.....SEZON FİNALİ....
Bölüm şarkısı: Sena şener:Teni tenime
Sıla /Yan Benimle (Buket ile Mert'in tartışmasının olduğu andan sonra dinleyin arkadaşlar.)🌸
Şuan yaptığımın neye mâl olacağını düşünmeden hareket etmek içimde ki o kor ateşin bir anda alev almasına engel olamıyorudu. Bana bu kadar iyi gelen birinden uzak durmak çok zordu.
İntikam ve aşkım arasında kalmıştım. Ve aşkım intikamımı bastırıyordu. Ama bu olmamalıydı. Çok yanlıştı.
Mert'in öpüşü git gide derinleşiyor ve bu bana inanılmaz bir haz veriyordu. Birbirimizde kayboluyor ve bu küllenen aşkın ilk kıvılcımlarını şuan yakıyorduk. Belim de ki eli ıslak kazağımın içerisine sızmış eli vücudumda gezinmeye başlamış dokunduğu her nokta yanıyordu sanki. Kasıklarımda ki sızı daha fazlasını istiyordu. Dudakları dudaklarımdan ağır ağır çekmişti. Dudaklarını tenimden ayırmadan boynuma doğru küçük küçük buseler kondurarak ilerledi. Kendini bu büyüye kaptırmış anda kaybolmuş gibiydi. Üzerimde ki bedeni kasılmıştı. Kapalı olan gözlerimi açtığımda gözlerinde ki o haz dolu koyuluk yüzümde tebessüm oluşturmuştu. Diğer eliyle boynumu saran kazağı boynumdan aşağıya doğru sıyırdı. Boynuma ulaştığında başımı yana doğru yatırıp boynumu öpmesi için yer açtım. Dudakları boynuma ulaştığında boynumu ısırdığı anda dudaklarımdan ufak bir inilti çıkmıştı. Bu inlemem onu daha da tahrik etmiş olacak ki boğazından tutku dolu bir hırıltı çıkmış vücudum da gezinen elleri gezindiği her noktayı sıkıyor bu da içimde ki tutkuyu daha da arttırıyordu. Sırtımda olan eli sütyemin kopcasına gidince heyacandan nefes alamaz hale gelmiştim. Nefesimi kontrol edemiyor göğüs kafesim çok hızlı inip kalkıyordu. Öpüşü köprücük kemiğim de durdu. Uzun bir süre bekledi. Ama ben beklemesini istemiyordum. Boynuma gömülü olan başını bir kaç dakika çekmemiş hızlanan nefesini düzene sokmak için bekliyordu.
"Olmaz birtanem şuan olmaz." Benden ayrılıp gözlerini gözlerime kitledi.
"Bu anın çok özel olmasını istiyorum güzelim. Sen bu haldeyken hastayken olmaz." Nefes alış verişi hayla düzensizdi. Benimde ondan aşağı kalır yanım yoktu.
Hissettiğim sertlikle anın etkisinden çıkmam bir oldu. Olmaması gereken şey olmuştu.
O anın etkisinden çıkınca vücudumda ki tüm kan yüzüme hücum etmişti. Ben az önce ne yapmıştım. Gözlerine daha fazla bakamadım. Bakışlarımı odanın her yerinde gezindiridim.
Yanağıma ufak bir buse konurup ayağa kalktı.
"Biraz daha burada kalırsam kendimi tutamayabilirim. Yağmuru gönderiyorum üzerini değiştir sevgilim." Dedikleriyle sırtı dönük olan Mert'e baktım. Bir anda bana dönüp kocaman bir gülümsemeyle, "Beni affedeceğini biliyordum. Çünki sende benim seni sevdiğim kadar seviyorsun beni."
Hayla olanların şokundan çıkamamış tek bir cümle bile kuramamıştım. Bakışlarımı tekrar kaçırınca gülmekle gülmemek arasında kalmış gibiydi. Sonunda beni daha fazla utandırmadan odadan çıkmıştı. Yanımda ki yastığı alıp yüzüme bastırdım. İçimde ki o utancı boğazım ağrıyana kadar bağırarak dindirmeye çalıştım ama nafileydi. Ne yapmıştım ben öyle.
Ben nasıl bakacaktım Mert'in yüzüne şimdi. Uzun bir süre olduğum yerde yaşadıklarımın şokunu atlatmak için öylece kala kaldım.
Kapı çalınma sesiyle uzandığım yerden kalkıp oturur hale geldim. Hayla üşüyordum ama olanlardan dolayı üşüdüğümü bile yeni fark eder olmuştum.
Kapı aralığından Yağmur, "Müsaitmisin?"Diye kafasını uzattı.
Yüzünde anlamlandıramadığım bir hal vardı.
"Ta-Tabi gel lütfen." Oturduğum yerden havluya biraz daha sarıldım. Yağmur direk gardolaba gidip içeriden giymem için kıyafet çıkarıp yanıma geldi.
"Daha fazla hasta olmadan bunları giy istersen. Hem senin yüzün neden kıpkırmızı yoksa ateşin düşmedimi daha." Elini anlıma koyup biraz bekledi. Kendimi geri çekip, "yok iyim ben sadece uyumak istiyorum." Utançtan yer yarılıpta içine giresim vardı.
"Mert'e bir tuhaftı bir şey mi oldu? Sana yine kötü birşey mi dedi yoksa?" Yüzünde ki endişe çok netti.
"Hayır iyim ben sadece halsizim. Dün olanlar beni çok yordu." Yatağın üzerinde ki kıyafetleri alıp ayağa kalktığım an başımın dönmesiyle tekrar yatağa oturdum.
"Cidden iyi değilsin yüzün de kreç gibi olmuş zaten. Hiç kalkma ben çıkayım sana yiyecek birşeyler getireyim sende üzerini rahat rahat değiştir olur mu?"
Sadece başımı olumlu anlamda sallamakla yetindim.
Yağmur odadan çıkınca bende üzerimi olabildiğince hızlı değiştirdim. Tüm vücudum ağlıyordu. Saçlarımı taramaya halim bile yoktu üstün körü topuz yaptım. Yatağa girip yorganı boynuma kadar çektim. Kısa şort ve askısı yok denecek kadar ince şeyin içinde çok rahatsızdım. Ateşim vardı evet ama bu kadar da ince giydirilmez insan. Bu da yetmezmiş gibi beyaz ve pembe kalpli ne alakayıdı. Mert bunları almış olamazdı değilmi?
O kadar halsizdim ki gardolaptan başka birşey alıp giymeye bile halim yoktu. Yan dönüp cenin pozisyonuna geçtim. Olanlar gözümde canlandıkça kendime küfürler yağdırıyordum.
Kapı açılma sesiyle tam dönecektim ki Mert, "Siz gidin Emre sende doktor gönder hemen buraya. O kaza yapan doktoru da ihmal etme ne gerekiyorsa yap. Beni de haberdar et." Hemen gözlerimi kapattım. Olduğum yere daha çok sindim. Allah kahretsin ben onla koca evde tek mi kalacaktım.
Kapı kapanma sesiyle nefesimi düzene koymak için yoğun bir çaba harcamıştım.
Adım sesleri yanımda durduğun da uzun bir sessizlik oluşmuştu. Beni izlediğini adım kadar emindim. Elinde ki tepsiyi komidinin üzerine bırakmış olmalı ki koyarken ses çıkmıştı. Kalp atışlarım hızlanmış nefesimi kontrol edemiyordum.
Yanımda bir hareketlenme hissedince gözlerimi daha da sıkı kapattım. Saçlarım da hissettiğim elle artık titriyordum. Ateşten değil utanç ve heyecandandı. Sırtım ona dönük olduğu için uyuduğumu düşünüyor olmalıydı ki her dokunuşu çok yavaş ve hafifti. Kulağımda hissettiğim nefesle ister istemez irkilmiştim.
"Şitt sakin ol benim." Ayy bilmiyordum sanki sen olduğunu. Sen olduğun için bu haldeyim zaten ruh hastası.
"Hadi uyan sevgilim birşeyler yemen gerek. Sonra da ilaç içeceksin. Hem saçların da ıslak daha kötü olursun kurutmamız gerekiyor." Üzerimde ki yorganı bir anda çekince yorganı tutamadım. Gözlerimi açıp ona napiyorsun dercesine bakış attım.
Gözleri vücudum da gezinirken yutkunmakta zorlanır gibi olmuştu.
"Bu-bunu sana Yağmur mu verdi." Sesinde ki o ton içimde ki o duyguyu tekrar ortaya çıkarıyordu. Ne oluyordu bana böyle ben böyle biri değildim. Ben eski sevgililerimi bırak böyle öpmeyi elini bile tutarken utanan biriydim. Üzerimden attığı yorganı bir hışımla geri alıp boynuma kadar çektim.
"Na-napıyorsun yaa!" Kendine gelmek için başını iki yana hızlıca salladı.
"At-ateşin var bu kadar kalın bir şeyi üzerine örtmemelisin." Üzerimdekini tekrar çekince bu sefer sıkıca tuttum.
"Ben iyiyim bırak şunu."
"Hayır ateşin var örtmen bile seni hastanelik yapabilir. Çek şunu üzerinden." O bir yerden ben bir yerden yorganı çekiştirip duruyorduk.
"Bak zaten halim yok uğraştırma beni hasta bir insana bi kadar eziyette yapılmaz yaa." İsyan dolu sesim aklına birşey gelmiş gibi güldürmüştü onu. Meraklı bir şekilde yüzüne bakıp, "Delimisin gülünecek ne var bunda?"
Yüzüne sinsice bir gülümseme oluşturdu. Tam konuşacakken aralanan dudaklarını tekrar birbirine bastırdı.
"Yok birşey hadi ben sana daha uygun birşeyler vereyim sen onları giy sonra birşeyler yiyip saçlarını kurutalım sevgilim."
"Söyle hadi içinde kalmasın diyeceklerin. Öyle sinsi sinsi gülüp birsey yok diyemezsin." Ben bunları söylerken o çoktan dolaba yönelmiş giymem için birşeyler arıyordu. Sırtı bana dönüktü. Birşeyler söylüyordu ama duyamıyordum. Kendi kendine söyleniyordu. Gülüyor muydu o.
"Heyy buradayım hatırlatırım arkamdan konuşacağına yüzüme söyle." Sinirli çıkan sesime engel olamamıştım. Gözüme soka soka böyle davranması sinirimi bozdu.
Yönünü bana dönüp yüzünü ciddi tutmaya çalışıyordu ama beceremiyordu.
Elinde ince bir badi ve bol bir eşortman altı vardı. Yatağın yanına gelip bana doğru attı.
"Söyleyeceklerimi duymak istemediğine eminim. Şuan önceliğimiz şu ateşini düşürüp şu doktorculuk oynadığın omuzunun sağlamlığından emin olmak. Sonrasını da o zaman konuşuruz güzelim. Şimdi şunları giy ben seni kapıda bekliyorum." Tam konuşacaktım ki odadan çıkıp gitmişti. "Bu da iyi alıştı söyleyeceğini söyleyip dinlemeden insanı gidiyor. Dağ ayısı ne olacak."
"Duyuyorum seni çok konuşma da giy üzerini yoksa ben içeri girip büyük bir zevkle üzerini değiştiririm. Son dört dakikan kaldı."
Korkudan üzerimde ki örtüyü atıp hemen üzerimi değiştirmeye başladım. Dediğini yapan bir manyaktı çünki.
"Giyindin mi giriyorum."
"Gelebilirsin." İçeri girdiğinde elinde saç kurutma makinesi vardı.
Yönünü yatağın karşısında ki makyaj aynasına çevirdi. Saç kurutma makinesini orada koyup yanıma geldi. Baş ucum da ki tepsiyi alıp yanıma oturdu. Tepsiyi kucağıma koyup yönünü bana çevirdi.
"Bir lokma bile kalmayacak hepsi bitecek anlaştık mı?" O kadar açtım ki hayır demem kendime hakaret olurdu.
"İkinci tabağı bile isteyebilirim o derece açım. Valla hiç kibarlık yapamam." Bunları söylerken bile üçüncü kaşığı yiyordum.
"Aferin sana böyle laf dinle canımı ye." Sesinde ki memnuniyet onun dediklerinin tam tersini yapma isteği uyandırsa da bu inatçı tarafımı şuan bastırmak istiyordum. Yoksa açlıktan bayılmama ramak kalmıştı.
Tepsi de ki herşeyi yedikten sonra bardağım da ki meyvesuyunu da kafama diktiğim de hiç kaldırmadığım başımı tepsiden kaldırıp Mert'e baktım. Başını yatak başlığına dayamış kollarını gögüsünde bağlamış bir şekilde gözlerinde anlamlandırmadığım bir hisle bana bakıyordu. Tepsiyi yanımda ki komidine koyup tekrar yönümü ona çevirdim.
"Neden öyle bakıyorsun? Hiç mi yemek yiyen birini görmedin?"
"Hı hı hemde hiç." Şaşkınlığımı gizliyemeden gözlerimi kocaman açtım.
"Nasıl yani gerçekten mi?"
Başını olumlu anlamda ağır ağır sallayınca dalgamı geçiyor diye düşünmedim değil.
"Benimle dalgamı geçiyorsun?" Sorgulayıcı bakışlarım dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme oluşturmuştu.
"Senin kadar güzel yemek yiyen birini hiç görmedim." Göğüsün de ki elini dudağıma uzatıp, "Hep yemek kırıntısı kalmış." Dudağımı eliyle sildiğin de gözlerini dudaklarımdan ayırmıyor. Yaşadığımız o şeyi tekrar gözünde canlanmış olacak ki boynunda ki damar belirginleşmiş, kasılan vücudu bunu kanıtlar niteliğindeydi.
Söyledikleriyle ürpermiştim. Bu adam tam bir takıntılı manyaklar gibi davranıyordu.
Bir insanın yemek yiyişinden bu kadar haz alması korkutucu birşeydi. Yerimden rahatsızca kıpırdandım.
"Beni ne zaman bırakacaksın? Eve gitmek istiyorum. Ali amcam ve Hayal gil beni çok merak etmiştir."
Yüzünde ki o yumuşama yerini öfke ve sinire bırakmıştı. Bir insanın salise de bu kadar hızlı duygu değişimi olabilirmiydi.
"Diğeri de o piç kurusu Savaş mı? Ne oldu çok mu özledin?" Ses tonu o kadar ürkütücüydi ki. Korkudan geriye doğru kayıp yataktan çıktım. Ayağa kalktığımda başım hayla dönüyordu ama baş edebileceğim bir şeydi.
"Yeter artık sıkılmaya başladım. Bırak beni gideyim." Aklıma gelen anılar utanmama sebep olmuştu ama bunu ona belli etmeden, "Birde bu son yaşananları yaşanmamış sayıyorum. Hastayım ve ne yaptığımın farkında değildim. Bilinçsizce olan birşeydi yani. Sen de unutsan iyi olur." Bir hışımla yanıma gelip eliyle çenemi kavradı.
Öfkeden deliye dönmüştü.
"Beni ilk öpen sendin. Beni hayla sevdiğine adım kadar eminim. Unutma konusuna gelince de hayatımın en güzel anını beynime kurşun yesem yine unutmam. Benden gidemezsin hele o piçe hiç gidemezsin. Anladın mı beni. Şu siktiğimin inadından vazgeç artık." Çenemde ki elini bırakıp iki adım geriledi ve arkasını döndü. Çenemi çok sert sıkmamıştı ama bu davranışı korkmam için yeterde artardı bile. Ellerini saçlarının arasından geçirip serçe çekiştirdi.
"Ben herşeyi yoluna koymak için çabalarken sen bir adım bile atmıyor o siktiğimin inadın bir türlü geçmek bitmiyor.
Yeter artık Buket vazgeç şu inadından." Bir hışımla bana döndü.
"Görmüyormusun bu yaptığın yıpratıyor bizi."
"Birşey yaptığım yok sen boş bir çaba içerisindesin sadece. Ben sana en başından beri bitti diyorum ama sen görmezden gelip herşeyi normalleştirmeye çalışıyorsun." Titreyen sesimi bastırmaya çalışıyordum. Şuan sinir krizi geçiriyor olmalıydı. Kendini kaybetmiş gibi her kurduğum cümle onu daha da deli ediyordu. Ama nereye kadar gidecekti bu böyle inceldiği yerden kopsun artık.
"Beni seviyorsun Buket bunu sende iyi biliyorsun." O kadar sinirliydi ki gözlerinden öfke ve hayal kırıklığı vardı. Ama öfkesi onu bile bastırıyordu.
"Evet seni seviyorum hemde kendim den bile çok." Gözlerimin ardı sızladı. Boğazımda koca bir yumru oluştu yutkunamıyorumdum. Diyeceklerim canını yakacaktı. Gözlerinde bir umut ışığı oluştu.
"Ama seni delice sevmem seninle bir ilişki yaşayacağım anlamına gelmiyor. Ben seni istemiyorum anla bunu Mert." Aramızda ki mesafeyi sıfıra indirip tekrar dudaklarını dudaklarıma birleştirdi. Her an kollarında kaybolacakmışım gibi tutkulu bir şekilde öpmeye başladı.
Bu sefer karşılık vermeden bekledim. Zordu ama bunu başarmıştım.
Elleriyle yüzümü kavramıştı. Ona karşılık vermemem onu daha da deli ediyordu. Öpüşü daha da sertleşiyordu. Karşılık vermem için beni tahrik etse de buna izin vermemiştim. Dudaklarını ayırıp anlını anlıma yasladı.
Nefes alış verişi çok hızlıydı. "Neden neden yapıyorsun bunu? Başka birşey var anlat anlat ki bir çözüm bulalım. Kendimi sana affetireyim." Sesinde ki yorgunluk ve tükenmişlik beni kahrediyor her geçen saniye olan olan öfkemi kaybediyordum. Onun yanındayken ona olan öfkemi intikam hırsım kayboluyordu. Ama beni öksüz bırakmıştı, bırakmışlardı.
Bir iki adım gerileyip aramızda ki mesafeyi açtım. Başımı göz yaşları içerisinde iki yana salladım.
"Seninle ben diye birşey olamaz anla bunu. Bizim aramızda ki duvarları yıkabilecek hiçbir güç yok. Kendi yolumuza bakalım. Sen, beni hiç tanımamış gibi yaşa bende seni hiç tanımamış gibi hayatıma devam edeyim." Onsuz bir hayatım asla olmayacaktı. Ondan gittiğim zaman bende nefes alamayacak koca bir boşlukta sürüklenip gidecektim. Ama o bunu hiçbir zaman bilmeyecekti. Yalvaran gözlerle ona bakıyordum. Buna son vermesi gerekiyordu.
Başını hızlıca iki yana salladı. "Hayır hayır sensiz ben bensiz de sen olamaz anla bunu ben sensiz yapamam sevgilim anla bunu. Söyle bana o duvarın sebebi ne sana söz o duvarı yakacağım." Öfkeden kıpkırmızı olmuş anlında terden su damlacıkları oluşmuştu. Öfkesini kontrol etmek için yoğun bir çaba harcadığı çok netti. Kalbim de inanılmaz bir acı vardı. Dediğim her cümle onun gözlerinde ki yıkımı o kadar net görüyordum ki bu beni kahrediyordu. Ama buna mecburdum aileme bunu yapamazdım. Bakışlarımda iğrenir bir ifade oluşturdum onu baştan aşağıya iğrenir gibi bakışlarımı gezdirdim.
"Yeter artık kendine gel istemiyorum seni anla bunu. Bırak gideyim uzatmanın bir anlamı yok." Sırtımı ona dönüp kapıya doğru ilerledim. İstediğim kadar anlatayım anlamayacaktı. Bu son yaptığım belki benden vaz geçmesi için bir adım attırırdı ona. Kapıyı açmak için kapı kulpunu tuttuğum an duyduğum tetik sesiyle olduğum yere çakılıp kalmıştım. Gözlerim dehşetle kocaman açılmış aklımda ki şeyi yapmaması için dua ediyordum. Arkamı dönmeye korkuyordum.
"Bu kapıdan çıktığın an beni gerçekten sevmediğini kanıtlamış olursun. Ama arkanı dönüp bana gelirsen. Bana ve bu ilişkiye bir şans verdiğini anlamış olacağım. Ama gidersen-"
Sesinde ki titreyiş yüreğimi dağlamıştı.
Endişeyle hızlıca arkamı döndüm. Allah kahretsin korktuğum başıma gelmişti.
"Saçmalama Mert bırak o silahı." Tam bir adım atmıştım ki parmağı tetiğe gidince durdum. Omuzları düşmüş yenilmişliğin verdiği tükenmişlikle karşımda duruyordu. Koş koca yer altı lideri, psikopatlıklarıyla, acımasızlıklarıyla ün yapmış o adam benim karşımda bu halde görmek... Benim buna sevinmem gerekiyordu. Onu yıkmıştım. Ama neden onun bu hali benim kalbimi acıtıyordu.
"Bana geleceksen affettiğin için gel yoksa arkanı dön ve o kapıdan çık git Buket. Arkana bile bakmadan koşmaya başla kapıda koruma seni evine bırakacak istediğin o özgürlüğü sana veriyorum." Telefonu eline alıp birini aradı.
"Buket dışarı çıkarsa onu evine bırak." Telefonu kapatıp odanın bir köşesine fırlattı. Bu yaptığıyla neye uğradığımı şaşırdım. Cidden sona gelmiştik. Öldür ya da yaşat diyordu.
"Seçim senin. Ya kal ya da git." Bana git derken bile gözleri kal diye yalvarıyordu.
Başımı hızla iki yana salladım. Mert kalbinin tam üzerine silahın namusunu dayamış eli tetiğe baskı yapıyordu. Gözlerim kalbinin üzerinde ki silahtaydı. Dehşete düşmüştüm. Beynim durmuş nefesim kesilmişti.
"Me-Mert saçmalama bırak onu." Dolan gözlerimle onu bulanık görüyordum. Ona birşey olma düşüncesi bile vücudumda inanılmaz bir acıya sebep oluyordu.
"Hiç olmadığım kadar iyi bir fikir sevgilim. Çünki bu kapıdan çıktığın an seni tekrar ve tekrar kendime hapis edeceğim. Seni çok kırıp çok üzeceğim. Ben senin bir damla göz yaşına bile bu dünyayı yakacekken hep o göz yaşlarının sebebi oldum. Seni o kadar kırdım ki bana aşkımıza bir şans bile vermiyorsun. Sen Hayal'in sana ihanetini bile affetin Buket. Ama beni affetmedin. Bu kapıdan çıkıp gittiğin an ebediyen hayatından çıkacağıma emin olabilirsin." Yüzünde acı bir tebessüm oluştu. Kaybedişliği kabullenmiş ama hayla en ufak bir umut kırıntısı arıyordu gözlerimde.
"Aslında biliyorum ben sebebini ama senden duymak istedim ama bana o kadar öfkeli ve kırgınsın ki söylememeyi tercih ediyorsun. Yargısız infazı asıl sen yapıyorsun."
Şaşkınlıktan dilim tutulmuştu. Ne yani başından beri herşeyi biliyormuydu. Aklımdan geçenleri okumuş gibi gözleri doldu.
"Özür dilerim sevgilim öyle olacağını tahmin edemedim. Ben ben bilmiyorum o adi herifin böyle bir planı olduğunu."
Silahı kalbinin üzerinden indirdiğin de tuttuğum nefesi bırakmıştım.
"Engel olmaya çalıştım ama başaramadım."
Neyden bahsediyordu bu. Cevap vermeden söylediklerini dinlemeye devam ettim.
"Onur'u öldürdüğüm de öğrendim ama tetikçisi çok iyi saklanıyordu. Daha bir gün bile geçmeden ona haber gitmişti ve annen." Dedi ve sustu. Sustu ama ben duyduklarımla neye uğradığımı şaşırmıştım. Annem kazada ölmüştü. Ne diyordu bu?
"Ne-ne di-diyorsun se-sen? Benim annem kazada öldü. Bana öyle dediler. Araba çarptı dediler. Annemin katilide mi sensin?"
Ayaklarımın feri kesilmiş son anda duvardan destek almıştım.
"Annemin katilidemi derken?" Kaşlarını çatmış son dediklerimi kavramaya çalışıyordu. Ama benim duyduklarım kulaklarımın çınlamasına sebep olmuştu.
Elinde ki silahı yere atıp hızla yanıma geldi. Ayakta zor duruyor titreyen bacaklarım beni taşıyamıyordu.
"Se-sen yapmadım de ne olur. İçimde ki yapmamıştır diyen o kişiyi susturma ne olur." Yalvaran gözlerle ona bakıyordum. İnkar etmesi için herşeyimi verebilirdim şuan.
"Özür dilerim çok özür dilerim ben ben bilmiyordum. İnan bilmiyordum bilseydim yeminle ona dokunmazdım."
Gözlerinde ki inandırma duygusu ona inanmam için çabalayan iki çift göz. Benim celladım olmuştu. Gözlerinde tek gördüğüm sadece bir katilin bakışı. Bir aileyi yok eden bir katil.
"Ne olur yapma bakma bana öyle." Elini bana uzattığı an geri çekildim. İçim de ki öfke git gide büyüyordu.
Yüzüne sert bir tokat attım.
"Katilsini babanda sende. Allah belanızı versin hayatımı mahf ettiniz." Ona vuruyor itiyordum. Ama o bir milim bile kımıldamıyor pişmanlıkla dolu gözlerle bana bakıyordu.
"Neden söyle ha neden yaptınız benim ailem ne yaptı size. Ne suçları vardı da onları canlarıyla cezalandırdınız." Yüzüne sayızca attığım tokatlara en ufak bir tepki göstermemesi beni daha da sinir ediyordu.
"Cevap ver susma!" Diye bağırdım onu iterek.
"Bilmiyordum yeminle bilmiyordum. Bilsem dokunmazdım ona yeminle dokunmazdım."
"Hiç mi sormadın Onur'a bu kız niye senin yanında diye ha söylesene." Sinirden elim ayağım titriyor duyduğum gerçeklerle kanım çekilmişti resmen. Ben belki haberi yoktur diye az da olsa içim de umut kırıntısı barındırmaya çalışırken bir anda yüzüme vuran gerçekler beni uçurumdan aşağıya düşürmüştü.
"Sordum Buket hemde kaç defa bana senin onun tarafında olduğunu en başından beri herşeyin bir plan olduğunu anlattı. Bana senin beni hiç sevmediğini işin sonunda beni öldüreceğini söyledi. İnanmak istemedim. Annenin konusu hiç geçmedi. Seni tehdit ettiğini sonradan öğrendim. Hayal anlattı bana da inan bilmiyordum"
Acıyla iki adım geriledim. Başımı göz yaşları içinde iki yana salladım.
"Sen bizi yok ettin. Az bir umudum vardı bu ilişki için ama sen o umut kırıntısını yaptıklarınla yok ettin."
"Bir dakika sen az önce neden baban da sende dedin. Babam ne yaptı ki." Gerçeklerin gün yüzüne çıkmak gibi acı bir yüzü vardır şuan olduğu gibi. Herşeyin ortaya çıktığı an bu andı. Bana nasıl bir acı yaşattığını bilmeli ve bildikten sonra onun hayatından sonsuza kadar defolup gidecektim.
"Baban babamı sen ise annemi öldürdün." Yüzünde ki kan çekildi. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
"Siz baba oğul benim hayatımı siktiniz. Siz benim cehennemim oldunuz. Sende tıpkı baban gibisin." Nefret ve iğrenircesine ona bakıyordum. Dona kalmıştı. İdrak etmek için söylediklerimi algılamaya çalışıyordu.
"Bitti bir daha asla beni göremeyeceksin. Hayatımdan defol git çünki ben senin hayatından sonsuza kadar defolup gidiyorum. Sana birşey yapmayacağım. Sana olan o nalet olası aşkım senin son kurtuluş oldu. Ve bu aşkım bu yaptığınla o kara toprağa gömüldü. Ben aşkımı annemle babamın yattığı o kara toprağa şuan gömdüm."
Boğazımda ki yumru ciğerimi yakıyordu. Aldığım her nefes bir bıçak gibi ciğerime batıyordu. Ben onun bana yaptığı gibi onun canını yakacak biri değildim. Bunu yapamazdım ailecek ailemi katletmiş olsa dair ailem bana can yakmayı öğretmemişti. Bana hep merhameti ve sevgiyi aşılamışlardı.
Tam konuşmak için dudaklarını araladığı anda dışarıdan silah sesi gelmesiyle dudaklarımda acı bir gülümseme oluştu. Bulmuşlardı beni.
"Bitti Mert buraya kadarmış."
Mert bana anlamaz gözlerle bakıyordu. Bir anda kapının açılmasıyla Ali amcamla göz göze geldim.
"Hayır Buket beni bırakamazsın buna izin vermem." Ali amcam beni hemen arkasına alıp silahı Mert'e doğrulttu.
"Buket iyimisin kızım?" Gözü Mert'en bir an bile ayırmıyor, her an onu vuracakmış gibi bakıyordu.
"İyiyim amca ne olur gidelim artık. Burada bir dakika bile kalmak istemiyorum." Kapıdan giren Savaş'ı görmemle bakışlarım Mert'e kaydı. Gözlerinde ki ölüm bana değil Savaş'aydı.
"Buket iyimisin?"
"Sanane lan puşt onun iyi olup olmamasından."
Mert'in dediklerini duymadan, "İyim diyip Savaş'a döndüğüm an gördüğüm yüzüyle yüzüm dehşet içerisindeydi.
"Ne oldu sana ne bu halin?" Yüzü yara ve morluklar içerisindeydi. Şah damarının üzerinde ise uzun bir kesik ve dikiş vardı. Savaş'ın bakışları Mert'e kayınca dehşetle dona kalmıştım. Bunu ona Mert mi yapmıştı. Allah kahretsin tahmin etmeliydim.
Yönümü Mert'e çevirip sert bakışlarla, "O benim sevdiklerime zarar vermeye bayılır zaten."
"Buket ne olur gitme bilmiyordum. Yeminle bilmiyordum." Bir adım atmıştı ki Ali amca ayağından vurmasıyla korkuyla Ali amcaya baktım. O kurşun Mert'e değilde sanki kalbime gelmişti.
"Benim ailemden birine bırak zarar vermeyi ona ters bir bakış dahi atarsan senin leşini bile bulamazlar bu da benden sana ufak bir uyarı. Sakın ama sakın bir daha kızlarımın yanından bile geçmeye çalışma." Mert yediği kurşunla yere düşmemişti ama acıyı gözlerinde görebiliyordum. Ali amca bu sefer diğer bacağına nişan alınca önüne geçtim. Yalvaran gözlerle ona baktı.
"Gidelim ne olur gidelim amca." Yoksa öldürecekti.
Bir bana birde arkamda ki Mert'e bakıp başını ağır ağır olumlu anlamda salladı. Savaş kolunu omuzuma atıp beni yönlendirdiği sırada Mert'in öfke dolu sesi odayı doldurdu.
"Dokunma ona o elini kırarım yoksa."
Savaş yüzünde ki sinsi gülümsemesiyle Mert'e bakıp ona kendi halini gösterdi.
"Bu haldeyken hiç sanmıyorum." Yönünü bana dönüp, "hadi canım gidelim bu cehennemden." Son kez Mert'e baktım.
Bana gitmemem için yalvaran gözlerle bakıyordu
Bana gelmek için bir adım atmıştı ki ona yalvaran bakışlarla gelme dercesine kafamı iki yana ağır ağır salladım. Yoksa amcam onu gözünü bile kırpmadan vuracağına emindim.
"Sensiz yaşayamam Buket yapma bana bunu ne olur?"
"Biz geç kaldık hemde çok geç hoşçakal." Titreyen ve boğuk çıkan her bir kelimemle acı gerçekler ruhumda inanılmaz bir acı veriyordu.
"Hayır hayır gitme!" Kapıdan çıktığımızda amcamın adamlarından iki kişi içeri girdi. Amcama dönüp, "Ne olur zarar vermesinler amca benim onunla işim bitti."
"Amcam bana derin bir bakış atıp nefesini sesli verdi. Yanında ki adama, "Sadece bayıltın bırakın zarar vermeyin."
Buruk bir tebessümle, "Teşekkür ederim."Dedim.
Mert'in, "Nereye gidersen git seni bulacağım Buket benden gidemez-" Bir anda sesi kesilince acı dolu aldığım soluğu sol gözümden düşen yaşla geri verdim.
Çok geç beni bir daha bulamayacaksın. Çünki bu şehirden bu ülkeden gidiyorum. Seni olduğun yer bana acıdan başka birşey vermeyecek....
Hoşçakal kalp yaram.....
DEVAM EDECEK....🌸
Bu süreçte yanımda olan ve kitabımın her bölümünü heyecanla okuyup bana da o duyguyu hissettiren herkese çok teşekkürler. İyiki varsınız sizi çok seviyorum. Ufak bir aradan sonra bomba bir bölümle karşınızda olacağım.💋💝
2 Ocak'ta görüşmek üzere..💞
SEVİLİYORSUNUZZZ💋🥰💝
....DUYURU...
Herkese merhabaa arkadaslar biraz ara vermek istiyorum çünki beklediğim ilgiyi bulamadım. Yorum ve beğeni çok az canlarım. Yorum ve beğeni yapanlara da çok teşekkür ederim. Onaların yeri bende çok ayrı cidden. Ama buna rağmen yine de bekledigim kadar yorum ve beğeni yok. Bu da benim motivasyonu mu çok düşürüyor. O kadar uğraşıp emek veriyorum ama beğeni ve satır arası yorum yok denecek kadar az. O yüzden biraz ara vermek istedim. Sizi çok özleyeceğim. Görüşmek üzere.💋
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
10.91k Okunma |
819 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |