Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bölüm- Temizlik

@mavimelek

 

Macera, aşk ve komedi. Hepsi bir arada. Stray Kids'in olduğu her yer, ve içinde olduğu her olay aksiyon ile geçiyordu. Tabii kızlarda onların rüzgarında savruluyorlardı resmen. Bu deli sekiz çocuk durmak bilmiyorlardı elbette. Elbette bu tatlı macera devam edecekti.

 

Evde yarının okul günü için hazırlık yapılıyordu. Kızlar çantalarını hazırlıyorlardı. Defter ve kitapları yerleştirdikten sonra hepsi bir yere oturdu.

 

Lena:- Şu olanlara bak hâla inanamıyorum.

 

Bahar:- Sekizi de deli bunların dedi ve telefonunu alıp yatağa oturdu.

 

Alya:- Annemi arayacağım saat kaç oldu?

 

Anka:- Türkiye 'de saat daha dörttür. Uyandırmak istiyorsan ara.

 

Hazel:- Sabah ararsın.

 

Lena:- Ben de özledim bizimkileri. Sabah mutlaka arayalım.

 

Bahar, telefona bakıyordu. Birden doğruldu olduğu yerden. Dikkatini çeken şeyler vardı. Dikkatini çeken biri.

 

Bahar:- Bu ne?

 

Hazel:- Ne oldu?

 

Bahar:- Instagrama bir girdim Minho 'nun fotoğrafları. Bunların benim sayfam da ne işi var?

 

Mira:- Bilmem, nasıl gelmişler oraya dedi ve Ekin'in arkasına sindi.

 

Bahar:- Bi dakika. Bunlar geçen size takip isteği gönderdiler değil mi?

 

Kızlar:- Evet.

 

Bahar:- Bana da geldi dedi şüphe ile kızlara bakarak.

 

Kızlar:- Evet.

 

Ceylin:- Ne olmuş gönderdilerse? Dedi ve o da Ekin'in arkasına doğru sindi.

 

Ekin:- Birazdan üstünüze uçarsa şaşmam. Size yapmayın dedim. Diye mırıldandı kızlara.

 

Bahar:- Dur bi dakika. Takip isteğini kabul etmişim Minho'nun. Ayrıca onu takip ediyorum dedi bağırarak ve kızlara baktı. Ayağa dikildi.

 

Anka:- Şey olabilir.Hata. Instagramdan kaynaklı olmuştur belki de.

 

Bahar:- Instagram değil de sizden kaynaklı olmasın? Hanginizin işi bu? Diye bağırdı. Sonra Ekin'in arkasına saklanan Mira, Ceylin ve Anka'ya baktı.

 

Ekin:- Arkamdan çıkar mısınız? Arada kaynamak istemiyorum.

 

Bahar:- Yedim sizi dedi ve üzerlerine atıldı. Kızlar kaçışmaya başlamışlardı.

 

Mira:- Ya ne var sanki takip ettiysen?

 

Bahar:- Ben etmedim, siz ettiniz. Kaçmayın gelin buraya.

 

Lena:- Minho 'yu takip etmek çok mu kötü?

 

Bahar, birden Lena'ya baktı sert sert.

 

Lena:- Ben bi şey sormadım. Dedi korkarak.

 

Ceylin:- İyi oldu. Sen suikast düzenlediğin aşklarımızı düşün. İntikamını aldık.

 

Anka:- Aldık, aldı, Ceylin aldı dedi korkarak.

 

Ceylin:- Satıcı!

 

Bahar:- Beni ilgilendirmez. Üçünüzü de dövemem gerekiyor.

 

Bahar üzerlerine atıldı tekrar.

 

Ceylin:- Mira, Mira söyledi ilk. Vallahi onun planıydı.

 

Mira:- Ne fenasınız siz öyle ya? Hep birlikte yaptık.

 

Ceylin ve Anka:- Mira yaptı.

 

Alya:- Bak hâla!

 

Bahar:- Ben şimdi nasıl çıkaracağım bu çocuğu takipten?

 

Mira:- Bak orada takipten çıkar diye bir tuş var. Ona basacaksın.

 

Alya:- Zorluyor yalnız.

 

Bahar:- Tekvondo antremanım için adam lazımdı. İyi oldu. Şimdiden gürültü yapıp, çevreye vereceğim rahatsızlık nedeniyle herkesten özür diliyorum. Dedi ve üzerlerine uçtu.

 

Kızlar, okula gelmişlerdi.

 

Mira:- Hala sırtım ağrıyor.

 

Ceylin:- Benim de kolum.

 

Ekin:- Üstünüz açık yatıyorsunuz ondandır.

 

Mira:- Ondan değil. Dün akşam üstümüzden Bahar geçti ya.

 

Anka:- Bizi Tekvondo mankeni olarak kullanmak zorunda mıydın?

 

Bahar:- İyi oldu. Bi daha benim hakkımda plan yaparken iki kere düşünürsünüz.

 

Ceylin:- Üç kere düşüneceğim artık emin olabilirsin.

 

Bahar:- Minho'yu takip etmek nedir ya? Nedir? dedi aniden kızlara dönerek.

 

Kızlar hemen Ekin'in arkasına saklandılar.

 

Ceylin:- Gözlerini belertme tamam yapmayacağız bir daha.

 

Alya:- Tamam artık Bahar. Dün yeteri kadar üstlerinden geçtin dedi gülerek.

 

Bahar:- Hırsım geçmedi daha.

 

Hazel:- Tamam pişmanlar.

 

Bahar:- Size de kızgınım. Bunlar bunu yaparken siz de göz yumdunuz.

 

Lena:- Onlar yaptılar Bizim suçumuz ne?

 

Bahar:- Yardım ve yataklık. Sizin de sıranız gelecek.

 

Anka:- Senin bacağında filan bir sorun yok. Gayet iyi tekme atıyorsun dedi laf vurarak.

 

Ceylin:- Eski erkek arkadaşlarımın ne çektiğini dün gece daha iyi anladım.

 

Bahar:- Abartmayın.

 

Anka:- Abartmayın diyo ya! Başım ağrıyor.

 

Ekin:- Erkekler, geldiler mi acaba?

 

Alya:- Ne o özledin mi?

 

Ekin:- Ne özlemesi? Tembihleyelim de şu haftasonu olayından kimseye bahsetmesinler.

 

Hazel:- Ay evet o var.

 

Mira:- Ama güzel geçmedi mi kızlar?

 

Ekin:- Güzel geçti geçmesine de. Son dakikalarda kalp krizi geçirmek üzereydik.

 

Lena:- Nasıl da gelmişler ya. Cesarete bak.

 

Alya:- Sonunu düşünmeden ama. Bizi de zor durumda bırakacaklardı.

 

Lena:- Ama Hyunjin kendisini sana anlatmak için gelmiş Alya. Sen de affet artık şu çocuğu.

 

Alya:- Bilmiyorum. Düşünmem lazım.

 

Kızlar, sınıfa girdiler. Taemin Hazel'i bekliyordu.

 

Taemin:- Günaydın!

 

Hazel:- Günaydın.

 

Taemin elinde ki market poşetini gösterdi.

 

Taemin:- Hazel, bunu Kuki için aldım. Belki maması kalmamıştır diye.

 

Hazel gülümsedi:- Hadi gidip bereber verelim yemesi için.

 

Taemin:- Felix, bir şey demesin?

 

Hazel:- Sanmıyorum demez. Kuki'yi görmek istemez misin?

 

Taemin gülümsedi:- Çok sevinirim.

 

Felix, elinde kimya kitabı ile geldi. Niyeti girer girmez Hazel ile bir konu tekrar etmekti. Bu ona yaklaşmak için bahaneydi elbette. Gülümseyerek girdi sınıfa. Taemin ve Hazel sınıftan çıkıyorlardı. Kapıda karşılaştılar. Hazel birden elinde Kimya kitabı ile Felix 'i gördü. Felix ise Taemin ve Hazel'i. Birbirlerine baktılar.

 

Hazel:- Felix, ben birazdan geliyorum çalışırız...

 

Felix:- Gerek yok. Sen rahatına bak. Ben kendim çalışacağım dedi ve yanlarından geçti.

 

Hazel, arkasından bakıyordu.

 

Taemin:- Gidelim mi?

 

Hazel:- Gidelim.

 

Felix, sırasına geldi oturacaktı ama ayakta durdu. Elinde ki kitabı aldı ve sıraya doğru fırlattı. Kızlar ona baktılar.

 

Ceylin:- Neye kızdı bu çocuk böyle?

 

Lena:- Tahmin etmek ister misin?

 

Bahar:- Bu çocuğu ilk defa böyle görüyorum.

 

Changbin geldi arkasından.

 

Changbin:- Felix, ne yapıyorsun?

 

Felix:- Hiçbir şey yapamıyorum. Tek bildiğim bir şeylere geç kalmış olmam.

 

Changbin:- Sakin ol. Şu işi bi konuşalım önce.

 

Felix:- Konuşacak bir şey kalmamış. Onu anladım.

 

Ekin:- Bu Felix, Hazel'e sadece arkadaşça hisler beslemiyor muydu?

 

Lena:- Biz de öyle biliyorduk.

 

Mira:- Bahar, bi lavaboya gidelim mi?

 

Bahar:- Olur hadi gidelim.

 

Mira:- Biz geliyoruz şimdi.

 

Bahar ve Mira, lavaboya gittiler. Erkekler, sınıfa girdiler.

 

Ekin, hemen yanlarına geldi.

 

Ekin:- Çocuklar!

 

Jeongin:- Bir şey mi oldu?

 

Ekin:- Sizi tembihlemek için geldim.

 

Jeongin:- Ne için tembihleyeceksin?

 

Ekin:- Hafta sonu olan şey. Aramızda tamam mı?

 

Hyunjin:- Sence kız kılığında gezdik diye herkese anlatır mıyız? Diye fısıldadı.

 

Ekin:- O da doğru. Yine de ağzınızdan bir şey kaçırmayın.

 

Jeongin:- Tamam tamam sen merak etme.

 

Minho, sağa sola bakınırken, Bahar'ın çantasını gördü sırasında. Usul usul gitti ve çantasını alıp getirdi ve kendi çantasının yanına koydu. O anda Yuna geldi yanına oturmak için.

 

Yuna:- Benim yerim?

 

Minho:- Bahar, geri döndü yerine.

 

Yuna:- Ama...

 

Minho:- Ben getirdim. Bir sorun mu var?

 

Yuna, Minho 'ya baktı. Sonra da uflayıp puflayarak yerine geçti.

 

Mira ve Bahar lavabodan çıkmışlardı.

 

Mira:- Geçen günden beri aklıma takılan bir şey var.

 

Bahar:- Hangi gün?

 

Mira:- Malum gün işte. Parti olan.

 

Bahar:- Ha tamam tamam. Anladım. Nedir kafana takılan?

 

Mira:- Seungmin, Hyun ile çıkıp çıkmadığımı öğrenmeye gelmiş ya.

 

Bahar:- Eeee?

 

Mira:- Anla işte. Bu konu neden ilgilendirdi ki onu?

 

Bahar:- Merak etmiştir belki.

 

Mira:- Yok artık. Sırf merek ettiği için mi geldi?

 

Bahar:- Diğer ihtimali aklına getirme bence.

 

Mira:- Ama aklıma geliyor. Hatta galiba diğer ihtimal olsun istiyorum.

 

Bahar:- Mira, sen önce kendine bak. Seungmin 'den hoşlanıyorsun bence.

 

Mira:- Yok Hyun var.

 

Bahar:- Hyun yok. Hyun'a bir şans vermedin. Aranızda bir şey de yok ki. Duyguların buna izin vermiyor.

 

Mira:- Ama...

 

Bahar:- Ama Dahyun ve Seungmin 'in arasını sen yaptın. Neden yaptığını düşündün mü? Seungmin 'in mutlu olması için. Sen böyle bir kızsın çünkü. Sevdiğin birinin mutlu olmasını kendi elleriyle sağlayacak bir kız.

 

Mira aydınlanıyordu resmen şu an. Bunları Bahar'dan duymak daha bir garipti. Onun aşkla ilgili hiç bir tecrübesi yoktu. Kimseye hisleri de olmamıştı ama şu an öyle bir tespit yapıyordu ki Mira'nın kendisini anlamasını sağlıyordu. Hislerini o bile fark etmişti.

 

Mira:- Bahar, sen mi söylüyorsun bunu?

 

Bahar:- Yok ben aslında Bahar'ın ikiziyim. Bunu da bana ruhlar söyletiyor.

 

Mira:- İki dakika ciddi olacaksın, sonda bozuyorsun dedi ve önden önden ilerledi.

 

Bahar:- Bunlar da aşık olurlar, kıskanırlar, gelir bana patlarlar. Hoslanıyorsun işte hoşlanıyorsun! Ne geveliyorsun. Dedi ve arkasından gitti.

 

Birden, Hyun çıktı karşısına Mira'nın.

 

Mira:- Hyun!

 

Hyun:- Seni arıyordum ben de. Kızlar, burada olduğunu söylediler.

 

Mira:- Neden arıyordun ki?

 

Hyun:- Bak sana ne getirdim dedi ve arkasından bir hediye paketi çıkardı ve Mira'ya uzattı.

 

Mira:- Bu nedir?

 

Hyun:- Hediye işte.

 

Mira:- Ben, ben bunu kabul edemem. Henüz aramızda bir şey yok. Hem belki olmayabilirde.

 

Hyun:- Olsun. Arkadaş hediyesi olarak düşün.

 

Mira:- Yine de...

 

Hyun:- Lütfen kabul et.

 

Mira, paketi açtı. Bir fotoğraf çıktı. Kendi fotoğrafı. Seungmin 'in onu ilk gördüğü yerde çektiği fotoğraftı bu. Serada çekmişti.

 

Mira:- Ama bu benim fotoğrafım.

 

Hyun:- Hatırladın mı?

 

Mira:- Evet. Seungmin çekmişti.

 

Hyun:- Seni tanımama vesile olduğu için ona dünyaları versem az kalır.

 

Mira gülümsedi.

 

Mira:- Teşekkür ederim. Düşünüp çerçeveletmişsin bir de.

 

Hyun:- Saf güzellik adlı bir fotoğraf konseptimiz var.

 

Mira:- Biliyorum.

 

Hyun:- Nereden biliyorsun?

 

Mira:- Seungmin söyledi. Daha önce de sen söylemiştin.

 

Hyun:- O zaman sorabilirim, modelim olur musun?

 

Mira:- Şey. Ama ben, Seungmin 'e söz verdim. Yani senin teklifini unuttum ben.

 

Hyun bozulmuştu ama belli etmemeye çalışıyordu. Sevdiği kız ile Seungmin 'i ilgileniyordu yoksa? Kuşkulanmıştı. Hatta kıskanmıştı. Zaten Mira'dan kendisine karşılıklı da alamıyordu. Üstelik Seungmin ile arası oldukça iyiydi. Mira'nın ellerinden kayıp gittiğini düşünmeye başladı.

 

Hyun:- Öyle mi? Seungmin ile konuşup seni ondan alabilirim öyleyse dedi gülümseyerek.

 

Mira:- Bunu yapma lütfen. Seungmin benim arkadaşım. Ona söz verdim ve tutmam benim için çok önemli.

 

Hyun:- Ama sen...

 

Mira:- Ben senin hiç bir şeyin değilim unuttun mu?

 

Hyun:- Henüz değilsin. Neyse. Sonra görüşürüz o zaman. Sen derse geç kalma.

 

Mira:- Görüşürüz.

 

Bahar, Mira'nın yanına geldi.

 

Mira:- Bu çocuk neden beni rahatsız etmeye başladı şimdi?

 

Bahar:- Bazen hislerine güvenmek en iyisidir. Ona göre.

 

Mira, Hyun'un arkasından baktı. Evet hisleri yoktu ona karşı. Hatta ona olması gereken hislerinin hepsi Seungmin tarafında daha yoğundu.

 

Bahar ve Mira, sınıfa geldiler. Bahar, yerine geçiyordu ki çantasının olmadığını fark etti.

 

Bahar:- Eee çantamı ben buraya koymuştum? Dedi ve etrafına bakındı. Yuna 'da farklı bir sırada oturuyordu. Bu dikkatini çekti . Çantası ise Minho 'nun yanımdaydı. Hemen eski sırasına geldi.

 

Bahar:- Çantamı sen mi aldın?

 

Minho:- Yoo, kendisi gelmiş.

 

Bahar:- Ne?

 

Minho:- Yürüyerek gelmiş işte.

 

Bahar:- Sen benimle alay mı ediyorsun?

 

Minho:- Kendi gelemeyeceğine göre ben getirdim.

 

Bahar:- Ver şunu dedi ve tam çekiyordu ki Minho tuttu çantayı.

 

Minho:- Onun yeri burası.

 

Bahar:- Versene çantamı ya!

 

Minho:- Kolaysa al.

 

Bahar:- Minho beni deli etme ver şunu.

 

O esnada öğretmen içeri girdi.

 

:- Siz yine neden kavga ediyorsunuz?

 

Bahar:- Hocam çantamı almış vermiyor.

 

:- Evet yine değisik bir kavga nedeni ile karşı karşıyayız.

 

Changbin:- Hiç durmuyorlar ki hocam.

 

:- Senin yerin orası değil mi zaten otursana!

 

Bahar:- Ama hocam...

 

:- Ben size yan yana oturacaksınız demedim mi? Otur haydi. Derse başlamam gerekiyor.

 

Bahar, ters ters Minho 'ya bakıyordu. Minho ise kendisine gülüyordu. Kolunu sıraya yaslamış. Eliyle sandalyeye vurdu. Oturmasını işaret etti gözleriyle.

 

Minho:- Senin yerin benim yanım.

 

:- Bahar otur!

 

Bahar, istemeye istemeye oturdu eski yerine.

 

Minho Bahar'a baktı. Göz kırptı. Bahar, başını diğer tarafa çevirdi.

 

Bahar:- Gıcık!

 

:- Çocuklar, yarın okula hazırlıklı gelmenizi istiyoruz.

 

:- Ne için hocam.

 

:- Yarın, temizlik günümüz var. İkili guruplar halinde temizlik yapacaksınız.

 

Lena:- Ne temizliği?

 

Ekin:- Kore okullarında ara ara öğrenciler temizlik yapıyorlar.

 

Alya:- O dizilerde olmuyor muydu?

 

:- Hayır tatlım. Genelde okulumuzda da olan bir uygulama. Ve yarın, da ikişerli guruplar halinde temizlik yapılacak. Sınıfça okulun belirli bölgelerini temizleyeceğiz.

 

Ceylin:- Ama ben yapamam ki ellerim kirlenir. Ben yokum.

 

Hazel:- Sınıfça dedi hoca.

 

Mira:- Eşimiz nasıl belirlenecek?

 

:- Kişileri ben belirleyeceğim. Ama iki kişiyi önceden belirledim bile.

 

Bahar ve Minho birbirine baktılar.

 

Bahar:- Yok artık! Yine mi?

 

:- Belki biraz da olsa iş birliği yapmayı ve iyi anlaşmayı deneyebilirsiniz.

 

Bahar:- Hocam, ama biz barıştık

Değil mi Minho? Dedi koluyla dürterek

 

Minho:- Yok hocam ben barışmadım.

 

:- Ben de öyle tahmin etmiştim. Zaten her halimizle de belli edebiliyorsunuz.

 

Bahar, Minho'nun omuzuna vurdu.

 

Bahar:- Düş yakamdan düş!

 

Minho:- O peruk esprilerinin intikamını alacağım.

 

Bahar:- Şiştt sus!

 

Derse döndüler. O kadar şamatadan sonra biraz da ders işlemek gerekirdi elbette.

 

Ağır geçen bir matematik dersinden sonra, ders arası olmuştu.

 

Han çekinerek Lena'nın yanına geldi ve durdu.

 

Han:- Biraz konuşalım mı?

 

Lena:- Tamam.

 

Han:- Dışarıda olur mu?

 

Lena:- Ona da tamam.

 

Lena ve Han dışarı çıktılar. Bahçeye. Bu arada Bang Chan ve Anka'da bahçedelerdi.

 

Bang Chan:- Biz şimdi çıkıyor muyuz?

 

Anka:- Galiba dedi gülerek.

 

Bang Chan:- Rüya gibi. O gün ki olay olmasaydı sana açılamazdım sanırım.

 

Anka:- Ben de sen açılmadın diye açılamazdım. Biz Türk kızları biraz böyleyiz. İlk adımı erkeklerden bekleriz.

 

Bang Chan:- Yalnız bu olayı tekrarlamam gerekiyor.

 

Anka:- Hangi olayı?

 

Bang Chan:- Sana seni sevdiğimi itiraf ettiğim anı.

 

Anka:- Gerek yok kendine zahmet verme.

 

Bang Chan:- İleride çocuklarıma annenize kız kılığında aşkımı ilan ettim diyememeyeceğime göre çok daha güzel bir şey planlamam gerekiyor.

 

Anka:- Çocuklarımız mı?

 

Bang Chan:- Ne sandın? Ben seni sonsuza kadar seveceğim.

 

Anka gülümsedi. Utanarak başını yere eğdi. Bang Chan çok güzel konuşuyordu. Kalbini sarıp sarmalıyordu sanki.

 

Bang Chan:- Utanınca nasıl da tatlı oluyorsun?

 

Anka:- Chan, yapma şunu dedi gülümseyerek. Yanaklarını tutarak içeri doğru ilerledi.

 

Bang Chan:- Utanınca ayrı, gülümce ayrı, gözlerime bakınca apayrı aşık oluyorum sana. Her hâline âşığım.

 

Han ve Lena, yürüyorlardı bahçede. Uzun bir sessizlik oldu.

 

Han:- Lafa nasıl girsem acaba? Düşün Han, düşün. Öyle bir şey söyle ki seni affetsin. Diye düşünüyordu.

 

Lena:- Konuşmayı düşünüyor musun?

 

Han, elindeki paketi Lena'ya uzattı

.

Lena:- Bu ne?

 

Han:- Özür dilerim!

 

Lena, Han'a baktı. Paketi aldı elinden sonra. Yavaş yavaş açtı. İçinden bir atkı çıktı. Çokta güzel bir atkıydı. Tam Lena'nın zevkine uygun. Bebek mavisi ve uçlarında kawai ayıcık deseni. Lena'nın masumiyetini vurgularcasına bir tatlılığı vardı atkının. Han'ın sevimliliğinini hatta.

 

Han:- Senin ki kadar güzel değil ama.

 

Lena:- Benim bir atkıya ihtiyacım yok, istediğim şey senin bana biraz saygılı olmandı. Dedi ve atkıyı geri uzattı Han'a.

 

Han:- Anladım. Biliyorum yani. Sadece biraz olsun hatamı telafi edebilirim diye düşünmüştüm ama sen bana çok kızmışsın. Galiba gönlünü de alamayacağım. Haklısın. Hem, zaten Taeyong 'un aldığı atkı kadar kaliteli değil. O kadar da pahalı değil. Paris'ten de getirtmedim. Ama ancak bunu alabildim.

 

Lena, gülümsedi:- Bu atkı diğerinden daha güzel.

 

Han:- Güzel mi? Neden?

 

Lena:- Sen aldığın için. Çokta kıymetli.

 

Han, atkıyı aldı ve Lena'nın gözlerine baktı. Yavaş bir şekilde boynuna attı. Sonra yine yavaş hareketlerle boynuna dolamaya başladı. Ucunu yavaşça bıraktı. Gözlerine baktı Lena'nın. Gülümsedi. Yaklaşmak istedi. Birkaç cm yaklaştı. Elinde olmadan. Sarılıp kokusunu içine çekmek istiyordu. Hatta yanaktan minik bir öpücük. Öyle sarmıştı duyguları kendisini. Öyle çok seviyordum. Bir an da durdu. Zor oldu ama durabildi. Bir kaç saniyeliğine de olsa duyguları kendisini ele geçirmişti. Belki de bir dahakine durdurması imkansız olacaktı kalbini.

 

Han:- Yumuşacık kalbin var. Ve o kalbin hiç üşümesin olur mu?

 

Lena:- Bunu da kesmezsin değil mi? Dedi gülerek.

 

Han'da güldü onunla beraber.

 

O an da ders zili çaldı.

 

Lena:- Haydi gidelim.

 

Han:- Barıştık mı?

 

Lena:- Küsmedim ki. Biraz kırılmıştım ama geçti.

 

Han:- İyi ki geçti dedi gülümseyerek.

 

Hazel, sınıfta, sırasında oturuyordu. Önümde ki kitabın sayfalarını çeviriyordu. Okuyordu ama boş bir okumaydı. Kafası dalgındı. Felix 'e baktı. Dayanamadı ve ayağa kalkıp, sırasında oturan Felix'in yanına geldi.

 

Hazel:- Felix, ders çalışacak mıyız?

 

Felix:- Senin Taemin ile işin yok mu? Dedi ve Hazel'e döndü.

 

Hazel:- İşim mi?

 

Felix:- Evet. Siz bu ara bayağı yakınsınız. Ben aranıza girmeyeyim en iyisi.

 

Hazel:- Ne demek istiyorsun sen?

 

Felix:- Biz seninle ders çalışmayacak mıydık? Neden Taemin ile gittin?

 

Hazel:- Kuki'ye mama almış gidip onu verdik.

 

Felix:- İyi ne güzel. Bundan sonra da ikiniz bakın Kuki'ye olur mu?

 

Hazel:- Felix, neden böyle davrandığını söyleyecek misin?

 

Felix:- Taemin 'e sor o anlatır sana. Ne de olsa birbirinize bir şeyler anlatmayı çok seviyorsunuz dedi ve ayaklanıp gitti sınıftan.

 

Hazel, arkasından baktı. Sonra sırasında oturan, Alya'nın yanına geldi ve oturdu.

 

Alya:- Durumlar, karışık anlaşılan.

 

Hazel:- Neden böyle davranıyor anlamıyorum.

 

Alya:- Sana karşı arkadaşlıktan başka bir şey beslediğini bilmesem, bu çocuk sana aşık derim.

 

Hazel:- Onu ben de biliyorum. Yani hiç bir şey hissetmediğini biliyorum ama son zamanlarda ki bu davranışlarına da bir türlü anlam veremiyorum.

 

Alya:- Garip gerçekten.

 

Hazel:- Taemin 'den hoşlandığımı söyledikten sonra oldu ne olduysa. Sence böyle davranmasının sebebi Taemin mi?

 

Alya:- İnan ben de anlamadım. Neyse dur bakalım. Yakında bunun da çıkar sebebi neyse.

 

Mira, koridorda yürüyordu sınıfa doğru. Arkasından Seungmin geliyordu. Birden Mira'yı gördü ve hemen seslendi.

 

Seungmin:- Mira!

 

Mira, ona doğru döndü. Seungmin, koşarak yanına geldi.

 

Seungmin:- Seni arıyordum.

 

Mira:- Bu gün beni arayan arayana.

 

Seungmin:- Anlamadım. Başka kim seni arıyordu ki?

 

Mira:- Hyun ile konuşmuştum da.

 

Seungmin:- Öyle mi? Ne diyormuş ki? Diye sordu merakla.

 

Mira:- Senin bahsettiğin fotoğraf çekiminden bahsetti bana. Modeli olmamı teklif etti.

 

Seungmin:- Kabul ettin galiba.

 

Mira gülümsedi:- Yoo, sana söz verdim ya. Hiç seni yanlız bırakır mıyım?

 

Seungmin:- Ama o erkek arkadaşın. Eğer benim yüzümden aranız bozulacaksa...

 

Mira:- O benim erkek arkadaşım değil. Ayrıca ben sana söz verdim.

 

Seungmin gülümsedi:- Sevindim.

 

Mira gülümsedi Seungmin 'e bakarak. Seungmin 'de ona bakıyordu. Kısa süreli bir bakışma oldu aralarında. Kısa süreli bir kilitlenme. Her sevenin gözlerde buluştuğu gibi buluştular onlarda. Ama kısa zaman sonra ikisi de kendine geldiler.

 

Seungmin:- Şey. Donup kaldık.

 

Mira:- Öyle oldu. Ee sen ne diyecektin ki?

 

Seungmin:- Şey. Yarından sonra ki gün, çekimlere başlıyoruz. Hazır mısın?

 

Mira:- O kadar çabuk mu? Ayy Seungmin ben heyecanlandım şimdi.

 

Seungmin:- Sakin ol. Sadece duracaksın bir şey yapmayacaksın.

 

Mira:- O durmak bile önemli biliyorsun.

 

Seungmin, omuzuna dokundu Mira'nın. Gözlerine baktı.

 

Seungmin:- Merak etme. Ben seninleyim.

 

Mira:- İyi ki benimlesin dedi hayran hayran bakarak Seungmin 'e sonra kendine geldi. Yani iyi ki yanımdasın diyecektim.

 

Jaemin, bizimkilerin olduğu sınıfa geldi. Bahar'ı arıyordu gözleri ama Bahar, sınıfta yoktu. Yuna'yı gördü ve yanına gitti.

 

Yuna:- Ne o? Sen bizim sınıfa pek gelmezdin.

 

Jaemin:- Gelmek için sebebim var demekki.

 

Yuna:- Yine mi o kız?

 

Jaemin:- Evet. Neden biliyor musun? Seviyorum çünkü.

 

Yuna:- Vaz geç artık.

 

Jaemin:- Vaz geçmem.

 

Yuna:- Ne var şunda ya? Sen de Minho 'da sürekli etrafındasınız.

 

Jaemin:- Aşığım ona.

 

Yuna:- Kız seni istemiyor.

 

Jaemin:- Ben onu istiyorum.

 

Yuna:- O zaman sana bol şans. Dedi ver sert bir şekilde kitap ve defterini toplamaya başladı.

 

Jaemin:- Bir şeyler yapmam lazım. Sence Minho yüzünden mi bana soğuk davranıyor?

 

Yuna:- O kızın kalbinde ne sen, ne de Minho var. Ama siz iki aptal, onun peşindesiniz.

 

Jaemin:- Yine de Minho 'yu onun gözünde küçük düşürmem lazım ki beni gözü görsün. Onun yüzünden beni istemiyor. Beni Bahar'ın gözünde küçük düşüren kişi Minho çünkü.

 

Yuna:- Yaptığın planı benimle paylaşırsın herhalde.

 

Jaemin gülümsedi:- Elbette.

 

Minho girdi o an sınıfa. Yanında Jeongin ile. Jaemin ve Yuna'yı gördüler.

 

Jeongin:- Bunlar ne iş çeviriyolar yine?

 

Minho:- Bir gün ağzını burnunu kıracağım da ne zaman.

 

Jaemin, yanına geldi Minho'nun ve bakıp geçti yanından. Kışkırtan bakışlarla.

 

Jeongin:- Boşver şunu. Yine tatsızlık çıkarmak istiyor kendince.

 

Bahar, girdi sınıfa. Minho, eliyle işaret etti sırasını Bahar'ın.

 

Minho:- Buyrunuz hanımefendi dedi gülümseyerek.

 

Bahar:- Başına kaya filan uçtu herhalde yoksa pek böyle davranmazsın sen bana dedi ve oturdu.

 

Minho yerine oturdu:- Adım çıkmış benim. Sen beni yanlış tanıyorsun.

 

Bahar:- Hmmm öyle değil mi? Yoksa kimse kafamdan bir kova suyu boşaltmadı. Ya da çelme takıp düşürmedi filan.

 

Minho:- Sen de hep kötü anıları hatırla.

 

Bahar:- Neden acaba?

 

Changbin arkadan sarktı öne.

 

Changbin:- Yarın ikiniz temizliğe kalıyorsunuz ona göre anlaşmaya bakın bence.

 

Bahar:- Sağol hatırlattığın için.

 

Minho:- Sen benim kaderimsin. Unutma küçük kedi.

 

Bahar:- Tövbe tövbe dedi ve diğer tarafa döndü.

 

Ders bitmişti. Bu gün kurs vardı. Kızların ve erkeklerin kursları.

 

Anka, yemek kursuna geldi. Kapıdan girdi alel acele. Malzemeler masanın üzerine çıkarılıyordu posetlerden. Anka, önce onlara sonra eline baktı. Herkesin malzemesi tamamdı ama kendisininkileri almayı unutmuştu.

 

Anka:- Hihhh! Malzemeler? Ben şimdi ne yapacağım?

 

Hocası seslendi:- Alya, haydi gel canım. Malzemeleri açıyoruz. Seninkiler nerede?

 

Alya:- Hocam, ben ben malzemeleri...

 

O anda ellerinde poşetlerle Bang Chan girdi içeri.

 

Bang Chan:- Geldi geldi!

 

:- Aahh çok iyi. Hadi getirin.

 

Anka:- Chan!

 

Bang Chan, malzemeleri getirip masanın üzerine bıraktı.

 

Anka:- Ama nereden bildin bunları almam gerektiğini?

 

Bang Chan, cebinden malzeme kağıdını çıkardı.

 

Bang Chan:- Listeyi o gün bana vermiştin unuttun mu? O kız kıyafetlerini çıkarırken cebimde buldum dedi fısıldayarak.

 

Anka gülümsedi:- Aa ben unutmuştum.

 

Bang Chan:- O gün nasıl çıktıysak artık dedi gülerek.

 

Anka:- Teşekkür ederim. Eğer malzemeleri getirmeseydin çok mahçup olacaktım.

 

Bang Chan:- Hadi gel poşetleri açalım.

 

Anka gülümsedi:- Hadi gel.

 

Ekin ise kitap kulübüne gelmişti. Kütüphanedeydi toplantı. Kimse henüz gelmemişti. Bir kitap almak için kitaplığa yöneldi. O an Jeongin ve o voleybolcu kızı gördü. Konuşarak kitaplara bakıyorlardı.

 

Ekin:- Bunlar ne yapıyorlar ki burada?

 

Jeongin ve kız konuşmaya dalmış görünüyorlardı. Kız birden kitap alayım derken düşürdü kitabı. Jeongin başının üzerinde yakaladı kitabı ve kıza verdi. Ekin, kendisi ve Jeongin 'in ilk tanışma anlarını hatırladı. Buna benzer bir şekilde karşılaşmışlardı. Üzülmüştü. Kıskançlık kokan bir hüzün vardı içinde. Bu anın sadece kendisine özel olmasını istiyordu. Ama biriyle daha bu anı yaşıyordu Jeongin. Kırılmıştı kalbi. Çok kötü bir histi. Çok feci.

 

Aslında biraz da sinirlenmişti. Kitaplığa yöneldi hızla. Şu sn onu sakinleştirecek tek şey kitaplardı çünkü. Terapi gibiydi kitap kokusu. Nefes gibiydi Ekin için. Elini uzattı yukarıdan bir rafa doğru. Bir kitap çekeyim derken birden bütün sırayı oynatmıştı. Başından aşağı bütün kitaplar döküldü.

 

Jeongin onu fark etmişti. Yanına doğru ilerledi hızla ama o an başka biri ondan evvel davranıp geldi Ekin'in yanına.

 

:- İyi misin?

 

Ekin:- Ahh başım! Dedi başını tutarak.

 

Karşısında ki kişi elini uzattı Ekin'e. Ekin, tutmak istemedi önce ama sonra tutmak zorunda kaldı çünkü başına düşen onca kitaptan sonra dengede duramıyordu. Sallandı birden tüm vücudu ile ve tuttu kendisine uzanan eli.

 

Ekin:- Teşekkür ederim dedi ve etrafına bakındı. Hihhhh! Bütün kitapları dökmüşüm.

 

Çocuk güldü:- Sorun yok. Beraber toplarız.

 

Jeongin onlara bakıyordu. Kıskançlık ile. Deyim yerindeyse gözlerinden ışıklar çıkıyordu sanki.

 

Ekin:- Teşekkür ederim ama ben kendim toplasam iyi olur. Ne de olsa ben döktüm.

 

Çocuk yere eğildi ve toplamaya başladı.

 

Ekin:- Ne yapıyorsun?

 

:- Hadi ama bunların hepsini ben tek başıma toplayamam ama değil mi? Yardım edecek misin?

 

Ekin, yere eğilip toplamaya başladı.

 

Çocuk ona bakıyordu. Jeongin ise çocuğun bakışlarına.

 

Jeongin, hızla yanlarına geldi.

 

Jeongin:- Ekin?

 

Ekin, ayağa kalktı telaşla. Hatta Jeongin'in yanlış anlaması tedirginliği ile. Çünkü az önce sadece bize ait olmalıydı dediği o anı Ekin de bir başkası ile yaşamıştı. Garip bir durumdu gerçekten.

 

Ekin:- Jeongin, ben, biz...

 

Jeongin 'in konuştuğu kız da geldi yanlarına.

 

:- Yardım ister misiniz?

 

Ekin:- Yok teşekkür ederim. Biz hallediyoruz.

 

Ekin, yeniden işe koyuldu. Yere eğildi ve kitapları toplamaya başladı.

 

:- Jeongin gidelim mi? Diye sordu koluna girip.

 

Jeongin:- Sen gidebilirsin. Ben kitap toplayacağım dedi ve eğilip o da kitapları toplayamaya başladı.

 

Ekin, elinden aldı kitabı Jeongin 'in.

 

Ekin:- Arkadaşını bekletme istersen. Biz hallediyoruz.

 

Jeongin ayağa kalktı. Kız birden koluna girdi tekrar Jeongin 'in ve çekiştirdi.

 

:- Hadi ama gidelim. Onlar hallediyorlar.

 

Jeongin, Ekin'e baka baka gitti.

Ekin sinirliydi. Trip atmıyordu ama kızdığı da her halinden belliydi.

 

Çocuk kitapları düzenlemeye başladı.

 

Ekin:- Bunlar nereye ki?

 

:- Bak biri şuraya, diğeri de oraya dedi parmağı ile göstererek.

 

Ekin gülümsedi:- Ah tamam.

 

:- Tamam bitti.

 

Ekin:- Teşekkür ederim.

 

:- Kai. İsmim yani.

 

Ekin:- Ha tamam Kai. Teşekkür ederim tekrar.

 

Kai:- Senin adın nedir?

 

Ekin:- Ben de Ekin.

 

Kai:- Memnun oldum Ekin. Kitap kulübünde misin?

 

Ekin:- Evet. Sen?

 

Kai:- Değilim. Buraya kitapların arasında mutlu hissettiğim için geliyorum.

 

Ekin:- Ne güzel. Ben de öyle. Okumak beni başka dünyalarda gezintiye çıkarıyor sanki.

 

Kai:- Ben de öyle hissediyorum. Farklı dünyalar keşfetmek çok güzel. Kendi dünyamı ben oluşturuyorum sanki.

 

Ekin:- Nasıl yani?

 

Kai:- Ben kitap yazıyorum. Burada daha rahat yazıyorum genelde.

 

Ekin:- Kitap yazmak mı? Harikasın. Okumak isterim.

 

Kai:- Henüz hazır değilim baskasına okutmak için yani ama hazır olduğumda ilk sana okutacağım söz.

 

Ekin:- Çok mutlu olurum. Şey Kai ayıp olmazsa sana, ben artık gideyim. Toplantı başlamadan yani.

 

Kai gülümsedi:- Tabii. Geç kalma.

 

Ekin gidiyordu ki döndü ve Kai'ye baktı. Kibar, sakin ve centilmen biri olduğu çok belliydi.

 

Ekin:- Tanıştığıma memnun oldum bu arada dedi ve gitti.

 

Kai arkasından el salladı.

 

Bu gün Bahar'ın da tekwondo kursu vardı ve ilk gündü. Tekwondo kıyafeti olan dobok giyinmiş gelmişti. Az buçuk gergindi bacağından dolayı. İçeri girdi. Herkes oturmuş Tekvondo hocasını dinliyordu.

 

:- Geldin mi Bahar!

 

Bahar:- Geldim hocam dedi kapıdan.

 

Bahar'ı bir sürpriz bekliyordu bu gün. Kaçtığı en büyük şey.

 

Herkes Bahar'ın geldiği yöne baktı. Bakanların içinde Minho'da vardı elbette.

 

Minho:- Bahar! Diye mırıldandı gülümserek. Onu burada beklemiyordu ama gelmesi de çok güzel olmuştu. Artık biraz daha fazla görecekti onu.

 

Bahar başı ile eğilerek selam verip girdi içeri.

 

:- Arkadaşlar, Bahar, artık bizim kulüpte. Ona tekwondo konusunda yardımcı olmanızı istiyorum. Hatta bu konuda Minho sen yardımcı ol arkadaşımıza. Bize yetişene kadar, yol göster ona.

 

Bahar'ın gözleri açıldı.

 

Bahar:- Senin ne işin var burada?

 

:- Minho tekwondo kulübünün başkanı ve en iyi öğrensisidir. Çok başarılı bir öğrencidir.

 

Minho:- Gel bakalım yavru kurt dedi gülerek.

 

Bahar:- Eyvah!

 

:- Çıkışta Bahar'a bir kaç saat öğrendiklerimizden anlatırsan sevinirim.

 

Minho:- Seve seve hocam.

 

Bahar:- Hocam ben en iyisi başka bi kulübe kaydolayım dedi ve tam çıkacakken hocası durdurdu.

:- Gel bakalım nereye? Artık buradan devam. Hadi yerine.

 

Bahar:- Tüh be! Dedi ve oturdu. Kendisine gülen Minho'ya baktı.

 

Tekvondo çalışmaya başlamışlardı bile. Isınma hareketleri yapılmıştı. Hareketlerin çalışması yapılıyordu. Bahar, bacağından korktuğu için kısıtlıyordu kendisini. Ama onlarla beraber de elinden geldiğince hareketleri yapmaya çalışıyordu.

 

Minho, hareketleri yapan Bahar'ın yanına geldi.

 

Minho:- Yine yan yanayız. Sana kaderimsin demedim mi?

 

Bahar:- Yaa ne güzel değil mi?

 

Minho:- Mutlu değilsin herhalde.

 

Bahar:- Değilim tabii. Bence sen de değilsindir. O kadar nefret ettiğin kızın, ki bu kız ben oluyorum, dibinde olması güzel mi? Bence olmamalı.

 

Minho:- Bak Bahar o...

 

Bahar:- Yani aslında bu senin sorunun. Rahatsız olan sensin tabii. Ama merak etme bıyık bırakmayı düşünmüyorum. Senin göz zevkini yeterince bozuyorum değil mi?

 

Bir yandan hareket yapıp bir yandan konuşuyorlardı.

 

Minho:- Bahar bak beni bi konuştursan...

 

:- Çocuklar, şimdilik bu kadar yeter. Bir sonraki derste iki kişilik dövüş yapacağız. Karşılıklı yani.

 

:- Tamam hocam.

 

:- Bahar ve Minho, siz çalışmaya devam.

 

Herkes salondan çıkmıştı. Bahar ve Minho yalnız kalmışlardı. Birbirine baktılar.

 

Bahar:- Çalıştıracak mısın?

 

Minho:- Önce beni dinle. Bak şimdi...

 

Bahar:- Tekwondo çalışmak için kaldık burada değil mi?

 

Minho:- Dersten önce konuşma....

 

Bahar:- Ders ile ilgili değilse, ben gideyim.

 

Minho:- Değil ve durup dinleyeceksin. Sürekli lafımı kesiyorsun anlatamıyorum ki kendimi.

 

Bahar:- Bence Tekwondo dersi bitti. Ee Ders bittiğine göre gidebilirim değil mi? Dedi ve tam çıkacakken Minho Bahar'ın saçında ki tokasını tuttup çıkarttı. Saçları açılmıştı.

 

Bahar:- Ya ne yapıyorsun ver tokamı.

 

Minho:- Beni dinleyeceksin.

 

Bahar, tokasına uzandı ama Minho tutup attı.

 

Bahar:- Delireceğim ya. Hayır dinlemeyeceğim. Ben gidiyorum. Dedi va kapıya yöneldi.

 

Minho :- Bahar bak, sana diyorum. Benim sözümü dinle bir kere dedi ve kolunu tuttu.

 

Bahar:- Dinlemek istemiyorum.

 

Minho:- Dinleyeceksin.

 

Bahar:- Yok ya! Erkeksen dinlet de görelim bakalım.

 

Minho, Bahar'ı tuttu ve hızla kendine çekip yere yatırdı. Sonra da geçip üzerine oturdu ve ellerini tuttu.

 

Bahar:- Ne yapıyorsun sen! Bırak beni. Delirdin mi?

 

Minho:- Delirttin beni. Erkekliğimi sorgulamadın mı ıspatlıyorum işte. Şimdi beni dinleyeceksin.

 

Bahar:- Kalk üstümden, Kalk! Ben kalktığımda seni fena yaparım ona göre. Kalk dedim sana!

 

Bahar debeleniyordu. Başını kaldırıp kaldırıp geri indiriyordu.

 

Minho:- Üstünden inerim ama beni dinleyeceksin.

 

Bahar:- Hayır. Dinlemeyeceğim işte dinlemeyeceğim.

 

Minho:- Nasıl inatçı bir kedisin sen ya!

 

Bahar:- Bağırsaklarım ezildi çekil üzerimden. Bağırtma beni Minho, bak hatalarına bir yenisini daha ekliyorsun ona göre.

 

Minho:- Ağzını da kapatmamam için sus ve beni dinle.

 

Bahar:- İstemiyorum ya istemiyorum!

 

Minho, Bahar'a doğru eğildi.

 

Minho:- Dinlemezsen öperim seni.

 

Gözlerine odaklandı bir an. Etkileniyordu ondan. Her defasında daha da etkileniyordu. Her bakışında her göz göze gelişinde göz bebeklerinde daha da batıyordu. Seviyordu. Ve sevgisi Bahar'ın karşısında kendisini ele vermesine neden oluyordu. Tıpkı şu an ki gibi.

 

Bahar:- Hele bir dene de ayağa kalkınca seni parça pinçik edeyim.

 

Minho:- İyi de konuşmama fırsat vermiyorsun ki. İki dakika susacaksın yani. Zor mu? Gerçi senin için evet zor. Bak susmazsan, akşama kadar böyle dururum.

 

Bahar, üzerinde oturan Minho 'ya baktı. Evet yapardı. Akşama kadar böyle dururdu.

 

Bahar:- Tamam anlat, anlat gıcık şey.

 

Minho:- Yuna ile duyduğun konuşma tamamen uydurma. Bak, Yuna'nın bana karşı hisleri var ve benim seni sevdiğimi düşünüyor. Yani seni seviyorum da o sevdiğimi, ben, seni sevdiğim...

 

Bahar:- Tamam anladım devam et bağırsaklarım ezildi diyorum sana.

 

Minho:- İşte, benim sana aşık olduğumu düşündüğü için sana zarar vermesinden korktum ve senin hakkında kötü şeyler söylersem sana kötülük yapmaz dedim kendi kendime. O sözleri onun için söyledim. Senin hakkında ki gerçek düşüncelerim değildi onlar. Yemin ederim değildi. Bana inan ne olur. Kalbinin kırılmasını asla istemiyorum. Hele ki benim yüzümden asla. Senin kalbin çok güzel. Çok temiz. Sana karşı o sözlerin hiç birini düşünmedim ben.

 

Bahar:- Bitti mi?

 

Minho:- Bitti. Beni affetmeyeceksin değil mi?

 

Bahar:- Ondan değil. Karnımın üzerinde oturuyorsun!

 

Minho:- Affettin mi beni?

 

Bahar:- Tamam affettim kalk artık.

 

Minho, kalktı üstünden. Bahar, doğrulup, oturağına geldi. Nefes aldı önce. Sonra saçını düzeltti. Minho kalkması için elini uzattı. Bahar, durdu önce. Eli tutmak üzere gidip geldi ama bileğinden tuttu Minho'nun. Minho 'da onun. Sonra kalkmasına yardım etti.

 

Bahar:- Bir daha ki derse hazırlıklı geleceğim ona göre, hazırlıksız yakalandım dedi ve kapıya doğru gitti.

 

Minho:- Şey Bahar!

 

Bahar döndü Minho 'ya. Baktı ona. Gözlerine.

 

Bahar:- Affettim dedi başını sallayarak ve çıktı.

 

Minho, bileğine baktı. Bahar'ın tuttuğu bileğine. Kalbi deli gibi çarpıyordu.

 

Mira'da bu gün botanik kulübünde idi. Önlüklerini giyinmişti herkes. Çiçek dikimi vardı bu gün.

 

Mira, önüne toprağı ve saksıyı aldı. Çiçek fidesini saksıya koydu ve üzerine de toprağı koymaya başladı avuç avuç, yavaş yavaş. Öğretmeni ona baktı ve gülümseyerek yanından ayrıldı. Mira'da kendisini o kadar huzurlu hissediyordu ki bu iş ile uğraşırken. Arada bir önüne düşen saçlarını elinin tersi ile çekiyordu. Seungmin geldi oraya o anda. Mira'nın gülümseyen yüzüne baktı. Çok ama çok güzel görünüyordu. Boynunda asılı duran fotoğraf makinesini eline aldı ve Mira'nın üç beş tane fotoğrafını çekti. Sonra da fotoğraf makinesinin ekranına baktı. Ona göre dünyanın en güzel kızı şu an ekranındaydı. Gülümsedi ve Mira'nın yanına geldi.

 

Seungmin:- Merhaba!

 

Mira:- Aa Seungmin! Sen burada?

 

Seungmin:- Dersim erken bitti de. Senin de bittiyse bi uğrayayım yanına dedim.

 

Mira:- İyi yapmışsın. Ben de çiçek ekmeye çalışıyorum.

 

Seungmin:- Yardım etmemi ister misin?

 

Mira:- Olabilir. Bak şu gülü beraber ekebiliriz. Saksıyı verir misin?

 

Seungmin, saksıyı aldı önüne. Kollarını sıvadı. Mira'da gül fidesini aldı.

 

Mira:- Sen bunu tut, ben de toprağını koyayım.

 

Seungmin:- Tamamdır.

 

Mira, saksının içine toprağı koydu. Sonra Seungmin, fideyi koydu. Ama koyarken eline dikeni battı.

 

Seungmin:- Uff!

 

Mira:- Ay acıdı mı? Diye sordu ve birden Seungmin 'in elini tuttu. Kanayan parmağına baktı. Seungmin ise o an sadece Mira'ya bakıyordu.

Kanayan parmağı da acısı da umrunda değildi.

 

Seungmin:- Yok küçücük bir şey zaten merak etme.

 

Mira:- Olsun. Dedi ve önlüğünün ön cebinde ki peçeteyi alıp Seungmin 'in parmağına sardı.

 

Seungmin:- Gerek yoktu.

 

Mira:- Olsun. En azından kanı durdu. Hadi fidanımızı dikelim.

 

Birden ikisi de fidana uzandılar. Seungmin fidanı tutan Mira'nın elini tutuyordu. Mira, önce eline sonra da Seungmin 'e baktı. Çekmeye niyeti yoktu elini.

 

Seungmin:- Çok güzel bakıyor. Ya ben bu kıza nasıl böyle düştüm? Gözlerini hiç çekmese benden, sonsuza kadar baksa. Saçlarını okşasam. Benim kıvırcığım. Sevgilim. Diye geçirdi içinden.

 

Mira:- Seungmin, ben neler hissediyorum böyle sana? Nasıl heyecanlandırıyorsun kalbimi. Seviyorum. Evet seni seviyorum. Düşüncelerde kayboldum resmen. Diye düşündü. Sonra kendine geldi. Elini çekiverdi. Aynı anda Seungmin 'de çekti.

 

Seungmin:- Şey, afedersin.

 

Mira:- Sen, tut. Ben toprağı koyayım dedi utanarak.

 

Seungmin:- Tamam.

 

Kulüpten çıkmışlardı. Seungmin ve Mira, yan yana yürüyorlardı.

 

Seungmin:- İlk defa çiçek diktim.

 

Mira:- Nasıl iyi geldi mi?

 

Seungmin:- Üzerimde ki negatif enerjiyi atmış gibiyim.

 

Mira:- Toprak ile uğraşmak iyi gelir insana. Ben bizim kızların arasında nasıl böyle sakinim sanıyorsun, toprakla uğraştığım için. Yoksa Bahar'ın sitresi insanı tımarhaneye götürür dedi gülerek.

 

Seungmin güldü:- Onu da getir arada buraya.

 

Mira:- Bahar değil toprakla oynamak saksıya diksem yine de aynı olur. Onun ki erkeklerden oluyor.

 

Seungmin:- Ve Minho 'dan dedi gülerek.

 

Mira:- O da var.

 

Seungmin:- Bana çok iyi geldi ama. Belki toprak, belki de senin sayende. Seninle vakit geçirmek bana iyi geliyor.

 

Mira gülümsedi.

 

Seungmin:- Bak senin fotoğraflarını çektim dedi ve fotoğraf makinesini Mira'ya gösterdi.

 

Mira:- Ama bu benim.

 

Seungmin:- Beğendin mi?

 

Mira:- Beğenmez miyim? Ya ben burada ki kadar güzel miyim?

 

Seungmin:- Çok daha güzelsin.

 

Mira utanmıştı.

 

Seungmin:- Bu fotoğrafları çıkartıp sana getireyim.

 

Mira gülümsedi:- Çok teşekkür ederim.

 

Hyun gelmişti o an oraya. Seungmin ve Mira'yı birbirine bakarlarken gördü. İster istemez kıskanmıştı. Her ne kadar aralarında bir şey olmasa da. Sevgilisi olarak görüyordu Mira'yı. Ya da sevgilisi olacak kişi.

 

Hyun:- Mira!

 

Mira ve Seungmin ona döndüler.

 

Mira:- Aa Hyun merhaba dedi el sallayarak. Seungmin bozulmuştu.onj görünce. Haz etmiyordu ondan. Bir tuhaflık, bir kötülük seziyordu sanki onda. Evet Mira'yı kıskanıyordu ama bu hisler daha başkaydı ve kıskançlıktan değildi.

 

Hyun yanlarına geldi.

 

Hyun:- Seungmin bu ara benden önce hareket ediyorsun.

 

Seungmin:- Ne?

 

Hyun:- Mira diyorum. Hep benden öndesin. Hep yanında mesela.

 

Mira'nın yüzü bozulmuştu. Seungmin 'in de aynı şekilde.

 

Hyun gülümsedi:- Şaka yapıyorum neden bozuldunuz?

 

Mira:- Ha şaka.

 

Hyun:- Mira, istersen biraz dolaşalım. Seungmin küsmezse tabii.

 

Mira, Seungmin 'e baktı.

 

Seungmin:- Küsmem. Hem neden küsecekmişim ki?

 

Hyun:- Bilmem. Mira'dan ayrılamıyorsun sanki. Mira'nın seni sınıf arkadaşı olarak gördüğünü biliyorsun değil mi? Sen de öylesindir herhalde. Bunu bilmesem, senin ondan hoşlandığını düşüneceğim.

 

Mira iyiden iyiye bozulmuştu. Aynı şekilde Seungmin 'de. Şu an Hyun haddini aşmış hem Mira adına komusuyor hem de saçmalıyordu.

 

Hyun:- Bak yine sessizleştiniz. Şaka diyorum ama dedi gülerek.

 

Seungmin:- Siz takılın ben gideyim.

 

Seungmin, yanlarından ayrıldı hızla.

 

Mira:- Hyun, nasıl konuşmalar bunlar?

 

Hyun:- Ne varmış konuşmamda? Hem neden sürekli senin yanında?

 

Mira:- Benim arkadaşım olduğu için olabilir mi?

 

Hyun:- Peki ben neyinim?

 

Mira:- Şu an hiçbir şeyim dedi ve koşarak gitti Seungmin 'in peşinden.

 

Mira:- Seungmin! Seungmin!

 

Seungmin durdu ama Mira'ya dönmedi.

 

Seungmin:- Yanına git. Belki ilişkinizin adını koymadınız ama onun sana aşık olduğu belli. Bence yanına olmalısın.

 

Mira:- Seungmin!

 

Seungmin, Mira'ya döndü.

 

Seungmin, Mira'ya baktı. Sonra gitti.

Mira üzülmüştü. Öylece kalakaldı olduğu yerde.

 

Kızlar eve gelmişlerdi. Yemek hazırlıyorlardı.

 

Lena:- Seçil Hoca gelince masa hazır olsun kızlar. Yazık çok yoruluyor.

 

Anka:- Öyle ya. Gündüz bizimle akşam başkaları ile uğraşıp duruyor.

 

Hepsi birden tabak ve kaşıkları götürüyorlardı.

 

Hazel:- Ee ne yaptınız bu gün bakalım kulüpleriniz de?

 

Ekin:- Ben yeni biri ile tanıştım. Çok tatlı bir çocuktu.

 

Bahar:- Ekin, niye Ceylin 'i seslendiriyormuş gibi geldi bana?

 

Kızlar güldüler.

 

Alya:- Aramızda en sosyal kelebek o da o yüzden.

 

Ceylin:- Normal kelebeğim artık. Fazla sosyalleşmek iyi değilmiş.

 

Lena:- Aşık kelebek de sen şuna. Hı?

 

Ceylin güldü:- Evet o da var.

 

Hazel:- Ee kimmiş bu çocuk?

 

Ekin:- İsmi Kai'miş. Bu gün kütüphanede ki bütün kitapları kafama düşürünce sağolsun yardım etti toplamamda.

 

Bahar:- Dayak yemek isteyen yeni bir birey mi?

 

Ekin:- Tabiiki hayır!

 

Lena:- Jeongin ile de kütüphane de tanışmıştın değil mi?

 

Ekin:- Öyle olmuştu. Dedi biraz bozuk çıkan sesi ile.

 

Anka:- Neden bozuldun şimdi?

 

Ekin:- Jeongin'in o günü hatırladığını pek sanmıyorum. Ama isterdim. Hatırlamasını yani. Bu gün voleybol oynadığımız o kız ileydi kütüphanede.

 

Ceylin:- Azcık kıskandık yani.

 

Ekin:- Birazcık.

 

Ceylin:- Senin neden moralin bozuk Mira?

 

Mira:- Hyun beni sinir etti. Sanki benim sevgilimmiş gibi davrandı bu gün Seungmin 'e. Resmen yanımızdan kovdu. Ay deli oldum. İtici gelmeye başladı artık.

 

Bahar:- Yuta ve Jung İl gibi iki kötü karakterden sonra Koreli erkekler hakkında çok ta olumlu düşünmek zor.

 

Mira:- Ne demek istiyorsun?

 

Bahar:- Bilmiyorum ama Hyun'da da bir tuhaflık var.

 

Ceylin:- Sahsen, Bahar'ın hislerine güvenmemek elde değil. Tecrübe ile sabittir.

 

Anka:- Yok ya Hyun'da öyle çıkacak biri değildir bence. Belki de öyledir ay me desem bilmiyorum şu an.

 

Mira:- İyi biri veya değil. Seungmin 'e öyle davranması hiç hoş değildi yine de.

 

Ceylin:- Peki sen Alya, Hyunjin ile konuştun mu?

 

Alya:- Yok konuşmadım.

 

Ceylin:- Ama geçen gün farklı düşünüyordun?

 

Alya:- Öyleydi. Ama beyefendi ablası kılığına girip beni kandırmaya çalışınca, fikrim değişti şahsen.

 

Lena:- Ne yapsın? Sen de biraz anlayışlı ol.

 

Alya:- Alışmış o kızları öpüp öpüp neyse.

 

Anka:- Ay sen kıskandın mı?

 

Alya:- Hayır tabiiki.

 

Bahar:- Söyleyene bak.

 

Ekin:- Sen ne yaptın bakalım tekvondo klubünde? İlk günündü.

 

Bahar:- Ne yapacağım, bi gittim Minho 'da orada.

 

Kızlar:- Eee?

 

Lena:- Dövdün tabii.

 

Bahar:- Yok canım. Kaçış yok ki. Bir de hoca bunu benim başıma sardı. Neymiş bana yardım edecekmiş onlara yetişecekmişim. Çıkışta çalıştır dedi. Yalnız kaldık birde bununla.

 

Kızlar:- Yalnız mı?

 

Mira:- Öldürdün mü yoksa çocuğu?

 

Bahar:- Ben öldürmedim ama o beni öldürmekten beter etti.

 

Ekin:- Nasıl yani ne yaptı?

 

Bahar:- Üstüme oturdu.

 

Kızlar:- Neeee?

 

Kızlar, bir anda kahkaha atmaya başladılar.

 

Anka:- Ne ne nee?

 

Ceylin:- Üzerine oturmuş dedi gülerek.

 

Hazel:- Ahahah iyi de neden?

 

Bahar:- Allah'ın manyağı. Güya özür diliyor işte.

 

Mira:- Hadi hadi sen bir şey yapmışsındır da oturmuştur.

 

Bahar:- Dinlemek istemiyorum dedim diye yere yatırdı.

 

Kızlar kahkaha atıyorlardı. Gülmekten kendilerini yere, koltuğa atıyorlardı.

 

Bahar:- Siz gülün diye mi anlattım size?

 

Ekin:- Kusura bakma ama çok komiksiniz. Ne demek yere yatırıp üstüne oturmak.

 

Bahar:- Ben bunu onun yanına bırakır mıyım acaba? Görecek o daha. Yabani şey!

 

Ceylin:- Eee affettin mi bari.

 

Bahar:- Yakamdan düşsün diye affettim dedim işte. O sözleri Yuna sana zarar vermesin diye söyledim filan dedi.

 

Hazel:- İyi yapmış çocuk. Haketmişsin. Yoksa sen tatlı dilden anlamazdın.

 

Bahar:- Üzerime oturması gerekmezdi değil mi?

 

Hazel:- Sen

Bahar'sın canım.

 

Bahar:- Neyse işte bitti gitti. Böyle tuhaf bir gündü.

 

Ceylin:- Aynı performansı Hyunjin 'den de bekliyoruz.

 

Alya:- Ay yok. Aman kalsın. Ee senin moda çalışmaları nasıl gidiyor?

 

Ceylin:- Çok güzel. Yakında bu arkadaşınızın tasarımını yarışmada göreceksiniz çünkü tasarımım yarışmaya katılmaya hak kazandı dedi sevinerek ve çığlık atarak.

 

Bahar:- Aaaaa bu çok güzel bir haber.

 

Lena:- Ya canım benim. Sen harika bir tasarımcı olacaksın.

 

Ceylin:- Sağolun kızlar. Sizin sayenizde.

 

Hazel:- Yakında defilene filan da geliriz ha?

 

Ceylin:- Ay inşallah.

 

Alya:- Kore sana iyi geldi bence.

 

Anka:- Ve Changbin dedi gülerek.

 

Ekin:- Ona ne şüphe.

 

Haberler güzeldi. Kızlar mutluydu ve her şey yolunda gidiyordu.

 

Seçil Öğretmen eve gelmişti. Bahçede biraz çalışma yaptılar. Ok atışları artık çok daha iyiydi. Soğuktu hava ama çalışmadan da olmuyordu elbette. Üstelik elemeler de yaklaşıyordu. Seçil Öğretmen kızları iyi çalıştırıyordu. Bu konuda gerçekten de çok bilgiliydi. İşinin hakkını veren hırslı biriydi Seçil Öğretmen. Kızları da bu şekilde yaletiştiriyordu. Birincilik geliyor gibi görünüyordu.

 

Yatma vakti gelmişti. Bang Chan ve Anka telefonda konuşuyorlardı.

 

Bang Chan:- Seni çok özledim.

 

Anka:- Şeyy. Ben de.

 

Bang Chan:- Yarın okulda görecek olmasam, kafayı yerdim herhalde. Görüntülü arasam mı?

 

Anka:- Ama ben gecelikle filan. Olmaz.

 

Bang Chan:- Sen her halinle güzelsin.

 

Anka:- Chan, beni utandırıyorsun.

 

Bang Chan:- Keşke yarın ki temizlikte beraber olsak.

 

Anka:- O var değil mi? Acaba bana kim çıkacak?

 

Bang Chan:- Erkek çıkarsa...

 

Anka:- O cümleyi tamamlama. Artık biraz uslu durmanı istiyorum.

 

Bang Chan:- Söz vermem ama.

 

Erkekler kapıyı aralayıp içeri kafalarını uzattılar.

 

Changbin:- Chan, gelebilir miyiz artık? Uykumuz geldi.

 

Bang Chan:- Daha bitmedi.

 

Han:- Zaten yarın okulda bibirinizi görmeyecek misiniz?

 

Anka:- Haklılar Chan. Artık kapatalım. Ben de kızları diğer odaya gönderdim. Seçil Hoca şüphelenmeden bitirelim bence.

 

Bang Chan:- Sizin kız arkadaşınız olunca ben sorarım size.

 

Hyunjin:- Ben dedim rahat bırakın diye ama dinlemediler.

 

Minho:- Yalancıya bak. Sen demedin mi bitse de yatsak uykum geldi diye.

 

Anka:- Chan, haydi kapat artık. Yarın okulda görüşürüz.

 

Bang Chan:- Tamam ama sen istedin diye.

 

Han:- Anka! Lena'ya selam söyle.

 

Anka gülümsedi:- Tamamdır. Çocuklara çok selam Chan. İyi geceler.

 

Bang Chan:- İyi geceler. Seni seviyorum.

 

Anka, gülümseyerek telefonu kapattı. Kızları çağırmak için kapıyı açtı ki hepsi içeri düştüler birden.

 

Anka:- Ne yapıyorsunuz siz? Kapı mı dinliyordunuz?

 

Lena:- Ne zaman bitecek diye bekliyorduk. Zaten hiç bir şey duyulmuyordu ki!

 

Bahar:- Kapıda beklerken içim geçmiş. Bitti mi konuşman?

 

Anka:- Bitti bitti gelin haydi.

 

Bahar:- Erkek arkadaşın olunca böyle mi oluyor ya? İnsan saatlerce ne konuşabilir ki?

 

Anka:- Olunca anlarsın.

 

Bahar:- Aman kalsın istemez.

 

Mira:- Bahar, öyle romantik konuşmalardan anlamaz. İllaki çıkıp üstüne oturacak o kişi.

 

Bahar:- Şimdi senin de üstüne oturacağım ama. Anlattığına pişman etmeyin insanı.

 

Ceylin:- En az iki senelik malzeme verdin canım. Düştün dilimize dedi gülerek.

 

Ekin:- Yarın temizlik var kızlar, yatalım bence.

 

Anka:- Ayy doğru. Haydi iyi geceler kızlar.

 

Kore'de gece sessizliğe bürünmüştü. Sabaha, yeni olaylara doğmak için hazırlanıyordu güneş. Bu gün de komedi, aşk ve temizlik doruklarına kadar yaşanacaktı.

 

Öğrenciler okula gelmişlerdi. Bizim sınıf tam takım hazır öğretmenlerinin açıklayacağı isimleri bekliyorlardı. Sınıf öğretmeni geldi.

 

:- Evet çocuklar! Şimdi eşinizi açıklama zamanı. İşinizi hakkıyla yapmanızı bekliyorum sizden. Temizlik saati dolunca tek tek kontrol edeceğim. Temiz olmazsa okul sonrası kalır temizlersiniz ona göre.

 

:- Tamam hocam.

 

:- Hadi bakalım dedi ve açıklamaya başladı. Herkesi tek tek eşleştirmişti. Ayrıca görev yerlerini de belirlemişti.

 

Hyunjin:- Acaba, Alya kime çıkacak. Umarım bir erkek olmaz bu.

 

Minho:- Ben Bahar ile eş olduğum için öyle bir sorunum yok.

 

Han:- Tuzun kuru tabii.

 

:- Anka ve Kyu Jung siz ikinizsiniz. Tiyatro salonunu temizleyeceksiniz.

 

Anka ve Bang Chan birbirine baktılar.

 

Bang Chan:- Dakika bir gol bir.

 

:- Ekin ve Jeongin. Siz ikiniz olacaksınız. Kantindesiniz.

 

Jeongin, Ekin'e baktı. Ekin ise başını çevirdi.

 

:- Felix, Ayun ile. Kütüphanedesiniz. Changbin sen de Lena ilesin. Yemekhanede.

 

Han:- Changbin, değişelim mi?

 

Changbin:- Tamamdır.

 

Han:- Sağol.

 

:- Hazel ve Youngsaeng. Siz ikiniz, Gazetecilik bölümündesiniz.

 

Taeyong:- Tüh be. Beraber olabilirdik dedi Hazel'e.

 

Hazel:- Olsun sorun yok dedi gülümseyerek. Felix, onları izliyordu. Hazel ona baktı. Göz göze gelmişlerdi. Hazel kaçırdı hemen gözlerini.

 

:- Ceylin sen Mira ile Seradasın. Seungmin, sen de Dahyun ile fotoğraf kulübünü temizle.

 

Mira:- Aman ne güzel diye mırıldandı.

 

Ceylin:- Sus duyacaklar şimdi.

 

:- Alya sen de Jun Kim ile resim atolyesini temizleyeceksin.

 

Hyunjin:- Ama hocam?

 

:- Bir itirazın mı var Hyunjin?

 

Hyunjin:- Şey. Yok hocam. Ben de orada olabilir miyim diyecektim.

 

:- Sana ve Han'a spor odasını ayırdım.

 

Han:- Ben Changbin ile yerimi değiştiriyorum.

 

Hyunjin:- En azından değiştiriyorsun. Ben ne yapacağım ya!

 

Hyunjin:- Peki hocam dedi istemeyerek.

 

:- Veee Minho ve Bahar.

 

Bahar:- O talihsiz benim hocam.

 

:- Siz de laboratuvara. Eğer kavga ederseniz ve temizliği yapmazsanız, akşam buradasınız ona göre.

 

Herkes temizlik yerine geçmişti. İş başı zamanıydı.

 

Anka ve Kyu Jung tiyatro salonuna geldiler.

 

Anka:- İşmiz çok galiba.

 

Kyu Jung:- Öyle görünüyor. Anka! Biz malzemeleri almayı unuttuk.

 

Anka:- Aa doğru. Ben getireyim.

 

Kyu Jung:- Sen dur ben getiririm.

 

Anka:- Sana yardım edeyim o zaman.

 

Kyu Jung gülümsedi:- Ben getiririm sen bekle. Zaten paspas ve süpürge ağır bir şey yok.

 

Anka:- Tamam o zaman. Yardım istersen seslen.

 

Kyu Jung, temizlik malzemelerini almaya gitmişti. Anka, etrafına bakınıyordu.

 

Anka:- Burayı nasıl temizleyeceğiz ki biz?

 

Birden bir ses geldi.

 

:- Sen merak etme. Ben yanındaysam üstesinden gelemeyeceğimiz iş yoktur.

 

Anka, arkasına döndü. Bang Chan gelmişti. Hem de elinde kağıt bir çanta, su dolu kova ve paspas, süpürge ve silme bezleri ile.

 

Anka:- Chan!

 

Anka, hemen Bang Chan'ın yanına koştu. Elinden süpürge ve paspası aldı.

 

Anka:- Chan, senin ne işin var burada?

 

Bang Chan:- Sen başkasını mı bekliyordun?

 

Anka:- Ee Kyun Jung gelecekti.

 

Bang Chan:- Artık gelemeyecek.

 

Anka:- Ne yaptın çocuğa? Dedi gözlerini devirerek baktı.

 

Bang Chan:- Hiçbir şey yapmadım. Doğru düzgün söyledim yerine geçebilir miyim diye o da tamam dedi.

 

Anka:- İnanayım mı?

 

Bang Chan:- İnan inan. Hem ben seni başka erkeklerle baş başa bırakır mıyım?

 

Anka:- Anlaşıldı. Niyetin bana yardım etmek değil belli ki. Sen bana güvenmiyor musun?

 

Bang Chan:- Ben sana güveniyorum. Onlara güvenmiyorum.

 

Anka güldü:- Klasik cevapta geldiğine göre temizliğe başlayalım o zaman. Bay güven problemi.

 

Alya ve Jun Kim de resim atölyesine geldiler. Alya, süpürgeyi eline aldı.

 

Jun Kim:- Ben şövaleleri dışarı çıkarayım.

 

Alya:- Tamam ben de malzemeleri toparlayayım.

 

Jun Kim, şövaleleri dışarı çıkardı fakat bir süre gelmedi içeri.

 

Alya:- Nerede kaldı bu çocuk? Diye sordu kendi kendine ve kapıdan başını uzatıp baktı dışarı. Kimsecikler yoktu. Sonra işine kaldığı yerden devam etmeye başladı.

 

Alya:- Nereye gitti ki?

 

Birden elinde su dolu kova ile Hyunjin girdi içeri.

 

Hyunjin:- Beni beklediğini bilseydim daha çabuk gelirdim.

 

Alya, arkasına döndü birden.

 

Alya:- Sen!

 

Hyunjin:- Evet ben özledin mi?

 

Alya:- Jun Kim nerede?

 

Hyunjin:- Temizlik yerlerini değiştirdik.

 

Alya:- Ben gidip Jun Kim 'in çağıracağım dedi ve tam çıkacakken Hyunjin bileğinden tuttu.

 

Hyunjin:- Bunu bana neden yapıyorsun?

 

Alya:- Sence?

 

Hyunjin:- Alya, bana kızmakta haklısın biliyorum ama beni de bir kere olsun dinle.

 

Alya:- Yine ne saçmalayacaksın Hyunjin? Canım istedi ondan mı öptüm diyeceksin?

 

Hyunjin:- Haklısın. Saçmaladım. Ama sen öyle ani tepki verince ne diyeceğimi bilemedim. Sana söylediğim şeyler, inan gerçek duygularımı yansıtmıyor. Arkadaşlıktan filan da değil seni öpmemin nedeni. Alya ben, ben nasıl söylesem...

 

O anda Hyunjin 'in hayranları ki bunların hepsi kız, resim atölyesine doluştular.

 

:- Hyunjin seni seviyorum!

 

:- Aaaa Hyunjin!

 

Alya:- Bunlar ne böyle?

 

Hyunjin:- Peşime takıldılar yine. Alya, sana açıklayacağım tamam mı?

 

Alya:- Tamam ama önce şunları çıkarmak lazım.

 

Hyunjin önde, kızlar arkada koştular peşinden.

 

Alya:- Bu ne böyle hiç erkek görmemiş gibi. Ne açıklayacaktı acaba?

 

Bahar ve Minho laboratuvara geldiler. Ellerinde temizlik malzemeleri ile. Yanlarında da öğretmenleri.

 

:- Birbirinize dalaşmadan temizlik yapın tamam mı? Yalnız şu masanın üzerindeki deney tüplerine dokunmayın. Güvenliğiniz için. Ayrıca çok kırılganlar. Geçen dersten kaldı temizliğini başkası yapacak. Hadi kolay gelsin dedi ve çıktı öğretmen.

 

Minho:- Ben süpüreyim sen arkamdan sil.

 

Bahar:- Ben süpüreceğim sen sil arkamdan.

 

Minho:- İllaki inatlaşacaksın yani.

 

Bahar:- Neden senin dediğin oluyormuş?

 

Minho:- Camlarıda silmek gerek dedi ve açtı.

 

Bahar:- Sen camı silerken ben de kitapları düzenlerim.

 

Minho:- Tamamdır . İlk defa bir şeyde anlaştık.

 

Bahar:- Deney malzemelerine dokunmayın dedi hoca.

 

Minho:- Kırılabilirmiş ondan sanırım. Baksana ne kadar inceler.

 

İkisi birden eğilip baktılar. Ama bir şeyi fark etmemişlerdi. Bir önce ki dersten, altı açık kalan ve ocağın üzerinde kaynamaya hazırlanan bir deney tüpü vardı.

 

İkisi de işe koyuldular. Bahar, süpürüyor, Minho arkadan siliyordu.

 

Bahar:- Tozu mu yut bakalım.

 

Minho:- Şimdi vileda ile kovalayacağım seni.

 

Bahar:- Düzgün sil ne biçim olmuş.

 

Minho:- Sen kendi süpürdüğün yerlere bak. Hep kırıntı kalmış.

 

Bahar:- Hiçte bileee! Mis gibi oldu bi kere.

 

Minho:- Hıı sen öyle san.

 

Bahar:- Kendi beceriksizliğine bakmıyorsun da.

 

Ceylin ve Mira, seradalardı. Ceylin, ortalığı süpürüyor, Mira'da saksıları düzenliyordu.

 

Mira:- Changbin kiminle yapacaktı temizliği?

 

Ceylin:- Han ile.

 

Mira:- Şansına kız çıkmadı ona.

 

Ceylin:- Seungmin'e gelecek sanırım konu.

 

Mira:- Ay evet. Sence Dahyun ile ne yapıyorlardır?

 

Ceylin:- Temizlik tabiiki.

 

Mira:- Çok merak ediyorum.

 

Ceylin:- Saçmalama Mira, onlar eski sevgililer. Bitmiş gitmiş. Hem geçen gün de duydun Seungmin, Dahyun'dan ayrıldı diye neredeyse mutlu bile olacak dedi çocuklar. Hatta, bence mutlu.

 

Mira:- Ne bileyim Ceylin, yine de kafama takılıyor işte. Ya Seungmin 'in ona olan aşkı depreşirse?

 

Ceylin:- Yani öyle bir şeyin olacağı varsa eninde sonunda olur zaten. Öyle bir durumda sen de ümidini kesersin ondan.

 

Mira:- O da doğru. Olmuşla olacağa çare yok.

 

O anda sınıf hocası içeri girdi.

 

:- Kolay gelsin kızlar!

 

Mira ve Ceylin:- Teşekkürler hocam.

 

:- Kızlar, gazetecilik kulübüne peyzaj çiçeği gidecek.

 

Mira ve Ceylin birbirine baktılar. Gülümsediler.

 

Mira:- Ben götürürüm hocam.

 

:- Tamam canım. Sen seç iyisinden. Şöyle güzel bir şey olsun.

 

Mira:- Hemen hocam.

 

:- Hadi kolay gelsin size.

 

Ceylin:- Bu çok iyi oldu.

 

Mira, çiçeklerden birini kucakladı.

 

Mira:- Ben kaçar!

 

Ceylin gülüyordu arkasından. Serayı süpürmeye başladı. Nasıl da sevinerek gitmişti Mira. Aksi hâlde meraktan çatlamak üzereydi.

 

Birden seraya Changbin geldi. Sağa sola baktı ve içeri girdi.

 

Ceylin:- Changbin!

 

Changbin:- Sonunda ait olduğun yerdesin.

 

Ceylin:- Ot muyum ben Changbin? Ne demek o öyle?

 

Changbin:- Bir çiçek çiçeklerin arasında güzeldir anlamında demiştim.

 

Ceylin:- Ha öyle. Dedi gülümseyerek

 

Changbin:- Yoruldun mu? Ben süpüreyim istersen dedi elinde ki süpürgeyi almak istedi.

 

Ceylin:- Daha yeni başladık. Yorulmadım. Ama üzgünüm. Dedi üzgün bir ses tonuyla.

 

Changbin:- Neden? Bir yerin filan mı incindi yoksa?

 

Ceylin:- Evet, önemli bir şey oldu. Tırnağım kırıldı. Baksana şuna.

 

Changbin güldü:- Evet önemliymiş gerçekten.

 

Ceylin:- Ne yani sence önemsiz bir şey mi bu?

 

Changbin:- Önemli önemsiz bilinmez ama senden önemli değil.

 

Ceylin gülümsedi:- Çok tatlısın.

 

Changbin:- Ben de şey. Seni görmeye gelmiştim.

 

Ceylin:- Beni mi? Neden?

 

Changbin:- Otların arasında nasıl duruyorsun acaba diye.

 

Ceylin elindeki süpürge ile Changbin 'e vurdu.

 

Ceylin:- Bence seni de süpürmeden git buradan.

 

Changbin:- Şaka yaptım, kızma hemen. Seni görmek istedim işte.

 

Ceylin:- Neden diye soracağım da aynı espriyi tekrarlamandan korkuyorum.

 

Changbin:- Yok tekrarlamam. Nasıl desem, böyle içimde bir şeyler gelip seni görmek istedi işte.

 

Ceylin başını yere eğerek gülümsedi. Utanmıştı. Saçını kulağının arkasına aldı. Bu sözleri bir çok kişiden duymuştu. Bir çok erkekten. Ama hiç birinde böyle utanmamış ve heyecanlanmamıştı. Hatta sevinmemişti de. Galiba bu sözleri sevdiğinden duymak binlerce erkeğe bedeldi.

 

Changbin, birden oraya doğru gelen hocasını gördü.

 

Changbin:- Ceylin, hoca geliyor, sakla beni.

 

Ceylin:- Neden saklanacaksın ki?

 

Changbin:- Görev yerimden firar ettim seni görmek için.

 

Ceylin:- Nereye saklayayım seni gir şöyle bir yere.

 

Changbin, seranın içine doğru ilerledi. O an da hocası girdi içeri.

 

:- Aahh Ceylin, ben bir sey unuttum tatlım.

 

Ceylin:- Buyrun hocam.

 

:- Mira gitti mi?

 

Ceylin:- Evet siz der demez çiçeği götürdü.

 

:- Sağolun kızlar.

 

Changbin, saklanacak bir yer bulamadı ve çiçeklerin bulunduğu bir masanın altına sindi. Önünü sarmaşıklar kapatıyordu.

 

Ceylin, etrafına bakındı. Changbin'i arıyordu gözleri ama her yer yeşil bitki olduğu için göremiyordu onu.

 

Hazel de, Youngsaeng ile gazetecelik kulübünün toplantı yerine geldiler.

 

Youngsaeng:- Sen burada ki malzemeleri sil istersen. Ben ağır işleri yaparım.

 

Hazel:- Adı üstünde ağır işler. Beraber yaparız.

 

Youngsaeng:- Olsun. Bir yerin incinsin istemem.

 

Felix gelmişti hemen oraya. Duramamıştı. Kendini durduramamıştı daha doğrusu. Kapıdan başını uzattı ve içeri baktı.

 

Youngsaeng masayı kaldırmaya çalışıyordu. Hazel karşısına geçti ve tuttu masadan. İkisi birden kenara çekmeye çalışıyorlardı. Youngsaeng Hazel'e baktı.

 

Youngsaeng:- Tam ben güçlüyüm diye hava atarken, kalakaldım dedi gülerek.

 

Hazel güldü:- Yok deme öyle. Cidden ağır.

 

Youngsaeng:- Bizim sınıfın en anlayışlı kızı olabilirsin. Diğerleri olsa çoktan gülmüşlerdi.

 

Hazel gülümsedi.

 

Felix:- Şuna bak. Hazel'i tavlamaya çalışıyor. Ondan etkilenme Hazel.

 

Masayı kenara çektiler. Youngsaeng, ceplerini yokladı birden.

 

Youngsaeng, :- Hazel, ben telefonumu unutmuşum.

 

Hazel:- Gidip alabilirsin. Ben de sen gelene kadar şu dergileri düzenleyeyim.

 

Youngsaeng:- Tamam hemen geliyorum.

 

Felix, hemen kenara saklandı. Youngsaeng telaşla çıktığı için odadan, Felix 'i fark etmedi. Koşarak uzaklaştı.

 

Tabii bu arada Felix, hemen odaya daldı. Hazel, başını kaldırıp baktı.

 

Hazel:- Felix? Senin ne işin var burada?

 

Felix:- Ben şey için geldim. Şey. Öylesine.

 

Hazel:- Öylesine mi? Senin temizlik yerinde olman gerekmiyor mu? Hoca görürse fena kızar ona göre.

 

Felix:- İki dakikacıktan bir şey olmaz.

 

Hazel, bakıyordu Felix 'e.

 

Hazel:- İyi, sen bilirsin.

 

O an da Youngsaeng girdi içeri.

 

Youngsaeng:- Ben geldim! Telefonum arka cebimdeymiş dedi ve baktı ki Felix burada.

 

Youngsaeng:- Felix?

 

Felix:- Şey. Hoca dedi ki. Temizlik yerim aslında Hazel'in yanıymış. Seni yanlış yazmış. Hatta yanlış söylemiş.

 

Youngsaeng:- Ama ben, Hazel ile yapıyordum temizliği.

 

Felix:- Hoca dedi ben bilmem dedi kollarını birbirine bağlayarak.

 

Youngsaeng, Hazel'e baktı.

 

Youngsaeng:- Özür dilerim Hazel. Ben gideyim o zaman.

 

Hazel gülümsedi:- Sorun değil.

 

Youngsaeng, Felix'in temizlik yerine gitti.

 

Felix:- Eee ne yapıyoruz?

 

Hazel:- Temizlik tabiiki.

 

Lena, yemekhane de temizliğe başlamıştı bile.

 

Lena:- Nerede bu Changbin? Kesin kaçtı varya bu çocuk dedi ve tencereleri yerlerine yerleştirmeye başladı. Tencerenin biri biraz ağırdı ve yukarıya konması gerekiyordu. Lena, parmağının ucunda yükseldi ve tencereyi yukarıya doğru itti. Ama tam olarak itemedi ve o anda tencere gerisin geri başına doğru düşmeye başladı. Lena, birden yukarı baktı ve tencereyi gördü ama kaçamadı. O an bir el kendisini belinden tutup, tencerenin altından çekti.

 

Lena, korkuyla gözünü kapatmıştı. Kendisine sarılan eli belinde hissetmesi ile gözlerini açması bir oldu. Eli korkuyla kendisini tutan kişinin göğsündeydi. İlk önce eline sonra da bu kişiye baktı.

 

Han:- Biraz daha dikkatli olsan iyi olur.

 

Han ve Lena, birbirine bakıyorlardı. İşin garibi ikisi de oldukları yerde saplanmışçasına kımıldayamıyorlardı. Tencere yere düşmüştü büyük bir gürültü ile ama onlar bunu duymuyorlardı çünkü sanki bu dünyadan soyutlanmışlardı. Kulakları da dahil tüm duyu organlarını bırakıp kalpleri ile hissetmeye başlamışlardı o an.

 

Lena:- Han! Dedi ve birden geri çekildi.

 

Han:- Burada sakarlıkları genelde ben yapardım ama.

 

Lena güldü.

 

Yerden tencereyi aldı Han ve tezgahın üzerine koydu.

 

Han:- Ağırmış. Sen bunu oraya koymayı nasıl düşündün acaba?

 

Lena:- Koyabilirim sanmıştım.

 

Han:- Bunu yıkayalım, ben yerine yerleştiririm.

 

Lena:- İyi de senin temizlik yerin ne olacak?

 

Han:- Merak etme sen. Changbin ile değiştik yerleri.

 

Lena:- Sen benim için buraya mı geldin?

 

Han:- Elbette. Hadi ver tencereyi ben yıkayayım dedi ve üzerine mutfak önlüğünü giyindi.

 

Lena, gülümsedi ve o da kaşık ve çatalları yerleştirmeye başladı.

 

Seungmin ve Dahyun, fotoğraf kulübündelerdi. Seungmin, kameraları silip yerlerine yerleştiriyordu. Dahyun da tozunu alıyordu rafların. Ortamda sohbet havası yoktu. Konuşmak için bir sebepte. Sessizlerdi yani. Dahyun durdu ve Seungmin 'e baktı.

 

Dahyun:- Seungmin!

 

Seungmin ona döndü.

 

Seungmin:- Efendim.

 

Dahyun:- Ayrıldığımızdan beri hiç konuşmadık. Ben, ben düşündüm de sen haklıydın. Seni değiştirmeye çalışmak hataydı.

 

Seungmin, masaya dayandı. Dahyun 'a baktı.

 

Seungmin:- Sana kızmıyorum. İnan hiç kızmıyorum. Sen, zaten beni sevmedin. Beni sevseydin, olduğum gibi kabul ederdin.

 

Dahyun:- Ben, hatamın da sevgimin de farkıma vardım Seungmin.

 

Seungmin:- Aslında, aslında ben de farkına vardım. Sana olan sevgimin. Hislerimin. Hele de ayrı geçen bu günlerde sana karşı içimde olan her şeyin farkına vardım. Dedi ve arkasına döndü. Birden karşısında Mira'yı gördü. Elinde canlı peyzaj çiçeği ile. Olduğu yerde dikilip kalmıştı o da.

 

Seungmin:- Mira!

 

Mira:- Afedersiniz. Ben, çiçek getirmiştim. Sera'dan istemişlerdi de.

 

Mira, Seungmin ve Dahyun 'un konuşmasını farklı anlamıştı. Çok ta bozulmuştu. Korktuğu şey başına gelmişti bir nevi. Aşk yeniden depreşmiş, Seungmin ve Dahyun yeniden bir araya gelmişlerdi.

 

Seungmin, çiçeği aldı ve masaya bıraktı.

 

Mira'nın yüzü bozulmuştu.

 

Mira:- Ben, gideyim en iyisi dedi ve çıktı. Seungmin 'de peşinden ilerledi.

 

Dahyun:- Seungmin, konuşuyorduk.

 

Seungmin:- Konuşacak bir şey yok. Sana karşı olmayan sevgimi anladım diyecektim dedi lafı kısa keserek ve önden ilerleyen Mira'nın yanına koşturdu.

 

Seungmin:- Mira! Diye seslendi defalarca.

 

Mira durdu sonunda.

 

Seungmin:- Neden beklemiyorsun?

 

Mira:- İşim var serada. Ona yetişmeye çalışıyorum. Asıl sen neden peşimden geliyorsun?

 

Seungmin:- Dinle bak. O konuşma...

 

Mira:- Senin Dahyun ile ne konuştuğun beni ilgilendirmez. Zaten merakta etmiyorum. Bu sizin özeliniz dedi acı dolu bir gülümseme ile.

 

Seungmin:- Ama senin benim hakkımda düşündüğün şey beni ilgilendirir. Bak dinle beni.

 

Mira:- Seungmin, benim gitmem gerek. Ceylin tek başına kaldı orada. Bence sen de git dedi ve hızla uzaklaştı oradan.

 

Seungmin, kötü hissediyordu. Temizlik yaptığı yere geri döndü arkasına baka baka.

 

Ekin ve Jeongin birbirlerine çıkmışlardı ve bu büyük bir şanstı. Ekin, sessiz sessiz abur cubur kutularını açmış yerleştiriyordu.

 

Jeongin, bir kutuyu getirdi ve Ekin'in önüne koydu. Ekin ise hırsla yırttı kutuyu.

 

Jeongin:- Ekin!

 

Ekin konuşmadı.

 

Jeongin:-Ekin, sana diyorum.

 

Ekin yine sustu.

 

Jeongin:- Ekin, benimle konuşmayacak mısın?

 

Ekin hâla susuyordu.

 

Jeongin:- Sırf o voleybol oyununda birinci olamadım diye bana küsmeni anlamıyorum.

 

Ekin:- Ne, ne diyorsun?

 

Jeongin:- Bu saçma bir sebep. Oysa ben artık senin bu denli hırslarından sıyrıldığını sanıyordum. Birinci olamadım diye bana hâla küsüyorsun.

 

Ekin:- Ben bu konu hakkında konuşmak istemiyorum dedi ve arkasına dönüp bir kutu alıyordu ki o anda Jeongin onu kendine çevirdi ve kollarından tuttu.

 

Jeongin:- Kim di o çocuk?

 

Ekin:- Bu seni ilgilendirmez.

 

Jeongin:- Ekin! Kim di o çocuk?

 

Ekin:- Bırakır mısın beni?

 

Jeongin:- Bana cevap vermezsen bırakmayacağım.

 

Ekin:- Jeongin, bu, seni, ilgilendirmez.

 

Jeongin, Ekin'in gözlerine baktı. Ekin'de ona.

 

Ekin düşünmeye başladı o an. Kafasının içinde kendisi ile konuşuyordu.

 

Ekin:- Kıskançlıktan ne dediğimi, ne yaptığımı şaşırdım galiba. İyi de o da neden ısrarla kütüphanede ki çocuğu soruyor ki? Ay gözleri, gözleri çok güzel. Sanki içinde kayboluyorum. Ama o gözlerle o kıza güldü. Ona güldü!

 

Ekin:- Ona güldün! Dedi birden. Ağzından kaçırmıştı.

 

Jeongin:- Ne?

 

Ekin:- Ne dedim ben?

 

Jeongin:- Kim, kime güldüm?

 

Ekin:- Ben, ben saçmalıyorum işte. Boşver.

 

Jeongin:- Beni, kime gülerken gördün ve o çocuk kim?

 

Ekin:- Jeongin, beni bırak artık lütfen dedi çaresizce. Konuştukça batacağını hissediyordu.

 

Jeongin bir kez daha kendine doğru çekti Ekin'i.

 

Jeongin:- Söylemezsen asla bırakmayacağım. Hatta daha ileri gidip sarılacağım.

 

Ekin:- Saçmalama!

 

Jeongin:- Yaparım Ekin!

 

Bahar ve Minho ise ortalığı birbirine katmaya hazırlanıyorlardı ve hatta katmışlardı bile. Süpürge savaşları başlamıştı. İkisi de ellerine geçirdikleri süpürgelerin saplarını kılıç niyetine kullanıyorlardı.

 

Bahar:- Gardını al Minho!

 

Minho:- Bıktım senin huyduzluğundan. Ama bu gün son olacak.

 

Bahar:- Beceriksizsin işte yalan mı?

 

Minho:- Bana ha, beceriksiz ha, yaktım seni!

 

Bahar:- Asıl ben seni yaktım gel buraya kaçma.

 

Minho:- Kaçan kim?

 

Bahar:- Kılıç kalkan bizim ata sporumuzdur. Gel sana öğreteyim dedi ve o da Minho'nun üzerine atıldı.

 

Minho:- Kızsın diye bir şey yapmıyorum bak şansını zorlama.

 

Bahar:- Yok yiaaa! Kızım diye zayıf değilim aslanım.

 

Minho:- Senin dilini budamaz mıyım ben?

 

Bahar:- Elindekini gerçek kılıç sandın herhalde. Kim kimi buduyor görelim.

 

Birden hocaları girdi içeri.

 

:- Ne oluyor burada?

 

Bahar ve Minho yakalanmışlardı. Korkudan, kocaman saplı süpürgeleri arkalarına sakladılar.

 

Bahar:- Hiiç hiç bir şey hocam.

 

:- Kavga mı ediyordunuz siz yoksa?

 

Minho:- Yok hocam. Şakalaşıyorduk da. Artık iyi anlaşıyoruz ki hem biz. Galiba. Dedi Bahar'a.

 

Hocaları ikisine de baktı.

 

:- Gözüm üstünüzde. Geri geleceğim dedi ve gitti.

 

Bahar:- Neyse. En azından yakalanmadık.

 

Birden hocası beliriveredi kapıda.

 

Bahar ve Minho:- Hihhhh!

 

:- Bu arada, camları sen sil Bahar. Kitaplıkta Minho 'da. Gözüm, üstüzde! Dedi ve gitti.

 

Bahar:- Aklım çıktı.

 

Minho:- Benimde dedi ve arkasından baktı. Gitmişti gerçekten.

 

Minho, cam silme bezlerini Bahar'a doğru attı.

 

Minho:- Duydun bizim hocayı.

 

Bahar istemez bir yüz ifadesi ile baktı Minho 'ya.

 

Bahar:- İyi hadi silelim de bitsin şu işkence.

 

Bahar, camı siliyordu. Minho'da kitaplığı. Minho, cama doğru gitti usul usul ve on parmağına da bastırıverdi.

 

Minho:- Şurası olmamış. Dedi gülerek.

 

Bahar:- Seni ben şimdi ne yapayım! Dedi ve oturduğu yerden indi zıplayarak ve Minho 'yu yakalamaya koyuldu.

 

Bahar:- Bu sefer süpürge ile filan uğraşmayacağım direk kendi ellerimle boğacağım. Gel buraya!

 

Minho, kapıya doğru koştu ve dışarı baktı.

 

Minho:- Bahar, hoca geliyor!

 

Bahar:- Çabuk yerlerimize dedi ve hemen cama koştu. Minho 'da kitaplığa yöneldi hemen. Kandırmıştı Bahar'ı. Kıs kıs gülüyordu arkasına dönmüş.

 

Cam silme işi bitmişti. Bahar, camı kapattı ve kitaplığa baktı. Minho, kitaplığı siliyordu. Kitapların hepsi masanın üzerindeydi. Yalnız, o ocakta ki deney tüpü kaynamaya başlamıştı ve ufak ufak odaya koku vermeye bile başlamıştı. Ama bizimkilerin burunları öyle alışmıştı ki bu kokuya anlamıyorlardı.

 

Bahar, Minho'nun yanına geldi.

 

Bahar:- Pencereleri sildim. Sana yardım edeyim mi?

 

Minho:- Aslında kitapları düzenleyebilirsin.

 

Bahar:- Yaptıklarından sonra sana yardım etmek şöyle dursun, yüzüne bakmamam lazım ama neyse. İşler çabuk bitsin gidelim istiyorum.

 

Minho:- Bir şeyi de başa kakıştırmadan yap.

 

Bahar:- Olmaz, keyfi orada zaten.

 

Minho 'nun sildiği yere Bahar kitapları yerleştiriyordu. Minho, yanında ki Bahar'a baktı. Yan yana olmak çok güzel hissediyordu. Saçlarının açık halini görmek istedi o an. Her hâli tatlı her hâli güzeldi elbette ama saçları açıkken kalbini çarptıran o ilk yakonlaşma geliyordu aklına. Ve her hatırlayışında kalbi tekrar tekrar çarpıyordu. Bu heyecan, bu çarpıntı hoşuna gidiyordu.

 

Duramadı yine ve elini, saçına attı ve Bahar'ın tokasını çıkardı.

 

Bahar:- Ne yapıyorsun yine? İki dakika rahat duramaz mısın sen?

 

Minho:- Duramıyorum ne yapayım.

 

Bahar:- Ver şu tokamı.

 

Minho, pencereye koştu ve tokayı attı aşağı.

 

Bahar:- Ya deli misin sen? Niye yapıyorsun bunu?

 

Minho:- Canım istedi!

 

Bahar:- Hay senin canına. Yeminle delisin sen. Buradan çık tedavi ol. Psikiyatri servisine git.

 

Minho:- Tedavim doktorda değilmiş.

 

Bahar:- Öyle mi neredeymiş?

 

Minho, Bahar'a doğru eğildi.

 

Minho:- Senin dalgalı saçlarında.

 

Bahar, Minho 'ya baktı. Utanmıştı, ne diyeceğini nasıl hareket edeceğini bilemedi o an ama lafı da çevirmeliydi.

 

Bahar:- Evet delisin sen!

 

Laboratuvarda ki koku yayılmaya başlamıştı. Cam ve kapılar kapalı olduğu için odanın içinde yayılması da uzun sürmemişti. Ve evet Minho ve Bahar'ın burnu kokuya alıştığı için koku da alamıyorlardı.

 

Felix ve Hazel temizlik yapıyorlardı. Hazel, kâğıtları düzenliyordu. Felix ise hem dolabı siliyor, hem de arada dönüp Hazel'e bakıyordu. Konuşmak istiyordu. Hislerimden bahsetmek ama terslenmekten ve Hazel'i kendisinden uzaklaştırmaktan korkuyordu.

 

Hazel birden ona doğru döndü ve göz göze geldiler.

 

Hazel:- Neden bu kadar kızdın? Dün yani.

 

Felix:- Söylememin bir önemi yok. Senin için de bir önemi olmayacak.

 

Hazel:- Olmasa sormazdım zaten.

 

Felix:- Pekala söyleyeyim. Sen benimsin Taemin 'in değil!

 

Hazel:- Ne?

 

Hazel garip şekilde tepki vermişti. Gerçekten bunu beklemiyordu.

 

Felix:- Şey yani. Yanlış anlama. Sen benim arkadaşımsın demek istemiştim.

 

Felix, yine batırmıştı. Ama Hazel'in o ani tepkisinden korktuğu için bunu söylemişti. İstemeyerek. Ve bu kez yalandı. Ve yine arkadaş kelimesi. Seni arkadaş olarak görüyorum cümlesiydi onu Felix'den ayıran. Şimdi de arkadaşımsın kelimesi. Galiba bu arkadaşlık aralarından hiç çıkmayacaktı.

 

Hazel:- Açıklamana gerek yok. Aramızda arkadaşlıktan öte şeyler olamayacağını biliyorum. Sen, söylemiştin zaten.

 

Felix:- Hazel ben, düşündüğünden farklı şeyler hissediyorum.

 

Felix, tuhaf konuşuyordu. Bir an korkuyor,l sonra bir an cesarete geliyordu.

 

Hazel:- Anlamıyorum. Sorun Taemin mi?

 

Felix:- Hem evet hem hayır. Bi kere Kuki'ye ikimiz bakıyorduk onun ne işi var Kuki'nin yanında? Ve senin yanında dedi son kısmı mırıldanarak.

 

Hazel:- Sanırım tek sorun var ve o da Taemin.

 

Felix:- Onunla görüşme.

 

Hazel:- Üzgünüm ama buna sen karar veremezsin.

 

Felix:- Tabiiki ben karar veririm.

 

Hazel:- Tamam Felix, yeteri kadar saçmaladın. Bu konuyu burada kapatsak iyi olacak. Ben senin sorunun, sana söz verip Taeyong ile Kuki'nin yanına gitmem sanıyordum ama senin sorunun farklı. Hatta ne olduğunu ben sana söyleyeyim mi?

 

Felix:- Neymiş?

 

Hazel:- Dikkatlerin, ilginin üzerinde olmasından o kadar mutlu oluyorsun ki zamanında sana ilgi gösteren bir kız baskasına ilgi gösterince egon yerle bir oluyor.

 

Felix:- Ne? Alakası bile yok.

 

Hazel:- Var!

 

Felix:- Ben, Taemin'den sana uzak dur diyorum çünkü, çünkü...

 

Felix durdu. Duygularımdan bahsetmenin zamanı mıydı o da bilmiyordu. Cesareti de yoktu ve biliyordu ki Hazel Taemin 'den hoşlanıyordu. Daha doğrusu Hazel ona öyle söylemişti.

 

Felix:- Çünkü, çünkü işte.

 

Hazel:- Bence sen ne yap biliyor musun? Gidip egondan sıyrılmaya çalış. Böyle giderse yanında kimse kalmayacak. Ayrıca, Taeyong benim için önemli biri. Sen dedin diye ondan uzak duracak da değilim. Lütfen bu konu burada kapansın ve işimize bakalım dedi ve silme bezi ile masaya çöktü silmek üzere. Resmen masanın boyaları sölülecekti şu an.

 

Hazel:- Beyefendiye bak ya. Hem sen sadece arkadaşımsın diyo, hem de benim hayatıma burnunu sokuyor! Diye geçirdi içinden.

 

Felix:- Niye komuşamıyorum ben ya neden diye mırıldandı kendi kendine.

 

Ceylin, serada telaşlar içerinsindeydi çünkü hocası ile serada ki çiçeklerin yanına gelip durdular. Hem de Changbin 'in altında olduğu masanın önünde.

 

:- Bir tane de öğretmenler odası için çiçek gitmesi lazım. Onunda ben götüreyim. Bu çiçekler güzelmiş aslında. Bunlardan bi tane seçmem lazım. Sence hangisi?

 

Ceylin:- Bence mi?

 

:- Evet, seç bakalım.

 

Ceylin:- Bence... Dedi düşünerek.

 

Changbin, iki ayağının üzerinde çömelmekten yorulmuştu.

 

Changbin:- Hadi Ceylin, seç bir tane işte diye geçirdi içinden. Birden dengede duramadı ve düştü ve Ceylin 'in ayak bileğinden tutundu destek almak için.

 

Ceylin, o an bacağına dokunan şeyin korkusundan çığlık attı.

 

Ceylin:- Aaaaa!

 

:- Ceylin, ne oldu kızım?

 

Ceylin:- Bir şey bacağıma dokundu dedi ve eğildi masanın altına. Bir den Changbin 'i gördü. Gözleri koca koca açılmıştı. Hemen kaldırdı başını gerisin geri.

 

Hocası tam eğiliyordu ki tuttu onu Ceylin.

 

:- Ne dokundu bacağına?

 

Ceylin:- Ayy yok hocam durun! Şeymiş. Yaprakmış. Sarmaşıklar. Birden değince korktum.

 

:- Ay ben de fare sandım.

 

Ceylin:- Hihh burada fare var mıdır? Ama ben korkarım.

 

:- Yok canım ilaçlanıyor ama olur ya işte. Neyse seç bakalım hangisini alayım?

 

Ceylin, herhangi birini işaret etti telaşla.

 

Ceylin:- Bu hocam. Bu bence.

 

Hocası, kucakladı çiçeği.

 

:- Güzel seçim. Ben bunu aldım. Hadi sana kolay gelsin tatlım.

 

Ceylin:- Teşekkürler hocam.

 

Hocası ilerledi, tam Changbin, başını çıkaracaktı ki masanın altından, hocası geri döndü.

 

:- Ceylin!

 

Ceylin:- Buyrun hocam.

 

:- Changbin 'i gördün mü? Yerinde bulamadım da.

 

Ceylin:- Buraya hiç gelmedi hocam.

 

:- Tamam canım tekrar kolay gelsin.

 

Ceylin:- Teşekkürler hocam.

 

Hocası çıktı seradan. Ceylin, çekiştire çekiştire çıkardı Changbin 'i masanın altından.

 

Ceylin:- Çık şuradan!

 

Changbin:- Az kalsın yakalanıyordum.

 

Ceylin:- Bileğime neden dokunuyorsun? Aklım çıktı.

 

Changbin:- Düşerken yanlışlıkla tutundum.

 

Ceylin:- Bence bir an önce git yoksa ceza alacaksın.

 

Changbin:- Haklısın, ben kaçayım. Hadi öptüm dedi ve gitti.

 

Ceylin:- Şapşal bu çocuk. Hadi öptüm ne demek ya!

 

Anka ve Bang Chan, tiyatro salonunda temizliği yarılamışlardı bile. Bang Chan, sahnedeki piyanonun yanına yaklaştı ve silmeye başladı. Anka ise seğirci koltuklarının ilk sırasında yerleri siliyordu. Bang Chan piyanonun tuşlarına baktı. Elini gezdirdi nazikçe üstlerinde. Sanki piyano kendisini çağırıyordu. Sanki, müzik onu kendisine davet ediyordu. Bir an sandalyeyi çekti ve oturdu. Sonra usul usul tuşlara basmaya başladı. Anka durdu önce. Sonra koltukların birine geçip oturdu. Chan, şarkıya girmişti.Ama ne giriş. Anka, onun sesinde buldu bir an kendini. Bir an farklı bir evrene geçiş yapmıştı Chan ile.

Bang Chan 'ın sesi çok güzeldi. Anka onu dinlemekten mutluluk duyuyordu o an. Söylediği şarkı ise kendisini fazlası ile etkilemişti. Piyanonun tuşlarına her bastığında Anka 'yı kendi hayal dünyasında gezintiye çıkarıyordu Bang Chan. İkisinin olduğu tatlı masum bir dünya. Onu dinlemek, huzur gibi bir şeydi şu an Anka için.

 

Chan, şarkısını bitirmişti. Anka, ayağa kalktı ve alkışladı. Chan, kendine geldi o an. Anka'ya baktı.

 

Anka:- Harikaydın Chan. Çok güzel söyledin.

 

Bang Chan, ayağa kalktı ve sahneden atlayıp Anka'nın yanına geldi.

 

Bang Chan:- Beğendin mi?

 

Anka:- Hem de çok. Sen piyano çalmayı biliyor muydun?

 

Bang Chan:- Avustralya'da iken öğrenmiştim.

 

Anka:- Şarkı, şarkı da çok güzeldi ama söykerken, sanki farklı bir evrene geçtin. Söyle bakalım ne düşünüyordun?

 

Bang Chan:- Seni. Seni düşündüm. Gözlerimden, kalbimden, aklımdan sadece sen geçtin o an. Sen benim o farklı dediğin evrenimsin.

 

Anka utanmıştı.

 

Han ve Lena mutfağın bütün işlerini sırtlanmışlardı resmen. Lena, tabakları yıkamış, kenara düzenlemişti. Tek tek alıp kuruluyordu. Han ise onun kurguladığı tabakları dolaba düzenliyordu. Beş on tanesini bir araya getirip, üst üste koydu.

 

Lena:- O şekilde mi koyacaksın?

 

Han:- Pratik olmak gerek değil mi? İşimiz hemen bitsin diye.

 

Lena:- Han, onu öyle taşıyabilecek misin sen?

 

Han:- Zayıfım diye güçsüz bir erkek değilim.

 

Lena:- Yok canım, güçsüz diyen kim de yükseğe koymak zor olur diye dedim.

 

Han:- Güven bana.

 

Lena:- Pekala sen bilirsin.

 

Han, on beş, yirmi tane üst üste konmuş tabağı bir arada kaldırdı yukarı. Niyeti gücünü Lena'ya göstermekti.

 

Tabakları tamamen yukarı kaldırdı ve dolabın içine doğru itti. Birden, tabaklar dengede duramadı ve hepsi birden devrilip aşağıya düştü. Tabakların hepsi kırılmıştı.

 

Lena:- Hihh Han, ne yaptın?

 

Han:- Yanlışlıkla oldu.

 

Lena:- Sanki pek bi yanlışlıkla olmadı ama. Pratiklik yapalım derken, kendimize iş çıkardık.

 

Han:- Özür dilerim dedi mahçup bir halde.

 

Lena, ona baktı. O tombiş yanakların bulunduğu yüz böyle üzgün olamazdı.

 

Lena:- Saçmalama ne özürü? Şimdi toparlarız. Hadi gel dedi gülümseyerek.

 

Han gülümsedi:- Bu sakar halimle bana anlayışlı davrandığın için teşekkürler ederim.

 

Lena:- Ouyyy seni o poğaça yanakların solmasın dedi ve birden dediği şeyin etkisiyle utanıp başını diğer tarafa döndü.

 

Lena:- Ne saçmaladım az önce ben?

 

Han:- Az önce ne dedin sen?

 

Lena:- Haydi şunları temizleyelim dedi araya laf kaynatarak. Hemen çıktı süpürge almak için ve alıp döndü geri. İkisi birden süpürüyorlardı ama duramadılar ve birbirlerine bakıp gülüşerek kırılan tabak parçalarını temizlemeye başladılar.

 

Mira, sera'ya döndü. Yüzü düşmüştü. Ceylin ona baktı.

 

Ceylin:- İyi misin?

 

Mira:- Galiba değilim. Seungmin dedi ve durdu.

 

Ceylin:- Seungmin?

 

Mira:- Seungmin, hâla Dahyun'u seviyor.

 

Ceylin:- Emin misin?

 

Mira, başını salladı "evet" dercesine.

 

Mira:- Kulaklarımla duydum. Birbirlerine aşklarından bahsediyorlardı.

 

Ceylin:- Sen, sen peki?

 

Mira:- Bu saatten sonra unutsam iyi olacak. Hoş onun aşkını biliyordum. Aralarını yapan zaten benim.

 

Ceylin:- Üzüldüm canım ya. Dediğin gibi. Seungmin 'in Dahyun'a olan hislerini biliyordun zaten. Yine de kalbe söz geçmiyor işte. Peki Hyun? O me olacak?

 

Mira:- Bu gün bu kadar üzüldüysem, demek ki Hyun'un ben de hiç bir karşılığı yok. Kafamı karıştıracak bir şey de yok. Ona daha fazla ümit vermemem gerek.

 

Ceylin, Mira'ya sarıldı.

 

Ceylin:- Üzülme. Belki karşına daha iyi birileri çıkacak. Belki!

 

Alya, yanında sınıf arkadaşı ile temizliğini yapıyordu atolyede. Şövaleleri yerleştiriyordu. Hyunjin'in kendisinin resmini çizdiği o anı hatırladı. Hatta kapının arkasında saklandıkları o anı da. Eve gelip kendisine söylediklerini. Ve sonra, sonra kendisini yanağından öptüğü o anı. Heyecandan kalbinin çıkacak gibi olmasını hatırladı. O an yaşadığı her şeyi şu anda da hatırlıyordu. Onu dinlemek istiyordu, ilk zamanlara göre daha ılımlıydı şu an. Barışmak isyiyordu içten içe. Nedeni o öpücüğün altında farklı bir açıklama olacak olmasıydı. Belki de ondan daha güzel sözler bekliyordu. Seni seviyorum gibi. Bu nedendi belki de onu dinlemek istemesi. Gülümsedi kendi kendine.

 

O anda yanında ki arkadaşı ona baktı.

 

:- Alya!

 

Alya irkildi:- Şoveleler. Şövaleleri düzenledim.

 

:- Görebiliyorum. Gülümsedin bir an sanki.

 

Alya:- Ha, o. Önemli bir şey değil. Aklıma bir şey geldi.

 

Jeongin, Ekin'i tutmuş bırakmıyordu. Üstüne üstlük eğer sorularına cevap vermezse sarılmakla tehdit ediyordu. Ekin ise cevap vermemekte kararlıydı.

 

Jeongin:- Sana iki soru sordum. Kime güldüm, o çocuk kim ve sen neden böyle davranıyorsun?

 

Ekin:- Bu üç soruydu.

 

Jeongin:- Her ne ise işte. Son soru şu an dahil oldu.

 

Ekin:- O çocuk Kai. Kütüphanede tanıştım. Bana sadece yardım etti.

 

Jeongin:- Diğeri?

 

Ekin nefes aldı:- Seni, o voleybolcu kıza gülerken gördüm.

 

Jeongin:- Onu kıskandığın için mi böyle davranıyorsun?

 

Ekin:- Kıskandım. Kıskandım evet ama düşündüğün şey değil. Sen benim arkadaşımdın. O gıcık kızın değil.

 

Son dakika yine iyi çevirdi Ekin. İlk cümle ağzından çıktıysa da ikinci iyi planlanmış bir cümleydi.

 

Jeongin, birden sarıldı Ekin'e. Ekin şaşkındı. Her şeyi açıklamıştı ama Jeongin ona sarılıyordu.

 

Ekin:- Söyledim ya işte, neden sarılıyorsun hâla? Diye sordu. Çekilmeye çalıştı ama Jeongin izin vermedi.

 

Jeongin:- Çünkü doğru cevabı vermedin. Cevap bu değildi.

 

Ekin, çırpınmayı bıraktı.

 

Ekin:- Tanışmamızı hatırlıyor musun Jeongin?

 

Jeongin:- Unuttun mu diye sorsana.

 

Ekin:- İşte sen o gün o kız ile bizim ilk anımızı yaşattın. Ve her şey önemini yitirdi dedi ve hızla geri çekildi.

 

Jeongin:- Ekin ben...

 

Ekin:- Lütfen bu konu hakkında konuşmayalım. En azından bu gün.

 

Jeongin ağzını açacak gibi oldu.

 

Ekin:- Lütfen dedi ve işine geri döndü. Jeongin, ona baktı. Sonra o da aynı şekilde işine geri döndü.

 

Jeongin, Ekin'in hislerine anlam veremiyordu. İlk anımız diyordu. Kıskanıyordu ama neden kaçıyordu ki? Şüphelenmişti Ekin'den. Bu yüzden inanmamıştı arkadaş yalanına. Zamanını beklese daha iyi olacaktı belki de.

 

Bahar ve Minho ise işleri hemen hemen bitirmişlerdi fakat masanın kalabalığı içinde ki kaynayan ve kendilerini iyiden iyiye etkisi altına alan bu deney tüpünün farkıma varamamışlardı.

 

Bahar, kitaplardan birini yerine koyuyordu ama birden başı döndü. Kitaplığa dayandı. Minho ise garip hissediyordu çoktan kendini. Etkilenmeye başlamışlardı bu çıkan gazdan. Akıllarını ve düşünme yetilerini kaybetmiş gibilerdi şu an. Hatta içlerinden garip bir şekilde gülmek filan geliyordu.

 

Minho:- Bahar, iyi misin?

 

Bahar:- Şey oldu. Başım döndü gibi oldu sanki.

 

Minho:- Garip ama galiba benim de.

 

Birden ikisi birden birbirine bakıp gülmeye başladılar.

 

Minho:- Ne gülüyorsun? Diye sordu gülerek.

 

Bahar:- Bilmiyorum. Sen?

 

Minho:- İçimden geliyor durduramıyorum.

 

Yan yana geldiler. Minho, Bahar'a baktı.

 

Bahar:- Kendimi garip hissediyorum sende de var mı?

 

Minho:- Ahahah evet. Bi şey beynimi tutuyor sanki.

 

Bahar:- Sen de beyin var mı ki tutsunlar? Bakayım dedi ve Minho 'nun kafasını tutup kendine doğru eğerek baktı.

 

Minho ayakta durmakta zorluk çekiyordu. Aynı şekilde de saçmalama moduda açılmış gibiydi. Bahar'da keza böyleydi.

 

Minho:- Bende beyin yoksa, sen de şey yok. Şurada ki dedi kalbini göstererek. Kalp. Kalpsiz kız!

 

Bahar:- Hiçte bile, hiçte bile! Var ki. Olmasa nasıl nefes alırım.

 

Minho:- Kalple nefes alınmaz bi kere. Nefes Karaciğer ile alınır. Akciğer miydi? Dalak mıydı o?

 

Bahar:- Dalak mı? Dalak Dalak konuşma dedingülerek. Dalak neydi ki?

 

İkisi de iyiden iyiye saçmalamaya başladılar gazın etkisiyle. Hem gülüyorlar, hem kavga edip, gerisin geri konuşuyorlardı.

 

Minho:- Dalak nereden çıktı? Kim dedi dalak diye?

 

Bahar:- Sen dedin! Yok ben mi dedim?

 

Minho, Bahar'a yaklaştı. Gözlerine baktı.

 

Minho:- Biliyor musun? Sen benim dalağımsın. Tam burada dedi kalbini göstererek.

 

Bahar güldü:- Hihhiiiii. Ben oraya sığmam ki. Bak kocamanım dedi kendini göstererek.

 

Minho:- Öyle değil. Buradasın. İçeridesin. Bir de kafamda. Hem burada dedi kalbini tekrar göstererek, hem de kafamın içinde.

 

Bahar, Minho 'ya bakıyor onu anlamaya çalışıyordu ama bir yandan da masaya tutunuyordu.

 

Minho:- Kafam bir tuhaf.

 

Kendilerini tamamen kaybediyorlardı. Bilinç dışıydı artık hareketleri.

 

Bahar:- Benim de. Ayakta duramıyorum. Dedi ve iki adım atmaya çalıştı ama yapamadı. Düşecekti ki duvara dayandı.

 

Minho Bahar'ın yanına doğru geliyordu ki yere düştü.

 

Bahar:- Uıiyyy sen yerde ne yapıyorsun? Dedi gülerek.

 

Minho:- Ayaklarım çalışmıyor, Ayaklarım! Dedi ağlayarak.

 

Bahar:- Ayakların mı bozuldu? Dur benimkileri vereyim dedi ve tam yanına giderken o da düştü. Emekleyerek geldi Minho'nun yanına. Oturağına geldi.

 

Minho:- Galiba seninkiler de bozulmuş.

 

Bahar ayaklarını salladı.

 

Bahar:- Yoo çalışıyor be benimkiler. Bak!

 

Minho:- Dur ben de bakayım dedi ve üzerine oturduğu bacaklarına baktı.

 

Minho:- Bahar, Bahar bacaklarım yok. Bacaklarımı çalmışlar!

 

Bahar:- Hihhh! Kalk kalk çabuk. Kim çaldıysa kaçmadan koşup yakalayalım.

 

Minho:- Tamam.

 

Bahar, kolundan tutup kaldırdı Minho'yu.

 

İkisi de iyi değillerdi. Hatta durumları gittikçe fenalaşıyordu. Minho bir an dengesini kaybedecek gibi oldu ve tutunayım derken Bahar'a sarıldı. Sonra geri çekildi. Ona bakıyordu. Gözlerine. Ama bakmakla kalmıyordu. Usul usul yaklaşıyordu.

 

Minho, Bahar'a doğru daha da yaklaştı. Bahar ise Minho 'ya bakıyordu. Hiç bir şey yapamıyordu çünkü ayakta bile zor duruyordu.

 

Minho :- Çok şeysin.

 

Bahar:- Gıcık dimi dedi gülerek.

 

Minho:- Hayır güzel. Çok güzelsin.

 

Bahar:- Hayal görüyorum ya da duyuyorum galiba.

 

Minho:- Bahar, ben seni, seni dedi ve belinden tutup kendine çekti. Gözlerine baktı. Yavaş yavaş yaklaştı ona. Üstelik dudaklarına doğru. Bahar'a doğru çekiliyordu. Mıknatıs gibi. Durmak imkânsız gibiydi. Yüksek hızla giden bir araba gibiydi şu an. Durması imkânsız gibiydi. Üstelik durmak da istemiyordu. Onu çok seviyordu. Asla bırakmaya niyeti yoktu.

 

Son kez yaklaştı Minho Bahar'a. Dudakları arasında ki mesafe yok denecek kadar azdı. Ama durdu. Durabildi. Bir şey onu engelledi. Belki de Bahar'ın, bunu kendinde olsa hayatta istemeyeceğini düşündü. Bahar ise sadece onun gözlerine bakabiliyordu. Saçlarını okşadı Minho Bahar'ın. Diğer elini yanağına koydu. Sonra da eğilip yanağından öptü.

 

Bahar, dengesini kaybetmiş bir şekilde geri çekildi. Minho 'ya baktı. Elini kaldırdı ve tam Minho 'ya tokat atacaktı ki yere düştü komik bir şekilde. Normal bir durumda olsalardı şu an tokatı Minho'nun yanağına yapıştırmıştı bile.

 

Yere, Bahar'ın yanına eğildi Minho.

 

Bahar:- Az önce ne yaptın sen? Dedi ve doğrulup oturağına geldi.

 

Minho:- Öptüm seni. Ben seninle şey yapmak istiyorum Bahar.

 

Bahar:- Hı?

 

Minho:- Şey. Evlenmek ve çocuk yapmak.

 

Bahar:- Evlenmek mi? Tamam, olur!

 

Minho:- Hadi evlenelim.

 

Bahar:- Nasıl evleniliyordu ki?

 

Minho:- Hatırlamıyorum. Hah buldum dedi ve elini uzattı Bahar'a. Bahar önce baktı ona ve sonra elini uzattıp sıktılar ellerini birbirinin.

 

Minho:- Anlaştık mı?

 

Bahar:- Anlaştık.

 

Minho:- Artık evlendik. Sen benim şeyimsin. Kocam. Yok, karım. Öyle bir şeydi işte.

 

Bahar:- Böyle olduğuna emin misin? Kurbanda danaya giren ortaklar gibi olduk.

 

Minho:- Evlilikte bir ortaklıktır.

 

Bahar:- Evet, mantıklı.

 

Bahar, duvara yaslandı oturduğu yerde. Minho da aynı şekilde.

 

Bahar:- Evlendik şimdi ne olacak?

 

Minho:- Beraber yaşlanacağız işte. Dur bir şey unuttuk.

 

Bahar:- Neyi?

 

Minho:- Şimdi çocuğumuzun olması lazım. Sen kaç tane istiyorsun?

 

Bahar:- İki tane dedi parmağı ile beş göstererek.

 

Minho:- Çocuk nasıl oluyordu?

 

Bahar:- Ben biliyorum dedi parmak kaldırarak.

 

Minho:- Söyle bakalım.

 

Bahar:- Birbirini çok sevince.

 

Minho:- Sen beni seviyor musun?

 

Bahar:- Evet. Peki sen?

 

Minho:- Ben de evet.

 

Minho:- Tamam iki tane çocuğumuz olsun dedi ve Bahar'a baktı. Yaklaştı, ve sarıldı. Başını omuzuna aldı. Öptü ve kokladı. Eğilip Bahar'a baktı tekrar.

 

Minho:- Böyle içimden çok sevmek geliyor. Böyle kocaman. Senin?

 

Bahar, başını kaldırıp Minho 'ya baktı.

 

Bahar:- Şuradan değil mi? Dedi kalbini götererek. Benimde .

 

Minho:- Baba mı olacağım ben şimdi?

 

Bahar:- Şimdi bekleyeceğiz.

 

Minho:- Tamam bekleyelim.

 

Bahar:- Minho, benim çok uykum geliyor. Uyurken bekleyebilir miyim?

 

Minho:- Göğsümde uyuyabilirsin. Ben bebeklerimizi beklerim.

 

Hayli vakit geçmişti. Sesleri de kesilmişti üstelik. Bahar ve Minho için anormal bir sessizlik. Hocaları onları ziyarete gelmişti. Kapıyı açtı ve birden odada ki kokunun farkına vardı.

 

:- Çocuklar, çocuklar! Bu ne koku ne olmuş burada? Ambulans ambulansı aramalıyım dedi ve güçlükle dışarı atıp kendini hemen arayıp yardım istedi.

 

Hemen okul idaresine bildirildi

durum. Ekip çağırıldı. Okulda ki herkes bahçeye toplanmıştı.

 

Öğrencilerden biri tiyatro salonuna koştu.

 

:- Chan! Diye seslendi telaşla.

Anka ve Chan gelen öğrenciye döndüler.

 

Bang Chan:- Ne bu telaş?

 

:- Minho ve şu Türk kız. Laboratuvarda zehirlenmişler.

 

Anka ve Bang Chan:- Ne?

 

Anka:- Chan, hemen, hemen yanlarına gidelim dedi telaşla.

 

Bang Chan:- Tamam. Diğerlerine haber verelim.

 

Bang Chan diğerlerini aradı. Kızlar korkarak ve koşarak geldiler oraya. Fakat içeri kimse alınmıyordu. Şerit çekilmişti.

 

Hazel:- Arkadaşımız nasıl? Diye sordu görevliye.

 

Lena ağlıyordu:- Lütfen girip bakalım.

 

Han:- Sakin ol Lena, Korkma lütfen. İyi olarak çıkacaklar oradan. Dedi ve omuzuna attı kolunu sakinleştirmek için onu.

 

Lena:- Ama Bahar orada. Lütfen girelim içeri.

 

:- Israr etmeyin. Girmeniz yasak.

 

Mira:- Ama arkadaşlarımız içeride.

 

Felix:- Hiç değilse durumları hakkında bir şey söyleyin.

 

:- Buna yetkim yok.

 

Changbin:- Bırakın biz girip çıkaralım o zaman.

 

:- Bu çok tehlikeli. Olmaz.

 

Ekin:- Allah'ım ne olur iyi olsunlar!

 

Alya:- İnşallah canım ya!

 

Bang Chan:- Nasıl zehirlenmiş olabilirler ki?

 

Jeongin:- Nasıl bilmiyorum ama umarım iyidirler.

 

Hazel ve Felix geldiler koşarak oraya.

 

Felix:- Çocuklar, iyiler mi? Çıkardılar mı?

 

Han:- Yok bekliyoruz bizde.

 

Hazel:- Allah'ım ne olur yardım et. Bir sey olmasın dedi endişeyle.

 

Sabırsızlıkla arkadaşlarını bekliyordu gençler. İçeri maskeli bir kaç kişi girdi o anda. Ambulansta gelip kapıda hazır bekletiliyordu.

 

Bahar ve Minho, çıkarılıyorlardı dışarı. İkisine de oksijen verilmişti ve yürüyerek çıkarılıyorlardı. Yavaş ve dengesiz adımlarla. Ama Kızların ve erkeklerin tedirgin bekleyişleri yerini şaşkınlığa bırakmıştı. Minho, koltuğunun altına almıştı Bahar'ı. Nasıl bayıldılarsa hâla aynıydılar. Minho bırakmamıştı sevdiğini.

 

:- Arkadaşınızı bırakın ve maskenizi tutun.

 

Minho bağırdı:- O benim her şeyim. Karım, ne demek bırak!

 

Diğerleri şaşkınlıkla birbirine baktılar.

 

Hyunjin:- Minho ne diyor sence Chan?

 

Bang Chan:- Gazdan zehirlendiği için sanırım. Yoksa bunu demesi hiç normal değil. En azından aşkını itiraf etmeden dedi fısıldayarak.

 

:- Hadi bırakın onu ambulansa koyalım.

 

Minho:- Daha çocuklarımız gelecek ama.

 

Bahar oksijen maskesini çıkardı ağzından.

 

Bahar:- Minho, bebekler, ambulans ile mi geldiler? Bahar birden kızları gördü. El salladı gülümseyerek. Kızlar hemen yanına geldiler.l erkeklerle birlikte.

 

Lena:- Ne bebeği?

 

Bahar:- Biz Minho ile evlendik! Düğünümüze hoş geldiniz. Takı takma töreni birazdan.

 

Mira:- Ney?

 

Anka:- Bahar bu sen misin?

 

Bahar:- Benim ne olmuşkine dedi gülerek.

 

Ekin:- Gazdan zehirlenmişler galiba bunlar. Ne yaptıklarının farkında bile değiller.

 

Ceylin:- Farkında olmadıkları belli oluyor. Laflara baksana.

 

Bahar'ı çekiştirerek Minho'dan uzaklaştırmaya çalışıyordu sağlık çalışanları. Ama Minho bırakmıyordu.

 

Minho:- Seviyoruuum! Bizi ayıramayacaksınız.

 

:- Haydi ama ambulansa götüreceğiz, sizi ayırmak gibi bir niyetimiz yok.

 

Bahar:- Minho gel gel oynayalım.

 

Bahar Erik dalı türküsünü söylüyor, Minho ile karşılıklı oynuyordu. Minho oynayamasa da Bahar'a bakıp ayak uydurmaya çalışıyordum

 

Mira:- Bahar'a bak!

 

Bahar'ı ve Minho 'yu ayırabildiler sonunda. İkisini ayrı ambulansa bindirmişlerdi.

 

Sağlık çalışanları Minho 'ya oksijen tutmaya çalışıyordu ama onun derdi Bahar idi. Bir de gelmesini beklediği çocukları.

 

:- İzin ver oksijeni takalım.

 

Minho:- Bi saniye. Çocuklarım kaldı. Çocuklar gelmeden şuradan şuraya gitmem.

 

:- Boşver çocukları, şu an önemli olan sensin dedi ambulans teknikeri suyuna giderek.

 

Minho:- Hanım hanım onlar benim yavrularım! Dedi ve kalkıp inmeye kalktı ambulanstan. Sağlık çalışanları onu ambulansta tutmaya çalışıyorlardı.

 

:- Lütfen oturun ve oksijeninizi bağlayalım.

 

Minho:- Ben karımı istiyorum, Bahar seni seviyorum karıcım! Dedi ambulansın kapısından vücudunu çıkarmış.

 

Jeongin:- Ne olmuş bunlara böyle? Şunu birisi anlatsa yemin ederim inanmam dedi şaşkınlıkla.

 

Hyunjin, telefona çekiyordu bu hallerini Minho ve Bahar'ın.

 

Felix:- Sen ne yapıyorsun?

 

Hyunjin:- Bu anı kaçıramazdım değil mi? Minho'ya bunu göstermemiz gerek.

 

Seungmin:- Ve alay etme imkanı.

 

Hyunjin:- Daha ziyade onun için.

 

İkisi birden güldüler.

 

Sağlık çalışanları hala onu içeri sokmaya çalışıyorlardı.

 

Minho:- Bahar'ın yanına gideceğim ben. Bırakın!

 

:- Tamam bırakın aynı ambulansta gitsinler hastaneye.

 

Minho 'yu Bahar'ın olduğu ambulansa aldılar.

 

Bi sağlık görevlisi kızların ve erkeklerin yanına geldi.

 

:- Siz arkadaşları mısınız?

 

Han:- Evet.

 

:- Birbirlerini çok seviyor olmalılar. Ne kadar da bağlılar. Hele de şu çocuk.

 

Mira:- Tam aksine. Birbirlerinden nefret ediyorlar.

 

:- Ne? Nasıl?

 

Bang Chan:- Bu ikisi varya görüp göreceğiniz en ezeli düşman.

 

:- Garip şey doğrusu. dedi ve gitti.

 

Minho ve Bahar, aynı ambulansta hastahaneye götürülüyorlardı. Yolda giderken ikisi de uyuya kalmışlardı oksijen maskesi ağızlarında. Hastaneye gittiklerinde sedye ile girdiler içeri. Kızlar, erkekler ve öğretmenleri de peşlerinden. Seçil Öğretmen koşa koşa oraya gelmişti.

 

Neyse ki Bahar ve Minho iyilerdi. Aynı odada farklı yataklarda yatıyorlardı. Bahar gözünü açtı ilk. Sonra da Minho. Onlar gözlerini açar açmaz bizimkilere haber verdi hemşire. Hemen odaya koştular.

 

Bahar:- Ne oldu bana?

 

Minho:- Ahh başım ağrıyor dedi ve Bahar'a baktı.

 

Lena:- Geçmiş olsun arkadaşlar.

 

Bahar:- Biz buraya nasıl geldik?

 

Jeongin:- Maalesef zehirlendiniz.

 

Minho:- Nasıl oldu bu? Ben hiç bir şey hatırlamıyorum. Zehirlenecek ne yapmış olabiliriz ki?

 

Bahar:- Kesin bu arkadaş yanlış bir şey yapmıştır.

 

Minho:- Bana diyene bak. Sen getirdin bu hale bizi değil mi?

 

Bahar:- Seni bu hâle ben getirsem benim burada ne işim var? Ama güzel fikirmiş. Keske ilk başta aklıma gelseydi.

 

Minho:- Şu hâlde bile kötülük düşünüyorsun ha pes.

 

Ceylin:- Anlaşılan gazın etkisi geçmiş.

 

Hazel:- Hıı baksana. Sevgi pıtırcığı hallerinden eser yok dedi gülerek.

 

Seçil Öğretmen:- Bunlar hep böyle mi?

 

Mira:- Ohooo daha fena.

 

Seçil Öğretmen:- Önce ikiniz de şu çenelerinizi kapatın. Laboratuvarda ki bir gaz yüzünden zehirlenmişsiniz ve ikinizde farkına varmamışsınız.

 

Ekin:- Kesin kavga etmekten fark etmemişlerdir.

 

Minho ve Bahar, çarşaflarını yüzlerine doğru çektiler.

 

Ekin:- Ne dedim ben? Dedi göz devirerek.

 

Bahar:- Ben o ana dair hiç bir şey hatırlamıyorum.

 

Minho:- Ben de. Sanki boşluk var beynimde.

 

Changbin:- Hatırlamamanız daha iyi.

 

Minho:- O ne demek öyle?

 

Han:- Israr etmeyin çocuklar. Öğrenmeseniz daha iyi.

 

Bahar oturağına geldi.

 

Bahar:- Ağzınızda gevelemeyin.

 

Minho:- Konuşun!

 

Bang Chan:- Minho sen en son, yavrularım diye koşuyordun dedi gülerek.

 

Minho:- Ne yavrusu? Kimin yavrusu?

 

Alya:- Bahar ve senin yavruların.

 

Hyunjin:- Evlenmişsiniz hayırlı olsun.

 

Bahar ve Minho:- Ne?

 

Seçil Öğretmen:- Tamam tamam sakin olun. Bunlar hep gazdan dolayı. Neyse ki ciğerleriniz bundan etkilenmemiş. O nedenle bu gün taburcusunuz. Ayrıca yaptığınız şeyleri de kafanız karıştığı için yaptınız.

 

Bahar, Minho 'ya baktı.

 

Bahar:- Ne yapmış olabiliriz acaba?

 

Minho:- Bir bilsem? Siz ne biliyorsanız anlatacaksınız bana yurtta.

 

Seçil Öğretmen:- Bu arada ben seni tanıyor muyum çocuğum? Yüzün yabancı gelmedi. Dedi Minho 'ya bakarak.

 

Kızlar, kaşlarını kaldırıyorlardı Minho 'ya söyleme diye ama o onları görmüyordu.

 

Minho:- Sizin eve tamire gelmiştim efendim. Musluk tamiri.

 

Kızlar birbirine baktılar tedirginlik ile. Minho ağzından kaçırmıştı.

 

Lena:- Hihhh! Sen yakalanma yakalanma, gel en alakasız günde tanın yani.

 

Ekin:- Hakikaten öyle.

 

Seçil Öğretmen:- İşte mi çalışıyorsun sen?

 

Minho:-Şey. Boş zamanlarımda harçlık olsun diye.

 

Seçil Öğretmen:- Aferin sana. Çalışkan çocukları severim. Neyse geçmiş olsun.

 

Kızlar bi oh çektiler hep bir ağızdan. Bu sefer de minik bir kalp krizi ile atlatmışlardı.

 

Minho ve Bahar hastaneden çıkmışlardı ama tedirgindiler. Sadece garip davrandıklarını biliyorlardı. Dısarıdaki hareketleri evet ama laboratuvar da yaşadıkları onlarla birlikte bir sır olarak kalmıştı. Kim bilir, belki bir gün kalpleri hatırlamalarına yardım eder.

  

Loading...
0%