız.

 

Seçil Öğretmen:- Çünkü siz, başarılı ve bu konuda oldukça iyi birer öğrencisiniz. Ee şimdi hazır mıyız Kore'ye gitmeye?

 

Alya:- Hazırııız! Diye bağırdı. Kızlar gülüyorlardı.

 

Bahar:- Hocam, kazandık kazanmasına da ailelerimiz izin verirler mi ki?

 

Anka:- Neden izin vermesinler ki gidip geliriz. Seçil Öğretmen:- Aslında gidip gelmeyeceksiniz.

 

Hazel:- Nasıl yani?

 

Seçil Öğretmen:- Turnuva için Güney Kore'ye gideceksiniz ama hemen dönmeyeceksiniz. Bir, iki sene orada kalacaksınız. İlk önce Eğitiminiz orada karşılanacak. Sonra okçuluk eğitimi alıp, kendisi ile eşleştiğiniz ülke ile turnuva da yer alacaksınız.

 

Bahar:- İki sene mi? Diye sordu tedirgin bir ses tonu ile. Ailesinin kendisini göndereceğinden pek emin Onu geçti, kendisi henüz ailesinden ayrılmaya hazır değildi.

 

Alya:- Bu harika. İki sene orada eğitim alacağız öyle mi?

 

Ceylin:- İki sene! Hadi iyisin Alya.

 

Ekin:- Oraya gitmeyi hallettik diyelim. Dil? Onlarla nasıl anlaşacağız?

 

Seçil Öğretmen:- Aileleriniz gitmenizi kabul ettikten sonra Kore dili öğrenmek için, kursa gideceksiniz.S izin için sunulan bir hediye olarak düşünün bunu.Hazel:- Bu çok iyi ya! İnşallah annemler gitmeme izin verirler.

 

Anka:- O konu da ben de meraklar içinde kaldım.

 

Mira:- Peki ne zaman gideceğiz? Yani izin koparırsak?

 

Seçil Öğretmen:- Bir ila bir buçuk ay sonra. Onların eğitim öğretim dönemine yetişmemiz gerekli.

 

Lena:- Yani dil kursu hızlandırılmış olacak sanırım.

 

Seçil Öğretmen:- Aynen öyle. Siz antremanlara devam ederken, ben de ailelerinizi ikna çalışmalarına başlayayım.

 

O anda kazananların isimleri anons edildi. Yani bizimkiler. Gururla çıktılar alana ve herkesi selamladılar. Kazanan olarak anılmak harika bir durumdu. İnşallah bu gurur dolu an ailelerin kararlarını olumlu bir şekilde etkileyebilirdi.

 

Hafta sonu idi. Kızlar, Mira'nın evindet oplanmışlardı. Film izliyorlar, patlamış mısır yiyorlardı. Romantik bir Kore filmi idi. Esas kız ve başrol olan erkek kavga etmişler, Erkek ise onun gönlünü almaya çalışıyordu. Bizim kızlara da filmi yorumlamak düşmüştü.

 

Anka:- Eşek kafalı çocuk. O sözleri söylemeden önce düşünecektin. Şimdi pişman olsan neye yarar?

 

Alya:- Hiç! Yap yap ondan sonra özür dile. Pardon çıktı ayılar çoğaldı yani.

 

Lena:- Kız da çok naz yaptı ama. Seviyorsa, barışır insan. Yazık çocuğa!

 

Alya:- Dedi iyilik meleği Alya.

 

Lena:- Ne var sanki affetse? Aşk hep böyle süründürmek midir yani?

 

Bahar:- Şimdi bu çocuk bir buket çiçek ile bu kızın gönlünü alabileceğini zannediyor. Ama benimkini alamaz şahsen.

 

Mira:- Benim gönlümü alabilir diye düşünüyorum.

 

Lena:- Ben hemen affederdim.

 

Anka:- Ben de Bahar'a katılıyorum alamaz.

 

Ceylin:- Ben kararsızım. Bilemedim affeder miyim, affedemez miyim? Sen Ekin?

 

Ekin:- Bende kararsız seçmenim. Yani seviyorsam, afededebilirim.

 

Hazel:- Ben de affederdim sanki. Ama affettirme yoluna bağlı.

 

Ekin:- Nasıl yani?

 

Hazel:- Yani çiçek ile değil de böyle, değişik bir şey. Mesela şu an bu çocuk beni seviyor olsa, kendisini affettirmek için, herkesin önünde seni seviyorum diye bağırsın.

 

Lena:- Bana bir kere gülümsesin bu çocuk hemen affederdim.

 

Mira:- Sen zaten kimseyle küs kalamazsın ki. İyi yürekli arkadaşım benim. Dedi ve yanında oturan Lena'ya sarıldı.

 

Lena: Evet öyle bir huyum var.

 

Mira:- Ben nasıl barışırdım acaba? Dedi ve düşündü. Hah buldum! Benim için bir çılgınlık yapabilir mesela.

 

Bahar:- Çılgınlık derken? Kendini bir yerden atmasını filan kast etmiyorsun değil mi?

 

Mira:- Yok canım o kadar da değil.

 

Ekin:- Bana, güzel bir kitap hediye edebilir.

 

Ceylin:- O da pek basit olur.

 

Ekin:- Olsun. En azından neyi sevdiğimi biliyor demektir.

 

Anka:- Benim affetmem için bir süre onu süründürmem gerekli. Ne kadar süre sabırla peşimden koşarsa, yani vaz geçmezse benden, o kadar seviyordur beni. O zaman hediyeye filan gerek kalmaz.

 

Ekin:- Zaten peşinden koşmaktan hediye almaya fırsatı kalmaz o çocuğun yazık! Dedi gülerek. Diğerleri de güldüler.

 

Alya:- Zaten senden başka bir şey de beklenmez ki. Zor kadın.

 

Ceylin:- Bana çiçek yeterli. Biraz oyuncak da güzel olur. Çikilata filan.

 

Mira:- Başka?

 

Ceylin:- Sevdiğimiz şeyler demedik mi? Ben de bunları seviyorum. Hem öyle uzun süre küste Hem öyle uzun süre küste kalamam. Hele de seviyorsam.

 

Alya:- Ben de küs kalamam. Beni seviyorsa, ben de onun beni sevdiğine emin olduysam küsmem.

 

Bahar:- Şu kız ben olsaydım, bu çocukla, bana türkü söylediğinde barışırdım.

 

Lena:- Türkü mü?

 

Bahar:- Evet. Bana bir sevda türküsü söylese o Türkçe'ye dönmeyen ama türküde ki sevdayı damarlarına kadar hisseden birini nasıl affetmem ki.

 

Alya:- Senden yumruk yeyip ölmeden türkü söyleme aşamasına gelirse tabi. Dedi gülerek.

 

Bahar:- Sizde beni iyice erkek düşmanı ettiniz.

 

Anka:- Hah haa! Değil misin sanki?

 

Lena:- Melek, melek!

 

Bahar:- Şunlara bak ya! İki dakika da gömdüler beni.

 

Bu arada Seçil Öğretmen'de okulda aileleri toplamış, durumu anlatıyordu.

 

Seçil Öğretmen:- İlk önce, beni kırmayıp buraya geldiğiniz için çok teşekkür ederim. Biliyorsunuz, çocuklarınız, okçuluk konusuda oldukça yetenekliler. Bunu da geçen gün ki okçuluk yarışmasında birinci olarak kanıtladılar. Bu yarışmada sadece kazanmakla kalmadılar. Ülkemizi Güney Kore'de yapılacak olan dünya okçuluk turnuvasında temsil etmeye de hak kazandılar.

 

Mira'nın annesi:- Şimdi Güney Kore'ye mi gitmeleri gerekiyor?

 

Seçil Öğretmen:- Evet. Yalnız öyle hemen gidipgidip gelmeyecekler. İki sene orada kalacaklar.

 

Bahar'ın annesi:- İki sene çok fazla. Orada tek başlarına.

 

Seçil Öğretmen:- Haklısınız elbette. Ama kızlar orada tek başlarına kalmayacaklar. Ben de onlarla beraber gideceğim. Spor Bakanlığı tarafından görevlendirildim. Oraya giden çocuklarımıza destek olmak için. Kore devleti katılımcı öğrenciler için, ev bile ayarıyorlar. Hem çocuklarımız orada yeni bir dil öğrenecek, hem de bu etkilikler sayesinde ileride iş imkanı bile bulunacak onlar için. Yani bu onlar için bir fırsat.

 

Lena'nın Babası:- Aslında, siz de onların yanında olacaksanız ve bu onlar için iyi bir gelecek demek ise neden olmasın?

 

Anka'nın Babası:- Hem, Türkiye'nin birinciliği de var işin ucunda.

 

Seçil Öğretmen:- Kızlarınız Türkiye için altın madalya getirmeye o kadar hevesliler ki. Kesinlikle başaracaklar. Tabi öncelikle sizin desteğiniz ile. Hazel'in Babası:- Sizinle beraber gidiyorlarsa, bana da olur demek düşer.

 

Alya'nın annesi:- Ben de olur diyorum. Zaten Alya'nın Güney Kore'ye bir merakı var.

 

Ceylin'in annesi:- Peki dil konusu ne olacak? Bir kursa göndermek şart oldu.

 

Ekin'in babası:- Kesinlikle bir kurs şart.

 

Seçil Öğretmen:- Bu konuda da devletimiz tüm imkanları çocuklarımıza sunuyor. Hızlandırılmış bir Kore dili kursu ile bu konuyu da hallediyoruz.

 

Ekin'in Babası:- Her şey tamammış. Daha ne isteyebiliriz ki?

 

Seçil Öğretmen, Kore iznini koparmıştı kızların velilerinden. Kızlar, ok atışı yapmak için antrenman alanındalardı. Tek tek ok atışı yapıyorlardı. Yarışmada ki on numarayı vurmak onlara büyük bir azim kaynağı olmuş olmalı ki antrenman boyunca tam ortadan vurmayı başarmışlardı.

 

Ekin:- Ya bu bizimkiler, Kore'ye gitmek konusunda bana hiç bir şey anlatmadılar. Sizinkilerden var mı bir haber?

 

Bahar:- Bizmkilerde söylemediler. Dün ben hiç bir şeyden haberim yokmuş gibi davrandım onlarda benden farksız davranmıyorlardı.

 

Lena:- Ben de annemlere Seçil Öğretmen sizi neden çağırmış diye sordum, öğretmenin söyler dedi.

 

Hazel:- Bizimkilerde bana aynı cevabı verdiler.

 

Alya:- Sabaha kadar uyku girmedi gözüme meraktan. Gidecek miyiz acaba?

 

Bahar:- Benim çok bi ümidim yok.

 

Ceylin:- Senin gitmeye de gönlün yok zaten.

 

Bahar:- Bir tarafım otur ne işin var diyo diğer tarafım da gitmek istiyor. Zaten gidebileceğimizi zannetmiyorum çünkü bizimkilerin her iki tarafı da otursun gitmesin diyordur.

 

Mira:- Eğitim olanakları da var. Belki onun için gönderirler bizi. Olamaz mı?

 

Anka:- Olabilir belki. İşin ucunda Türkiye'ye madalya getirmek de var. Onun için çok çalışmalıyız.

 

Hazel:- Biz çalışmaya devam edelimde. Bakarsınız belki gideriz.

 

Seçil Öğretmen yanlarına geldi o anda. Yüzü düşük, morali bozuktu.

 

Seçil Öğretmen:- Boş yere çalışmayın kızlar.

 

Mira:- Neden ki?

 

Seçil Öğretmen derin nefes aldı:- Çünkü, aileleriniz gitmenize izin vermedi.

 

Hazel:- Ama nedeen?

 

Seçil Öğretmen:- O kadar uzağa gönderemezlermiş.

 

Mira:- İçimden gelen sesi duydunuz mu?

 

Anka:- Ne sesi?

 

Mira:- Hayallerimin kırılma sesi!

 

Seçil Öğretmen:- Eğitim ile tavlamaya çalıştım onları ama okuyan çocuk her yerde okurmuş.

 

Bahar:- Bunu kesin annem demiştir.

 

Seçil Öğretmen:- Ayrıca, Kırıkkale, Çorum filan olsa neyse neymiş. Güney Kore taaa dünyanın bir ucuymuş.

 

Bahar:- Bunu da babam demediyse ben de evlatlığım aha bu kadar kesin söylüyorum.

 

Seçil Öğretmen:- Anlayacağınız, ne dediysem, ne yaptıysam onları ikna edemedim.

 

Alya:- Ondan bir şey söylemiyorlardı demek. Ne vardı sanki gönderselerdi? Bütün hayallerim çöp oldu. Dedi ağlamaklı.

 

Ekin:- Bir rüya idi ve uyandık arkadaşlar.

 

Hazel:- Peki turnuva ne olacak?

 

Seçil Öğretmen:- İkinci olan grup gidecek sizin yerinize. Gerekli bildirimi bakanlığa yaptım.

 

Hazel:- O bari elimizden kayıp gitmeseydi.

 

Lena:- Bir daha ok atabileceğimi sanmıyorum. Dedi dudaklarını büzerek.

 

Anka:- Mira su sesini duydun mu?

 

Mira:- Hangi su sesi?

 

Anka:- Hayallerimin suya düşerken çıkardığı ses.

 

Seçil Öğretmen:- Üzülmeyin kızlar, hobi olarak yaparsınız sizde bu sporu. Hem her hayal gerçekleşecek diye bir şey yok.

 

Ceylin:- Seçil Hoca bu gün ne kadar da pozitif. Dedi fısıldayarak yanında duran Anka'ya.

 

Anka:- Hiç sorma. Ne güzel moral veriyor. Dedi aynı şekilde.

 

Seçil Öğretmen:- Neyse kızlar. Şimdi bakanlıktan çalışanlar gelecekler ikinci grubun imzasını almak için.

 

Lena:- İkinci grup burada mı?

 

Seçil Öğretmen:- Evet atış çalışmalarını burada yapacaklar artık.

 

Bahar:- Gözümüze soka soka mı? Vicdan azabı gibi yemin ederim.

 

Seçil Öğretmen önüne baktı:- Ah işte adamlar da geldi.

 

Kızlar bu yaşlarına kadar hiç bu kadar yıkıldıklarını hatırlamıyorlardı. Oturup ağlasalar yeriydi hani. Birbirlerinin koluna girmişler, omuzlarına kollarını atmışlardı destek amaçlı ama o an aralarında güçlü kalabilen yoktu.

 

Bahar:- Türkiye'ye altın madalya getirecektik!

 

Seçil Öğretmen ilerlerken birden arkasına döndü. Kızlara doğru baktı.

 

Seçil Öğretmen:- Eee kızlar, gelmiyor musunuz?

 

Alya:- Ne için hocam?

 

Ekin:- Yayları, okları teslim edeceğiz galiba.

 

Seçil Öğretmen:- İmza atmanız gerekli.

 

Bahar:- Ölüm fermanımız için galiba. Doğru ya hayal kırıklığından ölen ilk kişi biz olacağız onun için.

 

Seçil Öğretmen:- Hayır. Kore'ye gitmek için. Aileleriniz izin verdi siz gidiyorsunuz! Dedi heyecandan yerinde zıplayarak.

 

Kızlar, birbirlerine baktılar. Sonra da zıplamaya başladılar sevinçten. Hayaller, insanları ne kadar da güzel mutlu ediyordu. Kızların yüzü öyle çok gülüyordu ki. Sonunda istedikleri olmuştu. Sonunda gidiyorlardı.

 

Sporcu olarak, Kore'ye gitmek konusunda her şey yavaş yavaş tamamlanıyordu. Dil kursu da harika gidiyor, kızlar bu konuda da oldukça sıkı çalışıyorlardı. Dersler, okçuluk ve dil kursu biraz sıkıştırsa da kendilerini üstesinden gelebiliyorlardı. Seçil Öğretmen, iyi bir okçu idi. Okçuluğa sevdalı genç bir öğretmen. Türkiye genelinde birincilikleri vardı ve kızlarla da çok ilgileniyordu. Onlarda bir ışığın var olduğunu hep söylüyor, iyi yerlere geleceklerini savunuyordu. Kızlar ise gerçekten bu öğretmeni hak ediyorlar, okçuluğu çok seviyorlar çok da çalışıyorlardı.

 

Bu gün de üstlerine düşen görevin ağırlığının farkında olmak ile beraber, Kore'ye gezmeye gitmediklerini biliyorlardı. Bu onlar için bir fırsat idi evet ama bu işin en önemli amacı Türkiye'ye birincilik getirmekti. Ve bunu yapmak için deli gibi ok atışı ve Korece çalışıyorlardı. Her şey Türkiye'ye gelecek o altın madalya için.

 

Kore'ye yolculuk için son günlerdi. Kızlar, neredeyse bütün hazırlıklarını tamamlamışlardı. Tek hazır olmadıkları şey, ailelerinden ve ülkelerinden ayrılmaktı. Hanımeli Sokağı'nda yürüyorlardı elleri ceplerinde. Ama bu sefer üzgün değillerdi. Yine de içlerinde bir burukluk vardı ayrılmanın vermiş olduğu o hüzünden doğan. Mahalleye baktılar. Yol kenarını boylu boyunca kaplayan bahçe taş duvarlarından sarkan hanımeli kokularını içlerine çektiler.

 

Ekin:- Kore'ye gideceğim diye o kadar çok sevinmiştim ki ülkemden ayrılacağım diye bu kadar üzüleceğim aklıma hiç gelmemişti.

 

Mira:- Benimde. Buraları çok özleyeceğim. Tek istediğim buraya dönerken o altın madalya ile dönmek.

 

Ceylin:- Ben ilk başta yeni aşklara akmak için heyecanlanıyordum. Şimdi tek düşüncem birincilik. Hazel güldü:- Sevgililerinden tek tek ayrılmandan belliydi zaten.

 

Bahar:- Annemden nasıl ayrılacağım ben?

 

Alya:- Madalya ile döndüğümüzde bu üzüntülere değecek.

 

Lena:- Alya haklı. Yeter ki daha güçlü olalım. Düşünsenize, hepimiz birer madalya boynumuzda havaalanından giriş yapıyoruz, sonra gazeteciler bizi çekiyorlar. Ülkemizin gururu diye.

 

Bahar kasıldı hemen gururla gülümseyerek.

 

Bahar:- Valla çok güzel olur. Tamam kızlar söz veriyorum size çocukluk yapıp üzülmeyeceğim Türkiye'den ayrılıyorum diye. Hem, ne var ki sanki üzülecek.

 

Ayrılık günü gelmişti. Havaalanında vedalaşıyordu kızlar aileleri ile. Vedalaşmak mı? Bahar annesinin koluna yapışmış gitmem diye ağlıyordu. Ceylin ve Anka, Bahar'ın kollarından tutmuş çekiştiriyorlardı.

 

Bahar:- Anne! Ben gitmek istemiyorum.

 

Ceylin:- Bahar, saçmalamaz mısın. Yürü Allah aşkına!

 

Bahar:- Bana ne yaa ben gitmek istemiyorum!

 

Anka:- Bahar, arkadaşım, hani üzülecek ne vardı? Yürüsene!

 

Mira:- Sanki kelleni almaya götürüyoruz seni.

 

Lena:- Çocuk musun bıraksana annenin kolunu!

 

Hazel:- Herkes bize bakıyor. Yürü!

 

Bahar:- İstemiyorum!

 

Lena:- Bahar sen benden de sulu göz çıktın.

 

Bahar'ın annesi:- Eğer gitmek istemiyorsan gitme kızım?

 

Anka:- Alış artık. Üniversiteye gidince de ayrılacaksın onlardan. Sana diyorum ama ben de ailemden ayrılmakta zorluk çekeceğim galiba dedi üzülerek.

 

Bahar, bıraktı annesinin koparmak üzere satıldığı kolunu.

 

Bahar:- Yok. Söz verdim kızlara. Hem madalya getireceğim daha. Dedi burnunu çeke çeke.

 

Lena'nın annesi:- Kızlar, kendinize iyi bakın olur mu dikkat edin oralarda.

 

Lena:- Aklınız kalmasın anneciğim.

 

Mira'nın annesi:- Size güveniyoruz. Siz çok iyi çalıştınız. Eminim sonucu da güzel olacak.

 

Kızlar:- İnşallah!

 

Ceylin'in babası:- Dersleri de ihmal etmek yok.

 

Ceylin: Yok babacığım.

 

Anka'nın babası:- Kızlar önce Allah'a sonra size emanetler Seçil Hocam.

 

Seçil Öğretmen gülümsedi:- Gözünüz arkada kalmasın.

 

Bahar'ın annesi:- Allah'a emanet olun. Hepinizi de çok seviyoruz.

 

Kızlar:- Biz de sizi. Deyip tek tek sarıldılar aileleri ile. Bahar yine yapışmıştı annesine fakat çabuk ayrıldı bu kez.

 

Uçağa binmişledi nihayet. Yerlerine geçip oturdular. Artık milli sporcu olarak Kore'ye yolculuk başlamıştı.

 

Alya:- Yaa inanamıyorum! Kore'ye gidiyoruz. Rüyada gibiyim.

 

Hazel:- Ben de. Rüyam da görsem inanmazdım dedikleri bu olsa gerek.

 

Mira:- Bahar, sen üzgün müsün hâla?

 

Bahar:- Yok değilim. Geçti artık.

 

Mira:- Alem kızsın. Dedi gülerek.

 

Ceylin:- Oralarda yabancılık çekeceğim diye korkuyorsun anlıyorum seni ama belki orada hayatının aşkını bulursun.

 

Bahar:- İstemem aşk filan. Türk'ü erkek de Koreli'si erkek değil mi? Erkek erkektir işte.

 

Hazel:- Yine de belki sevdiğin biri çıkar karşına.

 

Belki bir ömür boyu seveceğimiz kişiler.

 

Ekin:- Ben derslerden başımı kaldırmayı düşünmüyorum. Siz istediğinizi yapabilirsiniz tabii.

 

Anka:- Acaba okulumuz, arkadaşlarımız, kalacağımız yer nasıl? Sevecek miyiz mesela?

 

Alya:- Bence çok seveceğiz.

 

Ceylin:- Senin seveceğin kesin zaten. Aramızda gitmek için en hevesli olan sensin.

 

Alya:- Çok heyecanlıyım. Kim derdi ki okçuluk kulübüne girip Kore'ye gidebileceğiz diye.

 

Lena:- Bakalım orada bizi neler bekliyor?

 

Türkiye uçağı, Güney Kore'ye iniş yapmıştı. Kızlar, havalanına giriş yaptılar ellerinde bavulları ile. Bir sürü çekik gözlü vardı etrafında. Alya'nın onlara bakışları şaşkınlık doluydu. Belki de bu çekik gözlülerin hepsi Kore'li değildi ama hepsi de çok tatlıydı.

 

Havaalanından çıkmışlardı nihayet. Her biri de etrafına bakıyorlardı. Farklı bir yerdi. Yabancılık çekmişlerdi o an. Ama alışmak zor olmasa gerekti çünkü farklı bir çekiciliği vardı burasının. Kendileri için tahsis edilen araca binip.kalacakları eve doğru ilerlemeye başladılar. Yolda hanbok giyen kadınlar, tapınaklar, ama eski dünyayı kucaklayan modern dünyayı daha net görüyorlardı arabanın penceresinden. Heyecanla işaret ederek birbirlerine gösteriyorlardı gördüklerini. Burada oldukları sürece Seul'ü kesinlikle gezeceklerdi.

 

Eve gelmişlerdi. Kore devletinin sporcular için temin edittiği eve. İki katlı, ne çok büyük, ne de çok küçük villa tipi bir ev. Güzelde bir bahçesi vardı. Salon, mutfak, banyo ve üç odadan oluşuyordu. Odalara dörderli grup olarak arılacaklardı. Harika dizayn edilmişti. Kore devleti sporculara değer veriyordu anlaşılan. Zaten iki sene boyunca otel köşelerinde nasıl yaşayabilirlerdi ki? Kim akıl ettiyse iyi düşünmüştü bu ev işini. Kızlar odalarına girip gezdiler. Dizaynı tam gençlere göreydi. Geniş odalardı. Dört yatak rahatlıkla sığmış, her şeyi düşünülmüş, birde pembiş tatlış bir oda idi. Aydınlıktı. Bahçeye bakıyordu her iki odada. Gelemeye gönlü olmayan Bahar'ın yüzünü bile güldürmüştü.

 

Bu arada Seçil Öğretmen de kendi odasına girip, bavullarını yerleştirdi. Kitaplıktan çalışma masasına kadar her şey düşünülmüştü. Kendine ait bir banyosu vardı.

 

Dörderli gruplara ayrılmanın zamanı gelmişti. Salonun ortasına oturdular yuvarlak oluşturur biçimde. Başlarında da Seçil Öğretmen. Elinde kura çekimi için bükülmüş kağıtlar da her birinin adı yazıyordu. Kuradan çıkan ilk dörtlü birinci odada kalcaktı. Diğer kalan dörtlü de ikinci odada. Hak geçmeyecekti yani.

 

Seçil Öğretmen kâğıtları yere attı ve ilk dörtlünün isimlerini açmaya başladı tek tek.

 

Bahar, Mira, Alya ve Anka ilk dörtlü idi. Lena, Ceylin, Hazel ve Ekin ise ikinci gruptu.

 

Odalarına koşup yerleştiler kızlar. Seçil Öğretmen ise yerleşmelerine yardımcı oluyordu.

 

İşleri bitmiş, akşam yemeği için masaya oturmuşlardı.

 

Seçil Öğretmen:- Bu Koreliler, insanlara karşı çok saygılılar. Bize yiyeceklerin bile helal olanını ayarlamışlar. Müslümanız diye.

 

Bahar:- Allah razı olsun ne diyelim. En azından aç kalmıyoruz.

 

Alya:- Kore yemeklerinden de yermiyiz hocam? Onları çok merak ediyorum.

 

Seçil Öğretmen:- Olmaz olur mu? Buraya geldiysek merak ettiğimiz her şeyi yapacağız. Siz Türk milli takımının sporcularısınız. Her şeyi hak ediyorsunuz.

 

Anka kasıldı oturduğu yerden:- Bana bi özgüven geldi ha!

 

Seçil Öğretmen:- Yarın okulda ilk gününüz.

 

Lena:- Ayy evet. Nasıl olacak ki?

 

Seçil Öğretmen:- Kore'nin en iyi lisesine gideceksiniz. Yalnız kızlar bir şey var.

 

Bahar:- Türkiye'ye geri mi dönüyoruz? Tamam hadi gidelim! Dedi ayağa kalkıp.

 

Ceylin:- Bi dur Bahar!

 

Seçil Öğretmen:- Okçuluk takımında olduğunuzu kimsenin bilmesini istemiyorlar. Sadece okul yönetimi biliyor bunu.

 

Ceylin:- Neden?

 

Seçil Öğretmen:- Bir iki senedir turnuvanın yapıldığı ülkelerde, sporcuların zehirlenme vakaları görülüyormuş. Yapanlarda bulunamamışlar.

 

Hazel:- Hayatımız tehlikede mi yani?

 

Ekin:- Herşey çenemizi tutmamıza bağlı diyor Seçil Hoca.

 

Seçil Öğretmen:- Bazı ülkelerin sporcularının böyle sabotajları oluyormuş. Burada bizden başka sporcularda var unutmayın bunu. Siz bu okula öğrenci değişim programı ile geldiniz tamam mı?

 

Kızlar:- Tamam hocam!

 

Seçil Öğretmen:- Sizlerden birine birşey olmasını istemiyorum.

 

Kızlar, odalardan birinde hep beraber oturuyorlardı.

 

Mira:- Türkiye'de iken hiç böyle birlikte kalmamıştık. Böyle gece sohbeti filan. Güzel oluyormuş.

 

Ceylin'in yüzünde yüz maskesi vardı.

 

Bahar:- Evet Ceylin'i ilk defa böyle görüyorum. Dedi ve yüzüne dokundu.

 

Ceylin:- Türkiye 'de olduğu gibi Kore'de de okulun en güzel kızı ben olmalıyım.

 

Kızlar gülüyorlardı.

 

Bahar:- Aman eksik kalma.

 

Ekin: Yarın okul var.

 

Alya:- Evet. Yeni ülke, yeni ev, yeni okul ve sanki yeni bir hayat.

 

Mira:- Bu sabotaj işine ne diyorsunuz peki?

 

Hazel:- Türkiye'yi temsil ettiğimizi kimseciklere söylemeyeceğiz demek.

 

Anka:- İyi de, kimse anlamaz mı ki sekiz tane kız durup dururken taa Türkiye'den kalkıp, Kore'ye okumaya gidiyorlar. Anaları, babaları Türkiye'de. Aklı olan herkes anlar.

 

Ekin:- Öğrenci değişim programı ile geldik buraya unuttun mu?

 

Anka:- Yine de daha iyi bir yalan bulmalılardı.

 

Lena:- Mutlaka detayları da düşünmüşlerdir. Yoksa düşünmemişler midir? Allah'ım yoksa ölecek miyiz burada? Bu genç yaşımızda elin Kore'lerinde.

 

Bahar:- Kore'ye gidelim, Kore'ye gidelim diye tutturuyordunuz. Dedi ağzını büzdürerek. İyi oldu size. Alın Kore!

 

Anka:- Saçmalamayın kızlar. Bu anın tadını çıkarın. Kore'deyiz işte. Daha ne istiyorsunuz. Hem olmaz öyle şey. Önlemini filan almışlardır.

 

Ceylin yüzünde yüz maskesi ile :- Tabii canım, Bahar'a ne bakıyorsunuz siz? Olmaz öyle şey. Kim kimi zehirliyormuş bakalım? Dedi.

 

Bahar:- Ben ne dedim ki şimdi? Ama öyle bir şey yapmaya bi kalsınlar, kim kimi zehirliyormuş gösteririm ben onlara. Onlarda kimse artık. Seçil Öğretmen odaya girdi o an.

 

Seçil Öğretmen:- Kızlar, hadi bakalım yatağa. Yarın okula geç kalmak istemezsiniz değil mi?

 

Lena, Anka, Hazel ve Ekin iyi geceler dileyip kendi geçtiler. Gözlerini yeni güne, belki de yeni hayatlarına açmak için kapattılar.

 

Sabah olmuştu. Kızlar, Seçil Öğretmen'in kendileri için getirdikleri formalara baktılar. Alya ve Mira birbirlerine bakıp gülümsediler. Bu yeni okul için en heveslileri onlardı çünkü.

 

Alya:- Kore, okul. Tıpkı k-dramalardaki gibi. Hadi giyinelim!

 

Mira:- Hadi!

 

Diğer odadaki kızlar hazırlanmışlar, gelmişlerdi.

 

Ekin: Hazır mısınız kızlar?

 

Mira:- Evvvetttt!

 

Ceylin:- Ayyy yeni okula gidiyoruz. Kızlar ya Korece konuşamazsam?Dedi tedirginlik ile.

 

Ekin:- Niye konuşamayacakmışsın ki? Çok çalıştık çatır çatır konuşuruz Korece'mizi.

 

Bahar üzerine giyindiği eteğine baktı.

 

Bahar:- Bu etek biraz kısa mı?

 

Alya:- Dizinin altında etek Bahar ne kısası?

 

Bahar:- Biraz daha uzun olabilirdi. Hem erkekleri döverken, sağımın solumun açılmasını istemem.

 

Hazel:- Burada da biriyle kavga etmeyeceksin değil mi?

 

Lena:- Allah korusun birisi yanlışlıkla aşık filan olursa, dövecek tabii.

 

Bahar:- Aferin Lena. Herhalde döveceğim.

 

Mira:- Biz Türk Milli Takımı'nın okçularıyız. Böyle şeylerden uzak durmamız gerekli unutmayın bunu. Zaten kendimizi gizlememiz gerekiyor bir de olay çıkartıp diskalifiye olmayalım.

 

Bahar:- Tamam, sadece tekme atsam?

 

Alya:- Hayır.

 

Bahar:- Sadece yumruk?

 

Alya, Ceylin, Anka:- Hayır! Dediler dik dik bakarak.

 

Bahar:- Tokat olmaz mı? Sadece tokat. Hı?

 

Kızlar:- Hayırr!

 

Bahar:- İyi be! Dövmem kimseyi.

 

Seçil Öğretmen kapıya vurdu ve odaya girdi.

 

Seçil Öğretmen:- Kızlar, hazır mısınız? Dedi ve kızlara baktı süzerek.

 

Seçil Öğretmen:- Ay siz ne tatlı olmuşsunuz pembe okul forması içinde! Vallahi her birinize de çok yakışmış.

 

Kızlar:- Teşekkür ederiz.

 

Seçil Öğretmen:- Hazırsanız çıkalım artık ilk günden geç kalmayalım.

 

Kızlar ve Seçil Öğretmen, evden çıkmışlardı. Okula doğru geliyorlardı. Okul yürüyerekte gayet yakındı ama Seçil Öğretmen'in garanticiliği sayesinde, okula araba ile gidiyorlardı. Her ne kadar tıkış mıkış arabaya binselerde.

 

Bu arada okulda da okulun sekiz gözdesini görebilme telaşı vardı ortalıkta. Ya da onlara gözükebilmek. Zordu biraz fark edilmek bu biraz kendini beğenmiş gençler için. İçte iyi çocuklar olsalarda dışarıda tam da bu tabir kullanılıyordu kendileri hakkında. Yakışıklı ama kendini beğenmiş. Bir okul sabahı hengamesi yine yaşanıyordu. Gençler, kızların hatta onlarda ki yakışıklılığa özenen erkeklerin de arasından geçerek, merdivenleri çıkıp sınıfa girdiler.

 

Tam ortalık birazcık duruluyor, herkes sınıfına dağılıyor derken, kızlar, Seçil Öğretmen ile göründüler kapıdan. Bakışlar onların üzerinde yoğunlaşmıştı.

 

Mira:- Neden bize böyle bakıyorlar?

 

Ekin:- Yabancı olduğumuz için.

 

Bahar eğilmiş eteğini çekiştiriyordu. Anka tuttu kolundan ve yukarı kaldırdı onu.

 

Anka:- Bahar tamam artık çekiştirip durmasana eteğini.

 

Bahar:- Kısa bu! Dedi mızmızlanarak.

 

Hazel:- Etrafındakilerin eteğine basana sence hâla kısa mı?

 

Bahar:- Hakikaten onların ki daha kısa.

 

Lena:- Bu bakışları hiç beğenmedim. Sizce Koreliler ırkçılık yaparlar mı?

 

Anka:- Ben onların hakkında ırkçılık yaptıklarına dair bir şey duymadım.

 

Lena:- Galiba biz ilk olacağız. Dedi kendilerine kıskançlık ile bakan kızlara bakarak.

 

Ceylin:- Kızlar yavaş yürüyon yeni sevgilimi bulamıyorum.

 

Bahar kolundan tutup kendine çekti Ceylin'i.

 

Bahar:- İki dakika rahat dur beni katil etme.

 

:- Vayy kim bu kızlar? Diye sordu erkek öğrencilerden biri.

 

:- Bilmiyorum ama çok güzeller. Bunlardan hangisi ile çıksam acaba?

 

:- Hepsiyle de.

 

Yuna yanlarına geldi ve ikisini de omuzlarından tutup kendine çevirdi.

 

Yuna:- Hiçte güzel değiller. Neyi güzel bunların?

 

:- Gözleri mesela. Örneğin şu sağdan gidenin dalgalı saçları güzel. Daha sayayım mı?

 

Yuna:- Yabancı bir kız görünce... Ah siz erkekler. Dedi ve kızlara baktı kıskançlık dolu bakışlarla. Belli ki bir şeyler yapacaktı onlara. Ee nede olsa okulun en güzel kızı olma ünvanını kaybetmek üzereydi. Erkekler grubu ise sınıfta oturuyorlardı.

 

Bang Chan:- Bu gün derslere giresim yok. Dedi esneyerek.

 

Hyunjin:- Benimde. Kızlardan birini alıp dolaşmaya mı çıksam acaba?

 

Jeongin:- Bu gün matematik var dersi kaçırmasanız iyi olur.

 

O anda dışarıdan bazı sesler duyuldu. Kalabalıktan gelen uğultu sesleri.

 

Felix: Bu seslerde ne?

 

Hyunjin:- Bizim kalabalık dağılmadı mı hâla?

 

Changbin:- Bir çıkıp bakalım mı? Belki kızlar Hyunjin diye bağrışıyorlardır. Dedi gülerek.

 

Hyunjin:- Olabilir tabi.

 

Minho güldü:- Belki de yeni bir yakışıklı geldi okula ha?

 

Hyunjin telaşlandı ve kalktı hemen yerinden.

 

Hyunjin:- Kalkın çabuk bakalım, kimmiş o çocuk? Bu okulda benden yakışıklı kimse olamaz.

 

Han:- Kendine güvenen yakışıklı, ne oldu birden?

 

Seungmin:- Tahtı sallanıyor ya telaş yaptı.

 

Daha fazla duramadılar ve kalkıp seslerin geldiği alt kata baktılar üst kattan. İmme zahmetinde bile bulunmamışlardı.

 

Kızlar ise kalabalığın ortasında kalmışlardı sanki. Kendilerini okul müdürünün odasına götürecek olan görevliyi bekliyorlardı.

 

Hyunjin:- Nerdeymiş bakalım bu yakışıklı? Dedi ve aşağıya baktı.

 

Han:- Senin yakışıklı yakışıklı, yakışıklı değilmiş Hyunjin. Çok güzelmiş.

 

Hyunjin:- Hatta güzellermiş. Dedi heyecanlanarak.

 

Minho:- Kim bunlar? Bizim okulda ne işleri var?

 

Felix:- Yabancı oldukları kesin. Bizim okulun erkeklerine baksanıza içilerine düşecekler.

 

Changbin:- Haksızlar mı sence şunlara baksana?

 

Hyunjin: Hepsiyle de çıkacağım. Dedi binbir hevesle.

 

Bang Chan:- Hoop dur bakalım biz?

 

Hyunjin:- İyi içlerinden biri senin olsun.

 

Minho:- Sanki oyuncak paylaşıyorsunuz. Ne bu?

 

Jeongin:- Hem kızlar sizi beğenecek mi bakalım?

 

Seungmin:- Hiç. Kendi kendinize ümitleniyorsunuz.

 

Hyunjin:- Korece biliyorlar mı acaba?

 

Minho:- Nereliler ki bu kızlar?

 

Kızlar ise bu ilgiden oldukça sıkılmışlardı. Seçil Öğretmen, bir iş için ayrıldı yanlarından. O an erkek öğrencilerden biri Ceylin'in yanına yaklaştı.

 

:- Merhaba.

 

Ceylin gülümsedi ve Kore dilinde "merhaba" dedi.

 

:- Adım Min Yong.

 

Ceylin:- Bende Ceylin.

 

Min Yong:- Tanıştığıma memnun oldum.

 

Minho:- Hyunjin, kızlardan birini kaybetmek üzeresin.

 

Hyunjin:- Daha yedi tane var. Onlarla idare edebilirim.

 

Bang Chan:- İdare edebilirmiş.

 

Diğerleri gülüyorlardı.

 

Anka:- Ceylin'e bak sen. Buldu hemen sevgili adayını.

 

Alya:- Çocukta eli yüzü düzgün bir çocuğa benziyor. Yazık olacak kalbi kırılacak.

 

Anka:- Ceylin ile tanıştığına tanışacağına pişman olacak.

 

Ekin: Okul müdürü nerede kaldı ki? Bir an önce sınıfımıza gitsek.

 

Bahar:- Evet, sınıfımıza gitsek artık. Dedi ve elini beline koyup, başını yukarı kaldırdı. O an kendilerini izleyen sekizliyi gördü. Minho ile göz göze geldiler o an. Bahar" ne var?" decesine başını salladı ona. Minho'da aynı şekilde "asıl sen ne var?" dercesine ona başını salladı. Bahar başını sağa yatırdı hafiften. Minho'da aynıydı. Sonra soru sorarcasına ellerini kaldırdılar.

 

Diğerleri onlara bakıyorlardı. Bu istemsiz hareketler, dikkatlerini çekmişti.

 

Felix:- Şunlara baksanıza!

 

Bang Chan:- Ne oluyor orada?

 

Han:- Minho, ne yapıyorsun sen?

 

Bahar'ın durumu da dikkatlerini çekmişti kızların.

 

Lena:- Bahar? Ne oluyor sana?

 

Hazel:- Bu çocuklarda kim ki? Dedi başını kaldırıp yukarı baktıktan sonra. Kızlarda aynı yöne baktılar.

 

Bahar ve Minho birbirlerine kaşlarını çattılar ufaktan. Resmen kaş göz ifadelerini kullanarak kavga ediyorlardı şu an.

 

Minho, meydan okurcasına kollarını korkuluklara dayadı ve başını geriye doğru attı hafiften. Yandan bir gülümseme ile de tamamladı hareketini.

 

Diğerleri pür dikkat onlara bakıyorlardı.

 

Bahar gözlerini açtı ve bu meydan okumanın karşılığını vermeliydi elbette. Birden kendisinden beklenmeyecek bir şey yaptı ve Minho'ya dil çıkarıp arkasına döndü.

 

Minho, o an neye uğradığına şaşırmıştı. Arkadaşları ise kahkaha atarak gülüyordu.

 

Minho:- Kıza bak ya. Şuna bak bana bunu nasıl yapabilir o? Dil çıkardı bana!

 

Felix:- Gördük gördük. Dedi gülerek.

 

Changbin:- Minho, bu kız çetin cevize benziyor.

 

Minho:- Gösteririm ben ona bana dil çıkarmak neymiş.

 

Kızlar artık okuldalardı. Yeni okul, yeni insanlar. Her şey Türkiye'dekinden farklı ilerleyecekti artık. Kimisi burayı çok sevecek, kimisi Türkiye'yi özleyecek, kimisi de hem sevecek hem sevilecekti. Okçuluk milli takımı Ay yıldız artık Güney Kore'de idi.

 

 


 

Loading...
0%