Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm- Fotoğraf Sergisi

@mavimelek

 

Kızlar evdeydi. Ekin test çözüyor, Ceylin yüzünde maskesi ile bir yandan da Alya'ya makyaj yapıyoг, Hazel ve Lena Kore magazin dergilerine bakıyor, Anka telefonu ile oynuyor, Mira bilgisayar başında kızların kulüp seçmesini yaparken Bahar'da Minho'nun ceketini yıkayıp kurutmuş, ütülemek için hazırlanıyordu.

 

Alya:- Ceylin, yeter lütfen! Sıkıldım. Hem evin içinde neden makyaj yapmak zorundayım ki?

 

Ceylin:- Rahat dur rujunu taşıracağım.

 

Alya:- Hadi çabuk ol bunaldım.

 

Ceylin:- Dudaklarını şöyle kapatıp aç bakalım. Dedi kendisi göstererek Alya'ya. Alya'da aynısını yaptı.Ruju tüm dudağına dağılmıştı. Ceylin detaylı incelemeler sonucunda olduğuna kanaat getirmişti rujun. Ama makyaj henüz bitmemişti.

 

Alya:- Tamam mı bitti mi?

 

Ceylin: Hayır şimdi de rimel süreceğiz.

 

Lena:- Alya! Şu sizin sevdiğiniz dizinin oyuncusu varya, neydi adı? Neyse işte o sevgilisinden ayrılmış.

 

Alya:- Valla mı? Dedi heyecanlanarak. Ayaklanmak üzere iken Ceylin tarafından zapt edilmişti.

 

Hazel:- Evet. Şu an boş. Hala onunla evlenebilirsin. Dedi gülerek.

 

Alya:- Sür Ceylin. Yanaklarıma da allık sür! Dedi Ceylin'e dönüp.

 

Ekin:- Bahar sen ne yapıyorsun orada? Diye sordu nihayet test kitabından başını kaldırabilerek.

 

Bahar:- Minho delisinin ceketini ütülüyorum. Yarın götürüp veririm diye.

 

Kızlar:- Ooooooo!

 

Bu "ooo" lamalar derin imâ kokuyordu. Bahar için büyük anlam taşıyor olmalıydı ki bu ceket, bir erkeğin kıyafetine dokunmakla kalmamış yıkamış ütülüyordu. Söz konusu Bahar olunca kızlar hem şaşırmakta, hem de imâ da haklılardı. Ama her şey sadece yaptığı iyiliğin altında kalmamak için de olabilirdi. Bahar çoook karmaşık bir kızdı. Çözülmesi imkânsız bir kız.

 

Bahar:- Ne "ooo" luyosunuz acaba?

 

Anka:- Ne bileyim ceketini filan ütülemeler. Kabul et seviyorsun sen bu çocuğu.

 

Bahar:- Hele lafa bak hele! Neyini seveyim ben o odunun. Sadece temiz temiz götüreyim dedim şeysini. Ceketini işte.

 

Lena:- Bak dili de dolandı.

 

Bahar:- Allah'ım yarabbim şimdi üzerinize uçacağım ha!

 

Mira:- Uğraşmayın arkadaşımla.

 

Bahar:- Canım arkadaşım benim. Beni bir tek sen anlıyorsun zaten..

 

Mira:- Ne var yani, kız sevdiceğinin ceketini ütülüyor ne var bunda alay edecek?

 

Bahar:- Beni bir tek sen anladın sen de yanlış anladın! Ütüyü tek tek basacam yüzünüze artık dedi birden yükselerek.

 

Hazel:- Sadece iyilik yapıyor uğraşmayın kızla.

 

Mira:- Kızlar kulüp başvurusu yapıyorum, söylüyor musunuz seçimlerinizi?

 

Alya:- Ben dans kulübü canım, karar verdim.

 

Lena:- Öğrendim ki Han şiir ve hikaye kulübüne gidiyormuş. Beni oraya yaz.

 

Mira:- Sevdalı ya! Dedi gülerek.

 

Bahar:- Han derken? Uzak durmak hani?

 

Lena:- Ama bana yardımcı oluyor şiir konusunda.

 

Anka:- Sana ne canım, kız Han ile aman şiir ile ilgileniyor.

 

Bahar:- Bu güne kadar hanginizin sevgilisi bana ne oldu acaba? Uzak duracaksınız, dellendirmeyin beni. Döverim Han'ı.

 

Lena:- Ya Han'ı dövecekmiş, Ekin şuna bir şey söyle dedi ağlayarak. Öyle masum öyle temiz kalpli biraz da korkaktı ki Lena, Bahar'ın Kore'de erkek dövme yasağı olduğunu bildiği hâlde tehditlere inanıp hemen ağlıyordu. Yeşil gözlerinde göz yaşları bekliyordu sanki. Az buçuk sulu gözlü olmasının katkısı büyük olsa gerekti bu hâllerinde.

 

Ekin:- Bahar! Ağlama Lena sil gözünü, kimseyi dövemez o. Yasak!

 

Bahar:- Gizli döverim bende dedi üste çıkma çabası ile.

 

Ekin:- Seçil Hoca 'ya söylerim bak! Aa bu ne çocuk gibi, ütünü yap!

 

Bahar ters ters bakıp ütüsüne geri döndü.Bahar'ı durdurabilecek tek kişi Ekin'di bu hayatta. Çocuk ruhlu birini idare edebilecek birinin otoriter ve disiplin sahibi biri olması gerektiği gibi. Ve Ekin tam olarak bu kişiydi. Ciddi, planlı, çalışkan ve bir o kadar da ön görülüydü. Ama okulda hırslı bir öğrenciydi. Hırsları için kendine acımayacak kadar çok çalışan biri.

 

Mira:- Evet, kulüp diyorduk?

 

Ceylin:- Ben moda tasarım kulübü.

 

Mira:- Sen de tamamsın. Anka sen?

 

Anka:- Ben yemek kulübü. Biraz yemek öğreneyim de yapayım size.

 

Mira:- Hazel hayvanlar, ben botanik, Ekin kitap. Bahar sen?

 

Bahar:- Ben hala kararsızım. Müzik yaz bari.

 

Mira:- Beğenmezsen çıkarsın.

 

Bahar:- Öyle yaparım artık.

 

Mira:- Herkes tamamsa artık kulüplerimize gidebiliriz.

 

Ceylin:- Yarın okuldan sonra, fotoğraf kulübünün sergisi var kızlar duydunuz mu?

 

Mira:- Aa evet. Unutmuşum. Seungmin beni davet etmişti.

 

Bahar:- Sen ne alaka?

 

Ekin, Bahar'a baktı uyarırcasına.

 

Bahar:- Ee Onu da sorayım artık.

 

Mira:- Ben de anlamadım. Sürpriz dedi.

 

Lena:- Okula yeni gelen kıza sürpriz. Düşündürücü.

 

Ekin:- Ne garip çocuklar bunlar?

 

Bahar:- Bence garip olan sizsiniz. Biri size yardımcı olunca ya da en azından gülümsese, size karşı bir şeyler hissediyor zannediyorsunuz.

 

Ekin:- Bak sen. Eğer birine aşık olursan hatırlatacağım bu sözleri.

 

Lena:- Doğru mu söylüyor Bahar? Han benden hoşlanmıyor mu şimdi?

 

Bahar:- Bu garibimde kendisini seviliyor zannediyor. Hem de o zorbalar tarafından.

 

Mira:- Ne biliyorsun belki Han Lena'yı seviyordur. Belki Jeongin Ekin'i, Hyunjin Alya'yı ve hatta bence Bang Chan Anka'yı seviyordur. Olamaz mı?

 

Bahar:- Mümkünse olmasın. Eve kimseye aşık olmadan gideceğiz. Hepsini döverim ha!

 

Anka:- Sence Chan beni seviyor mudur?

 

Bahar:- Al işte kızın kafasını karıştırdın.

 

Anka:- Sordum sadece.

 

Ceylin:- Acaba Changbin'de benden mi hoşlanıyor? Yoksa erkek arkadaşlarımı kaçırmasının sebebi bu mu? Yok sanmam. O sırf gıcıklığına yapıyor bunu.

 

Bahar:- Aranızdan biri mantıklı düşünmeye başladı.

 

Anka:- Ceylin haklı. Zorbalık yapmaktan başka bir şey düşünmez onlar.

 

Ceylin:- Aynen öyle.

 

Ekin:- Aşk işlerini bırakıp derslerinizle ilgilenin. Sınav var unuttunuz mu?

 

Bahar:- Hastalar normale dönmeye başladılar.

 

Mira güldü:- Sonunda onları da kendine benzettin.

 

Bahar:- Aferin benim arkadaşlarıma. Dedi ve ütülediği ceketi kaldırıp baktı.

 

Ekin:- Son ütücü.

 

Bahar:- Güzel oldu güzel. Temiz temiz giyinsin. Yurttaymışya bunlar, yoktur şimdi kıyafetlerini yıkayıp ütüleyeni.

 

Mira:- Bak bak nasıl da düşünürmüş...

 

Bahar:- İyilik bu iyilik. Hemen fesat düşünmeyin.

 

Ekin:- Bize diyene bak.

 

Bahar:- Sen dersine baksana!

 

Ertesi gün olmuştu. Kızlar okula geliyorlardı konuşa konuşa. Bahçeye giriş yaptılar güle oynaya. Bahar'ın gözleri Minho'yu arıyordu. Elinde kıymetli bir hazine tutar gibi tutuyordu poşeti. Ama Minho ve arkadaşları ortada yoklardı.

 

Anka:- Seninki yok ortada.

 

Bahar:- Nereden benim ki oluyormuş? Şunu bir an önce vereyim de bir de ceketim de ceketim diye tutturmasın.

 

Yuta, hemen koşar adım geldi Anka'nın yanına. Beklemişti belliki. Her sabah onu bahçede bekleyen Bang Chan, yaslandığı duvardan doğruldu olduğu yerde. Anka ve Yuta'ya bakmaya başladı.

 

Yuta:- Günaydın.

 

Anka:- Günaydın.

 

Yuta:- Bu sabah yine çok güzelsin. Günüm aydınlandı resmen.

 

Anka gülümsedi. Başını çevirdi gülümseyerek ve o an Chan'ı gördü. Her sabah onu bekliyordu ve Anka bunu biliyordu. Ama geçen gün söylediği sözlerden sonra Chan'ın, kendisini bekleyeceğini sanmıyordu. Gülen yüzü değişti. O an vicdan azabı gibi bir şey hissetti onun gözlerine bakınca. Ona acı çektirdiğini hissetti o an. Belki de bu hissettiği onun vicdanı idi ya da Yuta ile olan arkadaşlığından dolayı Chan'ı aldatıyormuş gibi hissediyordu. Belki de daha başka bir şeydi hissettiği. Anlayamıyordu.

 

Yuta:- Anka, iyi misin?

 

Anka irkildi ve Yuta'ya döndü hızla.

 

Anka:- Sorun yok iyiyim.

 

Yuta o an arkasından bir gül çıkardı ve Anka'ya uzattı.

 

Yuta:- Bu senin için. Senin kadar güzel değil ama kabul edersen çok sevinirim.

 

Anka şaşkındı. Kızlarda. Ama Bang Chan öfkeliydi. Avının üzerine saldırmak üzere olan bir kaplan misali kabarmıştı.

 

Bang Chan:- O gülü sana yedirmez miyim ben? O elin bi değsin Anka'nın eline, kırarım onu.

 

Felix yanına geldi hızla. Olacakları az çok kestirebiliyordu. Engel olmalıydı Chan'a. Çünkü Yuta'nın derdi Anka'nın kalbini fethetmek olsa da arada Chan'a da nispet yapıyordu.

 

Felix:- Chan, yeter artık. Kendine gel. Üzülüyorsun.

 

Bang Chan:- O çocuğun Anka'ya zarar vermesini engellemeliyim. Kalbini kırmasına, onu üzmesine izin veremem.

 

Anka elini kaldırdı almak için gülü. Kızlara baktı. Tedirgin bir bakış. Felix gibi o da olacaklardan korkuyordu biraz.

 

Bahar kaş göz işareti ile "hayır" diyordu Anka'ya. Az çok onlarda Bang Chan 'ın bakışlarını görüyorlardı çünkü.

 

Bahar, Anka'nın önüne geçti.

 

Bahar:- Teşekkür ederiz, ilginiz için. Ama Anka gülü sevmez. Alerjisi var. Dedi sert bir şekilde.

 

Yuta:- Bu doğru mu? Çok özür dilerim. Bilmiyordum. Hemen bunu ortadan kaldırıyorum.

 

Bahar:- Sağol canım sağol! Hadi kaybet sen onu. Yuta gülü az uzaklarında ki çöpe atmaya gitti.

 

Bang Chan geri çekildi o an az da olsa.

 

Anka:- Bahar ne yapıyorsun sen? Neden attırdın şimdi gülümü?

 

Bahar:- Kim bu Yuta neden sana gül veriyor? Döverim bak.

 

Ekin:- Daha yeni tanıştığı birine hemen gül almak mı? Bilemedim.

 

Anka:- Biz sadece arkadaşız. Arkadaş.

 

Lena:- Romantik bir arkadaş.

 

Yuta geri geldi yanlarına.

 

Yuta:- Haydi gel kafede sana bir şeyler ısmarlayayım.

 

Bahar:- Zorla dayak istiyorum diyorsun yani.

 

Yuta:- Anlamadım?

 

Anka:- Bir şey demiyor. Neyse gel biz gidelim kafeye. Dedi ve Bahar'a baktı, uyarırcasına gözlerini açarak. Sonra da gittiler Yuta ile.

 

Bang Chan peşlerinden gidiyordu ki Felix kolundan tuttu.

 

Felix:- Dur. Belli ki aralarında bir şeyler olmaya başlamış. Gitme Chan.

 

Bang Chan durdu o an.

 

Bang Chan:- Onu korumam gerek Felix. Onu o çocuktan korumam gerek. Dedi ve gitti peşlerinden.

 

Hazel:- Gördünüz mü Chan yine peşinden gitti.

 

Lena:- Size de Chan, Anka'ya aşık gibi geliyor mu kızlar?

 

Mira:- Nedendir bilmem, Chan bana o çocuktan daha güvenilir geliyor.

 

Bahar:- Bana bile öyle geliyor.

 

Hazel, kızlardan ayrılıp, Kuki'nin yanına geliyordu. Elinde bir paket mama ile. İlerledi, ilerledi ve o an durdu. Gördüğü şey ile kaldı öylece. Mama paketini göğsüne basmış, onlaraı izledi öylece bir süre.

 

Felix, yanında bir kız ile Kuki'yi besliyordu. Bu kız ile gülümseyerek konuşuyordu üstelik. Samimi bir halleri vardı. Bir ara kızın elini tutup, ona yaklaştı. Gözlerine baktı. Kız ise durduk yere ona sarıldı.

 

Hazel:- Ne yapıyor bunlar? Zamanlamam mükemmel yani. Çocuğun kız arkadaşı varmış. Aptal kafa ne çıkıp çıkıp geliyorsun buraya? Beni görmeden kaçayım suradan.

 

Hazel, kısa süreli bir şokun ardından geri döndü hemen. Bozulmuştu istemsizce. Ama bu duruma bozulmasının nedenini kendisi bile bilmiyordu şu an. Kaçma derdinde olduğu için düşünemeye vakti de yoktu.

Hazel tam uzaklaşıyordu ki Felix, onu farketti.

 

Felix:- Hazel!

 

Hazel durdu. Tedirgindi. Arkasına dönüp dönmemek konusunda kararsızdı. Garip hissediyordu evet ama şu an tek istediği buradan hızla uzaklaşmaktı.

 

Hazel:- Beni çağırıyor! Ne yapacağım şimdi? Neyse yakalandık artık.

 

Yavaş yavaş döndü arkasına Hazel. Numaradan gülümsedi ve bozuntuya vermeden elini salladı.

 

Felix:- Yanımıza gelsene!

 

Hazel, usul usul geldi yanlarına. Çekine çekine.

 

Felix:- Nereye gidiyordun selam vermeden?

 

Hazel:- Kuki'ye mama getirmiştim de. Birmişti. Sonra aklıma bir işim olduğu geldi, geri döndüm.

 

Felix:- Ji Su, bu Hazel. Bizim sınıfta. Kendisi Türkiye'den geldi. Sen yokken, Kuki'ye beraber baktık. Hazel bu da kız arkadaşım Ji Su.

 

Hazel:- Tanıştığımıza memnun oldum.

 

Ji Su, süzdü önce boydan Hazel'i. Sonra saçlarını savurdu. Oldukça itici bir hareketti. Hazel ise isyenmediğini anlamıştı. Ji Su'nun mesajı yerine ulaşmıştı yani.

 

Ji Su:- Ben de dedi soğuk bir ses tonuyla.

 

Felix:- Biz Kuki'ye Ji Su ile bakıyoruz. O bizim minik bebeğimiz.

 

Hazel gülümsedi.

 

Ji Su:- Felix için Kuki çok değerlidir.

 

O an Kuki koşup Hazel'in kucağına çıktı. Hazel tam onu seviyordu ki Ji Su onu kucaklayıp aldı hızla.

 

Ji Su:- Bebeğim, anne burada. Karıştırdı yavrucak galiba.

 

Felix, bu davranıştan dolayı bozulmuştu. Kısa süre de olsa Hazel'in de emeği bulunuyordu Kuki'nin üzerinde. Hazel'de bozulduysa da belli etmedi. Aslında anlayışlı davranmaya çalışıyordu. Sevgilisini kıskanıyordu ne de olsa Ji Su.

 

Hazel:- Karıştırdı canım, kesin.

 

Kuki rahat durmadı Ji Su'nun kucağından önce yere atladı, sonra da Hazel'in kucağına çıkıverdi.

 

Ji Su, kıskanarak baktı.

 

Hazel:- Köpekçik, karıştırıyor işte. Dedi gülümseyerek. İyimser davranmaya çalışıyordu hâla.

 

Ji Su:- Kuki buraya gel! Dedi yüksek sesle. Bozulduğu anlaşılıyordu. Bu yüksek ses, Hazel'in uzak durması için bir uyarıydı.

 

Ama Kuki inmedi Hazel'in kucağından. Daha bir sindi. Felix ile Hazel, göz göze baktılar. Felix kızgındı. Hazel eğildi ve yavaşça Kuki'yi yere bıraktı. İki sevgilinin arasını bozmak istemiyordu.

 

Hazel:- Ben gideyim artık. Siz ilgileniyorsunuz nasılsa. Dedi ve gitti.

 

Felix, Ji Su'ya baktı.

 

Felix:- Bu tavrının nedenini açıklayacak mısın?

 

Ji Su:- Kim bu kız? Geldi durup dururken, Kuki'yi kucağına almalar filan.

 

Felix:- Durup dururken gelmedi ben çağırdım. Ayrıca, Kuki'yi kucağına o almadı, Kuki kendisi çıktı. Senin yokluğunda Kuki ile o ilgilendi. Hâla da ilgileniyor.

 

Ji Su:- Ben o kızı görmek istemiyorum burada dedi trip atarak.

 

Felix:- Seni gerçekten anlamıyorum.

 

Hazel, bahçede ilerliyordu. Durdu birden.

 

Hazel:- Aralarını bozmamak için uzak durmak en iyisi. Dedi ve ilerledi.

 

İlk ders beden dersiydi bu gün. Herkes spor salonuna doğru ilerliyordu. Kızlarda.

 

Ceylin:- Öyle azarlayınca saçına yapışamadın mı sende?

 

Hazel:- Ne yapışacağım Allah aşkına. Kız kıskandı herhalde Felix'i benden.

 

Bahar:- Fıstık gibi kızsın güzelliğini kıskanmıştır senin.

 

Hazel, Bahar'ın omuzuna kolunu attı.

 

Hazel:- Canım arkadaşım o senin kalbinin güzelliği.

 

Mira:- Felix ne yaptı o an?

 

Hazel:- Pek bir şey yapmadı. Yapmasını da beklemiyorum zaten. Sevgilisine beni savunacak değil ya.

 

Mira:- Hanım köylü çıktı bu da.

 

Kızlar güldüler.

 

O an Jaemin, Bahar'ın yanına geldi.

 

Jaemin:- Günaydın.

 

Bahar, başını salladı.

 

Jaemin:- Biraz konuşalım mı?

 

Bahar:- Ne o sabah sabah? Rüyanda beni mi gördün?

 

Biraz aksi konuşmuştu Bahar. Konuşmak değil erkeklerden herhangi biriyle aynı havayı solumak istemediğini belli etmek için.

 

Jaemin:- Belki görmüşümdür. Neden tersliyorsun hemen? Sadece konuşmak istedim.

 

Bahar:- Burada konuşabiliriz.

 

Jaemin kızlara baktı: Şeyy. Yalnız konuşabilir miyiz?

 

Kızlar, usulca çekildiler.

 

Ekin:- Bu çocuk iyiden iyiye sardı Bahar'a.

 

Lena:- Bu işin sonu aşk olacak demedi demeyin.

 

Jaemin:- Düşündün mü?

 

Bahar:- Neyi? Bir şey mi düşünmem gerekiyordu?

 

Jaemin:- Min Ho'ya karşı demiştimya hani.

 

Bahar:- Onun cevabını vermiştim sanırım.

 

O anda Min Ho geçiyordu spor salonuna doğru. Yanında Yu Na ile hemde. Birden Bahar ve Jaemin'i gördü.

 

Jaemin:- O sana zorbalık yapacak ve sen sessizce duracaksın öyle mi?

 

Bahar:- Dediğim gibi. Kimsenin düşmanı olmaya niyetim yok. Ben ne senin, ne de Minho'nun yanındayım. Zaten benim sizin meseleniz de ne işim var onu da anlamış değilim. Bir taraf seçmek zorundaymışım gibi hissettirme bana.

 

Jaemin:- Sen ve ben güçlerimizi birleştirmeliyiz. Dedi ve Bahar'ın elini tutu.

 

Bahar eline baktı. Sonra geri çekti hemen.

 

Bahar:- Ne gücü? Benim gücüm yok ki? Dur aslında var. Senin kast ettiğin güç benim için sevgidir. İnsanlara karşı sevgiden başka vereceğim başka bir şey yok.

 

Jaemin:- Neden, Minho ile kavga ediyorsun o zaman?

 

Bahar:- Eğleniyorum! Neyse ben artık gideyim. Ders başlamak üzere. Dedi ve gitti.

 

Yu Na:- El ele tutuşmalar, gülsemeler filan. Bunlar işi ilerletmişler. Ya da sana karşı güçlerini birleştirmişler.

 

Min Ho:- Gösteririm ben o kıza düşman safına geçmeyi.

 

Yu Na yine fişniklemişti Bahar'a karşı. Minho ise pek pasif kalmayacaktı anlaşılan.

 

Beden dersine girmişlerdi. Öğretmen hava güzel olduğu için dersi dışarıda yapmaya karar vermişti bu gün. Tüm öğrenciler yan yana sıralandılar.

 

:- Evet gençler! Isınma haeketleri ile başlayıp, koşu yarışı yapacağız. Bu gün aramıza koşu kulübünden arkadaşlarda katılacaklar.

 

O an yanlarına, aralarında Yuta'nın da olduğu koşu kulübünden öğrenciler geldi. Yuta, Anka'ya el salladı. Anka' da ona. Bang Chan, onlara bakıyordu.

 

Bang Chan:- Bu çocuk sinirlerimi zorlamaya başladı.

 

Han:- Bu gün Chan'ın yanından ayrılmasak iyi olacak.

 

Minho:- Demek ki ikimizin de canını yakmak istediğimiz birileri var. Dedi Bahar'a bakarak.

 

Lena:- Anka, geldi senin ki.

 

Anka:- Aynı derse gireceğiz. Şansa bak. Dedi ve göz ucuyla Bang Chan'a baktı.

 

Bahar:- Koşu kulübündeymiş. Kızlara koşmakta iyi olduğu kadar, koşu da da iyiymiş dedi göz devirerek.

 

Ekin:- Bu çocuk neden senin dibinde dolaşıyor? Ya da sen neden bu çocuk ile dolaşıyorsun?

 

Bahar:- Ben senin sormak istediğin şeyi anladım sanki.

 

Anka:- Neymiş?

 

Ceylin:- Chan'ı kıskandırmak mı niyetin?

 

Anka:- Tabii ki hayır. Zorbalarla işim olmaz. Bence sizin de olmasın. Hem biz Yuta ile sadece arkadaşız.

 

Mira:- Ve Anka'nın ağzından o klasik sözler döküldü.

 

Isınma hareketlerini yapıyorlardı. Yuta, Anka'nın yanına geldi. Ona gülümseyerek yapıyordu hareketleri. Anka ona bakıyordu.

 

Seungmin:- Chan, sakın!

 

Bang Chan:- Artık kendimi tutamayacağım.

 

Seungmin:- Tutacaksın. Belli ki Anka'nın da Yuta'da gönlü var. Şimdi derin bir nefes al ve kendine gel.

 

Bang Chan:- Ama ben... Peki tamam. Düşeceğim yakasından.

 

Seungmin:- Doğrusu da bu olur.

 

:- Çocuklar, bu gün ki koşu yarışını ekipler halinde yapalım ne dersiniz?

 

:- Çok güzel olur.

 

:- Sizleri koşu kulübünden profesyoneller ile iki kişilik ekip yapacağım.

 

Yuta hemen gelip Anka'nın yanında durdu. Tabii Bang Chan' a ekstra kıskançlık yükleniyordu.

 

Ceylin, bir genç ile eş olmuştu. Çocuk Ceylin'in içine düşervesine bakıyordu ona.

 

:-Merhaba.

 

Ceylin:- Merhaba.

 

:- Ekip arkadaşım da çok güzelmiş. Sen bu haftanın güzeli değil misin? Soru bayağı saçma oldu. Tabii ki sensin.

 

Ceylin:- Cok tatlısın.

 

:-Erkek arkadaşın var mı?

 

Ceylin:- Var, dı ama artık yok!

 

:- Sevindim.

 

Çocuk ve Ceylin konuşa dursunlar, Bang Chan'ın yanına bir kıskançlık vakası daha katılmıştı. Ama o henüz bunu bilmiyordu.

 

Changbin:- Minik kuş'a yeni sevgili kuş. Bana da av çıktı.

 

Jeongin:- Biriniz de rahat durun rahat!

 

Changbin:- Tabii rahat rahat avlayacağım onu da.

 

Jeongin:- Çok garipsiniz.

 

Minho, koşu yarında ki ekip arkadaşı olan kız ile yan yana geldi. Bahar'a bakıyordu. Hain planları nasıl işleteceğine dair kafasında düşünceler geziniyordu. Hiç pes etmeyecekti anlaşılan.

 

:- Kendini yarışa versen iyi olur.

 

Minho:- Sorun yok merak etme. Dedi elleri belinde.

 

Ekin:- Bahar dikkat et. Bu Minho'da bir şeyler var.

 

Bahar:- Mesaj alınmıştır. Dedi ve koşu eşinin yanına geçti.

 

Koşu yarışı başlamıştı. Bütün öğrenciler koşmaya başladılar. Anka ve Yuta önde gidiyorlardı. Hemen arkalarından Bang Chan ve koşu eşi geliyordu peşinden. Bir ara en öne geçtiler. Anka 'ya bakmadan geçti Chan. En önde koşuyordu.

 

Bahar ve eşi de koşuyorlardı. Minho ona baktı ve yanına doğru ilerledi. Ekip arkadaşı ona baktı "ne oluyor" dercesine. Minho Bahar'a doğru ilerledi. Bahar yanına gelen tehlikenin farkındaydı.

 

Bahar:- Ne o?

 

Min Ho:- Sana ne koşuyorum işte.

 

Bahar:- Az ötede koş.

 

Minho, iyice yanaştı Bahar'a. Etrafa baktı. Sonra ayağını Bahar'a doğru uzattı. Çelme takıp onu düşürmekti niyeti. Bahar, o ilk geldiği gün gibi Minho'nun önüne doğru uzattığı ayağına sertçe bastı. Minho derin bir ah çekti.

 

Bahar:- Biraz daha akıllanmazsan o ayağın kırılacak. Dedi ve gitti.

 

Minho:- Bu burada bitmedi diye arkasından bağırdı.

 

Bahar döndü ona ve inadına gülme hareketleri yaparak koştu.

 

Yuta hırslanmıştı birinciliği kaptırdığı için. Herkesin önüne geçmeliydi. Bu bir yarış olmasa da bunda bile şampiyon o olmalıydı.Hele ki birinciliği Bang Chan 'a kaptırmak vardı işin ucunda. Bu yüzden, Bang Chan'ı geçmek için hamle yapıyordu.

 

Anka:- Ben yorulmaya başladım. Çok hızlısın.

 

Yuta: -Hızı ol daha hızlı!

 

Anka: -Ama bu çok hızlı.

 

Yuta hırsından, Anka'yı görmüyordu bile. Anka ise iyiden iyiye yorulmaya başladı. O an olan oldu ve koşarken dengesini sağlayamayıp yere düştü. Yuta, onu umursamadan koştu bitişe. Ama onun gibi davranmayan biri vardı. Bang Chan, arkasındaki Anka'nın düşmesine kayıtsız kalmadı ve birinciliğe doğru koşarken durdu ve Anka'nın yanına gitti hemen.

 

Bang Chan:- Anka, iyi misin? Diye sordu ve omuzuna dokundu.

 

Anka yerden kalkmaya çalışıyordu fakat dizini incitmişti.

 

Anka:- İyiyim. Sadece dizim... Dedi ve kalkmaya çalıştı. O anda bitiş çizgisine gelen Yuta'ya baktı. Birinci oldum diye sevinişini gördü.

 

Anka:- Neden bıraktın yarışı? Sen birinci olacaktın.

 

Bang Chan:- Saçmalama. Birinci olmak senden önemli değil. Dedi ve Anka'nın kolunu omuzuna attı. Elini beline koyacaktı ki geri çekip koluna doğru koydu. Kenara doğru yürümesine yardımcı oluyordu. Anka ise ona bakıyordu. Hayran bir bakış. Yüzüne doğru kaydı bakışları. Kalbinde bir şeyler hareketleniyordu sanki. Dizinin ağrısını unutturacak şeyler. Etkileniyor muydu ondan? Özellikle de kendisini her seferinde önemsemesinden. Evet etkileniyordu. Sadece bunu itiraf etmek biraz zordu.

 

Bang Chan onu kenara oturttu. Kızlarda hemen yanına koştu.

 

Ekin:- Anka, iyi misin?

 

Anka:- İyiyim kızlar bir şey yok. Merak etmeyin.

 

Bang Chan:- Seni revire götüreyim.

 

Anka:- Gerek yok gerçekten. Sadece düştüm. Yaralanmadım. Neyseki koşu yolu yumuşak malzemeden yapılmış. Dedi gülümseyerek.

 

O anda Yuta geldi yanlarına. Bang Chan bir iki adım geri çekildi.

 

Yuta:- Anka, neyin var?

 

Bahar:- Salak! Dedi ters ters bakarak.

 

Mira dürttü Bahar'ı.

 

Anka bakmadı ona. Kendince küsmüştü.

 

Yuta:- Düştüğünü nasıl fark edemedim ben? Ah aptal kafam.

 

Anka:- Tamam sorun yok dedi küstüğünü belli eden bir ses tonuyla.

 

Yuta- Hayır seni görmem, korumam gerekiyordu.

 

Anka:- Yok bir şey. İyiyim.

 

Yuta:- Düştün ama iyi haber, biz birinci olduk.

 

Anka:- Hmm çok sevindim. Dedi gönülsüz.

 

Beden hocası, bir araya topladı herkesi. Öğrenciler sıraya geçmişlerdi birincileri öğrenmek için.

 

:- Çocuklar, bu bir yarış değil sadece eğlencesine yaptığımız bir aktiviteydi ama yine de bir birinci açıklamam gerekiyor. Yarışmanın kazananı, Yuta...

 

Yuta:- Evet be, evet!

 

Herkes tam onu alkışlayacaktı ki beden hocası devam etti.

 

:- Yuta gibi görünse de kazanan aslında Bang Chan!

 

Bang Chan:- Ne? Ben mi?

 

Yuta:- Ama ben kazandım. Ben bitirdim yarışı.

 

:- Sen ekip arkadaşını yarıda bırakıp gittin bitiş çizgisine. Bang Chan ise kazanmak üzere iken geri dönüp Anka'nın yardımına koştu. Her şey kazanmak değildir. Derslerimiz de neden hep takım çalışmalarına yer veriyoruz biliyor musunuz? Çünkü insan birlikte olduğu, takım arkadaşına saygılı olduğu zaman daha güçlüdür.

 

Anka gülümseyerek baktı Bang Chan'a. Gerçekten de birinciliği hak eden oydu. İçinde bir yerlerde sevinmişti aslında.

 

Ders bitmişti nihayet. Kızlar bahçeye çıkıyorlardı. Bahar ise eline Minho'nun ceketi olan paketi aldı.

 

Ekin:- Sen onu veremedin mi daha?

 

Bahar:- Çekirge gibi bir orada, bir burada. Bulsam vereceğim. Başına bir iş gelmeden vereyim. Bu sefer de ceketim diye tutturmasın.

 

O an az uzakta, Minho ile Yu Na'yı gördü Bahar.

 

Bahar:- Oradalar. Ben gidip vereyim şunu. Dedi ve onlara doğru ilerledi.

 

Bahar, biraz daha yaklaşmıştı ki ayağı görmediği bir şeye takıldı ve yere düştü. Elinde ki paket bir kenara savruldu. Avuçları yere fena çarpmıştı. Oturağındaydı. Arkasına döndü ve baktı. İki kız öğrenci bir ipi germişler ve takılıp düşmesine neden olmuşlardı. Üstelik Minho ve Yu Na tam karşısında kendisine kahkaha atarak gülüyorlardı. Ellerine baktı. Derisi yüzülmüştü. Sol değilde sağ eli fena olmuştu.

 

Kızlar onu görmüşlerdi. Hemen koştular.

 

Yu Na:- Bu kız neyine güveniyorda sana meydan okuyor ki? Dedi gülerek.

 

Minho:- İş birlikçilerin sonu budur. Hele de iş birliği yaptığı kişi benim düşmanımsa. Seni düşüremeyeceğimi mi sandın?

 

Mira, Bahar'ı tuttu ve kaldırdı.

 

Ekin:- Siz çok fazla oldunuz. Dedi kızarak.

 

Bahar işaret etti arkadaşına.

 

Bahar:- Konuşmaya gerek yok. Boş verin. Bunların tek anladığı şey zorbalık.

 

Minho:- Zorba değilim ben!

 

Anka:- Sen ve senin arkadaşların. Siz zorbasınız. Dedi ve Bahar'ın koluna girip onu uzaklaştırdılar.

 

Sınıfın camından bakıyordu Jaemin. Gülümsedi.

 

Jaemin:- Aferin sana Minho. Böyle devam et ki Bahar bana daha çok yaklaşsın. Galiba benim bir şey yapmama gerek kalmayacak. Dedi arkasına dönüp.

 

Mira:- Elin kötü olmuş. Hemşireye gidelim mi?

 

Bahar:- Gerek yok geçer acısı birazdan.

 

Mira:- Bi suya bari tutalım.

 

Bahar:- Şimdi derse geç kalırız. Acısı geçmezse dediğinizi yaparız dersten sonra.

 

Kızlar sınıfa gittiler.

 

Yu Na:- Haddini bildirdik! Oh iyi oldu.

 

Min Ho:- Jaemin ile hakkımda plan yapmaya devam ettikçe başına daha neler gelecek. Dedi ve yerde ki paketi gördü. İlerledi, yere eğildi ve paketi aldı.

 

Minho:- Elindeydi bu değil mi?

 

Yu Na:- Önemsiz bir şey belli ki. At gitsin. Neyse haydi sınıfa gidelim.

 

Minho:- Sen git ben geliyorum.

 

Yu Na:- Pekala.

 

Yu Na sınıfa çıktı. Minho merak etmişti paketin içindekini. Evirip çevirdi ve açtı.

 

Çok şaşırdı o an. Paketin içinden, ceketi çıkmıştı. Tertemiz, ütülü, çok ta güzel kokuyordu. Vicdan yapmalımıydı yoksa yapmamalımıydı bilemiyordu. Ama kendisini kötü hissetmişti. Çok kötü.

 

Kızlar, sınıfa çıkmışlardı. Bahar'ı sırasına oturttular. Bahar, eline baktı. Sızlıyordu.

 

Anka:- Birde ceketini ütülüyordun o zorbanın. Yıkadın tertemiz verdin. Hak etti mi? Yok. Kırış kırış verseydin ya!

 

Bahar:- Sorun değil, insanlık bizde kalsın boşverin. Jaemin, elinde sargı bezi ile sınıfa girdi.

 

Bahar:- Jaemin?

 

Jaemin, yere diz çöktü ve elini tuttu Bahar'ın.

 

Bahar çekti elini ama Jaemin sıkıca tuttu. Sonra sargıyı sarmaya başladı.

 

Jaemin:- Revire gitseydin ya.

 

Bahar:- İhtiyacım yok.

 

Jaemin:- Belli oluyor. Dedi ve elini sarmaya devam etti.

 

Kızlar, birbirlerini dürtüyorlardı. O an erkekler sınıfa girdi. Kapının orada durup onları izlemeye başladılar.

 

Bahar:- Elimi sarmayınca kopmaz merak etme. Dedi gülerek.

 

Jaemin gülümsedi:- Hala komiğim diyorsun.

 

Bahar:- Sen nereden çıktın? Dedi elini göstererek.

 

Jaemin:- Gördüm sizi sınıfın penceresinden.

 

Bahar:- Doğruya, halka açık sinema filmi oynuyoruz.

 

Jaemin:- Basrolde de sen. Zorbalık yapılan kız.

 

Bahar güldü istemsizce. Jaemin ona bakıyordu. Çok derin bakıyordu hem de. Kendimi sana kaptırmaya başıyorum bakışıydı bu.

 

Jaemin:- Hala gülüyorsun. Ama çok güzel gülüyorsun.

 

Anka:- Aşk bacayı sarmaya başlamış.

 

Minho, duyuyordu bunları. Artık birlik oldukları konusunda hiç bir şüphesi kalmamıştı.

 

Bahar gülümsemeyi bıraktı o an. Toparlandı hemen.

 

Jaemin:- Ben artık gideyim. Ders başlamak üzere.

 

Bahar:- Teşekkür ederim. Sargı için.

 

Jaemin gülümsedi ve döndü arkasına. Birden Minho ile karşı karşıya geldi. Birbirlerine meydan okurcasına baktıktan sonra, Jaemin sınıfına doğru ilerledi.

 

Minho yerine geçti ters ters bakarak Bahar'a.

 

Ekin:- İşler yine karışacak gibi.

 

Ders başlamıştı. Herkes, tahtaya bakıyordu. Anka ise Bang Chan'a.

 

Anka:- Bitişe vardığı halde koşup yanıma geldi. Yuta ise yanımda koştuğu halde beni görmemezlikten geldi. Chan, sen nasıl birisin? Benimle ilgilenmen hoşuma gidiyor. Ay çok ta yakışıklı. Bana ne oluyor da şimdi bu çocuğu düşünüyorum ben ya? Neden düşüncemle konuşuyorum? Hala konuşuyorum. Tövbe tövbe!

 

Felix ise Hazel'e baktı. Ji Su' nun yaptığı şeyden dolayı özür dileme ihtiyacı duyuyordu.

 

Han:- Gözler yine, bir yerlerde geziyor.

 

Felix:- Ji Su çok kırdı Hazel'i. O iyi niyetli davranmaya çalıştı ama ben anladım. Ondan özür dilemem gerekiyor.

 

Han:- Ji Su gereksiz kıskançlık yapmış.

 

Felix:- Hazel bir daha gelmez bence Kuki ile ilgilenmeye. Eminim.

 

Han:- Ne yapacaksın?

 

Felix:- Bilmiyorum. Gidip konuşayım ders arasında.

 

Han:- İyi yaparsın.

 

Ders arasıydı. Ekin kütüphanede oturmuş test çözüyordu. Jeongin, gelip yanına oturdu.

 

Jeongin:- Yine kütüphanedesin.

 

Ekin:- Burayı seviyorum. Sessiz ve sevdiğim şeylerle dolu. Dedi başını kaldırmadan.

 

Jeongin:- Arkadaşlarını da sevmiyor musun?

 

Ekin:- Onlar başka.

 

Jeongin:- Ama onlar, hem ders ile ilgilenip hem de hayatlarına devam ediyorlar. Sen neden bu kütüphaneden çıkmıyorsun?

 

Ekin, Jeongin'e baktı.

 

Ekin:- Ben de hayatımı yaşıyorum. Kim demiş yaşamıyorum diye.

 

Jeongin:- Kütüphanede mi?

 

Ekin;- Ben buraya okumaya geldim. Ve gelme sebebimin gereğini yapıyorum. Ders çalışıyorum. Kızlara gelince. Hepsinin aklı bir karış havada. Kimi aşk peşinde kimi hayal. Kimisi de kavga dövüş. Ders ile ilgilenen yok.

 

Jeongin:- Aşk ya da hayal kötü bir şey mi?

 

Ekin:- Bir öğrenci için, evet.

 

Jeongin güldü:- Ben seni çözdüm biliyor musun? Sen, kütüphaneye eğlenmek için değil. Saklanmak için geliyorsun.

 

Ekin:- Nasıl yani? Ne demek istiyorsun sen?

 

Jeongin:- Anlamamazlıktan gelme. Zeki kızsın. Hayattan kaçmak için buradasın. Arkadaşların hayatlarını yaşıyor diye kızıyorsun. Kendini bu kitapların arasına gizlediğinde dışarıda ki dünyadan saklanmış olmazsın.

 

Ekin:- Bilmiyorum fark ettin mi? Bana asosyal diyorsun.

 

Jeongin:- Kızarakta haklı çıkmaya çalışıyorsun ayrıca.

 

Ekin:- Bilmeden kendime psikolog edinmişim herhalde. Dedi ve hırsla kitabını kapattı. Benden ne istiyorsun?

 

Jeongin:- Seni.

 

Ekin, durdu o an.

 

Jeongin:- Seni hayatına döndürmek istiyorum. Evet biz öğrenciyiz. Dersler bizim önceliğimiz. Hayatımıza yön verecek bir yaştayız ama insanız. Robot değil. Matematiği sev, kimyayı, fiziği sev ama kendini daha çok sev. Dersine çalış Ekin Kendini ihmal etmeden çalış.

 

Ekin, başını öne eğdi.

 

Jeongin, Ekin'in yanağına dokundu.

 

Jeongin:- Eğme o güzel yüzünü. Sen üzül diye demedim bunları.

 

Ekin, Jeongin'e baktı o an. Utanmıştı. Jeongin, elini çekti hemen. Bir an da olmuştu. Bir an da çıkmıştı o kelimeler.

 

Ekin:- Benim çalışmam gerek Jeongin. Çok çalışmam gerek. Başarılı olmam gerek. Ülkeme döndüğümde, herşeyi başarmış, bir öğrenci olarak dönmek istiyorum. Dedi ve kitabını alıp çıktı kütüphaneden.

 

Bahar ise elindeki sargıya bakarak yürüyordu koridorda. Birden beklemediği bir şey oldu. Minho, kolundan tuttuğu gibi bir köşeye götürdü onu.

 

Bahar:- Ne oluyor? Ne yaptığını zannediyorsun sen?

 

Minho:- Asıl sen kim olduğunu zannediyorsun? Benim düşmanımla iş birliği yapmaya nasıl cüret edebilirsin sen ha! Bana bak sana bunu fena ödetirim.

 

Bahar kolunu kurtarmaya çalıştı ama Minho onu çok sıkı tutuyordu.

 

Bahar:- Ne saçmalıyorsun sen? Bırak kolumu, bırak dedim bak çok kötü olur. Bırak! Dedi ve tam vuracaktı ki Minho Bahar'ı iki kolundan tuttu ve duvara yasladı. Duvara çarpmanın etkisiyle saçında ki toka kırılıp yere düştü. Birden toplu olan saçları, döküldü omuzlarına doğru. Minho, garip hissediyordu. Garip bir şekilde kilitlenip kaldı Bahar'a. Yüzünü süzdü, saçlarını, dudaklarını. Dalga dalga akmıştı dalgalı saçları, hem yüzüne hem de omuzundan aşağı. Su gibi. Su gibi aktı Minho 'nun kalbine sanki. Serinletti suya aşık ateş parçası gibi yanan Minho 'yu bilmeden. Göz göze geldiler birden istemsizce. Minho, bakakalmıştı Bahar'a. Gözlerinde kaldı o an. Hiç bir şey yapmadan öylece kaldı. Hareket edemiyordu. Hareket etmek istemiyordu çünkü. Kavga etmek dışında ilk defa bu kadar yakınlaşmıştı. Omuzunda ki elinin üzerine, düşmüştü Bahar'ın saçları. Ellerini okşuyordu sanki, bir pamuk gibiydi. Elleri gevşedi. Öfkesi hafifledi. O an yapabildiği tek şey bu oldu çünkü Bahar'ın gözlerinin etkisinden çıkamıyordu bir türlü. Yörüngesine almıştı sanki onu. Ama en çok ta kalbini. Kalbine bir şey saplanmıştı sanki. Kalbine yıldızlar düşmüştü de kalbi galaksilere sığmıyordu o an. Evren dar geliyor gibiydi.

 

Bahar, Minho'ya baktı bir süre. Sonra itti onu. Çekildi geri. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Korkmuş muydu? Hayır korku değildi. İki tane tekmeye bakardı kendinden uzaklaştırması ama bilmiyordu.Yapamamıştı işte o an. Minho 'nun çekik gözlerinde bir şey vardı. Gardını düşürecek bir şey. Bu his korkuttu o an onu sanki. Kendisini zayıflatan, etkisiz hâle getiren bir şey vardı o kapkara, derin ama içinde yıldızlar parlayan çekik gözlerde.

 

Bir kaç bir şey söylemek için ağzını açacak gibi oldu, elini kaldırdı ama Minho, kendisine bakıyordu. Hızla yerden tokasının parçalarını alıp koşar adım uzaklaştı oradan. Minho tek başına kalmıştı.

 

Minho:- Az önce ne yaşadım ben? Neydi bu? Ama, ama güzeldi.

 

Kalbinin üzerine koyduğu eline baktı Minho. Hemen çekti. Sonra da uzaklaştı oradan.

 

Bahar koridorda yürüyordu. Elinde ki tokanın parçalarına bakarak. Karşıdan Mira geliyordu.

 

Mira:- Bahar neredesin? Seni arıyorum. Bahar'da bir tuhaflık olduğunu anlamıştı Mira.

 

Bahar:- Buradayım.

 

Mira:- Neyin var senin? Hem saçlarını açmışsın. İlk defa.

 

Bahar'ın eli saçına gitti:- Tokam kırıldı. Sen de yedek toka var mı?

 

Mira:- Maalesef yok canım. Neyse gel bir de kızlara soralım.

 

Seungmin, fotoğraf sergisi için arkadaşları ile gerekli düzenlemeyi yapıyordu. Sergi vardı ve kendisinin eseri de sergilenecekti. Çalışmaları dikkatlice koordine ediyordu.

 

:- Sen, Bay Hyung'un gizli tuttuğu fotoğrafı biliyor musun?

 

Seungmin:- Gizli tuttuğu fotoğraf mı? Haberim yok.

 

:- Kendisi çekmiş diyorlar. Onun için önemi büyükmüş.

 

Seungmin:- Öyle mi? Merak ettim doğrusu.

 

:- Sergide açacakmış.

 

Seungmin üzeri örtülü büyük tabloya baktı. Ne vardı o örtünün altında bilmiyordu ama kendisini ilgilendiren bir şey çıkacağı konusunda ki hisleri de kendisini rahat bırakmıyordu.

 

Hyunjin, bahçede kızlarla konuşuyordu. Konu ise Alya üzerine girdiği iddiaydı. Yanında ki kızların teşviki ile işi ileriye götürmekten çekinmiyordu.

 

:- Eee nasıl gidiyor senin şu Türk kızı avın?

 

Hyunjin:- Gayet iyi. Balık ağa takılmak üzere. Sence bu yüze hayır diyecek kız var mı?

 

:- Kızdan hâla cevap gelmediğine göre var galiba. Dedi gülerek.

 

Hyunjin:- İddiayı ben kazandığım zaman görürsünüz.

 

:- Bakalım görebilecek miyiz o günü?

 

O anda Alya göründü az uzaktan kızlarla. Konuşarak geliyorlardı.

 

Alya:- Saçın neden açık senin?

 

Bahar:- Dedimya tokam kırıldı diye.

 

Mira:- Kim kırdı peki?

 

Bahar:- O gıcık!

 

Mira:- Ne ara kavga ettiniz, bizim niye haberimiz yok?

 

Alya:- Biz görmeden birbirine girmişler yine.

 

Bahar:- Artık sabrım taşmak üzere haberiniz olsun. Yumruğumu sıkmak yerine onun suratına geçireceğim bir gün. Tutamıyorum artık ha!

 

Anka:- Şehir eşkiyası bunlar. Durma geçir yüzüne yumruğu.

 

Bahar:- Valla mı? Dedi sevinerek.

 

Ekin:- Dur Anka! Yok Bahar. Yok annem bir şey yapma. Sabır. Sonunda o da vazgeçecek seninle uğraşmaktan.

 

Bahar:- Bir kerecik vursaydım!

 

Ekin:- Yalvarma boşuna, söz verdin.

 

Bahar:- İyi tamam. Dedi istemeyerek.

 

Hyunjin, Alya'yı farketti.

 

Hyunjin:- Ben kaçar kızlar. Sevgili avım geliyor.Dedi ve gitti.

 

:- Git bakalım Hyunjin.

 

Hyunjin, Alya'nın yanına geldi.

 

Hyunjin:- Alya, benimle gelir misin?

 

Alya:- Neden?

 

Hyunjin:- Gelince görürsün. Seni bir yere götüreceğim.

 

Alya:- E haydi geleyim bari. Dedi ve Hyunjin ile birlikte gitti.

 

Lena:- Alya'ya sürpriz var galiba.

 

Bahar:- Bu çocuklar neden bu kadar dolanıyorlar sizin etrafınızda?

 

Ceylin:- Gıcıklık olsun diye. Dedi Changbin 'i imâ ederek.

 

Lena:- Ne malûm?

 

Ceylin:- Öyle tabii.

 

Hyunjin, Alya'yı resim atolyesine getirdi.

 

Alya:- Neden geldik buraya?

 

Hyunjin:- Bu gün atolye kapalı.

 

Alya:- Ne yani buraya kaçak mı girdik?

 

Hyunjin:- Evet.

 

Alya:- Haydi çıkalım hemen şuradan. Dedi ve tam çıkıyordu ki Hyunjin kolunu tuttu.

 

Hyunjin:- Sürprizi görmeden mi? Gel haydi. Dedi ve şovalenin üzerinde arkasına çevirilmiş duran tuvalin yanına getirdi Alya'yı.

 

Alya:- Bunu göstermek için mi getirdin beni buraya?

 

Hyunjin, tuvalin ön yüzünü çevirdi.

 

Hyunjin:- Hayır. Bunu göstermek için getirdim seni buraya.

 

Alya gördüğü şeyin karşısında çok şaşırmıştı. Çünkü bu tabloda bir karakalem portre çizimi vardı ve o kişi Alya'nın ta kendisi idi.

 

Alya:- Ama bu!

 

Alya şaşırmıştı Hyunjin 'in sürprizi karşısında. Ummadığı birinden ummadığı bir sürpriz. Altında bir neden aramalı mıydı? Yoksa sadece bir resim miydi? Ya da doğru soru şu olmalıydı. Hyunjin bir kızı tavlamak için neden bu kadar zahmete girmişti? Çok sevdiği resim sanatını kullanacak kadar mı gözünü hırs ve ego bürümüştü?

 

Hyunjin:- Nasıl olmuş?

 

Alya:- Bu benim. Beni çizmişsin. Nasıl yaptın bunu? Yani, aynı ben olmuş.

 

Hyunjin:- Gözümü kapattım, yüzünü hayal ettim ve seni çizdim.

 

Alya gülümsedi:- Hyunjin, sen çok yeteneklisin. Çok beğendim. Benim için mi çizdin bunu?

 

Hyunjin:- Hayır, kendim için. Sana da kendimi çizip veririm olur mu?

 

Alya güldü:- İyi de ben seni ne yapayım ki?

 

Hyunjin:- Aşk olsun. Beni görmek istemiyorsun demek. Anladım, öyle olsun. Dedi ve tam çıkıyordu ki Alya önüne geçti.

 

Alya:- Dur gitme hemen. Yanlış anladın. Öyle demek istemedim. Beni çok güzel çizmişsin. Sadece tabloyu almak istediğim için öyle dedim. Yoksa seni neden görmek istemeyeyim ki.

 

Hyunjin:- Öyle olsun bakalım.

 

Alya:- Şimdi bu sende mi kalacak?

 

Hyunjin:- Evet.

 

Alya:- İyi de neden?

 

Hyunjin:- Ben çizdimde ondan. Kimseye vermek istemiyorum.

 

Alya güldü:- Tamam daha fazla ısrar etmeyeceğim. Gönlün ne zaman olursa o zaman verirsin beni bana.

 

Hyunjin:- Çok beklersin. Dedi ve eline aldı tablosunu.

 

O anda bir ayak sesi duyuldu.

 

Hyunjin:- Biri geliyor.

 

Alya:- Sana gelmeyelim demiştim.

 

Hyunjin:- Saklan haydi saklan! Dedi ve Alya'yı çekiştirerek kapının arkasına gizlendiler. Hyunjin, Alya'ya kolunu sarmıştı.

 

Alya:- Yakalanacağız! Diye fısıldadı.

 

Hyunjin:- Sessiz ol! Dedi aynı şekilde.

 

Ayak sesleri yaklaşıyordu. Alya biraz daha geri çekildi. Başı, Hyunjin'in yüzüne doğru geldi. Hyunjin tek kolu ile onu sardığını fark etti o ama tek fark ettiği şey bu hareketi değildi. Alya'nın sıcaklığını iliklerine kadar hissetmiş olmasıydı. Güzel bir histi. Güzel bir anı. Kendisini egosundan, oyunlardan ya da yalanlardan sıyırıp koparan bir histi. Ama kalbini böylesine güzel hissedirirken neden vicdan azabı da çektiriyordu onu bilmiyordu. Belki de biliyordu da bilmemezlikten geliyordu. Yine de bu kız kendisini değiştiriyordu. Duygularını, düşüncelerini hâl ve tavırlarını yüz seksen derece çeviriyordu. Güzel de oluyordu.

 

Atölyeye gelen kişi içeri girdi ve baktı. Sonra geri çıktı. Hyunjin kendine geldi o an. Başlarını eğip baktılar.

 

Alya:- Gitti galiba. Dedi ve Hyunjin'e döndü. O an göz göze geldiler. Hyunjin, Alya'nın gözlerinde, kayboluyordu. Hyunjin aslında Alya'nın benliğinde kayboluyordu. Hyunjin belki de kaybolmak istiyordu.

 

Alya:- Haydi çıkalım artık. Dedi ve çıktı.

 

Hyunjin zorda olsa kendine geldi.

 

Hyunjin:- Hıh? Ha tamam. Haydi, yakalanmadan çıkalım buradan.

 

Alya:- Resmi unutma.

 

Hyunjin:- Aldım!

 

Alya ve Hyunjin, atölyeden çıktılar koşarak.

 

Hyunjin:- Tablomu asla unutmam.

 

Alya:- Boş bir anın olur nasılsa. O zaman alırım tablomu.

 

Hyunjin güldü. Onun güldüğünü gören Alya'da güldü.

 

Kızlar, bahçede dolaşıyorlardı. Felix, Hazel'in yanına geldi. Utana sıkıla. Ji Su'nun yaptığı şeyden dolayı hâla mahçup hissediyordu kendisini.

 

Felix:- Şey, Hazel, biraz konuşabilir miyiz?

 

Hazel:- Tabii. Dedi ve gitti Felix ile.

 

Biraz uzaklaştılar kızların yanından. Bahçede ki ağacın yanına geldiler.

 

Felix:- Ben, Ji Su adına senden özür dilerim.

 

Hazel gülümsedi:- Özür dinlenecek bir şey yok. Kendini bu konu da suçlu hissetme.

 

Felix:- Bu kadar iyi olma. Sana karşı olan tavrı çok yanlıştı.

 

Hazel:- Olur öyle. Bazen kız arkadaşlar, kıskançlık yapabilirler değil mi?

 

Felix:- Sen, çok iyi birisin. Şey. Kuki'nin bakımında yine bana eşlik edeceksin değil mi?

 

Hazel, başını öne eğdi:- Ben, o konuda sana yardımcı olamayacağım maalesef.

 

Felix:- Neden?

 

Hazel, bahane aramaya çalışıyordu kendince. Bir şeyler uydurması Kuki'nin yanına gitmesinden daha iyi olacaktı şu an. Ama tek nedeni Ji Su değil gibiydi sanki.

 

Hazel:- Ben faydalı olamadığımı düşünüyorum. Kuki'ye. Hem, alerjimin olduğunu da fark ettim. Kuki'nin yanından geldiğimde hapşırık krizine giriyorum. Burnum filan kaşınıyor.

 

Felix:- Kuki'yi kucakladın, besledin, sevdin yeni mi oldu bu alerji?

 

Hazel:- Öyle oldu. Varmış. Ben fark etmemişim.

 

Felix:- Kimi kandırıyorsun Hazel? Alerjin filan yok. Ji Su' nun yüzünden.

 

Hazel:- Yok canım ne alaka?

 

Felix Hazel'e baktı inanmamış gözlerle.

 

Hazel:- Felix, affet beni ama artık gelemem. Sana söz veriyorum Kuki'den kimseye bahsetmeyeceğim. Simdi izninle gideyim artık ben. Dedi ve gecip gitti Felix'in yanından.

 

Kızlar, okuldan çıkmak üzerelerdi.

 

Lena:- Kızlar, bu gün benim Şiir Kulübünde dersim var. Oraya gitmem gerekiyor.

 

Ceylin:- Ben de moda kulübüne gitmeden önce yeni sevgilimle kahve içmeye gideceğim. Sonra kulübe.

 

Ekin:- Ben de kitap kulübüne.

 

Mira:- Ben bu gün Fotoğraf sergisine gideceğim. Ama daha iki saat var. Önce eve gelir üzerimi değiştiririm. Sonra giderim. Neymiş bakalım şu sürpriz.

 

Bahar:- Herkesin kulübü açıldı benim ki neden açılmadı?

 

Anka:- Benimki de yok hala. Bu hafta açılır herhalde.

 

Lena:- Ben kaçar kızlar. Geç kalmayayım.

 

Ekin:- Ay bende. Öptüm sizi

 

Hazel:- Bizde eve gidelim bir an önce. Dedi yüzü düşerek.

 

Kuki için üzülüyordu. Bir şey onu rahatsız ediyordu. O köpeği görmesi gerekiyordu. Kuki'nin kendisine ihtiyacı olduğunu hissediyordu. Onun da onu sevmeye ihtiyacı vardı elbette. Ama şartlar. Şartlar uzak tutuyordu ikisini. Hem Kuki'yi hem Felix 'i uzak tutuyorlardı.

 

Mira:- Arkadaşını bırakmak zorunda değilsin. O köpecik ile ne güzel ilgileniyordun.

 

Hazel:- Kuki ile ilgilenenler var. Bana ihtiyacı yok.

 

Bahar:- Onun değil de senin ona ihtiyacın var bence.

 

Ceylin:- Kızlar, ben gidiyorum.

 

Bahar:- Kıyafet değiştirir gibi sevgili değiştiriyorsun. Ne dedim ben size? Erkek yok demedim mi?

 

Ceylin:- Ya Anka, Mira, Hazel, şuna bir şey deyin ya! Türkiye'de rahat bırakmadın sevgililerimi bari burada rahat bırak.

 

Bahar:- Asla. Sevgili istemiyorum!

 

Ceylin:- Ya bak şuna. İnşallah sen de aşık olursun.

 

Bahar:- Çok konuşma da yürü eve. Bak buna da suikast düzenlerim.

 

Mira:- Bahar, sen gelsene şöyle, sana bir şey söyleyeceğim. Dedi ve kolunu Bahar'ın omuzuna attı. İlerlemeye başladılar.

 

Bahar:- Ne söyleyeceksin?

 

Mira eliyle işaret etti Ceylin'e kaçmasını. Ceylin gülümsedi ve hızla kaçtı oradan.

 

Bahar döndü arkasına birden.

 

Bahar:- Hiiiihhh kandırıldım. Ceyliiin!

 

Mira:- Aaa Bahar yürü eve.

 

Bahar:- İhanet ha.

 

Anka:- Eve gidelim artık çok yoruldum.

 

Kızlar, eve doğru gidiyorlardı. Anka, Alya, Bahar ve Mira. Hazel arkalarından yetişti ve onlara katıldı.

 

Anka:- Eve gidince, seni şööyyle güzel giydirelim. Ceylin olsaydı hallederdi beş dakikada. Neyse biz halledeceğiz artık.

 

Mira:- Gerek yok o kadar süslenmeye canım.

 

Hazel:- Sus ve kendini bize bırak. Seungmin çağırmış. Biraz özen göstermelisin değil mi?

 

Mira:- Tamam ama bu Seungmin için değil. Sizde onunla beni yakıştırmayın çocuğun sevdiği bir kız var.

 

Bahar:- Aferin benim arkadaşıma. Örenek alın örnek.

 

Alya:- Bu aralar biraz büyük konuşuyorsun sanki Bahar. Kore'ye gelir gelmez hııı?

 

Bahar:- Jaemin' den bahsediyorsan, hiiç söyleme. Onun derdi, beni kendi yanına çekmek. Beraber Minho'ya komplalar kurmak.

 

Alya:- Valla o hiç öyle görünmüyor canım. O çocuk sana karşı bir şey hissediyor.

 

Hazel:- Alya haklı. Durum senin düşündüğünden farklı biraz.

 

Bahar durdu. Kızlara baktı. Doğru olabilir miydi? Olmalıydı. Olamazdı da. Bir erkek kendisini sevmeneli, aklını karıştırmamalıydı.

 

Alya:- Bizden söylemesi.

 

Bahar:- Hadi oradan fesatlık yapmayın. Eve gidelim de dersimize çalışalım.

 

Kızlar eve gelmişlerdi. Mira için elbise seçiyorlardı. Hazel ve Alya dolabın önünde dikiliyorlardı. Seçtikleri elbiseleri Mira'nın üzerine tutup tutup çekiyorlardı.

 

Hazel:- Pembe olsun pembe. Pembe bir kıza yakışan en güzel renktir.

 

Alya:- Pembe olmaz. Açık tenli. Ona böyle koyu renk olur.

 

Anka:- Beyaz olsun beyaz.

 

Alya:- Ne o nikaha mı gidiyor bu kız? Ne beyazı?

 

Mira:- Biraz acele mi etsek acaba? Serginin kapanışına yetişeceğim böyle giderse.

 

Elinde çay tepsisi ile Bahar geldi içeri.

 

Bahar:- Daha karar veremediniz mi? Dedi ve çayları dağıtmaya başladı. Bardağını alan oturdu.

 

Mira:- İki saattir kıyafet seçemedik, makyaj kaç saat sürer Allah bilir.

 

Hazel:- Kızlar, Ceylin'in zulayı delmeye ne dersiniz?

 

Mira:- Onun kıyafetleri bana olur mu ki? Ben 34 bedenim deyip duruyordu.

 

Anka:- Yok 30! Aynı beden giyiyoruz bir kere.

 

Birden hepside kıkırdamaya başladılar.

 

Hazel:- Ceylin'i biraz daha zorlasak çocuk beden giyecek. Dedi gülerek.

 

Alya:- Sorma. Zayıflık takıntısı vardı burada ki Koreli kızları görünce iyice sapıttı.

 

Bahar:- Kızlar, bir fikrim var! Dedi kötü kötü gülerek.

 

Bu arada Ceylin, yeni arkadaşı ile okulun yanında ki kafeye geldi. Şu beden dersinde birlikte koştukları çocuk.

 

:- Adımı sana söylemedim değil mi?

 

Ceylin:- Ben de söylemedim.

 

:- Okulun en güzel kızının adını bilmeyecek kadar aptal değilim.

 

Ceylin, saçlarını kulağının arkasına topladı.

 

:- Bu arada adım Seun.

 

Ceylin:- Ben de Ceylin. Gerçi, biliyormuşsun ama. Dedi gülerek.

 

:- Eee Kore'de olmak nasıl bir duygu?

 

Ceylin:- Güzel! Yeni arkadaşlarım oldu. Sevdim burayı.

 

:- Belki de yeni aşklar sevdirdi sana Kore'yi.

 

Ceylin:- Neden olmasın.

 

O anda Changbin ve arkadaşları, o kafeye gelip oturdular. Changbin, Ceylin ve o çocuğa baktı.

 

Minho:- Buraya geleceklerini biliyordun değil mi?

 

Changbin:- Biliyordum diyelim.

 

Bang Chan:- Senin derdin ne acaba bu kızla?

 

Changbin:- Sadece uğraşıyorum.

 

Jeongin:- Umarım, Minho'nun, Bahar ile uğraştığı gibi uğraşmıyorsundur. Sizin yüzünüzden adımız zorbaya çıktı.

 

Minho:- O kız benim düşmanım olduğu için uğraşıyorum.

 

Hyunjin:- Uğraşa uğraşa düşmanın yaptın. Kızın ilk geldiğinde düşmanlık düşündüğünü sanmıyorum.

 

Minho:- Felix, nerede bu arada?

 

Bang Chan:- Köpeğine bakmaya gitti. Yuvasına koyup gelecek.

 

Hyunjin:- Diğerleri de yok.

 

Changbin:- Seungmin ve Han kulüblerindeler. Dedi Ceylin' e bakarak.

 

Ceylin, yeni arkadaşı ile konuşuyordu. Sohbet koyuydu. Birden başını çevirdi ve Changbin'i gördü.

 

Ceylin:- Allah'ım yine burada!

 

Seun:- Kimden bahsediyorsun?

 

Ceylin, gözleriyle işaret etti Changbin'i.

 

Seun:- Changbin mi? Ne istiyor senden?

 

Ceylin:- Takmış bana kafayı. Bütün erkek arkadaşlarıma beni kötülüyor. Tabii ayrılıyoruz sonra.

 

Seun:- Ben kimsenin sözleri ile hareket etmem. Gözümün önündekine bakarım. Dedi ve Ceylin'in elini tuttu.

 

Changbin dayanamadı o an ve gelip yanlarına oturdu.

 

Hyunjin:- Ne yapıyor bu çocuk? Yine.

 

Bang Chan:- Yine, iş başında.

 

Changbin:- Minik kuş, bu kim?

 

Ceylin:- Bana minik kuş dememeni söyledim sana değil mi?

 

Changbin:- Bu arkadaş yeni mi?

 

Ceylin:- Sana ne?

 

Seun:- Evet yeniyim. Ayrıca eskimeyi düşünmüyorum.

 

Changbin:- Sen düşünmeyebilirsin ama Ceylin, sıkıldığı zaman seni kolayca eskilerin arasına kaldırabilir.

 

Ceylin, Changbin' e baktı uyarırcasına.

 

Seun:- Sen eskilerdensin galiba.

 

Changbin:- Hayır. Ne eski nede yeniyim.

 

Ceylin:- Changbin!

 

Changbin:- Minik Kuş'u iyi tanıdın mı bari? Hani bazı iyi kötü huyları filan.

 

Ceylin:- Changbin dedim! Başlama yine.

 

Changbin:- Ama böyle olmaz ki minik kuş. Eğer biri ile sevgili olacaksan, ona her şeyi anlatmalısın.

 

Seun:- Sorun yok Ceylin. Senin gibi güzel bir kızın kusurları hiç bir erkeğin gözüne batmaz.

 

Changbin:- Bak sen. Her şeyine razıyım diyorsun.

 

Seun:- Aynen öyle.

 

Ceylin, bir Changbin'e bir de Seun'a bakıyordu.

 

Changbin:- Bana da razı mısın peki?

 

Seun:- O ne demek öyle?

 

Ceylin, Changbin'e baktı.

 

Ceylin:- O ne demek öyle?

 

Changbin:- Ben bu kızın erkek arkadaşıyım. Bana kızdı ve sırf intikam almak için şu an seninle buluştu. Beni kıskandırmak için.

 

Seun ve Ceylin:- Ne?

 

Ceylin:- Ama, amamaa!

 

Seun:- Yalan söylüyorsun.

 

Changbin:- Benim burada olacağımı biliyordun değil mi? O nedenle buraya getirdin bu çocuğu.

 

Seun:- Bu doğru mu Ceylin?

 

Ceylin:- Buraya okula yakın olduğu için geldik bir kere.

 

Changbin:- Ve bana.

 

Ceylin:- Senin şu an yakın olduğun tek şey ecelin.

 

Changbin:- Hadi ama sevgilim. Bitsin bu küslük. Dedi ve Ceylin'in yanında ki sandalyeye geçti ve kolunu omuzuna attı.

 

Changbin:- Barıştık mı? Hı?

 

Ceylin:- Hayır! Dedi kolunu geri çekerek. Diğerleri, yan masadan onlara gülüyorlardı.

 

Minho:- Changbin yine görev başında.

 

Hyunjin:- Komik bu çocuk.

 

Bang Chan:- Changbin, ne istiyor bu kızdan? Şimdi de sevgili rolü yapıyor.

 

Minho:- Sadece eğleniyormuş muş! İnanırsan.

 

Seun:- Ceylin, ondan intikam almak için beni mi kullanıyordun yoksa? Dedi Changbin'i göstererek.

 

Ceylin:- Tabii ki haa...

 

Changbin, işaret parmağını Ceylin'in dudağının üzerine koydu.

 

Changbin:- O güzel ağzını konuşarak yorma sevgilim. Seni bir daha üzmeyeceğim. Tamam mı?

 

Ceylin'in sabrı taşmak üzereydi.

 

Seun:- Ceylin, bir şey söylemeyecek misin?

 

Changbin ayaklandı:- Sen hala burada mısın?

 

Seun, ayaklandı ve hızla çıktı dışarı.

 

Changbin, gerisin geri oturdu yerine. Sinirden patlamak üzere olan Ceylin 'e baktı.

 

Changbin:- Çocuk çok bozuldu. Ama ileride bana büyük bir dua edecek.

 

Ceylin, Changbin'e baktı gülerek.

 

Ceylin:- Sen de dua etmeye başlasan iyi olcak.

 

Changbin:- Ne duası?

 

Ceylin:- Son duan! Dedi ve Changbin'in boğazına yapıştı.

 

Changbin gülüyordu.

 

Ceylin:- Bıktım senden bıktım! Düş yakamdan.

 

Changbin:- Bırak boğazımı. Nefes alamıyorum. Dedi gülerek.

 

Ceylin:- Boğulda kurtulayım senden.

 

Lena ve Han ise, şiir kulübündelerdi. Kore edebiyatından şiir dinletisi zamanıydı.

 

Lena elini çenesine koymuş, büyük bir dikkat ile dinliyordu. Han ise Lena'ya bakıyordu.

 

:- Evet arkadaşlar. Şiiri beğendiniz mi?

 

:- Evet! Diye sesler duyuldu.

 

:- Aramızda bir Türk arkadaşımız var. Lena hoş geldin.

 

Lena:- Teşekkürler.

 

:-Kore şiirlerini beğendin mi?

 

Lena:- Evet çok güzeller. Çok beğendim.

 

:- Bize kendi ülkende ki şaiirlerden ve şiirlerden bahseder misin biraz?

 

Lena ayağa kalktı:- Tabiiki. Benim ülkemde, Yani Türkiye'de çok değerli şaiirler, çok güzel şiirler vardır. Örneğin en çok bilinen şairimiz Mehmet Akif Ersoy'dur. Milli mücadele şairimizdir kendisi. Ayrıca, milli marşımız olan İstiklal Marşı'nın da yazarıdır. Sonra Nazım Hikmet vardır. Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiştir.

 

:- Bize bir tane okuyabilir misin?

 

Han ayağa kalktı o an.

 

Han:- İzniniz olursa ben okumak istiyorum.

 

:- Tabii Han seni dinliyoruz.

 

Han, Lena'ya baktı. Gözlerine kilitledi gözlerini. Sonra Türkçe yazılan o şiir Kore'ce dökülmeye başladı Han'ın ağzından. Dökülürkende farklı bir anlam kazanmaya başlamıştı. Çünkü her şiir, başka anlamlara bürünürdü her kalpte.

 

Han:-Seviyorum seni

 

Denizi ilk defa uçakla geçer gibi

İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık

İçimde kımıldayan bir şeyler gibi

Seviyorum seni

Yaşıyoruz çok şükür der gibi.

 

Lena hayranlıkla dinledi Han'ı. Dudağında minik bir gülümseme belirdi. Çok beğenmişti. Özellikle Han'ın bu şiiri ezbere okuması, kendisine bakarak hem de. Çok değerli, çok kıymetliydi. Utanarak tekrar yerine geçti.

 

Şiir kulübü de mola vermişti. Lena Bahçeye çıktı ve banka geçip oturdu. Birden Han'ın o tatlı ses tonu yükseldi beyninden kulaklarına doğru.

 

Seviyorum seni

Denizi ilk defa uçakla geçer gibi...

 

Ne de tatlı okumuştu. Lena ise hayranlık ile dinlemişti onu. Üstelik Nazım Hikmet.

 

Lena:- Bu çocuk sürprizlerle dolu.

 

O anda Han onu gördü bahçede ve yanına geldi.

 

Han:- Neden tek başına oturuyorsun burada?

 

Lena:- Öyle bi hava alayım diye çıktım oturup kalmışım. Okuduğun şiirin etkisinden çıkamıyorum.

 

Han:- Gerçekten beğendin mi?

 

Lena:- Harika okudun. Üstelik bir Türk şairin, şiirini kendi dilinde, Kore dilinde okudun. Muhteşemdi.

 

Han:- Teşekkür ederim. Ben sizin şairlerinize ve şiirlerinize hayranlık duyuyorum ve Türkler ile ilgili hayranlık duyduğum şeyler giderek artıyor.

 

Lena utanmıştı.

 

Han:- İstersen, sana hep şiirler okurum. Sen istersen.

 

Lena:- Çok isterim. Kendi yazdıklarında var mı?

 

Han:- Daha çok şarkı yazıyorum.

 

Lena:- Çook yeteneklisin! Ben ise senin yanında, beceriksiz biriyim.

 

Han:- Hayır sakın böyle düşünme. Bazen gülümseyebilmek, dünyanın en çok yetenek isteyen işidir.

 

Lena:- Bana moral olsun diye söylüyorsun bunları anlayabiliyorum.

 

Han:- Hayır. Gerçek olanı neden sana moral olsun diye söyleyeyim ki.

 

Lena gülümsedi:- Beceriksiz olduğum için. Bizim kızların her birinin iyi yaptığı bir iş vardır. Ama benim yoktur. Tek yapabildiğim şey sulu gözlülük. Korkaklık.

 

Han:- Bunlar kötü şeyler değil ki. Normal bir insan korkar. İyi insanlar ağlarlar. Herkes her şeyi mükemmel yapacak diye bir şey yok. Herkes bir şeyi de mükemmel yapacak diye bir şey yok. Sen sevdiğin şeyi yaptığın zaman o senin yeteneğin olur.

 

Lena:- Sen çok iyi birisin. Gerçekten.

 

Han:- Sana bir şey söyleyeyim mi?

Lena:- Tabii.

Han:- Senin iyi olduğun bir şey var.

 

Lena:- Gerçekten mi? Nedir o senin görüp benim göremediğim?

 

Han:- Bunu sana ileriki zamanlarda söyleyeceğim. Sabret olur mu?

 

Lena:- Zaman kazamak istiyorsun yani!

 

Han:- Bak işte.

 

Lena:- Tamam, tamam. Bekleyeceğim. Ama çok bekletme.

 

Han:- Zamanı gelince.

 

Lena:- Pekala. Dedi gülümseyerek.

 

Kızlar evde Mira'yı giydirmişler makyajını yapmışlardı. Artık, fotograf sergisine gitmeye hazırdı. Bir taksi çağırdılar onun için. Mira bindi ve gitti. Mesafe kısa da olsa bir hanımefendi yürüyerek gidemezdi sergiye. Kızların uydurduğu bir gereksinimdi bu. Sonuçta rüzgar esip saçları, yağmur yağıp makyajı bozulabilirdi.

 

Fotoğraf sergisi başlamıştı. Seungmin'in sergiye davet ettiği Dahyun sevgilisi ile gelmişti oraya. Koluna girdiği erkek arkadaşı ile Seungmin'in yanına geldi.

 

Dahyun:- Seungmin, sergiye ne kadar büyük böyle. Herkes gelmiş. Kesin senin fotoğraflarını görmek için.

 

Seungmin:- Teşekkür ederim. Böyle düşünmene sevindim.

 

Dahyun:- Fotoğrafları çok merak ediyorum. Bir an önce gidip bakalım.

 

Seungmin:- Tabii rahatınıza bakın.

 

Dahyun:- Haydi tatlım gidip fotoğraflara bakalım. Dedi erkek arkadaşına ve gittiler.

 

Seungmin onlara baktı. Canı sıkılmıştı. Hoşlandığı kızı başkası ile görmek ne kadar iyi hissedirebilirdi ki. O an da oraya gelen arkadaşlarını gördü. Yüzü gülmüştü. Hemen yanlarına gitti.

 

Seungmin:- Gelmişsiniz!

 

Bang Chan:- Bu güzel gününde seni yalnız mı bırakacaktık.

 

Minho:- Serginin baş rolü bizim arkadaşımız. Kaçırır mıyız hiç?

 

Seungmin:- Siz benim her şeyimsiniz. Dedi ve sarıldı arkadaşlarına.

 

Hyunjin:- Güzel kızlarda varmış. Dedi etrafına bakarak.

 

Jeongin:- Seungmin, şu örtünün altında ne var?

 

Seungmin:- Bilmiyorum. Daha doğrusu kimse bilmiyor. Bay Hyun'dan başka.

 

Felix:- Sürprizli bir sergi olacak desene.

 

Seungmin:- Daha erken bekliyordum sizi.

 

Minho:- Biz daha erken gelecektik de Ceylin'in, Changbin'i boğazlamayı bırakmasını bekledik. Dedi gülerek.

 

Seungmin:- Ne istiyorsun şu kızdan?

 

Changbin:- Çok eğleniyorum.

 

Felix:- Sonunda çok eğlenen bir ölü olacak. Kız her seferinde boğazına sarılıyor.

 

Jeongin:- Sen neden durgun gibisin?

 

Seungmin göz ucuyla Dahyun'u gösterdi.

 

Jeongin:- Anlaşıldı. Her gördüğünde böyle üzülecek misin? Hem bu gün senin mutlu günün.

 

Seungmin:- Galiba artık alışmaya başlıyorum. Neden bilmiyorum eskisi kadar takmamaya başladığımın farkına vardım.

 

Han:- Senin adına sevindim. Peki bunu nasıl başardın?

 

Seungmin:- Henüz tam olarak başarmış değilim. Sadece onu başkaları ile gördüğümde canımın yanması biraz daha hafifledi.

 

Felix:- Belki bir gün senin farkına varır.

 

Seungmin:- Belki.

 

İnsanlar, gezmeye başlamışlardı bile sergiyi. Fotoğraflara bakıp yorum yapıyorlardı. O anda kapıda belirdi Mira. Herkes ona doğru baktı. Çünkü herkesin dikkatini çekebilecek bir hâli vardı. Herkesin kapıya doğru baktığını gören Seungmin'de o yöne doğru baktı. Baktı ve bir süre öylece kaldı.

 

Çekingen, fakat çok ama çok güzel bir kız vardı orada. Herkesten farklı, herkesten, ayrı. Kırmızı elbisesi ile ortam da parlıyordu. Adının hakkını veriyordu yani. Masum güzelliği Seungmin 'i bir kez daha vurmuştu kalbinden. Seungmin ise olduğu yere çakılmış kalmıştı resmen.

 

Han:- Bu Mira değil mi?

 

Seungmin:- Evet o! Dedi hayranlıkla.

 

Minho:- Seungmin 'e bakın. Dahyun 'a karşı hislerinin neden hafiflediğini anladınız mı?

 

Onu gören sadece etraftakiler değildi. Seungmin'in fotograf kulübü öğretmeni Kim Hyun Jung'da fark etmişti onu. Dikkatle baktı. Şaşkınlık ve özlemle. Garip bir hâli vardı . Onu tanıyor gibi bir hâl. Mira'ya koşmak istiyordu sanki. Hatta ona sarılmak fakat ona yabancıydı. Gözleri kilitlendi Mira'ya.

 

Hyun:- Fotoğraftaki kız! Dedi gözleri dolu bir şekilde gülümseyerek.

 

Bu hal Seungmin'in dikkatini çekmişti. Mira'dan gözünü ayırdığı bir an Hyun'un ona bakışlarını gördü. Hyun güçlükle bir iki adım attı. Seungmin, ondan önce davrandı ve Mira'nın yanına geldi.

 

Seungmin:- Merhaba.

 

Mira:- Merhaba. Dedi utanarak.

 

Seungmin:- Gelmene çok sevindim. Bizim çocuklar orada gel yanlarına gidelim.

 

Mira:- Tamam.

 

Seungmin:- Bu arada, çok güzel olmuşsun. Yani forma dışında bibirimizi pek görmüyoruzda.

 

Mira:- Teşekkür ederim.

 

Mira arkadaşlarının yanına geldi.

 

Bang Chan:- Hoş geldin Mira. Anka'da burada mı?

 

Mira:- Onlar gelmediler evdeler.

 

Bang Chan:- Tüh!

 

Mira güldü.

 

Han:- Çekingen duruyorsun. Sevmez misin böyle ortamları?

 

Mira:- Kızlar yanımda olmayınca biraz tedirgin oldum. Yabancı bir ülkedeyiz sonuçta. Yalnız kalınca garip oluyormuş.

 

Hyunjin:- Biz varız rahat ol.

 

Han:- Hem Seungmin yanında. O seni yalnız hissettirmez.

 

Mira, Seungmin'e baktı. Seungmin gülümsedi.

 

O anda yanlarına Hyun geldi. Mira'ya baktı.

 

Hyun:- Seungmin, bu o mu?

 

Seungmin:- Evet. Dedi biraz asık bir yüzle. Mira onlara bakıyordu.

 

Hyun gülümsedi:- Sizi görmek çok güzel.

 

Mira:- Neden?

 

Hyun:- Seungmin'e birinciliği kazandıran kızı tanımak isterdim.

 

Mira:- Ben mi? Başka biriyle karıştırdınız galiba.

 

Hyun gülümsedi:- Hayır. Sizsiniz o.

 

Seungmin bu sohbetten pek hoşnut değildi. Öğretmeni arkadaşına asılıyordu ve onu buraya getiren kendisiydi. Üstelik farklı bir kıskançlık vardı üzerinde.

 

Hyunjin:- Bu adam benden bile hızlı çıktı. Diye fısıldadı.

 

Minho:- Göz göre göre kızı etkilemeye çalışıyor. Dedi aynı şekilde.

 

Jeongin:- Seungmin bu durumdan oldukça rahatsız görünüyor.

 

Felix:- Benimde dikkatimi çekti.

 

Hyun devam etti:- Size sergiyi gezdirmek isterim.

 

Mira bu yabancı ile gitmek istemiyordu. Seungmin'e baktı. Gitmek istemediği bakışlarından o kadar belli oluyordu ki. Seungmin, elini tuttu Mira'nın.

 

Seungmin:- İzniniz olursa ilham kaynağıma ben gezdirmek istiyorum sergiyi.

 

Hyun yalancıktan gülümsedi:- Elbette. Bu senin hakkın.

 

Seungmin:- Teşekkürler.

 

Hyun, Mira'ya bakarak gitti.

 

Seungmin halâ tutuyordu Mira'nın elini.

 

Seungmin:- Yanımdan ayırmam seni. Dedi gülümseyerek. Sonra ellerine baktı ikisi de. Hemen geri çektiler.

 

Bang Chan:- Değişik bir adam. Sanki Mira'yı kırk yıldır tanıyormuş gibi bakıyordu. Hareketleri filan...

 

Mira:- Dediklerinden bir şey anlamadım. Ama iyi ki Bahar burada değil. Anlayıp dinlemeden çocuğun yüzüne yumruğu geçirmişti. Dedi gülerek.

 

Min Ho:- Onun yerine Seungmin geçirecekti yumruğu.

 

Diğerleri güldüler.

 

Seungmin:- Haydi gel sana sergiyi gezdireyim.

 

Mira gülümseyerek başını salladı. Seungmin ile birlikte gittiler.

 

Ağır adımlarla yürüyerek, fotoğraflara bakıyorlardı. Seungmin ise bir duvardaki fotoğrafa bir Mira'ya bakıyordu. Fotoğraf hakkında değil de sanki Mira hakkında konuşuyordu o an. İşin garibi, yanında Mira varken, Dahyun 'u gözü bile görmüyordu. Bir anda Mira karşıdaki Dahyun ve arkadaşını gördü.

 

Mira:- Seungmin, seninki burada.

 

Seungmin:- Benimki mi? Dedi ve Dahyun'a baktı. Dahyun'da kaçamak gözlerle ona bakıyordu.

 

Mira:- Kız dönüp dönüp bize bakıyordu. Galiba o da senden hoşlanıyor. Dedi heyecanla.

 

Seungmin:- Görmüyor musun yanında erkek arkadaşı var. Yani sevgilisi.

 

Mira:- Belki seni kıskandırmak için onunla çıkıyordur?

 

Seungmin:- Bunlar senin düşüncelerin.

 

Mira:- Var mısın biz de o kızın ilgisini senin üzerine çekelim?

 

Seungmin:- Nasıl olacak o?

 

Mira:- Sen kendini bana bırak. Ben bu kızın nasıl erkeklerden hoşlandığını az çok çözeceğim galiba. Dedi Dahyun'un sevgilisine bakarak.

 

Seungmin gülümsedi:- Denemekten zarar gelmez. Özellikle sen yanımda olacaksan denerim tabii.

 

Mira, anlam verememişti Seungmin 'in bu sözlerine. Sorarcasına baktı.

 

Seungmin:- Yani patron sensin demek istedim.

 

Mira:- Anlaştık o zaman. Dedi ve çak beşlik yaptılar.

 

Serginin ortasında bir ses duyuldu o an. Hyun insanlara sesleniyordu.

 

Hyun:- Sergimize teşrif eden değerli misafirlerimiz. Şimdi sizlere bu serginin en iyi fotoğrafını takdim edeceğim. Sonra da bu örtünün altında ki sürprizi. Lütfen buraya doğru geliniz.

 

Herkes bir yerde toplandı. Seungmin ve Mira'da geldiler.

 

Hyun:- İşte sergimizin birincilik ödülü kazanmış olan fotoğrafı. Dedi ve ilk örtüyü kaldırdı. Seungmin 'in Mira'yı çektiği o masum ama bir o kadar da güzel olan fotoğraf. Herkes fotoğrafa baktı hayranlıkla. Sonra'da Mira'ya. Mira ise şaşkındı.

 

Hyun:- Fotoğraf yarışmamızın birincisi Kim Seungmin'i tebrik ediyoruz.

 

Herkes onu alkışlıyordu. Seungmin, Mira'ya baktı gülümseyerek.

 

Mira:- Ama bu benim!

 

Seungmin:- Seni görüntülemek benim için büyük bir şanstı.

 

Hyun:- Şimdi de bu örtüye dikkatinizi vermenizi rica ediyorum. Dedi ve yavaş yavaş açtı örtüyü.

 

O örtünün altından gerçekten şaşılacak bir şey çıktı. Mira'nın başka bir fotoğrafıydı.

 

Hyun:- Bu benim yedi sene önce çektiğim fotoğraf. Bunu öğrencilerimle ve sizlerle paylaşmak istedim.

 

Mira:- E bu da ben!

 

Seungmin:- İyi de bu fotoğraftaki sen isen, diğer fotoğraf? Oda sen?

 

Hyunjin:- Bu nasıl bir şey anlayan var mı?

 

Hyun yanına geldi Mira'nın.

 

Hyun:- İşte bu serginin yıldızı. Dedi gözlerine bakarak.

 

Han:- Bu adam Mira'yı yedi sene önce mi tanımış? Kafam karıştı.

 

Jeongin:- O değil de Mira'ya bakışlarında ki tanıdık duygu varya, artık başka bir şeye dönüştü sanki.

 

Mira, Seungmin'e baktı şaşkın bakışlarla. Sonra Hyun'a döndü. Tuhaf şeyler yaşanıyordu. Gerçekten çok garip şeyler.

 

Sergi'nin bitimiydi. Mira kendisine ait olan iki resmin karşısında durmuş bakıyordu. Hyun yanına geldi.

 

Hyun:- Hiç bir konuda, kendinize ikinci bir şans verildiği oldu mu?

 

Mira:- Bunu neden soruyorsunuz?

 

Hyun:- Yıllar önce fotoğrafını çektim onun. Fotoğrafta kaldı. Sonra seni gördüm. Senin fotoğrafını. Kalbim yerinden çıkacaktı heyecandan. Seungmin'den seni sergiye davet etmesini rica ettiğimde geleceğini düşünmek, hayal gibiydi.

 

Mira:- Seungmin, onun için mi davet etti beni? Diye düşündü.

 

Hyun:- Sen bana verilmiş ikinci şanssın. Fotoğrafta kalmayacaksın. Seni kaybetmek istemiyorum Mira.

 

Mira:- Ama ben!

 

Hyun:- Ne olur uzak durma benden. Ben seni asla üzmeyeceğim. Teline zarar gelmesine izin vermem. Seni kaybetmek istemiyorum.

 

Seungmin, kapıda Mira'yı bekliyordu. Boş salonda Hyun'un sesi yankılanıyordu.

 

Mira:- Benden ne istediğinizi az çok anlıyorum ama bu öyle hemen olacak bir şey değil. Sizi tanımıyorum. Hem bu işler kalp ile ilgilidir.

 

Hyun Kore standartlarının üstünde yakışıklı bir erkekti. Bir kadının dikkatini anında çekebilecek biriydi. Neredeyse bütün öğrencileri ona hayranlık duyuyordu. Çünkü hem genç, hem başarılı bir fotoğrafçıydı. Mira'yı da etkilemişti ama Mira aşk işlerinde çabucak karar verebilen biri değildi. Yine de ona tanımak amaçlı bir şans vermek istedi. Belki de mutlu olabilirdi. Bir de Hyun'un yalvarır tarzda konuşması yufka yüreğine seslenmişti sanki.

 

Hyun:- Kalbini bana aç yeter. Sonrasına o karar versin. Lütfen geri çevirme beni.

 

Mira:- O zaman ben değil, kalbim karar versin.

 

Hyun gülümsedi:- Bana şans verdiğin için teşekkür ederim. Seni çok mutlu edeceğim.

 

Mira:- İyi günler. Dedi ve kapıya doğru ilerledi. Birden Seungmin ile karşılaştı. Kısa bir süre göz göze geldiler. Seungmin, onunla birlikte dışarı çıktı. Bahçede ilerlemeye başladılar.

 

Mira:- Bana şey dedi...

 

Seungmin:- Duydum. Neden hemen kabul ediyorsun? Dedi kızarak.

 

Mira:- Yalvardı sanki.

 

Seungmin:- Yalvardı diye evlenseydin bide.

 

Mira, Seungmin'e döndü.

 

Mira:- Tamam sevgili olalım demedim ya.

 

Seungmin:- Birbirinizi tanıyacaksınız bu sevgililik için hazırlık okumak gibi bir şey.

 

Mira:- Neden kızıyorsun anlamadım. Hyun kötü biri mi?

 

Seungmin:- Yok kızmıyorum. Hem beni ne ilgilendirir.

 

Mira:- Neyse sen bırak beni de bu Dahyun ile ilgili plana yarın başlamaya ne dersin?

 

Seungmin:- Sen yürü ben seni eve bırakayım da konuşuruz onu.

 

Bu arada kızlar, evde farkı işler peşindelerdi. Ceylin, sinir küpü olmuş, eve gelmişti. Kapıyı Alya açtı. Ceylin, bir hışımla eve girdi.

 

Alya:- Ne bu halin? Buluşman iyi geçmedi mi?

 

Ceylin:- Geçmedi. Geçmediiiiiiiii!

 

Hazel:- Ne oldu? Çok sinirlisin.

 

Ceylin:- O Changbin varya o! O yine yapacağını yaptı. Yine ayrıldım.

 

Anka:- Derdi ne bu çocuğun seninle?

 

Ceylin:- Bilsem. Boğazına yapıştım zor aldılar beni. Bıraksalardı da nefesini kesseydim kökten. Ayy hırsımı alamadım daha.

 

Anka: Sakin ol.

 

Ceylin:- Nasıl olurum? Onun yüzünden okulda ki popülerliğimi kaybetmek üzereyim.

 

Alya:- Belki o da bunu istiyordur.

 

Anka:- Zorba bunlar zorba. Diyorum size işte.

 

Bahar:- Çocuk benim yapmak istediğimi yapıyor sanki. İdolüm olmaya başladı. Dedi gülerek.

 

Ceylin:- Sanki başka birini bulamadın kendine örnek alacak. Senden kalır bir yanı da yok hoş. Senin Kore şuben. Neyse sinirlenmeyeceğim. Yüzüm asıldıkça kırışıklıklar çıkıyor. Ben gidip üzerimi değiştireyim.

 

Bahar:- Acele et acıktık. Seni bekledik yemeğe.

 

Ceylin:- İşin gücün yemek. Biraz dikkat edin şu kilonuza.

 

Lena:- Ne varmış benim kilomda?

 

Ceylin:- Şimdi siz Kore standarlarına göre şişko oluyorsunuz. Ama ben...

 

Bahar:- Allah, Allah!

 

Ekin:- Baksen sıfır beden hanım efendiye.

 

Ceylin: Beni örnek alın biraz. Bakın okulun en güzel kızı seçildim. Benimle çıkmak isteyenler sırada bekliyorlar. Biraz dikkat edin kilolarınıza.

 

Bahar:- Aman ne önemli!

 

Hazel:- Çokta umurumuzda sanki beğenilmek.

 

Ceylin:- Ben gideyim. Gözünüz bende kaldı resmen. Dedi ve odaya gitti.

 

Ekin:- Baksen şuna ya!

 

Bahar:- O alır birazdan kilosunun ölçüsünü.

 

Lena:- Yapmasa mıydık?

 

Ceylin, odadan seslendi:- Heeyy tombişler! Sofrayı hazırlayın ben geliyorum.

 

Alya:- Az önce ne demiştin Lena?

 

Lena:- Hiçbir şey demedim keyfinize bakın.

 

Ceylin, odasına girdi. En sevdiği t-shirtünü aldı dolaptan ve baktı. Giyinmeye hazırlanıyordu. Bu arada kızlarda yemek masasını hazırlıyorlardı. Her biri ellerine bir şey almışlar, masaya doğru ilerliyorlardı. Birden bir çığlık sesi duyuldu.

 

Ceylin:- Aaaaaaaaaaa!

 

Kızlar, irkildiler.

 

Ekin:- Ayy oda ne?

 

Anka:- Prensesin hazin çığlıkları dedi gülerek.

 

Ceylin koşarak, kızların yanına geldi.

 

Ceylin:- Olamaaaaz! Olamaz, olamaz!

 

Lena:- Ne oldu? Elinde kıyafetinle neden tepiniyorsun?

 

Ceylin:- Kilo almışım. Bunun içine giremedim.

 

Dedi sitem ederek.

 

Bahar:- Allah Allah nasıl olur? Halbuki sen okulun en güzel kızıydın. Şimdi kiloda aldın, gitti mi elinden güzellik kraliçeliği.

 

Ceylin:- Yaaaaa!

 

Alya:- Tombişler birliğine hoş geldin tatlım.

 

Ceylin:- Kimse beni beğenmeyecek.

 

Bahar:- Yoo. Bulunur nasılsa biri seni tontiş halinle sevecek biri. Olmadı Changbin alır seni. Dedi gülerek. Diğerleri de gülüyorlardı.

 

Ceylin:- Mutlusunuz değil mi?

 

Bahar:- Valla şahsen ben mutlu oldum.

 

Hazel:- Ee ilahi adalet. Daha az önce kilolarımızla alay ediyordun.

 

Ekin:- Hiç. Eee tartıldın mı kaç kilo almışsın? 200- 300 var mı?

 

Ceylin:- O kadar gösteriyor muyum?

 

Lena:- Yok canım sen de artık ama 150 varsın.

 

Ceylin:- Yaaa! Dedi ağlayarak.

 

Hazel:- Ağlama ağlama. Hala zayıfsın. Şaka yaptık sana.

 

Ceylin:- Ne? Şaka mı? Dedi ve kıyafetine baktı. Kenarlarından dikilmişti.

 

Alya:- Sıfır beden hanıma bir ders vermek istedik.

 

Ceylin:- Sizi öldürürüm! Dedi ve kızları kovalamaya başladı. Kızlar ise dört bir yana koşuşuyorlardı.

 

Seungmin ise Mira'yı eve doğru getiriyordu. Yan yana yürüyorlardı.

 

Seungmin:- Hyun'a karşı dikkatli olmanı istiyorum.

 

Mira:- Sen bi rahatsız oldun sanki. Zararlı biri midir?

 

Seungmin:- Değil ama sen yine de dikkatli ol.

 

Mira:- Sadece birbirimizi tanıyacağız. Duruma göre ilerler aramızda bazı şeyler. Normalde böyle değil midir?

 

Seungmin:-Türkiye'de nasıl bilmiyorum ama burada Koreli erkekler bir kıza bir şey hissettikleri zaman hemen onu sahiplenirler.

 

Mira:- Türkiye'de de pek farklı sayılmaz. Dedi gülerek.

 

Seungmin:- Gülmesene.

 

Mira:- Yalnız Hyun çok yakışıklıymış.

 

Seungmin:- Aşık mı oldun ona?

 

Mira:- Beğendim diyelim. Yani her kızın hayalinde olabilecek biri.

 

Seungmin:- Etkilenmişsin ondan.

 

Mira:- Yakışıklı, kibarda.

 

Seungmin:- Sen ona sıcak bakıyorsun.

 

Mira:- Biz seninle arkadaş olmaya başladık galiba. Yani böyle şeyleri konuşunca seninle öyle bir şey hissettim.

 

Seungmin:- Arkadaşız tabii.

 

Mira:- O zaman sana söyleyebilirim ki ben Hyun'u beğendim galiba.

 

Seungmin durdu. Mira'da durdu.

 

Seungmin:- Onunla çıkacak mısın yani?

 

Mira:- Eğer enerjimiz uyuşursa evet onunla çıkabilirim.

 

Eve gelmişlerdi. Seungmin, Mira'ya baktı.

 

Seungmin:- Bu Dahyun'u etkileme planı. Seninle onu konuşacaktık.

 

Mira:- Aaa evet.

 

Seungmin:- Yarın okulda konuşuruz artık.

 

Mira:- Sen merak etme. O kız planın üçüncü günü sana aşık olacak.

 

Seungmin gülümsedi:- Bakalım nasıl olacak.

 

Mira:- Beni eve bıraktığın için teşekkür ederim.

 

Seungmin:- Seve seve.

 

Mira:- İyi akşamlar.

 

Seungmin:- Sanada.

 

Gece olmuştu. Erkekler, kendi aralarında konuşuyorlardı. Han cam kenarına oturmuş, Lena'yı düşünüyordu.

 

Bang Chan:- Senin o Hyun, Mira'nın peşini kolay kolay bırakmaz söyleyeyim.

 

Seungmin:- Mira ondan hoşlanmış. Kendisi söyledi.

 

Felix:- İyi de sen niye bu kadar bozuluyorsun?

 

Seungmin:- Bilmiyorum. Ama içimin rahat etmediği bir şey var. Altıncı his gibi bir şey.

 

Min Ho:- Bay Hyun okulda sevilen biri. Aksi olsa kimse kalmaz yanında. Sen evham yapıyorsun sanki.

 

Seungmin:- Olabilir. Mira'nın fotoğrafını filan çektim, tanışmalarına vesile oldum ya belki de ondan.

 

Jeongin:- Han! Sen neden sessizsin?

 

Han oturduğu yerden doğruldu. Erkeklerin yanına geldi.

 

Han:- Bu Türk kızlar, gelir gelmez hızla hayatımıza girdiler.

 

Bang Chan:- Doğru. Sen neden böylesin?

 

Han:- Lena'da benim hayatıma hızla girdi.

 

Changbin:- Bu cümlenin devamında, kalbinede girmesinden bahsedeceksin sanki.

 

Han:- Bilmiyorum ama bildiğim tek şey şu an onun yanında olmak hatta şu an onu görmek istediğim.

 

Changbin:- Sen ciddi misin? Okulun en popüler çocuğu Han. Başka kızla mı ilgileniyor yani?

 

Hyunjin:- Aşık mı oldun sen?

 

Han:- Dediğim gibi bilmiyorum ama aklımdan da çıkmıyor.

 

Hyunjin:- Aşk birine bağlanmaktır. Sakın Han.

 

Bang Chan:- Anka bana yüz verse ben ona bağlanmaya razıyım. O Yuta'da ne buluyorsa?

 

Jeongin:- Kızlar çok garipler. İlk defa, sekiz tane kız ile bu kadar alakadar oluyoruz. O kadar kız var, bizimle ilgilenen ama biz bu yabancı kızlarla gereğinden fazla alakadar oluyoruz. Kendime bile inanamıyorum.

 

Felix:- Aslında iyi kızlar. Mesela Hazel. Kuki'yi çok seviyor, du. Dedi sonunda duraksayarak.

 

Minho:- Emin misin? Bahar'ın düşmanımla iş birliği yapmasını unutmayın. Jaemin ve onu fena yapacağım.

 

Changbin:- Taktın kıza.

 

Minho:- Bana diyene bak. Ceylin'in sevgililerini kovalamaktan ne anlıyorsun acaba?

 

Changbin:- O burnu Kaf Dağının zirvelerinde gezen kızı aşağı indirmek benim en önemli işim.

 

Hyunjin:- Bu kızların hepsi mi böyle? Onlara erişmek ne kadar zor. Alya'da zor biri.

 

Seungmin:- Alya ne alaka?

 

Hyunjin:- Var bir planımız.

 

Minho:- Hyunjin, sakın bak!

 

Hyunjin:- Düşündüğün gibi bir şey yapmıyorum.

 

Minho:- Umarım.

 

Bang Chan:- Şimdi bu sekiz kızı hayatımıza nasıl soktuğumuzu anladın mı Jeongin?

 

Jeongin:- Gayet net. Kendimiz kaşınmışız.Dedi gülerek.

 

Diğerleri birbirine baktılar ve güldüler.

 

Kızlar ise deli gibi ders çalışıyorlardı. Ertesi gün ki Biyoloji sınavı için hedef yüksek bir not almaktı. Bunun için bütün gece oturmaları gerekse de oturacaklardı.

 

 

Loading...
0%