@maviokurirmak
|
Beni güzel uykumdan telofonumdan gelen alarm sesi uyandırdı. Uyanmak zorundaydım okula geç kalmamak için. Ama o kadar zorlanıyordum ki uyanmakta kafam, yumuşacık yastıktan kalkmıyordu. Zar,zor gözlerimi açmış yeni aydınlanmış havaya bakıyordum. Bembeyaz bulutlara, bulutların arkasında bütün ışığını yayan pasparlak güneşe. Camdan gözlerimi ayırıp tekrar kapattım tek temennim alarmın o iğrenç sesinin tekrar çalmamasıydı. Ama öyle olmamamıştı o iğrenç alarm tekrar çalmıştı bende mecburen alarmı kapatmak için saate baktım. Ve saatin çok geç olduğunu görüp hızla yataktan kalktım. Önce ağır adımlarla lavaboya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp kendime gelmeye çalıştım. Ben tam lavobodan çıkacakken elinde zeytin tabağıyla solona doğru giden Yektayı gördüm. Yektayı görmeyi beklemediğim için dudaklarımdan hafif bir bağırış dökülmüştü. Yekta benim bağırışımı duyunca elinde zeytin tabağıyla durup yüzünü bana çevirdi. Önce beni inceledi acaba nasıl haldeydim diye düşünürken yüzündeki ciddiyeti bozup gülümseyerek konuşmaya başladı. "Oo kimler uyanmış, günaydın prenses" Yektanın bu enerjik karşılayışlarına hayrandım. Ama ben onun aksine sabahları çok huysuz oluyordum. "Günyadın Yekta" diyebildim sadece. Daha sonrada yüzümü yıkarken aynadan kendime bakmadığımı fark edip tekrar lavoboya girdim ve yüzüme bakmaya başladım. Dağılmış kumral saçlarıma, çillerime ve uykumun çok olduğunu gösteren kahverengi gözlerime. Aslında güzel bir kızdım ama benim güzel olduğumu düşünen sadece çocukluk arkadaşım Yektaydı. Geri kalanlar çillerimin kötü gözüktüğünü ve beni çirkin gösterdiğini düşünüyorlardı. Sizce hangisi doğruydu yabancıların dediğimi yoksa dostlarının dediğimi. Tabikide doslarının dediği yabancılar her zaman yalan söyler çünkü yabancı sizi tanımayanlar birliği. Diye düşünürken Yektanın kalın bir o kadarda yumuşak sesinin bana seslendiğini duydum. "Tuğba haydi, haydi" kelimeleri uzatarak söylemişti ve bu onun söyediği cümleye çok yakışmıştı. Ben tam kahvaltı masasının olduğu yere doğru gidecekken kapının çaldığını fark edip yönümü değiştirip Yektaya seslenip kapıya doğru ilerledim. "Yekta kapı çaldı geliyorum" Yekta çok beklemeden cevap verdi "tamamdır prenses". Yekta tam cümlesini tamamladığında bende kapıyı açmıştım. Kimseyi göremeyince yüzüm buruştu birileri var mı diye önce sağa baktım sonra sola sonra kimse olmadığını fark edip kapıyı kapatacaktım ki yere bir kutunun bırakıldığını gördüm. Eğilip kutuyu aldım ve kapıyı kapatıp içeri girdim ben kapıyı kapattığımda Yekta konuşmaya başladı "kimmiş ?" Yektayı hiç bekletmeden konuşmaya başladım "kimse değil kutu bırakmışlar" deyip kutuyu incelerken mutfak masasına doğru yürüdüm. İçeri girdiğimde Yektanın bana ne kutusu der gibi baktığını fark edip yanına geçip. Onunla beraber açmaya başladım. Kutunun dış görünüşü eski işlemelerden kalma gibi duruyordu. Ben kutunun her yanını incelerken Yekta aniden konuşmaya başladı "açsana be kızım ne bekliyorsun hadisene" Yektanın demesi üzerine kutuyu açtım. Kutunun içinden bir sürü küçük kağıt döküldü yere Yekta yere kağıt döküldüğünü görünce hemen eğilip herhangi birisini aldı ve bakmaya başladı. Kağıtlarda tek tek harfler yazıyordu Yektayla birlikte kağıtları birleştirip bir cümle kurmaya çalıştık. Aradan 5,6 dakika geçtikten sonra oluşan cümleye bakmaya başladık. Seni tanıyorum... seni tanıyorum yazıyordu yazıyordu kağıtlarda buda ne demek oluyordu şimdi. Diye düşünürken Yektanın yüzüne bakmaya başladım. Yektada bir süre sonra konuşmaya başladı "aman be kızım oyun oynuyorlar işte" durdu ve devam etti "boşver" ben boşveremezdim işte öyle. Çok çabuk küçücük şeylerden korkardım, gerilirdim. Ama Yekta öyle değildi her şeyi dalgaya vururdu. Acaba bu kağıtlarda dalgaya vurulacak bir şey miydi yoksa gerçekten korkulacak bir şey miydi anlamak çok zordu. "Tuğba eğer burda böyle durmaya devam edersek ilk derse geç kalacağız" haklıydı o yüzden çömeldiğim yerden kalktım ve Yektaya uzunca sarıldım. Ona sarılmak bana çok iyi geliyordu ilacım gibiydi. Hani hayatınızda bir insan olur ona her sarıldığınızda sanki hayatınız yenileniyormuş gibi hissedersiniz ya işte benim hayatımdaki o insan Yektaydı. Ne olursa olsun beni bırakmayan tek insandı. Diye düşünürken uyanmamın üzerinden bir saatin geçtiğini fark ettim. Bu yüzden hızlıca Yektaya sarılmış kollarımı çekip kahvaltı masasına doğru ilerledim. Yektayada gelmesi için elimle işaret ettim. Hızlıca yanıma geldi ve sandalyeyi çekip karşıma oturdu. Güzelce Yektayla kahvaltımızı yapıp ayrı odalara gidip üstümüzü giyinmeye başladık. Ben önce üzerini renkli boyalarla boyadığım beyaz kapaklı dolabımı açıp ne giysem diye düşünmeye başladım düşünürken aklıma bu dolabı Yektayla beraber boyadığımız geldiği için gülümseyip dolaptaki kıyafetlere bakmaya devam ettiğim sırada kafamda kombin oluşturdukdan sonra kıyafetleri tek,tek almaya başladım. Kıyafetleri teker,teker aldıktan sonra yatağın üstüne fırlattım ve onlarıda giymeye başladım. Giyindikten sonra odamdaki aynaya yaklaşıp kendime bakmaya başladım. Uzun açık mavi eteğime, kısa beyaz tişörtüme ve en sonda üstümdeki beyaz hırkaya. Kıyafetlerime baktıktan sonra bu kombine hangi ayakkabı olur diye düşünüp aynanın yanındaki ayakkabılara çevirdim bakışlarımı. En son da da beyaz spor ayakkabıma karar verip makyaj masama ilerledim ve çok hafif bir makyaj yapıp odadan ayrıldım. Ben odadan çıktığımda Yekta duvarın önündeki beyaz berjerde oturduğunu görüp konuşmaya başladım. "Yekta?" Yekta kendisine seslendiğimi anlayınca başını bana çevirip konuşmaya başladı "oo çok güzel olmuşsun prenses ben senin yanında çirkin kaldım ya" deyip yalandan ağlarmış gibi yaptı. Bende onu övmek için ne giydiğini incelemeye başladım. Onu incelediğimi görünce dahada çekici görünmeye çalıştığı sırada üstüne beyaz bol bir tişört giydiğini altınada siyah bol bir pantolon giydiğini gördüm. En sonda yüzünü inceledim kumral karışık saçlarını, kumral hafif çıkmış sakallarını ve ela gözlerini. Yekta tam bana benziyordu küçükken herkez bizi kardeş zannederdi. Hepte öyle olmasını istemiştik. Ama hiçde üzülmemiştik çünkü biz kardeş gibi anlaşıyorduk ve biyolejik kardeşim olmaması bir şey ifade etmezdi. Diye düşünürken Yektayı övmediğimi fark edip abartılı bir şekilde konuşmaya başladım. "Yemin ediyorum gözlerim ışıktan bozulacak, ne kadarda güzel olmuşsun yine herkez bizi kardeş zannedecek" Yekta ben cümlemi bitirdikden sonra oturduğu yerden kalkıp bana sıkıca sarılırken konuşmaya başladı. "Seni çok seviyorum Tuğba" bende hiç beklemeden sarılırken konuşmaya başladım. "Bende seni çok seviyorum Yekta". Aslında çoğu kişi bizi sevgili zannediyordu ama biz kardeş gibiydik. Bunu sadece biz biliyorduk sadcece biz. Uzunca sarıldıktan sonra evin dış kapısına yönelip anahtarıda aldıktan sonra kapıyıda kapatıp çıktık. |
0% |