Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm- Yeni Bir Okul Günü

@mavimelek

 

Geceydi. Erkeklerimiz yurdun yatakhanesinde oturmuş, durum değerlendirmesi yapıyorlardı. Konu ise geçen gün ki kavgada kendilerini kurtaranlardı.

 

Bang Chan:- Acayip taktım bu konuya.


 

 

Felix:- Okuldan dediniz nereden vardınız bu fikre?



 

Minho:- Kavga meselesini sadece okulda konuştuk. Yurtta lafı bile geçmedi.



 

Han:- İyi de kim?

 

Hyunjin:- Her kim ise harika ok atıyordu. O çocuğun beresi havada uçtu resmen.


 

Seungmin:- Bu oklar filan, aklıma bir şey getiriyor.



 

 

Diğerleri ona baktılar.


 

Seungmin:- Okulda ki okçuluk kulübünden olabilirler mi?


 

Bang Chan:- Aslında, mantıklı.



 

Jeongin:- Orada ki arkadaşlar, duyup bize yardıma gelmiş olabilirler yani. Yine de bir eksik var. Yani haber verebilirlerdi bize. Telefon numaralarımız var kimisinde. Sonra neden sekiz kişi?


 

Han:- Ama çok iyi ok atıyorlardı. Yani kulüpten başka kim olabilir?



 

Felix yatağına attı kendini.


 

Felix:- Neden bu kadar taktık bunlara yetiştiler mi yetiştiler. Nasılsa buluruz.

 

Yeni bir okul günüydü. Erkekler okulun bahçesinde yine kızları karşıladılar. Min Ho, ellerini bağlamış, Bahar'a bakıyordu. Aklında tilkiler geziyordu yine.

 

Yu Na yanına geldi o an. Minho'yu boş bırakmaya hiç niyeti yok gibiydi. Olmayacaktı da.



 

Yun Na:- Min Ho!



 

Minho, Yu Na 'ya döndü.


 

Yu Na:- Sevgili düşmanın için ne düşünüyorsun bakalım?


 

Minho:- Bana bulaşmamasını ona öğretecek bir ders.

 

Yu Na:- Bulabildin mi bari?



 

Minho:- Aklında bir şeyler var gibi?

 

Yu na, Minho'nun kulağına bir şeyler fısıldadı. Min Ho gülüyordu.


 

Minho:- Çok beğendim. Yapalım bunu. Dedi ve Yu Na ile birlikte gittiler.

 

Jaemin, uzaktan yine onlara bakıyordu. Minho ve Yu Na'nın yan yana olmalarına tahammül edemiyordu. Bu onun Yuna'ya olan aşkından mıdır bilinmez ama ikisini yan yana getirmemek adına kötü şeyler yapacağa benziyordu. Bir nevi önceden yaptıkları yapacaklarının teminatı gibi duruyordu.

 

Seungmin:- Jaemin'in gözleri yine burada.

 

Hyunjin:- Hazır olsak iyi olacak. Yeni bir kavga başlayacak gibi.

 

Jeongin:- Bu kız bunu bilerek mi yapıyor? Minho ve Jaemin 'in kendisi için kavga etmesi hoşuna gidiyor sanki. Kendisi güzel ama kalbi öyle değil.


 

 

Felix:- Hakkın var. Bahar'a cepha almasının nedeni de Minho'ya şirin gözükmek. Kızı harcayacak bu yolda.

 

Jeongin:- Bahar hakkında bir plan yapıyorlar galiba. Minho'da ki bu intikam hırsı disiplinde sona erecek bu gidişle.


 

Kızlar ise konuşarak sınıfa doğru yürüyorlardı. Olacaklardan habersiz.



 

Lena:- Kızlar siz hangi kulübe üye olacağınıza karar verdiniz mi?


 

Hazel:- Hâla karar veremedim. Ama hayvanlarla ilgili bir şey olabilir. O tüylü şeyleri çok seviyorum.


 

Bahar:- Ben karar veremedim henüz.


 

Alya:- Ben dans kulübüne gitmeyi düşünüyorum. Güzel olmaz mı?



 

Anka:- Vayy bu çok güzel. Başka hangi kulübler varmış?

 

Ekin:- Resim var, müzik var, çeşit çok.


 

Anka:- Moda tasarım varsa ben de ona gideyim. Ceylin, Moda tasarım tam senlik aslında.


 

 

Ceylin:- Benim için olabilir. Modayı severim bilirsin.


 

Anka güldü:- Bilmez miyiz.



 

Bahar:- Ben Tekvando düşünüyorum.


 

Ekin:- Bacağının durumunu unutma ama.


 

Bahar:- Doğru, o da var.


 

Lena:- Ben kaldım galiba bir tek. Şiir kulübü duymuştum. Ona giderim herhalde.


 

Ekin:- Bu kulüp işine çok önem veriyorlar. Yıl sonu notlarında kanaat notu olarak da değerlendiriyorlarmış.


 

Alya:- Demek öyle. Kızlar kesinlikle bir tane seçiyoruz.


 

Kızlar sınıfa doğru yaklaşıyorlardı. Bahar, önden önden gitmeye başladı. O an da kız öğrencinin biri onu fark etti ve sınıfa doğru koştu. Belli ki beklenen kişi Bahar'ın kendisiydi. Haber uçurulmuştu. Bahar ve kızlar tam sınıfa gidiyorlardı ki bir den elinde bir kova su olan iki kız Bahar'ın üzerine bir kova suyu serpiverdiler. Bahar ne olduğunu anlamadan karşısında kendisine kahkaha ile gülen Minho ve Yuna'yı gördü.



 

Bahar:- Hiihhh! Sen, seni bunu yaptığına pişman etmez miyim ben.

 

Minho gülüyordu:- Ya aptalım benim. Bence şu an pişman olması gereken tek kişi sensin. Bu daha fragman. Esas film daha başlamadı.

 


 

 

Kızlar arkasından şaşkın bakışlarla bakıyorlardı Bahar'a. Kızların arkasında da erkekler. Bahar ise dişlerini sıkıyordu kırarcasına.

 

Bahar:- Görürsün sen. Dedi ve ıslak ıslak çıktı sınıftan.

 

Minho ve Yo Na gülerek geçip oturdular sıraya.



 

Ekin:- Sen, sen ne yaptığını sanıyorsun ha?

 


 

 


 

Anka:- Normal mi bu yaptığın?

 


 

 


 

Minho:- Arkadaşınız kendisi meydan okudu bana. Sonucuna katlanacak artık.

 


 

 


 

Alya:- Bahar bunu yanına bırakmaz bilmiş ol.

 


 

 


 

Minho:- Ben hazırım.

 


 

 


 

Erkekler Min Ho'nun bu işine hem kızmışlar, hem de şaşkındılar. Bu frangman ise asıl filmi görmek nasıl olurdu acaba?

 


 

 


 

Lena, Han'a baktı. O an içinden " Eğer arkadaşı Minho böyle ise, Han'da böyle biridir." düşüncesi geçti.



 

 

Hazel:- Şu arkadaşınıza bir şey desenize. Neden sus pus duruyorsunuz orada?

 


 

 


 

Felix:- Şeyy biz.

 


 

 


 

Ceylin, Changbin'e baktı.

 


 

 


 

Ceylin:- Onlara bir şey söyleme. Çünkü, onların da Minho'dan bir farkı yok.

 


 

 


 

O anda herkesi itip kakarak Bahar geldi. Üzerinden sular damlaya damlaya.

 


 

 


 

Bahar:- Çekilin kenara!



 

 

Kızlar Bahar'a döndüler. Sonra da elindekine baktılar. Bir kova su ile geri gelmişti.



 

 

Kızlar:- Bahar!

 


 

 


 

Minho ayaklandı:- O suyu bana dökmeyeceksin değil mi?

 


 

 


 

Yu Na:- Ya hayır psikopat bu kız. Dedi ayağa kalktı telaşla.

 


 

 


 

Bahar:- Yok. Islanmak çok hoşuma gitti de bir kova daha dökün bana diye getirdim.



 

 

Minho:- Sakın bak. Sakın diyorum!

 


 

 


 

Bahar:- Yok ya! Gel buraya gel. Islanacaksın.

 


 

 


 

Minho tam kaçıyordu ki Bahar elindeki kovayı Minho ve Yu Na'nın üzerine boşaltıverdi. İkiside ellerini açmış kendilerine bakıyorlardı.

 


 

 


 

Yu Na:- Yaa hayır, şu halima bak!



 

 

Bahar:- Git çabuk buradan yoksa Min Ho'nun dayağını da paylaşırsın.

 



 

 


 

Yu Na, Minho'ya baktı sonra da kaçarcasına çıktı sınıftan.

 


 

 


 

Kızlar gülüyorlardı.



 

 

Minho:- Seni, ben, şimdi! Dedi ve Bahar'ın yanına doğru gidiyordu ki Bahar ondan önce davrandı ve kafasına bir tane vurdu.


 

 

Bahar:- Gel sen buraya gel! Seni parçalamaz mıyım ben.

 


 

 


 

Minho:- Bana, bana vurdun! Dedi ve Bahar'ın at kuyruğu saçına yapıştı. Bahar' da Min Ho'nun saçına.


 

 

Bahar:- Bırak saçımı.

 


 

 


 

Minho:- Asıl sen bırak. Bana vurdun ha. Al işte çekiyorum saçını. Dedi ve çekti.

 


 

 


 

Bahar:- Sende beni ıslattın. Dedi ve oda asıldı Minho'nun saçına.



 

 

Lena:- Bunları ayırmayacak mıyız?

 


 

 


 

Bang Chan:- Bırak yesinler birbirlerini de alsınlar hınçlarını.

 


 

 


 

Ceylin:- Ay çocuğun saçları!

 


 

 


 

Hyunjin:- Minho'ya bakın bir kızın hakkından gelemedi.

 


 

 


 

Birden sınıfta ki diğer öğrenciler tezavrat yapmaya başladılar. Kızlar, Minho diye erkekler ise Bahar diye haykırıyordu.

 


 

 


 

Alya:- Burası iyiden iyiye boks ringine döndü.

 



 

 


 

O anda öğretmenleri geldi sınıfa. İkisini de kavga ederken, hatta saç başa gördü.

 



 

 


 

:- Ne oluyor burada?

 



 

 


 

Bahar ve Minho toparlandılar hemen. Hem üzerleri ıslak, hem saçları dağınıktı.

 



 

 


 

:- Şu halinize bakın! Kim bu işin sorumlusu?

 


 

 


 

Bahar ve Minho birbirlerini işaret ettiler.

 


 

 


 

Bahar ve Minho:- O!

 



 

 


 

:- İkinizde doğru müdüre hanımın odasına.

 



 

 


 

Bahar, kızlara el sallayarak çıktı sınıftan Minho ile.

 



 

 


 

Koridorda yürüyorlardı.

 



 

 


 

Bahar:- İlk başta doğru dursaydın, müdürün odasına gitmeyecektik.

 



 

 


 

Minho:- Kendini hiç suçlama tamam mı? Her şeyi başlatan sensin bi kere.

 



 

 


 

Bahar:- Kimmiş kimmiş?

 



 

 


 

Minho:- Seeen!

 



 

 


 

Bahar:- Geçimsiz olan benim demiyorsun da. Soğuk şey. Karlar kraliçesi ne olacak!

 



 

 


 

Minho:- Sen onu bana mı dedin?

 



 

 


 

Bahar: -Yok babana.

 



 

 


 

Kavga ede ede Bayan So Dam'ın odasına kadar gelmişlerdi.

 


 

 


 

Minho:- Bak şimdi seni...

 



 

 


 

Bahar:- He he söylesene, beni?

 



 

 


 

Bayan So Dam kapıyı açtı o an.



 

 

Bayan So Dam:- Ne oluyor burada? Sesiniz okulda yankılanıyor. Dedi ve birden Bahar ve Minho'yu öylece gördü. Kahkaha atmaya başladı.

 



 

 


 

Bayan So Dam:- Ayy çocuklar ne bu haliniz? Geçin içeri geçin.



 

 

Minho ve Bahar birbirine ters ters bakarak girdiler içeri. Bayan So Dam gülerek geçip oturdu masasına.

 



 

 


 

Bayan So Dam:- Havuza filan mı düştünüz ne oldu böyle?

 



 

 


 

Bahar:- Bu bana suikast düzenlemek suretiyle iki kova suyu tepemden aşağı boşalttırdı.

 



 

 


 

Minho:- O da benimle inatlaşmasaymış.



 

 

Bahar:- Ama ilk sen başlattın. Ben sana bir şey mi yaptım?

 


 

 


 

Minho:- Seni sevmiyorum o kadar.

 


 

 


 

Bahar:- Ben sana bayılıyorum sanki.

 



 

 


 

Bayan So Dam:- Durum anlaşıldı. İkinizde gidip üzerinizi değiştirin soyunma odalarına. Yedek kıyafetlerden versinler size. Hastalanacaksınız. Bu konuyu siz kuruyken konuşalım. Haydi bakalım.

 



 

 


 

Bahar ve Minho arkalı önlü çıktılar odadan. Birbirlerine ters ters bakıyorlar, koridorun bir kenarında Bahar diğer kenarında Minho spor salonunun soyunma odasına gidiyorlardı.

 



 

 


 

Minho:- Gıcık şey. Bana bir şey yapmamışmış. Dedi mırıldanarak.

 



 

 


 

Bahar:- Karlar kraliçesi işte. Buz, kardan adam. Ahhh. Keşke iki daha vursaydım. Dedi o da aynı şekilde.

 


 

 


 

Kızlar ve erkekler ise sınıfta onları merak etmekle meşguldüler.

 



 

 


 

Changbin:- Bu sefer ne ceza alacak acaba Min Ho? Diye fısıldadı.

 


 

 


 

Hyunjin:- Kaç kere uğraşma şu kızla dedik dinlemiyor ki.

 



 

 


 

Bang Chan:- Kızlar bize çok kızmışlar mıdır acaba? Dedi Anka'ya bakarak.

 


 

 


 

Anka bakışını görmüştü. Saçını savurarak geri döndü önüne.

 


 

 


 

Bang Chan:- Kızmışlar.

 


 

 


 

Anka:- Bir de bakıyor. İnsan bi tutar arkadaşını. Yapma der.

 


 

 


 

Hazel:- Hiç! Bunların da o çocuktan farkları yok.

 


 

 


 

Lena:- Ben de iyi çocuklar diyordum. Özellikle de Han.

 


 

 


 

Ekin:- Biz Bahar'a boşuna kızıyoruz. Erkek milleti işte.



 

 

Alya:- Kızlar ne oluyor? Hepinizin içine Bahar kaçtı galiba.



 

 

Mira:- Mitoz bölünme ile çoğalan Bahar'lar dedi gülerek.

 



 

 


 

Bahar ve Minho ise kıyafetlerini değiştirmeye gitmişlerdi. Minho üzerini giyinmiş çıkıyordu ki birden bir çığlık duydu.

 



 

 


 

Bahar:- Aaaaaaa!

 


 

 


 

Minho koşarak Bahar'ın yanına geldi ve kapıya vurdu.

 


 

 


 

Minho:- Bahar, Bahar iyi misin? Bahar ses ver. İçeri geliyorum.

 



 

 


 

Bahar:- Gelme!



 

 

Minho:- Neden bağırdın öyle, bir şey mi oldu? Aç kapıyı.

 


 

 


 

Bahar:- Açamam!

 


 

 


 

Minho:- Aç bak şimdi kıracağım kapıyı.

 


 

 


 

Bahar:- Açamam. Çünkü...

 


 

 


 

Minho bir cevap bekliyordu.

 



 

 


 

Bahar:- Bu etek çok kısa. Bununla herkesin içine nasıl çıkarım ben?

 


 

 


 

Minho:- Etek mi? Ne eteği, ne diyorsun sen? Bunun için mi yıktın ortalığı?

 


 

 


 

Bahar:- Herhalde yani. Ben kendi eteğimi istiyorum bana ne.

 


 

 


 

Minho:- Dışarı çıksana bütün gün orada mı kalacaksın?

 



 

 


 

Bahar:- Evet! Hep senin yüzünden. Ne biçim bir şey bu ya. Etek mi şimdi bu! Böyle dışarı filan çıkmam ben. Dedi eteğini çekiştirerek.

 



 

 


 

Minho:- İyi kal o zaman orada. Dedi ve ilerledi. Sonra durdu. İçi rahat etmemişti. Geri döndü.

 



 

 


 

Minho:- Bu okulda ki bütün kızların eteği o boyda. Bir sey olmaz çık haydi.

 


 

 


 

Bahar:- Çıkmam.

 



 

 


 

Minho:- Ne olsun istiyorsun?

 



 

 


 

Bahar:- Böyle çıkayım da herkes görsün böyle değil mi? İlk başta da sen. Pis sapık. Sapıksınız hepiniz.

 



 

 


 

Minho:- Senin bacaklarına meraklı değilim. Ayrıca sapıkta değilim. Bu okulda bir sürü kız var kendisi ile ilgilenmemi isteyen bir kere. Ama ben hiç birinin bacaklarına bakmadım.

 



 

 


 

Bahar:- Ayy egoya bak. Bana ne sana hayran kızlardan. Ben kendi derdime düştüm şu an. Dedi ağlamaklı.

 



 

 


 

Minho:- Tamam çık arkama saklan. Sınıfa öyle götüreyim seni.

 



 

 


 

Bahar:- Yalancı. Yarı yolda bir hinlik yaparsın sen.

 



 

 


 

Minho:- Söz yapmayacağım haydi çık. Bak tenefüse denk gelirsen herkes görür oranı buranı.



 

 

Bahar:- Tamam, arkanı dön dedi çaresizce. Bakma sakın!

 


 

 


 

Minho arkasına döndü:- Bakmıyorum haydi.

 



 

 


 

Bahar eteğini çekiştire çekiştire çıktı. Minho'nun arkasına geçti.

 


 

 


 

Minho:- Hazırsan artık sınıfa gidebilir miyiz?

 


 

 


 

Bahar:- Tamam. Yürü.

 


 

 


 

Arkalı önlü yürüyorlardı. Minho güldü ve başını diğer tarafa çevirdi.



 

 

Sınıfın olduğu koridora gelmişlerdi. Birden karşıdan iki öğrenci belirdi. Bahar, siniverdi Minho'nun arkasına.



 

 

Minho:- Çekileyim mi? Dedi tehdit edercesine.



 

 

Bahar:- Sakın, bak söz verdin.

 


 

 


 

Minho:- Şaka yaptım. Merak etme. Sözümü tutarım ben.

 


 

 


 

Bahar:- İllaki insanı süründüreceksin.

 


 

 


 

Minho:- Söz konusu sen isen, süründürmek bir zevk meselesi.

 



 

 


 

Bahar:- Hah haa!

 


 

 


 

Sınıfa gelmişlerdi nihayet. Minho kapıya vurdu.

 


 

 


 

:- Gel!

 


 

 


 

Arkalı önlü girdiler yine sınıfa. Kızların gözü Bahar'ı arıyordu. Birden Minho'nun arkasında gördüler onu. Herkes şaşkın bakışlarla onlara bakıyorlardı. Öğretmen bile.

 



 

 


 

Bahar:- İyi dersler hocam. Saygılar! Dedi Minho'nun arkasına sinmiş bir halde.

 


 

 


 

Changbin:- Ne garip bir hal aldı bunlar iyice?



 

 

Seungmin:- Niye saklanmış Bahar Minho'nun arkasına?

 


 

 


 

Minho, sırasına kadar eşlik etti Bahar'a. Sonra Bahar geçip oturdu yerine eteğini çekiştire çekiştire.


 

 

Minho:- Tamam mı?



 

 

Bahar:- Tamam.

 


 

 


 

Minho'da yerine geçti.

 


 

 


 

Ekin:- Bahar?


 

 

Bahar:- Şu halime bakın.

 


 

 


 

Ekin:- Minho'ya yapışmış halde gelişini hepimiz gördük canım.



 

 

Bahar:- Onu mu dedik? Eteğim. Dedi gözleriyle işaret ederek.

 


 

 


 

Hazel:- Hihh sen ve kısa etek..

 


 

 


 

Mira:- Kıymet kopacak galiba.



 

 

Bahar:- Yedek kıyafetlerden verdiler. Yedeğe bak ya! Bunlarda böyle çıktı. Dedi mızmızlanarak.



 

 

Bir kaç kitap aldı ve bacağının kenarlarına kapattı. Minho, ona bakıyordu.

 

Felix:- Ne yapıyor öyle?

 


 

 


 

Minho:- Kısa etek giyemiyormuş. Erkekler kendisine bakmasın diye arkama saklandı.


 

 

Han:- Müslümanlar bu konuda çok hassaslar.



 

 

Birden Bahar'ın yan tarafındaki kitap düştü. Alelacele kitabı aldı ve bacağını kapattı. Minho görmüştü onu. Sınıfta onun bu hareketlerine bakan diğerleri vardı.


 

 

Minho, ayaklandı birden ve askıda ki ceketini alıp Bahar'ın yanına geldi. Öğretmeninin arkası dönüktü. Ders anlatıyordu tahtada. Kitapları aldı kucağından ve Bahar'ın bir şey demesine kalmadan, ceketini dizlerine örttü. Bahar, kendisine bakıyordu şaşkınlıkla. Kızlarda.


 

 

Bahar:- Ama!

 


 

 


 

Minho, arkasına döndü ve sırasına geçip oturdu. Sınıftaki diğer kızlar kıskançlık krizine grip grip çıkıyorlardı. Özellikle de Yu Na. Elindeki kalemi kırarcasına sıkıyordu.

 


 

 


 

Ders arası olmuştu. Anka bahçede kızları bekliyordu. Bang Chan yanına geldi.

 

Bang Chan:- Anka!

 


 

 


 

Anka, duymamazlıktan geldi. Başını diğer tarafa çevirdi.

 


 

 


 

Bang Chan:- Anka sana sesleniyorum.

 


 

 


 

Anka:- Duymuyorum, neden anlamıyorsun?

 


 

 


 

Bang Chan:- Ama duyuyorsun. Yoksa nasıl cevap verirdin.


 

 

Anka sinirlendi ve Bang Chan'a döndü.

 


 

 


 

Anka:- Belki konuşmak istemiyorum.

 

Bang Chan:- Neden?

 


 

 


 

Anka:- Şu arkadaşınızın, arkadaşıma yaptıklarına ses çıkarmadığınız için.

 


 

 


 

Bang Chan:- Yapma demediğimi nereden biliyorsun?

 

Anka:- Ben gördüğümü söylüyorum. Pek bi rahattınız bir kova suyu döktürürken.

 

Bang Chan:- Minho ile Bahar'ın meselesine karışmak doğru mu sence?

 


 

 


 

Anka:- Yanlış mı? Seninde Minho'dan bir farkın yok da o nedenle araya girmek istemiyorsun değil mi? Benim sıram ne zaman gelecek? Sen de beni ıslatmak için hangi kızları ayartacaksın? Bana yanaşmanın sebebi seninde benimi rezil etmek istemen.

 

Bang Chan kızmıştı:- Yeter! Bilip bilmeden beni suçlayıp duruyorsun. Ben sana neden kötülük yapmak isteyeyim ki? Neden zarar vereyim sana?


 

 

Anka:- Minho Bahar'a neden kötülük yapıyorsa onun için. Çünkü siz, okulunuzda yabancıları sevmiyorsunuz.

 


 

 


 

Bang Chan:- Benim hakkımda bunları düşündüren ne yaptım ki ben sana?



 

 

Anka:- Bana sebepsiz yere yaklaşman mesela.

 

Bang Chan, arkasına döndü. Sinirliydi. Hak etmediği sözleri duyuyordu. Hem de alakası olmayan bir konuda.



 

 

Anka:- Neden kaçıyorsun şimdi? Belki de beni sevdiğine inandırıp oynayacaktın benimle. Sana da iyiki güvenmemişim. Evet daha yeni tanıştık belki ama ne mal olduğunu anlamam geç olmadı. Arkadaş ayağına oynayacaktın benimle değil mi? Belki de aşık olacaktın bana numaracıktan. Ama ben seni hiç bir zaman sevmeyeceğim. Sen sevilecek biri değilsin çünkü.

 


 

 


 

Bang Chan, dayanamadı ve Anka'nın yanına gidip kollarını tuttu. Hoşlandığı kızdan bunları duymak çok ağır gelmişti.

 


 

 


 

Bang Chan:- Biliyor musun? Çok acımasızsın! Dedi ve gözlerine bakıp gitti oradan.


 

 

Anka, bir an söylediği sözcüklerden dolayı pişman olmuştu.

 

Anka:- Yanlış mı yaptım ben? Ama o da durup öylece izlemeseydi. Neyse. Ona ihtiyacım yok zaten.

 


 

 


 

Seungmin ise koridorda kollarını birbirine bağlamış, karşılıksız aşkı Dahyun'un sevgilisi ile sohbet edişine bakıyordu. İç çekiyordu üzülerek. Mira onu görmüştü. Yanına geldi ve duvara yaşlandı onun gibi.

 


 

 


 

Mira:- Güzel kızmış.

 


 

 


 

Seungmin irkildi:- Efendim?



 

 

Mira:- Aşık olduğun kız diyorum. Güzel kız.



 

 

Seungmin:- Ona aşık olduğumu da nereden çıkardın?

 


 

 


 

Mira:- Bakışlarından.



 

 

Seungmin, Mira'ya baktı.



 

 

Mira:- Neden gidip açıl mıyorsun ona?


 

 

Seungmin:- Bir erkek arkadaşı var.


 

 

Mira:- Anladım. Onun dikkatini nasıl çekerim diye düşünüyorsun galiba. Hı?

 

Seungmin:- Derdim dikkat çekmek değil.


 

 

Mira:- Onun kalbini kazanmak. Değil mi? Ama onun kalbi başkasına ait ise, onu nasıl kazanacaksın ki? Seni sevecek olsa, zaten severdi. Kendine de yazık ediyorsun böyle.

 


 

 


 

Seungmin:- Aşk beklemek değil midir?

 


 

 


 

Mira:- Aşk her ne kadar beklemek olsada, eğer aşık olduğun kişi yerinde mutlu ise onu yerinde bırakmaktır.

 


 

 


 

Seungmin:- Değişik bir bakış açısı. Ama ben onu hem yerinde mutlu görmek istiyorum, hem de onu beklemeyi tercih ediyorum galiba.

 


 

 


 

Mira gülümsedi:- Belki de seninkisi gerçek aşk değildir. Belki de sen onu beklemeyi seviyorsundur. Bilemeyiz tabii. İnşallah, beklemek zorunda kalmayacağın o kızı bulursun.

 


 

 


 

Seungmin:- Sana göre aşk nedir peki?

 


 

 


 

Mira:- Aşk mı?

 


 

 


 

Seungmin:- Evet.

 


 

 


 

Mira:- Aşk gelip geçici bir duygu fırtınası derler büyükler. Fırtınalar ilk başladıklarında şiddetli olurlar. Ama enerjisini tükendikçe etkisi de tükenir. Aşkta böyledir. Ama sevgi geçmez. Etkisi geçmez. Seni seviyorum diyen birisi, sevdiğinden vaz geçmez. Aşk ile başlayıp sevgi ile devam eden her şey, uzun ömürlüdür. Ah çok konuştum. Bilmişlik taslar gibi oldu kusura bakma.

 

Seungmin:- Hayır, hayır. Seninle konuşmak hoşuma gitti. Yani bir bilge gibi konuştun.

 


 

 


 

Mira gülümsedi:- Bildiğimden değil aslında. Hele de Bilge, hiç değilim. Sadece okuduklarımdan anlamaya çalıştıklarım.

 


 

 


 

Seungmin:- Güzel anlattın. Gerçekten. Dedi ve Mira'nın gözlerine baktı.

 


 

 


 

Mira:- Bazen insan, karşısındakini beklemeye de aşık olabilir. Onu elde ettiğinde, aşkı da biter. Kendine dikkat et. Duygularına da.

 


 

 


 

Seungmin:- Dikkat ederim. Okuyup, anladıklarım diyorsun ama sanki yaşamışsın gibi anlatıyorsun.

 


 

 


 

Mira:- Kim bilir belki yaşadım, belki yaşıyorum, belki de yaşayacağım bilinmez.

 


 

 


 

Seungmin:- İnsan yaşamadığı şeyin dersini de alabilir diyorsun yani.


 

 

Mira:- Öğreniyorsun.

 


 

 


 

Dahyun, göz ucuyla onlara bakıyordu. Mira ve Seungmin'in gülümsemeleri dikkatini çekmişti iyiden iyiye.

 


 

 


 

Seungmin:- Peki neden bunları bana söylüyorsun?

 


 

 


 

Mira:- Şu dediğin sürprizi sormaya gelmiştim. Fotoğraf kulübünün benimle alakası ne olabilir merak ettim de. Konu aşka kadar geldi. Bir de, sen iyi birine benziyorsun. Üzülmeni istemedim galiba. Aşk biraz can yakıcı olabiliyor.

 

Seungmin güldü.

 


 

 


 

Mira:- Seni sıktım. Benim aşık olduğum biri olursa sen de çok konuşup beni sıkarsın, ödeşiriz.

 


 

 


 

Seungmin:- Sıkılmadım ki.


 

 

Mira:- Neyse. Ben gideyim artık.

 


 

 


 

Seungmin:- Seninle sohbet etmek güzeldi.

 


 

 


 

Mira gülümsedi ve ayrıldı oradan.

 


 

 


 

Seungmin, arkasından bakıyordu.

 


 

 


 

Anka ise bahçede dolanıyordu. Bang Chan için söylediği sözlerde biraz kırıcı konuşmuştu.

 


 

 


 

Anka:- Bahar ile Minho'nun kavgası yüzünden, Chan'a kızdım. Amaan neyse ne. Neden bu kadar taktım ki bu çocuğa şimdi? Yine de kalbini kırdım. Neden içim rahat değil ki?

 


 

 


 

O anda geçen gün karşılaştığı çocuk ile tekrar karşılaştılar.

 

:-Merhaba.

 

Anka: Aa merhaba!


 

 

:- Beni hatırlamana sevindim. Ben de unutmuştur diyordum.


 

 

Anka:- Gördüğüm yüzleri genelde unutmam.

 


 

 


 

:- Sevindim. Çünkü ben de seni gördüğümden beri unutmuyorum. Hep aklımın bir köşesindesin. Adını öğrenmek için sınıfına geldim bir ara hatta. Seni görmek umudu ile ama sen yoktun.

 


 

 


 

Anka:- Ne güzel konuşuyor bu çocuk! Diye geçirdi o an aklından.

 


 

 


 

:- Adını öğrendiğimde ise her şey daha da güzel oldu benim için. Sana Anka diye seslenebilir miyim?

 


 

 


 

Anka:- Elbette. Adım bu zaten. Dedi gülerek.

 


 

 


 

:- Benim adım da Yuta. Yuta Nakakamoto.

 


 

 


 

Anka garipsedi o an.

 


 

 


 

Anka:- Koreli değil misin?

 


 

 


 

Yuta güldü:- Hayır. Japonum ben.

 


 

 


 

Anka:- Yaa.

 


 

 


 

Yuta:- Ailem Kore'ye iş için geldiler. Ben de onlarla beraber geldim işte. Ama burada bir Türk ile karşılaşmak aklımın ucundan geçmezdi doğrusu.

 


 

 


 

Anka gülümsedi:- Ben de bir Japon beklemezdim.

 


 

 


 

Yuta:- Gel sana bir şeyler ısmarlayayım. Kahve içір sohbet ederiz.

 


 

 


 

:- Doğru söylüyorum inan bana. Diğerlerinin seninle çıkmak için sıra beklediklerini biliyor muydun?

 


 

 


 

Ceylin ise bu gün ki yeni erkek arkadaşı ile kafede oturuyorlardı. Changbin, Jeongin ile birlikte kafeye giriş yaptı. Bir masaya geçip oturdular.

 


 

 


 

Changbin, Ceylin'i fark etmişti. Arkadaşı ile olan konuşmasıı dinlemeye başladı.

 


 

 


 

:- Okulda anket yapmışlar.

 


 

 


 

Ceylin:- Ne anketi?



 

 

:- Okulun en güzel kızı kim anketi.

 


 

 


 

Ceylin:- Kim çıkmış?

 


 

 


 

:- Tabii ki sen.

 


 

 


 

Ceylin:- Sen ciddi misin?

 


 

 


 

:- Doğru söylüyorum inan bana. Diğerlerinin seninle çıkmak için sıra beklediklerini biliyor muydun?

 

Ceylin saçlarını savurdu.

 


 

 


 

:- Onların arasında en şanslı olan benim tabii ki.

 

Changbin lafa girdi o anda.

 


 

 


 

Changbin:- Sen buna şans mı diyorsun?

 

Ceylin:- Changbin!

 


 

 


 

Changbin:- Bi dur Ceylin! Arkadaş ile konuşuyoruz.

 


 

 


 

Ceylin:- Changbin yine ne saçmalayacaksın acaba?

 


 

 


 

Changbin:- Sen bakma bu minik kuş'a. Gerçekler ona saçma gelir hep.

 


 

 


 

:- Ne demek istiyorsun sen?

 


 

 


 

Changbin:- Şimdi bu kız, öyle prenses gibi görünüyor ama aslında değildir.


 

 

Ceylin:- Değildir derken?

 


 

 


 

Changbin:- Bu bir yemek yer, öyle bir iki tabak değil. En az beş tabak beeeş!



 

 

Ceylin: Kim, ben mi?



 

 

Changbin:- Tabii sen. Sonra, kaba kaba konuşur. Argo kelimeler düşmez ağzından. Erkek gibi!

 


 

 


 

:- Ceylin'den mi bahsediyoruz biz? Okulun en güzel, en kibar kızı.

 

Changbin:- Ta kendisi.

 


 

 


 

Ceylin ayağa kalktı ve Changbin'in ağzını kapattı.

 


 

 


 

Ceylin:- Sus artık sus!

 


 

 


 

Changbin:- Dur bi Minik Kuş. Dedi ve elinden kurtuldu. Sonra böyle güzel de değil ha! Boya bunlar boya. Sen bunun bıyıklı halini görmedin hiç!

 


 

 


 

Ceylin:- Aahhhh yeteeer! Dedi ve Changbin'in üzerine uçtu resmen.


 

 

Changbin gülüyordu:- Minik Kuş yapma! Dur.



 

 

Ceylin:- Öldüreceğim seni! Bıktım senden.

 


 

 


 

Changbin bir yandan başına şaplak yiyor bir yandan da gülüyordu.

 


 

 


 

:- Ceylin, sen böyle biri misin?

 


 

 


 

Ceylin:- Tabii ki değilim. Beni kızdırmak için yalan söylüyor. Gıcık! Dedi Changbin'e bakarak.

 


 

 


 

Changbin: Yoo yalan değil. Yoksa erkek arkadaşına bunlardan bahsetmedin mi? Bunun kötü alışkanlıkları da var. Kumar oynuyor.

 

Ceylin:- Yuh!

 


 

 


 

Changbin:- Daha neler neler?


 

 

:- Üzgünüm Ceylin. İlişkimiz burada bitti.


 

 

Ceylin:- Ama!


 

 

Erkek arkadaşı gitmişti Ceylin'in. Changbin'e döndü.

 


 

 


 

Changbin:- Neden bana öyle bakıyorsun?

 


 

 


 

Ceylin:- Ölmeden önce ki yüzüne bakıyorum. Ne de olsa birazdan hayatta olmayacaksın!


 

 

Changbin yavaşça yerinden kalktı ve hızla kaçtı oradan.

 


 

 


 

Ceylin:- Gel buraya!

 


 

 


 

Changbin:- Minik Kuş bırak peşimi.

 



 

 


 

Ceylin:- Sana gel dedim!

 


 

 


 

Alya ve Yuta kafeye geliyorlardı. Changbin ve Ceylin koşarak geçtiler önlerinden.

 


 

 


 

Ceylin:- Gel burayaaaaa!

 


 

 


 

Changbin:- Asla.

 


 

 


 

Anka:- Ne olmuş bunlara? Yeni bir vaka daha galiba.

 


 

 


 

Yuta:- Kız yakalarsa fena yapacağa benziyor.

 


 

 


 

Anka:- Kim bilir yine ne oldu.

 


 

 


 

Anka ve Yuta bir masaya geçip oturdular. Ellerinde kahveleri, sohbet ediyorlardı. Koyu bir sohbet. Bang Chan geldi o an kafeye. Masada tek başına oturmakta olan Jeongin'in yanına geçip oturdu o da. Gözü Anka'da idi.

 


 

 


 

Jeongin:- Sana ne oldu? Yüzünden düşen bin parça.

 


 

 


 

Bang Chan, Anka'yı işaret etti.

 


 

 


 

Bang Chan:- Anka yeni aşkını buldu daha ne olsun?

 


 

 


 

Jeongin:- Aşk acısı demek.

 


 

 


 

Bang Chan:- Neden benimle ilgilenmiyor? Sence ben yakışıklı biri değil miyim? Bu okulda ki bir sürü kız benimle çıkmak için can atarken o yüzüme bile bakmıyor. Neden?


 

 

Jeongin:-Demek ki Anka, senin kıyasladığın kızlardan farklı bir kız. Hani seninle çıkmak isteyen kızlardan.


 

 

Bang Chan:- Alay etme benimle.


 

 

Jeongin:- Belki de senin onun kalbini kazanmak için çok çalışman gerekiyor.


 

 

Bang Chan:- Bana bu gün beni asla sevmeyeceğini söyledi. Ve daha bir sürü şey. Minho'nun Bahar ile kavgası yüzünden. Üstüne üstlük bir de bu çocuk çıktı. Onu beğeniyordu zaten. Şimdi yüzüme bile bakmaz.


 

 

Jeongin:- Orası, hiç belli olmaz.


 

 

Bang Chan:- Bu çocuk, tekin değil aslında korkum da ondan.


 

 

Jeongin:- Yuta, kendini beğenmiş, ukâla filandır ama kızları nasıl tavlaması gerektiğini bilir. Anka'yı da tatlı diliyle kandırmış galiba.

 


 

 


 

Bang Chan:- Ona da deiğerlerine davrandığı gibi davranır mı diyorsun?

 


 

 


 

Jeongin:- Maalesef.

 


 

 


 

Bang Chan derin bir nefes aldı.

 


 

 


 

Bang Chan:- Onun kalbinin kırılmasını istemiyorum. Başına bir iş gelmemesi için, hep onunla olacağım.

 


 

 


 

Jeongin:- Hep yanında mı?


 

 

Bang Chan:- Aynen öyle. Dedi ve Anka ile Yuta'ya baktı.

 


 

 


 

Lena ve Bahar ise sınıfta, kulüp seçme çabasındalardı. Bahar eteğinin kısalığından dolayı sırasından kalmıyordu.

 


 

 


 

Lena:- Bak şimdi kulüpleri sayıyorum.

 


 

 


 

Bahar:- Gönder gelsin.


 

 

Lena:- Hayvanseverler Kulübü, Dans kulübü, Botanik Kulübü, Müzik Kulübü, Tekvando Kulübü, Okçuluk Kulübü, Fotoğrafçılık Kulübü, Resim Kulübü, Moda Kulübü, Yemek Kulübü, Kitap Kulübü, Şiir Kulübü, Edebiyat Kulübü, Güreş Kulübü, Yabancı Dil Kulübleri, Bilim Kulübü, Matematik Kulübü, Tiyatro Kulübü ve dahası.

 


 

 


 

Bahar:- Ne çok kulüp varmış.

 


 

 


 

Lena:- Kulüp demekten, ağzım büzüşüp kalacaktı.

 


 

 


 

Bahar:- Sen hangisini seçtin?

 


 

 


 

Lena:- Resim, şiir ve yemek kursu arasında kaldım.

 


 

 


 

Bahar:- Bacağımdan dolayı müzik seçeceğim galiba.

 



 

 


 

Lena:- Bu kulüplerin bazı musabakalarada katılma gibi etkinlikleri de varmış.

 


 

 


 

Bahar:- Örneğin okçuluk.

 


 

 


 

Lena:- Aynen öyle.

 


 

 


 

Ekin elinde kitap ile geldi sınıfa.

 


 

 


 

Lena:- Yine kitap almışsın.

 


 

 


 

Ekin:- Kitap kulübüne üye oldum bu gün. Bu kitabı okuyup, yorum yapacağız.

 


 

 


 

O an da Jeongin ve arkadaşları sınıfa girmişlerdi. Ekin'in son cümlesini duymuştu.

 


 

 


 

Bahar:- Sen en azından üye olacak bir kulüp bulmuşsun biz henüz karar bile veremedik.

 


 

 


 

Minho yerine oturdu ve Bahar'a döndü.

 



 

 


 

Minho:- Seni kabul edipte ne yapsın kulüpler? Kimse başına bela almak istemez.


 

 

Bahar:- Hah hah haaa çok komik.


 

 

Minho:- Evet çok komiksin!


 

 

Bahar:- Bak benimle uğraşma.


 

 

Minho:- Ne yapacaksın?


 

 

Bahar tam ayaklanacaktı ki üzerinde ki cekete baktı.

 



 

 


 

Bahar:- Sonra hesaplaşacağız seninle.


 

 

Minho:- Tabii ne zaman istersen. Dedi gülerek.

 


 

 


 

Han:- İlk defa bir kavga büyümeden sonlandı. Jeongin yerine oturdu ve Ekin'e baktı. Ekin ise yerine oturur oturmaz kitabını açmıştı. Han ona baktı.

 


 

 


 

Han:- Ne oluyor Jeongin? Daldın uzaklara doğru. Dedi Ekin' i göstererek.

 


 

 


 

Felix köpeği Kuki ile ilgileniyordu arka bahçede. Hazel oraya geldi.

 


 

 


 

Hazel:- Merhaba!

 


 

 


 

Kuki koştu Hazel'in ayaklarının dibine.

 


 

 


 

Felix:- Seni bekliyordu galiba.


 

 

Hazel'in yanakları hafiften kızarmıştı. Kuki'yi kucağına aldı ve Felix'in yanına geldi.


 

 

Hazel:- Ben de onu özlüyorum eve gidince.

 


 

 


 

Felix:- Ama maalesef, Kuki'nin burada ki son günleri.


 

 

Hazel:- Neden?


 

 

Felix:- Okul'un bu bölümünde tadilat yapılacak. Kuki'yi buradan götürmem gerekiyor.

 


 

 


 

Hazel:- İyi ama nereye?

 


 

 


 

Felix:- Bilmiyorum Hazel. Bizim yurda götüremem. Hayvan sokmak yasak. Kesin yakalınırız.

 


 

 


 

Hazel:- Keşke ben de götürebilsem ama bizde de yasak.


 

 

Felix:- Bir haftaya kadar ona kalacak bir yer bulmalıyım.

 


 

 


 

Hazel:- Üzüldüm. Kuki'ye çok alışmıştım. Okula her gelişimde ilk onu görmek geliyordu içimden.


 

 

Felix:- Ayrılmak zorundayız ne yazık ki. Hazel Kuki'ye baktı. Üzülerek.


 

 

Felix mama tabağını Kuki'nin önüne koydu. Felix:- Haydi gidelim. Derse geç kalmayalım.

 


 

 


 

Beraber, bahçede yürüyorlardı. Hazel'in yüzü düşmüştü. Felix'in yüzüne baktı göz ucuyla. Onun yüzünün de Hazel' inkinden farkı yoktu. Başını çevirdi ama tekrar baktı Felix'in yüzüne. Çok şirin görünüyordu. Sanki bir ışık parçası gibiydi. Yanaklarında ki çiller o kadar tatlıydı ki. Güldüğünü görmüştü bir kere. O an, yani güldüğünde masum bir ifade beliriyordu yüzünde.

 


 

 


 

Hazel:- Keşke yüzünü güldürebilecek bir şey yapabilsem. Keşke! Dedi.


 

 

Felix, Hazel'e baktı.


 

 

Felix:- Benim gülmem neden önemli ki senin için?



 

 

Hazel gülümsedi:- Herkesin gülümsemesi önemli benim için. Herkesin! Sınıfa gelmişlerdi. Tam giriyorlardı ki içeri, Changbin ve Ceylin koşuşarak, itiş kakış girdiler sınıfa.

 


 

 


 

Hazel:- Ne oluyor size?

 


 

 


 

Changbin, erkeklerin arkasına saklandı.

 


 

 


 

Ceylin:- Gel buraya! Seni parçalayacağım. Kuş başı kuş başı.

 


 

 


 

Changbin gülüyordu:- Ne oldu terk mi edildin?

 


 

 


 

Ceylin:- Bak bir de pişkin pişkin gülüyor. Senin etlerini liğme liğme koparacağım gel buraya.

 


 

 


 

Bahar:- Ceylin içinden kasap çıktı resmen.

 


 

 


 

Changbin:- Çocuğa doğru yolu bulmasını sağladım neden kızıyorsun ki?

 


 

 


 

Alya:- Bi dakika durun ne oluyor size?

 


 

 


 

Hyunjin Alya'nın yanına geçti.

 


 

 


 

Hyunjin:- Alya haklı. Ne oluyor size? Dedi Alya'ya gülümseyerek.

 


 

 


 

Ceylin:- Bu her şeye burnunu sokan arkadaşınız yüzünden ikinci kez terk edildim. Ben geçen gün, hayatımda ilk defa terk edildim, ben!

 


 

 


 

Changbin:- Her şeyin bir ilki vardır değil mi?

 


 

 


 

Ceylin:- Ya yeter ama. Ne istiyorsun benden?

 


 

 


 

Changbin:- Ben senden ne isteyeceğim ki?

 


 

 


 

Ceylin:- Delisin sen deli!

 


 

 


 

O anda sınıfa öğretmen girdi. Her biri yerine geçtiler. Changbin Ceylin'in gözüne baka baka oturdu yerine. Gülüyordu.

 


 

 


 

Ceylin, yumruğunu göstererek bir de kızların kendisini çekiştirmesi ile oturdu sırasına.

 


 

 


 

Ceylin:- Beni deli ediyor bu çocuk.

 


 

 


 

Ekin:- Neden sana böyle bir şey yapıyor ki?

 


 

 


 

Ceylin:- Ne bileyim ya!

 


 

 


 

Bahar:- Biz olmasaymışız kiminle uğraşacaklarmış acaba bunlar?

 


 

 


 

Lena:- Kızlar, bunlar zorba mı acaba?

 


 

 


 

Ceylin:- Soruyor musun birde?

 


 

 


 

Lena:- Han yapmaz öyle şey.

 


 

 


 

Ceylin:- Heee yapmaz!

 


 

 


 

Bang Chan:- Minho bitti Changbin başladı.



 

 

Min Ho:- Ben henüz bitmedim.


 

 

Felix:- Ne istiyorsun bu kızdan? Minho'yu sormuyorum bile.

 


 

 


 

Changbin güldü:- Uğraşıyorum sadece.

 


 

 


 

Seungmin:- Uğraşmak mı bu sadece?

 


 

 


 

Changbin:- Öz güveni tavan bir kız. Herkesi kolayca elde edebilirim düşüncesi var. Aslında öyle de. Güzel bir kız. Her erkeği etkileyebilecek güzellikte. Ama törpülenmesi gerek.

 


 

 


 

Hyunjin:- Neden onu törpüleyen sen olasın ki?

 


 

 


 

Jeongin:- Anlamadın mı?

 


 

 


 

Changbin:- Hayır düşündüğünüz gibi bir şey yok.

 


 

 


 

Jeongin:- Hadi hadi! Kimi kandırıyorsun sen?

 


 

 


 

Han:- Yani kıza aşık oldun.

 


 

 


 

Changbin: -Yok öyle bir şey dedim ya.

 


 

 


 

Han:- Eminim yoktur.

 


 

 


 

Seçil Öğretmen okula gelmişti. Kızlar, bahçede onu karşıladılar hemen koşup.

 


 

 


 

Ekin:- Seçil Hocam sizi görmek ne güzel!

 


 

 


 

Seçil Öğretmen:- Bu gün okulda ilk günüm. Türkçe öğretmenliği için. Ben de çok heyecanlıyım.

 


 

 


 

Alya:- Okulu sizde çok seveceksiniz.

 


 

 


 

Seçil Öğretmen:- Okul çıkışında ilk dersim başlıyor. Yani eve biraz geç gelebilirim.



 

 

Anka:- Sorun değil biz başımızın çaresine bakabiliriz.

 


 

 


 

Seçil Öğretmen:- Sizin kulüp seçmeleri nasıl gidiyor?

 


 

 


 

Bahar:- Hala karar vermiş değiliz. Bazılarımız daha doğrusu.

 


 

 


 

Seçil Öğretmen:- Anladım. Bu arada kızlar bu gün gelmişken, sizlerle şu okçuluk antremanlarının yapıldığı spor salonuna gidip bakacağız.

 


 

 


 

Kızlar:- Yaşasın!

 


 

 


 

Seçil Öğretmen:- Kimsenin haberi yok durumunuzdan değil mi?

 


 

 


 

Ekin:- Merak etmeyin hocam. Ağzımızı açmıyoruz.

 


 

 


 

Seçil Öğretmen:- Böyle devam edin kızlar. Aman ha!


 

 

Kızlar ve Seçil Öğretmen, okçuluk antremanlarının yapıldığı spor salonuna geldiler. Yaylar sırasının üstüne dizilmişlerdi. Hedef tahtaları tam karşıda onları çağırıyordu sanki.


 

 

Lena:- Çook güzel!


 

 

Seçil Öğretmen:- Kısa bir süre sonra burada çalışmaya başlayacaksınız.

 


 

 


 

Bahar:- Özlemişim. Hedef tahtasını bile.



 

 

Lena:- Bende.

 


 

 


 

Alya:- Bir heyecan bastı beni sanki. Yarışma filan geldi aklıma birden.


 

 

Ekin:- Ne yalan söyleyeyim beni de.

 


 

 


 

Seçil Öğretmen:- Sakin olun kızlar. Ben size güveniyorum. Herşey yolunda gidecek inşallah.

 


 

 


 

Hazel:- İnşallah!

 


 

 


 

Teneffüs vaktiydi. Alya bahçedeki bankta oturuyordu. Hyunjin elinde kahve ile yanına geldi ve oturdu.

 


 

 


 

Hyunjin:- Buyrun prenses! Dedi ve kahveyi uzattı Alya'ya.

 


 

 


 

Alya:- Teşekkür ederim. Ama az önce içtim.

 


 

 


 

Hyunjin:- Bu benden ama.

 


 

 


 

Alya Hyunjin'e döndü.

 


 

 


 

Alya:- Senden olunca tadı farklı mı oluyor yani? Ha anladım. Her kıza kahve almam değerini bil demek istiyorsun.

 


 

 


 

Hyunjin toparlandı:- Yoo öyle bir şey demek istemedim.

 


 

 


 

Alya gülümsedi:- Tamam o zaman öyle bir şey demek istemediysen içebilirim kahveyi. Dedi ve aldı.

 


 

 


 

Hyunjin gülümsedi:- Garip bir kızsın.

 


 

 


 

Alya:- Öyleyimdir.

 

İkiside kahvelerinden birer yudum aldılar. Hyunjin, Alya'ya baktı.

 


 

 


 

Alya:- Ne oldu neden öyle baktın?


 

 

Hyunjin:- Bilmem. Bakmak istedim. Güzelliğin dikkatimi çekti.

 


 

 


 

Alya'nın yüzü değişti o an. Ayaklandı. Hyunjin bunu fark etmişti. Elinden tuttu birden.

 


 

 


 

Hyunjin:- Ne oldu birden? Neden ayaklandın? Yanlış bir şey söylemedim ki.

 


 

 


 

Alya:- Yanlış bir şey söyledin.

 


 

 


 

Hyunjin ayağa kalktı:- Ne dedim seni kızdıracak?

 


 

 


 

Alya eline baktı o an. Hyunjin'de. Ellerini çektiler hızla.

 


 

 


 

Alya:- Neden benim yanımdasın Hyunjin?

 


 

 


 

Hyunjin:- Seni tanımak istediğimi söylemiştim.


 

 

Alya:- Ama sen, tanımak isteyen biri gibi değil de beni tavlamak isteyen bir erkek gibi güzelliğimden bahsediyorsun. Eğer niyetin bu ise, benden uzak dur.

 


 

 


 

Hyunjin durakladı o an. Anlamış mıydı acaba planını? Bu kızı kendisine aşık etmek gerçekten zor olacağa benziyordu. Hemen kalbini çalamayacaktı belli olmuştu. O zaman yavaş yavaş işleyecekti içine, kalbine ve düşüncelerine. Bir şeyler yapması gerekiyordu çünkü Alya gidecekti.

 


 

 


 

Hyunjin:- Sana güzel olduğunu söyledim diye bana zampara bir erkek muamelesi yapmana inanamıyorum. Diğer kızlarla farklı arkadaşlıklarım olması, sana asılacağım anlamına gelmez.

 


 

 


 

Alya geri oturdu. Hyunjin'de.

 


 

 


 

Alya:- Özür dilerim. Diğerlerinin ağzından senin hakkında duyduğum şeyler, biraz böyle davranmama neden oldu.

 


 

 


 

Hyunjin:- Sorun değil. Herkesin bir fikri var benim hakkımda. Senin olması da normal.

 


 

 


 

Alya gülümsedi.

 


 

 


 

Hyunjin:- Şimdi bir şey söyleyeceğim ama kalkıp gitmenden korkuyorum.

 


 

 


 

Alya:- Tamam gitmeyeceğim söyle.

 


 

 


 

Hyunjin:- Gülümseyince çok güzel oluyorsun.

 


 

 


 

Alya:- Bak giderim!

 


 

 


 

Hyunjin güldü:- Tamam tamam sustum.

 


 

 


 

Seungmin sınıfta oturmuş düşünüyordu. Mira'ya baktı göz ucuyla. Mira defterine tahtadakileri geçirmek ile meşguldü. Kıvırcık saçları yanaklarından aşağı öyle güzel dökülüyordu ki. Gülümsedi ve arkasına yaslandı. Fotoğraf çekerken ki o hali, gülüşü. O an Felix kendisine baktı.

 


 

 


 

Felix:- Ne oluyor Seungmin?

 


 

 


 

Seungmin:- Bir şey olmuyor. Sadece baktım.

 


 

 


 

Felix:- Ağzın kulaklarında baktın ama. Yoksa?



 

 

Seungmin:- Dahyun varken mi? Ondan başkasına aşık olamam biliyorsun.

 

Felix:- Orası hiç belli olmaz.

 


 

 


 

Lena, kafeye oturmuş, elinde kağıt kalem ile bir şeyler karalıyordu. Han, konuşarak Felix ile kafeye girdi. Birden Lena'yı gördü karşı masada.

 


 

 


 

Han:- Sen masaya geç ben geliyorum.

 


 

 


 

Felix:- Nereye? Ha anladım. Hadi git bakalım.

 


 

 


 

Han, Lena'nın yanına geldi.


 

 

Han:- Oturabilir miyim?

 


 

 


 

Lena başını kaldırıp, Han'a baktı. Sonra hemen toparlandı. Önünde ki kağıdı sakladı telaşla.

 


 

 


 

Han:- Burada tek başına ne yapıyorsun?

 


 

 


 

Lena:- Hiiç, oturuyordum. Dedi ve kağıdı tekrar sakladı ellerinin altında.

 


 

 


 

Han:- Bir şey yazıyordun sanki.

 


 

 


 

Lena "hayır" dercesine başını salladı sağa sola.

 


 

 


 

Han:- Anladım benim bilmemem gereken bir şey. Belki de hoşlandığın çocuğa mektup yazıyordun. Neyse beni ilgindirmez değil mi? Dedi ve tam kalkıyordu ki masadan Lena kolunu tuttu.

 


 

 


 

Lena:- Bu devirde mektup mu kaldı ilahi Han dedi gülerek. Yok, aşk mektubu filan değil. Otur lütfen.


 

 

Han oturdu.


 

 

Lena:- Şiir yazmaya çalışıyorum.



 

 

Han:- Bunu gizlemeye ne gerek var ki?

 


 

 


 

Lena:- Benim gibi berbat bir şairsen gizlemeye gerek var. Dedi ve kağıdı Han'a uzattı. Han baktı ama anlayamadı. Şiir Türkçe idi.

 


 

 


 

Han:- Burada ne yazıyor?

 


 

 


 

Lena:- Afedersin. Türkçe yazdığımı unutmuşum.

 


 

 


 

Han:- Okusana, dinleyeyim.

 


 

 


 

Lena:- Okumasam?

 


 

 


 

Han:- Haydi ama.

 


 

 


 

Lena şiirini okumaya başladı.

 


 

 


 

Lena:- Yağmur yağarken şıp şıp.


 

 

Kuşlar uçar pır pır

 

Şırıl şırıl akar nehir

 

Fırıl fırıl, fırıl fırıl..

 

Buraya bir şey bulamadım.

 

Han gülmemek için kendisini zor tutuyordu. Yutkundu ve Lena'ya baktı.

 

Han:- Bu şiirin konusu nedir?

 


 

 


 

Lena:- Doğa. Anlamadın tabii. Zaten anlamanı beklemiyorum ki.

 


 

 


 

Han:- Hayır öyle söyleme yeni başlayan biri için gayet iyi.

 


 

 


 

Lena:- Ama şiir kulübü için gayet kötü. Desi yüzünü asarak. Neden tek başıma otursuğumu anladın mı? Kızlar bu şiiri ya da şiire benzeyen bu şeyi okurlarsa iki sene gülerler bana.

 


 

 


 

Han:- Sen bu şiiri, şiir kulübüne girmek için mi yazıyordun?

 


 

 


 

Lena:- Evet.

 


 

 


 

Han:- İyi de o kulübe girmek için illaki şiir yazmaya gerek yok ki. Sevmen yeterli. Üzülme haydi gülümse.

 


 

 


 

Lena gülümsedi.

 


 

 


 

Han:- Ama illaki şiir yazmak istiyorsan, duygularını, kalbini ruhunu dinlemen yeterli. Kelimeler aklından değil kalbinden dökülsün. Hem, kafe şiir yazmak için iyi bir ortam olmayabilir.

 


 

 


 

Lena:- Teşekkür ederim. İyi ki varsın. Moralim bozulmuştu. Yerine geldi sayende.

 


 

 


 

Han:- Sen de iyi ki varsın. İyi ki buradasın.

 


 

 


 

Ders Kimya dersiydi. Herkes önlüklerini giyinmiş, sırasına geçmişti laboratuvarda.

 


 

 


 

Han ve Lena'nın arasında, beş kişi vardı. Han eğilip eğilip, sıranın diğer ucunda ki Lena'ya bakıyordu.

 


 

 


 

Jeongin:- Biraz daha eğilirsen, boynun kopacak.

 


 

 


 

Han:- Ne yapayım göremiyorum. Dedi ve Jeongin'i geçti. Sonra Felix'i, sonra da Min Ho'yu geçti. Lena kendisine doğru baktı gülümseyerek.

 


 

 


 

Mira:- Han senin için dağları aşıp geliyor.

 


 

 


 

Lena:- Çok tatlı değil mi?

 


 

 


 

Bahar:- Bizi nasıl geçecek acaba? Dedi ve kollarını birbirine bağladı.


 

 

Lena:- Ya Bahar ya!

 


 

 


 

Mira:- Bahar, çekil kenara bakiyim!

 


 

 


 

Bahar:- Bana ne.

 


 

 


 

Lena dudağını büzdü:- Ağlarım bak!



 

 

Bahar:- Aman dur ağlama. Ben geçerim tek. Dedi ve Mira'nın yanına geçti.

 


 

 


 

Han herkesi tek tek geçerek masanın diğer ucundaki Lena'ya ulaşmıştı nihayet.



 

 

Han:- Sonunda geldim

 

Lena güldü.

 

Han:- Kimya' yı sever misin?

 


 

 


 

Lena:- Severim.

 


 

 


 

Han:- Ben sevmezdim ama artık seviyorum.

 


 

 


 

Kızlar gülüyorlardı gizliden gizliden.

 


 

 


 

Hyunjin:- Han bu şapşallığına bayılıyorum. Galiba kızlar onun bu haline aşık oluyorlar.

 


 

 


 

Felix:- Doğal bir çocuk.

 

Öğretmen girdi içeri. Dersi anlatmaya başladı.

 


 

 


 

:- Çocuklar seçtiğiniz bir arkadaşınız ile grup oluşturup ikili deneyler yapacağız.

 


 

 


 

Hyunjin:- Ben Alya ile ekip olmak istiyorum. Diye atıldı birden. Alya'ya baktı sorarcasına. Alya gülümsedi. Hyunjin cevabını almıştı hemen Alya'nın yanına ışınlandı.

 


 

 


 

Han:- Bence biz ikimiz ekip olalım.

 


 

 


 

Lena:- Tamam.

 


 

 


 

Changbin:- Bende Ceylin ile ekip olmak istiyorum dedi el kaldırıp.

 


 

 


 

Ceylin:- Gel buraya da seni zehirleyeyim!

 


 

 


 

Changbin:- Birde kızıyorsun bana senin hakkında konuşunca. Vahşi cazibe!

 


 

 


 

Ceylin:- Ayyy beni deli ediyor ya!

 


 

 


 

Hazel:- Sakin Ceylin sakin.

 


 

 


 

Ceylin:- Resmen suça teşvik bu çocuk.

 


 

 


 

Changbin, Ceylin'in yanına geldi.

 


 

 


 

Ceylin:- Seninle ekip arkadaşı olmak istemiyorum. Git yanımdan.

 


 

 


 

Changbin, elini Ceylin'in omuzuna attı.

 


 

 


 

Changbin:- Ben de seni çok seviyorum!

 


 

 


 

Ceylin, itti Changbin'i.

 


 

 


 

Ceylin:- Düş yakamdan.

 


 

 


 

Changbin ise onu sinir etmekten öyle çok mutlu oluyorduki.

 


 

 


 

Yu Na hemen Minho'nun yanına geldi. Eşi belli olmuştu. Felix, Seungmin ile Bang Chan ise sınıftan bir kız ile deney eşi olmuştu. Anka her ne kadar belli etmese de çaktırmadan bakıyordu o kız ile yan yana deney yapan Chan'a.

 


 

 


 

Jeongin, tek kalmıştı. Ekin'e baktı.

 


 

 


 

:- Jeongin ve Ekin, siz de ikiniz eş olun.

 


 

 


 

Ekin:- Eğer mümkünse, ben tek başıma olmak istiyorum. Yanlış anlaşılmasın. Kalabalık olunca adapte olamıyorum.



 

 

Bahar:- Ekin'e göre nerde çokluk orda... Mira dürttü Bahar'ı.

 


 

 


 

Bahar:- Orada yokluk diyecektim ne vuruyorsun.

 


 

 


 

Jeongin, Ekin'e baktı. Bozulmuştu.

 


 

 


 

Jeongin:- Ben de yalnız çalışmak istiyorum. Deney başlamıştı.

 


 

 


 

Herkes deney eşi ile yoğun bir şekilde çalışıyordu. Ekin ve Jeongin'de tek başlarına.

 


 

 


 

Ekin kimseye minnet etmiyordu kendince. Ya da bir şeylerin kafasını karıştırmasını istemiyordu. Belki de her ikiside. Aldıkları deney tüplerindeki maddeleri bir deney tüpünde topluyorlardı.

 


 

 


 

Kimya öğretmeni, öğrencilerin yaptıkları deneyleri tek tek geziyor, değerlendiriyordu.

 


 

 


 

:- Evet çocuklar. Şimdi yaptığınız çalışmaların sonuçlarını açıklayacağım. En iyiden mi başlayayım? En kötüden mi?

 


 

 


 

Ekin:- En iyiden. Dedi kendinden emin. Birinci belliydi galiba.

 


 

 


 

:- Tamam öyle yapalım. Herkes, dikkat kesilmişti.

 


 

 


 

:- Birinci grubumuz, Lena ve Han.

 


 

 


 

Lena ve Han birbirine baktılar. Sonra sevinçle çığlık attılar.

 


 

 


 

Lena ve Han:- Aaaa!

 


 

 


 

Lena:- Biz olmuşuz.

 


 

 


 

Han:- Evet. Deyip çak beşlik yaptılar.

 


 

 


 

Ekin şaşırmıştı:- Ama, ama nasıl? Ben, ben çok iyi yaptım. Benim deneyim en iyi olmalıydı.

 


 

 


 

Han:- Biz işimizi aşkla yaptık. Değil mi?

 


 

 


 

Hazel:- Kesinlikle. Dedi Han'a bakarak.

 

:- Çocuklar, bu deneyi yaparken neden grup olmanızı istiyorum biliyor musunuz? Bilim her zaman tek başına çalışmak değildir. Bilim ekip işidir. Paylaşmaktır. Bildiğini, bilmediğini paylaşmaktır. Başarıyı ya da başarısızlığı paylaşmaktır.


 

 

Ekin başını öne eğdi.



 

 

:- Bazen en iyi zannettiğimiz şeyler, en kötü olabilir ve bunu bize gösterecek başka bir akıla ihtiyacımız olabilir arkadaşlar.



 

 

Diğerlerinin de sıralamasını saydıktan sonra, dersi bitirdi Kimya öğretmeni. Ekin, bahçeye çıkıyordu. Kızlarda peşinden.


 

 

Hazel:- Ekin, bekle beraber çıkalım.



 

 

Ekin arkasına döndü ve kızlara baktı.

 


 

 


 

Ekin:- Biraz yalnız kalsam kızlar?

 


 

 


 

Bahar:- Öğretmenin dediğine çok takılma. Her zaman başarılı olacaksın diye bir şey yok. Önemli olan hatalarından ders çıkarmak.

 


 

 


 

Mira:- Hem sen bu grubun en zekisi olanısın. Bir daha ki sefere sen en iyi olacaksın.

 


 

 


 

Ekin:- Belki de hep birinci olmak istediğim için. Neyse. Ben gidip biraz hava alayım. Dedi ve bahçeye çıkıp duvarın dibine yaşlandı.

 


 

 


 

Jeongin geldi yanına ve yaşlandı duvara.

 


 

 


 

Jeongin:- Her zaman, en iyisi olmaya çalışmak zor gelmiyor mu sana?

 


 

 


 

Ekin:- Bu gün ilk defa yenildim. Hem de kendime.

 


 

 


 

Jeongin:- Belki de ilk defa yalnız kalmak istemedin.

 


 

 


 

Ekin:- Başarılı olmak istiyorsam, yalnız kalmam gerek.

 


 

 


 

Jeongin:- Bu yüzden mi elinde test kitabı hep bir kenardasın?

 


 

 


 

Ekin, Jeongin'e baktı.

 


 

 


 

Ekin:- Başarılı olmak zorundayım. Bir numara olmak zorundayım. Buraya bunun için geldim. Senden beni anlamanı beklemiyorum. Bu gün aldığım başarısızlık, yerin dibine geçmem için yetti. Artık daha fazla çalışıp, daha az insanla muhatap olacağım. Dedi ve tam gidiyordu ki Jeongin arkasından seslendi.

 


 

 


 

Jeongin:- Hala böyle düşündüğüne göre, bu gün de kalbinin yerine beynini dinleyeceksin. Peki, sen bilirsin.

 


 

 


 

Ekin, Jeongin'e baktı ve ilerledi.

 


 

 


 

Ders bitmişti. Okul dağılmak üzereydi. Min Ho, Yu Na ile bahçede ilerliyordu. Diğerleri Min Ho'yu biraz ötede bekliyorlardı.



 

 

Bang Chan:- Minho geliyor musun?

 



 

 


 

Minho:- Siz gidin ben geliyorum. Dedi ve Yu Na ile konuşmaya ve yürümeye devam etti. Jaemin onlara bakıyordu yine. Sinirlenerek.

 


 

 


 

Okuldan kızlar çıktılar konuşarak.

 

Hazel:-Dua et de kendikıyafetlerini kuruttular. Yoksa nasıl gidecektin eve?

 


 

 


 

Bahar:- Canım kendi kıyafetlerim. Etek etek değildi ki. Malzemeden çalmışlar resmen.

 


 

 


 

Alya:- Buradakiler için normal bir etek boyu bu.

 


 

 


 

Bahar:- Normale bak. Dedi beğenmez bir yüz ifadesi ile.

 


 

 


 

Ekin:- O değil de Minho'nun sana ceketini vermesi de büyük incelik. Hepimiz şaşırdık kaldık yani. Dedi ima ile.

 


 

 


 

Bahar:- Hiç laf sokma bu onun hastasıydı. Verecek tabi.

 


 

 


 

Lena:- İstese seni hassas olduğun bu konuda uğraştırabilirdi ama yapmadı. Neden acabaaa!

 


 

 


 

Bahar:- Allah aşkına uğraşmayın benimle. O zorbayı savunmayın bana. Bir an önce gidelim eve de kıyafetlerimi değiştireyim. Zaten ceketi de ben de kaldı. Resmen erkek kokusu sindi üzerime. Neyse temizleyip geri vereyim.

 


 

 


 

Kızlar, gülüyorlardı.


 

 

Birden Jaemin, Bahar'ı gördü ve ona seslendi.

 


 

 


 

Jaemin:- Bakar mısın Türk kızı!

 


 

 


 

Bahar durdu ve ona baktı. O an Minho'da baktı onlara.



 

 

Jaemin, Bahar'ın yanına geldi.

 


 

 


 

Jaemin gülümsedi:- İsmini bilmiyorum.

 


 

 


 

Bahar gülümsedi:- Öğrenirsin nasılsa.



 

 

Jaemin:- Henüz yeni tanıdığım birine adımı vermem diyorsun yani.


 

 

Bahar:- Yani.


 

 

Jaemin:- Peki. Ama ben tanıdıktan çok yakın olmak istiyorum seninle.

 


 

 


 

Yu Na konuşuyordu ama Minho'nun dikkati tamamen Jaemin ve Bahar'ın üzerindeydi.

 


 

 


 

Bahar:- Yakın mı?

 


 

 


 

Kızlar, birbirine baktılar önce, sonra uzaklaştılar. Erkeklerin yanından geçiyorlardı ki durdular.

 


 

 


 

Bang Chan:- Kızlar, ne oluyor orada?

 


 

 


 

Han:- Bu çocuğun Bahar ile ne işi var ki? Neyin peşinde bu?

 


 

 


 

Alya:- Bahar'a "sana yakın olmak istiyorum" dedi.



 

 

Hyunjin:- Ne?


 

 

Ekin:- Bir erkek bir kıza neden yakın olmak ister ki?



 

 

Jeongin:- Sence?

 


 

 


 

Hyunjin:- Belki sadece arkadaş olmak istemiştir.

 


 

 


 

Seungmin:- Bakın kızlar bu çocuk sağlam pabuç değil. Eğer bu cümlenin arkasında Bahar'a karşı hissettiği bir şeyler var ise arkadaşınızı o çocuktan korumalısınız.

 


 

 


 

Anka:- Minho gibi mi demek istedin?



 

 

Bang Chan:- Hayır Jaemin kötü biri..



 

 

Anka:- Yani sizin gibi.



 

 

Bang Chan:- Biz kötü değiliz!

 


 

 


 

Anka:- Hmm evet öyle.

 


 

 


 

Bang Chan:- Delireceğim!

 


 

 


 

Lena:- Anka tamam artık.

 



 

 


 

Bahar:- Yakın olmak istiyorum derken? Dedi ve hafiften kollarını sıvadı. Dayak moduna geçmeye hazırlanıyordu.

 


 

 


 

Jaemin güldü:- Dur sakin! Yakın olmak derken birbirimizin arkasını kollamak diyelim.

 


 

 


 

Bahar:- Ben senin arkanı niye kolayacağım? Bak benim arkam temiz kollanmaya ihtiyacım yok dedi arkasına dönüp bakarak.

 


 

 


 

Jaemin:- Geçen gün bana yardım ettin.

 


 

 


 

Bahar:- Eee?



 

 

Jaemin:- İkimizinde ortak düşmanı var. Minho.

 


 

 


 

Bahar:- Ona karşı ittifak mı kuracağız? Ben insanların arkasından iş çevirmeyi, düşmanlık yapamayı sevmiyorum. Bence sırf bir kız yüzünden sende yapma.

 



 

 


 

Bahar arkasını dönüp gidiyordu ki Jaemin kolundan tuttu ve kendine çekti. O an göz göze geldiler Jaemin ile.

 


 

 


 

Diğerlerinin gözleri büyüdü o an.

 



 

 


 

Alya:- Ne yapıyor bu?

 


 

 


 

Mira:- Dayak istiyor.



 

 

Jaemin, Bahar'ın gözlerine baktı. Baktı ve kaldı. Onun gözlerinde ki güzelliğe, ruhunda ki iyiliğe bakakaldı. Kolunda ki elleri gevşedi. Ruhuda. Farklı şeyler hissetmeye başladı. Güzel şeyler.

 


 

 


 

Minho yanlarına gidecek gibi oldu. Bir iki adımda olduğu yerde kaldı. Yu Na kolundan tutuyordu.

 


 

 


 

Yu Na:- Jaemin'in keyfi yerinde galiba.

 


 

 


 

Minho sinirle çekti kolunu.

 


 

 


 

Hazel:- Hihh bu çocuk canına susadı galiba.

 


 

 


 

Lena:- Yaa çok romantikler!

 


 

 


 

Hazel:- Çocuk birazdan ölecek neyi romantik bunun?

 


 

 


 

Lena:- Bakışlarına baksana Bahar'a.

 


 

 


 

Hyunjin Anka'nın yanına geldi.

 


 

 


 

Hyunjin:- Anka, bu gün ne yapıyorsun? Sana Seul'ü gezdireyim mi?

 


 

 


 

Anka:- Dur Hyunjin şimdi hiç sırası değil inan.

 


 

 


 

Bahar, geri çekildi. Tam tokat atmak için elini kaldırıyordu ki kızlar kendisine seslendi. Tehlikenin farkındalardı.

 


 

 


 

Kızlar:- Bahar!

 


 

 


 

Kaş göz işareti ile Bahar'ı uyarıyorlardı.


 

 

Bahar elini kaldırmadan geri indirdi.



 

 

Bahar:- Ben, kimsenin canını yakmak istemiyorum. Bu kişi Minho'da olsa. Sana tavsiyem, kalbini kötülükle değil, iyilikle terbiye et. Ve bana bir daha bu şekilde dokunma. Dedi ve kızların yanına koştu.



 

 

Ceylin:- Haydi gidelim artık


 

 

Kızlar, eve doğru ilerlemeye başladılar. Min Ho ise arkadaşlarının yanına geldi.

 


 

 



 

Minho:- Yine bir işler çeviriyor bu çocuk.

 


 

 


 

Han:- İşten çok başka bir şey var gibi.

 


 

 


 

Minho:- O ne demek?

 


 

 


 

Han:- Jaemin, Bahar'a sana yakın olmak istiyorum demiş.

 


 

 


 

Minho:- Kız benim düşmanım ya, onu yanına çekmek istiyor. Duyguları ile oynayacak.

 


 

 


 

Seungmin:- Bu gün ki manzaradan sonra pek duygu oynaması gibi değildi yaptığı. Jaemin'de Bahar'a karşı bir şeyler başlamış gibi.

 


 

 


 

Hyunjin:- Ya da bu gün başladı kesin.

 


 

 


 

Minho:- İkisi sevgili olsun da ben de Yu Na'da rahat bir nefes alalım. En azından beni suçlayıp durmaz sevdiğim kızı elimden aldın diye. Ama eğer bana düşmanlık için birleşirlerse o Bahar'ın elimden çekeceği var.

 


 

 


 

Bir okul günü de böyle geçmişti. Kızları ve erkekleri bir araya getirecek olaylar oluyordu hep. Ve galiba olmaya da devam edecekti.

                                                                                                                                     

Loading...
0%