45. Bölüm

43.BÖLÜM

Maviş
mavissrgt

Bazen hayat bize öyle şeyler öğretir ki daha önce öğrendiklerimizin bir anlamı olmadığını anlarız. En çok güvenliğinden darbe yiyince insan kolay kolay ayağa kalkamaz. Başıma gelmez sanırsın, o asla yapmaz sanırsın, çok güvenirsin kendinden bile çok ama başına geldiği zaman neye uğradığını şaşırır hayatının en büyük darbesini yersin.

 

Hayal ve Emre bir araya gelmeleri imkansız ikili. Gözlerimi bir kaç kez açıp kapattım. Çünkü böyle bir şeyin olma ihtimali var mıydı. Pencerenin pervazından tutundum. Gözlerimi yavaşça açtım hâlâ oradaydı. hayır bu da şizofrenlik belirtisi değildi değil mi? Ben şizofren değildim zaten. Bir de şizofren olamazdım.

 

Hayal'in bağrışlarını duyuyordum ama seçemiyordum kelimeleri tam.

 

Hayal" Ben sana demedim mi uzak duracak diye!!" Emre ellerini saçına geçirerek bağırarak sağ sola volta atıyordu.

 

"Ben mi dedim kendisi yaptı ne yaptıysa!! Durdurmaya çalıştım olmadı dinlemdi beni!" Ne diyordu bunlar kimden bahsediyorlardı.

"Sana tek bir şartla yerimizi söylerim dedim sende kabul etin. Şimdi bu yap-"

 

Hayal işaret parmağını Emre ye uzatmıştı ki, Emre'nin beni görmesiyle bir anda olduğu yerde çakılı kaldı. Yüzünde ki sinir yerini korkuya bırakmıştı. Hayal ise Emre'nin nereye baktığını merak etmiş olacak ki kelimesi yarıda kaldı, onun da bana bakmasıyla yutkunması bir olmuştu.

 

 

Bağırmak istedim ama sadece kısık sesle "Emre, Hayal!" Çıkabildi iki dudağımın arasından. Üzerimde ki aşkınlığı atamamıştım. Ardından içimde ki hırs öyle bir büyüdü ki sebepsiz bir öfke doldu içim. İçimde ki öfke had safaya ulaşmıştı adeta.

"SİZ İKİNİZ NE HALTLAR KARIŞTIRIYORSUNUZ ORADA." Sesim boş sokakta yankı yapmış ikiside mum gibi hiç kıpırdamadan bana bakıyordu. Bağırmadan ötürü olacak ki bazı evlerin pencerelerine insanlar çıkıp olayı anlamaya çalışıyorlardı. Daha fazla rezil olmamak için evde hesap sorsam iyi olacaktı. Oturduğum yer çok elit ve zenginlerin olduğu bir semti. O yüzden sesimi biraz daha alçaltıp onlara seslendim.

 

 

"EMRE, HAYAL İKİNİZ DE HEMEN EVE GELİN" diye duyabilecekleri şekilde seslendim. Ama duymadılar bu durun beni sinir etmişti. Bu sefer daha yüksek bağırdım. İlla benim çirkef tarafımı çıkaracaklarıdı. "SİZE DİYORUM ÇABUK EVE GELİN DEDİM BENİ ORAYA GETİRTMEYİN.

Bağırmamla genzimin yandığını hissettim. İkiside bağırmamla korkudan yerlerinden sıcrayıp birbirlerine baktılar. Hayal Emre'ye birşeyler söylüyordu ve Emre'nin yüzünde ki korku daha da artıyordu. Emre son kez bana bakıp yüzünde yapmacık bir gülümseme oluştu. Bir anda akasını dönerek tam gidecekti ki, son gücümle onada bağırdım "EMRE SEN DE" Emre olduğu yerde durup ağır ağır bana Hayal'e döndü. Hayal yine sessizce birşeyler söyleyince ikiside eve doğru geldiklerini gördüğüm de, camı hırsla kapattım. Saçımda ki havluyu hırsla bir kenara attım.

İçim de öyle bir sinir patlaması vardı ki sebebini bilemiyordum. Belki de Emre'yi bura da görmeyi hiç beklemiyordum. Ondan olabilirdi. Ama burada olması çok saçmaydı. Onu buraya Hayal'in yanına getiren ne olabilirdi ki?

 

Salona ilerlediğim de, Kapı çalındı hırsla açarak işaret parmağımla içeriyi göstererek otoriter sesimle "Geçin!" dedim. Madem önemli bir şey var benim yanımda da konuşabilirlerdi.

 

İkisi de yavaşça mahçup bir ifadeyle ilerlerken. Ben ise hırsla kapıyı kapattım.

 

Kapı öyle bir ses çıkarmıştı ki, bir an kırılacak sandım. Salona geçtiğim de, ikisi de yan yana oturmuştu.

 

Karşılarına dikilerek iki elimi belime koydum. Tek ayağımı sinirden yere ard arda hızlı ritimlerle vuruyordum.

 

Sinirle "Ne karıştırıyorsunuz siz?!" dedim.

 

İkisinde de ses çıkmayınca. "Emre, sen Türkiye de değil miydin, niye buradasın.. Özellikle Hayal'in yanında?"

 

Emre gözlerim deki öfkeyi görmüş olacak ki, "Şey Hayal sana söylemedi sanırım." Gözü sürekli Hayal'deydi. Bu gözümden kaçmamıştı. Ondan onay alıyordu sanki.

 

Bu dediği ile tek kaşım havalandı.. Şüphelenmeli miydim?

 

Hayal "Şey Buket biz birlikteydik. Bir aydır da ayrıydık. İşte kendini affetirmeye gelmiş. Bende neden geldin diye bağırıyordum. Sen niye bu kadar öfkelendin onu anlamadım." diye mırıldandı.

 

Derin bir nefes aldım kendimi sakin tutmaya çalışarak "Tamam ikinizi de anlıyorum. Ama bunu bana neden söylemedin Hayal. Birde liseli ergenler gibi kıytı köşede gizli gizli buluşuyorsunuz. Eve gelebilir. Burada da konusabilirsiniz degilmi?" Sesimde öfkeden çok hayal kırıklığı vardı.

"Sen hiç iyi değildin ve Mert'i hatırlatacak en ufak şey seni kötü etkileyecekti. Bende o yüzden söylemek istemedim." Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Haklıydı yine haklıydı. Ama anlayışlı olabilirdim.

 

Emre beni anlamış olacak ki, ayağa kalkarak hafif kırgın bir sesle "Buket" dedi.

 

Biliyordum. Ne diyeceğini hem de çok iyi biliyordum. Ayağımda ki ritim durdu. Belimde ki ellerim belimden çektim. Duruşumu dikleştirdim.

Gözümü kapattım. Sadece Emre'yi dinledim.

"Sevgi nedir iyi bilirsin. Ne olur Hayal'e söyle affetsin beni bir aydır yapmadığım kalmadı ama kabul etmiyor özrümü." Tam konuşacakken Hayal önce davrandı.

 

"Sen beni aldattın Emre hangi yüzle gelip karşıma çıkabiliyorsun?" Emre'nin gözleri fal taşı gibi açıldı. "Ne aldatması olay göründüğü gibi değil kaç kere diyeceğim."

 

"Gözlerime mi inanayım yoksa sana mı. Tabi ki de gözlerime." Ellerini kollarında birleştirip başıyla kapıyı işaret etti. "Şimdi defol git bir daha da karşıma çıkma. Emre bana bakıp ardından Hayal'e baktı. Tam yanımdan gececekken kolundan tuttum.

 

"Seni bu saate gönderemem. Mert'in yakın arkadaşısın sonuçta. Sabah gidersin." Onu bu halde gönderemezdim. Mert'le bağı olan herkes benim için çok değerli.

 

"Hayır Buket onu istemiyorum." Sesinde ki öfke artmıştı.

 

"Hayır dedim Hayal kalacak son sözüm bu."

Hayal Emre'ye sinirli bir şekilde bakınca Emre gözlerini Hayal'den kaçırdı.

Emre'nin telefonu çalınca umursamaz bir şekilde telefonunu montunun sağ cebinden çıkarıp ekrana bakmasıyla bakışları Hayal'e döndü. Kardeşim yazısını görmüştüm.

 

"Noldu Emre kim arıyor?" Kimdi ki bu kadar napacağını şaşırmıştı.

 

"Hiç yağmur arıyor dönerim ona sonra." Diyip telefonu kapattı. Telefonu cebine koyacakken tekrar çaldı ama tekrar kapattı.

 

"Tamam ozaman sen git elini yüzünü yıka kendine gelirsin. Hayal sende çay koy. Bende saçlarımı kurutup geliyorum hem yemek siparişi verdim birazdan gelir. Sonra sizin şu gönül işini halledelim. Belli ki orta da bir yanlış anlaşılma var. Emre buraya kadar geldiğine göre." Emre birşey söylemeden telefonu masanın üzerine bırakıp, "lavobo ne tarafta?" Diye sordu ama Sesinde anlamlandıramadığım bir şey vardı. Korkumu yoksa çekingenlik mi. Tam çözememiştim.

"İleride sağdan ikinci kapı." Beni başıyla onaylayıp gitti. Hayal de sinirle mutfağa gidince derin bir nefes alıp nefesimi sesli verdim. Nasıl bir gün böyle kabuslar olaylar bitmek bilmiyor. Tam odama gidecekken masanın üzerinde ki Emre'nin telefonu çalıyordu. Yine kardeşim yazısını görünce önemli olabileceğini düşünüp telefonu açtım.

 

"Alo Yağmur ben Buket Emre lavabo da önemli birşey mi var? Üst üste arayınca açmak istedim." Karşı taraftan sen gelmeyince ekranı kulağımdan uzaklaştırıp ekrana baktım. Arama sonlandı sandım ama sonlanmamıştı. Telefonu tekrar kulağıma götürdüm ve tekrar seslendim. "Alo Yağmur sesim geliyor mu?"

Ses yoktu. Telefonun diğer tarafında derin bir nefes alış veriş sesi gelmesiyle tüylerim diken diken olmuş bedenimde ki tüm kasların gerildiğini hissetmiştim. Bu nefes alış veriş normal bir nefes alışveriş değildi. Acı çekercesine verilen bir nefesti. Tıpkı o gece Mert'i o oda da şarkı söylerken içinde ki acıyı ara ara sesli bir şekilde nefesini verirken o nefesle acısını hafifletmek ister gibiydi. Bu da ona çok benziyordu. Benzemiyordu! Bu oydu. Kalbim delice atmaya başladı. Vücudum titremeye başladı.

 

"Sensin değilmi. Sensin biliyorum. Seni senin nefesinden tanırım. Herkes bana deli diyor sevgilim. Çık artık ortaya herkesi haksız çıkar. Nolur gel artık." Sesimin titremesine engel olamadım. Sol gözümden bir yaşın düşmesiyle ağzımdan hıçkırığın çıkması bir oldu. Kendimi koltuğa bıraktım.

 

"Neden bana bunu yapıyorsun? Seni o evde bırakıp gittiğim için mi bu intikamın. Benim senden almam gereken intikamı sen mi benden almaya çalışıyorsun?" Sesim git gide yükseliyor ama telefondan nefes sesleri dışında başka bir ses gelmiyordu.

 

"Kiminle konuşuyorsun sen?" Emre'nin sesile yönümü onun tarafına çevirdim. Ama telefon hayla kulağımdaydı.

 

"O, o Emre onunla konuşuyorum. Ama benimle konuşmuyor. Beni artık sevmiyormu? Hani bana olan sevgisi asla bitmezdi! Hani beni ne olursa olsun bırakmayacaktı! Ben burada acı çekerken o neden benden kaçıyor?" Emre ne diyeceğini bilemez halde bir bana bir kulağımda ki telefona bakıyordu.

 

"Buket Mert yaşamıyor artık. Bunu biliyorsun. O telefonda kim var bilmiyorum. Ama Mert değil o. Ondan eminim." Yanıma gelip yavaşça telefonu elimden aldı. Ekranı görünce gözleri kocaman açıldı. Kulağına götürüp, "Alo Yağmur oradamısın?" Dedi ama gözlerini benim üzerimden ayırmıyordu. Benimde gözlerim ondan ayrılmıyordu.

 

"Tamam ben dönecem sana merak etme." Deyip telefonu kapattı. Benim elim ise hayla havadaydı. Emre yanıma oturup elimi tuttu. Gözlerim anlık ona bakıp tekrar önümde boşluğa baktım. Neden en ufak şeyde bile onun olduğunu düşünmeye başlamıştım. Emre hem merhamet dolu hemde öfkeyle bakıyordu. Ama bu öfkesi neyeydi?

"Sen Mert'i gerçekten seviyormusun Buket? Boşluğa bakan gözlerimi onun gözlerine ağır ağır çevirdim.

 

"Onu seviyorum Emre aileme yaptıklarını görmezden gelecek kadar hemde. Ama çok geç kaldım herşey için çok geç kaldım."

 

"Ya geç olmasaydı. Napardın nasıl bir hayat düşünüyordun?" Yüzümde acı bir tebessüm oluştu. Tırnağımın kenarında ki etleri koparırçasına oynuyordum.

"Yapmak isteyipte yapamadığım herşeyi yapardım. Kimse umrumda olmazdı."Yaşayamadıklarımız aklıma doluşurken gözlerimin dolmasına yine engel olamadım.

 

"Peki en ufak bir tartışmada ailenin katili olan adama yaptıklarını teker teker yüzüne vururmuydun. Yada sürekli bunu dile getirir ve ya sürekli aklına geldiğinde o ilişkinin pişmanlığını her aklına geldiğinde yaşarmıydın. Bunu hiç düşündün mü?" Dudaklarımın arasından histerik bir gülümseme döküldü.

 

"Ben bunu her gün düşünüp aklımdan cevaplıyorum zaten. Evet o ve babası ailemin katili. Evet nefret ediyorum. Evet o acı hep içimde kalacaktı. Ama bunlar ona olan aşkımı bastırmama engel değil. Zaten bu saaten sonra da birşeyin değişeceği de yok." Omuzumun kaldırıp indirdim. Tüm yenilmişliği kabulenmiştim. "Ama biliyormusun kalbim onu yaşadığını ölmediğini söylüyor. Ama aklım, orada bir sürü ses var onlar beni deli ediyor beni hep ikilemde bırakıyorlar. Çok karışığım Emre. Yoruldum savaşmaktan, mücadele etmekten, umut etmekten, sonra tekrar gerçeklerle yüzleşmekten çok yoruldum."

Gözümden akan yaşları elimin tersiyle sildim.

 

"Mert bilseydi senin annene zara geleceğini o adi adama asla dokunmazdı bunu sende biliyorsun Buket. Bunu bildiğin için ona karşı duyguların ilk günkü gibi.Onun sana ve sevdiklerine zarar vermeyeceğini sende çok iyi biliyorsun." Başımı aşağıya yukarı salladım.

 

"Evet ama bu ailemin bir anda yok oluşunu ve bunun güvendiğim ve aşık olduğum adamın babasının ve onu yaptığını değiştirmiyor. Canımı yakanda bu zaten mutlaka haberi olmuştur ve o bana oyun oynadı. Aşk ve ihanet arasında sıkışıp kaldım Emre. İnan bana bu çok acı veriyor."

 

"Hayır bilmiyordu. Sen gittikten sonra o korktuğu gözünün içine bile bakmaktan çekindiği adamı işkence ederek öldürdü Buket." Ne dediğini yeni idrak ediyormuş gibi içinden kendine küfürler ettiğini gözlerinden görebiliyordum. Dehşetle gözlerim kocaman açıldı.

 

 

 

"N-Ne babasını mı öldürdü? Hemde öz babasını mı? Ne diyorsun sen. Emre!" Şaşkınlıktan yutkunamadım.

 

"Ne dedin sen?! " dedim yanlış duymayı yereğleyerek.

 

Bir kaç saniye birbirimize bakakaldık...

 

Ardından daha yüksek sesle tekrarladım" EMRE NE DİYORSUN SEN!?" Ne diyeceğimi bilemez haldeydim. Bozulmuş plak gibi aynı şeyleri söylüyordum.

 

Emre de artık sinirlenmiş olacak ki. " EVET ÖLDÜRDÜ SENİN İÇİN. SANA OLAN AŞKI ONA EN KORKTUĞU HATTA BU HAYATTA TEK KORKTUĞU KİŞİYİ İŞKENCELERLE ÖLDÜRDÜ." Derin bir nefes alıp verdi.

"Oh be sonunda rahatladım." Sert bir şekilde gözlerimin içine baktı.

"O adam senin için kendinden bile vazgeçti. Ama sen bencilsin hep kendini düşündün. Hiç onun tarafından bakmadın. Hiç araştırmadan onu yargıladın. Şimdi de burada acı çekiyorum diyorsun hak ettin sen bunları Buket. Senin yüzünden Kardeşimin başına gelmeyen kalmadı. Sen onu bir hiçe çevirdin. Onu hak etmiyorsun." Bir anda duyduğum tokat sesiyle irkildim. Hayal ona tokat atmıştı.

"Sen kimsin ki benim kardeşime bunları söyleyebiliyorsun defol git bu evden sakın bir daha karşıma çıkma ve çıkmayın. Asıl Mert benim kardeşimi hak etmiyor. Kızın hayatını cehenneme çevirdi. Onun yüzünden ailesi yok oldu. Onu yüzünden kız aylarca aklını yitirdi. Babasını mı öldürdü iyi olmuş hak etmiş umurumuzda bile değil. Birde oturup üzülelim mi? Defol seni gözüm görmesin." Ben duyduklarımın şokuyla kala kalmıştım. Hayal'in bağırmasıyla kendime geldim. "Defol dedim sana." Emre'ye baktığım da sinir gözlerine yansımıştı. Derin bir nefes aldıp verdi.

 

"Tamam bak ileri gittim özür dilerim ama bunlar gerçekler. İki tarafta suçlu anladın mı Hayal. İkisi bir araya geldiği zaman bir birbirlerinin kıyameti oluyorlardı. Bende onun o kadar da masum olmadığını anlattım. Hepsi bu anladın mı beni şimdi. Ve tamam defolup gidiyorum her kelimeden biri defol git zaten." Yönünü bana çevirdi. Nasıl bir yüz ifadesindeysem dediklerine çoktan pişman olmuş gibiydi zaten. Tam konuşacakken açılan ağzı tekrar kapandı. Ama birşey diyemedi. Ne derse bende deprem etkisi yaratıyordu zaten. Özelikle Mert'in babası konusunda ki olay dilimin tutulmasına ve bütün bedenimin acıdan kasılmasına sebep olmuştu. Cidden bunu yapmışmıydı. Ama o neden babasından korksun ki bu kadar yükseklere babasının sayesinde gelmemişmiydi. Neler oluyordu böyle? Ben bu soruyu bugün çok sorar olmuştum kendime ama cidden neler oluyordu böyle? Olmayan aklım dahada karma karışık hale büründü. Hayal'e ardından Emre'ye baktım. Ikiside de aynı duygular vardı. Öfke, pişmanlık ve acıma duygusu. Ayağa kalkıp hızla Emre'nin yanına gidip yakasından tutup salladım.Kafa mı hızla iki yana salladım.

 

"Yok hayır hayır bunu yapmış olamaz. Ben buna sebep olmuş olamam. Ben onun gibi olamam Emre. Ben bir cinayete sebep olamam." Emre şaşkın ve ne diyeceğini bilemez halde bir bana bir Hayal'e bakıyordu. Benden bu kelimeleri beklemiyordu. Ama benim tek düşündüğüm. Mert'in benim aileme yaptığını benim ona yapmış olmam.

 

Emre net bir sesle "Yaptı! Hemde gözünü bile kırpmadan. Senin yokluğunun acısını babasından çıkardı. Nasıl öldüğünü de bilmiyorsun tabi değil mi." Hayal'i gösterdi kafasıyla.

 

"O herşeyi biliyor anlattımı sana hayır tabi ki." Gözünde ki acıyı çok net gördüm.

 

Boğazım kurudu.

Kanım çekildi.

Ciğerlerime oksijen gitmedi.

Ciğerim yandı.

Beynim uyuştu.

Kalbim atmamak için çabaladı.

Ben bunu duymaya hazır değildim.

Beynimde ki o sesler bile sustu.

 

 

Ve benim bile şaşırdığım o cümle döküldü dudaklarımda. Beynim, kalbim, ruhum bunu duymaya hazır değildi ama dudaklarım tam tersini söyledi.

 

"Anlat nasıl-" devamı gelmedi diyemedim. Ama o anladı.

 

"Hayır Buket olmaz bunu duymaya hazır değilsin." Hayal'e acı dolu bir tebessümle baktım.

 

"İki yıl olacak Hayal daha ne kadar kaçacağım." Emre'ye bakıp koltuğu işaret ettim.

 

"Otur bana en ince detayına kadar anlatmanı istiyorum o evden çıktıktan sonra neler oldu. Hepsini bilmek istiyorum." Bakışlarımı Hayal'e çevirdim. "Ve sen Hayal sakın ama sakın müdahale edeyim deme yoksa kalbini fena kırarım." Sert sesim onu dumura uğratmıştı.

Hak etmişti bana Mert hakkında hiçbirşey anlatmıyordu.

 

Emre koltuğa oturunca bende tam karşısına oturdum.

 

"Sen neler biliyorsun Buket."

"Ben ben mi? Koca bir hiç. Bana onun intihar ettiğini ve bana bir mektup bıraktığını söyledi Hayal. Mektupta da bensiz yapamadığını bana tek vasiyeti mutlu olmamı ve hayatıma kaldığım yerden devam etmem gerektiğini yazmıştı. Onun varlığı bana zarar veriyormuş. Bu ikimiz için de en iyisiymiş." Gözlerim doldu. Boğazımda ki koca yumru git gide artıyor kalbim duracakmış gibi çok yavaş atıyordu. Elim boğazıma gitti. Gözlerimden bıkmadan akan yaşı silsemde yerine yenileri akıyordu. Derin bir nefes alıp verdim.

 

"Bu lanet olası mutluluk rolünü de onun için yapıyorum. Ama ben onsuz çok kötüyüm bu hiçbir zaman da değişmeyecek." Hayal'e baktığımda başı eğik bir şekilde ağlıyordu. Emre ise şaşkın bir şekilde bir bana bir Hayal'e bakıyordu.

 

"Peki benden duy doğruları ozaman. Mert intihar etmedi. Yani etti ama tam etmiş değildi. Sen gittikten sonra Mert ertesi gün peşine takıldı. İlk gün çok kan kaybetmiş kimseyi aramadı. Ben aradığımda açmadı sürekli meşgule attı. En son açtığında ise iyim eve gelme bugün dedi. Ama sesi çok kötüydü. Bir terslik olduğunu anladım. Sana zarar verdi sandım yani sandık. Yağmur kesin birşey oldu gidip bakalım diye tutturunca bende dayanamadım gittik. Ama yerde baygındı. Darp edilmişti."

 

Ne darpmı? Ama Ali amca birşey yapmayın demişti. Allah kahretsin. Beni kandırmışlardı.

Hayal'e baktığımda başı eğik bize bakmıyordu. Tabi ya biliyordu o herşeyi.

 

"Çok kötü durumdaydı. Hemen hastaneye götürdük. Ertesi gün kendine gelir gelemez hastanede tutamadık seni heryerde aradı Buket. Ama bulamadı işte. Kaç ay, kaç gece gündüz saat farketmeksizin hemde. Ama yoktun. Biliyormusun morglara bile baktı. Her morga girdiğinde senmişsin gibi girdi. Çünki senin kendine birşey yapacağından emindi. Sonra Hayal ve Savaş'ı takibe aldırdı. Ama onlar hayatlarına kaldığı yerden devam ediyordu. Bu durum Mert'i daha çok çileden çıkardı. Sana birşey olduğunu sandı. Kendini sadece içkiye verdi. Ne yemek yiyor ne de su içiyordu. Bir süre sonra siroz tehşizi konuldu. Ama o durmadı. Yine içti ve yine seni armaya devam etti. Doktorlar biraz daha yemek yemezse ve içkiyi bırakmazsa öleceğini söyledi. Acil doner lazımdı. Bulundu da ama o istemedi."

 

Elim ağzıma gitti. "Hihh!" diye ses çıktı. Kendine işkence yaparak mı ölmüştü yani. Benim yüzümden mi?

Hayal'e göz göze geldik. Bana öyle bir baktı ki canım daha çok yandı. Hepsini biliyordu ve bana hiçbirşey demedi.

 

"Bir gün kan kustu. Ama öyle böyle değil. Öyle yatağında evde de değil seni ararken uçakta.

 

"Yeter yeter duymak istemiyorum tamam." Ellerim kulaklarıma gitti. Sıkıca kapattım. "Benim yüzümden oldu onu ben öldürdüm. Allah benim belamı versin sevdiğim herkese lanetten başka birşey getirmiyorum ben."

 

 

"Buket sakin ol bu hemen olan birşey değilmiş Mert önceden de içki içen biriydi. Senin bir suçun yok. Sırf yanlış anlarsın kendini suçlarsın diye anlatmadım sana."

 

"Yeter ben anlayacağımı anladım Hayal." Sert bir şekilde Hayal'e döndüm.

"Seninde alacağın olsun. Bana birşey bilmediğini söyledin. Sen sen beni kandırdın Hayal. Bana bunu nasıl yaparsın. Benim bunu bilmeye hakkım vardı."

 

"Bunda böyle tepki verdiysen devamında Hayal'i öldürürsün herhalde." Emre'nin dedikleriyle başım mekanik bir şekilde Emre'ye döndü. Bu ani dönüşüm onu korkutmuş ayağa kalkıp bir adım gerilemesine sebep olmuştu.

 

"Ben onu dışımdan mı söyledim?" Yüzünde ki korku çok netti ama benimde öfkem çok netti.

 

"Bana hemen anlat Emre yoksa öldürmeye seninle başlarım anladın mı beni. Otur şuraya ve anlat. Benim canım kanım dediğim insan daha neler saklamış benden."

 

"Bunları işte kan kustuktan bir kaç ay sonra da dayanamadı işte. Ama o haldeyken bile seni aradı. Bulamadık seni." Bir metin okur gibi hızlıca mekanik bir şekilde söylemişti. Birşeyler saklıyorlardı benden. Kalbimde ki acı ve öfkem birbirine girmiş nasıl tepki vereceğimi bilemiyordum. Sevdiğim adam benim yüzümden ölmüştü. Ve kendine işkence ederek. Bu da yetmezmiş gibi onun babasının ölümüne sebep olmuştum. Ellerimi saçlarımın arasına geçirdim. Başımda inanılmaz bir ağrı başlamıştı. Saç diplerimi sert bir şekilde çekip bıraktım.

 

"Başka birşey daha var Emre deli etme beni ne saklıyorsunuz benden dedim sana." Öfkeyle ikisine baktım. Ellerimi saçlarıma geçirip arkamı döndüm sakinleşmem gerekiyordu. Derin derin nefesler alıp verdim.

 

"Sakin ol Buket sakin ol sakin olmazsan öğrenemezsin hiçbirşeyi." Hızla yönümü onlara döndüm. Ikiside ani dönmemle iki adım gerilediler.

 

"Bana bakın herşeyi anlatın yoksa lime lime doğrarım sizi. Deli raporunun hakkını verditmeyin bana." Öyle bir bağırmıştım ki. Parmağımı ikisine sallayarak üzerlerine yürüyünce Emre, "tamam tamam dur geleme artık üzerime manyak karı anlatıyorum. Valla kusura bakama Hayal canıma susamadım.

Mert'in durumu çok kötüye gidiyordu. Nefes bile alamaz haldeydi o gün Hayal'e ulaştı. Son isteğinin seni görmek olduğunu söyledi. Ama Hayal ona çok ağır konuştu ve telefonunu suratına kapattı. Mert o telefon konuşmasından sonra daha da kötü oldu. Zaten o gece de- " sustu sustu ama içimde ki çığlıklarmı, feryadımı kimse duymadı. Nefesim kesildi. Kalbim son çırpınışlarını atıyordu. Ciğerime giden her nefes yakıyor kül ediyordu ciğerimi. Ben ben ölüyordum. Elim boğazıma gitti.Nefes almaya çalıştım ama olmadı. Bir el beni boğuyordu.

Hayal, "Nee ne zaman öyle birşey oldu yalan söyleme" diyordu. Ama sesler derinden geliyordu. Uğultular artıyor ben nefes alamıyordum. Zorlukla ayağa kalkıp pencereyi açtım. Gözümden akan yaşlar ciğerimi yakıyordu boğazımda kezzap etkisi bırakıyordu. Pencereyi açıp gözlerimi kapadım. Derin nefesler almaya çalıştım ama nafileydi.

 

Gözlerimi açtığımda yağmur yağıyordu. İçimden ki acı daha ne kadar katlanacak derken daha da katlanıyor beni katlanılmaz acıya buluyordu. İçimden bağırmak çığlık atmak isyan etmek geliyordu. Ama boğazımda ki o yumru buna engel oluyordu.

 

Omuzum da hissettiğim elle irkildim pencerenin pervazından destek alarak Hayal'e baktım. Canım hiç bu kadar acımamıştı.

 

Hayal kırıklığı ve öfkeyle bakıyordum.

 

"Sen kayıptın o sıra Buket seni arıyorduk. Seni bulamayınca bende öfke mi ondan çıkardım. Ama hasta olduğunu bilmiyordum. Gerçekten seni bulmak için numara yapıyor sandım." Üç adım geriledim.

 

"Bir süre gözüme gözükme Hayal. Şimdi çık git bu evden beni rahat bırak." Tam konuşacakken lafını kestim.

 

"Hangi yüzle kendini savunacaksın Hayal git dedim sana." Bağırmamla yerinden sıçradı.

"Benim ne kadar acı çektiğimi en yakın şahidi sendin. Bana bunları anlatabilirdin bende bir ümit yaşıyordur diye kendimi, aklımı yiyip bitirmezdim. Ama sen naptın sustun. Normalde o nalet olasıca çenen hiç susmaz ama konu ben olunca üç maymunu oynadın. Yazıklar olsun sana Hayal senden hiç beklemezdim."

 

Emre'yi gözüm aradı ama o yoktu gitmişti. Dedikleriyle çok haklıydı. Ben hep bencilik yaptım. Bir kez olsun işin aslını araştırmadan yalan yanlış şeye inandım. Duvarlar üstüme üstüme geliyor duyduklarımla aldığım tek nefes bile bana haramdı sanki. Son nefesinde bile sesimi duymak beni görmek istemiş. Allahım ben buna nasıl dayanacaktım. Sert bir şekilde duvarı yumruklamaya başladım.

 

"Allah kahretsin benim yüzümden benim yüzümden öldü. Uğursuzun tekiyim." Hayal duvarla arama girdi. Ona çok sinirliydim. Sinirimi duvardan ve dağıttım odadan çıkarmaya çalışıyordum ama olmuyordu yetmiyordu. Hızla kapıya doğru ilerledim. Hayal önüme geçince sert bir şekilde onu itekledim.

 

"Sakın peşimden gelme canını yakarım yoksa sakın." Hızla kapıdan çıkıp arabaya doğru ilerledim. İçimde ki yangını söndürmenin bir yolu olmalıydı. Sert bir şekilde arabanın kapısını açıp direkt arabayı çalıştırdım. Hayal arkamdan koştu ama yetişemedi. "Alacağın olsun Hayal seninde alacağın olsun." Titreyen elimle yanaklarımın ıslaklığını sildim. Beni istemişti. Son nefesinde beni istemişti. Ama ben yoktum son isteği mutlu olmam değil beni görmekmiş.

 

Belki de o mektupta yalandır. Direksiyona sert bir şekilde vurdum. "Benim yüzümden kendine işkence ederek öldü. Ben senin ölmediğine o kadar inanırken sen çoktan o kara toprağa girmiştin. Hemde benim yüzümden." Gazı daha çok kökledim. "Allah benim belamı versin. Uğursuzsun işte aptal Buket uğursuz. Sen kim mutlu olmak kim."

Beynimde ki sesler yine konuşmaya başlamıştı. Bu sefer hepsi beni suçluyordu.

"Hayır ben suçlu değilim o da suçlu. O kadar suçu ben yapmadım."

 

Beynimin içinde ki o sesler yine birbirleriyle kavga ediyor yarısı haklısın diyor diğer yarısı haksız olduğumu söylüyordu. Elimle kafama vurmaya başladım.

 

"Ne olur şimdi değil şuan olmaz susun ne olur susun." Beynimde ki sesler bir anda susunca derin bir nefes aldım nereye gittiğimi bilmiyor buğulu gözlerle gelişi güzel arabayı sürüyordum. Beynim durmuştu adeta. Hava karanlıktı arabanın farlarını açmayı unutmuştum. Taki üzerime doğru gelen kamyonun farları gözüme vurana kadar bunu fark etmemiştim. Çalan kornayla direksiyonu son anda sola kırdım. Ağaçlık alana girmemle bir ağaca çarmam bir olmuştu. Kafamı sert bir şekilde direksiyona çarpınca eskiden korktuğum ama şimdi sevdiğim o karanlığa çekilmiştim. Bilincim kapandı.

 

 

Kulağımda inanılmaz bir çınlamayla kapalı olan gözlerimi zorlukla açtım. Başımı direksiyondan kaldırdığım da boynumda ki acıyla elim enseme gitti. Acıyla inledim. Cama vurulma sesiyle başımı zorda olsa o yöne çevirdim. Bulanık görüyordum ama görüşüm git gide netleşiyordu. Kafamı geriye doğru atığım an tum vücüduma aynı anda ağrı girince acıdan inledim.

Yaşlı bir adam kapımı zorluyor camı kırmaya çalışıyordu. Camın önünde ki adam bir anda geriye çekilip görüş alanım bir yüz belirdi.

Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu.

"Mert!" Acı dolu iniltilerimin arasında onun adını zorda olsa söyleyebilmiştim. Beni görünce derin bir nefesi sanki uzun zamandır tutuyormuş gibi verdi. Gözüm yine kararıyordu. Yine hayal görüyordum. Artık emindim o ölmüştü. Hemde benim yüzümden. Bu acı hiçbir zaman kalbimden yüreğimden sökülüp atılmayacaktı.

 

"Buket iyimisin ses ver ne olur? İtfaiyeyi arayın. Ambulansı aradınızmı?" Bir yandan kapıyı zorluyor bir yandan bağırıyordu. Ama o Mert değildi. Yine hayal görüyordum. Beynim çok acımasızdı. Benimle oyun oynuyordu. Ama onu hayalde olsa görmek iyi gelmişti.

 

Elim anlima gidince Mert, "Hayır sakın eline bakama güzelim ne olur uyuma." Yüzümde acı bir tebessüm oluştu. Elimi anlımdan çekip acı dolu gözlerle ona baktım.

 

"Öz-Özür dil-dilerim." O kadar çok şey için özür dilenecek kelimeler vardı ki ama ben tek bir kelime söyleyebilmiştim. Kafam yana düşünce etrafımda ki sesler uğuldamaya ve gözümü bir an bile olsun ayırmadığım Mert görüş alanımdan git gide uzaklaşıp karanlığa gömülüyordu. Gözlerim kapanınca çok gürültülü bir ses duymamla irkilerek tekrar gözlerimi araladım ama çok bulanıktı her yer.

Mert iki eliyle yüzümü kavramış. "Ne olur yapma bunu bana ne olur sevgilim bak geldim. Buradayım hadi aç gözlerini." Zorda olsa gözlerimi araladim.

 

"Ço-çok öz-özledim seni.

Beni de yanı-yanına al." Şiddetli bir şekilde ölsürmeye başlayınca kaburgalarımın inanılmaz bir derecede acıdığını hissettim. Acıdan yüzümü buruşturdum. Ağzımdan akan sıvıya bilincim tamamen kapandı.

 

Son duyduğum ses ise o hasret kaldığım sesiti

 

"Buket ne olur aç gözlerini hadi güzelim. Nerde kaldı bu ambulans."

 

Biliyorum artık yoksun beni de yanına alsan olmaz mı sevgilim. Ben bu dünyayı sensiz hiç sevmedim. Acıdan başka birşey vermedi bana bu acımasız dünya...

 

 

 

Ayyy son sahneye kalbimi bıraktım. Ah be Buket neler çektin. Peki ya sen Mert?🥺

Sizce Mert neden Buket'in karşısına çıkmıyor. Çıkıyor ama bir anda tekrar kayıplara karışıyor.

Bunu neden yapıyor sizce? Bakalım doğru tahmin eden olacakmı. Yeni bölümde Buket'in yaptıklarına hem şaşırıp hem üzüleceksiniz. Mert'in ağzından bir süre daha yazmayacağım arkadaşlar. Yaz diyen çok olmuş. Onu en can alıcı bölüme bıraktım. Neyse benim çenem yine açıldı. Spori veriyorum konuştukça.😅 Ben kaçar. Gidin bir su için kendinize gelin ben öyle yapacağım. 😅

 

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin canlarım.🦋

 

SEVİLİYORSUNUZZZ...💞🐞

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 23.01.2025 19:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...