
İnsan yaşadığı onca kötü şeyden sonra en ufak bir mutluluğun ardından mutlu olmaya korkar oluyor. O ufacık mutluluk bir kaosa dönecek diye yüreği ağzında atmaya başlıyor insanın. Şuan bulutların üzerindeydim adeta. Hayatımın en güzel günüydü ve ben bu anda kalmak istiyordum. Zaman dursun ve hep bu anda kalalım istiyordum.
Küçüklüğümde de hep babamın özlemini çektim. Kendini hep işe veriyordu. Sadece pazar günleri evde kalırdı. Sadece pazar günleri aile gibi hissederdim. Annem babamın bizim için daha iyi bir geleceğimiz olsun diye çok çalıştığını söylerdi. Ama ben babama doyamadan gitmişti. Tam bizimle daha çok vakit geçirmeye başlamıştı ki o kabus dolu gün, hayatımı maf eden hayatımı altüst eden gün yaşandı. Şimdi bile o günün sonuçları peşimi bırakmıyordu. En mutlu olduğum anda bile aklımda sadece o soru vardı.
Gerçekten suçlu mu yoksa suçsuzmuydu?
Ama olan aşkım aklımda ki o soruyu hep geri planda bırakıyordu. Eğer ailemin ölümüne sebep olan Mert ise ben bunu kaldıramazdım. Kalbim hep onun suçsuz olduğunu haykırsada beynimin içinde ki o ses beni ürkütüyordu.
Gerçek; 'Çok canın yanacak ve herşey için çok geç olacak kabul etme evlilik teklifini.' Diyordu sürekli bana. Ama ben onu susturmak istiyordum. Görmezden gelmek istiyor sadece şuanın tadını çıkarmak istiyordum. Mert baget pırlanta yüzüğü parmağıma takıp elimi öptü. Diz çöktüğü yerden kalkıp bana sıkıca sarıldı.
"Sensiz bir dakika bile geçirmeye sabrım yok artık sevgilim. Her an her saniye yanımda ol istiyorum. Sana yaşattığım o acıları bir bir silmek istiyorum." Ona sarılı olan elimde ki yüzüğe bakıyordum. Kocaman taşı ve etrafında küçük pırlantalar vardı. Çok güzeldi. Bana göre biraz abartılıydı ama sevmiştim nedense. Ondan aldığım ilk hediye bir eve ve sonrasında bir pırlanta yüzüktü. Peki onun benden aldığı ilk şey neydi. Bir piton yılanı. Bu düşünce beni güldürmüştü. Asla normal bir ilişkimiz olmayacaktı. Ama ben bu anormal olan adama çok aşıktım.
"İyi ki sen sevgilim." Dedim içten bir sesle. İkimizde aynı anda hapşurunca birbirimizden ayrılıp gülmeye başladık.
"Hasta olmadan içeri geçsek iyi olacak sevgilim." Dudaklarıma kısa ama derin bir öpücük bırakıp beni kucağına aldı. Kollarımı boynuna sarıp başımı boyun girintisine koyup derin bir nefes aldım. Kokusu resmen sakinleştirici gibiydi.
Terastan içeri girip sıcak havayla karşılaşınca titrediğimi yeni idrak edebiliyordum. Sırılsıklam olmuştuk. Saçlarımızdan kiyafetlerimizden sular akıyordu resmen. Mert beni şöminenin yanında ki ikili koltuğa bırakıp koltukta duran badaniyeyi bedenime sardı.
"Hasta olacaksın üst katta sana göre bir kaç birşey almıştım sağdan ikinci kapı hemen üzerini değiştir hasta olacaksın birtanem." Başımla onu onaylayıp üzerimi değiştirmek için yukarı katın merdivenlerine doğru ilerleyip odaya girdim. Oda tam istediğim gibi düzenlenmişti. Sade ve açık tonlarda. Boydan camı ormanın manzarasını çok güzel gösteriyordu. Daha fazla oyalanırsam şifayı kapacaktım.
Üzerimi hızla değiştirip aşağıya indiğimde Mert iki kahve yapmış orta sehpaya koymuş kendi de üçlü koltuğa padaniyenin altına girmişti. Üzerini o da değiştirmişti. Yanına sokulup elime iki kahveyi alıp tekini ona verdim.
"En sevdiğim yağmurlu ve karlı havalarda kahve içmek birde şömine varsa tadından yenmez. Ama son zamanlarda yağmurla pek aram yoktu. Yani yine seviyordum ama bana hep senin yok oluşunu ölümünü hatırlatıyordu. Ama şimdi daha da bi anlamlı oldu." Hüzünlü ve bir o kadar da mutlu çıkan sesimle bana gülümseyen Mert'e bakıyordum. Gözlerim elimde ki yüzüğe kaydı. Heyecandan sesim yüksek çıkıyordu ama bunu engeliyemiyordum. Zaten engelemekte istemiyordum.
"Biz şimdi evlenecekmiyiz? Yani normal insanlar gibi." Hayran hayran beni izliyor kocaman gülümsüyordu.
"Hı hı hemde sonsuza kadar eşim olarak kalacaksın. Seni benden kimse alamayacak bir daha." Gülümsemem daha da genişledi. "Başına bela olarak kalacam. Yaşlanınca başının etini yiyeceğim. Her kavgamızda seni bastonla kovalayacak canından bezdirecem. Sende nerden evlendim senin gibi çatlak bir kadınla diyeceksin." Dedim kahkahalarım arasında benimle birlikte o da kahkaha attı.
"Bak bu yönden düşünmedim hiç. Sen yaşlanınca çekilmez bir bunak olursun." Dedi kınar gibi çıkmıştı sesi. Omuzuna sert bir şekilde vurunca elinde ki kahve dökülüyordu az daha. Bana kınar gibi baktı.
"Asil sen çekilmez biri olursun. Huysuz inatçı biri olursun. Valla şimdiden anlaşalım ben çekemem o hallerini şimdiden kendine çeki düzen ver." Mert bana öyle bir bakıyordu ki gülüşü hafif solmuş beni dikkatli bir şekilde izliyordu.
"Nee? Niye öyle bakıyorsun bana?" Dedim kahkahalarımın arasından.
"Senin her haline aşığım yeter ki hep yanımda ol." Başımı göğsüne yasladım.
"Sende öyle beni ne olursa olsun asla bırakma olurmu? Eğer bir gün bırakmak zorunda kalırsam bile sen beni bırakma. Senin olmadığın bir yer bana cehennem. Senin olmadığın yer bana zulüm sevgilim. Elimde ki kahveyi alıp kendikisiyle birlikte orta sehpaya koydu. Bana sıkıca sarılıp saçlarımın arasını öptü.
"Bizi ölüm bile ayıramaz bu saaten sonra. Sen nereye ben oraya artık. Nikahı da kaydıkmı benden kaçışın olmayacak." Dedi muzip bir sesle. Kokusu beni mayıştırmaya başlamıştı. Sesim git gide kısılmaya başlamıştı. Ne kadar yorulduğumu yeni yeni anlıyordum. Onun kokusu sıcak teni bana çok iyi geliyordu. Bu inanılmaz derecede tarif edilemeyecek bir duyguydu.
"Kokun bana inanılmaz derecede huzur veriyor. Biliyormusun senin kollarındayken içimde ki bütün korkular uçup gidiyor." Yarı açık gözümle tam karşımda ki saate baktım, çoktan ikiye geliyordu.
"Uyu sevgilim ben hep yanındayım." Son dedikleri ise benim derin bir uykuya dalışımın sihirli cümleleri oldu.
*****
Sabah gözümü açtığımda öğlene kadar uyuduğumuzu biraz geç fark etmiştik. Ben uyuduktan sonra beni odaya taşımış öğlene kadar birbirimize sarılı bir şekilde uyumuşum. Uyandığımda Mert beni izliyordu. Ve hiç uyumadığını kızaran gözlerinden anlamıştım. Korkuyordu o da benim gibi korkuyordu. Ama ben onun kokusuna daha fazla dayanamamış uyuya kalmıştım. Uzun zaman sonra ilk defa kabus görmeden uyanmıştım. Kahvaltı yaptıktan sonra evden çıkıp kendi evime geçmiştim. Şirketi fazla boşlamıştım. Acaba Hayal nerdeydi? Ona ne kadar kızgın olsamda onu merak ediyordum. Evde yoktu. Hatta eve uğramamıştı bile bunu yatağının bile bozulmamayışından anladım. Dağınık biriydi ve odasını bile ben toplardım. Acaba nerdeydi? Neyse şirkete gitmiştir oradan öğrenirim. Hızlıca duşa girip çıktım üzerimi giyinip saçlarımı topuz yapıp evden çıktım. Şirkete girdiğimde herkes bir yere dağılmış gruplar halinde sohbet ediyordu. Kolumda ki saate baktığımda daha on beş yirmiydi. Beni ilk gören Vitali oldu. Oturduğu masadan kalkıp üstünü başını düzeltti. Sinirli bir şekilde kendimden emin adımlarla onları görmezden gelerek toplantı salonuna doğru ilerledim.
Sinirli ve otoriter bir sesle, "Vitali herkese söyle hemen toplantı salonuna." Dedim.
Vitali dediklerimi iletince adım sesleri hemen arkamdan duyuldu. Bu kadar rahat davranmak benim çalışanlarıma göre değildi. Hele ki iflasın eşiğindeyken.
Hepsi ip gibi dizilip başları yere eğik yere bakıyorlardı. Vitali ise yanıma doğru geliyordu. Bir anda gözleri elimde ki yüzüğe kayınca yerinde zıplayıp elini ağzına götürüp çığlık atınca bu haline gülememek elde değildi. Ona daha sonra bakışı atınca hemen durdu ve ciddileşti. Tabi beceremedi ciddi durmayı. Çalışanlar bu durumu garipseyince bize kısa bir süre bakıp tekrar önlerine döndüler.
"Bakıyorum da iki günde işleri baya boşlamışsınız." Vitali dediklerimi çeviriyordu.
"İki günlük tatiliniz şuandan itibaren bitmiştir. Akşam ona kadar hepiniz mesaidesiniz. Meriç beyle yaptığımız anlaşmaları ve bu zamana kadar yaptığımız gelir gider dokümanlarının hepsini istiyorum. Ne kadar açığımız var nasıl kurtarabiliriz? Ve en önemlisi şirketin geleceği için fikirler istiyorum." Vitali saate takılmış olacak ki bana yaklaşıp, "Benim bu akşam sevgilimle tanışma yıl dönümümüz için yemeğe gidecektik. Ben biraz erken çıksam olur mu?" Dedi yalvarır bir sesle.
"Dün ki yardımını asla unutmadım. İstediğin saate çıkabilirsin canım." Dedim tebessümle. Derin bir nefes alıp verdi.
"Seni burada öpmemek için zor tutuyorum kendimi. Ayrıca şu yüzük olayını duymak için can atıyorum." Sesinde ki sevinç beni gülümsetmişti.
"Tamam önce şu aylaklara bir ceza vereyim. Aslında sanada vermek gerekte neyse." Dedim imayla. Vitali son dediğimi duymazdan gelerek benim ilk dediklerimi çevirdi. Herkes bir anda mekanik bir şekilde bana döndüler. Ben ise sert bir şekilde onları izliyordum. Hepsinin teker teker yutkunuşunu gördüm. İş konusunda asla tavizim yoktu. Tüm çalışanlar toplantı salonundan çıkınca bir sandalyeye oturup Vitali'nin önüme yağdığı imzalanacak dosyaları imzalamaya başladım. Hayal neredeydi?
"Vitali Hayal'i gördün mü bugün hiç?"
"Hayır senin doğum gününden sonra hiç görmedim. Beni bir kere aradı ama yetişemedim telefona geri döndüm ama açmadı. Bende seninle sandım." O da merak ediyordu. Hayal öyle bir anda ortadan kaybolacak biri değildi. Umarım aklıma gelen başıma gelmezdi. Hemen telefonu çantamdan çıkarıp Mert'i aradım. İlk açmadı ama diğer aradığımda açtı.
"Efendim sultanım." Nefesim kesildi.
"Ama sen her açtığında böyle konuşursan ben sana soracağım şeyleri hep unuturum. Aklımı başımdan almayı nasıl beceriyorsun?" Dedim mest olmuş bir şekilde.
"Asıl sen bir bilsen bende nasıl bir etki bıraktığını." Sesinde ki imayı anladım ama Vitali gülerek beni izlediğini görünce hemen boğazımı temizlemek için yalandan öksürmüş gibi yaptım.
"Tamam şimdi asıl konumuza gelelim." Dedim ciddi bir sesle. Bu onun güldürmüştü. Şirkette olduğumu biliyordu gıcıklığına yapıyordu.Ve şuan hiç müsait bir ortam olmadığında farkındaydı.
"Senin tek sözün benim için emirdir sultanım buyur." Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu.
Vitali gülerek, "Ben çıkayım istersen." Diyince ona ters bir bakış attım. Ama Mert'in kahkaha sesini duyunca ona da kızmıştım. Direk konuya girdim.
"Hayal kayıp galiba senin bir bilgin yada bu işle ilgili bir parmağın var mı? Dedim imalı bir sesle.
"Valla billahi yok ona elimi bile sürmedim ben sevgilim." Dedi net bir sesle.
"İnanayım mı?" Dedim sorgulayıcı bir sesle.
"Aşk olsun ne zaman sana verdiğim sözü tutmadım ben." Dedi alıngan bir sesle.
"İyi tamam kapat ozaman ben bir Hayal'i arayayım." Tam kapatacakken arkadan bir erkek sesi duydum.
"Abi bu kız bayıldı yine napalım havuza atalım mı yine." Duyduklarımla oturduğum yerden bir hışımla kaltım.
"NEE!? MERTTTTT BİTTİN SEN!!!" Diye bağırdım. Vitali şok olmuş bir şekilde bana bakıyordu. Ama telefondan ses gelmiyordu. Bu beni daha da öfkelendirdi. Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp ekrana baktım kapatmamıştı. Tekrar kulağıma götürüp sinirle soludum.
"Çabuk bana konum at çabuk. Eğer ona birşey olursa bittin sen seni Hayal den beter yaparım anladın mı?" Diye bağırıyordum. Hızla toplantı salonundan çıktım. Çalışanlar beni anlamıyordu ama bağırmamla Hepsi korkuyla bana bakıyordu ben ise çoktan şirketten çıktım.
Mert birşey demeden telefonu kapatınca bir kaç dakika sonra konumu attı. Hızla konuma gittiğimde bir depo olduğunu anladığımda tüylerim diken diken oldu. Hayal'in en büyük korkusu böyle izme yerlerdi. Bittin sen Mert bittin.
Hızla depodan içeri girdiğimde Hayal baygın bir şekilde yede yatıyordu ve sırılsıklamdı. Yan bir şekilde yattığı için saçları yüzünü örtmüştü.
Koşarak yanına gittiğimde depoda Mert'i göremedim. Sadece iki adam Hayal'in başında bekliyorlardı.
Hayal'in yanına gidip diz çöktüm onu sırt üstü çevirdiğimde yüzünde yara olmaması içimi rahatlatmıştı az da olsa. Hayal'e hafif bir şekilde tokatlayarak seslendim.
"Hayal Hayal hadi uyan bak ben geldim." Onu hafif sarstım ve yüzünü hafif bir şekilde tokatladım.Ama uyanmıyordu.
Başında bekleyen adama Sinirli bir şekilde bakınca bir adım geriledi. Ayağa kalkıp adama doğru sinirli bir şekilde üzerine yürüdüm.
"Ne yaptınız kardeşime neden uyanmıyor. Çabuk söyle yoksa derini yüzerim senin." Öfkeden gözüm dönmüştü. Adam kekeleyerek konuşmaya başladı. Bir anda yüzü bembeyaz olmuştu.
"O sizin kardeşinizmiydi? Şey efendim biz sadece emir kuluyuz. Mert bey ne dediyse onu yaptık." İki adam bir birine bakıp adam başı eğik bir şekilde tekrar konuşmaya başladı.
"Mert bey onu ilk önce zehri alınmış akreplerin içinde bir gece bekletti. Sonra da pitbul cinsi saldırgan bir köpekle aynı odaya koydu. Sürekli bayıldığı için her bayılmasın da uyanması daha uzun sürdü. Ondan uyanmıyor."
Duyduklarımla kanım çekilmişti. Adamın suratına sert bir yumruk atmamla başı arkasında ki duvara sert bir şekilde çarpınca yere yığıldı. Ayaklarımın dibinde baygın olan adama tiksinircesine baktım ve son kez sert bir şekilde karnına tekme attım.
"Ve sizde savunmasız bir kadına bu yapılanlara üç maymunu oynadınız öylemi?" Bakışlarım diğerine kaydığını da korkuyla yutkunup iki adım geriledi.
"Mert nerde?" Dedim üzerine doğru yürürken. Adam ilk birşey demedi ama elimi yumruk yaptığımı görünce hızlıca konuştu.
"Siz aradıktan sonra gitti efendim. Bize de Hayal hanımın yanında kalmamızı emretti." Yerde yatan Hayal'e dolu dolu gözlerle baktım.
"Onun birşeyi yok değilmi? Eğer ona birşey olursa soyunuzu kuruturum sizin." İçimde ki sinir öfke hat safadaydı. Parmağımı karşımda ki adama tehtitkar bir şekilde salladım.Adam korkuyla bir adım gerileyip
hızlıca başını iki yana salladı.
"Sadece korkudan bayıldı efendim. Mert bey birde size birşey iletmemi istedi." Dedi çekingen bir sesle. Üzerimde ki montu çıkarıp Hayal'in üzerine örttüm. Hasta olacaktı.
"Söyle." Dedim sinirden solurken.
"Elimi bile sürmedim. Sözümde durdum. Sizin ona birşey demeye hakkınız yokmuş." Sinirden kahkaha attım.
"Laf cambazına bak sen yaa." Mert'i aradım ama açmadı. Sen elime eninde sonunda geçeceksin.
"Yardım et arabaya taşıyalım." Beni başıyla onaylar onaylamaz hemen Hayal'i hiç zorlanmadan kucağına alıp arabanın arka koltuğuna yatırdı.
Sürücü koltuğuna geçerken ona Sinirli bir şekilde baktım.
"Ne olursa olsun savunmasız bir kadının zulmüne sesiz kalmayın. Kalanlar da insan değildir zaten." Dediklerimle başını eğdi ve hiç birşey söylemedi. Bende arabaya çalıştırıp eve sürdüm. Vitali ard arda arayınca sonunda açtım. Daha konuşmadan hemen söze girdim.
"Hayal iyi olaylar karışık anlatacağım sana canım şuan müsait değilim." Dedim alel acele.
"Tamam ama ilk müsait olduğunda bana dön. Ha bu arada akşam yemeğini unutma olurmu konumu atacağım sana." Dedi.
"Tamam görüşürüz." Diyip telefonu kapattım. Dikiz aynasından Hayal'e baktım. Hayla baygındı. Ah Mert seni elime bir geçireyim gör bak sana neler yapıyorum ben. Ufak bir dersi hak ettin. Eve geldiğimizde Hayal az çok kendine gelmişti. Allahtan benim şoföre denk gelmiştim kapıda o içeriye kadar taşımıştı. Merak ediyordu ama sormaya çekiniyordu.
Hayal'i yatağına yatırdım. Ve üzerini değiştirdim. Ona çok kırgın ve sinirliydim. Ama onun bu haline kıyamıyordum.
Benim en büyük düşmanım bu merhametimdi zaten. Ne geldiyse başıma hep bu merhametten geldi. Tam odadan çıkacakken Hayal'in sayıklamaya başladığını duydum. Durduğum yerden arkama baktım. Anlından boncuk boncuk terler oluşmaya başlamıştı. Başını iki yana sallıyor kaşlarını çatmış anlayamadığım bir şeyler mırıldanarak hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Bi an onun yerinde kendimi gördüm. O kabuslardan kaçmaya çalıyordum ama olmuyordu. Annem babam ve Mert, kabuslarımda ya onları kurtarmaya çalışıyor ya da onlardan kaçıyordum. Her gün aynı rüya sonu ise kabustan da öte bir sondu. Benim yüzümden ölüyorlardı. Onları ben öldürüyordum. Ellerimde ki kanları silmeye çalıştıkça daha da kana bulanıyordum. Bende kabus görürken böyle mi görünüyordum. Ne kadar berbat ve savunmasız bir anmış. Ama her uyandığımda da Hayal hep baş ucumda saçlarımı okşayarak beni sakinleştirmeye çalışırken görüyordum.
Ağır adımlarla yanına gidip baş ucuna oturdum. "Beni böyle gördüğün her gün hiç mi için acımadı. Hiç mi vicdan azabı çekmedin. Bana o kadar şefkat gösterirken hiç mi kalbin sıkışmadı?" Gözümden akan yaşı hızlıca sildim. Titreyen elim saçlarına gitti. Tıpkı onun yaptığı gibi onun gördüğü kabustan uyandırmak için yapıyordum.
"Hayal uyan kabus görüyorsun." Sesimin bu kadar soğuk çıktığına ben bile şaşırmıştım. Kalbimden çok ruhum kırgındı ona.
"Hayır ne olur yapma. Uzak tut onları benden. Bırak beni! Tamam tamam uzak tut ne olur. Hayır İMDATTT.." Bir anda yerinden sıçrayarak doğruldu. İlk etrafına baktı sonra gözleri beni buldu. Bir anda bana sıkıca sarıldı.
"Buket yardım et o o be-beni öldürecek." Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Onun bu kadar çok etkileneceğini tahmin etmemiştim. Havada kalan ellerim sarılmak istesemde bedenim yapmamak için direniyordu. Bana sıkıca sarılıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Bende mi kabuslardan her uyandığımda böyle görünüyordum. Bir süre öylece kaldık. O bana sıkıca sarılıyor benim ellerim havada öylece kalakalmışım. Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum ama sakinleşince geri çekildi. Sarılmadığımı anlayınca bana pişmanlıkla bakıyordu. Ben ise donuk bir şekilde ona bakıyordum.
"Sakinleştiysen kalk bir duşa gir akşam sekizde Meriç beyle yemeğimiz var benimle gelmek zorundasın malum müdür yardımcısın." Bir şey demesine izin vermeden odadan çıktım. Direk odama geçip kapıyı kapattım. Mert'i aradım ama açmadı. Bir kaç kez daha aradım yine açmadı. Bir daha arayacaktım ki mesaj attığını görünce mesaj kutusuna girdim.
Sevgilim biliyorum beni parçalamak istiyorsun. Ama bana kızmaya hakkın yok ben ona elimi bile sürmedim. Hem o kadarda ağır bir şey değildi. Sadece doğayla tanıştırdım. Sever sandım ama sevmiyormuş. Ben şimdi o telefonu açarsam o güzelim sesin kısılır bağırmaktan. Sana kıyamadığım için açmıyorum. Hem sana çok güzel bir sürprizim var. Sesini ve seni çok özledim. Ama şuan öfkeye maruz kalmak istemiyorum. Seni seviyorum...💞
Sinirden ayağımı sert bir şekilde yere vurdum. Hemen mesaja cevap verdim.
"Sen bana söz verdin. Bu kızın hali ne böyle! Ona dokunma dedim sana benim hiç bir kiymetim yokmuş onu anladım. Sakın gözüme gözükme Mert yoksa kalbini çok fena kıracam. Ayrıca süpriz falanda yapma bu haldeyken senden hiçbirşey istemiyorum."😡
Mesajı gönderir göndermez okundu oldu.
Bir kaç saniye sonra cevap gelince hemen okudum. Çok merak ediyordum süprizini ama egom hep engeldi işte inşallah vazgeçmezdi.
"Tamam sevgilim sen nasıl istersen iptal ediyorum süprizi başka sefere artık. Oysa ki çok sevineceğin birşeydi."😉❤️
Mesaja cevap vermeden sinirle yatağın üzerine attım telefonu.
"Pislik ne olacak beni çok iyi tanıyor ama bilmediği birşey var. O da cevap vermemi bekliyor ama vermeyeceğim işte patlasamda meraktan istediğini vermeyeceğim."
Saate baktığımda çoktan akşam yedi olmuştu. Hızlıca duşa girdim. Banyodan çıkınca yatağın üzerindikilerini görünce adımlarım bir anda durdu. Bu gibi şeylerde hep Hayal kıyafetlerimi hazırlardı ve yine aynısını yapmıştı. Derin bir nefes alıp nefesimi sesli bir şekilde verdim.
Hayal'in yatağımın üzerine koyduğu kıyafeti giyip hafif bir makyaj yapıp saçlarımı da dalgalı yaptım.
Odadan çıkınca gözlerim Hayal'i aradı ama yoktu. Normalde beni kapıda bekler yada aynı anda odadan çıkardık. Odasının kapısı kapalıydı. Tam kapısını çalacakken içeriden ağlama sesi geldiğini dudunca başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Çok korkunçtu yaşadığı şey ve ben onu sakinleştirmek adına hiçbirşey yapmamıştım. Çok hassas bir yapısı vardı. Tahiminimden daha kötü etkilenmişti.
Kapıyı açıp içeri girdiğimde yorganı başına kadar çekmişti. Benim geldiğimi anlayınca ağlaması bir anda durmuştu. Yine aynısını yapıyordu. Acılarını hep gizliyordu.
"Neden hazır değilsin?" Allah kahretsin soracağım soru bu değildi. Nasılsın demem gerekiyordu. Neden böyle oldum ben. Kalbim onun için üzülüyordu. Ama beynim ona çok öfkeliydi. Ve şuan beynim devredeydi.
"Ben biraz hastayım sanırsam. Yemeğe gelemeyeceğim. Kusura bakma maaşımdan kesersin bunu." Sesi titriyordu. Dedikleriyle şaşkınlıktan gözlerim kocaman açılmıştı. Ne yani o da mı vazgeçmişti benden. Boğazımda bir yumru oluştu. O da ağlamamak için kendini çok zor tutuyordu.
"Neyin var? Doktora götürmemi istemesin?" Dedim merhametim az da olsa kendini beli etmişti.
"Ha-hayır lütfen beni yanlız bırakırmısın?" Çok kötüydü. Onu ilk defa böyle görüyordum. Bu haline rağmen bana kiyafetmi hazırlamıştı yani. Yanına gidip baş ucuna oturdum. Derince yutkundum.
"Sana çok öfkeli ve kırgınım ama bu haline de dayanamıyorum. İstersen iyi olana kadar yanında kalabilirim. Toplantıyı erteleyedebilirim."
"Hayır bana acıdığın için yanımda durmana gerek yok bir yabancının yanımda olmasını istemiyorum. Kardeşim olarak durmayacağını çok net söyledin zaten. O yüzden çıkarmısın odamdan." Titriyordu onu bu halde bırakamazdım. Saate baktım. Daha yarım saat vardı. Meriç beye mesaj attım.
"Merhaba Meriç bey sizden çok özür dileyerek birşey isteyebilirmiyim. Çok yakın bir tanıdığım şuan zor durumda. O yüzden toplantıyı bir saat ileri alabilirmiyiz? Bu kadar ciddi olmasa inanın ertelemek zorunda kalmazdım."
Hemen görüldü olunca şaşırdım.
Mesaj gelince direk mesaja girdim.
"Ah kalp kalbe barşı Buket benimde çok acil bir işim çıktı. Ailevi bir mesele. Tamamdır sorun yok."
Aldığım mesajla derin bir nefes aldım verdim.
"Çok teşekkürler anlayışınız için." Diye yazıp telefonu çantama koydum.
Odadan çıkıp mutfağa ilerlerken Hayal tekrar ağlamaya başladı. Onu bu halde ben bıraksam çocukluğum bırakamazdı.
Mutfağa geçip çorba yapmak için malzeme çıkardım. Dünden beri açtı. İyi gelirdi ona. Hızlıca çorbayı yapıp tepsiye koydum. Odadan içeri girdiğimde yatakta oturuyordu. Dizlerini kendine çekmiş boşluğa dalıp gitmişti. Gözlerinden yaşlar ardı ardasına akıyor. Ara ara iç çekiyordu.
Benim odaya girmemle bir anda irkilip sanki geri geri gidecekmiş gibi yatağın başlık kısmına sindi.
"Sakin ol benim." Dedim sakin bir sesle.
"Sen neden gitmedin?" Dedi kısık bir sesle.
"Toplantı ertelendi. Meriç beyin acil işi varmış." Yanına oturup tepsiyi önüne koydum. Başımla tepsiyi işaret ettim.
"Hepsi bitecek hadi yemeye başla."Dedim emri vaki bir sesle. Bembeyaz yüzü kıpkırmızı gözleri ve kurumuş ve morarmış dudakları beni endişelendiriyordu. Başka birşey daha olmuştu. Öyle hissediyordum.
Başını olumsuz anlamda iki yana salladı.
"Canım istemiyor." Dedi kısık ve titreyen sesiyle.
"Yemezsen hasta olursun ama lütfen o kadar uğraştım." Bana inanamıyormuş gibi baktı.
"Bare bana yalan söyleme. Ne kadar çok yemek yapmayı sevdiğini senden iyi biliyorum." Muzip bir şekilde gülümsedim.
"Bu kıyafetlerle zor oldu. Kirlenseydi beni yolardın. Bunu göze alamazdım."
Dediklerim onun yüzünde soluk bir tebessüme neden oldu.
Daha fazla dayanamadım ve o korktuğum soruyu sordum.
"Ne oldu o depoda Hayal sen bir hayvandan bu kadar korkmazsın ki küçükken evde akrep beslemişliğin bile var senin. Başka birşey oldu eminim. Ne oldu hadi anlat bana. Ben Mert'e sana dokunmaması için çok uyardım ama dinlemedi beni. Bunu sana ben yapmadım Hayal inan bana." Dedim sakin ve net bir sesle.
Gözleri doldu. Kollarını bacaklarına sardı.
"Biliyorum sen bana asla öyle birsey yapmazsın izinde vermezsin ama onlar yaptı. O adamlar beni akreplerin içine koydular ama akrepleri elime alıp sevdiğimde çok şaşırdılar. Ama sonra beni onların içinden çıkardılar. Ama beni iki aç pitbula aynı odaya koydu Buket. Ve bağlı değillerdi." Gözlerim dehşetle kocaman açıldı. Nasıl bağlı değillerdi.
"Nee ne diyorsun sen Hayal birşey yaptımı sana." Dedim dehşete kapılmış bir şekilde.
"Keşke tek onunla olsa asıl berbat olan şey-" dedi ve sustu.
"Susma Hayal ne oldu anlat. Korkutma beni." Endişem hat safadaydı.
Sesi titredi ve ağlayarak anlatmaya başladı. Dedikleriyle kanım çekilmişti.
"İçlerinden biri iki köpeğide tutuyordu. Ba-bana soyun dedi. Yoksa köpekleri üzerime salacağını söyledi. Çok korktum ama onlar çok acımasızdı Buket. İlk başta karşı çıktım. Adam köpeklerden birinin zincirini gevşetince-" sıkıca sarıldım. Hayır hayır Mert bunu asla yapmazdı. İzin vermezdi. Titriyordu hemde aşırı derecede. Üşümekten değildi bu korkudandı.
"Şiittt sakin ol tamam. Bunu onlar sana Mert'in emriyle mi yaptılar." Asla ihtimal vermiyordum. Mert bunu hayatta yapmazdı.
"Ha-hayır hatta içlerinden biri, "Mert bey duyarsa yaşatmaz seni dedi ama adam onu tersledi. Nasıl olsa ölecek yanlışlıkla öldü deriz kalbi durdu korkudan deriz dedi adama. Onlar beni öldürecekti Buket."
Daha sıkı sarıldım. Bunu yapan kimse kendi ellerimle parçalıyacaktım.
"Dokundularmı sana?" Dedim titreyen sesimle.
"Ha-hayır ama çıplak videomu çektiler. Çok utanıyorum Buket çok iğrenç bakıyorlardı." Kendimden uzaklaştırıp yüzünü ellerimin arasına aldım.
"Sakın utanma bunu onların yanına bırakmayacağıma emin olabilirsin. Mert biliyormu bunu?" Dedim titreyen sesimle artık bende ağlıyordum.
"Hayır onun sesini duydum ama adamlardan biri bayıltı beni." Ben bunun hesabını sormazmıyım. Ondan ayrılıp hemen telefonu elime aldım Mert'i aradım. İlk çalışta açmadı. Mesaj attım.
"Çabuk aç önemli!"
Bir iki saniye sonra hemen aradı.
"Ne oldu bir sorunmu var sevgilim?"
"Hayal'i depoda tutan tüm adamları çabuk aynı depoya topla Mert bende geliyorum çabuk ama bir kişi bile eksik olmayacak. Anladın mı beni." O kadar sinirlenmiştim ki kan beynime sıçramıştı.
"Sakin ol Buket ne oldu anlat bi." Sesinde merak ve endişe vardı. Hayal'e göz göze geldim. Söyle dercesine başıyla onayladı.
"Senin adamlarından bir kaçı Hayal'i taciz etmiş ve uygunsuz videolarını çekmişler Mert!" Çok kötü birşeydi. Yaşamıştım ölüm bile yanında hafif kalıyordu.
"O puştların ben varya. Tamam hallediyorum." Diyip telefonu kapatı. Hayal ise donuk bir şekilde boşluğa bakıyordu.
*******
Hayal her ne kadar gelmeyeceğim desede gelmesi için zorladım. Yoksa bu durumdan çıkmayacaktı. İlk defa bu kadar kötü görüyordum. Yol boyunca tek kelime bile etmedi. Depoya geldiğimizde. Gözüm saate takıldı. Daha kırkbeş dakikam vardı.
Hızlıca depoya girdik. Hayal'in adımları geri geri gidiyordu. Elimi elini bulunca gözlerime baktı. Samimi bir şekilde gülümsedim. Bağırma sesleri geliyordu. Sesin olduğu yöne gittiğimizde Mert'in iki kişiyi bağlamış demir sopayla adamın karnına vuruyordu.
"Ben size elinizi bile sürmeyeceksiniz demedim mi lan." Sert bir şekilde vurmasıyla adamın ağzından kanların akması bir oldu. Hayal korkuyla arkama saklandı. Mert'i ilk defa bu şekilde görüyordu.
"Gidelim Buket o çok korkutucu." İster istemez bu dediği beni güldürmüştü. Benim gülmem onu şaşırtmıştı. Tam tekrar konuşacakken Mert Hayal'in sesini duymuş olacak ki bize doğru döndü.
Gözleri beni bulunca sinirli yüzü bir anda gevşedi ve sinirli hali yerini beni görmenin sevincine bıraktı.
"Sevgilim hoşgeldin." Gözleri Hayal'e kaydı. Ona hayla öfkeliydi. Ama gözlerinde ufakta olsa bir merhamet anlık belirdi ve hemen geri silindi. Adımlarım ona doğru atarken Hayal de arkamdan geliyordu. Mert'in yanında durup asılı olan iki kişiye baktım.
Gördüğüm kişiyle sinirim daha da arttı.
Bu Hayal'in başında bekleyen ve yumrukla bayılttığım adamdı. Gözlerim tekrar saate kaydı. Geç kalıyordum. O adamı işaret ederek. "Onu bana bırak bizzat ben ilgileneceğim." Adamın gözleri korkudan kocaman açıldı. Kana bulanmış yüzünün rengi gitmişti. Birinin gülme sesini duyunca bunun Hayal'i taşımama yardım eden adam olduğunu gördüm. Bakışlarım ona dönünce bir anda sustu.
"Seni güldüren nedir?" Dedim sert bir sesle. Sert sesimle gülmesi bir anda soldu.
"Özür dilerim Buket hanım. Aklıma bugün ki tek yumrukla bayıltmanız geldi. Tek yumrukla bayılttıysanız halini düşünemedim de." Kendini zor tutuyordu.
"Adın ne senin?" Dedim meraklı bir sesle. Gerilmişti ama bu adamı sevmiştim.
Başını yere eğip mahçup bir sesle konuştu.
Mert ise adamın dedikelriyle şaşkınlıkla beni izliyordu.
"Cem efendim." Dedi.
"Cem sevdim seni bundan sonra benim sağ kolumsun." Mert'e döndüm.
"Onu senden alıyorum sevgilim." Yüzünde gururlu bir gülümseme oluştu.
"Bütün adamlarım emrine amade sevgilim." Bu dediğine cilveli bir gülümsemeyle kısa bir süre bakıp önüme döndüm. Bu adamın aklıyla oynamayı çok seviyordum. Bu bakışım onu sersemletmişti.
Diğer asılı adama öfkeli bakışlarımı çevirince derince yutkundu. Onu da Hayal halledecek." Söylediğim kelimeyle Hayal, "Nee ben mi?" Dedi şaşkınlıkla. Siyah kuşağı vardı. Ve benden daha iyi dövüşeceğini de iyi biliyordu. Neden şaşırmıştı ki?
"Evet sen sana bunu yapanların yanınamı bırakacağını düşündün. Kendine gel sen benden daha iyisin bu gibi durumlarda. Ben senden öğrendim bir vuruşta bayıltmayı unuttun galiba." Asılı olan iki adamda dehşetle birbirine baktılar. Bunu beklemedikleri çok belliydi.
"Senin o anki korkundan yeteneklerini unuttuğunun farkındayım ama kendine gelmelisin Hayal." Hayal omuzlarını dikleştirdi. İşte benim kardeşim.
"Şimdi benim önemli bir toplantım var. Hemen çıkmam gerek şu şahsı bana bırakın gerisi sizde." Tam çıkacakken Mert'in elini belime atıp beni kendine çekmesiyle afalladım.
"Gitmesen olmaz mı? Boş ver o puştu. Seninle güzel bir yemek yiyelim ne dersin sevgilim." Dışarıdan gören biri sert ve emrivaki konuşur sanır ama benim o gözlerde gördüğüm. Gitme diye yalvarmasıydı.
"Hem ben müstakbel eşimin yanımda olmasını istiyorum."
"Neee eşimi??" Hayal şoktan fal taşı gibi açılan gözlerle bize baktı sonra bakışları parmağımda ki yüzüğe kayınca gözlerin de büyük bir hayal kırıklığı oluştu. Onu görmezden gelerek Mert'en ayrıldım. Evlendiğimizi sanıyordu ama ona bir saat açıklama yapmayacaktım. Bu haberi ilk ona verirdim. Hatta evlilik teklifinden saniyeler sonra ama olmadı. Hayat planladığımız gibi ilerlemiyor malesef.
"Gitmem gerek sende biliyorsun sevgilim sadece iki saatlik bir yemek. Ve yaptıklarını da unuttum sanma bunun hesabını ayrı soracam." Dedim uyarı dolu bir sesle.
"Senden gelecek her şey başım gözüm üstüne sevgilim." Bu dediği beni gülümsetmişti.
"Hayal sana emanet. En ufak bir zarar gelirse sorumlusu sensin." Dedim uyarı dolu bir sesle.
"Ama hayır ya yapamazsın bana bunu o yılana göz kulak olmam bunu çıkar aklından." O söylenirken ben çoktan depodan çıkmıştım. Ne kadar nefret etsede son dediğimin üzerine ona zarar vermeyeceğini çok iyi biliyordum.
Lokantaya geldiğimde daha on dakikam vardı. Meriç bey masada oturmuş kadehini yudumluyordu. Hızlı adımlarla yanına gittim.
"Çok özür dilerim Meriç bey. Ailevi bir sorun vardı." Elimi uzattığım da o da ayağa kalkıp ceketinin önünü ilikleyip elimi tuttu ve elimin tersini dudaklarına götürdü.
"Seni beklemek benim için büyük bir zevk Buket." Bu adamın halleri beni sinir ediyordu.
"Teşekkürler anlayışınız için." Dedim hafif tebessümle. Sandalyemi çekip oturmamı bekledi. Fazla bekletmeden hemen oturdum. O da yerine oturunca, "umarım çözebilmissindir sorunu." Sesinde ki merak konuyu deşelemek ister gibiydi.
"Evet sayılır." Dedim kısa cevabım hoşuna gitmemişti. Bana öyle bir bakıyordu ki ürperdim.. Sorduğu soruyla gözlerim doldu.
"Anne ve babanla ilgilimi bu ailevi sorun." Donuk bir şekilde suratıma bakıyordu.
"Hayır çok yakınımla ilgili." Titreyen sesime engel olamadım.
"Hmm anladım. Anladığım kadarıyla kardeşiniz kadar yakın size."
Kadehinden bir yudum daha içti. Beni dikatlice inceliyordu. Amacı neydi bu adamın.
"İsterseniz iş ile ilgili konuşalım. Dosyayı incelediniz mi? Değiştirmek istediğiniz yada sormak istediğiniz bir yer var mı?" Konuyu değiştirsem iyi olacaktı.
"Aileniz de sizinle mi yaşıyor yoksa onlar Türkiye de mi? Onlarla da tanışmak isterim." Sinirlenmeye başlamıştım. Derin bir nefes alıp verdim. Sakin ol Buket.
"Meriç bey işle ilgili mi konuşsak acaba?" Dedim imalı bir sesle.
Rahat bir şekilde arkasına yaslandı.
"Ben zaten işle ilgili konuşuyorum. Ortak olduğum kişinin ailesini tanımak isterim. Bu sana özel değil tüm ortaklık yaptığım kişilerin de aileleriyle tanışıyorum."
Sesinde ki rahatlık ve umursamazlık sinirimi bozuyordu.
"Benim ailem vefat etti. Tanışabileceğiniz bir ailem yok." Boğazımda kocaman bir yumru oluştu. Sesim sona doğru kısıldı. Tek kaşını kaldırmış aşalayıcı bir ifade belirdi yüzünde.
Öfkeyle ona baktım. "Ne o çok mu hoşunuza gitti." Sert ve öfkeyle kurduğum cümle onu dumura ugratmıştı. Nasıl bir yüz ifadesinde olduğunu yeni fark etmiş gibi oturduğu yerden doğruldu. Boğazını temizlemek için hafif öksürdü.
"Hayır yanlış anladın beni. Üzüldüm tabi ki başın sağolsun." Bu adamı hiç sevemdim. Hemde hiç. Mert çok haklıydı. Bu adam da bir haller vardı.
"Neyse ailevi takıntılarınız bittiyse dönelim mi iş konusuna?" Öfkem hayla yerindeydi. O yüz ifadesi çok iğrençti.
"Yapma böyle inan başka birşey geçti aklımdan. Asla böyle bir şeye öyle tepki verecek biri değilim." Elini elime uzatınca hemen masanın altına koydum elimi. Bu onu rahatsız etmişti. Umrumda da değildi.
"Tamam özür dilerim bilerek yaptığım birşey değildi." Daha fazla uzatmak istemiyordum.
"Tamam sorun değil." Dedim hafif tebessüm ederek. Şu yemek bir an önce bitse iyi olacak. Masada ki sudan bir kaç yudum içtim. İyi gelmişti.
"Benim biraz acelem var o yüzden hemen başlasak olurmu?"
"Tabi olur. Zaten konuşulacak pek bir şeyde yok. Şirketi büyütmek için istediğin kadar destek olurum. Diğer konularda nasıl istersen öyle yap bu konuda söz hakkı sende." Şaşkınlıkla ağzım açık kaldı. O kadar milyon doları sorgulamadan vereceğim mi diyordu yani.
"A-ama siz o kadar parayı hiç sorgulamadan, nasıl yani? Hiç mi merak etmiyorsunuz?" Yüzünde keyifli bir gülümseme oluştu.
"Sana güveniyorum. Disiplinli, çalışkan ve zeki birisin. Seninle ortak olmamda bu yüzden." Hayran bakışları utanmama sebep olmuştu.
"Bana güvendiğiniz için teşekkürler Meriç bey."
"Şu bey lafını ve sizli bizli olayını kaldıralım demiştim." Dedi yapmacık bir sinirle.
"Kusura bakmayın ağız alışkanlığı."Dedim mahçup bir sesle.
Kısa bir süre beni inceledi. Bir şey söyleyecekmiş gibiydi. Ama onu durduran neydi.
"Birşey mi söyleyeceksiniz?" Konuşması için teşvik etsem iyi olacaktı.
"Bir şey soramak istiyorum ama kızarsın diye çekiniyorum açıkçası." Ne soracaktı ki bu kadar kızacağım ne olabilirdi?
"Buyrun sorun lütfen." Bana uyarı dolu bakınca hemen düzelttim. "Ne soracaksın sorabilirsin." Dedim bu sefer.
"Peki o halde soruyorum." Başımla onayladım.
"Ailen hayatta olsaydı şuan nasıl bir hayatın olurdu?" Uzun bir süre ona baktım. Ne alakaydı bu şimdi. Benim ölmüş ailemle ne alıp veremediği vardı.
"Hiç düşünmedim. Ama galiba Türkiye de olurdum ve ailemle beraber mutlu bir şekilde yaşamaya devam ederdim. Onları çok özlüyorum." Gözümden akan bir damla yaşı hızlıca silip başımı eğdim.
"Son bir soru başka yok olur mu?" Dedi tereddüte kalmış gibiydi. Ona bakıp başım ellerime çevirdim. Ağladığımı görmesini istemiyordum. Başımı olumlu anlamda salladım.
"Başka bir ailen olduğunu ögrenseydin nasıl bir tepki verirdin?" Mekanik bir şekilde başımı Meriç'in gözlerine kitledim. Ne demekti bu şimdi.
Tam konuşacakken konuşmamı bölen o sesi duydum.
"Hiç bir şey değişmezdi. Onu bırakıp giden aileye aile denmez. Ayrıca bu iş yemeğimi değilmiydi, yoksa ben mi yanlış anlıdım." Mert yanımıza gelip yanıma oturdu.
Bakışlarım ona dönünce ağladığımı gördüğü an çene kasları gerildi.
Anlımdan öpüp beni kendine çekti.
"Bir daha onun gözünden yaş akmasına sebep olursan senin nefesini keserim benden söylemesi." Şaşkınlıkla Mert'e bakıyordum. Rahat bir o kadarda tehditkar sesi beni şaşırmıştı. Ben onu bu hallerini görmüştüm ama bu kadarını hiç görmemiştim.
"Senin ne işin var burada?" Dedim sitem edercesine. Sert bakışları bana dönünce yumuşadı.
"Seni özledim sevgilim. Hem toplantı bitmiş gibiydi. Bende yanınıza geleyim dedim. Başıyla iki arka masamda ki Hayal'i işaret etti ve kulağıma eğilip, "bu kız elimde kalacaktı kendimi zor buraya attım. O yüzden bana kızmaya hakkın yok." Bakışlarım Hayal'e kayınca hayla çok kötüydü.
"Buket bu kim?" Dedi biliyordu ama benden duymak istiyordu.
Tam konuşacaken yine Mert benden önce davrandı.
"Bana sorsana Meriç ATA." Elini uzattı. Aşırı öfkeliydi. Yada öfke değilde kıskançlıktı bilmiyorum ama kendini zor tuttuğu belliydi. Herşey duymuştu. Ne bekliyordun ki Buket seni bu adamla tek mi bırakacaktı. Meriç elini uzatmayınca Mert silik bir şekilde gülerek elini geri çekti.
"Ben Buket'in nişanlısı Mert Korkmaz." Gözlerinde ki meydan okuma beni korkutmuştu.
Meriç şaşkınlıkla tek kaşını kaldırdı. Bakışları parmağıma kaydı. Yüzüğü görmesiyle yüzü bir anda kreç gibi oldu. Bu hali Mert'i baya keyiflendirmişti.
"Bende memnun oldum tanıştığıma." Dedi Mert iğneleyici bir şekilde.
"Toplantı da bittiğine göre nişanlımın burada işi kalmadı ayağa kalkıp beni de ayağa kaldırınca şaşkınlıktan ne diyeceğimi şaşırdım. Meriç beyin gözleri benim üzerimdeydi.
"İzninizle Meriç bey." Diyebildim son anda.
Mert belimi kavrayıp beni dış kapıya doğru yönlendirdi. Ne yaşamıştım ben az önce. Hayal de arkamızdan gelince lokantadan çıktık. Yüzüme vuran soğukla kendime geldim. Mert'en ayrılıp ona öfkeyle baktım.
"Mert napıyorsun sen toplantının ortasında yaptığında neydi böyle?" Sinrile soğudum.
"Ne toplantısı Buket adam sana yürüyor resmen ona ne senin ailenden. Toplantı için buluşmadığı çok beli bu kadar saf olma. O ortaklığı hemen iptal ediyorsun. Seninle ben ortak oluyorum. Bu adam da birşeyler var. Hiç gözüm tutmadı bu piçi." Kocaman açılan gözlerle ona bakıyordum.
"Senin kıskançlıktan gözün dönmüş." Dedim hayretler içinde. Derin bir nefes alıp nefesini sert bir şekilde verdi. Sakinleşmeye çalışıyordu.
"Buket bak sevgilim bunun kıskançlıkla bir alakası yok sana anlatamadığım şeyler var ve bana güven ve şu ortaklığı iptal et. Sana söz herşeyi yoluna koyayım sana herşeyi anlatacam." Ne demekti bunlar benim bilmediğim neler dönüyordu.
"Ne demek bunlar Mert neler oluyor?" Dedim endişeli ve şüpheci bir sesle. Yanağımdan öpüp geri çekildi.
"Zamanı değil sevgilim ama bana güven olurmu?" Dedi içten bir sesle.
"Neden şimdi anlatmıyorsun? Neden sonra diyorsun?" Bakışlarım Hayal'e kaydı. O da en az benim kadar merakla dinliyordu.
"İnat etme be kızım bende daha tam çözemedim çünkü ama bildiğim tek bir şey var bu adam çok tehlikeli. Ve seninle alıp veremediği birşey var."
Banada tuhaf gelmişti zaten. Bu kadar anlayışlı ve her şeye evet diyen bir iş adamı görmedim hiç.
"Peki öyle diyorsan öyle olsun." Elini tekrar belime atıp beni kendine çekti. "Böyle laf dinle işte güzelim." Dedi yanağımdan öperken.
Belimde ki eliyle beni arabaya yönlendirdi.
"Hadi gel eve bırakayım seni. Benim ufak bir işim var halledip bende gelirim sana." Karşı çıkmadan yönlendirmesiyle arabaya bindim. Hayal ise arka koltuğa bindi. Mert'e sürücü koltuğuna geçince hemen arabayı çalıştırdı. Tam hareket ettiğimizde Meriç beyi lokantanın camından bizi izlediğini gördüm elleri cebinde rahat bir halde bana bakıp imalı bir şekilde gülümsüyordu. Benim ona baktığımı görünce göz kırptı. Bu hareketine şaşırmıştım. Araba hızla uzaklaşırken ben o bakışının şokundan çıkmamıştım. Kimdi bu adam benimle ne gibi bir işi olabilirdi? Cidden Mert haklıydı. Çok tuhaf biriydi. Biraz da ürkütücü.
Kısa bir süre sonra telefonuma gelen mesajla daldığım düşüncelerden sıyrıldım. Gelen mesaja bakınca anlık gözlerim Mert'i ardından aynadan Hayal'e kaydı. Sonra tekrar mesaja baktım.
Meriç beydendi.
"Sevgili nişanlına fazla güvenme derim. Senden sakladıklarını bilsen onun yanında durmayı bırak öldürmek istersin. Benden daha tehlikeli o Buket bunu unutma!
Mesajı dört defa okudum. Ama algılamakta zorlandım. Hemen cevap yazdım.
"Ne demek bunlar açık açık konuşun benimle. Sen kimsin Meriç ATA? Bana nasıl bunları söyleyebiliyorsun? Ne biliyorsun?"
Kısa bir süre sonra cevap geldi.
"Aklının ucundan bile geçmeyecek biri. Ama merak etme Buket yakında herşey gün yüzüne çıkacak."
Ellerim titremeye başlamıştı.
"Ne oldu Buket neden öyle bakıyorsun telefona?" Mert'in sesiyle başımı telefondan kaldırıp Mert'e baktım tam Mert tekrar konuşacakken Hayal'in bağımasıyla ikimizde yola mekanik bir şekilde döndük.
"MERT DİKKAT ET!!!???"
Mert ani firenle durunca önümüzün kesildiğini yeni fark ediyordum. Beş araba ve içinden onlarca adam çıkmıştı ve arabamın etrafını sarmaya başlamışlardı. Silahları bize doğrultmuşlardı. Korkuyla Mert'e bakıyordum. Mert ise çoktan bir plan düşünüyordu. Bir anda bana ve Hayal'e baktı.
"Mert bunlar kim neler oluyor.?" Dedim korkuyla gözlerimi adamlardan ayıramıyordum. Hayal'in de benden aşağı kalır yanı yoktu.
"Allah kahretsin nasıl tahmin edemedim." Dedi endişesi en çok benim içindi. Gözlerinde ki kaybetme korkusunu çok net görebiliyordum.
"Mert bunlar kim dedim?" Adamlardan biri bizim arabaya doğru temkinli bir şekilde silahını doğrultarak geliyordu.
"Öldürdüğüm yer altı mafyalarının adamları. Bulmuşlar yerimi." Gözlerinde acıyı gördüm. "Ve seni! Şimdi ben size şimdi diyince kafanızı eğiyorsunuz ve ben diyene kadar o kafanız kalkmıyor. Ama Hayal sen kaldırabilirsin tabi onda sorun yok." Bu halde bile kızla uğraşıyordu.
"Mert dalganın sırası mı üzerimize onlarca silah doğrultulmuş ve senin yaptığına bak."
Sinir ve korku vücudumu sarmıştı.
"Öleceğiz kesin öleceğiz." Hayal korkudan titremeye başlamıştı. Mert ise gözlerini adamlardan ayırmıyor bir şeyler planlıyordu. Gözleri sürekli arabanın aynalarındaydı. Tekrar Hayal'e bakıp sinsice gülümsedi.
"Sen birilerini öldü göstermeye meraklısın ölümle aran iyi senin neden korkuyorsun bu kadar." Mert korkusunu gizlemeye çalışıyordu. Ve bunu Hayal'e laf atarak yapıyordu.
"Mert Allah aşkına birşey yap korkuyorum." Dedim titreyen sesimle. Kendim için değil onlar için korkuyordum. Bakışları bana döndü bir kaç saniye güven verircesine gözlerime baktı.
"Korkma sevgilim ben yanındayken yanında olmasam bile sana en ufak bir zarar gelmesine asla izin vermem." Gözümden bir damla yaş aktı.
"Aptal aptalsın işte. Anlamıyorsun ben sana birşey olacak diye korkuyorum."
Ağlamaklı çıkan sesim onu afallatmıştı.
Tam bana bakacakken benim kapımın zorlanmasıyla korkudan çığlık atarak Mert'e doru geriledim.
"Tamam sakin ol ben halledeceğim." Belinde ki silahı yavaşça çıkardı. İki bacağının arasına koydu.
"Torpitoda silah var Hayal arka koltukta oturduğun koltuğun altında da silah var dikatli bir şekilde alın ben şimdi diyince başınızı eğin ve sakın kaldırmayın zorda kalmadığınız sürece silahları kullanmayın anlaşıldı mı?" Korkuyla başımı salladım.
"Peki aklından ne geçiyor? " Dedim merakla.
"Seni hayatta tutmak. Bu adamların sana dokunmasına asla izin vermem. Kendi canım pahasına olsa bile." Canım yandı. Kalbim acıdı. Başımı hızla iki yana salladım.
Adamlar kapıları zorluyor ve açmamız için emirler veriyordu.
"Buna asla izin vermem anladın mı? Ya beraber ölürüz ya da beraber kurtuluruz buradan." Öfke ve acıyla Mert'e bakıyordum.
"Lütfen sevgilim zamanımız yok dediklerimi yap. Yaşayacağım sana söz ama şimdi dediklerimi yap." Başka çaremiz yoktu zaman kısıtlıydı ve aleyhimize işliyordu.
"Lütfen yaşa sevgilim olurmu?" Dedim yalvarır bir sesle. Dudaklarına derin ama kısa bir öpücük kondurdum. Gözleri doldu.
Gözlerim doldu.
Eli vitese gitti. Gözlerime derin bir sevgiyle baktı. Çok korkuyordu. Bende çok korkuyordum. O benim için ben onlar için. "Şimdi." Diye bağırmasıyla Hayal'e ikimiz başımızı eğdik. Araba hızlı bir şekilde hareket etti. Kurşun sesleri ve patlayan camlar Hayali'in çığlığı. Ben ise içimden 'Allahim ne olur onu koru diye dua ediyordum.
Korkuyordum hemde hiç olmadığım kadar. Başımı hafif kaldırıp Mert'e baktım. Tek elle ateş ediyor diğer eliylede araba kullanıyordu. Bir şeylere çarpıyorduk.
Mert ile kısa bir anlığına göz göze geldim.
"Başını kaldırma!" Diye bağırdı bana.
Bakışlarım Hayal'e kaydı ama ses yoktu öylece duruyordu.
Bakışlarım benim tarafımda ki cama kaydı.
Adamlardan biri namluyu Mert'e çevirmişti. Bu keskin nişancıydı. Korkuyla Mert'e baktım. "MERT DİKKAT ET" Diye bağırdım ama duymadı. Çok ses vardı. İleride ki arabalardan birinin arasındaydı. Kırmızı nokta Mert'in göğüsün de belirince başımı eydiğim yerden kaldırdım. Vücudumu Mert'e siper ettiğim an da nefesimin acıdan kesilmesi bir olmuştu.
Vücudumda hissettiğim acıyla tüm kaslarım gerildi. Ağzımdan acı dolu bir inilti koptu. Ama Kurşun sesleri o kadar çoktu ki kendi çığlığı mı bile duyamıyordum. Mert tek eliyle boynumdan tutup benim eğilmeme neden oldu. Bu hareketi canımı çok yakmıştı. Bakışlarım ona kaydı.
"Sana başını kaldırma dedim." Diye bağırdı. Ama kulaklarım uğulduyordu. Kendimi zorlayarak Mert ve Hayal'e bakışlarımı çevirdim.
Mert'in üzerinde kanlar vardı. Hayal kıpırdamıyor ben ise vurulmuştum. Canım acıyordu. Ama bunu Mert'e belli edemezdim. Önümü göremiyordum ama silah sesleri uzaklaşıyordu.
Gözlerim kararmaya başlamıştı.
"Şükür atlattık sayılır. Çıkın hadi atlattık." Sesinde ki rahatlama çok netti. Ama ben kıpırdıyamıyordum. Başımı kaldırdım benim tarafımda olan kazağında kan vardı. Başım dönmeye başlamıştı. Ama bu acıdan değil kan gördüğüm içindi.
"Yara-yaralandın!" Diyebildim kesik kesik çıkan sesimle.
"Ha-Hayal iyi mi?" Dedim tekrardan. Mert hayla araba kullanıyor ara ara dikiz aynasından arkayı kontrol ediyordu.
"Ben iyim sevgilim ne kanı? Neden öyle duruyorsun eyildiğin yerden doğrul hadi. Takip etmiyorlar." Dedi tekrar dikiz aynasından bakarak. Ama Hayal den ses yoktu. Bir anda ani firen yapı gözleri benim tarafımda olan koluna baktı. Kanı görünce beyninden vurulmuşa dönmüştü adeta. Dediklerimi yeni idrak ediyordu. Vurulmuştum ama neremden vücudum da inanılmaz bir acı vardı.
"Buket bu kan? Sen?" Bir anda vücudumu kontrol etmeye başladı. Beni eyildiğim yerden doğrulttuğu an acıdan dudaklarımdan ufak bir inleme koptu.
Başım koltukla buluşunca bakışlarım Hayal'e kaydı. Gözleri açıktı ve korkuyla bana bakıyordu. İyiydi galiba.
Bakışlarım Mert'e kaydı. Göğüsüme dehşetle bakıyordu.
Bakışlarımı zorda olsa onun baktığı yere çevirdim. Son gördüğüm şey göğüsümde açılan kurşun yarasından akan kan oldu. Bilincim kapanırken Mert'in çığlıkları duyduğum son şeydi.
"Yapma işte yapma bunu bana, aç gözlerini ne olur? Bak iyisin hadi ruhum bırakma kendini."
Derin bir nefes alın bölüm sonu.....
Ayyy bölüm sonunu buhulu gözlerle bitirmek kadar zor birşey yok. Ah be Buket hep başkalarının canını kendi canından önce tutuyorsun.
Nasıldı sizce bölüm. Ayy Mert'e de çok üzüldüm. Sevdiğinin kanı üzerine bulaştı.
Sizce yeni bölümde neler olacak?
Oy ve satır arası yorumları unutmayın canlarım.💋
Yeni bölümde görüşmek üzere...💞🦋
SEVİLİYORSUNUZZZ....🌸💋🐞
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 33.69k Okunma |
4.35k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |