Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Bir anlık seçimler

@mavipencere

Odadan çıkıp adamlar koluma girip beni tekrar yönlendirmeye başlarlarken onlarla konuşmayı deniyordum.

"Ne istiyorsunuz benden"

Hemen diğerinden daha uzun boylu olan cevap verdi.

"Biz sadece bize söyleneni yapıyoruz, çünkü yapmazsak başımıza nelerin gelebileceğini biliyoruz, sende öyle yapsan iyi olur."

 

Nasıl yani onlarda mı burada zorla tutuluyordu?

 

"Ne gelir ki başınıza söylediklerini yapmazsanız? Hem ne istiyor o adam bizden"

"Sen daha yolun başındasın ufaklık, şuan sana hiçbirşey söyleyemeyiz.

Zaten zamanla öğreniceksin ve alışacaksın.

Bizde başlarda senin gibi çok korktuk fakat 18 yıldır buradayız ve elimizden hiçbirşey gelmediğini fark ettiğimizde çabalamaktan vazgeçtik."

 

Kafamdan 18 yıldır buradayız cümlesi yankılanıyordu.

18 yıl

 

Kısa boylu adam ağzını dahi açmamıştı.

Gözlerini loşta seçemesem bile bir başka görünüyordu.

Bomboş bakıyordu farklı bir ifade vardı o gözlerde.

İkside boy farkı dışında ikiz gibiydi.

Birbirinin aynısı ama bir o kadar da farklı gibiydiler.

 

Uzun boylu adamın umudumu yerle bir etmesine izin vermeyecektim.

Ayrıca iksininde kulağında kulaklıkları vardı ve ikiside sadece söylenenleri yapıyordu.

Belki de kulaklığın içindeki ses konuşmuştu benimle.

O söyletmişti belkide bana bunları.

Çıkma umudumu kırmak ve uzun yıllar buradasın çabalama düşüncesini beynime sokmak için.

Belkide bu gerçek değildi.

O yüzden umudumu kaybetmeyecektim, savaşacaktım.

 

Ben düşüncelerimle boğuşurken çoktan aşağıya inmiştik.

Odamın olduğu kattan 3 kat aşağıda bulunan yemekhaneye gelmiştiktik ve aklımın almayacağı bir manzarayla karşılaşmıştım burası düşündüğümden kat kat daha büyüktü ve düşündüğümden daha fazla insan vardı.

Büyük tahta masalar, üzerlerindeki şamdan tarzı şeyler sayesinde modern bir görüntüye ulaşmış görünüyordü.

Sayamadığım kadar çok insan vardı.

İçimden 500 den fazladır kesin ama bu kadar insanın burada ne işi var diye geçirirken.

Korumalar kolumu bırakıp geç diye bir işaret verdiler.

"Yemeğini yedikten sonra seni alacağız işaret parmağını kaldırman yeterli."

Nereye oturacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu, hiç kimseyi tanımıyordum.

Tanımadığım onca göz yemekhanenin girişindeki bana takılı kalmıştı.

Fısıldaşma sesleri ilişmişti kulağıma, ne dediklerini anlamıyordum fakat herkes birbirine fısıldayarak beni izliyordu.

 

Böyle ortamlardan oldum olası nefret etmişimdir.

İnsanların birine bakarak yanındakilere birşeyler fısıldaması aşağılamaktan başka birşey olamaz.

Ama aşağıladığı, küçük duruma düşürdüğü insanın kendisi olduğunun farkında değiller.

Herneyse burada herkes esirdi ve böyle davranmaları gayet normaldi.

 

Ortadan upuzun bir yol gidiyordu sağ ve sol kısımlarda ise çok fazla tahta masa sandelye ve üzerlerinde de şamdanlar yer alıyordu.

Ama sorun şuyduki çok kalabalıktı ve ben oturacak yer göremiyordum.

1 2 adım ilerledim ve fark ettimki oturdukları tahta sandelyenin arkalarında şifreleri yazıyor.

A558, A175, A674...

 

İlk sırada onlarca kişi vardı ve hepsi A koduna sahipti.

Galiba sıra sıra alfebeye göre dizilmişlerdi.

Benim şifrem V826 olduğuna göre sonlara gitmem gerekiyordu.

Numaraları inceleyerek yürümeye koyuldum.

Düşündüğüm gibiydi, alfabeye göre dizilmişlerdi.

V harflerinin olduğu masalarda da çok fazla kişi vardı ve sayılar düzensizdi işte şimdi ne yapacağımı bilmiyordum.

Biraz ilerlemeyi denedim sonra arkamdan bir kız seslendi.

"Kodun ne"

"V826"

"Senin masan sonlarda olmalı"

"Teşekkür ederim"

Hiçbiri bir kelime etmezken bu kız bana neden yardım etmişti.

 

Kendi masamı 10 dakikalık yürüyüşün ardından bulmuştum sonunda.

Ve yürüdüğüm süre boyunca fark ettimki benim masam harici hepsi doluydu.

Şimdiye kadar hiç bu kadar insanı bir arada görmemiştim ben.

Birde metrobüslerde çok kalabalık nefes alınacak yer yok diye şikayet ederdim, burayı görene kadar en fazla insanın bir arada bulunduğu yerin orası olduğunu düşünürdüm çünkü...

 

Kodumun yazılı olduğu sandelyeyi geriye çekip oturdum.

Önümde içinde biraz pilav ve tavuk yer alan bir tabak duruyordu.

İzlediğim filmlerde genelde kaçırılan insanlara verilen yemeklere zehir katarlardı.

Yemeli miydim bu yemeği?

Uyuduğum süre boyunca -söylenene göre eğer doğruysa 5 aydır- ağzıma tek lokma almadığımı göz önünde bulunduracak olursak şuan o kadar açtımki ne zehri ne başka birşeyi düşünecek durumda değildim.

Hızlıca yemeğimi yiyip gitmek istiyordum bu garip atmosferli yerden.

Yanımda da bir sürü insan oturuyordu ama tek kelime etmiyorlardı hepsi bitmiş, güçleri tükenmiş gibi duruyordu.

Bende tek kelime edemeden yemeğimi yemeye koyuldum.

Kafamdan o kadar fazla düşünce geçiyorduki.

Bu kadar insan burada 18 yıl mı geçirmişti.

Koskaca 18 yıl

Ve hiçbiri kaçamadıysa ben nasıl kaçmayı ve yanımda bunca insanıda kurtarmayı başaracaktım.

Denemeden bilemezdim.

Belkide bunca insanın kahramanı olacaktım.

Umudumu hiçbir zaman kesmiycektim.

 

Yemeğimi bitirdiğimde kafamı kaldırıp biraz daha insanları incelemeye karar verdim.

Fakat kafamı kaldırdığım anda gözlerim sadece birinde takılı kaldı.

N harflerinin yazılı olduğu tarafta yani benden 10 masa kadar uzakta olan masmavi gözlere sahip birinde.

Kendisini uzakta olduğu için net göremiyordum ama gözleri hayatımda görmediğim türdendi.

Mavinin en güzel tonu bu olmalıydı.

Saçları dağınıktı, gerçi buradaki herkesin saçı başı dağınık gözüküyordu.

Yüz ifadesi herkes gibi yorgun dağılmış ama ona rağmen içinde bir yerlerde hayata tutunma arzusu varmış gibi bir edası vardı.

Rahatsız olma ihtimalini düşünerek gözlerini ilk kaçıran ben oldum.

 

Dedikleri gibi yemeğim bittiğinde işaret parmağımı kaldırdım ve çok geçmeden kapıda belirdiler.

Ben 1 ayın hırsını alıp çok hızlı bitirdim galiba çünkü benden başka kimse gitmiyordu yemekhaneden, en son gelmeme rağmen ilk giden ben oluyordum.

Korumalar tekrar koluma girip beni odama çıkardılar.

Tek kelime etmek istemiyordum.

Zaten konuşmayı denesem bile buradaki hiç kimsenin bana yardım edebileceğini düşünmüyordum.

Tekrardan o hastane yataklı odada da tek başıma kaldığımda gözlerimden yaşlar boşaldı.

Annemi ve babamı çok özlemiştim.

Özlem duygusu öyle bir duyguydu ki insanı çaresiz,yalnız hissettirirdi.

İnsanın kalbine yumru indirirdi özlem.

Bu Dünyada tek değer verdiğim insanlardı ailem ve Aktaç.

Oysa şimdi Aktaç'da esirdi.

Gerçi yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordum.

Balodan önce onunla iletişimimi kesmeye karar vermiştim fakat şuan onuda çok özlüyordum.

Çok garipti her gün yanında olan insanları

Kaybedince ya da zarar gelince anlıyorduk ne kadar değerli olduklarını.

Kapının arkasında delicesine ağlarken gökte benimle beraber ağlıyordu.

Tahta yapıya vuran seslerden yağmur yağdığını anlayabiliyordum.

Ağlamam yavaşladığında göz kapaklarım aşağıya indi ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.

 

"Venüs kurtaracağım seni güzelim biraz daha dayan lütfen."

Aktaçın yüzü kanlar içinde karanlıkta bana gelmeye çalışıyordu.

Yanıma yaklaştığında yüzüne dokundum.

"Aktaç yüzün kan içinde ne geldi başına, neler oluyor?"

"Beni merak etme sevgilim.

Benim kurtulma şansım yok fakat sen kurtulabilirsin.

Sen zeki, güçlü bir kızsın kurtulacağına eminim.

Dayan sevgilim, dayan çıkacaksın buradan."

Sonra karanlıkta tam göremesemde ellerini yüzüne götürüp gözyaşlarını sildi

"Beni affet sevgilim"

Bu cümleyi kurup karanlıkta yok oldu.

Bense arkasında diz çöküp ağlamaya başladım.

 

Çok yüksek bir sesle uyandığımda gördüğüm şeyin rüya olduğunu fark ettim.

Fakat şuan rüyayı düşünmeye vaktim yoktu.

Siren sesleri kulağımı acıtıyordu.

Tahta zeminde uyuyakaldığım için heryerim ağrıyordu.

Kalkıp kapıyı açtım fakat daha bir adım atmadan yüzüme mendil tutulduğunu hissettim ve kısa bir süre sonra sırtım tekrar soğuk tahtaya değdi.

 

 

 

.

.

.

 

Gözlerimi açtığımda bu sefer koskoca bir karanlıkla karşılaştım.

Gözlerim bir bezle bağlıydı.

Hatta sadece gözlerim değil, ellerim ve ayaklarımında halatla bağlı olduğunu hissediyordum.

"Kimse yok mu, lütfen yardım edin."

Koca bir sessizlik

Halatla bağlı olan bileklerimin yandığını hissediyordum.

Çok sıkı bağlanmıştı, hareket bile ettiremiyordu.

"Benden ne istiyorsunuz!"

Acı bağırışlarımı kimse duymuyordu.

"Amacınız ne?"

"Ay yeter ama ya ben böyle duymazlıktan gelmelere katlanamam"

Yanımda birinin olup olmadığını bile bilmeden kurduğum cümlemin saçmalığına gülerken kendi kendime delirdigimi düşündüm.

Sonra benim söylediğim cümleye kinaye yapılarak kurulan bir cümle işitti kulaklarım

"Ay yeter ama ya biz senin isyanını mı çekeceğiz"

Bütün insanları kaçıran ses miydi bu?

"Sen kimsin be? Bırak beni yoksa seni doğduğuna pişman ederim!

Hem polis peşindedir er ya da geç yakalanacaksın.

Bu kadar insanın hesabını ödeyeceksin."

Ne kadar inanmadığım bir şey söylesemde bir an için inanmak istedim.

Polis peşinde olsaydı eğer bunca insan kurtulurdu yorgun insanların yüzlerini görmezdim fakat uzun süredir bu düzen devam ediyor gibi duruyordu ama bir şekilde bozulmalıydı.

"Ooo sakin ol şampiyon ben o değilim."

Kim olduğunu bilmediğim bu ses, yemekhanede gördüğüm insanlar kadar yorgundu.

"S- sen kimsin peki?"

"Senin gibi biri işte"

"Nasıl yani sende mi kaçırıldın ve şuan elin gözün bağlı"

"Evet, bak ne kadar süredir buradasın bilmiyorum ama bazen bize böyle şeyler yaşatırlar ve bünyemize sürekli narkoz girer.

Bende artık etki etmiyor, alıştım galiba.

O yüzden şuana kadar olan şeyleri gözümüz bağlandığı için göremesemde duydum."

 

Kendi kendime cümlelerin ağırlığını düşündüm

Bazen bize böyle şeyler yaşatırlar ve bünyemize sürekli narkoz girer.

Bende artık etki etmiyor alıştım galiba.

Şaka gibiydi.

Bu insanlara niye bunları yaşatıyorlar .

Ne için yapıyorlar bunları.

İçimi bastırmaya çalıştığım bir korku kapladı.

 

"Sen galiba burada dönen herşeyi biliyorsun"

"Hayır, herşeyi değil sadece şuan olanları ve olacak olanları biliyorum."

"Ne oluyor şuan?"

 

Duyacaklarımdan korkuyordum.

Çok değil daha 1 yıl bile olmamıştı ben ailemin dizinin dibinde oturan kalan vaktinide okulla ve Aktaçla harcayan hayatı seven bir insandım.

Şuansa kendimi bir felaketin içinde bulmuştum.

Eğer o baloya gitmeseydim kim bilir belkide başıma bunlar gelmeycekti.

Hayatınız bir anda değişebiliyordu.

Bir anlık bir seçim ya hayatınıza mucizeler getiriyordu ya da felaketler.

Hayat bu anlık seçimlerden ibaretti.

 

"Şuan 4 kişiyiz, trende bir odadayız.

Hepimizin eli,gözü ve ayakları bağlı.

Birazdan bir kapı sesi gelecek ve bizi bir yere alacaklar."

"Nereye"

"Başka bir odaya"

"Ne yapacaklar orada"

"Herkese farklı farklı işlemler uygulayacaklar."

"Ne gibi mesel-"

Daha cümlemi tamamlayamadan bir kapı sesi geldi ve ardından 4 ağızdan çıkan çığlık sesleri.

Kapıdan girenlerin bir kelime bile etmeden ışığı açtıklarını fark ettim.

Gözüm bağlı bile olsa gözümün içindeki karanlıkta bir ışık görmüştüm.

Keşke şuan yaşadığımız şeyin içindede bir aydınlık bulabilseydim.

Ama konuştuğum erkek sesi defalarca kez bunu yaşamış olsa bile hâlâ tedirgindi.

Kendime söz vermiştim bu insanları kurtarmak için ama şuan içimde bir korku vardı.

Annem "hep umut vardır, umudunu kaybettiğinde bile o bir şekilde seni bulur" derdi.

Gerçekten öyle miydi?

Umut hep var mıydı?

Bunu bilmiyordum ama tek bildiğim şey şuan bu cümleye tutunuyor oluşumdu.

Loading...
0%