
Dünya üzerinde her acının tarifi çok farklı. Yakın birini kaybetmek mesela. Her acı ve her kaybın sancılı süreçleri çok farklı, tarifi olmayan o acıların sancılı sürecini çekenden başka kimse anlayamaz. O psikolojik çöküşü hemde. Asıl önemli olan o sancılı süreç içerisindeyken yanında birinin olması ve seni çok iyi anlamsıdır. Bu durum az da olsa insana iyi gelir. O enkazda ufakta olsa nefes alacak bir yer bulmaya benzer.
Birde pişmanlıklar içerisin de birine veda etmeden kaybetmek var tabi! İnsanı içten içe yiyip bitiren bir virüs gibidir bu. Çoğu acının bir sonu yada bir süre sonra alışma evresine geçiş vardır. Ama ya pişmanlıklarla dolu bir ayrılık. Zamansız ayrılıklar. Telafisi asla olmayan ayrılıklar! Keşkelerle başlar o pişmanlıklar sonra bir umuda kapılır insan. Hayal ederiz kendimizi iyi hissederiz o hayalleri kurarken. Ama hayalden çıkıp gerçeklerle yüzleştiğin de o acıyla öyle bir yüzleşir ki insan acı kat ve kat insanın suratına tokat etkisi yaşatır. Ölürsün! Yok olur bu hayattan soyutlanmak istersin. Ama o hapis olduğun karanlık insanın beynini öyle bir yiyip bitirir ki. Gerçekle hayali beynin birbirine karıştırır. Neyin gerçek neyin yalan olduğunu ayırt edemez insan. İşte o an ölmediğini hayla yaşadığını anlarsın ama buna yaşamak denmez buna dünyada da cehennemin var olması denir. Yanında olup sana yardım etmek isteyenler bile seni o karanlık çukurdan çıkaramaz ta ki ihtiyacın olan seni sadece o karanlıktan çekecek tüm bunlara sebep olan kişi gelip o karanlık çukurda elini sana uzatana kadar. Sonrası mı sonrası koca bir kaos. Beyninde ki o milyonlarca seslerin yarısı ayrı yarısı ise çok ayrı şeyler söylemeye başlar. Ama sen neye inanırsın biliyormusun. Evet doğru sen kalbinin söylediğine inanır onun yolundan gidersin. Zaten tüm bu olanların sebebi de kalp değilmidir? Hesaplamadan düşünmeden hareket eden hayatımızı altüst eden şey kalp değilmidir? Aslında en zayıf noktamız kalbimizdir değil mi?
💔❤️🩹
"Dikatli olun ne olur canı acımasın."
"Bey efendi müsade edin de işimizi yapalım. Lütfen böyle yaparak hastanın hayatını tehlikeye atıyorsunuz."
"Tamam tamam ama iyi değil mi? İyi olacak diyin ne olur."
"Biz birşey diyemeyiz hastanede doktordan öğrenirsiniz ama şuan nabız var. Lütfen uzak durun. Zaman alehimize işliyor."
Vücudumda ki inanılmaz acı dudaklarımın arasından ara ara iniltiler çıkmasına neden oluyordu. Canım acıyordu ama gözlerimi açamıyor dudaklarımı dahi oynatamaz haldeydim. Etrafımda ki siren sesleri insan sesleri bir birine karışıyordu.
"İtfaiye nerde kaldı. Hastanın ayağa sıkışmış durumda."
"Gelmek üzere."
"Neler oluyor niye hayla çıkartmıyorsunuz? Hani zaman aleyhinize işliyordu. Bana bak doktor bozuntusu senin burada nefesini keserim anladın mı onu kurtaracaksın."
Bu ses! Gözlerimi zorda olsa aralayabilmiştim. Ama bu hareket bile canımı çok yakmıştı. Arabanın önünden dumanlar çıkıyordu. Nerdeydim ben?
"Bey efendi sakin olun lütfen bizde işimizi yapıyoruz yaralının ayağı sıkışmış itfaiyeyi bekliyoruz."
"Başlatmayın lan ifadesinden. Kaç saat oldu hayla o lanet olası arabadan çıkaramadız. Çekil ben onu hastaneye yetiştiririm."
"Bey efendi nap-" Acıyla bir kaç kelime etmem o kişinin konuşmasını engellemişti.
"Ne-nerdeyim be-ben." Acı ve inlemelerim arasından zorda olsa o iki kelimeyi kurabilmiştim. Benim konuşmamla sesler susmuş esmer bir kadın hemen görüş alanıma girmişti.
"Neler olduğunu hatırlıyormusunuz?"
"Be-ben canım acıyor." Diyebildim sadece konuşurken bile beynim yarılıyormuş gibi hissediyordum.
"Tamam sakin olun bir trafik kazası geçirdiniz. Ama durumunuz iyi. Ayağınız sıkıştığı için biraz beklememiz gerekiyor. En fazla nerenizin ağırıdığını bana söyleyebilirmisiniz?"
"Göğü-göğüsüm." Dedim sadece. Moldova'nın ana dilini daha tam bilemedigim için zar zor sadece en çok ağrıyan yerimi söyleyebilmiştim. Nefes alsam bile sanki kaburgalarım iç organlarımı parçalıyordu.
"Tamam sakin olun ve hareket etmemeye çalışın olurmu?" Gözlerimi olumlu anlamda ağır bir şekilde kırptım. Tam o sırada doktorun arkasında korku ve endişe dolu gözlerle bana bakan Mert'i gördüm. Bulanık görüyordum ama o olduğuna emindim. Vitali'nin beni o evde bulduğunda. Arabaya taşırken evin bahçesinde de bana böyle bakıyordu. Yine kızmıştı bana ama bunu bilerek yapmamıştım ki. Yanlışlıkla olmuştu. Gözlerimden akan yaşları silmek istedim ama kollarım da bile şiddetli bir ağrı vardı. Boynumda ki boyunluğu yeni fark ediyordum. Doktor görüş alanımdan çıktığı an Mert hemen yanıma geldi. Keşke gerçek olsaydı. Ona o kadar çok ihtiyacım vardı ki. Dudaklarım da acı silik bir tebessüm oluştu.
Baş parmağıyla gözümden akan yaşları ağır bir hareketle sildi. Bana o kadar gerçekçi bakıyordu ki. Onu benden başkaları da görüyor olabilirmiydi? Daha yeni onu doktorla kavga ederken duymuştum. Gözlerimi açma sebebim ve bana güç veren de buydu zaten. Onu bir kere daha görme umudu! Ama bu da beynimin bir oyunuydu. Olsun onu görebiliyordum. Sesini duyabiliyordum. Buna bilr razıydım.
Diğer yanağımdan akan yaşı da ağır bir hareketle sildi. Gözlerimi gözlerinden ayırmıyordum. Bir anda kaybolacak korkusuyla nefes bile almak istemiyordum.
Bakışlarımdan neler söylemek istediğimi anlamışmıdır acaba. Anlamamıştır çünki bana hem kızgın hem korkmuş hemde endişeyle bakıyordu.
"Beni bırakmadığın için teşekkür ederim sevgilim." Göz yaşlarım daha da hızlandı. Boğazımda ki yumru yine kendini belli etti. 'Peki sen neden beni bıraktın!' demek istedim. Ama konuşursam yok olacaktı.
Ağlamam hıçkırıklara karışınca canım daha çok yandı ama en çokta kalbim. Acıdan buruşan yüzümde gözlerimi kapayıp kuruyan boğazımı ıslatmak için yutkunmayı denedim ama olmadı. O yutkunuş canımı daha çok yaktı.
"Şiittt sakin ol bak ben buradayım. Korkma sana birşey olmasına asla izin vermeyeceğim birtanem." Baş parmağıyla yanağımı okşuyor bir yandanda ara ara gözü sürekli anlımda ki yaraya gidiyordu. Beni kan tutardı bunu biliyor ve o kanı görmemem için büyük bir çaba harcıyordu. Şuan üzerim de ki kıyafetler de bile kan vardı bunu hissedebiliyordum ama o kaybolurdu kana bakarsam. Bakmamalıydım. Ona dokunmak ona sarılmak o hasret kaldığım kokusunu doya doya içime çekmek istiyordum. Ama sadece dışarıdan esen soğuk rüzgar onun kokusunu çok az burnuma getiriyordu. Bu bile içimde ki özlemi daha da hat safaya çıkarıyordu. Gözüm dışarıya kaydığını da kar yağdığını gördüm. Yüzümde istemsizce bir tebessüm oluştu. Bu sefer yağmur değil kar yağıyordu. Senin artık gerçekten hayatta olmadığına inandığım içinmiydi bu kar. İçimde ki yangını yağmurla dindiridin. Şimdi ise o yanan kalbimi buza mı döndürecektin sevgilim. Benim yaşadığımı hissettiren tek şey o yanan kalbim ve senin yağmurla o harlanan ateşi kontrol altına almandı. Artık onu bile bana çok gördün. Gözümden akan her yaşı bıkmadan siliyordu. Bu canımı daha çok yakıyordu.
Küçük bir çocuğun canı yandığında annesine koşup sarılarak acısını dindirmek istemesi ama annesinin olmadığını hatırlayınca o acının daha da katlanması gibiydi benim acılarım da. Bu her gün her saniye kat ve kat artıyordu. Ve hiç dinmeyecekti.
"Keş-keşke gerçek ol-olsan." Keşke şuan burada gerçekten olsan sevgilim sana o kadar çok ihtiyacım var ki anlatamam. Kimse de anlayamaz. Senden başka kimse.
Bana öyle bir baktı ki gözlerinde ki o yıkımı çok net gördüm. Yanağımı okşayan eli bir an da durdu. Tüm kasları kasıldı. Burnumdan akan sıvıyla bakışları donuk bir şekilde burnuma kayınca elektrik çarpmış gibi elini bir anda çekip benden uzaklaştı. O uzaklaştıkça benim de bilincim kaybolmaya başladı. Yine gitmişti. Yine yine yine ben artık bu gitmelere dayanamıyordum.
"Doktor yardım edin birşeyler oluyor." Sesler derinleşiyor, görüntü karanlığa çekiliyordu.
O gitti bende gitmek istedim ama olmadı yapamadım. Yine onsuzluğa mahkum olmaya mecbur kaldım.
******
"Buket ne olur affet beni yemin ederim seni üzmek için yapmadım. Sadece onun nasıl-" diyemedi diyemezdi de ben daha tam kabulenememişken o kelimeyi ağzına bir daha alamazdı.
"Anla işte senin ne halde olacağını biliyordum. Sen daha bilmeden bunları yaşadın. Gerçekleri bilsen-" yutkundu gözleri doldu. "Seni kaybedemezdim Buket anla beni kardeşim. Bu zamana kadar sana hiç yanlışım oldu mu?"
"Evet oldu Hayal ozaman görmezden geldim. Ama bu sefer gelmeyeceğim. Artık seni görmek istemiyorum. Seni her gördüğümde canım daha çok yanıyor anladın mı beni?" Sinir, kırgınlık en çokta ihanet duygusu yakıp yok ediyordu beni. Gözlerim doldu yine ve yine. Lanet olasıca yaşlar benim lanetim olmuşlardı.
Elimi tutmak istedi ama daha dokunmadan elimi çektim. Bu hareketimden sonra gözleri doldu başını eğdi.
"Bana öyle bakma Buket ve bana bir yabancıymışım gibi de bakma. Ben san hiç zarar verecek birşey yapmam. Tamam o uyuşturucu konusunda çok büyük hata yaptım. Ama anlatım sebebini sana o lanet olasıca şeyi vermeseydim seni öldürecekti. Ve bana dediği dozdan kat ve kat daha azını vermiştim sana artık şu konuyu yüzüme vurmaktan vazgeç." Sesi git gide sinirden yükselmeye başlamıştı. Kafamı hastane odasının penceresine çevirdim. Tam üç gündür buradayım. Kaza geçirmişim ama ben hiçbirşey hatırlamıyordum. Sadece karşıdan gelen arabayı ve direksiyonu sert bir şekilde çevirmemi hatırlıyordum.
"Beni rahat bırak Hayal yanlız kalmak istiyorum." Umursamaz bir şekilde söylediklerim Hayal'in derin bir nefes alıp vermesine sebep olmuştu. Yüzünü göremiyordum ama onu kırdığımın farkındaydım. Ama o beni daha çok kırmıştı. Yanımda oturan Hayal bir anda odadan çıkınca derin bir nefes alıp verdim. Onu üzmek canımı yakıyordu. Ama benden sakladıkları çok ağır şeylerdi. Bunu kolay kolay atlatamayacaktım. Ve onu kolay kolayda afedemeyecektim.
Kapı açılma sesiyle içeri giren hemşire güler bir yüzle, "bugün nasılsınız Alina hanım." Aksanı buralı olmadığının belirtisiydi. Telefuzu benim gibiydi.
"İyim ne zaman çıkabilirim?"
"Doktor bey birazdan gelip sizi bilgilendirecektir." Başımı olumlu anlamda salladım.
"Biran önce şu lanet olasıca yerden gitmek istiyorum." Türkçe konuşunca hemşire serumu değiştiren eli durdu.
"Aa sizde mi Türküsünüz?" Şaşırmıştım kolay kolay Türklere rastlamıyordum.
Benim Türk olduğuma baya sevinmişti. Ben ise boş gözlerle ona bakıyordum. Benden tepki alamayınca bozuldu ama belli etmemeye çalışarak tekrar gülümsedi.
"Geçmiş olsun." Diyip odadan çıkıp gitmişti.
Şuan kimseyle konuşacak durumda değildim. Hem hayla kazadan dolayı canım yanıyor hemde olanlar aklımda bir döngü içerisinde sürekli canlanıp duruyordu. Bu da beni deli ediyor içimde ki o lanet olasıca sesleri susturamıyordum. Önceden ara ara susarlardı ama artık susturamıyordum.
Gerçek: Sana demiştim o öldü boşa umutlanma diye bak geldin dediğime.
Umut: Ya hayattaysa bence hayatta daha Emre'den devamını dinlemedin. Ya kurtulduysa. Donör bulundu demişti hatırla sana.
Boşvermişlik: Neden bu kadar takıyorsun? Çek git uzaklara dilediğini yap. Hayatını yaşa artık.
Gerçek: Salakmısın onun dilediği ölmek zaten onun bir hayatı yok artık.
Hayal: O bana tutunarak yaşıyor
Ölüm: Bence beni dinle gitsin. Boşa çaba.
Yaşam: Sena sus ölüm.
Zaman: Bence biraz zamana ihtiyacı var.
Gerçek: Hiçbir zaman gerçeklerden kaçamazsın bunu çok iyi biliyorsun.
"Yeter başlamayın yine susun artık susun."
Yine hepsi ayrı kafada konuşuyordu. "Başımı ağrıtıyorsunuz yeter." Yoruldum artık herşeye savaşmaktan.
"Alina Hanım iyimisiniz?" Hızla başımı kapıya doğru çevirdim. Yarı Türk aksanlı doktor önlüğüyle beni dikkatli bir şekilde inceleyen doktorla göz göze geldik.
"Başım başım çok ağrıyor." Dedim herşeyi de bilmesi gerekmiyordu.
"Anlıyorum sizi birazdan hemşireyi yönlendiririm. Bir ağrı kesici alırsanız daha iyi hissedersiniz." Yanıma gelip önümde ki hasta dosyamı incelemeye başladı.
"Ne zaman çıkabilirim." Artık biran önce buradan çıkmak istiyordum. Hastanelerden nefret ediyordum.
"Geçirdiğiniz kaza sebebiyle göğüs kafesinizde çatlak ve kırıklar var. Ayriyeten sol kol bileğinizde bir ezilme var. Ve-" dedi ve bakışları bacağıma döndü. Sağ ayağımda kople alçıya benzer boru gibi birşey vardı ve ayağımı hem hissedemiyor hemde oynatamıyordum. Bana uyuşturduklarını ağrıyı daha fazla hissetmem için yapılan birşey olduğunu söylemişlerdi.
"Bacağınız için ameliyat olmanız lazım. Sinirler beklediğimden daha kötü durumda. Sizi bu akşam ameliyata almamız lazım. O yüzden hastaneden çıkmak için biraz daha beklemeniz gerecek." Sesinde ki sakinleştirmek için kısık ve sakin çıkan sesi beni korkutmuştu.
"Nasıl yani bacağımı kaybedebilirmiyim? Ama bana çok ağrım olduğu için uyuşturduklarını söylemişlerdi."
Korkuyla yerimden kıpırdandım.
"Evet o yüzden yaptık zaten ama sinirleri ilaç yoluyla tedavi edebiliriz sandık. Ama malesef herhangi bir etki göremedik. O yüzden daha geç olmadan emeliyata almamız gerek sizi." Kafamdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü sanki, artık yürüyemiyecekmiydim.
"Ne yani artık yürüyemiyecekmiyim?" Dedim titreyen sesimle.
"Hayır öyle birşey değil ufak bir operasyon diyelim. Ameliyatsız hallederiz sandık ama olmadı. Sadece bir saatlik bir işlem içiniz rahat olsun. Bir kaç güne normal hayatınıza dönebilirsiniz. " Derin bir nefes alıp geri verdim. Sonunda iyi birşey olmuştu.
Boğazımda ki yumruyu geçirmek için defalarca yutkunurak Zoraki bir sesle konuştum "Tamam doktor bey. İnanın bu aldığım en güzel haberdi."
Doktor, "Sizin sağlığınız bizim önceliğimiz Alina hanım." Yarım yamalak Türkçe konuşan doktora içten bir tebessümle bakıyordum.
Doktor tebessümle" Tamam o zaman Alina hanım. Sizi ameliyata hazırlayalım hemen ozaman."
Başımı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım.
Doktor "Geçmiş olsun" diyerek çıktığında arkama yaslanıp derin bir nefes alıp verdim.
Ben ne günah işlemişimte başıma bunlar geliyordu. Aylardır iyiydim toparlanmıştım. Yine ve yeniden kendini belli etmişti felaketler. Her an başka bir felaket olacak korkusuyla yaşamaktan yorulmuştum artık. Emre'nin dedikleri aklımda dönüp durmaya başlamıştı. Anlatırken benimle göz teması kurmaması bana olan öfkesi. Çok haklıydı dedikleriyle çok haklıydı.
Artık emindim çok can yakıcı bir şeydi ama emindim. O, o ölmüştü. Hemde son nefesinde beni görmek isteyecek kadar beni çok seven insan benim yüzümden ölmüştü. İçimde bir yerlerde o hayla yaşıyor vazgeçme diyen bir tarafım vardı. Ama Emre'nin son anlattıklarından sonra onun hayatta olmama düşüncesi daha ağır basıyordu.
Benim lanetimde sevdiklerimin ölümüne sebep olmakmış. Gözüme akan yaşları elimin tersiyle sildim. Keşke ölseydim, ben bu kadar acıyı, yükü nasıl kaldıracaktım. Kalbim, beynim, ruhum ve bedenim kaldıramıyordu artık hiçbirşeyi...
*****
"Dur yardım edeyim " diyen Hayale ters bir bakış atarak,"Gerek yok" dedim.
Zoraki bir şekilde taksiye bindim. Çok şükür çıkmıştım. Bir süre istirahat etmemi önermişti doktor ama buna pek niyetim yoktu. Şirkette ki işler aldi başını gidiyordu. Her ne kadar Hayal ben ilgileniyorum desede içim hiç rahat değildi.
Hergün çıkmak için gün saymıştım resmen. Tabi Hayal'in gelip her fırsatta özür dilemesini de sayarsak baya sıkıcı günlerdi. Onu çok seviyordum. Ama bir o kadar da kırgındım. Kendince beni korumaya çalışmış ama bana en büyük zararı verdiğinden haberi bile yoktu. Ben bunları en başından bilseydim. Belkide daha kolay kabullenirdim.
Hayal de yanıma oturup kapıyı kapattı. Benimle konuşurken çekiniyor ne yapsam yapayım yanımdan hiç ayrılmıyordu. Evin adresini verdiğimiz de taksi ilerlemeye başladı. Hayal'in kırgın dolu konuşmasıyla yandan bir bakış attım. "Yapma bunu bana Buket, senin iyiliğin içindi."
Taksici yabancı olduğu için konuştuklarımızı anlamıyordu. Bu konuda rahatlamıştım.
Dişlerimin arasından sinirle "Hayal gerçek arkadaşlar aralarında hiçbir şey saklamaz. Hem bir de tutturmuşsunuz iyiliğin için de iyiliğin için yapmayın bana iyilik falan istemiyorum. Ve o sakladığın şey bana iylikten çok zarar verdi. " dedim sona doğru sesim yükselmişti.
Kafamı cama doğru çevirdim. Dışarıyı izlerken Hayal konuşmaya devam etti.
Üzgün bir sesle "Özür dilerim" dedi.
Hızla kafamı Hayale çevirdim keskin sesimle "Dileme, özür falan dileme, çünkü özür dileyince geçmiyor bunu anla artık." Sesim kırgın ve kızgın çıkıyordu.
Hayal mahçup bir şekilde önüne dönerken ben de kafamı cama doğru çevirdim.
Düşündüm, yaşadıklarımı yaptıklarımı aylardır böyle değildim ben.Yine gelip alt üst etmişti beni. Tam da herşeyi yoluna koymuşken. Bu düşünceyle gözlerim doldu burnun direği sızladı. Ben onu çok ama çok özlüyordum. Bu değişilemez bir gerçekti. Onsuz nefes alamıyor aldığım nefesi bile hissetmiyorum. Elim boynuma gitti.
Taksinin camını açarak nefes almak istedim. Gözlerimi kapattım Derin derin nefes aldım. Göz yaşlarım benden bağımsız akarken ben sadece derin derin nefes aldım. Hissedemedim o nefesi...
Taksicinin sesiyle gözümü açtım.
Дојдовме (Geldik)
Hayal parayı hızla vererek arabadan inip benim kapıma doğru hızlı adımlarla yürüdü.
благодарам (teşekkürler) diyerek indim.
Bastonumla bu zor olsa da indim. Yavaş yavaş tökezleyerek küçük adımlarla ilerledim. Kolumdan tutunan elle Hayale ters bir bakış attım.
"Yapma bunu, bare buna izin ver." Kar yağıyor ve yerler buz tutmuştu. Düşmem an meselesiydi. Birşey demeden önüme dönünce Hayal koluma girip tek eliylede belimden tutarak destek oluyordu. Eve geçtiğimizde saate gözüm kaydı yirmi üç on beşti. Hastane çok uzaktı. Ve kazadan dolayı araba hurda olmuş Hayal'in arabası da bakımda olduğu için taksiye kalmıştık. Ali amca gelip üç gün yanımda kalınca Hayal'in annesi de onunla gelmiş iyi olduğumu görünce doktorlarla da konuşup tam emin olduktan sonra işleri nedeniyle mecburen Türkiye'ye dönmek zorunda kalmışlardı.
Meriç bey ve tüm çalışanlar neredeyse hergün beni ziyarete geliyordu. Savaş işi nedeniyle Amerika'dan çağrılmıştı gelemediği için çok kötü olmuştu ama hergün görüntülü konuştuğumuz için bu onun içini rahatlatmıştı. Ameliyatıma da o girmiş iyi olduğumu öğrenince hemen geri dönmüş. Bana da bunları uyanınca Hayal demişti.
Vitali Hayal'den sonra benim için en çok korkan kişiydi. Hayalden sonra o geliyordu. Beni ilk öyle gördüğünde ağlamıştı. Ardından Hayal'e kızmıştı. 'Ben sana ona dikkat et demedim mi?' Demişti. Tabi Hayal de boş durmamış aralarında sözlü bir kavga çıkmıştı. Bende o olaydan sonra ziyaretçi kabul etmemiştim. Kafam daha fazla tantana kaldıramıyordu. Hayal beni koltuğa oturtup. "Nasıl hissediyorsun?"
"İyim ağrım yok ama malum doktor ayağını zorlama dediği için şu sopaya kaldım." Cidden iyiydim bir haftalık tedaviden sonra ağrım falan yoktu.
Hayal mahçup ve heyecanla yanıma oturup ellerimi tutup gözümün içine baktı. "Buket gel özür niyetine çok güzel bir mekan buldum. Gidip biraz kendimize gelelim eski günlerde ki gibi. İkimizde iyi gelecek." Bana yavru kedi gibi bakıyordu. Onun bu haline asla hayır demeyeceğimi çok iyi biliyordu. Fazla da uzatmak istemiyordum. Bilerek yapmadığına emindim. Sadece burnu sürtsün istedim bu bir haftalık süreç ona yettide arttı bile. Zaten o kaza ona çok iyi bir ders olmuştu. Benim görmediğimi zannediyordu. Ama ben uyurken ağladığını duyabiliyordum.
İlk önce sinirli bir şekilde bakmaya başladım. Bu onun yüzünde ki gülümsemenin solmasına neden oldu. Sonra sinirli bakışım gülümsemeye dönünce gözlerinin içinde ki parıltı git gide büyümeye başladı.
"Ama fazla içmem beni zorlamak yok." Bana sıkıca sarıldı. "Yok yok sen ne dersen o bu gece senin gecen. Hadi kalk bir duşa girelim kendimize gelip süslenip çıkalım." Bunları söylerken bile odasına doğru gidiyordu. Bende yerimden kalkıp duşa girdim. Fazla oyalanmadan duştan çıktım. Hemen dolaba yöneldim. Üzerime dizimin iki karış yukarısın da bordo bir elbise giydim. Elbise vücudumu sarıyor ve düzgün fiziğimi net bir şekilde ortaya çıkarıyordu.Saçlarımı kıvırcık yapıp ufakta bir makyajla çok güzel olmuştum. Biraz kafa dağıtmak bana iyi gelecekti. Ayaklarımada fazla yüksek olmayan topuklu ayakkabımı da giyince aynadan kendime baktım. Makyaj bile yüzümde ki acı ve hüznü yok edememişti. O kadar mı bitik bir durumdayım.
Gerçek: Bunu yenimi anladın. Ölmüşsün ağlayanın yok. Kendini kandırma kafa falan dağıtamazsın sen kafamı varda dağıtacaksın?
"Sen ve siz susun bugün sizi duymayacağım." Kafamı iki yana sallayıp kendime gelmeye çalıştım. Bugün iyi olacak kafa dağıtacağım. Buna kimse engel olamaz. Derin bir nefes alıp son kez aynadan kendime baktım.
Odamdan çıkınca Hayal'e aynı anda çıktığımı fark ettim. İkimizde birbirimizi inceledik.
Aynı anda, "Çok güzel olmuşun." Dedik bu bizi güldürmüştü.
Hayal taksiyi çağırmıştı. Kapıya çıktığımızda soğuk hava keskin bir şekilde tenimi yakıyordu. Hızlı adımlarla taksiye yürüyüp bindik. Hayal destek amaçlı koluma girmişti.
Hayal adresi verirken bende dışarıyı izlemeye başladım.
Gerçekten ne yaşamıştım ben yaa. Resmen hafızamı sildirmek istiyordum. Bu fikir hiçte kötü gelmiyordu. Bir ara bu konuya baya takmış araştırmalar yapmıştım. Hatta gün bile almıştım. Hayal bunu öğrenmiş ve izin vermemişti. Ben inatla yapacam dediğimde ise Ali amcayı çağırmıştı. Sonradan öğrendim ki bunun yan etkileri de olabiliyormuş. Hiçbirşeyi hatırlamamak gibi.
Taksi durduğunda düşüncelerimden sıyrılıp geldiğimiz yere baktım. Tam inecektim ki Hayal benden önce davranarak benden tarafa geçerek kapımı açtı ve desteği ile kalktım.
Büyük bir gece kulübüydü. İçeri doğru ilerlerken bir yandan da zoraki bir şekilde yürüyordum. Yerler çok kaygandı. İçeri girdiğimizde Hayal kolumu bıraktı. Tabiki de bastonla gelecek değildim.
Barın tam kapısından girdiğim anda konfeti patlaması ve her bir ağzında iyi ki doğdun. Nidası yükseldi. Bugün benim doğum günümdü..
Tebessümle onlara baktım. Hepsi özenle hazırlanmışlardı herşeyi süsler konfetiler. Herşey çok güzeldi.
Duygusal bir sesle "Çok teşekkür ederim gerçekten. Ben unutmuştum." dedim.
Hayal "İyi ki doğdun canım dostum" dedi sıkı sıkı sarılarak. Bende ona aynı şekilde sarıldım.
Gözüme ilişen kişiyle tebessüm ettim "Savaş" diyerek mırıldandım. Çok özlemiştim onu. Hayal'den ayrıldım.
Savaş yanıma gelerek elleri ile yüzümü avuçladı. "İyi ki doğdun güzelim iyi ki hayatımdasın.." dedi. Oda sıkıca sarılarak. Bende ona sıkıca sarıldım.
Savaş'tan ayrılarak diğer arkadaşlarıma döndüm. Herkes vardı. Duygusal bir sesle "Hepinize çok teşekkür ederim bu güzel sürpriz için." Hepsinin yüzünde ki gülümseme içimi ısıtmıştı. İş yerinde ki çalışanların hepsi buradaydı. O kadar sert olmama onlara kök söktürmeme rağmen gelmişlerdi. Bu kadar çok sevildiğimi bilmiyordum. Herkesle sarıldıktan sonra bizim için ayrılan yere doğru ilerledim. Mekanı bu günü özel kapatmıştı Hayal ve Savaş.
"İyi ki doğdun Buket." Duyduğum sesle attığım adım bir anda durdu. Bu ses hayır yaa.
Meric beydi.. Büyük ihtimalle Hayal çağırmıştı. Off Hayal illa beni sinir edecek birşey buluyordu. Zaten adama mahçup olmuştum. Her rezil halime şahit oluyordu.
"Buket doğum günün kutlu olsun" dedi yanıma gelerek dediklerini tekrarladı. Elinde ki hediyeyi uzatırken tebessümle "Teşekkürler gerek yoktu." dedim.
Meriç bey "Olur mu öyle şey bu eşsiz güzelliğin var oluşu bugün." Beni baştan aşağıya süzüp, "Çok güzel olmuşsun eşiz bir çiçek gibi. Adının hakkını veriyorsun." Dedikleri beni hem utandırmış hemde sinirlendirmişti.
Sahte bir tebessümle karşılıklı verdim. Savaş belimden tutarak "Buket çok ayakta kalma" dedi. Meriç beye ters bir şekilde bakarak. O da rahatsız olmuştu.
Hayal neşeli sesiyle lafa girerek "Bizim masaya gelmek ister misiniz Meriç bey" dedi.
Savaş gerilmişti. Bunu belimde ki elinden anlamıştım. Savaş "Hadi gel Buket" derken.
Meriç bey "Tabiii" dedi. Meriç beyin yüzünde ki alaylı gülümseme beni dumura uğratmıştı. Dördümüz de masaya doğru ilerlerken Savaş ağzından bir şeyler gevelemişti ama anlamamıştım. Meriç beye saydığı kesindi. Diğerleri etrafa yayılmış kendi aralarında gruplaşmışlardı. Bir kaçı da bizim masamıza gelmişlerdi.
Masaya oturduğumuzda garson masaya bir sürü içecek getiriyordu.Savaş bana "Çok içme daha yeni çıktın hastaneden." Sadece gülerek karşılık verdim. Zaten fazla içmeyi sevmezdim. Ama bugün herşeyi tüm yaşanmışlık bir günlük bile olsa unutmak istiyordum. O yüzden kendimi durdurmayacaktım.
Bir anda duyulan müzik sesiyle Hayal'e göz göze geldik. İkimizin yüzünde de kocaman gülümseme oluştu. "Haydi gel içelim" Bu Hayal'e benim şarkımızdı. Bardağını bana uzatınca bende bardağımı onun bardağına vurdum. İkimizde aynı anda fondip yaptık.
'Haydi gel.'
'Haydi gel içelim.'
'Derdini al da gel.'
'Haydi gel içelim.'
Hayal'e bağırarak şarkıyı söylemeye başladık. Kimse umrumda değildi. Madem benim günümdü. İstediğim gibi eğlenecektim.
'Bu evrende bir tozsun.'
'Tarih seni unutsun.'
'Haydi gel içelim.'
Bardağıma içkiyi doldurup bir daha fondip yaptım. Boğazımı yakan içkiyle yüzüm buruştu.
Savaş, "Buket yavaş biraz." Seside ki şaşkınlık umrumda bile değildi.
Hayal'e aynı anda bağırarak şarkıya devam ettik.
'Topla da gel.'
'Haydi gel içelim.'
'Hepsini al da gel.'
'Haydi gel içelim.'
'Mazi kalbinde yaraysa.'
'Unut artık ne varsa.'
Gülüşlerimin arasına acı bir tebessüm oluştu. Unutmak konusuna gelirsek bu imkansızdı işte. Bana şaşkın şaşkın bakanlara gözüm kaydı.
Bir anda bana şaşkın şaşkın bakan çalışanlara döndüm. Parmağımı onlara sallayarak. "Buradan çıktığımız an burada olanları unutuyorsunuz yoksa hepinizi kovarım. Çoktan sarhoş olmaya başlamıştım galiba. Vitali kahkaha atarak benim tercümanlığımı yaptı. Herkes aynı anda başını korkuyla onaylarcasına salladı. Bende gülerek önüme döndüm ve ayağa kalkarak şarkıyı söylemeye devam ettim. Elimde ki içkiyi tekrar doldurup yanıma gelen Hayal'e doğru kaldırdım.
"Geçmeyen lanetime." Diyerek kafama diktim. Ve şarkıyı bağırarak Hayal'e söylemeye devam ettim.
'Haydi gel içelim.'
'Yerlere düşelim.'
'Haydi gel içelim.'
'Yerlere düşelim.'
Kaçıncı içişimdi bilmiyorum ama kafam artık gitmeye başlamıştı. Zoraki bir şekilde bardağı masaya hızla vurdum. Savaş "Yeter" dedi sert ve uyarı dolu sesi beni şaşırtmıştı ama umrumda değildi. Ayağım ağrımaya başlayınca yerime oturdum.
Bakışlarım etrafa dolanırken herkesin kendi halinde eylendiğini gördüm. Gözlerim Meriç beyle keşisince gözlerinde ki o bakış beni ürkütmüştü. Bana hayran kalmış gibi bakıyordu. Hızla bakışlarımı ondan kaçırıp önüme döndüm. Savaş bana hayla kızıyor nasihatler veriyordu.
Sarhoş olduğum için tam cümle kuramıyorum "Tam-tamam yaa" dedim.
Arkama yaslanarak gözlerimi saniyelik kapatım. Başım dönüyordu. Gözlerimi açtığımda ise kocaman bir pastayla elinde bize doğru gelen Vitali'yi gördüm.
Hepsi bir ağızdan, "iyi ki doğdun Buket"diyorlardı. Yarısı da Alina diyordu. Çünki burada o ismimi kullanmama rağmen Hayal gibi yakın olduklarım bana Buket demekte ısrarcılardı. Tabi birde Meriç bey.
Vitali pastayı masaya koyunca herkes olduğumuz masaya toplanıp alkışlamaya başladılar.
"Dilek tut öyle üfle mumları." Hayal'in dedikleriyle anlık gözlerim doldu.
"Benim bütün dileklerim imkansız Hayal. Gerek yok o yüzden dilek dilemeye."
Hayal dediklerimle donup kalmıştı. Kendini toplayıp içten bir şekilde gülümsedi.
"Olsun sen yine de dile bazen imansız dilekler bile kolayca oluverir." Yüzümde acı dolu bir tebessüm oluştu.
Dolan gözlerimi kapatıp en çok istediğim dileği diledim. "Ne olursun ölmemiş ol ve gel artık sevgilim. Seni çok özledim. Ne olur ölmemiş ol. Ne olur ölmemiş ol."
Gözlerimi açıp mumları üflediğimde herkes alkışlamaya başladı. Ama ben hiç mutlu değildim. Yanağımdan akan yaşı silip. Garsona işaret yapıp bir içki daha istedim.
Savaş tam birşey diyecekken ondan önce konuştum.
"Lütfen bugün bana karışma buna ihtiyacım var." Bana bir kaç saniye bakıp derin bir nefes alıp verdi.
"Seni kucağımda taşımak benim için büyük bir şeref olacak prenses." Yüzümde tebessüm oluştu.
"Bu prenses kollarınız da taşımasına izin veriyor." Dedim ona uyarak. Yanağımdan makas alıp önünde ki içki dolu bardağı elinin tersiyle ileri doğru itti.
"Birinin ayık olması lazım." İmalı bakışıyla göz kırparak önüne döndü.
Hediyeleşme zamanı geldiğinde herkesin hediyesini açtım. Hepsi birbirinden güzeldi. Meriç beyin hediyesine sıra gelince gözlerini üzerimden bir an olsun çekmiyordu. Bunu partinin en başından beri yapıyordu. Bu adam beni korkutuyordu.
Hediye paketini açınca mücevher kutusunu görünce gözlerim kocaman açıldı.
"Ben ben bunu kabul edemem." Daha kutuyu açmadan dediklerim Meriç beyi şaşırtmıştı.
"Daha içindekini bile görmedin. Ve bu sana doğum günü hediyem mecbur kabul etmek zorundasın. Ben verdiğim hediyeyi geri almayı sevmem." Ne diyeceğimi bilemedim. Mücevher kutusunu açınca gözlerim kocaman açıldı. Bu çok güzeldi. Zarif bir gerdanlıktı. Mavi yakut gerdanlık çok güzel ve zarifti.
"Gözleriniz kadar olmasalar da, görür görmez gözleriniz aklıma geldi bende almak istedim. Umarım beğenmişsinizdir."
Cidden çok güzeldi. Ama bu adam bana yürüyordu resmen.
"Hediyeniz için teşekkürler. " Dedim sadece fazla muhabbete gerek yoktu.
Hayal heyecanla görüş acıma girince elinde kocaman bir hediyeyle bana bakıyordu.
"Bu hem doğum günü hediyen hemde bir özür hediyem. Bayılacağına eminim. İyiki doğdun kardeşim." Hediyeyi bana verince merakla hediyeyi açtım. Bir tabloydu.
Tablonun ön yüzünü çevirdiğimde ayaklarımın bağı çözüldü koltuğa kendimi attım.
"Bu bu Hayal sen naptın?" Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Annem benim ve babamın olduğu bir fotoğraftı. Benim ailemle olan fotoğraflar Mert'in yaptığı o hata yüzünden silinmişti. Ve üçümüzünde olduğu bir fotoğraf yoktu. Hep birimiz eksiktik olan fotoğraflarda da.
Elimde ki fotoğrafa sıkıca sarıldım.
"Bunun için bir ay önceden ünlü bir ressamdan randevu aldım. Daha bu sabah elime geçti. Yetişmeyecek diye çok korktum ama yetişti."
Dolu dolu olan gözlerle Hayal'e bakıyordum. Bunu hiç beklemiyordum.
Yağa kalkıp sıkıca Hayal'e sarıldım.
"Bu çok güzel Hayal çok teşekkürler."
"Afetin mi beni yani?" Gülümsedim.
"Ben sana küsmedim ki hiç sadece kırıldım. Ama bu yaptığın kırılan kalbimi tamir etti."
"Yaa işte beklediğim cevap. Seni çok seviyorum kardeşim. İyiki doğdun tekrardan.
Hayal'den ayrılca gözüm Hayal'in arkasında ileride masa da oturan kişiye takıldı. Yok artık. Yinemi hayal görüyordum.
Bana olan bakışı. Hem özlem, hem acı hemde aşık bir adam bakışıydı. Tıpkı benim onu her gördüğümde hissettiğim duygular gibiydi. Donmuş bir şekilde Hayal'in arkasında ki Mert'e bakıyordum.
"İyi ki doğduk sevgilim." Yüzümde acı bir tebessüm oluştu.
Doğru ya onunla doğum günümüz aynıydı. On Şubat!
Doğum günümüz bile aynıydı.
Ayağa kalkıp bana doğru yürümeye başlayınca kalbimin atış hızı her adımıyla daha da hızlanmaya başladı.
"Hayal!?" Dedim nefes nefese.
"Efendim Buket." Hayal bana bakıyor ben ise onun arkasında bana doğru gelen Mert'e.
"Benim şuan gördüğüm şey hayal değil mi?"
"Anlamadım ne diyorsun Buket?" Bakışlarım Hayal'e döndü. Saniyelik Hayal'e baktım. Tekrar Mert'e baktım. Bana o hasret kaldığım gülümsemesiyle geliyordu.
"Arkanda Mert var ve bana doğru geliyor." Hayal bu dediğimde elektrik çarpmış gibi bir anda arkasını döndü. Hayali göremiyordum. Ama ondan ses çıkmayınca ürperdim. Tüylerim diken diken oldu. Geriye doğru bir adım attım.
Yoo hayır yüzümde anlık değişen duygu geçişleri beynimde ki sesler, kalbimin git gide hızlanan ve dışarıdan bile duyulan sesi! O muydu? Gerçekmiydi?
"Hayal görüyormusun sende benim gördüğümü?" Hayal'den ses çıkmayınca bakışlarım Hayal'e döndü. O da benim gibiydi. Dumura uğramıştı. Bu demek oluyor ki. O o gerçekti. Yok yok gerçek olamaz ki ben rüyamı görüyordum? Kolumu çimdikledim. Canım acıdı evet canım acıdı. Rüya değildi.
Mert tam karşımda durdu. Bu koku gerçekti. Bu bakış gerçekti. Titreyen elimi ağır ağır havaya kaldırdım. İşaret parmağımla ona dokundum. O ise gözlerini gözlerimden ayırmıyordu.
"Evet arkadaşlar parti bitti herkes dağılsın." Hayal'in sesiyle irkildim. Gerçekti.
"Se-sen! Ama bu nasıl olur?" Ne zaman aktığını bile bilmediğim yaşları baş parmağıyla sildi.
"Ne olur ağlama artık. Görmeyeli çok ağlak biri olmuşsun. Ne oldu o asi sevgilime?" Beynimde ki sesler bile bir anda sustu Hayal'e baktım.
"Hayal görüyorsun sende değilmi? Gerçek değilmi? Ben ben yine hayal görmüyorum."
Hayal ne diyeceğini bilemez halde bakakaldı.
"Gerçeğim Buket yaşıyorum. Sana ne dediler bilmiyorum ama yaşıyorum. Buldum seni sevgilim." İki iliyle yüzümü kavradı. Ben kocaman açılan gözlerle şok olmuş bir şekilde donup kaldım öylece. Bir anda iki adım geriledim.
"Hayır sen öldün. Ben senin mezarını gördüm. Ben seni toprağını hayla o kavanozda saklıyorum." Baş parmağımı ona uzattım. "Sen hayalsin. Yine beynim bana oyun oynuyor. Galiba benim yine tedavi olmam lazım."
"Yeter artık ben gerçeğim yaşıyorum diyorum sana neden anlamıyorsun? Bak karşındayım." Sesinde ki sitemi banaydı. Gerçek gibiydi. Ona nasıl baktığımı bilmiyorum ama bu bakışım onu daha da deli ediyordu.
Sinirle saçlarını karıştırıp bir adım atıp bana yaklaştı. Ben ise nasıl tepki vereceğimi şaşırmıştım. Bende bir adım geriledim. Bu hareketim onun boynunda ki damarların belirginleşmesine neden olmuştu. Siniri git gide artıyordu. Ama geçek değildi o kimse tepki vermiyordu. Onu sadece ben mi görüyordum.
Bir anda Hayal'e döndü. "Ne yalanlar anlattın ona da bu hale geldi Hayal!" Öfkesi o kadar yüksekti ki sesi yankı yapmıştı. Eli havaya kalkınca bir anda havada ki eli durdu. Hayal irkilerek iki adım geriledi. Hayal korktu Hayal korktu. Bu bu demek oluyor ki onu Hayal de görüyor.
Elim ağzıma gitti.
"Hihh gerçek o gerçek." Mert bir anda bakışları bana döndü. Yüzünde ki sinir bir anda kayboldu. Aramızda ki mesafeyi kapatı.
"Gerçeğim birtanem gerçeğim sevgilim." Aramızda ki mesafeyi sıfıra indirip dudakları dudaklarımla birleşti.
Öyle bir öpüşü vardı ki. Hasret, tutku, yoksunluk çeken biri gibi. Kendi varlığını kanıtlamak ister gibi öpüyordu. Ben öpüşle dona kalırken o geçen her saniyede öpüşü daha da derinleşiyor dahada tutkuyla öpüyordu. Ellerim havada gözlerim şaşkınlıktan fal taşı gibi açılmıştı.
O ölmemişti...
O yaşıyordu...
Dileğim kabul oldu...
Bir eli ensemde bir eli ise belimi sıkıca tutuyordu. Bende onun öpüşüne karşılık verince beni kendine daha da bastırdı. Onun varlığını hissetmek istiyordum. Bir elim ensesine diğer elimi ise ayakta durabilmek için güç almak istercesine omuzuna koymuştum. Gözlerimde yaşlar akıyor göz yaşlarım öpüşlerimizin arasında kayboluyordu. Onu çok özlemiştim. Zaman durmuştu o yokken akmayan zaman o cehennem çukurunda da azaptı bana. Şimdi ise o cehennem çukuru bir anda cennete döndü. Bu sefer zaman akmasın istiyor hep bu anda kalalım istiyordum. O yaşıyordu. Tam ondan vazgeçmişken hemde.
Haklıymışım hislerim beni yanıltmıyormuş. Ben deli değildim.
İki elimle Mert'in yüzünü kavradım. Öpüşü durdu. Dudakları dudaklarıma değiyordu. Her konuştuğunda dudakları dudaklarıma sürtüyordu. Bu hareketi ona olan ihtiyacımı had safaya çıkarıyordu. Alkolün etkisiyle başım dönüyor yada onun varlığıyla başım dönüyordu. Bilmiyordum bilmekte istemiyordum. Tek istediğim onun kollarından bir an bile ayrılmak istememek. Gerçekti evet gerçekti.
"Çok özledim seni sevgilim." Yüzümde acı bir tebessüm oluştu. Anlı anlıma dayalıydı.
"Kokunu, tenini, nefesini, gözlerini, sesini, varlığını çok özledim." Acı çeker gibi çıkan ses tonu canımı yakmıştı. Gözlerimden benden bağımsız akan göz yaşlarım bu sefer hem sevinçten hem acıdan akıyordu.
"Bende bende seni çok özledim sevgilim. Iyiki geldin. Dileğim kabul oldu. Bu kadar çabuk kabul olacağını bilseydim en başından yapardım." Gözleri gözlerimi buldu. Gözlerinin içi parlıyordu.
"Iyiki doğdun sevgilim." Dedim nefes nefese. Ve tekrar dudaklarını öpmeye başladım. Benim öpüşme anında karşılık verdi. Onu hissetmek, onun tenine dokunmak çok güzel bir duygu. Bu duyguyu özlemiştim.
Benden ayrılıp dudağıma küçük bir buse kundurup geri çekildi. Anlını anlıma dayadı gözlerimin içine öyle bir bakıyordu ki onun gözlerine ömür boyu hapis olmak istiyordum.
"İyiki doğduk sevgilim." Dedim buruk bir tebessümle.
"İyi ki doğdun sevgilim." Dedi ah edermiş gibi hem acı hem sevinç vardı sesinde.
Ben en güzel, eşi benzeri olmayan doğum günü hediyemi almıştım...
🦋❤️🦋
Yeni bölümü nasıl buldunuz arkadaşlar.💞
Yeni bölümde görüşmek üzere canlarım...
SEVİLİYORSUNUZZZ...❤️💋🦋
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 33.68k Okunma |
4.35k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |