@mavimelek
|
Artık kızlar Kore'de ki okullarına alışmışlardı. Koreli kızlardan kendilerine arkadaş bile yapmışlardı. Ceylin genel ilgi alanı erkeklerden arkadaş yapmak olsa da arkadaş yaptı sayılırdı. Sekiz hayat bu ilk, okul haftasına hayatlarının temelini oturtmayı başarmışlardı. Yeni bir okul günüydü. Kızlar okula gelmişler, sınıfa girmek üzerelerdi. Erkekler, bahçenin bir kenarında onlara bakıyorlardı. Bang Chan:- Anka geldi! Dedi heyecanla. Han:- Yazık bu çocuğa ama. Changbin, Ceylin'e bakıyordu. Gülümsedi. Changbin'in kendisine gülümsediğini gören Ceylin ise saçlarını savurup devam etti yürümeye. Han, Minho'ya baktı. Bahar'a bakıyordu o da. Han:- Bu gün Bahar için menüde hangi işkence var? Minho:- Henüz kafamda bir şey yok. Doğaçlama çalışacağım. Seungmin:- Bence uğraşma artık şu kızla. Sonunda sen zararlı çıkıyorsun. Minho:- O benimle uğraşılmayacağını anlayana kadar uğraşacağım. Benim ondan büyük olduğumu kabul ettiği zaman bitecek bu iteleşme. Felix:- Okul bitene kadar böyle didişeceksiniz o zaman. Bahçede farklı olaylar dönüyordu. Minho, Yu Na ile sohbet ediyordu. Yu Na gözünün içine bakıyordu Minho'nun fakat Minho'da sohbet dışında başka türlü bir ilgilenme söz konusu değildi Yu Na'ya karşı. O ise tam aksine daha da samimi davranıyordu. Bu samimiyet, onları uzaktan izleyen Jaemin'in dikkatini fazlası ile çekiyordu. Jaemin:- Ben uzak dur dedikçe aksini yapıyor. Minho, Yu Na'dan uzak durmayı öğreneceksin. Öğreteceğim. Yu Na güle oynaya ayrıldı yanından Minho'nun. Jaemin hızla geldi ve Minho'yu itti. Min Ho döndü ve ona baktı. Minho:- Sen ne yaptığını sanıyorsun? Jaemin:- Sana Yu Na'dan uzak dur dedim. Ondan uzak duracaksın! Minho:- Uzak durmayacağım. Gücün yetiyorsa durdur bakalım. Jaemin:- Sen onu sevmiyorsun bile. Etrafında görmek bile istemiyorum seni. Minho:- Birincisi ben ona arkadaşlıktan öte bir şey hissetmiyorum. İkincisi sırf sen istediğin için, ondan uzak duracak değilim. Hatta yanında olmaya devam edeceğim! Dedi inadına. Jaemin:- Minho, yediğin dayaklar aklını başına getirmemiş anlaşılan. Minho:- O arkadaşlarının arkasına saklanacağına sen çıksaydın karşıma da sen verseydin dersimi. Ama sen korkaksın. Korkak! Jaemin:- Sen gel şöyle! Minho:- Ne o? Cesur olmaya mı karar verdin? Jaemin:- Gel sen gel! Kızlar, oradan geçiyorlardı. Minho ve Jaemin'in itiş kakış gittiklerini gördü. Bahar:- Geçimsiz ne olacak. Herkesle bir kavga derdinde Anka:- Büyük kavga var galiba. Hazel:- Acaba dertleri ne? Lena:- Kesin kız meselesi. Bahar:- Kız için kavga edenlerinde hiç aklı yok. Sonuçta bir kızı bin kişi ister, bir kişi alır. Gönlü kimdeyse. Seni sevmeyen biri için kavga etmek ne diye? Ceylin:- Kimse benim için kavga etmedi. Mira:- Hıı! Türkiye'de kileri unuttun galiba. Alya:- Kızlar, durdursak daha iyi olmaz mı? Ekin:- Biz karışmayalım bence. Bahar:- Bence de. Ceylin: -Sizce hangisi hangisini döver? Lena:- Minho döver. Alya:- O çocuk da işini biliyor gibi. O da döver sanki. Bahar:- O çocuk dövse şu Minho 'yu keşke. İçim soğur birazcık. Mira:- Yazık çocuğa deme öyle. Bahar:- Bana yaptığı işkenceler hoşuna gidiyor galiba. Ceylin:- Haydi gidip bakalım. Ekin:- Hayır gitmek filan yok. Ceylin:- Siz gelmeyin ben gidiyorum. Dedi ve önden ilerledi. Alya:- Bende merak ettim. Bekle Ceylin. Bahar:- Ya nereye gidiyorsunuz? Bize ne kırsınlar ağızlarını burunlarını. Mira:- Yürüyün bari kızlar. Şahsen merak ettim bende. Ekin:- Ya dursanıza! Bahar:- Yürü Ekin yürü. Okulun diğer tarafına geldiler. Bu birbirlerine horozlana. İki gencin, birbirine dalmalarına ramak kalmıştı. Kızlar ise koştur koştur peşlerinden gelip sıralandılar duvarın arkasına. Jaemin, duramadı ve Minho'ya bir yumruk attı. Min Ho sendelemişti. Burnuna baktı. Kanamıyordu. O da duramadı ve Jaemin'e bir yumruk attı. Artık birbiri ile yumruk yumruğa kavga ediyorlardı. Bahar:- Hihh! Ne biçim vurdu Minho ' ya. Vay vicdansız vay. Mira:- Ne o kıyamadın mı? Az önce öyle demiyordun. Bahar:- Canı acımıştır diye söyledim. Ceylin:- Susun ne için kavga ettiklerini duyamıyorum. Ekin:- Tamam haydi gidelim buradan. Yakalanacağız şimdi. Jaemin, bir yumruk yedi Min Ho'dan. Yere düştü. Ayaklandı ve bir yumruk daha atacaktı ki Min Ho'nun tekmesi ile tekrar düştü. Minho:- Asıl sen uzak duracaksın bizden. Benden de Yu Na'dan da. Ceylin:- Kız meselesiymiş! Lena:- Yu Na kimdi? Alya:- Sürekli Minho'nun yanında olan, kırmızı saçlı kız. Bahar:- İyi de kızın gönlü yoksa niye zorluyo bu çocuk? Hazel:- Vaz geçememiş işte garibim ne yapsın? Lena:- Ah aşk! Bahar:- Aşk saçma bir şey işte. Sevgiliymiş Minho ve Yu Na. Daha neyin kafasını yaşıyorsun. Ceylin:- Aman sen ne anlarsın? Mira:- O değil de çocuk aşkından yerlerde sürünüyor şu an. Hem de Minho tarafından. Anka:- Kız Minho'yu seçmiş işte niye zorluyorsun be yavrum? Bahar:- Çok pis vuruyo yalnız. Lena:- Korktun mu? Yani ben olsam korkardım. O çocuğa bunları yapan sana neler yapmaz ki. Bahar:- Yaaa! Şu Minho'ya da bak. Gavura vurur gibi vuruyo. Dedi korkarak. Kızlar, ters ters baktılar Bahar'a. Bahar:- Evet olmadı. Minho:- Seninkisi sevgi değil. Anlıyor musun beni? Sen sırf Yu Na beni tercih ettiği için gururuna yediremiyorsun. Karşıma çıkma. O kızı unutacaksın. Dedi yerde kalmış Jaemin'e parmak sallayarak. Jaemin:- Buna sen karar veremezsin. Minho:- Ben karar veririm. Jaemin:- Bu burada kalmayacak Minho. O kızın etrafında olmaman gerektiğini anlatacağım sana. Minho:- Ben her zaman hazırım. Dedi ve ilerledi. Kızlar, toparlandılar ve koşuşarak uzaklaştılar Minho'dan önce. Bahar:- Anaam, geliyo kaçın! Kızlar, olay yerinden uzaklaştılar. Neyse ki Minho kendilerini görmedi. Lena:- Çocuğun ağzı ile burnunu değiştirdi resmen. Mira:- Bahaaar, sen bu çocukla fazla uğraşma istersen. Bela bir çocuk galiba. Dedi diğerlerine göz kırparak. Bahar:- Onun her yeri bela olsa kaç yazar. Hem kızlara el kaldırmıyorum dedi ya. Mira:- Anlaşıldı neden bu kadar rahat olduğun. Ekin:- Sen yine de çok uğraşma çünkü okçuluk turnuvası var. Unutma söz verdin. Bahar:- Söz. Diğer çocuğa da yazık kimse oma yardım etmeyecek. Kızlar, siz sınıfa gidin ben geliyorum. Dedi ve durdu. Alya:- Nereye? Bahar:- Bi işim var. Geliyorum ben. Dedi ve geri döndü. Mira:- Çocuğun yanına mı gidiyor yoksa? Alya:- Galiba. Hazel:- Kızlar, benimde biraz işim var. Alya:- Herkesin de bir işi var. Biz gidelim o zaman. Geç kalma. Hazel:- Tamam. Hazel, okul bahçesinin gizli bölmesine geldi elinde köpek maması ile. Kuki onu görür görmez havlayarak koştu yanına. Hazel:- Kuki! Özledin mi beni? Dedi ve minik köpeği okşayıp onunla oynamaya başladı. Köpekçik oyun oynamayı o kadar çok seviyordu ki Hazel'in kucağından inmiyordu. Hazel:- Acıkmışsındır gel yemeğini verelim sana. Minik köpek Kuki'nin yemeği hazırdı. Hazel mama tabağını Kuki'nin önüne koydu ve yanına diz çöktü. Felix, elinde mama tabağı ile oraya geliyordu ki birden Hazel'i gördü. Kuki ile ne kadar da güzel ilgileniyordu. Onu okşayışı, sevişi, onunla bir çocuk misali konuşması o kadar tatlıydı ki. Gülümseyerek izlemeye başladı onu. Hazel:- Kuki, burada mutlu musun? Bir evin olsaydı mesela. Gerçi, ben de evimden uzaktayım. Ama bir evim var. Kızlar, benim ailem. Onlarla seni de tanıştırıyayım bir gün olur mu? Bence tanıyınca çok seveceksin onları. Mesela, Ekin kitap aşığıdır. Sonra Mira var. O çok yeteneklidir. Bahar, erkek gibi kızdır. Ama çok merhametlidir. Sonra Ceylin var. Şıpsevdidir kendisi. Anka ulaşılmazdır. Ama sevgi doludur. Lena'mız var. Sevgi dolu masum, kırılgan arkadaşım benim. Alya ise Korecandır. Buraya gelmeyi o kadar çok istedi ki. Ve ben. Felix yanına geldi:- Hayvan sever, merhametli iyi kalpli. Hazel, Felix'i görür görmez toparlandı. Felix:- Neden kalktın? Ne güzel sohbet ediyordunuz. Rahatsızlık mı verdim yoksa? Hazel:- Yok hayır. Felix:- Hâla kuki ile ilgilenmene kızdığımı sanıyorsan yanılıyorsun. Dedi ve oturup Kuki'yi sevmeye başladı. Hazel gülümsedi:- Teşekkür ederim. Felix, Hazel'in elinden tuttu ve kendisine doğru çekti. Köpeğinden uzak durmamasını istemekti maksadı. Hazel bu hareketi hiç beklemiyordu. Birden Felix'e doğru eğildi. O an göz göze geldiler. Hazel önce, Felix'e sonra eline baktı. Felix'de ona bakıyordu. Felix:- Haydi, ben gelmeden önce ilgilendiğin gibi ilgilen Kuki ile. Çekinmene gerek yok. Dedi gülümseyerek ve elini geri çekti. Hazel, yeniden diz çöktü yere Kuki'nin yanına. Utanmıştı. Elline baktı. Sonra da gülümseyerek sevdi Kuki'yi. Bahar ise Jaemin'in yanına geri dönmüştü. Yerde oturuyordu ve kalkmaya hâli yoktu. Bahar:- Çocuğu ne hâle getirmiş. Diye mırıldandı ve yanına geldi. Jaemin başını kaldırdı ve baktı. Jaemin:- Sen? Bahar:- İyi misin? Dedi ve yanına eğilip yüzüne baktı. Sırtından çantasını çıkarıp, içinden kağıt mendil aldı. İlk önce burnundan gelen kanı silecek gibi oldu ama sonra elini geri çekti. Kağıt mendili ona uzattı. Jaemin elinden aldı peçeteyi. Burnunu sildi. Jaemin:- Burada ne işin var senin? Bahar:- Seni görünce yardım etmek istedim. Jaemin:- Yardıma ihtiyacım yok. Dedi ve kalkmaya çalışıyordu ki geri düştü. Bahar:- Gel hadi gel. Bir kerede inatlaşmayın. Dedi ve kolundan tutup kaldırdı ve sınıfa doğru yürütmeye başladı. Jaemin:- Gördün mü? Bahar:- Neyi? Jaemin:- Bizi. Bahar anlamıştı Jaemin'in neyi ima ettiğini. Bahar:- Ne sizi? Ne görmesi anlamadım. Biri daha mı vardı? Jaemin:- Tamam yok bir şey. Sormadım kabul et. Bahar:- Haydi bakalım. Yavaş yavaş yürü de seni okulun revirine götürelim. Jaemin:- Gerek yok. Sınıfa gidelim. Bahar:- Ama bu halde... Jaemin:- İyiyim ben. Bahar, kendisine dayanan Jaemin'i usul usul yürütüyordu. Sınıfına doğru getirdi onu. Birden karşısında Minho'yu gördü. Minho'da onları. Minho:- Bu ne yaptığını zannediyor böyle? Benim düşmanımla hemde. Changbin:- Sadece yardım ediyor olmalı. Aranızda ki meseleden haberinin olduğunu sanmıyorum. Min Ho, yanlarına gidecek gibi oldu ama o anda Changbin kolunu tuttu. Changbin:- Sonuçta ikiside senin düşmanın. Minho:- İttifak mı kurdular yani? Changbin:- Orasını bilemem. Dediğim gibi sadece yardım da ediyor olabilir. Bahar, Jaemin ile yanından geçti Minho'nun. Sonra az ötedeki sınıfına girip onu sırasına oturttu. Bahar:- Sınıfına geldik! Keşke bi lavaboya uğrasaydın. Bu halin öğretmenin gözünden kaçmayacaktır. Jaemin:- Bana neden yardım ettin? Bu okulda herkes korkar Minho'dan. Onun dövdüğü birine kimse yardım edemez. Bahar gülümsedi:- Sana yardım etmek için bir gerekçeye ihtiyacım yok. Dedi ve çantasından ıslak mendil paketini çıkarıp Jaemin'in önüne koydu. Bahar:- Kanını temizle. Jaemin gülümsedi:- Teşekkür ederim. Bahar:- Rica ederim . Dedi ve kendi sınıfına gitti. Changbin ise koridorda erkek arkadaşı ile yürüyen Ceylin'i gördü. Changbin:- Geliyor benimki. Dedi gülümseyerek. Minho:- Senin ki mi? Changbin:- Evet. Haydi ben kaçtım. Dedi ve Ceylin ve erkek arkadaşının yanına geldi. Changbin:- Merhaba minik kuş. Ceylin, başını çevirdi. Changbin:- Kim bu arkadaş? Ceylin:- Sana ne? :- Erkek arkadaşıyım. Changbin:- Öyle mi? Minik kuş ve erkek arkadaşı. Ceylin:- Bana minik kuş deme. Kızıyorum. Changbin:- Ben de kız diye söylüyorum. :- Sen, ne istiyorsun benim kız arkadaşımdan? Ne bu samimiyet? Changbin:- Samimiyetimiz, benim kolarımdan geliyor. Ceylin:- Saçalamaz mısın acaba? Changbin:- Ne yani. Kucağıma atladığın günü ne çabuk unuttun minik kuş? :- Ceylin bu doğru mu? Ceylin:- İnanma ona. Yalan söylüyor. Dedi kaş göz işareti ile. Changbin:- Yalan mı? Kollarımda gözlerin kapalı... Ceylin:- Bana bak. Derdin ne senin ha! :- Bu çocuk doğru mu söylüyor? Ceylin:- Doğru ama bildiğin gibi değil. Changbin:- Tabii bildiğin gibi değildi o an. Çok güzeldi. Minik kuş, kollarımda... :- Daha fazla dinlemek istemiyorum. Dedi ve gitti Ceylin'in arkadaşı. Ceylin:- Ya hayır. Bekle lütfen. Changbin seni öldüreceğim! Dedi ve peşinden koştu. Changbin gülüyordu arkasından. Bir ara Ceylin arkasına döndü ve Changbin'i tehdit edercesine parmağını salladı. Changbin el salladı Ceylin'e inat. Ceylin ise yeniden koştu peşinden arkadaşının. Minho:- Ne yaptın sen şimdi? Changbin gülümsedi:- Minik bir kuş ile oynuyorum. Ders vakti gelmişti. Herkes derse odaklanmıştı. Minho ise afacanlık peşindeydi. Öğretmeninin anlattığı derse dalmış olan Bahar'ı gözüne kestirdi. Ses çıkarmadan defterinden kağıt yırtmaya başladı. Bir yandan da öğretmeninin kendisine bakıyor, bir yandanda kağıdı, gizli gizli kıvırıp top yapıyordu. Dizinin üzerinde bir kaç tane biriktirdi kağıt toplardan. Sonra durdu ve bir tane kağıt top alıp, Bahar'ın kafasına attı. Bahar:- Ahh! O ne be! Dedi ve kağıda baktı. Mira:- O nedir? Bahar:- Biri bunu attı. Minho bir kağıt top daha attı Bahar'ın kafasına. O an göz göze geldiler Bahar ile. Bang Chan:- Yine başladık. Jeongin:- Minho doğru dursana öğretmene yakalanacaksın. Minho:- Düşmanım ile iş birliği yapmayı görür o. Dedi ve bir tane daha attı. Anka:- Bahar sakin! Tamam mı? Bahar yumruğunu tutuyordu:- Söz verdim. Seni kullanamam! Alya:- Görmemezlikten gel. İlgilenmezsen o da vaz geçer bunu yapmaktan. Derken Bahar'ın suratının ortasına bir top daha geldi. Bahar:- Ya sabır! Minho durmadan kağıt fırlatıyordu. Duracak gibi de değildi. Bahar ayağa kalktı birden ve önünde ki defteri Minho'ya fırlattı. Defter Minho'nun kafasına çarpar çarpmaz, ayaklandı. Minho:- Bana defter fırlatmak ha! Bahar:- Sen sabahtan beri beni kağıt top yağmuruna tutuyorsun! Öğretmen döndü arkasına hemen:- Ne oluyor burada? Siz ikiniz neden kavga ediyorsunuz? Minho:- Bana defter fırlattı. Bahar:- Sen ne fena bir çocuksun. İlk önce bunları sen attın bana. Ses çıkarmadıkça da atmaya devam etti. Öğretmen:- Minho, çık dışarı. Minho:- Ama o... Öğretmen:- Çık dedim. Minho, sınıftan çıktı. Bahar arkasından bakıyordu. Dersten çıkarılması pekte hoş olmamıştı. Bahar'ın gönlü, bu şekilde ceza almasına el vermedi açıkçası. Ekin:- Ne oldu Bahar? Bahar:- Şey. Dersten çıkmasaydı keşke. Anka:- Hak etti ama. Seninle uğraşmaması gerektiğini öğrenmeli artık. Bahar:- Yine de dersten geri kaldı. Minho ise koridorda kollarını bağlamış, duvara yaslanıyordu. Sinirli gibiydi. Minho:- Sana düşmanımla iş birliği yapmayı göstereceğim. Görürsen sen! Teneffüs olmuştu. Yu Na vakit kaybetmeden Minho'nun yanına geldi. Yu Na:- Minho! Minho:- Efendim. Yu Na:- Bu kız buna nasıl cüret edebilir? Kendini ne zannediyor o? Minho:- Yaptığı şeylerin karşılığını misliyle ödeyecek. Yu Na:- Bence bu işi bana bırak. Senin intikamını ben alayım. Minho:- Kendim halledebilirim. Yuna:- Hadi ama biz arkadaşız. Minho:- Ne yapacaksın? Yu Na:- Sen o işi bana bırak, gerisine karışma. Minho:- Hadi bakalım. Yu Na birden Minho'ya sarıldı. Minho şaşırmıştı. Ama o karşılık vermedi. Tabi bu manzara yine Jaemin'e denk geldi. Yumruğunu sıkıyordu. Yanında ki arkadaşına bir şeyler fısıldadı. Belli ki fena planları vardı. Hyunjin ise sınıfa doğru geliyordu kızlarla. Birden karşısında Alya'yı gördü. :- Ee Hyunjin, ne oldu bizim iddia? Hyunjin:- Hâla devam. Dedi ve kızları çıkardı kollarından ve Alya'nın yanına doğru geldi. Hyunjin:- Merhaba. Alya, Hyunjin'e baktı:- Merhaba. Hyunjin:- Alya idi değil mi? Alya:- Evet. Hyunjin:- Onca olanlardan dolayı bir türlü tanışamadık. Alya gülümsedi:- Evet öyle oldu biraz. Hyunjin: Şeyy, biraz dolaşalım mı? Alya:- Kızlar seni bekliyorlar. Onların yanına git istersen. Dedi ve ilerledi. Hyunjin tek kalmıştı. Kızlara baktı, sonra peşinden koştu Alya'nın. Hyunjin:- Alya! Alya:- Neden geliyorsun peşimden? Hyunjin:- Seninle dolaşmak istiyorum birazcık. Yani tanışırız, beraber takılırız filan. Alya:- Takılmak? Ben yanında ki o kızlara benzemem ona göre. Ama sen benim tanıdığım gözü dışarıda olan erkeklere çok benziyorsun. Hyunjin:- Beni tanımadan yargılıyorsun. Alya:- Görünen köy kılavuz istemez. Hyunjin:- Sadece seninle arkadaş olmak istemiştim. Böyle ön yargı ile karşılayacağını hiç beklemiyordum. Anlaşılan, arkadaş sevmiyorsun. Alya:- Benimle arkadaş olmak neden bu kadar önemli? Hyunjin:- Bilmiyorum. Belki de çok güzel olduğun için. Alya, Hyunjin'e baktı. Arkadaş derken asılıyor muydu bu? Hyunjin:- Kızdın mı bana? Alya:- Ne istediğini gerçekten anlamadım. Hyunjin:- Seni tanımak. Alya:- Bay Hyunjin, sizin çapkınlık konusunda ki maharetiniz benim de kulağıma geldi. Demek istediğim niyetiniz başka bir şey ise avucunuzu yalarsınız ona göre. Hyunjin güldü:- Bırakta kendimi sana kendim tanıtayım. İnsanların anlattıkları ile değil, sen kendin tanı beni. Alya:- Göreceğiz ne olduğunu. Dedi ve gitti. Hyunjin anlamamıştı: -Şimdi bu kız evet mi dedi hayır mı? Zor kız belli oldu. Ama benden kurtulamaz. Diye mırıldandı. Seungmin ise bahçede kollarını birbirine bağlamış, karşılıksız aşkı Kim Dahyun'un sevgilisi ile sohbet edişine bakıyordu. İç çekiyordu üzülerek. Sadece izlemekle yetiniyordu karşılıksız aşkını Seungmin. Bir ara erkek arkadaşı Dahyun'un yanından ayrıldı. Dahyun, o an kendisine bakan Seungmin'i farketti ve yanına geldi. Dahyun:- Merhaba Seungmin. Ne yapıyorsun burada tek başına? Seungmin heyecan patlaması yaşıyordu o an. Eli ayağına dolaşmıştı. Seungmin:- Bbben kafamı dinliyordum biraz. Dahyun:- Rahatsızlık mı verdim yoksa? Seungmin: Yok hayır. Sen bana rahatsızlık vermezsin asla. Hatta yanımda görmek çok güzel seni. Dahyun gülümsedi:- Sevindim. Bir şeyler içmeye ne dersin? Kahve ısmarlayayım sana. Seungmin:- Bence ben sana ısmarlayayım. Dahyun:- Tamam. Dedi ve Seungmin'in elinden tutup kafeye gittiler. Seungmin, mutluluktan havaya uçmak üzereydi. Lena dizinden dolayı ortada çok gezemiyor, sınıfta oturuyordu. Elini çenesine dayamış pencereden dışarı bakıyordu. Birden elinde sıcak çikolata ile Han geldi yanına. Lena irkildi ve kendisine baktı. Han:- Korkuttum mu seni? Lena:- Dalmışım. Dedi gülümseyerek. Han, sıcak çikolatayı Lena'nın önüne koydu. Han:- Sormadım ama oturabilirim değil mi? Lena:- Sormana gerek yok. Ayrıca çikolata içinde teşekkür ederim. Benim bunu sevdiğimi nereden bildin? Han:- Bilmiyordum. Sadece içimden bir ses sana sıcak çikolata almam gerektiğini söyledi. Lena:- Teşekkür ederim. Dedi ve bir yudum aldı. Han:- Dizin nasıl oldu? Lena:- Daha iyiyim. Sayende. Han:- Ben ne yaptım ki? Lena:- Sen olmasaydın, akşama kadar otururdum orada herhalde. Han güldü:- Senin gibi güzel bir kızı yerden kaldıracak bir erkek mutlaka olurdu. Yerde kalmazdın yani. Lena utanmıştı. Başını eğdi hafifçe. Han:- Seni utandırdım. Sen iyileştiğinde yani dizin. Sana Seul'ü gezdirmek isterim. Eğer sen de kabul edersen. Lena, Han'a baktı. Lena:- Yalnız ikimiz mi? Ama ben, olmaz! Yalnız olmaz. Han:- Beklediğim cevap. O zaman diğer kızlarla beraber gideriz. Yani, senin arkadaşların ve benim arkadaşlarım. Lena:- Kızlar da çok sevinirler bu gezi işine. Dedi heyecanla. Han:- O zaman sözünü unutma. Ben unutmayacağım çünkü. Dedi ve Lena'nın yanından kalkıp sınıftan çıktı. Lena:- Yaaa çok tatlı ama! Seungmin ve Dahyun kafeye geldiler. Meyve suyu aldı birer tane Seungmin. Yanında da birer dilim pasta. Dahyun:- Fotoğraf kulübü nasıl gidiyor? Seungmin:- İyi. Bu ara daha heyecanlıyız. Öğretmenimizin kendi aramızda başlattığı bir yarışma var. En anlamlı fotoğraf yarışması. Dahyun:- Bence yine en iyi sen olacaksın. Yine. Dedi ve Seungmin'in elinin üzerine elini koydu. Seungmin:- Senden bu cümleleri duymak çok güzel. O anda Mira, Bahar ve Anka, kafeye geldiler. Anka:- Kore'de okulu öğrencilerin temizlediğini biliyor muydun? Mira:- Evet öyle bir gelenek varmış. Anka:- Ne yani şimdi okulda temizlik mi yapacağız? Mira:- Biz Türk kızıyız. Temizlik bizim ruhumuzda var. Vız gelir tırıs gider Korelilerin temizlik işi. Bahar:- Biz Bahar temizliği, bayram temizliği ve bilimum haftalık temizlikler, elde halı yıkamışlıklar görmüş bir milletin çocuklarıyız. Okul temizliği de temizlik mi be! Anka güldü:- Vay be neymişiz biz. Masaya geçip oturdular. Birden, fotoğraf kulübünden bir çocuk koşarak geldi kafeye Seungmin'in yanında durdu. :- Seungmin! Seungmin:- Bir şey mi oldu? Ne bu telaş? :- Sen kazandın. Sen! Seungmin:- Neyi ben kazandım? :- Fotoğraf yarışmasını. Seungmin ayaklandı hemen mutlulukla. Onunla beraber Dahyun' da kalktı. Dahyun:- Tebrik ederim. Senin kazanacağını biliyordum. Dedi ve Seungmin'e sarıldı. O anda kızlar o yöne baktılar. Anka:- Bunların sevgili işleri hiç bitmiyor anlaşılan. Mira, onlara baktı. Mira:- Kore'de sevgilisi olmayanı dövüyorlar galiba. Herkesin kız- erkek arkadaşı var. Bahar güldü:- Biz hariç. Anka:- Ne o yalnızlıktan şikayetçisin galiba. Bahar:- Aman yok istemem. Seungmin çok mutluydu başarısından dolayı. Seungmin:- Hâla inanamıyorum. :- İnan. Bu senin başarın. Fotoğraf hocası seni görmek istiyor. Dahyun:- Haydi git yanına. Seungmin:- Neden çağırıyor ki? :- Fotoğrafa bayılmış. Bize o kızı sordu. Seungmin:- Ne? :- Haydi gidelim onunla konuşursun. Seungmin: Dahyun, iznin olursa ben kalkacağım. Dahyun:- Tabii. Sen git. Ben de arkadaşım ile buluşacağım. Seungmin'in morali birazcık bozulmuştu arkadaş kelimesini duyunca. Ama gitmek zorundaydı. Birden gitmek üzere başını çevirdi. O an Mira'yı gördü. Onun gülümsemesine takıldı bir süre. Sonra, arkadaşı ile gitti. Anka ise kafeye doğru geliyordu kızların yanına. O anda Bang Chan önüne çıktı birden bire. Bang Chan:- Anka, nereye gidiyorsun? Anka:- Kafeye kızların yanına. Sen? Bang Chan:- Buralarda geziyordum ben de. Bir süre sustular. Anka:- E ben gideyim. Dedi ve gidiyordu ki Bang Chan 'ın kendisine seslenmesi ile durdu. Bang Chan:- Anka! Anka:- Efendim. Bang Chan:- Şeyy. Şu yapılacak olan geziyi biliyor musun? Anka:- Gezi mi yapılacakmış? Bilmiyordum. Bang Chan:- Evet. Sen de gidecek misin? O anda önlerinden bir çocuk geçti. Anka'ya göz kırptı ve ilerledi. Bang Chan ve Anka, çocuğa baktılar. Anka:- Bu çocukta geliyorsa gelirim! Dedi hayranlıkla. Bang Chan:- O çocuk ne alaka? Anka:- Çok yakışıklı. Kim bu? Chan adı ne onun? Bang Chan:- Ne yapacaksın adını? Anka:- Chan, çocuk çok tatlı. Bana göz kırptı gördün mü? Sence beni beğenmiş midir? Ha söylesene? Dedi heyecanla. Bang Chan kıskançlık krizine girip girip çıkıyordu. Bang Chan:- Seni beğenmesi bu kadar önemli mi? Bence hiç yakışıklı değil. Anka:- Bence çok yakışıklı. Ayy gidip kızlara ondan bahsetmeliyim. Haydi görüşürüz. Dedi ve el sallayarak gitti yanından. Bang Chan:- Şansa bak be! Değil işte yakışıklı değil. Seungmin, fotoğraf kulübünün öğretmeni ile görüşmeye gelmişti. Lee Hyun, bir öğretmene göre oldukça genç biriydi. Çünkü okuduğu üniversiteden mezun olur olmaz bu işin başına geçmişti. Öğretmen olarak ilk yılıydı. Seungmin:- Beni görmek istemişsiniz. Lee Hyun:- Evet. Tebrik ederim Seungmin, yine birinciliği kimseye kaptırmadın. Seungmin gülümsedi:- Teşekkür ederim. Lee Hyun:- Bu fotoğraf, çok güzel. Seungmin:- Kızdan bahsetmiyorsunuz değil mi? Çünkü sırf kız güzel ve sizin zevkinize hitap ediyor diye bir yarışmayı kazanmak istemiyorum. Lee Hyun:- Fotoğrafı beğenmem de kızın güzelliğinin etkisi yok elbette ama bu yine kızın masum ve güzel olduğu gerçeğini de değiştirmiyor. Seungmin:- Sizi anlıyorum ama anladığım şey doğru mu onu düşünüyorum. Lee Hyun:- Senin fotoğrafından sonra bu kızı görme hissiyatı oluştu içimde. Sadece görmek. Seungmin durdu. Lee Hyun'un fotoğrafa bakışını görmüştü. Hayranlık, gülümseme ve bir şey daha vardı gözlerinde. Bir şey daha... Lee Hyun:- Bir kaç katalog çekimleri fikirlerim var. Bu kız çok uygun. Sahi onu nereden buldun? Kimdir? Adı nedir? Koreli değil galiba. Onu tanımak istiyorum. Önümüzdeki hafta sergi var. Onu da davet etsene. Tanışmış oluruz. Seungmin:- Bi söylerim. Gelmek isterse getiririm. Lee Hyun:- Çok sevinirim. Seungmin, eline aldığı fotoğraf ile dışarı çıktı. Duvara yaşlandı ve fotoğrafa baktı. Ufak bir gülümseme belirdi yüzünde. Sonra ilerledi kafeye doğru. Mira ile konuşmak niyeti ile. Kafeden içeri girdi ve Mira'yı gördü. Kızlar yanında değillerdi. Tek başına oturuyordu. Fotoğrafı cebine koydu ve yanına geldi. Seungmin:- Merhaba! Mira başını kaldırıp baktı Seungmin'e. Gülümsedi. Mira:- Merhaba! Seungmin istemsizce gülümsedi. Mira:- Otursana. Seungmin oturdu yavaşça. Çekingendi. Seungmin:- Ben Seungmin. Mira:- Ben de Mira. Tanıştığıma memnun oldum. Seungmin:- Bende. Eee nasılsın? Mira:- İyii, sen? Seungmin:- Bende iyiyim. Mira:- Bir şey mi diyecektin? Seungmin:- Yoo. Tanışmak istemiştim. Mira:- Anladım. Seungmin:- Saçların, kendinden mi kıvırcık? Hani böyle olması için bir şey yapıyor musun? Mira:- Kendisi böyle kıvırcık. Seungmin utanıyordu. Kızlarla sohbet etmeyi pek beceremiyordu. Seungmin:- Çok yakışıyor sana. Mira gülümsedi:- Teşekkür ederim. Dahyun, onları uzaktan görmüştü. Özellikle de Seungmin'in Mira' ya gülümseyerek bakışlarını. Kıskanıyordu sanki. Hatta sanki değil. Bildiğin kıskanıyordu. Seungmin:- Ben fotoğraf kulübündeyim. Sen? Mira:- Ben de Botanik kulübündeyim. Seungmin:- Demek geçen gün, o nedenle toprakla... Mira:- Efendim? Seungmin:- Haftaya fotoğraf kulübünün bir sergisi var. Gelir misin? Mira:- Neden? Seungmin:- Sana bir süprizim var. Mira:- Senin bana sürprizin mi var? Senin bana? E daha yeni tanıştık ya biz hani. Seungmin:- Sen gel olur mu? Davetlimsin. Mira:- Tamam da, yani, bilmiyorum ama gelmeye çalışırım.. Dedi konuyu hâla anlamamış bir halde. Ekin ise kütüphanede oturuyordu. Kitaptan bir şeyler araştırıyordu. Jeongin ve bir kaç kız arkadaşı gelip, hemen yanında ki masaya oturdular ve kısık ama duyulabilecek bir ses tonu ile konuşmaya başladılar. Ekin, Jeongin'e baktı ilk önce. Sonra önüne döndü. Ekin:- Sanki hiç erkek arkadaşları yok gibi sürekli kızlarla geziyorlar. Okulda tek yakışıklı sizsiniz sanki. Diye mırıldandı. :- Saray gezisi düzenlenecekmiş. Jeongin:- Evet ben de duydum. :- Daha önce gitmiştim ben. Ama yine gideceğim. Jeongin, göz ucuyla baktı Ekin'e. Ama o sadece önündeki kitap ile ilgileniyordu. Ya da öyle görünüyordu. Jeongin:- Arkadaşlarla beraber gitmek daha güzel olacak. :- Bencede! Jeongin:- Hiç gitmemiş, görmemiş olan arkadaşlarımız için bir fırsat olacak. Dedi Ekin'e duyururcasına. :- Saray çok güzel ve ihtişamlı bir yer. Eski devirlerde yaşayıp, bir prenses olmayı çok isterdim. :- Jeongin bence senden de çok yakışıklı bir prens olurdu. Jeongin gülümsedi:- Teşekkür ederim. Olur muydu bilmem. :- Olurdu tabi. Ekin, başını kaldırdı ve tam önüne baktı. Sonra da derin bir nefes çekti içine ve sesli olarak geri verdi. Sert bir hamle ile kitabını toparlayıp kalktı masadan. Kitaplarını kucaklayıp, hızla oradan ayrıldı. Jeongin, ona doğru baktı. Jeongin:- Kızlar, benim gitmem gerek. :- Nereye? Jeongin, Ekin'in arkasından koştu. Jeongin:- Ekin! Ekin durdu ve Jeongin'e baktı:- Efendim? Jeongin:- Şeyy. Seni rahatsız ettik galiba. Ekin:- Kütüphaneler muhabbet yeri değildir. Kafe diye bir şey var herhalde. Jeongin:- Özür dilerim. Arkadaşlarım adına da. Ekin, Jeongin'e baktı. Onun o tatlı masum yüzüne. Ekin:- Arkadaşların seni beklerler. Yanlarına git istersen. Jeongin:- Neden bu kadar kızgınsın? Ekin:- Ders çalışıyorum ve siz gürültü yapıyorsunuz. Nerede olduğunuzu unuttunuz galiba. Kahkahalar filan. Jeongin:- Özür diledim ya. Bu saray gezisi hakkında konuşuyorduk. Sen de katılacak mısın? Ekin:- Hayır. Ders çalışacağım ben. Size iyi eğlenceler. Dedi ve ayrıldı yanından. Jeongin arkasından bakıyordu. Ekin:- Kızlarla fingir fingir fingirdeş, ondan sonra da neye kızdın? Dedi ve durdu. Ne diyorum ben ya? Bana ne? Yürü Ekin git biraz kitap oku da kafan yerine gelsin. Dedi ve hızlı hızlı yürümeye devam etti. Kızlar, okuldan çıkmak üzerelerdi. Konuşuyorlardı. Mira:- Millet delirmiş gibi, bu saray gezisini konuşuyor. Ekin:- Bilmez miyim? Ders deyince kimseden ses yok, gezi deyince eller havaya. Lena:- Herkesin ağzında bu gezi. Han söyledi bana da. Anka:- Oooo siz bu Han ile bayağı samimi olmaya başladınız. Neler oluyor acaba? Lena:- Ayağımı sormak için geldi yanıma. Ceylin:- Bir nevi geçmiş olsun ziyareti galiba. Alya:- Bence daha fazlası. Dedi ve çantasını almadığının farkına vardı. Durdu birden. Mira:- Ne oldu? Alya:- Çantamı sınıfta unuttum! Hazel:- Yok artık! Alya:- Valla unuttum. Siz devam edin ben gidip alıp geliyorum. Bahar:- Tek başına boş okula mı gireceksin? Olmaz ben de geliyorum. Mira:- Bende geliyorum haydi gidip alalım çantanı. Alya:- Ne gerek var ben alıp gelirim. Mira:-Yürü haydi. Bahar, Alya ve Mira okula girdiler yeniden. Sınıfa doğru ilerlediler. Mira:- Koca çantayı nasıl unutabiliyorsun? Dedi gülerek. Alya:- Ne bileyim unuttum işte. Bahar:- Okulda boş olunca ne garip oluyormuş. Mira:- Korktun mu yoksa? Bahar:- Üff saçmalama. Ama çok tenha değil mi? Sınıfa girip çantayı aldı Alya. Sırtına taktı. Alya:- Tamamdır gidebiliriz. Tam sınıftan çıkıyorlardı ki bir ses duyuldu. Mira:- Birileri geliyor! Üçü birden kapının koridora bakan kenarına koşuştular. Konuşarak gelenler ise Jaemin ve arkadaşları idi. Geldiler ve kızların sınıfının kapısının önünde durdular. Alya:- Bunlar kim? Mira parmağı ile sus işareti yaptı. Jaemin:- O Minho'ya da arkadaşlarına da göstereceğim benimle uğraşmak neymiş. Çağırdığım yere bi gelsinler, başlarına gelecekleri görecekler. Mira:- Ne diyor bu? Diye fısıldadı. Kızlar, kulaklarını açmışlar, onları dinliyorlardı. :- Ne yapacaksın? Jaemin:- Onlar benim karşılarına sekiz kişi çıkacağımı zannediyorlar ama ben iki katı adamla geleceğim oraya. Yiyecekleri dayakları görmeyi çok istiyorum. Bu gün bayağı keyifli olacak. Dedi gülerek. :- Adamları nereye getirtelim? Jaemin:- İlerdeki boş fabrikanın deposuna. Bahar:- Vay hileci vay! Bi de yardım ettim buna. :- Sen bu işi oldu bil. Jaemin:- O zaman ne bekliyoruz, haydi gidip biraz eğlenelim. Dedi gülerek ve gittiler. Mira:- Bu Min Ho'nun kavgalı olduğu çocuk değil mi? Bahar:- Ta kendisi. Alya:- Haydi bir an önce çıkalım şuradan. Kızlar, okuldan çıktılar ve diğer kızların yanına geldiler koşarak. Hazel:- Kızlar, nerede kaldınız? Alya:- Neler oldu neler! Ceylin:- Ne oldu? Mira:- Bu Min Ho'nun geçen gün dövdüğü çocuk, o ve arkadaşlarına bir plan hazırlamış. Bunları kavga etmeye çağırıp, adam toplayıp dövdürecek. Lena:- Hihh! Han'ı da mı? Bahar:- Yok o bir kenarda seğirci olarak katılacakmış. Herhalde onu da dövecekler. Anka:- Eee ne olacak şimdi? Bahar:- Dayak yiyecekler ne olcak. Ekin:- Onları uyarmanın bir yolu yok mu? Evlerine gitsek söylesek. Hazel:- Evleri yok yurtta kalıyorlar. Yurda gitsek. Okula yakınmış galiba. Bahar:- Erkek yurduna mı? Hazel:- Şimdi bırak cinsiyet ayrımcılığınıda gidip uyaralım. Ekim:- Ben Seçil Hoca'yı arayıp biraz gezeceğimizi söyleyeyim. Lena:- Haydi kızlar geç kalmadan gidelim. Kızlar, erkek yurdunun önüne geldiler koştur koştur. Görevliye onlarla görüşmek istediklerini söylediler fakat istedikleri cevapları alamadılar. Bahar:- Bizden az önce çıkmışlar. Ceylin:- Tüh yaa! Lena:- Eee nasıl ulaşacağız onlara? Telefon numarası isteseydin? Bahar:- Öğrencilerin bilgilerini paylaşamıyorlarmış. Öyle dedi görevli. Alya:- Onları orada tek başlarına bırakamayız değil mi? Hazel:- Biz ne yapabiliriz ki? Alya:- Keşke gidip onları uyarabilsek. Bahar durdu:- Aslında gidebiliriz. Ekin:- Nasıl? Bahar:- Nerede olduklarını biliyoruz değil mi? Ekin:- Bu tür olaylara karışmamamız gerekiyor unutmayın. Diskalifiye olabiliriz. Mira:- Kendimizi gizlersek, biz olduğumuzu anlazlar. Ceylin:- Ya bize bir şey yapmaya kalkarlarsa, kendimizi nasıl koruyacağız? Bahar gülümsedi:- Senin karşında milli okçular var koçuuuum! Ekim:- E o zaman ne duruyoruz? Eve gidelim hemen. Kızlar eve geldiler koştur koştur. Hemen üzerlerini değiştiler. Siyahlara bürünmüşlerdi. Yüzlerine de siyah maske taktılar tanınmamak için bir ninja edasıyla. Ok ve yayları çıkardılar ve ayarlamasını yaptılar. Erkekler ise, buluşma yerine gelmişlerdi. Sessiz fakat hurdalarla dolu kalabalık bir depo. Sekizi de korkmadan girdiler içeri. Etraflarına bakındılar. Kimse yoktu. Hyunjin:- Nerede bu? Felix:- Yine korkup kaçtı mı acaba? Han:- Ondan her şey beklenir. O anda deponun açık olan kapıları kapandı. Arkalarına baktılar, iki adamı fark ettiler. Sonra önlerinde tek tek beliren adamları gördüler. Adam değildi aslında kendileri gibi gençlerdi. Jaemin:- Hoş geldiniz! Dedi kollarını iki yana açmış. Jeongin:- Geldi! Jaemin:- Özlediniz mi beni? Min Ho:- Hem de çok. Hatta şu an sana doğru koşup kollarımda seni boğana kadar sarılmak istiyorum. Jaemin:- Duygularımız karşılıklı. Ama bana olan özleminizi önce bu arkadaşlarla gidermeniz gerekiyor. Onlar sizi benden daha çok özlemişler. O an sağdan soldan bir çok genç çıktı ve etraflarını sardı Stray Kids'in. Bang Chan:- Senin kadar hilebaz bir adam görmedim. Şimdi de korkup bunların arkasına mı saklanacaksın? Jaemin:- Saklanmak demeyelim ona.Seğirci olarak katılmak olabilir. Çok eğlenceli olacak. Changbin:- Eğlenceyi göreceksin sen. Bizden korkmasaydın bu kadar adamın arkasına saklanmazdın dedi ve tam üzerine yürüyordu ki Bang Chan tuttu onu. Jaemin:- Siz bana kızacağınıza arkadaşınıza kızın. Sevdiğim kızı elimden alan o. Seungmin güldü:- Arkadaş değil. Kardeşimiz. Ona senin yüzünden asla kızmayız. Asla! Min Ho:- Senin yanında benim ki gibi kardeşlerin olmadığı için, her zaman yenileceksin. Yenileceksin! Jaemin bozulmuştu:- Bu muhabbet fazla uzadı. Şimdi, perdeler açılsın ve dayak başlasın! Jaemin'in adamları, işareti ile saldırıya geçtiler gençlerin üzerine. Ortalıkta yumruk, tekme havada uçuşuyordu. Ama grup Stray Kids, bu kadar çok kişiyle başa çıkacağa benzemiyordu. Jaemin onları keyifle izlerken, onlar ise kendilerinin iki katı adam ile kavga etmek zorunda kalıyorlardı. Sonuç kaçınılmaz gibiydi. Fena dayak yiyeceğe benziyorlardı. Tam gençlerin yorulduğu anda depo kapısından gelen yoğun ışık arasından bir ses duyuldu. :- Bırakın onları! Herkes o yana baktı. Gün ışığının arasından gelen sekiz tane gölge. Siyah giyinimli, yüzü gözü görünmeyen, hayalet vari kişilerde kimlerdi? Bizimkiler güçlükle toparlandılar. Tanımaya çalışıyorlardı gelenleri ama nafile. Simsiyahlardı. Jaemin:- Sizde kimsiniz? Kızlar birbirine baktılar. Konuşmamak daha iyiydi sanki. Ses tonlarından kız oldukları anlaşılabilirdi en nihayetinde. Jeongin:- Bunlarda kim? Han:- Bilmiyorum. Ama bize yardıma geldiler galiba. Jaemin:- Kimsiniz siz dedim? Yine ses yoktu kızlardan. Jaemin:- Anlaşıldı. Bunlarda dayak yemeye gelmişler. Yürüyün! Dedi ve kızların üzerine yürümelerini işaret etti. Jaemin'in adamlarım dediği gençler, kızların üzerine yürüdüler. O anda kızlar sırtlarında ki yayları çıkarıp okları taktılar ve onlara doğru tuttular. Stray Kids ve Jaemin onlara baktı şaşkınlıkla. Üzerlerine gelen gençler ise durdular bir anda. Yaylar gergindi. Jaemin:- Ne duruyorsunuz? Saldırın şunlara! İçlerinden bir iki tanesi hareket edecek gibi oldu o an da Alya yayı çekip bıraktı. Çocuğun başında ki Bere ok ile birlikte havalandı. Hyunjin:- Vay be! Bahar başıyla buradan gitmelerini işaret etti. Çocuklar pekte gideceğe benzemiyordu fakat yaylar çekilip kendilerine doğru nişan alınınca korktular. Hemen dağıldılar oradan. Jaemin:- Nereye gidiyorsunuz? Size diyorum nereye? Onlardan mı korkuyorsunuz? Jaemin'in yandaşları dağılmışlardı. Ortada sadece kendisi kalmıştı. Jaemin:- Bu burada kalmadı. Göreceksiniz. Göreceksiniz! Dedi ve koşarak gitti. Stray Kids, yavaş yavaş ayaklandı. Kızlara doğru baktılar. Bang Chan:- Siz, kimsiniz? Kızlar, yayları sırtlarına aldılar. Arkalarına döndüler. Min Ho:- Kim olduğunuzu söylemeyecek misiniz? Kızlar tekrar döndüler ve baktılar. Changbin:- Teşekkür ederiz! Kızlar başlarını salladılar ve arkalarını dönüp koşarak uzaklaştılar. Eve gelmişlerdi. Hemen üzerlerini değiştirdiler. Salona kanepenin üzerine sıralanmışlardı. Ekin:- İyi mi yaptık, kötü mü? Lena:- İyi yaptık tabi. O çocuklar Han'a zarar verselerdi nasıl üzülürdüm ben biliyor musunuz? Bahar:- Bilmez miyiz? Hem bu Han bu aralar hiç dilinden düşmüyor. Hayırdır? Dedi göz kırparak. Lena:- Hiiiç! Yani o bana yardım etti o kadar. Benim gönlüm razı gelmezdi dayak yemesine. Hazel:- Şahsen, ben de Felix'in dayak yemesini istemezdim. O merhametli hayvan sever, minnoş kalbinin kırılmasını nasıl isterim. Ceylin:- Ohoo bunlar çoktan Leyla olmuşlar. Bahar:- Kızlar ben size ne diyorum? Türkçe anlamıyorsunuz herhalde. Uzak durmak var siz bu Koreli bebelerden. Kızlar gülmeye başladılar. Lena:-Biz bir kere uzak duruyoruz onlardan zaten değil mi Hazel? Hazel:- Tabiii! Hem neden bir tek bize söylüyorsun Ceylin'de hep Koreliler den sevgili yapıyor. Bahar:- Ceylin zaten maşallah koleksiyon yapıyor. Ceylin:- Yaa ama ya! Anka:- Kızlar, bu kurtarma operasyonu aramızda kalacak. Kimseye bir şey anlatmak, belli etmek ve hatta hissettirmek yok. Lena:- Birileri bunu anlarsa başımız büyük belaya girer. Yaa çok korktum şimdi. Alya:- Saklamak kolay olacak kimse görmedi nasılsa. Bahar:- Artık bir sırrımız var kızlar. Erkeklerde yurtta bu konu hakkında konuşuyorlardı. Hyunjin:- Onlar olmasaydı, fena dayak yemiştik. Han:- Pislik. Üzerimize o kadar adamla geldi. Korkak ne olacak. Anladı tabii bizimle baş edemeyeceğini. Min Ho:- Jaemin haddini iyiden iyiye aşmaya başladı. Changbin:- O sekizli, kim di sizce? Ellerinde ok filan. Seungmin:- Çok garipti değil mi? Ne yüzlerini gördük, ne de seslerini duyduk. Gizleniyor gibilerdi. Jeongin:- O çocukların bize neden destek olduklarıda ayrı bir soru tabii. Hyunjin:- Çocuk mu? Erkek olduklarını nereden biliyorsun? Bence kızdılar. Daha doğrusu kız gibilerdi. Min Ho:- Yok artık, onları da mı kız olarak gördün? İyice sapığa bağladın. Bir kızın öyle bir yerde ne işi var? Jeongin:- Belki de insan bile değildi onlar. Yardım melekleri idi. Bize destek olmak için hepimiz için ayrı ayrı gönderilmiş melekler. Bang Chan:- Ayrı ayrı derken sekiz kişiydi bunlar evet. Ok atmaları filan. Acayip merak ettim ben bu çocukları. Han:- Ben de bulmak istedim şimdi bunları. Okuldan olabilirler mi? Ya da yurttan. Seungmin:- Kesinlikle okuldan. Ve ben bu sekizlinin kim olduğunu bulacağım...
|
0% |