Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm- Zorba

@mavimelek

Ok atma çalısmaları. Büyük yarışa günler hızla eksilerek gidiyordu. Kore'de kalmak için savaşa hazırlıklı olmak gerekiyor elbette. Türkiye 'ye altın madalyaları götürmek için çok çalışmak gerekiyor. Kızların her biri bunun farkındaydı. Bunun için fazlaca çalışıyorlardı. Çalısmak için evde en uygun yer arka bahçeydi. Okçuluk için hazırladıkları yerde ok atma çalışmaları yapıyorlardı. Her birinin de atışları gayet iyiydi. Kızlar, gayet iyilerdi.

 

Seçil Öğretmen:- İyi gidiyorsunuz kızlar. Böyle çalışmaya devam edersek, yarışmada oklar tam on dan vurulacak.

 

Bahar:- Bu ok atma olayı beni çok rahatlatıyor. Seviyorum bu işi. Negatif enerjiyi atıyorum sanki.

 

Ekin:- Kimi düşünerek çekiyorsa o yayı.

 

Bahar:-Evet tatlım, tahmin ettiğin kişi.

 

Ceylin:- Ben Changbin'i ve kaybettiğim erkek arkadaşlarımı düşünüyorum. Aaaaaa! Dedi hırsla çekti yayı.

 

Bahar:- Şöyle tam ortaya Min Ho'nun fotoğrafı olsa ne güzel olurdu be! Bunu yapayım ben ya.

 

Hazel:- O sadist duygularınızı bırakın bir kenara da turnuvayı düşünün. Atışlarınızı öyle yapın mümkünse.

 

Anka:- Okulda çalışmaya ne zaman başlayacağız hocam?

 

Seçil Hocam:- Yakın zamanda orada da çalışacağız. Az kaldı.

 

Lena:- Açık havada çalışmakta çok güzel oluyor.

 

Ekin:- Koreli'ler bizim için her türlü imkanı sağlamışlar. Ona göre iyi çalışın kızlar.

 

Seçil Öğretmen:- Siz yetenekli kızlarsınız. Üstüne düzenli çalışmalar yaptınız mı başarı kaçınılmaz olur.

 

Hazel:- Ayy bizim kazandığımızı düşünsenize kızlar, hayali bile heyecanverici.

 

Seçil Öğretmen:- Kızlar, bu sınav haftası bitince sporda yapmaya başlayalım. Derslere çok çalıştığınızı görüyorum. O nedenle sınavlardan sonra başlayacağız. Derslerinizin zayıf olmasını istemiyorum.

 

Kızlar:- Tamam hocam.

 

Yeni bir okul günüydü. Kızlar, okulun bahçesine giriş yaptılar. Gece boyunca ders çalışmışlardı ve bu yüzden bitkin ve uykusuz duruyorlardı.

 

Ekin:- İyi çalıştık. Matematik sınavı bizden korksun. Soruları jet gibi yapıp geçeceğiz.

 

Bahar:- Gözlerimizi açabilirsek, yaparız soruları da inşallah.

 

Mira:- Aynen ya! Çalıştık ama uykusuzluktan yapamayacağız soruları.

 

Ekin:- Sakın kızlar, duymamış olayım. Soruların hepsini yapacağız.

 

Bahar:- Tamam öğretmenim. Aman, Ekin!

 

O an Anka, bir kenarda kendisini bekleyen Bang Chan'ı gördü. Kaçamak gözlerle baktı ona. Sonra hemen başını geri çevirdi.

 

Alya:- Her sabah seni bekliyor.

 

Anka:- Biliyorum.

 

Alya:- Sana karşı bir şeyler hissettiği çok belli.

 

Anka:- Ona güveniyorum. Güven veren bir havası var. Ama aniden beni yanıltıyor. Birilerine satışyor.Kafamı karıştırıyor. Bilmiyorum garip bir his benimkisi.

 

Lena:- İyi çocuklar bence. Bence, biz onları yanlış anlıyoruz. Han böyle sevimli,yakışıklı...

 

Lena'nın cümlesi bitmeden, Minho ve Han bir çocuğun kolundan tutup, bahçenin ortasına getirdiler. Çocuk kaçmak için çabalıyordu ama onlar izin vermiyorlardı. Yanlarında ağlayan bir kız öğrenci de vardı. Bang Chan toparlandı o an ve yanlarına geldi. Sonra, Stray Kids'in diğer üyeleri de orada belirdiler.

 

Hazel:- Ne oluyor orada?

 

Mira:- Büyük bir olay olduğu belli. Ve bilin başrolde kimler var.

 

Bahçede toplandı herkes. Etraflarını sarmışlardı. Stray Kids birini cezalandırıyordu yine. İzlenmeliydi.

 

Minho, çocuğa bir yumruk attı. Çocuk Chan'ın ayağının dibine düştü. Sonra Bang Chan kaldırdı ve bir yumrukta o attı. Yanlarında ki kız öğrenci onlara bakıyordu ağlayarak. Korktuğu her halinden belliydi.

 

Ceylin:- Kız çok ağladı ya! Sevgilisini mi dövüyorlar yoksa?

 

Anka:- Ne demiştin Lena? İyi çocuklar değil mi?

 

Bahar yanlarına gidecek gibi oldu ama Ceylin tuttu onu.

 

Ceylin:- Biz karışmayalım.

 

Ekin:- Ceylin haklı. Hiç birimiz karışmıyor ona göre.

 

Seungmin, tuttu çocuğu ve bir yumrukta ondan geldi.Bizim sessiz sakin Seungmin bile aslana dönmüştü. Sıra Changbin 'deydi. Eğildi ve çocuğun saçından tuttu. Yüzüne baktı.

 

Changbin:- Seni gözümüz görmesin! Ona göre.

 

Han:- Aynı hatayı tekrar yaparsan işler değişir.

 

Hyunjin:- Bizi karşında bulmak istemezsin herhalde artık.

 

Felix, çocuğa baktı tehditkar bakışlarla.

 

Jeongin:- Umarım dersini almışsındır. Pislik herif!

 

Bang Chan:- Bu herkese ders olsun! Bunun gibi olan herkes, bu sonu yaşar. Dedi ve o an Anka ile göz göze geldiler. Kendisine bakıyordu. Hem de nefret dolu bakışlarla.

 

Anka hemen yüzünü çevirdi ve kızlarla birlikte orayı terk ettiler. Sınıfa doğru ilerliyorlardı.

 

Anka:- Zorba işte zorba!

 

Bahar:- Biri de çıkıp çocuğu kaldırmadı yerden. Dayak yedi o çocuk ve diğerleri öylece izledi. İnsanlık ölmüş.

 

Mira:- Okulda ki herkes korkuyor tabi bunlardan. Çete kurmuşlar resmen.

 

Lena:- Bahar, sende dikkat et bu Minho 'ya karşı. O çocuğa nasıl vurdu gördün.

 

Bahar:- Onun her yeri çete olsa kaç yazar? Kolay mı beni dövmek. İki tane Osmanlı tokadı misss!

 

Ekin:- Bahar lütfen. Başını belaya sokmanı istemiyoruz. Çocuklar tehlikeli diyoruz.

 

Bahar:- Kırk kere söz verdirdiniz tamam dedikya.

 

Ekin:- Olsun. Biz kırk birinciyi de söyleyelim de. Senin sağın solun belli olmaz.

 

Alya:- Yalnız, çocuğu çok fena benzetmişlerdi. Ne yaptıda böyle dövdüler acaba?

 

Anka:- Zorbalıkta dayak atmak için bir neden yoktur. Canları dövmek istedi herhalde. O değil de kız çok kötüydü ya. Ağlıyordu çocuğun başında. Sevgilisiydi herhalde.

 

Lena:- Han gibi birinin böyle olduğunu görmek şaşırtıcı doğrusu. Rüya gibi.

 

Ekin:- Ben de Jeongin'in bu davranışına çok şaşırdım. Hâlbuki nasıl da efendi gözüküyordu.

 

Bahar:- Size uzak durun diye boşuna demiyoruz herhalde. Biz de bir şeyler biliyoruz yani.

 

Mira:- İyi çocuklar derken birden bu yüzlerini görmek. Bir insana iyi demeden önce çokça düşünmek gerekiyormuş. Yani Seungmin çok şaşırttı beni.

 

Hazel:- Kendinizi toplayın kızlar. Sınıfa giriyoruz.

 

Kızlar, derse girmişlerdi. Han, Lena'ya bakıyordu ama Lena ona bakmıyordu. Ne de olsa onlar bir zorbaydı.

 

Han, defterinden bir sayfa yırttı. Katladı muntazam bir şekilde bir kağıt uçak yaptı ve Lena'ya doğru attı.

 

Jeongin:- Ne yapıyorsun?

 

Han:- Bana hiç bakmıyor. Baksın diye uğraşıyorum.

 

Jeongin:- Dersteyiz kız tahtaya odaklanmış.

 

Han:- Ders işi değil bu. Bilerek bakmıyor.

 

Kağıt uçak Lena'nın omuzuna değdi. Lena irkildi ve uçağın geldiği tarafa baktı. Han kendisini fark etmesi için, el sallıyordu. Bir de yüxünde o tatlı sırıtması. Lena, Han'a baktı sonra kağıdı elinde topakladı. Yüzünü tekrar tahtaya döndü.

 

Han:- Bir şey olmuş bak! Niye bakmıyor bana niye?

 

Jeongin:- Neden böyle yaptı ki şimdi?

 

Han:- Bir bilsem!

 

Ders arası olmuştu. Anka, tek başına bahçede yürüyordu.Düşünceli bir hâli vardı. Fazlası ile düşünceli. Birden yanına Yuta geldi.Daha doğrusu, Yuta'nın Anka mesaisi başlamıştı.

 

Yuta:- Dünya'nın en güzel kızı nasıl bu gün?

 

Anka:- Aa ben mi?

 

Yuta:- Başka güzellik var mı burada?

 

Anka:- Çok kibarsın, teşekkür ederim..

 

Yuta:- Dalgın görünüyorsun bir şey mi oldu?

 

Anka:- Yoo. Sadece sabah ki şey.

 

Yuta:- Şaşırdın mı? Stray Kids'in, her zaman ki halidir o. Kendi kurallarını insanlara empoze etmeye çalışırlar. Zorla da olsa.

 

Anka:- Yani bu her zaman mı olur?

 

Yuta:- Evet. Okulda ki kızların onlara her daim hayran olmaları seni yanıltmasın. Sadece yakışıklı çocuklar o kadar. İşleri güçleri insanları aşağılayıp, ulu orta yerde dövmek.

 

Anka:- Bu çok kötü bir şey ama.

 

Yuta:- Bence de ama böyle bir şey var bu okulda.

 

Anka:- Chan böyle bir çocuk mu yani?

 

Yuta:- Chan'da Minho'da Felix, Han her biri böyle bir insan.

 

Chan ise bahçeye çıkmıştı o an. Anka ve Yuta'yı gördü yan yana. Bahçe de her zaman gördüğü manzaraydı bu ama alışamamıştı. Alışmaya da niyeti yoktu.

 

Yuta:- Boşver onları biz kendimize bakalım. Bu hafta sonu ne yapıyorsun? Dedi ve kolunu Anka'nın omuzuna attı. O an Chan fazla dayanamadı ve hızla gelip, Yuta'nın kolunu tuttu, çekti ve onu itti.

 

Chan:- Sen ne yaptığını sanıyorsun ha!

 

Yuta:- Asıl sen ne yapıyorsun?

 

Chan:- Bu kızdan uzak duracaksın anladın mı beni?

 

Anka :-Chan ne oluyor? Ne yapıyorsun sen?

 

Yuta:- Uzak durmuyorum ne olmuş?

 

Chan:- İşte bu olmuş. Dedi ve Yuta'ya sert bir yumruk attı. Yuta, dengesini kaybederek yere düştü o an. Burnu kanıyordu.yediği yumruk yüzünden.

 

Anka, Bang Chan'ın önüne geçti.

 

Anka:- Bırak ne yapıyorsun sen? Ne bu haller?

 

Bang Chan:- Bu çocuk senden uzak durmazsa daha kötüsü de olacak. Yumruk ile yetinmeyecek yani.

 

Anka:- Sen kimsinde böyle davranıyorsun? Uzak dur benden. Benim zorbalarla işim olmaz dedi kelimelerini Chan'ın yüzüne vurarak.

 

Bang Chan:- Zorba mı? Ben mi? Asıl sen yanında dolaştığın şu çocuğa bak. Sen bunun ne mal olduğunu biliyor musun ha? Biliyor musun?

 

O an kızlar ve erkekler kavgayı görmüşlerdi.

 

Mira:- Ne oluyor orada?

 

Bahar:- Allah gerçek eğlence! Kavga var. Dedi ve ilerledi.

 

Mira kolundan tuttu:- Sen bi dur.

 

Hazel:- Kızlar, bu Anka ve Bang Chan bir de o çocuk koşun! Dedi tedirginlikten gözlerini açarak.

 

Changbin:- Chan kavga mı ediyor?

 

Felix:- Anka meselesi galiba. Yürüyün yanına gidelim.

 

Seungmin:- Bu konunun buraya geleceği belliydi.

 

Hyunjin:- Kız kavgası ve Chan bir ilk

 

Herkes toplanmıştı bahçede yine. Kavga var denilince tek heyecanlanan Bahar değildi. Okulun öğrencileri de pek bi heyecanlılardı bu konularda.

 

Bang Chan:- Bu adam, kızlarla gönül eğlendiren aşşağılığın biri. Sana da diğerleri gibi davranacak haberin yok.

 

Anka:- Söyleyene de bak. Beni uyaran çocuk , okulda ulu orta öğrenci döven bir vicdansız.

 

Chan:- Sen, sen hiçbir şey bilmeden sadece suçluyorsun.

 

Anka:- Yalan mı ha! Yalan mı? Herkese kötü davranıyorsunuz. Sonra bize de gelecek sıra değil mi? Hatta içimizden biri ile başladınız bile.

 

O an da Minho, Bahar'a baktı. Bahar'da Minho'ya. Kendilerinden bahsedildiğini biliyorlardı elbette.

 

Bang Chan:- Biz kimseye zorbalık yapmıyoruz. Ne başkasına ne size. Ama sen ona sor neler yaptığını sana anlatsın tamam mı?

 

Bang Chan çok konuşmuştu Yuta'ya göre. Daha fazla karalanmaması gerekiyordu. Hatta Bang Chan'ın sorularına karşı hiç bir savunması da yoktu. Yuta o an yerden eline bir taş geçirdi ve Chan'ın boşluğundan yararlanıp ayağa kalkarak, onun alnına taş ile vurdu.

 

Yuta:- Yeteer!

 

Bang Chan, acıyla elini alnına götürdü. Anka 'da diğerleri de o an neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Chan, elini yüzünden çekti ve baktı avuçlarında ki kana. Evet, yüzünün yarısı kan olmuştu. Çok fena kanıyordu hem de. Ama Anka'nın söyledikleri ile yaralanan kalbinin acısı daha kötüydü. O an erkekler, Yuta'nın üzerine hücum ettiler.

 

Anka ise Chan'a bakakalmıştı. O kanı görünce ne yapacağını bilemez bir şekilde, öylece kalakaldı. Birden toparlandı ve kendine geldi. Hemen Bang Chan'a yaklaştı.

 

Anka:- Chan, Chan, yüzüme bak. Dedi ve elini tuttu. Ahh çok kanıyor!

 

Bang Chan:- Bırak beni! Dedi ve elini çekti.

 

Anka tuttu bu kez Bang Chan'ın kolunu. Bırakmaya da niyeti yoktu.

 

Anka:- Yürü haydi revire gidiyoruz.

 

Chan:- Bırak beni. Beni kötü biri olarak bilen birinin yardımını istemiyorum. Dedi ve geri çekildi.

 

Anka:- Chan yeter artık yürü benimle revire gidiyoruz. Dedi ve koluna girdi ve onu revire götürdü.

 

Kızlar ise o an erkekler ile Yuta'nın arasına girmeye çalışıyorlardı. Diğer öğrencilerden araya girmeye kimse cesaret edemiyordu çünkü. Arada dayak yeme riski büyüktü ne de olsa. Bu riski ancak bizim kızlar alabilirlerdi.

 

Yuta yaptığının karşılığını alıyordu Chan'ın arkadaşlarından. Ama ayırmak gerekiyordu.Fena tekme ve yumruk yiyordu çünkü. Kızlar kollarından sarıldılar her birinin. Ceylin, o hengamede Changbin'i tutmuştu. Çekiştiriyordu.

 

Ceylin:- Changbin, gel buraya!

 

Changbin:- Bırak beni!

 

Ceylin:- Yaa dursana. Gel buraya, gel.

 

Hazel'de Felix'i tutmuştu.

 

Hazel:- Felix dur yapma. Başınız belaya girecek. Dur artık.

 

Felix:- Bırakta şunu iyice pataklayayım.

 

Hazel:- Ya bırakın bir şey olacak.

 

Alya Hyunjin'in kolunda sarılmıştı.

 

Alya:- Hyunjin, kendine gelir misin lütfen!

 

Hyunjin:- Dayağı hak ediyor bu?

 

Ekin, Seungmin'i çekiştiriyordu. Lena' Minho'yu. Bahar Han'ı. Mira ise Jeongin'i tuttu.

 

Mira:- Ya durun artık! Zapt edilmiyorda bunlar.

 

Seungmin:- Bırakın iyice dövelim şu çocuğu. Büyük bir dersi hak etti o.

 

Lena'nın, Minho'yu tutmaya gücü yetmiyordu. Arada ayaklar altında sürünecekti neredeyse öyle güçsüzdü.

 

Lena:- Minho, dursana ya gücüm yetmiyor!

 

Han durdu o an, yanında ki Bahar'a baktı. Sonra da Lena'ya döndü.

 

Han:- Bahar Lena nerede?

 

Bahar:- Orada. Dedi Lena'yı göstererek. Şaşırmıştı Bahar, çünkü dayak atmayı bırakıp Lena'yı arıyordu Han.

 

Han:- Lena, senin beni tutman gerekmiyor muydu?

 

Lena:- Ne?

 

Han:- Minho yer değiştiriyoruz hadi.

 

Minho:- Ne diyorsun Han?

 

Han:- Değiş yerini benimle diyorum dedi ve Lena'nın yanına gitti. Minho ise şaşkın bakışlarla Bahar'ın yanına geldi. Han Lena'nın elini alıp kolunu tutturdu. Çok komik bir hâli vardı.

 

Han:- Beni sen tut tamam mı?

 

Minho:- Ne yapıyor bu çocuk böyle dedi gülerek.

 

Bahar:- Asıl siz ne yapıyorsunuz? Bırakın gitsin çocuğu.

 

Minho:- Bu konu sizi ilgilendirmez.

 

Bahar:- Hakikaten ya, biz niye karışıyoruz ki bu kavgaya. Ne yaparsanız yapın.

 

Bahar ve Minho, ortamda ki kavgayı unutmuş birbirleri ile kavga etmeye başlamışlardı. Bu esnada Yuta da fırsattan istifade ortadan kayboldu.

 

Felix:- Kaçıyor!

 

Hazel:- Bırak gitsin. Peşine mi düşeceksiniz.

 

Minho:- Al işte kaçtı. Hepsi senin yüzünden.

 

Bahar:- İyi ya katil olmanı engelledim. Teşekkür et bana.

 

Minho:- Ben , sana teşekkür edeceğim öyle mi? Bak sen ya!

 

Bahar:- İyiliksiz!

 

Minho:- Sen onu bana mı dedin?

 

Bahar:- Yok babana.

 

Min Ho:- Bu sözü ikinci söyleyişin. Ben şimdi seni...

 

Mira:- Ya bi durun. Hemen hazırsınız kavgaya. Bang Chan'ı merak eden yok mu?

 

Seungmin:- İyi dedin. Haydi gidelim yanına.

 

Bang Chan ve Alya revire gelmişlerdi. Anka ile yavaş yavaş yavaş içeri girdiler. Doktor, Chan'ı sedyeye oturttu. Anka'nın yardımı ile.

 

:- Ne oldu sana böyle? Yüzün hep kan olmuş.

 

Chan, başını kaldırmıyordu.

 

:- Önce yüzünü temizleyelim. Sonra da pansuman yapalım. Ahh çok kötü görünüyor, dikiş gerekecek oraya.

 

Anka:- Çok mu kötü?

 

:- Çokta iyi görünümüyor. Dedi ve yüzünü temizlemeye başladı Chan'ın.

 

Anka, üzülerek baktı Chan'a. Gözlerine. Chan ise ona bakmıyordu. Anka'nın söylediklerinden dolayı kızgındı ya da üzgün.

 

Doktor, pansuman yapmaya geçmişti. Chan'ın yüzü temizlendikçe taşın alnında açtığı yara gözüküyordu. Anka ise o kadar dikkatli bakıyordu ki yüzüne eğildikçe eğiliyordu. Chan ise bir an göz ucuyla, Anka'ya baktı. Anka'da ona. Birden oksijen'in yaraya değmesi ile Chan derin bir iç çekti.

 

Chan:- Hıhh!

 

Anka:- Acıdı mı? Dedi ve elini tuttu Chan'ın. Parmaklarını kapattı. Sımsıcak bir histi bu Chan için. İçini bir şeyler kaplıyordu sanki. Ellerinden kalbine giden bir sıcaklık. Tüm bedenini saran bir sıcaklık. Kış mevsiminde sokakta yürürken üşürsün de atkını boynuna dolarsım ama yine de ısınamazsın. Sonra eve gelirsin, kapıyı açar içeri koşarsın ısınmak için. Vücudun gevşer, biraz rahatlarsın. Camdan bakarsın artık dışarıya elinde sıcak kahvenle. Öyle güzel, öyle tatlı bir sıcaklıktı işte. Belki de buz tutmuş kalbi eriyordu Bang Chan'ın. Anka ona o ev sıcaklığını veriyordu belki de. O yüzden sürekli yanında, sürekli peşindeydi.

 

Anka ise merhameti gereği tuttuğu elin farkında bile değildi. O an onun acı çekmesini istemedi. O an onun, yanında, acılarını dindirmek istedi. Ama Anka'da bir şeyler vardı. Değişen bir şeyler. O an Bang Chan kendi kalbine de iyi geliyordu olamaz mı? Ya da Türkiye 'de kimseye yüz vermeyen Anka, Bang Chan'e kalbini kaptırmış olamaz mı? Neden olmasın? Aşk bu. Güçlü bir duygu. Çok güçlü. Sonuçta dil ya da millet tanımıyordu. Kalbini eritip, yumuşacık, yaptığında elinde bir kuru et parçası bırakır. Ama ruhunu da yıldızlarda gezdirir. Öyle garip bir şeydi işte aşk.

 

Anka, kısa süreliğine de olsa acısını hafiflettiğini düşündüğü Chan'a baktı.

 

Anka:- Neden beni korumaya çalışıyor? Neden? Alnına vurulan taş benim yüzümden oldu ama ben vicdan azabı çektiğim için yanında değilim şu an. Ona birşey olmasından korktum. Yüzünü kanlar içinde görünce kalbim boğazımdan çıkacaktı neredeyse. Onun zorba ve kötü biri olduğunu bildiğim halde, onun için korktum. Dedi ve o an elleri gevşedi.

 

Bang Chan başını kaldırıp kendisine baktı. Anka onun bakışları ile daha bir sıkı tuttu elini. O an, kalbine bir şeyler dokunuyordu. Chan'ın gözleri dokunuyordu ve o Anka'ya baktıkça, kalbi çarpıyor, elleri daha da güçlü tutuyordu Bang Chan'ın ellerini. Döngü gibi bir şeydi işte.

 

Herkes odanın kapısının önünde onları bekliyordu. Çok endişelenmişlerdi. Bang Chan'ın kan olmuş yüzü fazlası ile endişe vericiydi çünkü. Anka ve alnı sargılı olan Chan, odadan çıktılar.

 

Minho atıldı hemen:- Chan iyi misin dostum?

 

Jeongin:- Başın neden sarılı?

 

Bang Chan:- İyiyim arkadaşlar sorun yok. Doktor dikiş attı.

 

Bahar:- Geçmiş olsun!

 

Bang Chan:- Teşekkür ederim.

 

Mira:- Ayy, canın acıyor olmalı.

 

Bang Chan:- Duyduğum şeyler kadar acıtmadı canımı. Neyşe boş verin beni. Dedi Anka' nın söylediği şeylere içerlemiş bir hâlde.

 

Anka başını eğdi.

 

Hyunjin:- Dersini aldı o çocuk merak etme sen.

 

Ekin:- Senden sonra iyi tekmelediler çocuğu.

 

Bahar:- Çocuğu bir dövdüler, bir dövdüler varya anlatamam. Paspas gibi oradan oraya gitti çocuk. Ay nasıl canım çekti.

 

Ekin:- Bahar, söz verdin unutma.

 

Jeongin:- Siz tutmasaydınız görürdü o daha.

 

Ekin:- E birde öldürseydiniz.

 

Minho:- Ama kaçtı elimizden. Birinin yüzünden. Dedi ima ile.

 

Bahar:- O biri ben oluyorum, benden bahsediyor. Uzakta aramayın yani.

 

Bang Chan gülümsedi ufaktan.

 

O sırada okul müdürü Bayan Soo Dam geldi yanlarına.

 

Bayan Soo Dam:- Chan, iyi misin?

 

Bang Chan:- İyiyim efendim.

 

Bayan Soo Dam:- Neden çıktı bu olay?

 

Anka ve Bang Chan birbirine baktılar.

 

Bayan Soo Dam:- Evet?

 

Bayan Soo Dam bir cevap bekliyordu Bang Chan 'dan. Ama Chan Anka ile ilgili konuşmak istemiyordu okul müdüresine karşı. Onu olaya dahil etmek istemiyordu. Yine onu koruyordu yani.

 

Bang Chan:- Önceden kalma bir mesele vardı aramızda Yuta ile. O nedenle çıktı.

 

Anka minnettar gözlerle baktı Chan'a adını vermediği için.

 

Bayan Soo Dam:- Ama Yuta öyle demedi. Anka yüzünden kavga ettiğinizi söyledi.

 

Bang Chan, tekrar baktı Anka'ya. Anka'da şaşkın bakışlarla baktı Chan'a. Adını vermemiştir diye düşünürken, kendisini olayın merkezine koymuştu.

 

Bayan Soo Dam:- İkiniz de odama gelin. Yuta orada. Dedi ve gitti.

 

Anka:- Buna inanamıyorum. Beni mi suçlamış?

 

Bang Chan:- Kim bilir ne yalan attı. Pislik.

 

Ekin:- Anka, ne olacak şimdi?

 

Anka:- Gidip doğruyu anlatacağım.

 

Bahar:- Benden korkarken, Anka gidiyor müdürün odasına.

 

Alya:- Hakikaten ya.

 

Bang Chan:- Ben gidiyorum. Dedi ve önden ilerledi.

 

Anka, ona bakıyordu.

 

Anka:- Ben de gideyim kızlar. Ceza alır mıyım sizce?

 

Hyunjin:-Bu Yuta'nın ne anlattığına bağlı. Bi git bakalım ne karar çılacak.

 

Anka:- Peki.

 

Anka ve Bang Chan okul müdürünün odasına geldiler.

 

Bang Chan:- Bahçede olanları bire bir anlat. Kendini savun. Benim durup duruken ona saldırdığımı filan söyle işte. Dedi kısık bir ses tonu ile. Eli kapının kolundaydı.

 

Anka:- Ama o zaman sen...

 

Bang Chan:- Senin için bir ilk galiba. Ben alışkınım bu duruma. Dedi ve kapıyı açıp girdiler içeri.

 

Yuta ile birlikte sıralandılar Bayan Soo Dam'ın karşısında.

 

Bayan Soo Dam:- Evet kim anlatacak bu durumu?

 

Yuta:- Mesele Anka meselesi. Onun için saldırdı Chan üzerime.

 

Anka, Yuta'ya baktı şaşkınlıkla. Bang Chan ise başını çevirdi diğer tarafa kızgınlık ile.

 

Bang Chan:- Bu kavganın Anka ile bir ilgisi yok efendim. Dediğim gibi eski bir mesele.

 

Yuta:- O zaman neden Anka' dan uzak dur deyip duruyorsun?

 

Bang Chan:- Ona da başkalarına zarar verdiğin gibi verme diye.

 

Bayan Soo Dam, Anka'ya döndü.

 

Bayan Soo Dam:- Peki, sen ne diyorsun Anka? Yuta haklı mı?

 

Anka, bir Yuta'ya baktı, bir Bang Chan'a. Yuta haklıydı dese Bang Chan ceza alacaktı. Chan haklı dese gerçeği saklayacaktı. O da biliyordu ki bu olayın sebebi kendisiydi. Ama şu an kendisini koruyan Chan'ı da bile bile ateşe atamazdı. Gerçekten şu an ne yapacağı konusunda hiç bir fikri yoktu. Bir yandan Yuta'ya bir yandan da Chan'a baktı.

 

O an Bayan Soo Dam, Anka'nın bu hareketlerinden kendince bir kanıya varmıştı.

 

Bayan Soo Dam:- Onlardan çekiniyorsun galiba. Chan, Yuta dışarı da bekleyin. Dedi ve onları odadan çıkardı.

 

Yuta ve Bang Chan birbirine öfke dolu bakışlarla dışarı çıktılar. Arkadaşları onları dışarıda bekliyorlardı.

 

Felix:- Chan, ne oldu içeride?

 

Han:- Ne karar verdiler sizinle ilgili?

 

Chan:- Henüz bir karar yok. Anka'yı dinleyecek Bayan Soo Dam.

 

Alya:- Anka'yı mı? O şimdi nasıl tuhaf bir durumdadır. İlk defa başına böyle bir şey geliyor.

 

Bang Chan:- İçeride sıkıntılı görünüyordu zaten. Merak etmeyin ona bir şey olmaz. Her şeyi benim yaptığımı söyle dedim. Zaten öyle de oldu.

 

Bahar:- Bayan Soo Dam iyi bir kadın. Belki ceza almazsınız. Biz şu arkadaşın yüzünden geçen gün gittiğimiz için biliyorum. Dedi Minho'myu göstererek.

 

Min Ho:- Benim yüzümden mi acaba?

 

Yuta uzaktan Chan ve arkadaşlarına bakıp gülüyordu. Gıcığına hareketler yapıyordu. Bir nevi Bang Chan'ı tahrik edip üzerine saldırtmak ve haklı çıkmaktı niyeti.

 

Jeongin:- Şu çocuğun ağzına çakmamak için kendimi zor tutuyorum.

 

Seungmin:- Ben de.

 

Ekin:- Siz ikiniz sakin durun. İki kişinin başını belaya sokması bu günlük yeterli.

 

Bahar:- Eğer kavga filan ederseniz beni de çağırın olur mu? Uzun zamandır kimseyi dövmedim. Paslanacağım. Dedi fısıldayarak.

 

Mira:- Bahar!

 

Bahar:- Ne var ya!

 

Minho:- Bir sen eksiksin.

 

Bahar:- Sana bir yumruk atsam, bütün dayak atma isteğim geçecekte işte söz verdik bir kere.

 

Minho:- Sen mi yumruklayacaksın beni?

 

Bahar:- Evet ben. Beğenemedin mi?

 

İkiside birbirlerinin üzerine yürümeye başladılar.

 

Mira aralarına girdi:- Aaaa siz artık çok oldunuz! Şu durumda sizi hiç çekemeyiz ona göre.

 

Lena:- Acaba ne karar çıkacak? Kızlar korkuyorum.

 

Bang Chan:- Muhtemelen ben ceza alırım.

 

Anka ise içeride olayı anlatmaya çalışıyordu.

 

Anka:- Efendim, öncelikle bu kavgadan dolayı sizden özür dilerim. Benim için ilk defa böyle bir şey oldu. Adım ilk defa bir kavgaya karıştı. Bu nedenle tekrar özür dilerim sizden. Olaya gelince,size yalan söylemeyeceğim. Evet Yuta'nın dediği gibi oldu. Ama Bang Chan'ın dediği gibi de oldu.

 

Bayan Soo Dam:- Nasıl yani?

 

Anka:- Yuta, benimle arkadaş olmak istiyor. Bu nasıl söylenir galiba benimle ilgileniyor. Chan ise beni ondan korumak için atıldı öne. Neden korumak istedi anlamadım ama.

 

Bayan Soo Dam:- Anlıyorum. Chan'ın dediği gibi eski bir olay var.

 

Anka, meraklı gözlerle baktı. Sonra devam etti.

 

Anka:- Yuta'yı benden uzaklaştırmak isterken, aralarında itişip kakıştılar. Sonra Yuta ona bir taş ile vurdu. Efendim benim bu olaydaki yerim bu. Ama sizi temin edebilirim ki Chan'ın kötü bir niyeti yoktu. Gerçekten. Niyeti sadece korumak idi.

 

Bayan Soo Dam derin bir nefes aldı.

 

Bayan Soo Dam:- Lütfen arkadaşlarını içeri çağırır mısın?

 

Anka:- Tabii efendim.

 

Odanın kapısı açıldı ve Anka dışarı çıktı.

 

Kızlar:- Anka!

 

Anka:- Chan, Yuta, Bayan Soo Dam sizi çağırıyor içeri.

 

Bang Chan arkadaşlarına baktı ve girdi içeri. Arkasından da Yuta.

 

Felix:- Bayan Soo Dam, kararını açıklayacak galiba.

 

Han:- Chan için iyi olmayacağı bir gerçek. Keşke öfkesine yenilmese, biraz sakin kalabilse.

 

Changbin:- Sö konusu Yuta iken sakin kalması çok zor.

 

Ceylin:- Bu çocuk bu kadar kötü biri mi?

 

Changbin:- Hem de çok.

 

Kızlar ve erkekler onları bekleyedursunlar, içeride gayet gergin bir hava vardı. Bayan Soo Dam'ın vereceği karar, daha doğrusu Chan'ın alacağı ceza, belirlenecekti.

 

Bayan Soo Dam:- Okulda böyle bir olayın yaşanması gerçekten çok üzücü. Birbirinize böyle gözü dönmüşçesine zarar vermenizde beni hayrete düşürüyor.

 

Yuta:- Bunların tek sorumlusu Chan.

 

Bayan Soo Dam:- Ben öyle olduğunu düşünmüyorum.

 

Yuta, Bayan Soo Dam'a baktı soru soran gözlerle.

 

Bayan Soo Dam:- Senin geçmişte yaptığın şeyler arkadaşını böyle davranmaya itmiş olamaz mı?

 

Yuta:- Ben, şey...

 

Bang Chan:- Anka, Chan'ın kendisini korumak için atıldığını söyledi üzerine. Sence Chan haksız mı?

 

Bang Chan, Anka'ya baktı. Anka ona gülümsedi. Tutamamıştı kendisini. Bu çocuk gülümsenmeyi hak ediyordu çünkü.

 

Bayan Soo Dam:- Bu duruma bakarsak ikinizde suçlusunuz ve birbirinize verdiğiniz zarardan dolayı, ceza vermiyorum size. Şimdi çıkabilirsiniz.

 

Üçü de odadan çıktılar. Herkes merakla onlara baktı.

 

Hyunjin:- Ne oldu?

 

Bang Chan:- Ceza almadım.

 

Minho:- Sevindim. Biz senin ceza alacağına kesin gözüyle bakıyorduk.

 

Hazel:- Anka, ya sen?

 

Anka:- Bende de sorun yok.

 

Ekim:- Bu iyi haberi de duyduğumuza göre artık derse gidelim.

 

Anka:- Bence de. Haydi kızlar.

 

Kızlar ve erkekler arkalı önlü gidiyorlardı sınıfa.

 

Felix:- Nasıl yırttın cezadan?

 

Bang Chan:- Anka, bunu kendisini korumak için yaptığımı söylemiş.

 

Jeongin:- Neyse ki bunu da atlattın. Alnın ne durumda?

 

Bang Chan:- Birazcık sızlıyor.

 

Seungmin:- Bu ani çıkışlarına dikkat etmelisin. Bu çocuk yüzünden başın belaya girecek.

 

Changbin:- Biraz daha sakin olmalısın çünkü bu çocuk durmayacak belli ki.

 

Han:- Biliyor musun? Anka senin için çok üzüldü.

 

Bang Chan:- Ne olursa olsun, benim hakkımda düşündükleri, beni zorba olarak suçladığı gerçeğini değiştirmiyor.

 

Kızlar, sınıfa girdiler. Ardından da erkekler. Geçip yerlerine oturdular. Ders başlamıştı. Herkes tabtaya odaklanmıştı. Anka hariç. Başını çevirdi usulca ve Bang Chan'a baktı.

 

Anka:- Sen gerçekten bir zorba mısın? Bir Yuta'ya bakıyorum bir sana. O çocuk, senin yanından geçemez bile ama bu gün yaptıklarından sonra kafam o kadar karıştı ki? Sabah ki olay, sonra bu. Neden vicdan azabı çekiyorum sana söylediklerimden dolayı? Belki de seni zorbalık ile itham etmek istemediğim içindir. Senin iyi biri olduğuna gerçekten inanmak istiyorum. İnanmak istiyorum. Diye geçirdi içinden.

 

Ders arası olmuştu. Minho, bahçede Yuna ile konuşuyordu ve maalesef yine samimi olmaya çalışan bir Yuna vardı karşısında. Uzaktan ise yine onları izleyen Jaemin.

 

Yuna:- Geziye benimle geleceksin değil mi? Dedi ve koluna girdi.

 

Minho:- Seninle değil, okul ile geleceğim.

 

Yuna:- Ters tarafından kalktın galiba bu gün.

 

Minho:- Bu gün olanlardan dolayı canım sıkkın biraz. Takma sen.

 

Yuna:- Seni anlıyorum. Jaemin, o kız derken birde bu Yuta çıktı.

 

Minho:- Sorun değil. Halledilmeyecek düşman değiller.

 

Yuna:- Seviyorum senin bu öz güvenini.

 

Minho, geri çekildi:- Ben gidip içecek bir şeyler alayım ister misin sen de?

 

Niyeti Yuna'dan biraz uzak olmaktı. Evet kendisine ilgisi vardı ve Minho 'nun istemediği bir ilgi onu sıkıyordu. Tepkisini tavırları ile belli etmek istiyordu çünkü konuşarak kalbini kırmak istemiyordu.

 

Yuna:- Alırım bi meyve suyu. İyi olur.

 

Min Ho, ayrıldı oradan.

 

Jaemin, duramadı o an ve Yuna' nın yanına geldi.

 

Jaemin:- Minho'nun peşinden koşuşturmak güzel mi? Hele de senin gibi bir kız için.

 

Yuna:- Sana daha kaç kere demem gerekiyor? Ben Minho'dan hoşlanıyorum.

 

Jaemin:- Biliyorum peşinden koşmandan belli. Neden seni görmezden gelen birinin peşinden koşmakta ısrar ediyorsun? Neden başka şeyleri görmüyorsun? Cevap vereyim. Senin tek ihtiyacın, Minho'nun popüleritesi. Bazı şeyler sevginin yerini tutmaz haberin olsun.

 

Yuna:- Jaemin, ben sana ümit veremem bu bir. İkincisi, evet Minho'nun popüleritesini istiyorum ama onu da istiyorum.

 

Jaemin:- Evet, diğer kızlara hava atmak için değil mi? Hem de beni görmezden gelerek.

Yuna:- Saçmalıyorsun. Dedi ve tam gidiyordu ki Jaemin kolundan tutu.

 

Jaemin:- İleride kaybettiklerine pişman olacaksın. Gittiğin yol sevgi üzerine değil çünkü.

 

Yuna:- Umurumda değil. Dedi ve kolunu çekip gitti oradan.

 

Onların bu hallerine bahçede dolaşan kızlar şahit olmuşlardı. Her ne kadar izlemiyor gibi görünseler de maraklarına yenilip izlemişlerdi onları göz ucuyla.

 

Bahar:- Size demiştim benimle ilgisi yok diye. Noollduuu?

 

Ceylin:- Ne salak kızsın bu çocukta var diyoruz sana karşı bir şeyler anlamıyor musun?

 

Bahar:- Yav he he! Derdi başka dedimya. Benimle Minho'ya karşı birlikte mücadele vermek istiyor. O zorba da buna zemin hazırlıyor.

 

Ekin:- Aman Bahar aman.

 

Bahar:- Sence ben böyle bir şeyin içinde bulunur muyum? Hem baksana garibim nasıl üzüldü kız kendisine yüz vermedi diye.

 

Alya:- Senin o garibim dediğin, onca adamı toplayıp, neyse.

 

Bahar:- Aman bize ne kendi meseleleri.

 

Ekin:- Aferin bak böyle ol. Karışma. Yesinler birbirini.

 

Jaemin, üzülerek döndü yönünü o anda Bahar'ı ve kızları gördü karşısında. Birden gülümsedi onu görünce elinde olmadan. İstemeden, elinde olmadan ağzı kulaklarına doğru gidiverdi. Bu kızda bir şeyler vardı. Yüzünü güldürüyordu. Ona baktığı an oluveriyordu işte. Onlara doğru ilerledi.

 

Lena:- Buraya doğru geliyor.

 

Bahar:- Neden geliyor ki şimdi?

 

Alya:- Seninle konuşmak için tabii.

 

Jaemin, geldi kızların yanına.

 

Jaemin:- Merhaba.

 

Kızlar:- Merhaba.

 

Jaemin:- Bahar, biraz konuşalım mı?

 

Bahar:- Şey, ne hakkında?

 

Jaemin:- Öylesine. Sohbet etmek için.

 

Bahar, kızlara baktı.

 

Bahar:- Sohbet etmem. Ama ne söyleyeceksen iki dakikan var. Dedi ve Jaemin ile biraz uzaklaştı.

 

Hazel:- Biz ne demiştik?

 

Diğerleri:- Bu çocukta bir şeyler var.

 

Bahar ve Jaemin biraz uzaklaştılar.

 

Bahar:- Evet, konu neydi?

 

Jaemin:- Dedim ya sohbet etmek. Dedi ve ceketinin iç cebimden küçük bir paket çıkardı.

 

Bu arada elinde içeklerle Minho geldi oraya. Yuna'ya bakınırken, Bahar ve Jaemin'i gördü karşısında.

 

Hazel:- Kızlar, Minho geldi.

 

Ekin:- Hihhhh! Ortalık karışır mı dersiniz?

 

Hazel:- Bunların ne yapacağı belli olmuyor ki. Bir anda dalıveriyorlar birbirine.

 

Anka:- Bir günde iki olay kaldıramayacağım.

 

Kızlar:- Bizde.

 

Ekin:- Biz sınıfa gidelim haydi. Kalbim dayanamayacak. Bu gün de dövmezler birbirlerini artık değil mi?

 

Lena:- Dövmezler herhalde.

 

Jaemin, paketi Bahar'a uzattı.

 

Bahar:- Bu ne ki?

 

Jaemin güldü:- Hediye.

 

Bahar:- Hediye mi? Neden?

 

Jaemin:- Ne çok soru sordun. Aç artık.

 

Bahar:- Ama ben kabul edemem. Yani ben...

 

Jaemin, Bahar'ın elini tutu, avucunu açtı ve paketi eline bıraktı.

 

Jaemin:- Aç haydi. Beğenecek misin çok merak ediyorum.

 

Bahar, istemeye istemeye, paketi açmaya başladı. Yüz ifadesinden belli oluyordu. İçinden bir kalem çıktı. Çiçek desenli, üzerinde de "Bahar" yazıyordu korece.

 

Jaemin:- Görünce aklıma sen geldin. Üzerinde de ismin yazıyor hem.

 

Bahar gülümsedi:- Teşekkür ederim. Çok şirin, çok güzel.

 

Minho ise gözlerini onlara dikmişti. Elinde ki karton bardaktaki içecekleri sıkmaya başladı.

 

Jaemin:- Beğendin mi gerçekten?

 

Bahar:- Düşünmüşsün, o bile yeter.

 

Jaemin, Bahar'ın mütevaziliği karşısında hayran kalmıştı. Ondan etkileniyor ve ona bağlanmaya başlıyordu. Onun utangaç halleri hoşuna gidiyordu şu an. Gülümsemesi, küçücük bir hediye ile mutlu olması kendisini acayip etkiliyordu.

 

Jaemin:- Sen hep böyle gülümseyeceksen, ben hediye alırım sana.

 

Bahar toparlandı hemen:- Şeyy gerek yok.

 

Jaemin:- Neden utandın ki hediye almak utandırıcı bir şey mi?

 

Bahar:- Bbben, benim hiç erkek arkadaşım olmadı. Daha doğrusu arkadaş. Arkadaş olan erkek yani.

 

Jaemin güldü:- O zaman ben senin ilk erkek arkadaşın mıyım? Yani arkadaş olan erkek.

 

Bahar:- Erkekten arkadaş olmaz.

 

Jaemin:- Neden?

 

Bahar:- Mutlaka araya duygular karışır da ondan. Ben, artık gideyim. Hediye için teşekkürler. Dedi ve koşar adım okula gitti. Jaemin, gülümseyerek bakıyordu ona. Minho ise o kadar sinirlenmişti ki elinde ki içeceklerini sıkmaktan en sonunda patlattı.

 

Bahar sınıfa girdi. Arkasından da Minho. Kızlar sıralarında oturmuşlar Bahar'a bakıyorlardı.

 

Bahar:- Ne bakıyorsunuz öyle?

 

Kızlar birden:- Ooooooooo! Diye bağırdılar.

 

Ceylin:- Hediyeler mediyeler.

 

Hazel:- Söylesene sana aşkını mı ilan etti?

 

Lena:- Seninde hoşuna gitmiş yüzün gülüyor.

 

Bahar:- Saçmalamayın kızlar! Aa ne diyorsunuz? Böyle konuşacaksanız ben gidiyorum. Dedi ve arkasına dönmesi ile Minho'ya çarpması bir oldu.

 

Bahar:- Afedersin!

 

Min Ho:- Önüne baksana!

 

Bahar:- Görmedim. Özür dilerim.

 

Min Ho:- Gözüne Jaemin mi kaçtı? Kör oldun herhalde.

 

Bang Chan:- Ortalık karışacak yine. Dedi ve ayaklandı.

 

Ekin:- Allah'ım yine mi ya!

 

Mira:- Biri bitiyor diğeri başlıyor.

 

Bahar:- Ne diyorsun sen be? Özür diledik iste daha ne istiyorsun?

 

Min Ho:- Ben anlamam özürden filan.

 

Bahar:- Doğruya unuttum. Sen insan değil odundun değil mi? Dayaktan anlarsın.

 

Minho:- Senin dilin çok uzadı. Dedi ve Bahar ile birbirlerine girdiler.

 

Anka:- Kızlar, Bahar'ı tutun!

 

O an Bahar'ın elindeki kalem yere düştü ve Min Ho yanlışlıkla kaleme bastı. Kırılmıştı.

 

Bahar:- Hihhh! Kalemim kırıldı.

 

Min Ho:- Yanlışlıkla...

 

Bahar:- Hediyeydi o ya. Minho seni öldüreceğim. Dedi ve atıldı.

 

Mira:- Bahar dur! Dedi ve Alya ile tuttular onu.

 

Minho:- Ne olmuş kırıldıysa alırım yenisini dedi ve kapıya doğru ilerledi. Uzaktan karşılık vermek daha güvenliydi sanki.

 

Bahar:- Seden bir şey isteyen mi oldu? Ama bir iki yumruk atsam yüzüne güzel olur dedi atılarak. Hem de ne atılma yakalada parçalayacak, o derece.

 

Ceylin:- Mino kaç!

 

Bahar:- Bırakın beni bırakıııın! Dedi ve bir elini kurtardı. Ayağından ayakkabısını çıkarıp Minho'ya fırlattı. Minho başını eğdi. Ayakkabı sıyırma geçmişti başının üzerinden. Ama kapıdan giren ögretmeninin yan tarafından geçip, duvara çarptı.

 

Herkes durakladı o an. Tedirgin gözlerle öğretmenlerine baktılar.

 

:- Yine siz ikiniz mi? Sizin tartışmanız hiç mi bitmeyecek?

 

Han:- Böyle giderse iyice şiddetlenecek gibi.

 

:- Minho, Bahar'ın ayakkabısını ver.

 

Minho usul usul, gitti ve Bahar'ın ayakkabısını alıp getirdi, önüne bıraktı. Birbirlerine ters ters bakıyorlardı.

 

:- Sizin bi rehberlik görmeye ihtiyacınız var bence. Dedi ve elindeki kitapları masaya bıraktı.

 

Min Ho:- Hocam gerek yok!

 

:- Bence en çok senin ihtiyacın var. Rehber öğretmen ile konuşup ikiniz için bir randevu oluşturmasını isteyeceğim.

 

Bahar ayakkabısını giyip yerine oturdu.

 

Bahar:- Aahhh delirtecek bu çocuk beni.

 

Lena:- Sakin canım sakin!

 

Felix:- En sonunda rehberliğe de düştünüz.

 

Minho:- Hep onun yüzünden.

 

Teneffüs vaktiydi. Kızlar sıralarında oturuyorlardı. Bu gün böylesi daha güvenliydi sanki. Yuna, Bahar'ın yanına geldi.

 

Yuna:- Baksana!

 

Bahar:- Baktım.

 

Yuna:- Sen Minho'dan ne istiyorsun?

 

Bahar:- Bunu bana değil de Minh'ya sorsana. Benden ne istiyormuş? Cevabını öğrenince gelip bana da söyle lütfen.

 

Yuna:- Senin yüzünden sürekli başı belaya giriyor. Ondan uzak dur.

 

Bahar:- Eğer farkındaysan ben onunla uğraşmıyorum. Hatta benim için hiç bir önemi yok. Hatta bundan sonra onu görmemezlikten gelmeyi düşünüyorum. Çünkü asıl o benim başımı belaya sokuyor. Senin o zorba sevgilin mi arkadaşın mı her ne ise, benim sabrımı zorlamaktan başka bir şey yapmıyor.

 

Yuna, Bahar'a baktı.

 

Bahar:- Bu kadar, gidebilirsin.

 

Yuna sessizce yerine geçti.

 

Anka:- Bu çocuğun derdi ne seninle gerçekten?

 

Bahar:- Deli işte. O değil işin yoksa birde rehberliğe git.

 

Ekin:- İkinizin birbiri ile olan sorunlarını konuşacaksınız. Bir şey yok orada.

 

Bahar:- Çocuk sırf bela.

 

Seungmin, sınıfa girdi o an. Hemen Mira'nın yanına geldi. Halletmeleri gereken derin bir konu vardı.

 

Seungmin:- Mira, biraz konuşalım mı?

 

Mira:- Tamam. Dedi ve Seungmin ile koridora çıktılar.

 

Seungmin:- Seninle şu planı Hatırladın mı? Dahyun hani.

 

Mira:- Aa evet. Olaylardan akıl kalmadı bende.

 

Seungmin:- Bana yardım edecek misin?

 

Mira:- Edeyim mi?

 

Seungmin:- Eğer istemiyorsan önemli değil.

 

Mira:- Tamam tamam. Edeceğim. Sevenlere yardım etmek sevaptır.

 

Seungmin gülümsedi.

 

Mira:- Ben biraz araştırdım Dahyun'u. Neleri sever gibisinden. İşe seni değiştirmekle başlayacağız. Giyim konusunda kızın dikkatini çekmen gerek. Ama okul forması ile değil. Sonra ne yapmalısın biliyor musun? Okuldan sonra onu bir yere davet etmelisin. Bir şeyler yemek, içmek olabilir.

 

Seungmin gülümsedi:- Kendimi sana bırakıyorum.

 

Mira:- Bak ne yapalım, okuldan sonra sana bir şeyler almaya gidelim.

 

Seungmin:- Tamam. Olur tabii.

 

Mira:- Anlaştık.

  

Seungmin:- Anlaştık.

 

Han ise Lena'nın yanına geldi ve oturdu. Onun hâl ve tavırlarının nedenini öğrenmesi gerekiyordu.

 

Han:- Bana neden kızgın olduğunu söyleyecek misin?

 

Lena:- Hayır, kızgın değilim.

 

Han:- O zaman neden yüzüme bakmıyorsun?

 

Lena, Han'a döndü bir hışımla. Söylemesi gerekiyordu hayal kırıklığının nedenini. Onun beklediği gibi biri olmamasının kendisini nasıl üzdüğünü söylemesi gerekiyordu.

 

Lena:- Sen sevecen, insana mutluluk veren birisin. Öyleydin yani.

 

Han:- Hâla öyle değil miyim senin gözünde?

 

Lena:- Sabahki olaydan sonra aynı şeyleri düşünemiyorum.

 

Han:- Yani, sen de zmi orba olduğumu düşünüyorsun?

 

Lena:- Düşünmüyordum ama sen düşündürttün bunu bana.

 

Han:- O çocuk bunu hak etti.

 

Lena:- Size göre herkes bunu hak ediyor.

 

Han:- Lena, bilmiyorsun.

 

Lena:- Bilmekte istemiyorum. Neyi bileceğim Han, her şeyi gördüm. Üstelik sizin yaptığınız bu şeyler ilk değilmiş ki. Bu olayları sürekli yaptığınızı duydum.

 

Han:- Benimle konuşmak istemiyor musun artık?

 

Lena:- O gün şiir okuyan o çocuk ile bu gün dayak atmaktan zevk duyan çocuk arasında çok fark vardı.

 

Han:- Açıkça söylesene senin gözünde ben neyim?

 

Lena:- Cevabını biliyorsun.

 

Han:- Senden duymak istiyorum. Sen söyle de bundan sonra senin yanında olmayayım. Arkadaşın olmayayım ya da her ne ise.

 

Lena:- Han, bence bu konuşmayı burada bitirelim.

 

Han:- Neden söyleyemiyorsun? Söylesene Zorba desene? Sende inanmıyorsun değil mi? Gördüklerin, başkalarından duydukların ile benim hakkımda kararlar veriyorsun ama sen de haklısın. Başkalarına inanmak varken neden bana inanasın ki.

 

Lena:- Han...

 

Han:- Tamam Lena. Bundan sonra beni yanında değil, bir metre bile uzağında görmeyeceksin. Zorba biri ile yan yana olmak zorunda değilsin. Dedi ve ayaga kalkıp ilerledi. Sonra, döndü ve Lena'ya baktı. Devam edip çıktı sınıftan.

 

Lena'nın gözleri dolmuştu. Duygusal olarak da hassas bir kızdı zaten böyle şeylere pek alışık değildi.

 

Lena:- Hata mı yaptım ben? Neden içimde yanlış bir şeyler yapmışım gibi bir his var? Allah'ım içim hiç rahat değil.

 

Sınav vaktiydi. Kızlar, bütün gece çalışmış oldukları için, soruları rahatlıkla çözüyorlardı. Erkekler ise birbirlerini dürte dürte çözüyorlardı soruları. Genelde. Seungmin'den alıyorlardı tüyoları. Gurubun en çalışkan çocuğu kendisiydi.

 

Okul bitimine bir kaç ders kalmıştı. Kızlar, biraz daha rahatlamışlardı.

 

Ekin:- Ohh bu sınavı da verdik.

 

Lena:- Rahatladım.

 

Hazel:- Siz mi ben mi ya. Dedi ve çantasına baktı.

Alya:- Ne arıyorsun?

 

Hazel:- Şeyy. Kuki için mama almıştım da kavga dövüş derken çantada unutmuşum. Kimse yokken onu vereyimde geleyim. Biftekli bu. Bunu çok seviyordu köpekçik.

 

Anka:- İyi yapmışsın. Haydi verde gel.

 

Hazel gülümsedi:- Tamam. Ben hemen geliyorum. Dedi ve elinde mama paketi ile sınıftan çıktı.

 

Felix, Hazel'e baktı. Hazel'in kucağına bastığı paket ile çıkması dikkatini çekmişti. Üstelik, üzerinde ki köpek resmini de görmüştü.

 

Felix ayaklandı peşinden gitmek üzere. İlerledi.

 

Hyunjin:- Nereye gidiyorsun?

 

Felix:- Kuki' ye bakıp geleceğim.

 

Hyunjin:- Derse geç kalma.

 

Felix:- Tamam.

 

Hazel, elinde mama paketi ile Kuki'nin yanına geldi. Kapıyı açtı. O an Kuki koşarak geldi Hazel'in yanına.

 

Hazel:- Kuki, özledin mi beni?

 

Kuki, Hazel ile oynamaya başladı. Etrafında dolanıyor, kucağına gelmeye çalışıyordu.

 

Hazel:- Minik dostum. Ben de seni çok özledim. Bak sana ne getirdim. Dedi ve elinde ki mama paketini gösterdi Kuki'ye. Kuki ise sevinmişti hareketlerinden belli oluyordu. O an Hazel, Kuki'nin ayağının aksadığını fark etti.

 

Hazel:- Senin ayağın neden aksıyor? Haa anladım. Burada bir tavşan vardı onu kovalarken oldu değil mi? Daha dikkatli olmalısın. Öyle her şeyin peşinden koşulmaz. Başını belaya sokarsın sonra. Sana bir şey olmasını istemiyorum.

 

Kuki, mamasına doğru atılıyordu.

 

Hazel:- Sevindin mi? Yoksa acıktın mı? En sevdiğin mama değil mi? Ağzının tadını da biliyorsun. Oyy severim seni. Haydi tabağına koyalım da ye. Dedi ve ayağa kalkıp döndü. Birden Felix'i gördü karşısında.

 

Hazel:- Bebebeb ben...

 

Felix:- Ne yapıyorsun burada?

 

Hazel:- Kuki için mama getirmiştim de. Biftekliyi çok seviyordu. Yesin diye.

 

Felix, ciddi bir yüz ifadesi ile ona bakıyordu. Hazel, kendini anlatmaktan vaz geçmişti.

 

Hazel:- Neyse. Ben gideyim. Dedi ve bir iki adım atıp yanından geçiyordu ki Felix kolundan tuttu Hazel'i ve kendisine doğru çekti. Hazel o an neye uğradığını şaşırmıştı. O kadar çekmişti ki ki göz göze gelmişlerdi Felix ile. Aradaki mesafe bayağı kısaydı.

 

Felix:- Neden kaçıyorsun?

 

Hazel:- Yok ne kaçması. Dedi ve geri çekildi.

 

Felix:- Sana buraya gelebileceğini söylemiştim. Bu şekilde, kaçar gibi, Kuki'yi ziyaret etmene gerek yok. Ondan ayrı kalmanı anlamıyorum.

 

Hazel:- Ben, böyle daha iyi.

 

Felix:- Ji Su' nun tavrı yüzünden.

 

Hazel:- Alakası bile yok. Benim, canım öyle istiyor. Hem, hem hayvanlarla fazla bir arada olamıyorum. Böyle seyrek görüşmek daha iyi.

 

Felix:- Geçen gün de alerjin vardı. Geçti galiba.

 

Hazel yalancıktan gülümsedi:- Alerji mi? Ha evet alerjim. Öyle oldu biraz. Geçmiş. Geçti yani.

 

Felix:- Kuki ile ilgilenmeni istiyorum.

 

Hazel:- Siz ona gayet iyi bakıyorsunuz.

 

Felix:- Kuki ile ilgilenmeni istiyorum. Dedi üstüne basa basa.

 

Hazel:- Bana ihtiyacınız yok. Onunla iyi...

 

Felix:- Ben, Kuki ile senin ilgilenmeni istiyorum. Dedi yüksek sesle.

 

Hazel dayanamadı o an.

 

Hazel:- Ben de senin sevgilinle arana girmek istemiyorum anladın mı? Dedi ve paketi Felix'in kucağına basıp çıktı oradan.

 

Felix, elinde ki mama paketine baktı. Sonra da dönüp Hazel'in gidişine.

 

Kızlar ise sınıfta, sınavın bitmiş olmasının rahatlığı ile oturuyorlardı. Birden içeri bir erkek öğrenci girdi. Direkt olarak Ceylin'e doğru gitti. Elinde koskoca çicek buketi ile.

 

:- Ceylin!

 

Ceylin:- Benim.

 

Ceylin:- Bu senin için.

 

Ceylin ayağa kalktı:- Benim için mi? Çok teşekkür ederim.

 

Çocuk bir de paket uzattı. Ceylin paketi açtı. İçinde bir sürü mektup vardı.

 

:- Bu güller ve bu mektuplar, senin için. Bizim sınıftan. Senin adına bir fan sayfası bile açmayı düşünüyoruz.

 

Changbin ve arkadaşları o yöne bakıyorlardı.

 

Hyunjin:- Ceylin' in ünü benimkini geçmeye başladı. Mektuplara bak.

 

Changbin:- Birini püskürtüyoruz başkası çıkıyor.

 

Jeongin:- Sen de uğraşma artık kızla.

 

Ceylin:- Fan sayfası ha! Çok tatlısınız. Bu mektuplarda nedir?

 

:- Bunların her biri sana hayran olanların mektubu. Okulun en güzel kızına olan hayranlıklarını belirtti hayranların.

 

Ceylin:- Yaa beni şımartıyorsunuz.

:- Sen bunlara layıksın.

 

Changbin:- Sizin sınıftakiler aptal galiba. Ya da körler. Başka kız bulamamışlar mı hayran kalacak?

 

Ceylin:- Bi ses mi duydum? Zirveden sesin pek duyulmuyor Changbin' ciğim. Tekrar söyler misin?

 

Changbin ayağa kalktı ve Ceylin' e yaklaştı.

 

Changbin:- Yüksekte olan sen değilsin. Burnun.

 

Ceylin:- Ah canım, boyun kısa olduğu için aşağıda kalmış olabilir misin? Benim burnum o yüzden yüksek görünüyordur sana. Benim popülaritemi kıskanıyorsun sen. E haklısın. Bu okula gelir gelmez, sizden daha popüler oldum. Kıskanma canım ama ne yaparsın, kızlarda akıllandılar artık. Ne yapsınlar seni? Senin yolunu gözleyen kızların belki üç katı erkek benimle çıkma hayali kuruyorlar. Üzülme sen.

 

Changbin:- Sana o mektubu yazan aptalları mı kıskanacağım ben? Hepsi de kör.

 

Ceylin:- Kör olsalar bu kadar mektubu yazarlar mıydı? Bak sana mektuplardan birini okuyayım. " Ceylin. Sen bu güne kadar gördüğüm en güzel kızsın. Seninle çıkmak için can atıyorum. Lütfen sesimi duy ve bana bir şans ver. " Adını soyadını yazmış. Şuna bak telefon numarası da var.

 

Changbin ciddileşti o an.

 

Changbin:- Erkeklerin, seninle birlikte olma hayali kurmaları çok mu önemli?

 

Ceylin, bozuldu o an ama Changbin'in bunu görmemesi gerekiyordu ve bir şekilde üste çıkmalıydı. Ezilmemeliydi.

 

Ceylin:- Senin için, kızların seninle birlikte olma hayali kurmaları ne kadar önemli ise benim için de o kadar önemli.

 

Changbin:- Benim için okulun en yakışıklısı ya da en popüleri olmak önemli değil. İnsanların benimle çıkmak istemeleri de önemli değil. Kızların beni arzulamaları asla ama asla önemli değil. Sevdiğim kişinin kalbinde bir numara olmak benim için yeterli. İnsanların kalbinde sırf yakışıklı olduğum için değil, iyi biri olduğumu düşündükleri için yer edinmek isterim.

 

Bahar:- Çocuğa ban ne güzel konuşuyor.

 

Mira dürttü Bahar'ı.

 

Ceylin:- O nedenle mi bu okulda ki öğrencilere zorbalık yapıyorsun?

 

Changbin:- Ben hatta biz kimseye zorbalık yapmıyoruz. Kimseyi ezmiyoruz.

 

O an Anka ve Chan birbirine baktılar. Hatta Han ve Lena'da.

 

Ceylin:- Artık o kadar alışmışsınız ki size normal geliyor bu iş galiba. Yaptığınız kötülüğün farkında bile değilsiniz. Günlük bir aktivite galiba sizin için.

 

Changbin:- Zorba olsaydım, emin ol ilk önce senden başlar, o kaf dağının tepesindeki burnunu yere indirirdim.

 

Bang Chan:- Bu günün başlığı, bizim zorba olmamız galiba.

 

Hyunjin:- Neden bizi sürekli bununla itham ediyorlar anlamıyorum doğrusu. Biz yanlış bir şey yapmadık ki.

 

Han:- Demek ki onlara göre yapıyoruz. Bu gün bende zorba olmakla suçlandım çünkü.

 

Ceylin:- İstesende yapamazsın. Hem, hem bu güne kadar yapmadın mı sanki? Erkek arkadaşlarımın hepsi ile ayrılmak zorunda kaldım. Bil bakalım kimin yüzünden. Dedi üstüne bastırarak.

 

Changbin:- Çocukları bir yanlıştan döndürdüm fena mı yani? Dedi gülerek.

 

Ceylin:- Beni ve erkek arkadaşlarımı rahat bırak. Bay zorba!

 

Changbin:- Sana zorba değilim ben diyorum.

 

Ceylin:- Zorbasın işte zorba. Hem de sen ve arkadaşların.

 

Changbin:- Madem zorbayım, gözün zorbalık görsün o zaman. Dedi ve elinde ki mektup kutusunu kapıp cama gitti hızla ve açtı.

 

Ceylin:- Bana bak o düşündüğün şeyi sakın yapma.

 

Changbin:- Aaa olur mu hiç. Ben insanlara eziyet eden, pislik bir herifim. Bunu ima etmiyor musun deminden beri? O zaman ne yapıyorum, senin bana yakıştırdığın şeyi yapıyorum. Dedi ve kutunun içinde ki mektupları avuçlayıp avuçlayıp pencereden aşağı attı.

 

Ceylin:- Changbin!

 

Bahar güldü:- Ne güzel yaptı be!

 

Mira:- Bahar sussana. Gülme de.

 

Ceylin:- Mektuplarım. Okuyamadan gittiler. Ne yaptın sen ha!

 

Changbin:- Hepsini sahibine geri gönderdim. İadeli tarife.

 

Ceylin:- Yeter artık yeter.Dedi ve elini Changbin'e tokat atmak için kaldırıyordu ki, Changbin elini tuttu ve gözlerine baktı. Ceylin duraksadı o an. İlk defa göz göze gelmişlerdi. Sinirliydi Ceylin. Çok sinirliydi hatta derin derin mefes alıp veriyordu ama elini de çekemiyordu geri. Changbin tutuyordu evet ama bir şey daha vardı tutan. Gözleri. Gözleri kımıldamasına izin vermiyordu bir türlü. Kalbine bir şeyler akmaya başladı. Geçmişi unutturacak bir şeyler hem de. Bir sürü erkek tanımıştı da hiç birinde böyle hissetmemişti. Kalp çarpıntısı denilen şeyi ilk defa yaşıyordu. Her erkekte gördüğü o travmayı sadece şu an Changbin 'de unutmuştu. Belki kendisine söylediği söyler, belki de o çekik gözler. Belki de her ikisi de. O an bildiği tek şey vardı ki o da Changbin 'e baktığı an farklı ama güzel şeyler hissetmiş olmasıydı.

 

Changbin ise ders vermeye çalıştığı, daha doğrusu havasını söndermek istediği kızın içine düşmüştü deyim yerindeyse. Çok güzeldi. Çok güzeldi evet ama acımasızdı. Erkeklere karşı özellikle. Ezmek, daha çok ezmekten mutluluk duyuyordu sanki Ceylin. Ama Changbin 'in kendi deyimi ile o burnu kaf dağının tepelerinde gezen kızdan eser yoktu şu anda. Gözlerine baktığında gördü. Gerçek Ceylin 'i o an gördü sanki. Neden sürekli Ceylin ile uğraştığını , erkek arkadaşlarından neden bir bir ayırdığının ve bu soruların cevabını şimdi alıyordu. Ceylin 'in içinde ki gerçek Ceylin 'i görmüştü belli ki. Çünkü gözler , vücuda baktığında yanılabilir. Ama gözler kalbe baktığında gerçeği ve doğruyu görebilirler. Changbin, Ceylin 'in kalbini çok önce görmüştü. Şimdi de kendi kalbini, Ceylin 'in gözlerinde gördü.

Ceylin, gücünü topladı ve elini geri çekip, kendini geri çekti hemen. Nedensiz bir şekilde afallamıştı. Susma hakkını kullandı o an. Bir şey demeden, bir şey yapmadan yerine geçip oturdu. Kızgın ama sessizdi. Hatta kızgın bile değildi o bakışmadan sonra.

 

Mira:- Ne oldu az önce öyle?

 

Bahar:- Bir şey oldu Mira' cığım. Galiba bir şey oldu.

 

Ortalık biraz olsun durulmuştu. Alya koridora doğru ilerledi. Hyunjin'de peşinden koştu.

 

Hyunjin:- Alya!

 

Alya durdu ve Hyunjin'e baktı.

 

Hyunjin:- Nereye?

 

Alya:- Gidip su alacaktım. Bu gün ateşli bir gün geçirdik ne de olsa hararet yaptı. Dedi gülerek.

 

Hyunjin:- Bu gün hiç konuşamadık. Sen de benimle hiç muhatap olmadın. Yoksa şu günün konusu mu?

 

Alya:- Günün konusu mu?

 

Hyunjin:- Sen de benim zorba olduğumu mu düşünüyorsun yoksa?

 

Alya:- Evet!

 

Hyunjin:- Ne? Ne kadar açık sözlüsün böyle.

 

Alya:- Kusura bakmayacaksın artık. Sabah ki olaydan sonra farklı düşünmemizi beklemeyeceksiniz.

 

Hyunjin:- Sadece gördüğünüz şey ile suçluyorsunuz bizi.

 

Alya:- Sadece o değil ki Hyunjin, Minho'nun Bahar'a olan öfkesi ve yaptıkları, Changbin' in Ceylin' e yaptıkları, Chan'ın durup dururken Yuta'ya sataşması, Jaemin ile uğraşmanız okuldakilerin sizden korkması falan filan. Uzayıp gidiyor.

 

Hyunjin:- Siz ipimizi çoktan çekmişsiniz bize kendimizi savunma hakkı bile vermemişsiniz.

 

Alya:- Adam dövmenin savunması mı olurmuş?

 

Hyunjin:- Nedeni olamaz mı?

 

Alya:- Hadi söyle bakalım o zaman. Neymiş sabah ki çocuğu öldüresiye dövmenizin nedeni?

 

Hyunjin:- Bunlar bizim için önemli konular. Her şeyin nedenini size anlatamayız.

 

Alya:- Bence de anlatamazsınız çünkü ortada neden yok. Kızcağız nasılda ağlıyordu yazık değil mi?

 

Hyunjin:- Alya. Bunun sebebini anlatmamız istenseydi zaten anlatırdık. Ama gizli kalması gerekiyor.

 

Alya:- Gizli işler ha! Hmm. Çok inandırıcı.

 

Hyunjin:- Alay edebilirsin ama şunu bil ki biz yanlış bir şey yapmıyoruz.

 

Alya:- Biz de zorbalarla arkadaş olmak istemiyoruz.

 

Hyunjin:- Öyle mi?

 

Alya:- Daha önce senin hakkında çok şey duymuştum. Kızları kendine aşık etmekten hoşlandığını mesela. Üzerine birde böyle bir özelliğin daha olduğunu öğrenmek benim için yeterli. Seninle olan münasebetimi kesmem için.

 

Hyunjin:- Tamam görüşmeyelim. Umarım ileride pişman olmazsınız Bayan Alya. Dedi ve yanından geçip gitti.

 

Bang Chan, Han, Changbin derken şimdi de suçlanan Hyunjin olmuştu. Kızlarda haklıydı elbette. Sürekli kötülük yapan birileri ile arkadaşlık yapmak istemiyorlardı. Başkalarına zarar veren onlara da zarar verebilirdi. Bunun en basit örneği de Minho'nun Bahar'a yaptıkları idi.

 

Son derste bitmişti nihayet. Kızlar okuldan çıkıyorlardı. Anka, Bang Chan'a doğru bakıyordu. O ise başını kaldırıp etrafa bile bakmıyordu.

 

Anka:- Çok kırdım onu galiba. Diye mırıldandı.

 

Hazel:- Bir şey mi dedin?

 

Anka:- Şey Bang Chan dedim. Kırdım onu.

 

Bahar:- Zorba olduklarını bilip, yüzüne vurmak kötü bir şey mi oluyor?

 

Anka:- Bilmiyorum ama kırdığımı düşünüyorum. İçim rahat değil anlayacağınız.

 

Lena:- Benimde senden bir farkım yok.

 

Alya:- Başka insanlara kötülük yapan insanlarla kimse muhatap olmaz. Biz de tepkimizi koyduk.

 

O anda bu gün bu olay yaşanırken, ağlayan kız öğrenciyi gördü kızlar.

 

Mira:- Bu o kız. İyi görünmüyor.

 

Lena:- Ah Han ne yaptınız siz? Yazık kıza.

 

Ceylin:- Sevgilisini gözünün önünde dövdüler ya garibim üzüldü herhalde.

 

Hazel:- Yanına gidip konuşsak mı biraz? Moral olur.

 

Ekin:- Gerek yok kızlar.

 

Mira:- Haydi Ekin, konuşalım ne olacak ki sanki.

 

Kızlar duramadılar ve o kızın yanına geldiler.

 

Alya:- Merhaba!

 

Kız, solgun yüzüyle onlara döndü.

 

Alya:- İyi misin kötü görünüyorsun.

 

:- İyiyim.

 

Anka:- Sabah ki olay için mi üzgünsün?

 

:- Siz, o olay hakkında ne biliyorsunuz? Diye sordu telaşla. Onun bu tedirginliği kızların dikkatini çekmişti.

 

Bahar:- Sen neden bu kadar korktun? Tehdit filan mı ediyorlar seni? Bize söyleyebilirsin.

 

:- Kim tehdit edecek ki?

 

Ekin:- O Stray Kids denen çocuklar. Sakın korkma. Sana bir şey yapamazlar. Sevgilini dövdükleri için üzgünsün değil mi?

 

:- Ne sevgilisi? O çocuk benim sevgilim filan değil.

 

Ekin:- Nasıl yani?

 

Anka:- Stray Kids size zorbalık yapmadı mı? Bu sabah seni ağlattılar, o çocuğu da dövdüler.

 

:- Hiç bir şey bildiğiniz gibi değil.

 

Hazel:- Bu gün sırf size zorbalık yaptıkları için onlarla aranıza mesafe koyduk biz. Yani öyle insanlarla kim arkadaş olmak isterki.

 

:- Ne dediğinizin farkında mısınız siz? Sizin zorba dediğiniz o çocuklar bu gün beni kurtardılar o çocuğun elinden.

 

Lena:- Hangi çocuğun?

 

Kız utanmıştı. Çekiniyordu bir şeyler anlatmaya.

 

Bahar:- Eğer anlatmak istemezsen önemli değil. Çocuk sana bir şey mi yapmaya kalktı?

 

Kızcağız başını salladı.

 

:- Neyse ki Han ve Minho yetiştiler. Kötü şeyler başıma gelmeden. Onlara borçluyum.

 

Alya:- Kızlar, büyük bir yanlış yaptık!

 

Lena:- Han'a büyük bir özür borçluyum. Bunu bize söylediğin için çok teşekkür ederiz. Çünkü biz onlara haksızlık yaptık.

 

Bahar:- Sen iyi misin peki?

 

:- İyi olmaya çalışıyorum. Lütfen bunu kimseye anlatmayın.

 

Bahar:- Şüphen olmasın.

 

:- Teşekkürler. Dedi ve gitti kız.

 

Bizimkiler ise birbirine baktılar.

 

Anka:- Okuldan çıkmadılarsa onlardan bir özür dileyelim.

 

Lena:- Bencede.

 

Hazel:- Özür dilemesi gerekenler, Anka, Alya, Lena ve Ceylin. Biz konuşmadık bile.

 

Mira:- Aynen öyle.

 

Alya:- Ama ben...

 

Ekin:- Amaa sen onu çocuğu suçlamadan önce düşünecektin.

 

Alya:- İyi tamam ya.

 

Lena:- Bahar'da özür dilesin o da Minho'ya zorba diyor.

 

Bahar:- O gıcık benim için hâla bir zorba. Hayatta özür dilemem.

 

Ceylin:- Changbin' de benim için öyle.

 

Mira:- Okuldan çıkmadılar henüz. Seungmin ile benim bir yere gitmem gerekiyor. Onu bekliyorum.

 

Ekin:- Nereye?

 

Mira:- Eve gelince anlatırım.

 

Ekin:- Geç kalma.

 

Mira:- Tamamdır.

 

Ekin:- Benim de kulübüm var kızlar. Ben de oraya gideceğim.

 

O anda erkekler göründü uzaktan.

 

Ekin:- Haydi bakalım, gidelim de dileyin özürünüzü.

 

Kızlar, erkeklerin yanına geldiler. Karşılarında durdular.

 

Jeongin:- Bir şey mi oldu?

 

Han:- Bir şey olduğundan değil. Söyleyecek bir kaç lafları daha kalmıştır.

 

Lena, üzülerek baktı. Gerçekten çok üzgündü.

 

Hyunjin:- Doğruya. Zorba olduğumuzu biraz daha başımıza kakmaları gerekiyor. Olmadığımız halde.

 

Alya' da Lena gibi baktı Hyunjin'e pişmandılar.

 

Anka:- Biz sizinle konuşmak için geldik. Şey için. Dedi çekinerek ve kızlara baktı.

 

Anka, Alya ve Lena:- Özür dileriz.

 

Lena:- Bizi affedebilir misiniz?

 

Alya:- Size boş yere haksızlık yaptık.

 

Anka:- Dolduruşa geldik. Lütfen özürümüzü kabul edin.

 

Han:- Beni görmek istemeyen biri ile görüşmek istemiyorum.

 

Lena:- Ama Han...

 

Hyunjin:- O an dinleseydiniz bizi, suçlu olmadığımızı anlayabilirdiniz ama sadece siz konuştunuz ve siz yargıladınız.

 

Alya:- Yok ne yargılaması. Düşünemedik. Sadece gördüklerimize inandık. Affedin bizi ha?

 

Hyunjin ve Han:- Hayır.

 

Changbin ve Minho, Bahar ve Ceylin' e baktılar.

 

Minho:- Bu kız niye özür dilemiyor?

 

Changbin:- Ve sen. Dedi Ceylin'e bakarak.

 

Bahar:- Niye özür dileyecek mişim? Başkaları için iyilik meleği olabilirsin Bay Minho ama benim için sen hâla bir zorbasın. Yaptıklarını unutmadık. Yapacaklarını da.

 

Ceylin:- Ve sen. Sen de benimle uğraşıyorsun. Bir de özür mü bekliyorsun? Siz ikiniz çok beklersiniz. Dedi ve Bahar ile çak beşlik yaptılar.

 

Changbin:- Doğru. Senden özür dileme nezaketini beklemek, çölde kutup ayısı görmek kadar zor tabii. Eee kaf dağının buzlar kraliçesinden de özür beklenmez değil mi?

 

Minho:- Sana gelirsek. Sen bazı şeyleri hak etmesen ben sana o dersleri vermezdim. Kötü bir öğrencisin maalesef. Aldığın derslerden akıllanmıyorsun. E ben nasılsa seni akıllandırırım. Geç değil nasılsa. Dedi ve onlarda Changbin ile çak beşlik yaptılar.

 

Bahar:- Ben gösteririm sana dersi.

 

Ekin tuttu Bahar'ı.

 

Ekin:- Ama arkadaşlar ortalık zaten karışık siz bari durun.

 

Anka:- Siz de haklısınız. Sözlerimiz kırıcıydı. Aynı şey bize yapılsaydı biz de sizin verdiğiniz tepkiyi verirdik.

 

Alya:- Affetmemekte haklısınız. Ne diyelim. Biz yine de özür hakkımızı kullanalım dedik.

 

Lena:- Kalbinizi kırdığımız için çok özür dileriz.

 

Kimseden ses çıkmıyordu. Bang Chan sessizliği bozdu.

 

Bang Chan:- Yeter artık çocuklar. Affedin artık. Onlar da pişmanlar.

 

Anka gülümsedi. Aynı şekilde Alya ve Lena'da.

 

Hyunjin:- Pekala affedildiniz.

 

Han:- Bir daha bizi iyice tanımadan yargılamayın. Dedi ve ilerlediler.

 

Affedilmişti kızlar affedilmesine ama erkek tribi nasıl olur göreceklerdi galiba. Soğuk bir affedişti bu. Üç kız biraz uğraşacak gibiydi.

 

Alya:- Sizce bunlar bizi affetmiş mi oluyorlar?

 

Anka:- Gibi.

 

Lena:- Ben yine de çalışmalara devam edeceğim.

 

Anka:- Galiba bende.

 

Ceylin:- Sizde hata. Ne özür dileyip şımartıyorsunuz şunları?

 

Anka:- Suçlu olduğumuz için olabilir mi? Ne olursa olsun kalplerini kırdık ve bunu telafi etmemek bize yakışmaz.

 

Bahar:- Nereden çıktı bu gönül alma ısrarı acaba? Dedi ima ile.

 

Anka:- Çocuğun kalbini kırdım özür dilemeyeyim mi?

 

Lena:- Bırak şunları. İkisi de taş kalpli oldukları için bilemezler tabi.

 

Ceylin:- Ana şuna bak. Laf bize döndü. Onca lafı söyleyin diye biz mi dedik?

 

Bahar:- Hiç.

 

Mira:- Sen de bir özür dileseydin fena olmazdı hani.

 

Hazel:- Mira haklı.

 

Ceylin:- Bana yaptıklarını bilmiyorsunuz sanki. Haydi bırakın artık eve gidelim.

 

Ekin:- Ben kulübe.

 

Mira:- Benim de biliyorsunuz.

 

Hazel:-İyi hadi, görüşürüz kızlar.

 

Birbirlerine el salladılar ve Mira ile Ekin onlardan ayrıldılar.

 

Ekin kitap kulübündeydi. Jeongin'de. Okunmuş olan bir kitap konuşuluyordu. Bu gün kendisini dünyadan soyutlamış, kendi kendi dünyasında mutlu olan bir kızın hikayesi tartışmaya açılmıştı.

 

:-Herkes, kitabı okudu mu?

 

:- Evet! Diye sesler yükseldi sınıftan.

 

:- Hikayeyi kısaca anlatmak ister? Bakalım yazarı anlamış mıyız?

 

Ekin, ayağa kalktı.

 

Ekin:- Sevgi dolu bir aile de büyümüş olan kızımız, on iki yaşından sonra kitaplara ilgi duymaya başlar. Yaşıtları, sosyal medya da geçirirken bütün günlerini, o günlerini kitapların sayfalarında yaşıyordu. Ailesinden, arkadaşlarından uzaklaşmaya başlamış, kendisine kütüphane de bir yığın kitabın arasında bir dünya, bir hayat kurmuştu. Aşk hikayelerinde seviyor, acı dolu öykülerde üzülüyordu. Duygularıda kitaplardan öğrenmeye başlamıştı. Sonra tüm duyguları orada yaşadı.

 

Ailesi ve dostları ilk önce bu durumdan memnun olsalarda, bir süre sonra onun için endişelenmeye başladılar. Ama o bu dünyada mutluydu bilmiyorlardı.

 

Evet kız bu dünyada mutluydu neden mi? Çünkü, kitaplarda yaşadığı zorluklar, acılar canını yakmıyordu. Biliyordu hayal ürünü olduğunu.Bu nedenle, kolay atlatıyordu her hüznü fakat aşık olduğu karakterler, bir süre sonra bitirdiği kitaplarla beraber bitip gidiyordu. Sonra yeni kitap ve yeni aşk.

 

Kitap okumak hiç bir zaman kötü değildir. Asla kötü diyemem diye bitirmeye hazırlanıyor yazar hikayeyi. Ama bazı şeyleri dünyayı yazan kitaplardan değil, dünyanın ta kendisinden öğrenmeli. Korkup bir yere saklanırsak, gerçek hayatı, gerçek sevgiyi asla öğrenemeyiz. Diye sonlandırıyor. Dedi ve son kelimede Jeongin'e baktı. Bu sözleri kendisine o da söylemişti. Tıpkı bu hikayedeki kız gibi olabilir miydi kendisi? Yavaşca yerine oturdu. Yine de üzerine alınıp düşünmek yerine, konuya dönmeyi tercih etti.

 

:- Şimdi konuyla ilgili biraz konuşalım bakalım. Sizlere göre ana fikir, yada verilmek istenen mesaj nedir?

 

:- Bana göre Asosyal birinin kendi dünyasında da mutlu olabileceği anlatılıyor.

 

:- Evet başka fikri olan? Diye sordu.

 

:- Evet başka fikri olan? Diye sordu kulüp hocası.

 

:- Yalnızlığın verdiği huzur. Kimse yoksa, sorunda yoktur. Dedi öğrencinin biri gülerek. Onun gülmelerine sınıfta eşlik etti.

 

:- Bu iyiymiş ama ben pek bağdaştıramadım. Dedi öğretmen.

 

:- İnsanların kitap okurken mutlu olmaları. Ekin:- Bence bu öyküde kitaplarda ki dünyada da mutlu olabileceğimizi anlatıyor.

 

:- Başka fikri olan?

 

Jeongin parmak kaldırdı.

 

:- Evet Jeongin!

 

Jeongin:- İnsanlar kendilerine oluşturdukları dünyalarında mutlu olabilirler ama uzun süreli olmaz. Ne gerçek acıyı, ne de gerçek aşkı kendi dünyasında yaşayamaz. Burada ki kız, gerçek dünyadan kendisini soyutlayıp fazlasıyla kitaplara sığınmış. Bu hikaye bana bir şeyi kararında yapmayı düşündürdüğü gibi, kızın gerçeklerden ve hayattan kaçıp kendine yeni bir yaşam inşa ettiğini de düşündürttü. Aslında hikayeyi okuduğunuzda kitapları suçlar gibi gözükse de, asıl suçlunun genç kızın olduğunu, kırılmaktan ve kırmaktan, sevmekten ve hayal kırıklığına uğramaktan kaçmak için kitaplara sarıldığını anlatıyor.

 

Herkes büyük bir ilgi ile dinledi Jeongin'i. Tespiti ne kadar da doğru diye düşündü Ekin. Onun konuşmasını da hayıranlıkla dinledi. Bu çocuktan böyle tespitler beklemiyordu.

 

Ekin düşündü o an.

 

Ekin:- Jeongin, bir piskoloji okuyucu gibisin. O sevimli yüzün altında, zeki bir insan var. Hayat dolu bir gençsin, bir o kadar da insanları çözebilecek bilgelikte bir genç.

 

:- Jeongin harika özetledin hikayeyi. Tespitlerini çok beğendim. Diyerek tebrik etti öğretmeni onu.

 

Ara verilmişti. Ekin, Jeongin'in yanına geldi ve oturdu.

 

Jeongin Ekin'e baktı. Ekin ise tam karşıya.

 

Ekin:- Galiba sen haklıydın. Ama galiba.

 

Jeongin gülümsedi:- Neden galiba? İnsan ya haklıdır ya da değildir. Sen burnu havada bir kıza benzemiyorsun fakat her zaman haklı çıkmak neden önemli?

 

Ekin:- Bizim kızların içinde her zaman ben haklı çıkarım. Galiba bu duruma fazlası ile alışmışım.

 

Ekin:- Bizim kızların içinde her zaman ben haklı çıkarım. Galiba bu duruma fazlası ile alışmışım hep haklı çıkmaya. Yanlış anlaşılmasın. Onları aptal yerine koymak değil bu. Ama onlar beni hep dinlerler.

 

Jeongin:- Her şeyi bilmek her zaman daha kolay değil mi?

 

Ekin:- Nasıl?

 

Jeongin:- Her zaman haklı olmak. Haklısındır ve kimse seni eleştiremez. Seni eleştiremez, çünkü sen bilgesindir. Bu şekilde kimse seni kıramaz. Derslere, kitaplara bağlanmanın bir nedeni de bu belki. Taktir görmek de var hatta. Ekin her zaman başarılıdır ve derslerinden başını kaldırıp gereksiz işlerle asla ilgilenmez.

 

Ekin:- Sen de iyice psikolog oldun. Benden başka teşhis koyacağın bir hastan yok mu senin?

 

Jeongin:- Seni yorumlamak hoşuma gidiyor diyelim.

 

Ekin:- Ders çalışmak, kitap okumak, kötü bir şey mi? Sürekli bunu söylüyorsun bana.

 

Jeongin:- Derdin başarılı olmak değil. Yoksa neden kötü olsun? Sen onların arkasına saklanıyorsun.

 

Ekin ayaklandı:- Yine benimle uğraşacaksın anlaşılan. Hatta siz Stray Kids grubunun bizden başka uğraşacak kimsesi yok galiba. Sen benimle, Minho Bahar ile Changbin Ceylin'le ve hatta Chan Alya ile. Diğerlerinin derdini henüz anlayamadık daha.

 

Jeongin güldü:- Kimsenin kimse ile derdi yok. Okuduğun kkitaplarda başkasına güvenmekten hiç bahsetmiyor muydu? Ne d olsa hayatı kitaplardan öğrenmeyi seviyorsun.

 

Ekin:- Bek hâla... Seninle oturup tartışacak değilim. Dedi ve kapıya doğru ilerledi. Sonra durdu ve Jeongin'e baktı. Yavaş yavaş geri geldi yanına. Elleri ile oynamaya başladı. Jeongin'de ona bakıyordu.

 

Ekin:- Sen haklısın. Galibasız. Dedi ve gülümsedi. Jeongin'de gülümsedi o an Ekin'e. Ayağa kalktı ve gözlerine baktı.

 

Jeongin:- İnan bana gülümsemen o kadar güzel ki. Nadir olan her şey güzeldir. Tıpkı senin gülümsemen gibi ama sen hep gül. Dedi ve gitti.

 

Ekin, elindeki kitabı bağrına bastı o an. Belki de bu güne kadar duyduğu en güzel cümleydi.

 

Mira ve Seungmin ise yürüyorlardı.

 

Seungmin:- Ee nereden başlıyoruz?

 

Mira, bir mağazanın önünde durdu.

 

Mira:- İşte buradan. Dedi ve içeri girdi. Peşinden de Seungmin.

 

Mira, Seungmin için kıyafetler seçiyordu. İlk önce t-shirt baktılar. Mira seçtiği t-shirtleri Seungmin'in kucağına atıyordu. Sonra gömlek bakmaya gittiler. Mira yine özenle seçiyordu. Tek tek karıştırdı askıdaki gömlekleri. Uzun arayıştan sonra nihayet buldu bir kaç tane. Onları da Seungmin'in kucağına bıraktı. Daha sonra, pantolon kısmına geldiler. Mira yine detaylı bir arama yapıyordu. Raflardan seçip seçip bakıyordu. Oradan seçtiklerini de Seungmin'in kucağına bıraktı.

 

Ve ayakkabılar. Mira, ayakkabı seçiminde de oldukça titizdi. Seçimlerine en uygun ayakkabıyı arıyordu ve ayakkabı reyonunda da aranılan sitil bulunmuştu. Ayakkabıları Seungmin'in kucağına bırakmak için döndüğünde, karşılaştığı şey ile gülme krizine girdi. Seungmin'in kucağında koskoca bir kıyafet dağı vardı. Seungmin, yandan uzattı başını ve kendisine gülen Mira'ya baktı.

 

Nihayet alınanların denenme vakti gelmişti. Seungmin mucağında ki küçük dağ ile kabine girdi. Üzerini değiştirmeye başladı. Mira kabinin karşında onu bekliyordu kollarını birbirine bağlamış.

 

Seungmin ilk kombini ile çıktı kabinden. Kot pantolon ve bulüz vardı üzerinde. Mira biraz düşündükten sonra değiştirmesini söyledi.

 

Yeni bir kombin denedi Seungmin. Mira "eh işte" hareketi yaptı eliyle.

 

Seungmin tekrar girdi. Neredeyse o kabine on kere girip çıkmıştı. Her seferinde de farklı bir tarz deniyordu. Kıyafetinden şapkasına, ayakkabısında aksesuarına her şeyi denemişti.

 

Sonunda çıktı kabinden. Mira onu baştan aşağı süzdü. Seungmin, gözünde ki gözlükleri çıkardı ve Mira'ya baktı.

 

Mira, hayranlık ile ona baktıktan sonra alkışlayarak gülümsedi. Baş parmağı ile "işte bu" işareti yaptıktan sonra nihayet mağazadan çıktılar.

 

Seungmin:- Çok yoruldum.

 

Mira:- Ama değdi. Kıyafetler sana çok yakıştı. Şahsen benim karşıma böyle çıksan ben hemen aşık olurdum sana.

 

Seungmin, Mira'ya baktı.

 

Mira bir an dediği şeyin farkına varmıştı.

 

Mira:- Harika oldu anlamında dedim.

 

Seungmin güldü.

 

Mira:- Bu kızın hangi kafeyi sevdiğini de öğrendim. Haydi oraya gidelim.

 

Seungmin:- Ajan gibi çalışmışsın. Ben bir dedektif ile mi arkadaşım yoksa?

 

Mira:- Ben işini ciddiye alan bir dedektifim.

 

İkiside güldüler.

 

Mira:- Şaka tabiiki. Sosyal medya denilen bir mecra da var isen bu işler çok kolay.

 

Seungmin:- Onu uzaktan o kadar izledim ki bu sosyal medya'da filan ama senin dediklerini yapmak aklıma hiç gelmedi.

 

Mira:- Çok çekingensin de ondan. Kızlar kendine güvenen erkekleri daha çok severler. Cesur erkekleri. Kadın doğası işte kendini erkeğinin yanında güvende hissetmek ister. Bunun için de ayrı bir planım var.

 

Seungmin:- Aklıma gelen şey mi yoksa?

 

Mira:- Aklındakini bilmiyorum ama aynı şeyi düşünme ihtimalimiz çok yüksek.

 

Mira'nın bahsettiği, Dahyun'un sevdiği o kafeye gelmişlerdi. Seungmin ortama şöyle bir göz gezdirdi.

 

Mira:- Güzel yermiş değil mi? Unutma bak onu buraya getireceksin.

 

Seungmin, Mira'ya baktı. Elinden manzarası en güzel olan masanın yanına geldiler.

 

Mira, Seungmin'e baktı.

 

Seungmin, elinde ki alışveriş çantalarını sandalyenin birine bıraktı ve gidip sandalyenin birini çekti Mira'nın oturması için.

 

Seungmin:- Beni böyle bekletecek misin?

 

Mira:- Ama...

 

Seungmin:- Haydi, çok acıktım.

 

Mira Seungmin'in çektiği sandalyeye oturdu.

 

Seungmin, eline menüyü aldı ve baktı.

 

Mira ise utangaç bir haldeydi şu an. Garson yanına geldi ve menüyü uzattı.

 

:- Ne alırdınız?

 

Seungmin:- Mira, ne yiyelim?

 

Mira:- Şey biz evde hep Türk yemekleri yiyoruz. Henüz Kore yemeklerine alışamadım.

 

Seungmin:- Senin için seçmemi ister misin?

 

Mira:- Oluur! Yalnız burada ki yemekler nasıl acaba?

 

Seungmin gülümsedi:- Ben anladım seni. Müslüman olduğun için her şeyi yiyemiyorsunuz siz değil mi? Helal diye bir tabir vardı sizde.

 

Mira gülümsedi:- Anlamana sevindim.

 

Seungmin:- Tamam o iş bende. Dedi ve garsona bir şeyler söyledi. Garson gülümseyerek başını salladı.

 

Yemekler gelmişti. Mira, tabağa baktı.

 

Seungmin:- İçin rahat olsun. Burası helal gıda pişiriyormuş. Rahatlıkla yiyebilirsin.

 

Mira, bir lokma aldı yemeğinden. Hala çekingendi.

 

Seungmin:- Neden rahat değilsin?

 

Mira:- Tedirginim de biraz. Kusura bakma. Kore'ye geldiğimizden beri dışarıda ya da dışarıdan hiç yemedik. Teşekkür ederim.

 

Seungmin:- Daha yemeden teşekkür ediyorsun. Önce tabağını bitir sonra teşekkür et.

 

Mira güldü:- Bak sana güveniyorum.

 

Seungmin:- Sonsuza kadar güvenebilirsin bana.

 

Mira yemeğinden küçük lokmalar ile başladı yemeye. Sonra da yemeye devam etti.

 

Seungmin ona baktı ve gülümsedi. Mira' da aynı şekilde.

 

Seungmin:- Beğendin mi?

 

Mira:- Evet güzelmiş. Kızları da alıp gelmek gerek buraya.

 

Seungmin:- Sana bir şey sorabilir miyim?

Mira:- Tabii.

 

Seungmin:- Bu gün zorba olarak suçlanırken, arkadaşların öyle olduğumuzu düşünürken, sende benim kötü biri olduğuma inandın mı?

 

Mira:- Eğer senin hakkında öyle düşünseydim, şu an burada olmazdım.

 

Seungmin:- Sevindim.

 

Mira:- Doğruyu söylemek gerekirse, seni de o çocuğu döverken görünce, aklımdan geçirmedim diyemem ama. Yine de bu konu da bizi suçlamayın lütfen. Bu okula yeni geldik, henüz birbirimizi tanımıyoruz. Üstelik ortada Minho'nun Bahar'a yaptıkları da var. Bir de söylenenler, kafamızın karışmasına neden oldu.

 

Seungmin:- Bundan sonra düşünmezsiniz böyle şeyler artık.

 

Mira gülümsedi:- Birbirimizi tanıdıkça, içimizi göreceğiz. Kalbimizi ve kalbinizi.

 

Bu gün gerilimli bir gündü ama gençlerimiz birbirlerini daha iyi tanımışlardı. Biraz yargısız infaz, biraz pişmanlık biraz da ısınmaya başlayan kalpler. Hepsi de güçlü duygularla bağ kurmanın temelini atmıştı.

  

Loading...
0%