@mavitus
|
Zifiri karanlıkta, göz gözü görmese de sesler oldukça net duyuluyordu. Ortalık sessizdi, adım sesleri dışında hiçbir ses kulağı doldurmuyordu. Önüne fırlayan siyah gölgeyle irkilip duraksadı, hafifçe sıçramıştı. Karısında duranın bir çift sarı gözlere sahip muhteşem güzel simsiyah tüyleri olan bir kedi olduğunu gördüğünde gülümsedi. Rahat bir nefes alıp ona doğru eğildi, dokunmak istemişti. Hızlıca eline doğru aldığı pati darbesi sebebiyle geri çekildi. Hırçın ya da zarar görmüş bir kedi olduğunu düşünerek dokunmaktan vazgeçti. Doğruldu. Bir çift ayak sesi ikiye katlanmıştı, arkasını dönmeye korkuyordu fakat kontrol etmesi gerekiyordu. Göz ucuyla başını hafifçe oynatarak arkasına baktı. Hızlıca başını önüne geri çevirmişti. Sima ya da giyinişini fark edememişti fakat arkasında biri olduğunu görmüştü. Az önceki kediden de eser yoktu artık, ses bile çıkarmamıştı. belki de çıkarmıştı da korkudan duyamamıştı. Elini hızlıca çantasına atmış anahtarlarını kavramıştı. Koşmuyordu koşarsa dikkat çekeceğini fark ettiğini göstereceğini biliyordu. Tahminen bir kaç metre arkasındaydı. Adım sesleri arttıkça hızlandı, hızlandı ve... evet artık koşuyordu. Korkudan küçük dilini yutmuştu adeta, bu yüzden çığlık atamıyordu. Ensesine yapışan kalın, sert ve pürüzlü bir avuç sertçe geriye çekip fırlattı. O acıyla ses çıkartmayı başarmıştı. Kısa fakat oldukça güçlü bir çığlıktı bu. Etrafta kimse görünmüyordu belki fakat herhangi birinin sesini duymuş olabileceğini düşünüyordu. Üstüne oturmuş ve ona doğru eğilmiş, bileklerini tutarak ağzını kapatmıştı. Debelenerek üzerinden atabileceğini varsaymıştı fakat kalın ve kalıplı cüsseye sahip olması bunu son derece zorlaştırıyordu. Kollarını bacakları arasına hapsederek boştaki elini arka cebine attı, çıkarttığı şırıngayı boynuna yanaştırıp hızlıca içindeki sıvıyı enjekte etti. Bir kaç saniye daha debelenmişti fakat debelendikçe daha hızlı yorulmuş, gözlerini açık tutamamıştı. Uykuya daldığından emin olduğunda üzerinden kalkıp çantasını bir köşeye fırlattı. İçindekiler ilgisini çekmiyordu birinin bulması da öyle. Ayaklarından tutarak onu karanlığın içerisinde sürüklemeye başladı.
06.48
Çalan telefon tüm uykuyu dağıttı. Yarım araladığı tek gözüyle elini komedinin üzerine atmış üstündekileri dağıtarak telefonunun avucuna gelmesi için aramıştı. Parmaklarına çarpan telefonu kavradığında kimin aradığına bakmadan telefonu açıp kulağına götürdü. Ayık olmayışı yüzünden tok çıkan sesiyle mırıldadı.
-Barlas Arslan, evet?
Telefonun diğer ucundan çok daha kalın, oldukça gürültülü bir ses kulağına iliştiğinde diğer gözünü de açmıştı.
-Uyuyor muydun? Kalk ve karakola gel. Bir dosyada görevlisin. -Zaten uğraştığım bir vaka var. -Dosya değişikliği, Barlas iki dakikan var. Kalkıyor ve buraya geliyorsun. -Anlaşıldı.
Telefonlar kapandığında kulağında tuttuğu telefonu yatağın üzerine atıp kollarını iki tarafa genişçe açarak sesli bir nefes alıp verdi. Kalkıp yatağında oturur pozisyona geçti. Kollarını yukarı kaldırarak genişletti, esneyip ayağa kalktığında kapısı aniden açıldı. Yüzünü çevirip annesine gülümsedi. Odası dağınıktı bu yüzden alacağı tepkiyi biliyordu fakat dinlemeye vakti yoktu.
-Hızlıca hazırlanıp çıkacağım, duşa giriyorum.
Sandalyesinin üzerine koyduğu siyah pantolonu ve siyah gömleğini avuçlayarak hızlıca banyosuna yöneldi. Geçerken annesinin yanağına küçük bir öpücük bırakmayı ihmal etmemişti. Böyle yaptığında annesi ona kızamıyordu. Eşyalarını askıya asarak duşa girdi.
07.37
Duşakabinden uzattığı elini asılı havlusuna dolayarak durduğu yerden aldı. Hızlıca kendini kurulayıp iç çamaşırı çekmecesini çekti, seçtiğini giyip pantolon ve gömleğini de giydi. Saç kurutma makinası yardımıyla saçlarını özensizce, hafif ıslaklığını alacak şekilde kurutup eliyle aşırı dağınık görümü tamamen dağınıklığını bozmayacak şekilde düzeltti. Sevdiği parfüm ve deodorantıyla da son rötuşunu yaptığında banyo tezgahında duran saatini bileğine taktı. Her zaman boyunda taşıdığı, babasına ait asker künyesini yeniden boynuna geçirip banyodan çıktı. Odada, dağınıklığın arasında bir yerlerde kalan kemerleri ve silahını aramaya koyuldu. Bulmayı başarmıştı, hepsini gerekli yerlere takıp yerleştirdikten sonra çoraplarını da giyip dolaptan siyah beyaz sporlarını alıp deri ceketini de kaparak yatağının üzerinde bekleyen telefonunu da cepleyip çıktı. Kahvaltıya vakti yoktu. Dış kapının yanındaki askılıkta asılı araba anahtarını da kaparak evden çıktı.
09.10
Karakolun park alanında arabasına veda etti. İş arkadaşıyla karakolun giriş kapısında karşılaşmıştı.
-Günaydın, erkencisin. -Erkenden arandığımdan. -Dosyayla ilgili gelişme mi var? -Değişiklik. -Hadi ya, beceremedin mi acemi.
Gülmüştü fakat Barlas'la göz göze geldiğinde onun hiçte gülmediğini fark etti. Hızlıca kendini toparlayıp ortalığı yumuşatmaya karar verdi.
-Yine mi uzadın sen be? -Halen 1.92'yim değişmedi. -Öküz.
Göz devirip zaten geçtiği girişten amirin odasına yöneldi. Kapısına tıklatıp araladı. Bir sürü dosya arasında kaybolmuş polis amiri kafasını uzatarak 'gel' anlamına gelen o kafa hareketini yaptı. İçeri geçip kapıyı ardından kapattı, koltuklardan birine oturup bekledi.
-Yeni bir dosya alıyorsun, henüz yeni mezunsun fakat başarılı olacağını düşünüyorum. Dikkatli ve hızlı düşünebiliyorsun. Kısaca vaka değişikliği yaptım. -Nedir peki? -Çözümlenememiş fakat şu ana kadar bildiğimiz 8 cinayeti olan bir seri katili arıyoruz. Bulduğumuz tek bir ipucu var Barlas. Her cinayet aynı tarihlerde işlenmiş. Düzenli olarak değil fakat kurbanların ölüm tarihleri aynı. -Dosyayı incelemek istiyorum. -Odana bıraktım, bakabilirsin fakat yanına birini daha alman gerektiğini düşünüyorum. Bir dedektifin sana yardımcı olabileceğini düşünüyorum bu yüzden kardeşini de dahil etmeyi düşündüm.
Kız kardeşini elinden geldiğince uzak tutuyordu fakat mesleği gereği buna engel olması zordu. Bir dedektifti, yapması gereken işi de araştırmaydı. Onu durduramazdı. Başkalarıyla çalışmasındansa kendisiyle çalışmanın daha güvende olması anlamına geldiğini düşündüğünden reddetmedi.
10.00
Odasında oturmuş, kız kardeşini aramıştı her şeyden haberi olduğunu öğrenince konuşmayı uzatmamış masasında duran dosyayı elleri ayarına alıp sırtını sandalyesine yaslayarak incelemeye başlamıştı. Her kurbanın ölüm şekli aynıydı, aldığı yaralar aynı yerlerde aynı büyüklük aynı derinlikleydi. Ortak özelliklerinden biri de kedi tırmalamasıydı, garipti. Dosyayı detaylıca incelemişti, molaya çıkmaya karar verdiğinde odasına hem arkadaşı hem de vakada çalışacağı bir diğer ekip üyesi Bartu dalıvermişti.
-Kapı çalmak diye bir şey olduğundan haberin var mı? -Aman be Barlas, sen çalıyor musun benim kapımı? -Siktir ette otur şuraya, dosyaya bir bak. -Dosyanın örneğinden vardı baktım ne olduğuna. Oğlum şaka gibi ama gerçek, boktan bir şeyi bize kakaladılar gibi geliyor. -Basit olduğunu düşünmüyorum. İpuçları karışık olduğundan saçmaymış gibi geliyor sadece. -Ekipte kimler olacağını biliyor musun? -Hayır, bakmadım sadece seni biliyorum, hep aynı olayda oluyoruz.
Bartu koltuğa oturup yayılırken genişçe gülümsedi sesini hafifçe alçattı.
-Ezgi'de varmış oğlum!
Yaslandığı yere iyice yerleşen Barlas ayak bileğini dizinin üzerine kaldırırken kollarını başının arkasına atmıştı. Gözlerini kapatıp omuz silkti.
-Ee, yani? -Ezgi lan, Ezgi! Hatun taş gibi, zehir gibi de zekası var. -Ortaya atılan ipuçlarını birleştiriyor sadece. -Barlas kız efsane güzel. -İlgimi çekmiyor. -Boşver anasını satayım, gay olduğunu düşünmeye başladım.
Güldü, doğrulup dosyayı eline aldı.
-Molaya çıkıyordum. -Hadi gidelim. Başka işin var mı? -Hayır, dosyayı alıp eve geçeceğim. Yarın toplanıp konuşuruz. -Ekip lideri yine sensin değil mi? -Bir şey söylemedi. Öğreniriz yarın, çıkalım.
10.32
Eve dönmek için arabasının kapısını açmıştı, telefonu çalınca durdu. Bilmediği bir numaraydı, açıp kulağına götürdü. -Barlas Arslan, kiminle görüşüyorum? -Özel Erkollar hastanesinden arıyorum, Beyza Işık ben, annenizin burada olduğunu haber vermek istemiştim. -Sorun nedir? -Baygınlık geçirmiş, uyutuluyor haber vermemiz istendi. -Geliyorum, bir kaç dakikaya orada olurum.
...
|
0% |