Zaman! Ah zaman! Herkes her kötü, iyi şeyi zamana bırakır. Kötü olan şeyin iyi olmasını umarak. Yada iyi olacağını bildiği şeyin daha güzel olacağına inanarak zamana bırakırlar. Ama zaman öyle acımasız öyle gaddar birşeydir ki, iyi olduğunu sansan bile aslında hayatın çıkmaz bir sokağın sonunda olduğunu hiç bir zaman anlayamazsın. O sokağın sonunda olduğunu ve yolun sonunda olduğunu ancak herşeyin tepetaklak olduğu an anlarsın. Geri dönmek istersin zamana bıramak yerine kendin bir yol çizmek istersin ama arkana dönüp baktığında bir sokağın çıkmazında değilde aslında bir uçurumun kenarında olduğunu anlarsın. İşte zaman bu kadar anlaşılmaz ve karışıktır. Sen o sokaktan çıkıp kendi yolunu baştan çizmek isterken zaman çoktan o yola koca bir uçurum açmıştır. Sana ise sadece iki yol kalır. Birincisi; kaldığın yerde durup herşeyi kabullenmek.
İkincisi ise; o uçurumdan atlayıp zamana meydan okumak.
(Siz olsanız ne yapardınız? Ben mi? Ben olsam o uçurumdan atlardım. Daha öncede yaptığım gibi.)
Tüm geçmişimi tüm acılarımı bu kum torbasından çıkarmak bana az da olsa iyi geliyor her bir darbede içimde ki seviyesi belli olmayan o acıyı vurduğum kum torbasından çıkarıyordum. Her vurduğum yumrukla kum torbası geriye doğru gidiyor hızını dahada artırarak bana geliyor ben ise daha bir sinirle bana tam ulaşmadan vuruyordum.
Bir insanın ömür boyu ölene denk yaşayacaklarını ben bir kaç ayda yaşamıştım. Önce bana düşman olan adamla bir savaşa girmiş sonra o savaşta beraber olduğumuzu ona hatırlatmak isterken ölümün kıyısında dolaşmıştım. Sonra o savaşı tek başıma üstlenip bir şeyleri yoluna koymaya çalıştım. Ailemi daha doğrusu ailem olan tek kişiyi yani annemi yanımda tutmak, benden gitmemesi için herşeyi yaptım. Yada yapmaya çalıştım. Ama olmadı beceremedim. Hayatım kabusa döndü. O cehennemden bana cennet olan bir kişi vardı acılarımı hafifteceğine inandığım o kişi. Aklıma dolan anılarla kum torbasına daha da sert vurdum. Çıplak elle vurduğum için elim kızarmaya ve hafiften kanamaya başlamıştı. Ama bunlar bana iyi gelen şeylerdi.
Ona güvenmeye başlamıştım. Kalbimi çoktan elleri arasına alan kişi aklımın da sahibi olmak üzereydi. Ama meğersem o kalbimi ve aklımı parçalamak için benden almıştı. Gözümden akan bir damla yaşla daha ne kadar sert vurabilecektim bilmiyordum ama daha da sert vurdum. Kum torbası asılı olduğu yerden kopup yere düşünce daha fazla beni taşıyamayan bacalaklarımın üzerine düştüm. Canım yanıyordu evet hemde çok yanıyordu. Hergün her gece her an her saniye aklımı talan eden geçmişim canımı ve ruhumu yok ediyor, eziyor, yanan kalbimi küle çeviriyordu.
Annemin ölümden sonra Mert benim herşeyim olmuştu. Bana o ağır cümleleri söylese bile içimde ki o aşk benim ona karşı nefret duymama engel oluyordu. Ona kırgındım, sinirliydim ama ondan asla vazgeçmemiştim. Onun bir bakışı bile tüm acılarımı alıp yok ederken şimdi onsuz cehennemin tam ortasında zincire vurulmuş o çukurda yanıyordum. Kaçamıyorum bağıramıyordum. Çünki beni kurtaracak kimse yoktu bunu biliyordum.
O benim cennetim değildi o benim bu cehennem çukuruna atan kişiydi. Ve ben bunu çok geç bir zamanda öğrenmiştim. Ama o bana son golünü o gün o evde atmamıştı. O benim ölesiye korktuğum şeyi benim başıma getirerek son odunu da o cehennem çukuruna atmıştı. Ve o odun hayla harlanarak yanmaya devam ediyordu.
İki elimi yere koyup hıçkırarak ağladığımı yeni fark ederek kendime yine sinir olmuştum. "Hayır Buket ağlamak yok." Derin bir nefes alıp başımı yukarı kaldırdım. Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım.
"Kendine gel ve güçlü ol herşey geride kaldı. Onun için mutlu ol Buket. Onun için."
Duyduğum ayak sesleriyle hızla yerimden kalkıp koşu bandına doğru ilerleyip koşu bandın da hafif tempoda koşmaya başladım hızlıca göz yaşlarımı sildim. Ayaklarım hayla titriyordu. Sanki her an düşecekmişim gibi.
"Buket!" Duyduğum sesle yüzüme gerçeğe yakın bir o kadarda uzak bir gülümseme kondurdum.
"Buradayım canım." Sesimin titremesine engel olamamıştım. Ama bunu Hayal koşu yaptığım için sanmıştı. Birde Hayal vardı tabi. Can yoldaşım. O aileden daha fazlasıydı benim için. Benim içimi gören ama birşey demese bile yanımdan bir saniye bile ayrılmayan kişi. O da biliyordu elinden birşey gelmeyeceğini ama yanımda durarak en büyük desteği ondan alıyordum. Yapabilseydi zamanı ne olursa olsun benim için geriye alırdı bunuda biliyordum.
"Buranın hali ne böyle!" Sesinde ki şaşkınlık ve siniri duyunca koşu bandını durdurup arkam dönük olan Hayale yönümü çevirdim. Biraz daha bu koşu bandında koşarsam yere düşecektim çünki.
Gördüklerimle yüzümde alayla karışık bir gülümseme oluştu. Koşu bandına astığım havluyla yüzümde ki ve boynumda ki terleri sildim.
"Bana sağlam bir kum torbası bulamayan sensin Hayalcim hiç bana öyle bakma bir kaç vuruşta böyle oluyor. Bunların imalatını yapan kişi malzemeden çalıyor benden demesi." Alayla söylediğimi şeyin üzerine Hayal'in bana olan sinirli bakışları bir anda yok oldu. Gözlerinde saniyelik gördüğüm o duygu geçişi yüzümün düşmesine sebep oldu. İçimi görmüştü. Kandıramayacağım tek kişi vardı o da Hayal'di. Ama salağa yattı yine. Bende görmemezlikten geldim herzaman ki gibi. Yerde patlamış ve yere saçılan kumların yanından geçip Hayal'e doğru yürüdüm.
Yüzüme takıldığım sinsi gülümseme onu afallatmıştı. Elimi omuzuna iki defa hafif bir şekilde vurup yüzümü yüzüne yaklaştırıp, "dolandırılıyorsun kardeşim. Sen zeki ve aklı kızdın noldu sana. Böyle dandik şeyleri fark etmen gerekiyordu." Ufak bir kahkaha atıp yanından geçip merdivene doğru ilerledim. Arkamı döndüğüm ama yüzümde ki maske düşmüş aniden dolan gözlerle kendime küfürler ediyordum. Ağlamak istemiyordum.
"Ben de sorun yok sorun senin kontrolsüz gücünde ülkedeki tüm kum torbalarının her markasını aldım sana ama nasıl oluyorsa bir kaç gün de bu hale getirmeyi nasıl başarıyorsun aklım almıyor." Arkamdan söylenirken ben çoktan son basamağı çıkmıştım bile. Hızlı bir şekilde kendimi duşa atıp buz gibi suyun tenime deymesiyle derin bir nefes almıştım. Sanırım bana tek iyi gelen şey buz gibi bir suydu. Gözlerimi kapadığım an anılar tekrar aklımı esir almıştı. Onun kokusu! Sanki buradaydı. Gözlerimi açtığım an yine yok olmasından korkuyordum. Onun kollarındaydım sanki o gün ki gibi hasta olduğum gün beni, ben korktuğum için istemediğim için benimle o soğuk duşun altına girmişti. Galiba ben bu su da hep onu aramış arıyordum. Bana iyi gelen su değil Onun varlığını hatırlatan şeydi. İçimde ki acı gözlerimden akıp soğuk suyla karışıp gidiyordu. Yere oturup dizlerimi kendime çekip kollarımı bacaklarıma sardım. Bana onu hatırlatan herşeye meydan okurken kaçmak isterken yine kendimi onu hatırlatan ne varsa orada buluyordum kendimi. Doğru ya o zaten kalbimi çoktan benden almıştı. Aklımın da yarısını.
Ne kadar suyun altında kaldım bilmiyordum. Ama Hayal'in kapıya sert bir şekilde vurmasıyla irkildim.
"Bir buçuk saattir napıyorsun duşta Buket hadi geç kaldık zaten önemli bir toplantı var ve sen duş keyfi yapıyorsun. On dakikan var yoksa o şekilde şirkete gelmek zorunda kalırsın." Hayal'in seslenmesiyle tirtir titrediğimi yeni anlamıştım.
"Tamam çıktım." Diye bağırdım. Zaman neden bu kadar hızlı geçiyordu. Açık olan soğuk suyu sıcağa çevirip titreyen ve kasılan vücudumu ratlatıp hızlıca banyodan çıktım. Hayal herşeyi yine hazırlamış beni bekliyordu.
"Yaa sen cansın." dedim kocaman bir gülümsemeyle. Yatağımın üzerinde duran kıyafetler ve makyaj aynasının önünde hazırda bekleyen makyaj malzemeleri ve prize takılı saç kurutma makinesi.
"Hadi hadi çabuk ol acele etmemiz gerek biliyorsun bu iş çok önemli. Bu işi alırsak şirketin gelişmesi konusunda büyük bir katkısı olacak. Onu başımla onaylayıp hızlıca üzerimi giydim makyaj masasına oturduğumda ufak ve şık bir makyaj yapmaya başladım. Hayalde saçlarımı kurutup düz bir fön çekiyordu. Yaklaşık yarım saate işimiz bittiği an kahvaltıyı toplantıdan sonraya erteleyip evden hızlıca çıktık. Bizi bekleyen Murat'a doğru ilerliyorduk bir yandan da Hayal'e toplantı konularının üzerinden geçiyorduk. Bu iş bizim olmalıydı. Çok ünlü dünya çapında bir numara olan ünlü iş adamı Meriç ATA nasıl oldu bilmiyorum ama bize iş teklifinde geldiğinde şok olmuştuk. Tamam bizimde bir namızmız vardı. Ama Meriç ATA kadar değildi. Bu ortaklık bizim için çok iyi olacaktı. Şartları bizi zorlasa da bu toplantıda uzlaşmaya varacağımıza emindim.
Murat kapımızı açtığı an samimi bir tebessümle baş selamı verip arka koltuğa Hayal'e oturduk. Sürücü koltuğuna geçen Murat direk arabayı çalıştırıp şirkete doğru ilerledi. Sabahın altısında yollar bomboştu. Pencereyi sonuna kadar açınca Hayal de benim yaptığımı yapmıştı. Bu hareketi beni çok mutlu ediyordu. Beni benden iyi tanıyordu. "Murat camları açarmısın." Murat aynadan bana ve Hayal'e bakıp başıyla onaylayınca önde ki iki camı açtı. Bu yaptığıyla içimde ki huzursuzluk azalmış ve yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Şirkete erkenden gidip Hayal'e son kez dosyanın üzerinden geçmemiz gerekiyordu. Onun için motivasyonumu yüksek tutmak istiyordum.
Son hazırlıklar yapılmış sadece Meriç ATA'nın gelmesini bekliyorduk. Tüm çalışanlar titizlikle hazırlanmış bir şekilde tetikte bekliyorlardı.
"Здесь нет места ни одной ошибке, друзья, эта работа очень важна для нас и будущего компании. Пожалуйста, давайте будем осторожны." ("Tek bir hataya bile yer yok arkadaşlar bu iş bizim ve şirketin geleceği için çok önemli. Lütfen dikkatli olalım.")
Otoriter ve sert çıkan sesim beni bile ürkütmüştü. Bu şirkete girdiğim an başka bir Buket çıkıyordu içimden. Giydiğim siyah mini kalem etek ve beyaz gömlek otoriterliğimi ve sert yüz hatlarımı destekler nitelikteydi. Gözüme gelen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Saçlarımı kestiğime çok pişmandım. O günden beri saçlarım hiç uzamıyordu. Saçlarım bile bana küsmüştü. Ne yaptıysam uzamamıştı. Yüzüm düştüğünde derin bir nesef aldım bunu şuan düşünmek istemiyordum. Tek düşüncem şu toplantı olmalıydı.
İçeriye hızlı adımlarla giren Vitali yanıma geldi.
"Букет пришел, они в лифте"("Buket geldiler asansördeler.") Bu kızı seviyordum. Bana karşı ismimle hitap etmesine izin vermem arkadaşım olmasındandı. Bu ülkeye ilk geldiğim de kimsesizken o bana destek olan kişiydi. Buralara kadar geldiysem Vitali'nin sayesindeydi. Hayal olmadığı daha doğrusu geçmişimden ve herkesten kaçtığım o zamanlar benim hep yanımda olup beni ayağa kaldırmaya çalışan kişiydi. Ona hafif gülümsemeyle cevap verdim. Vitali Hayal'in yanına geçip beklemeye başladı. Esmer güzeli desem yeriydi simsiyah gözleri, esmer teni ona çok yakışıyordu. Güzel fiziğiyle dikkat çekiyordu. Yüzünde ki masumluk ona ayrı bir güzellik katiyordu.
İşinde en iyisiydi. Yazılım mühendisiydi. Ve çok dakik, işini ciddiye alan biriydi. İşine aşık biriydi. Birazdan diyeceklerim ona olmadığını bileceği için sert ve otoriter sesimle son uyarımı yaptım.
"Я предупреждаю тебя в последний раз."("Son kez uyarıyorum.") Tüm çalışanlarla göz teması kurdum.
"Любой, кто допустит хотя бы одну ошибку, должен сегодня оставить свое заявление об увольнении на моем столе без моего ведома." ("Tek bir hata yapan istifa dilekçesini ben demeden masama bıraksın bugün.")
Herkes son dediklerimle dehşete düşmüş bir şekilde önce bir birlerine sonra bana baktı. Hayal Türkçe konuşarak, "umarım ben de onların içinde değilimdir kardeşim." Dedi alaylı dolu bir o kadarda endişeli bir sesle.
Bende Türkçe bir şekilde, "Tabi ki evet senin içinde geçerli. Hatta en çok senin için geçerli. O patavatsız ağzını sıkı tut ve o içinde ki ateşli kadını zincire vursan iyi olur kardeşim. En ufak hatanda seni müdür yardımcılığından çaycılığa terfi ettiririm." Yapmacık ve alaylı bir gülümsemeyle Hayal'in renkten renge giren suratına bakıyordum. Bunları duyan Vitali gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp başını yere eğdi. Hayal'in yüz ifadesi cidden çok komikti ama bunu hak etmişti.
Tabi ki de öyle birşey yapacaktım. Hayal'in çapkınlıklarından gına gelmişti. Ne zaman biriyle iş yapsak özellikle o kişi gençse ve yakışıklı bir erkekse cilvesiyle adamı baştan çıkarıyordu. Adamdan ayrıldığı zamanda, o iş adamı bizimle olan tüm sözleşmeleri fes ediyordu. Onun yüzünden bir ara iflasın eşiğinden dönmüştük. Ve bu gelecek kişi cidden çok yakışıklı biriydi. Zaten yakışıklılığıyla namı tüm dünyayı sarmıştı. Her ne kadar işleriyle ön planda olsa da yakışıklılığıyla kadınları kendine deli divane aşık ettiriyordu. Hayal'i bu kadar sert uyarmamda bundandı o da bunu iyi biliyordu. Bugün giydikleriyle de korktuğum başıma gelecek gibiydi. Derin göğüs dekolteli kırmızı bir mini elbise giymişti. Sürdüğü kırmızı ruj da onu daha çekici ve alımlı gösteriyordu.
"Seni yolarım valla benim bu naçizane bedenim o çaycılık için çok fazla seksi ve alımlı. Bu dediklerini görmezden geliyorum. Hem benim ateşli aurama karşılıksız kalamayanlar onlar benim hiç bir suçum yok." Son dedikleriyle kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum. Başımı umutsuz vakasın dercesine iki yana salladım.
"Kızım sen en son adamın evli olduğunu bile bile gece yarısı kaldığı otele gidip gecelikle karşısına çıkan sen değilmiydin. Açtırma ağzımı şimdi o yüzden sus." Tam konuşacakken içeriye girenlerle konunun kapandığını o an da ikimiz de anladık.
Meriç bey önde arkasında da ikisi erkek biri kadın üç kişi içeriye girince bende dahil tüm çalışanlar dik bir duruş ve ciddi bir ifade takındı. Tabi ki Hayal hariç cilveli ve davetkar duruşu beni sinir ediyordu. On beşinci kattan atmamak için zor tutuyordum kendimi.
Tam karşımda durup, "Buket DEMİR!" Benim olduğumu doğrulamak için kurduğu cümleyle samimi bir tebessümle cevap verirken elimi uzattım. Aynı şekilde "Meriç ATA!" Dedim. "Yanlız ben burada Alina RENATA ismimi kulanıyorum." Yüzüme gerçekçi bir gülümseme oluşturdum. "Tabi ama izin verin Buket ismiyle hitap edeyim. Bu isminiz tam sizi yansıtıyor çünkü." "Peki nasıl isterseniz." Diyip konuyu kapattım hemen. Yüzünde ki ciddi ifade bozulmadı ama gözlerinde ki samimi bakış beni afallatmıştı. Hem bu kadar ciddi bir yüz ifadesiyle dururken bir yandan da gözlerinde ki o samimi bakışı nasıl kurabiliyordu hayret etmiştim.
"Tanıştığıma memnun oldum Buket Hanım." Eli hayla elimi sıkıca tutuyordu. Beni baştan aşağıya süzüp gözleri gözlerimle buluştu. Bu hareketi beni rahatsız etmişti ister istemez. "Resimlerden daha güzelmişsiniz. Dedikleri kadar varmış." Dedikleriyle şoka girmiştim. Bu adam beni mi araştırmıştı. Tamam çalışacağı insanı herkes araştırır genel bir bilgi sahibi olur ama bu adam bildiğin bana yürüyordu.
Elimi elinden hızlı bir şekilde çektim. Kendimi zorlayarak tebessüm ettim. Umarım yanlış anlamışımdır. Tamam Allah'ı var baya yakışıklı biri. Kumral teni, kahve rengi saçları ve mavi ve gri karışımı göz rengiyle aşırı dikkat çekiyordu. Zaten kaslı vücudunu da hiç katmıyorum bile. Giydiği siyah gömlekten bile vücut kasları çok net belli oluyordu. Ama bana öyle tuhaf bakması rahatsız etmişti beni.
"Teşekkürler iltifatınız için. Buyrun toplantı salonuna geçelim isterseniz." Dedim soğuk havayı dağıtmak için. Çünki yaptığım o hareket Meriç beyin kaşlarının çatılmasına sebep olmuştu. Dediklerimle yüzünde ki o sinir anında dağılmış ve yüzünde silik bir tebessüm oluştu.
"Tabi nasıl isterseniz Buket Hanım. Buyrun lütfen." Eliyle benim önden gitmemi istercesine öne doğru uzattı. Hayal'e ufak bir bakış attığım da bana attığı o bakışla yok artık dercesine baktım. Kıskanmışmıydı o Meriç beyi benden. Ayy kafayı yiyeceğim. Allah'ım sen bu günü sorunsuz tamamlamamı sağla.
Toplantı salonuna geçtiğimizde Hayali ve diğer yetkili çalışanları tanıştırdım. Hayal cilveli bir şekilde kendini tanıtıp elini uzatınca Meriç bey çok kısa bir göz teması kurup Hayal'in elini sıkıp hemen geri bırakıp diğerleriyle de aynı şekilde tanışınca toplantı masasına oturdu. Hayal aşırı derecede bozulmuştu. Ve bu hiç hayla alamet değildi. Bu demek oluyordu ki. Hayal bu adama kafayı fena halde takmıştır.
Hayal'e hemen telefondan mesaj yazdım yoksa bu toplantı başlamadan bitecekti.
Adamı yiyeckmiş ve öldürecekmiş gibi bakmayı kes Hayal. Unutma bu iş bizim için çok önemli. Ciddi ve ağır başlı Hayal'i istiyorum lütfen. Ayrıca o attığın bakışın hesabını da soracam sana. Ciddi ol ve adama öyle bakmayı kes hemen.😡
Hayal'e mesajı atar atmaz telefonu sessize alıp masaya koydum. O sırada Meriç bey masaya oturmuş gözlerini üzerimden ayırmadan beni izlerken bulunca gerilmiştim.
"Kusura bakmayın önemliydi. Şimdi sizdeyim." Dedim hem mahçup hem samimi bir sesle. Hayal'in telefonu allahtan sessizdeydi. Yoksa anlardı. Meriç bey tam karşımda oturuyor sağ tarafımda Meriç beyin çalışanları sol tarafımda da benim çalışanlarım vardı. Hayal ise hemen yanımdaydı.
"Yok hiç sorun değil siz ne zaman isterseniz başlayabiliriz Buket Hanım. Tüm günümü bu toplantıya ayırdım acele etmemize gerek yok rahat olun lütfen."
Rahatlamıştım anlayışlı biri olması beni sevindirmişti.
Hayal hayla telefona bakmayınca alttan yağına hafif vurdum. Bakışlarını Meriç beyden çekip bana baktı. Ona telefonuna bak işareti yapınca hemen telefonuna bakınca elimi anlıma varmamak için zor tuttum. Hani bir arkadaşına çaktırmadan bir yere bak dersin oda abartılı bir şekilde dikkat çekerek bakar ve dikkatleri üzerine toplar ya şuan tam onu yaşıyordum.
Hayal telefonda ki mesajı görünce yüzü bir anda ciddileşti. Telefonun ekranını kapatıp masaya koydu. Allah'ım şükür aksi bir şekilde cevap verecek diye korkmuştum. Duruşunu dikleştirip önünde ki dosyalardan birini açıp, "İsterseniz toplantıya başlayalım Meriç bey?" Tuttuğum nefesi sesli bir şekilde verince bakışlarım Meriç beye döndüğünde yüzünde ki anlamlandıramadığım gülümsemeyle gözlerini gözlerimden çekmeden, "Tabi Hayal Hanım nasıl isterseniz." Bu adam beni korkutmaya başlamıştı. Galiba Hayal'e mesaj attığımı anlamıştı. Allah kahretsin daha ilk günden rezil olmuştum. Bittin Hayal sen!
Tamı tamına altı saat toplantıdaydık ve zaten sonuca bağlanan anlaşma Meriç beyin ağırdan alması yüzünden bir saatlik toplantı altı saat sürmüştü. Ama anlaşmayı kabul ettiği için buna değerdi. İmzalar atıldı ve akşam sekizde bunu kutlamak için bir yemek düzenlemiştik. Meriç bey şirketten ayrılınca erkenden paydos verdim. Normalde yediye kadar olan çalışma saatini beş gibi bitirmiştim. Bende çantamı alıp Hayal ben ve Vitali şirketten çıktık. Vitali yarım Türkçe aksanıyla Hayal'le uğraşıyor bende Vitali'nin tarafını tuyordum hak etmişti. Bana ecel terleri döktürmüştü.
"Sen çok fena Hayal. Adamı yiycek sen korkmak ben." Kahkaha atmasıyla bende ona eşlik ettim.
"Ayy napim Vitali o da bu kadar yakışıklı olmasaydı. Hem bilirsin benim yakışıklı erkeklere karşı bir zaafım var." Hayal Vitali'ye göz kırpınca kahkaham daha da genişledi.
"Ama az daha ciddi olmasaydın. Yarın işe çaycı olarak başlayacaktın Hayalcim." Dedim imalı dolu ve alaylı bir sesle.
"Ama napim bulunduğum ortamı unuttum. Zaten sende gördün hemen ciddileştim. Şey Buket sende bu Meriç beyin otel adresi vardı değil mi? Versene bana bir teşekkür etmeye gideyim." Dedikleriyle sesli bir kahkaha attım. Vitali de bana eşlik edince Hayal de bize katılmıştı. Bu kız hiç akıllanmayacaktı. Tabiki de vermeyecektim adresini hem otelde değil kendine ait bir evde kalıyordu. Meriç beye bizim misafirlerimizi ağırladığımız otelerden bir kaçını önerdim ama o kendine ait bir evi olduğunu söyleyince birsey diyememiştim. Onun da Türk olması bu ortaklıkta beni rahatlan şeydi. Buranın dilini biliyordum. Ama akıcı bir şekilde tam konuşamıyordum. Bu da toplantıda kendimi ifade etmekte baya işime yaramıştı. Diğer türlü biraz zorlayacaktım. Tercüman vardı ama bu gibi toplantılarda bizzat konuşmayı tercih ediyordum. Daha etkili oluyordu çünki.
Şirketin önünde arabam gelince Vitali bizle vedalaşarak ayrıldı. Hayal'le hayla gülüyorduk. Arabaya bindiğimde ilk işim camı açmak oldu. Kapalı alanda duramıyordum. O günden sonra bende çok şey değişmişti. Bunu anlayan Hayal kendi tarafında ki camı da açıp Murat'a ön iki camı da açmasını söyleyince ona bakıp teşekkür edercesine kocaman gülümsedim.
Başımı tekrar camdan tarafa çevirdiğim an bir anda hayat durdu. Zaman akmamak için büyük bir savaş verdi ve benim nefesim kesildi, kalbim durdu. Bu olamazdı hayır hayır yok yine hayal görüyordum. Doğru ya ben bugün ilacımı içmemiştim.
"Merhaba.." Bana merhaba dedi.
Yüzünde ki o acı tebessüm beni o cehennem çukurundan buzulların ortasına atmıştı. Üşüyordum tüm kemiklerimin titrediğini ve kaslarımın gerildiğini hissettim.
"DUR HEMEN..!" Öyle bir bağırdım ki bu benim aylardır bastırdığım duyguların dışa vurma şekliydi adeta. Murat bir anda firene basınca öne doğru savruldum. Hayal'e dolu dolu gözlerle bakınca gözlerini dehşete kapılmış bir şekilde kocaman açtı.
"Buket yapma ne olur. Gelemez artık biliyorsun." Bana acıyarak bakıyordu. Arkaya baktı ama çok kısaydı bu bakışı. Ama oydu biliyordum. Konuştu benimle ilk defa konuştu. Kafamı camdan çıkarıp baktım araba oradaydı. Hemen kapıyı açıp hızlı adımlarla arabaya doğru ilerledim. Hayır ben deli değildim. Bu sefer onu gördüm. Gerçekti kanlı canlı duruyordu. Hayal değildi gerçekti.
Arabanın yanına geldiğimde daha yeni açık olan cam şimdi kapalıydı. Camdan içeriye bakmaya çalıştım ama gözükmüyordu. Gözlerim dolmuştu. İçerideydi biliyordum. Ama neden inmedi arabadan. Yoksa artık sevmiyor mu beni. Yada Hayal haklımıydı.
Yo yo hayır oydu eminim. Hem bir kere ilacımı içmedim diye hayal görmem ki uzun zamandır iyiydim. Hemde çok iyi. Doktorum bile iyi olduğumu söylemişti.
Cama vurup "Camı açarmısınız." Dedim ama hiç bir şey olmadı. İçinde kimse yokmuydu yoksa. Ama nasıl olur çok emindim. Hem öyle kötü bir anda da değildim ki. Gözlerim daha da doldu. Benim için bir asır olan zaman normalde bir iki dakikaydı. Ama hayla arabanın camı açılmamış bu da benim canımı daha çok yakıyordu. Araba bir anda çalışınca nefesim kesildi. Ayaklarım beni bir adım geriye itti. Ve alamadığım nefesim soluk borumda koca bir yumruğa sebep oldu. İçerideydi o buradaydı. O bir adımlık mesafeyi kapattım.
Cama tekrar iki elimle sert bir şekilde vurdum. "Biliyorum sensin aç nolur. Sensin değilmi? Haklı olduğumu söyle ne olur." Sol gözümden bir damla yaş düşmesiyle arabanın son gazla önümden hızlıca geçmesi bir olmuştu.
"Mert sensin biliyorum. Yapma bana bunu işte. Sana yaptıklarımın bedelini bana böyle ödettiremezsin! Anladın mı ödettiremezsin!" Öyle bir bağırdım ki boğazım acıyana kadar hemde. Feryadım o kadar yüksekti ki tüm evren duymuştu kalbimde ki kanayan yaramı. Ama sesim bir tek ona ulaşmıyordu. Kan kaybından normalde ölünürdü ama ben ölemiyordum. Ölmek istedim ama olmadı yapamadım. Ağlamam şiddetlendi nefes alamadığım elim boğazıma gitti. Nefes almak istedim bu sefer istedim ama olmadı. Omuzumda hissettiğim elle Hayal'e baktım. Gözleri dolu bir şekilde bana bakıyor. O lanet cümleyi kurmak istiyor ama daha fazla yıkılmamdan korktuğu için dudaklarını birbirine bastırıp sustu. Zaten o kelimeyi duymayı kaldıramazdım da.
Nefes alamadım ciğerlerim acıyordu. Öksürmeye başlayınca Hayal Murat'a seslendi. Ama gerisi yoktu sesler çok boğuk gelmeye başladı. Olduğum yere çökünce bir anda Hayal astım ilacımı ağzıma doğru götürüp ilacı ard arda ağzıma sıktı. Ne kadar öyle kaldım bilmiyorum ama nefesim düzene girmiş ama hıçkırıklarım bir türlü geçmiyordu. Hayal yerde yanımda oturmuş bana sıkıca sarılıyor durmak bilmeyen göz yaşlarım inatla akmaya devam ediyordu. Uzun çok uzun zaman olmuştu onu görmeyeli önceden hayali bile biraz iyi gelirken şimdi onu gördüğüme sevinmek yerine neden canım bu kadar yanıyordu. Onun gerçek olduğuna inandığım ve sonra yanıldığım içinmiydi bu kadar yıkılmam. Mert olsaydı beni burada bu şekilde hayatta bırakmaz o arabadan iner bana bir daha hiç bırakmamak üzere sıkıca sarılırdı. Aklıma gelenlerle Hayal'e daha sıkı sarıldım. Olmuyordu severek ayrılmak zaten benim için azapken o olaydan sonra cehennem çukurun da hergün yanmak çok acı verici ve zordu. Şimdi olanlar ise o ateşe hiç sönmeyecek bir odun daha atılmasına sebep oldu. Canım çok yanıyordu. Onu çok özlüyordum. Annemi babamı da çok özlüyordum. Ben onları çok özluyordum.
"Tamam canım sakin ol derin derin nefes al ben buradayım yanındayım tamamı ne olur kendine gel Buket korkutuyorsun beni." Cevap veremeyecek haldeydim. Arabanın gittiği yoldan gözlerimi ayırmıyordum. İçimde ki o ses beni deli ediyordu. Derin bir nefes aldım cılız ve kısık sesimle son kalan gücümle konuştum.
"Hayal gerçek değildi değil mi? Be-ben ilacımı içmeyi unuttum. Hem sabahtan beri birşey de yiyemedim. Ondan oldu değil mi! Be-ben yine o yere gitmek o odaya hapis olmak istemiyorum Hayal ne olur ondan oldu de bana." Titreyen ve cılız çıkan sesimle tüm vücudum titremeye başladı.
"Şiitt sakin ol ondan tabi valla bende sabahtan beri hayal görüyorum biliyormusun." Sesini alçattı ve kulağıma eğilip, "biliyormusun o kadar açım ki Murat'ı koca bir pirzola olarak görüyorum sabahtan beri." Dedikleriyle burnumu çekip güldüm.
"Bende açım ama ben yemek görmedim onu gördüm." Sesimde ki acı dolu ses gözlerimde bitmek bilmeyen yaşları daha da hızlandırdı.
"Sen obur değilsin çünki herkes aynı şekilde halisinasyon görecek diye birşeymi var. Biraz daha burada böyle durursak galiba yemeğe senden başlayacağım." Bir anda ondan uzaklaşıp göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim. Ayağa kalkıp elimi Hayal'e uzattım. "Hadi gel bakalım senin şu karnını duyuralım. Bir yamyam tarafından yenilmek istemiyorum. " Dedim titreyen ve ağlamaktan kısılan sesimle. Hayal elimden tutup ayağa kalktı. Üzerine sonra benim üzerime baktı.
"Bu arada bu kıyafetimin parasını maaşıma yansıtmak zorundasın maf oldu bir daha giyilemiyecek." Yüzüne yapmacık bir mutsuzluk ifadesi yerleştirdi.
"Abartma Hayal kuru temizlemeye veririz birşey olmaz." Arkamı dönüp arabaya doğru ilerlerken Muratla göz göze geldik. Bana anlayışla bakıyordu. Ona ufak bir tebessümle karşılık verdim.
Arabaya bindiğimiz de gördüklerim bir türlü gözümün önünden gitmiyordu. Gerçekti hemde olmadığı kadar gerçek. Derin bir nefes aldım ve geri verdim. Bakışlarım arada dikiz aynasına gidiyor arkaya bakıyordum. Çoktan uzaklaşmıştık ama gözlerimi o yoldan çekemiyordum.
"Değildi Buket ne olur kabullen artık." Bakışlarımı hızla Hayal'e döndü. Beni bu kadar ustaca çözmesi bazen sinirimi bozuyordu. Beni inceliyor aklımdan geçenleri okuyordu.
"Olmuyor Hayal anla beni içimde ki o ses inkar ediyor ve beni ikna ediyor. Kalbim inkar ediyor. Ruhum inkar ediyor. Anladın mı?" Konuştukça kısılan ve sinirli çıkan sesim Hayal'i afallatmıştı. Olmuyordu ne kadar uğraşırsam uğraşayım o ses beni hep ikna ediyordu. Hayal yine o canımı yakan kelimeyi kalbimi dağlıyacağını bile bile söylemişti.
Dedikleriyle acıyla gözlerimi kapadım.
"Buket anla artık Mert öldü. Annen baban gibi. Bak söylemek istemiyorum ama beni buna sen mecbur bırakıyorsun. Yapma artık. Onun mezarına bile götürdüm seni. Kabullen ne olur. Bu sana da bana çok zarar veriyor. Senin bu halin beni çok üzüyor kardeşim." Haklıydı ama bunu ne kalbime ne de ruhuma anlatabiliyordum...
Derin bi nefes alıp ve kendinize gelin canlarım. Bombayı bıraktım ve kaçıyorum. Asıl olaylar bundan sonra başlayacak.
Sizce Buket neden Mert'in öldüğünü düşünüyor?
Bunun altında yatan sebepleri öğrendiğiniz zaman sinirden kafayı yiyeceksiniz.
Peki ya Mert bilmeden sevdiği kadını ölümüyle cezalandırdığını öğrenince nasıl tepki verecek?
Bir kaçınız hemen karşılaşmasınlar demiş tabi ki de öyle olacak ama öyle bir anda karşılacaklar ki hem Mert hem Buket için can alıcı bir an olacak.
Ayyy çok heyecanlandım. Ben gidiyorum yeni bölümü yazmaya.
Yorum ve oy vermeyi unutmayın canlarım. Yeni bölümde görüşmek üzere..❤️
SEVİLİYORSUNUZZZ...💋🦋🥰
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
10.91k Okunma |
819 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |