40. Bölüm

38.BÖLÜM

Maviş
mavissrgt

Tranvalı bir geçmiş insanın en büyük cehennemidir. Ama öyle anlar vardır ki o geçmiş insanın laneti olur ve ne olursa olsun o lanet bir insanın hayatını kabusa çevirebilir. Geri dönüşü olmayan yaralar en mutlu anlar da bile kara bulut gibi hep üzerindedir. Görünmez bir ip gibi ağır ağır boğmaya başlar insanı. Ama bu hissin ne olduğunu anlayamaz insan. Ta ki o son noktaya kadar...

 

Ölümün seni bulduğu âna kadar...

 

 

 

 

"Şitt sessiz ol buradaymış."

"Ohh be sonunda barıştılar. Yoksa yanmıştık."

"Sessiz ol bırak uyusunlar."

 

Kapı sesiyle gözlerimi uyku mahmurluyla araladım. Üzerimde hissettiğim ağırlıkla bir anda kendime gelip üzerimde ki ağırlığa baktım. Hayır hayır hayır Allah kahretsin nasıl uyuyakalırım yaa. Oda hayla karanlıktı. Çok fazla uyumuş olamazdım. Mert ahtapot gibi sarılmıştı resmen. Ben en son yatak ucunda oturur vaziyetteydim. Ne ara uzanır pozisyona geçmiştim. Mert'in bir eli belimde ayağı ise bacağımdaydı. Yüzü boyun girintime yerleştirmiş düzenli nefes alışverişi daha uyanmadığının göstergesiydi. Bir dakika Allah kahretsin Yağmur içeri girdi ve gördü beni. Offf hemen çıkmalıyım buradan. Ama nasıl. Dikatli ve yavaş bir şekilde önce kolunu üzerimden dikatlice kaldırdım. Bunu yaparken ecel terleri dökmüştüm adeta. Bana bu kadar yakın olması hiç iyi değildi içimde anlamlandıramadığım bir hareketlilik vardı. Nefesi boynuma her temas ettiğinde kalbim çok hızlı atmaya başlamıştı. Bu durum hiç iyi değildi.

Derin bir nefes alıp boynumda ki kafasını hafif yan tarafa kayarak düşmesini sağladım. Yerini sevmemiş gibi homurtular çıkarınca korkudan olduğum yerde nefes bile alamadan kalakaldım. Tekrar kolunu üzerime attıp iyicemen bana sokulunca sinirle alnıma vurdum.

 

Sakin ol Buket yapabilirsin. "Allah kahretsin nasıl uyuya kalırım yaa."

 

"Çokta güzel kaldın. Şimdi ses çıkarma uyuyorum. Ve sakın gideyim deme fena bozuşuruz." Neee uyumuyormuydu.

Utançtan kıpkırmızı olmuştum. Yataktan kalkmak için hareketlendiğim an karnımda ki eliyle baskı yapıp beni yatağa geri sabirledi.

 

"Napıyorsun yaa bırak beni zaten uyuya kalmışım."

 

"Ne güzel işte odana gitseydin uyuyamazdın."

Çatallaşmış sesi nedense beni aşırı etkiliyordu. İlk defa uyku mahmuru halini görüyordum. Boynuma gömülü olan yüzünü çekmeden konuşması her konuştuğunda dudaklarının boynuma deymesine sebep oluyordu bu da tüylerimi diken diken olmasına neden oluyordu.

 

Sesimin titremesine engel olamayarak, "Tam tersi buradan daha rahat uyuyacağım kesindi. Kalk üzerimden yaa sinirleniyorum bak." Sesimin sinirli çıkması için elimden geleni yapmaya çalışıyordum. Galiba ben halimden çok memnundum.

 

Kafasını boynumdan çekip yarı aralık gözlerle bana bakıyor ama kolu ve ayağı hayla aynı yerdeydi.

 

"Bence burada daha rahat uyudun hadi kabul et." Yüzünde ki o munzur ifade yine yerini bulmuştu.

 

"Hayır değildi." Dedim net bir sesle.

 

"Evet rahattı yalan söyleme." Onda ki bu inada hayret ediyordum.

 

"Dün dediklerini ne çabuk unuttun. Benim hakkımda ki düşüncelerini sıralarken bu muşmula surat yerine katil birinin suratı vardı. Sen her hain, fahişe hımm dur birşey daha vardı neydi o?" Düşünür gibi yapıyor onun dediklerini ona hatırlatıyordum. Kır dök sonra birşey olmamış gibi davaran yok öyle bir dünya.

 

Rahatsızca yerinden kıpırdandı. "O dediklerimi unut sinirliyken ne dediğimi bilmiyorum."

 

"Gayette iyi biliyordun. Hiç birşey olmamış gibi davranamazsın."

 

"Buket tamam özür dilerim. O dediklerimin hiçbirinde ciddi değildim. Ne olursa olsun sana olan aşkım bitmeyecek son nefesimde bile hatta öldükten sonrasında bile."

 

"Sana karşı hiç birşey hissetmiyorum yaptıklarında söylediklerin de umrumda değil. O yüzden çekil üzerimden." Onu itmeye çalıştım ama o kadar sıkı sarılıyordu ki kıpırdıyamıyordum.

 

"Sana kendimi affettirene kadar bu kapıdan çıkamazsın. Hem benim kollarımda olduğun kadar rahat ve güvende hissettiğin bir yer yok kabul et." Yüzü yüzüme çok yakındı. Arada bakışları dudaklarıma kayıyor bu da benim nefesimi kesiyordu. Ama dedikleri ve yaptıkları ayrıyeten de canımı yakıyor beni ikilemde bırakan iki zıt duyguyla savaş veriyordum.

 

"Hayır kollarında rahat hissedeceğim en son kişi bile değilsin." Sinirden yüzünde ki kaslar gerildiğini çok net görebiliyordum. Beni saran kolları daha da sıkılaşmıştı. Yüzünde ki ciddi ve donuk ifadeyle dişlerini sıkarak, "Benden başkasının bırak kollarında olmayı elin o piç herifin eline bile değerse dünyada erkek bırakmam haberin olsun. Yemin ederim bunu yaparım Buket." Kanım donmuştu. İşin kötü tarafı cidden yapardı.

 

Ciddi yüz ifadesi bir anda gevşeyerek, "Benim yanımda olmadığın kadar huzurlusun bunu bu saate kadar uyumadan anlıyorum." Bu ani ruh değişimi beni ürkütmüştü. Derin bir nefes alıp verdim. Bıkkın bir ifadeyle Mert'e bakıyordum.

 

"Allahım yaa taktı yine. Yaa arkadaşım kalkarmısın üzerimden her yerim ağırdı senin yüzünden." Bu halde olmamız iyicemen sinirimi bozuyordu.

 

"Arkadaşım deme lazım olur güzelim.

Bak bakalım saat kaç. Doğruyu saat belirleyecek bence." Bana başıyla duvarda ki saati işaret etti.

 

"En fazla sabahın beşi falandır kaç olacak. Hem hava aydınlanmadı bile güneş bile doğmamış sabahın körü daha." Bakışımı duvarda ki saate çevirdiğimde saatin bozuk olmasını şuan herşey den çok istiyordum.

 

Saat yirmi üç on beş mi?

 

"Bence bu senin benim kollarımda ne kadar huzurlu ve rahat uyuduğunun kanıtı olabilir sevgilim. Kabul et işte bana deli gibi aşıksın."

 

Bedenini üzerimden çekip sırt üstü uzanınca hemen yataktan kalkıp odadan kaçarcasına çıktım. Tam kapıyı kapatacakken arkamı dönüp yatakta uzanır vaziyette otuz iki diş sırıtan Mert'e baktım. Kazanmışlığın verdiği zevkle bana bakıyordu. İşaret parmağımı ona doğru sallayarak sinirli bir şekilde, "Ben senin sevgilin değilim bu bir. Kesin bana uyku ilacı gibi birşey verip uyuttun. Beynimle oynuyorsun bu iki. Ve bir daha bu tekrarlanmayacak bu da üç." Birşey demesine izin vermeden oda'nın kapısını sert bir şekilde örtmemle içeriden kahkaha sesini duymam bir oldu.

 

"Seviyorsun beni kabullen artık sevgilim."

 

"Pislik ne olacak zihnimi ele geçirdi resmen." Sinirli adımlarla salona gidiyordum.

 

Salona geçerken Emre ve Yağmur bana bakıyordu. Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyorlardı.

 

"Tek kelime duymak istemiyorum. Sizin başınızın altından çıktı demi bu plan."

 

"Vallaha değil bizde kaçtın sandık. Mert'e haber vermek için odaya girince gördük." Yağmur ellerini teslim olurcasına yukarı kaldırmıştı biz yapmadık dercesine.

 

"Bende yedim demi. Gecenin körü olmuş bu zamana kadar hiç farkedilmedim öylemi."

 

"Biz dün evde değildik ki. Sen atak geçirince doktoru çağırdık. Oradan Emre'yle ben evlerimize geçtik. Zaten burada kalmıyorduk. Dünde Emre doktoru bırakmaya gidince bende onunla gittim. Mert'i sabah aradığımda gelmememizi söyledi. Ama ben seni merak ettim dayanamadım geldik. Ama gördüklerimizle merak etmemize gerek olmadığını anladık. Keyfiniz baya yerindeydi valla." Yağmur'un dedikleriyle Emre daha fazla hayanamayıp gülmüştü. Ters ters ikisine de sinirli bir bakış attım.

 

"Çok sağol yaa iş işten geçtikten sonra gelsen ne fayda." İkisinde gözleri fal taşı gibi açılıp aynı anda, "Nee!?" Dediler. Bu davranışlarına anlam veremedim.

 

"Ne n-" allahim yaa işleri güçleri fesatlık.

 

"Sizin içiniz fesat ben ne anlatıyorsam size. Ben eve gitmek istiyorum. Bu kadarlık oyun yeter artık. Hem benim telefonum çantam nerede?"

 

"Onlar barda kaldı. Bizde değil yani." Emre'nin dediklerinin ardından Mert oda dan çıkınca bakışlarımız Mert'e döndü.

 

"Hiçbiri yere gitmiyorsun güzelim."

Mert ağır adımlarla salona girip kendini koltuğa bıraktı.

 

"O ne demek yaa. Tamam güldünüz eğlendiniz bitti. Ben evime gitmek istiyorum." Sinirlenmeye başlıyordum.

"Senin evin benim anla artık bunu. Ailen de benim evinde."

 

"Sen benim ailem olamazsın. Evim hiç olamazsın." Sinirle dış kapıya yürüdüm. Bu kapıyı kırmak pahasına da olsa buradan çıkacaktım. Kapıyı açtığımda kapının kitli olmadığını görünce Mert'e bakıp sinsice güldüm, "Seninle bir saniye bile aynı ortamda kalmaktansa ayılara yem olurum daha iyi." Mert bir hışımla yerinden fırlayıp bana doğru koşmaya başladı. Ama cok geçti. Kapıyı dışarıdan kapattığımda kapının üzerinde ki anahtarı görmemle hemen kapıyı kitledim. Allahın sevgili kuluymuşum. Yüzümde kocaman bir tebessüm oluşmuştu.

Mert sinirden deliye dönmüştü adeta.

 

"Emre sakın bana anahtarı kapının üzerin de bıraktım deme."

 

"Tamam demem."

"Bıraktınmı lan puşt."

"Söyleme dedin ama."

"Bunu hesabını çok fena soracam sana. Buket güzelim hadi aç kapıyı. Bak cidden bu orman çok tehlikeli zehirli akrebinden tut yalanına kadar herşey var. Yolu bulman imkansız."

 

"Beni evime götüreceğine söz verirsen açarım kapıyı."

 

"Tamam söz aç hadi kapıyı."

 

"İnanayım mı sana?"

 

" inan güzelim aç hadi kapıyı." O kadar sinirliydi ki sakin kalmak için büyük bir çaba sarf ediyordu. Ama ben ona inanmıyordum.

 

"Eğer bırakmazsan beni evime, ölümümü öp." Dediklerimle uzun bir sessizlik oluştu.

 

"Kapının önünden çekil hemen."

Dedikleriyle napacağını merak etmiştim. Kapıyı kırması imkansızdı çünki dev gibi kapıyı kırması mümkün değildi. "Neden ki?" Dedim merak dolu bir sesle.

 

"Buket çekil dedim."

 

"Mert silahla olacak iş mi bu?"

 

"Sen ağzını bile açma bir mermide alnının ortasına yersin." Duyduğum şeyle arkama bile bakmadan koşmaya başladım.

 

"Yalancısın işte." Diye bağırarak oradan uzaklaştım.

Dört beş el silah sesinden sonra Mert'in gür sesi tüm ormanda yankılanmıştı. Ben ise çoktan ormanın içine koşmaya başlamıştım. Karanlık olduğu için ve en önemlisi siyah giyindiğim için beni fark etmesi zordu.

 

"Buket yapma bunu işte yaa yapma. Adamları ara ne kadar adam varsa hemen gelsinler çabuk."

 

Arkama bakmadan son gücümle koşmaya devam ettim. Onunla aynı ortamda kaldığım sürece aileme ihanet ediyor bu da beni çok kötü hissettiriyordu. Onunla olamazdım. Ona o kadar çok ihtiyacım olmasına rağmen ondan uzak durmalıydım. Annem ve babama ihanet edeceğime bu yangının içinde kül olmayı yeğlerdim.

 

"Bukett!?"

 

Sesi çok uzaktan geliyordu. Ondan baya uzaklaşmış olmalıyım. Ne olursa olsun buradan çıkmalıydım.

 

 

Ne kadar koştuğumu bilmiyorum ama boğazım acıyor nefes alamıyordum. Büyük bir ağaca yaslanıp ellerimi dizlerime yaslayıp soluklanmaya başladım. Gece yarısı olduğu için görüş alanım çok kısıtlıydı. Karnım acıkmış ve susamıştım. Dünde birşey yemediğim için açlıktan midem ağrıyordu. Mert'in sesi duyulmadığına göre izimi kaybettirmiştim. Ağacın dibine oturup nefesimin düzene girmesini bekledim biraz dinlensem iyi olacaktı. Etrafa dikatlice incelemeye başladım. Ana yolu bulabilirsem gerisi kolaydı. Başımı kaldırıp gök yüzüne bakmaya başladım. Aklıma doluşan anılarla yine gözlerim doldu. Küçükken yıldızları izlemeyi çok severdim. Çoğu gece yıldızları izlemek için dışarıda uyur bu yüzden çok sık hasta olurdum. Babam on birinci yaş günümde odamın tavanını ışıklı yıldızlarla süslemişti. Ben bunu uyurken odamın lambasını kapattığımda fark etmiştim. Sevinçle öyle bir baba diye seslenmiştim ki hayla o an dün gibi aklımdaydı. Annem ne kadar kızsa da ara ara yine babamla bahçede uyurdum. Bu gece o geceki gibi yıldızlar çok parlaktı. Gözümden akan yaşları elimin tersiyle silip yüzümde buruk bir gülümseme oluştu.

 

"Buradasın biliyorum babam. Sana çok ihtiyacım var ben kayboldum yine bulurmusun beni. Ben ne yapacağımı bilemiyorum. Canım çok acıyor baba."Babam olsaydı şuan ne yapmam gerektiğini anlatırdı.

 

Ne kadar büyürsen büyü ömür boyu anne ve babanın o küçük kızı olarak kalmak ister insan. Benimle beraber o küçük kızda yetim kalmıştı.

 

Derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalıştım. "Şimdi değil Buket kendine gel." Acilen buradan çıkmam lazımdı. Hava çok soğuktu. Allahtan üzerimde ki kalındı. Az da olsa ısıtıyordu beni.

 

Kendi etrafımda dönüp uzağı görebilmek için dikkatlice etrafa bakmaya başladım.

Hiç birşey gözükmüyordu. Zifiri karanlık ve çok sık olan ağaçlardan ve çalılardan başka hiçbirşey gözükmüyordu.

Sinirle ellerimle yüzümü ovuşturdum.

 

Rast gele yürümeye başladım. Eninde sonunda o ana yola çıkacaktım. Ayağa kalkıp yürümeye devam ettim.

        

******

 

Galiba kaybolmuştum. Her taraf sis olamaya başlamış ve soğuk git gide kendini belli ediyordu. Açlık ve susuzlukta üzerine eklenmişti.

"Ne diye kaçarsın ki otur iste oturduğun yerde. Madem kaçıyorsun neden gecenin köründe kaçıyorsun aptal Buket." Saatlerdir yürüyordum. Adım atacak halim kalmamıştı. Zaten sisten dolayı attığım adımı bile göremiyordum. Elimle ağaçtan destek alarak son gücümle bağırdım.

 

"Kimse yokmu? Yardım edin!" Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak bu olsa gerek.

 

Soğuktan parmaklarım uyuşmuştu resmen. Titremeye başlayınca soğun daha az etki edeceği bir alan bulmak için etrafıma bakındığımda ilerde yığılmış çalılıkları görünce o tarafa doğru yürümeye başladım. En azından az da olsa rüzgardan korurdu. Bir kac adım atmıştım ki attığım son adımda boşluğa düşmem ve çığlık atmam bir olmuştu. Sert bir şekil de başımı çarptığım an beynimde bir uğultu oluşmuştu. Başımda hissettiğim acıyla gözümü açmaya çalıştım ama olmadı. Elimi başıma götürmeye çalışınca kolumda inanılmaz acı son hatırladığım şey oldu.

 

*******

 

 

"Buket kızım hadi uyan. Bak yine hasta olacaksın hadi kızım kalk."

 

Duyduğum sesle gözlerimi zorda olsa açmıştım. Bu annemin sesiydi. Yerimden kalktığımda anda kolumda ve başımda hissettiğim acıyla ağzımdan acı dolu bir inleme çıktı. Yaşananlar aklıma geldi. Ama annnemin sesini duyduğuma emindim. Yüzümde buruk bir tebessüm oluşmuştu. "Yanımda olduğunuzu biliyordum annem." Ağrıyan koluma gözüm kayınca ağrının sebebi belli olmuştu. Omuzum çıkmıştı. "Allah kahretsin bi bu eksikti."

 

Hava aydınlanmış ve hava biraz olsun ısınmıştı. Ama bu kemiklerime kadar soğu hissetmeme engel olmamıştı. Kocaman bir ayı tuzağı gibi bir çukura düşmüştüm. Bir bu eksikti. Mert'in evden kaçarken söyledikleri aklıma gelince korkmaya başlamıştım.

 

Çukur fazla derin değildi ama kolum çok kötü ağrıyordu. Omuzumdan başlayan ağrı parmak uçlarıma kadar yayılıyor bu da hareketimi kısıtlıyordu.

 

"Sakin ol Buket yapabilirsin." Başım kanamış olmalı ki yüzümde ki ıslaklığı hissedebiliyorudum. "Kana odaklanma sakın Buket."

Gözlerimi kapattım ve babamın dedikleri aklıma geldi. Küçükken de çok yaramaz biri olduğumda hep kolumun üzerine düşer ya kolumu kırardım ya da omuzumu çıkarırdım. Babamda omuzum çıktığında, "Eğer biz yanında olamazsak ve yine omuzun çıkarsa ve yardım alamadığın anlarda kendi başına tedavini yapman için sana bir masaj hareketiyle ne kadar kolay halledeceğini göstereceğim prensesim."

 

"Hayır baba canım çok acıyor. Ben bunu yapamam."

 

"Mecburuz kızım herzaman yanında olamam ki. Kendi başının çaresine bakmayı öğrenmen lazım. Şimdi beni dikkatlice izle ve ne şekil mesajla omuzunda ki çıkığı yerine koyduğuma iyi bak." On beş yaşındayken babamın beni sevmediğini ve sırf benimle uğraşmak istemediği için bunları bana öğretiğini sanırdım. Ama tam tersiymiş. O zaman bilmiyormuş gibi yapıp o tarz olaylarda hep babamın beni iğleştirmesini ve ilgilenmesini isterdim. Acıyan yerime dokunduğu an o yara acımazdı.

"Yine yardımıma sen yetiştin babam." Derin bir nefes alıp babamın gösterdiği gibi yavaş ve dikkatli bir şekilde masaj yapmaya başladım. Canım çok acıyordu ama katlanılabilir bir acıydı. Omzumun yerine girmesiyle acıdan gözlerim doldu. Dudaklarımın arasından acı dolu bir inleme koptu.

 

"Buket! Ses buradan geldi." Allah kahretsin yakalanmıştım.

 

"Buket nerdesin ses ver ne olur." Dibimdeydi ama beni göremiyordu. Ama ben onu görebiliyordum. Eninde sonunda görecekti. Yandın sen Buket en iyisi duygu sömürüsü yapayım, gazabından az da olsa kurtulurdum. Hemen yere uzanıp baygın numarası yapmaya başladım.

 

"Mert yok işte geceden beri arıyoruz belkide ana yola çıktı."

 

"Emre sabrımı zorluyorsun sus sus tamam mı sus yoksa seni buraya gömerim. Ses duydum diyorum. Buket'in sesiydi. Hem çıkamaz ana yola çok uzak arabayla bile iki saat süren yolu bulup çıkması imkansız. O sikik beynin almıyormu bunu?"

 

"Efendim bulduk." Sakin ol Buket nefesini düzene koy ve sakin ol.

"Çekil." Çukura atlamasıyla beni dizlerinin üzerine alması bir oldu.

 

"Buket güzelim iyimisin aç hadi gözlerini." Sesinde ki o endişe ve korku o kadar belliydi ki onun o haline daha fazla dayanamayıp yavaşça gözlerimi açtım. Omuzum hayla ağırdığı için acıdan yüzümü buruşturdum.

 

"Allahim sana şükürler olsun. İnatçı keçi bir kere de beni dinlesen olmaz değilmi illa o kafanın dikine gideceksin." Beni baştan aşağıya bakışlarıyla kontrol etti. Bakışları başıma kayınca gözlerinde ki o endişe daha da arttı. Ben ise sadece o endişe dolu gözlerini izliyordum. Hem acıkmış hem üşümüştüm. O kadar halsizdim ki gözlerim bile yarı aralıktı.

 

"Doktoru ara hemen gelsin çabuk. Güzelim konuş hadi korkutma beni. Bir yerin ağrıyor mu?" Başımı olumlu anlamda salladım.

 

"Neren söyle hadi birtanem."

"Omuzum çıktı. Çok acıyor ama taktım geri. Ağrısı geçmedi hayla." Gözleri sen ciddimisin der gibi bakıyordu.

 

"Şaka yapıyorum de lütfen. Çıkan omuzunu sen mi yerine taktın?" Başımı yaramazlık yapmış bir çocuk gibi aşağı yukarı salladım.

 

"Hepsi senin yüzünden oldu beni kaçırmasaydın bende bu halde olmazdım." Sitemli bir şekilde kurduğum cümleler karşısında ne tepki vereceğini bilemiyordu.

 

"Eve gidiyoruz benden kaçmanın hesabını evde soracağım sana. Sevdiğim kadın da benim gibi deli olur zaten kendi omuzunu nasıl bir bilgin olmadan takabilirsin aklım almıyor. Şuan omuzuna çok ciddi bir zarar vermiş olabilirsin." Ses tonu git gide artıyor ve bağırmaya başlamıştı bana.

 

"Bağırma bana zaten çok acıktım. Çokta üşüdüm." Sesim de ki acınası hal onu sakinleştirmişti.

 

"Müstehak sana sevgilinin sözünü dinlemezsen böyle olur işte." Kolunu dikatli bir şekilde başımın altından çekip üzerinde ki montu çıkarıp yere koydu. Beni bir elini sırtıma diğer elini ağrımayan omuzumdan tutarak oturur pozisyona getirdi. Dikkatli bir şekilde montu giydirip, "şimdi seni sırtıma alacağım bana sıkıca tutunmanı istiyorum. Yapabilirmisin bunu?" Başımı olumlu anlamda salladım.

 

"Mert sen Buket'i kaldır ben çıkarayım."

 

"Hayır uzak durun siz." Dedikleriyle afallamıştım.

 

"Yuh yani Mert benden de kıskanıyor olamazsın degilmi?"

"Şu siktiğimin çeneni kapatmama ramak kaldı Emre. İpi at çok konuşma."

 

"Ne halin varsa gör. Ne kıymetli sevgilin varmış." Emre'nin bu hali beni istemsizce güldürmüştü. Güldüğümü gören Mert sinirle soludu.

 

"Ooo sen gülümsemeyi bilirmiydin Buket hanım. Benim dışımda herkes seni güldürebiliyor bakıyorumda." Sesinde ki ima keyfimi daha da yerine getirmiş beni kıskandığını görmek hoşuma gitmedi değil.

"Sen beceremiyorsundur belkide." Söylediğim son cümleyle sinirden boynunda ki damar belirginleşince susmamın benim açımdan iyi olacağını anladım.

 

"Sus istersen yoksa seni burada bırakırım görürsün gününü." Cevap vermeden yorgun gözlerle sadece yüzüne bakıyordum.

 

 

Mert beni çukurdan çıkarıp kucağına alınca inmeye çalışarak, "Ben kendim yürürüm indir beni."

 

"Halini görmüyorsun galiba birde senin bayılmanla uğraşamam uslu dur o yüzden."

Kollarımı boynuna sarmamıştım. Bu durum Mert'i memnun etmediği her halinden belliydi.

 

"Dağ ayısı ne olacak." Homurdanarak söylediklerime yarım ağız gülmüştü.

 

"Bende seni seviyorum güzelim. Bu iltifatın beni etkilemedi değil." Bildiğin beni sinir etmek için her anı değerlendiriyordu.

 

O kadar halsizdim ki git gide daha da yorgun hissediyordum. Başımı taşıyamaz hale gelince istemsizce başım onun omuzuna düşmüştü. Soğuktan titremeye başlayınca Mert'in vücudu gerildi.

 

"Çok üşüyorum." Sessizce söylediklerimi sadece Mert duymuştu. Sessizce kurduğum cümleler onda bu kadar büyük bir etki bırakacağını tahmin etmemiştim.

Adımları daha da hızlandı.

 

"Dayan güzelim az kaldı." Başım onun omuzunda ve gözlerim kapalıydı. Bana verdiği mont bile üşümemi engellemiyordu. Ama buram buram burnuma gelen kokusu beni iyicemen mayıştırmıştı.

Bir süre sonra kapı açılma sesi duyunca gözlerimi açıp başımı onun omuzundan kaldırdım. Eve gelmiştik ama bu kadar kısa sürede nasıl gelmiştik?

 

"Sıcak su torbası, battaniye getirin hemen. Doğal gazı sonuna kadar açın. Sende sıcak birşeyler getir hemen."

 

Beni koltuğa bıraktığında evde ki daha önce hiç görmediğim yardımcılar. Mert'in dediklerini getirmişti. Resmen mumya gibi sarmıştı beni. Sesimi çıkarmadan olanlara izin veriyordum cidden çok üşümüştüm.

 

Emre, Yağmur ve Mert dışında ki herkes Mert'in işaretiyle gitmişlerdi. Mert yanıma oturup elini anlıma koyup kısa bir süre bekledi.

 

"Korktuğum başıma geldi işte, nerde kaldı bu doktor." Sesinde ki endişe ve sinir çok netti.

 

"Gelmek üzere sakin ol." Yağmur'un dingin ses tonu Mert'i sakinleştirmek için yaptığı belliydi.

 

Titreyen sesimle, "İyim ben ortalığı karıştırma." Bunu söylerken bile battaniyeye daha da sokuldum.

 

"Sen hiç konuşma ateşin var ondan bile bihabersin. Ara şu doktoru nerde kalmış öğren." Emre cebiden telefonu çıkarıp yanımızdan uzaklaştı. Aşırı uykum gelmiş ve titriyordum.

Mert bir anda üzerimde ki battaniyeyi çekince gözlerimi tekrar açıp napiyorsun dercesine baktım.

 

"Ateşin var böyle daha kötü olursun ver şu sıcak su torbasını da."

 

"Yaa bırak iyim ben ver şu battaniyeyi de."

Elimden sıcak su torbasını çekip diğer koltuğa fırlattı. Battaniyeyi de aynı şekilde yapınca sinirlenmiştim. Tam konusacakken Emre içeri girdi.

 

"Mert doktor kaza yapmış gelemiyor. Durumu iyi değil dedi ambulansta ki görevli."

"Bi bu eksikti Allah kahretsin. Ateş ölçeğini getir Yağmur." Yağmur hızlı adımlarla salondan çıkarken bende ellerimi iki bacak arama koyup ısınmaya çalışıyordum. Yağmur dereceyi Mert'e verdiğinde Mert ateşimi ölçmüştü. Derecede yazan rakamı görünce bir hışımla ayağa kalktı.

 

"Bu böyle olmayacak gel buraya. Ateşin otuzdokuz buçuk acilen soğuk duşa girmen lazım." Nee soğuk duşmu hem de ben donarken.

 

"Hayır ben soğuk duşa falan girmem bırak beni." Beni kucağında çoktan almış banyoya doğru gidiyordu bile. Ne kadar çırpınsamda boştu.

Banyoya girdiğimizde beni yere indirip omuzumdan tuttu.

 

"Hadi gir duşa ben seni dışarıda bekliyorum."

 

"Hayır ben o soğuk suyun altına girmem. Çok üşüyorum neden anlamıyorsun beni." Sesim ağlamaklı çıkmıştı. Cidden ağlamama ramak kalmıştı.

 

"Bak güzelim üşümen ateşin olduğu için zaten bak sana suyu da ayarladım. Hadi gir beş dakika dayanacaksın sadece."

Başımı olumsuz anlamda salladım. Mert'e sarılıp az da olsa ısınmaya çalıştım.

 

"Çok üşüyorum. Başım da dönüyor zaten. Az birşey uyusam geçer. Nolur sokma beni o suya." Beni bir anda kucağına alıp duşa kabinin içine girince ona daha da sokuldum. Buz gibi su vücuduma değince titremem çoğalmış soğuktan inlemeye başlamıştım. Suyun değdiği her yer iğne gibi batıyordu resmen.

 

"Canım acıyor, çok üşüyorum yeter." Kucağından inmeye çalıştım ama buna izin vermedi.

 

"Şiittt sakin ol güzel geçecek az daha dayan." Ara ara saçlarımın arasına buse kondurup beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Sesi beni sakinleştirmeye yetiryordu zaten. Gözlerim kapılı bir şekilde yüzümü boynuna gömdüm. Bir süre sonra titremelerim azlamış kasılan vücudum gevşemeye başlamıştı. Suyun kapanmasıyla uyku beni iyicemen esir almis ama uyumakta istemiyordum. Ben onun yanımdan ayrılmasını istemiyordum. Aylar sonra bana o kadar acı çektiren kişi acılarıma merhem oluyordu.

 

Askılıkta ki bornozu alıp üzerime örtü.

Beni odaya götürüp yatağının üzerine koyunca tam gidecekken kolundan tuttum.

 

"Gitme." Sesim de ki çaresizlik gözlerinde anlamlandıramadığım bir bakış oluşturmuştu. Kolunu tutan elimi tutup öptü.

"Buradayım sevgilim Yağmur'u çağıracağım üzerinin değişmesi lazım. Ateşin hayla var ilaç alıp geliyorum."

 

"Çok üşüyorum gitme."

"Korkma hemen geleceğim sevgilim." Kendime doğru çekmemle üzerime düşmesi bir oldu.

 

Yüzlerimiz birbirine çok yakındı. Ne yaptığımı bilmiyordum. Tek bildiğim yanımdan bir an bile ayrılmasını istemeyişimdi. Bakışları dudaklarıma kayınca gözlerinde ki o istek beni utandırmış aynı zamanda kalp ritmimi hızlandırmıştı. Ona bu kadar yakınken uzak kalmak çok zordu.

 

"Senden uzak kalmak ne kadar zor bir bilsen." Halsiz ve üzgün çıkan sesim onda anlamladıramadığım bir yüz ifadesi oluşturmuştu. İçimde ki hüznü gizliyemiyordum.

 

"Kalmayalım güzelim." Baş parmağıyla yanağımı okşuyor, gözleri duduklarımla gözlerim arasında gidip geliyordu.

 

"Ama mecburum buna." Titreyen ve mecburiyetin verdiği ses tonum birazdan ağlayacağımın belirtisiydi.

 

"Neye mecbursun birtanem." Gözlerimin içine o kadar anlayışlı bir şekilde bakıyordu ki gözlerim dolmuştu.

 

"Onu söyleyemem işte affet beni olurmu canını çok yakacağım çünki. "

 

"Senden gelecek herşey başım gözüm üstüne sevgilim." Yüzünde ki buruk tebessüm kalbimi acıtmıştı. Onun gözlerinde bu kadar kaybolurken ondan uzak durmak tarifi olmayan bir acıydı.

 

Daha fazla bu çekime engel olamadım. Gözlerinde ki o tutku beni kendine çekiyor buna engel olamıyordum. Dudakları dudaklarıma çok yakındı. Elimi ensesine koyup dudaklarını dudaklarıma bastırdım. Bu yaptığım onu şoka sokmuştu. İlk tepki veremedi ama kendine gelip o da öpüşme karşılık vermişti. Onu bu kadar delice severken uzak kalmak çok zordu.

 

Ve o kaçınılmaz son gelir...

 

 

 

 

Yeni bölümlerde görüşmek üzere canlarım.

 

SEVİLİYORSUNUZZZ..💋

Bölüm : 28.11.2024 19:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...