Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@mavperikal

Merhaba inci taneleri nasılsınız?

 

Kurgumuz nasıl gidiyor? Siz Basillan'da bir gruba girmek isteniz bu hangisi olurdu?

 

Ateş, su, toprak, hava?

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın. Sizi seviyorum :)

 

(11) Yanan İnci

 

Suya hükmeden insanların daha dingin ruhlu olduğu düşünülürdü. Balık kadınları genelde duygusal ve sezgisel anlamda daha kuvvetli olurdu.

 

Ateş ise, ateşti... dokunduğu yeri yakan, alevleriyle oluşan gölgesiyle korkutan, dumanıyla sinsice bedenlerin içine sızan daha dişli, gerçekçi ve biraz zorlu bir rakipti.

 

Valeri bir ateşti, elementinin tüm özelliklerini bir bir sergilemiş ve okulu hala devam ederken birçok rakibini geri planda bırakıp göz önüne çıkmıştı. Masum görünümünün ardındaki parlayan zekası keskin bir hançer gibi kurcalayanın eline batardı. Ateşlerin en bilindik gücü ateşti fakat ardında gizli kutularda bilinmeyen güçler olabilirdi.

 

Bu güçleri önce alfana, daha sonra kraliyette rütbeli kişiye bildirmen gerekirdi. Gücünün varlığını sonradan öğrenirlerse cezalandırılırdın. Güçler krallıkta kullanılırdı, bu yüzden el üstünde tutulur ve yanlış hamleler yapmadığın müddetçe sevilirdin. Ancak Valeri krallığın kurbanı olmak istemediği için, zar zor algıladığı bu gücünü kimseye söylemek istemedi. Başına gelen her şey de bu yüzden geldi.

 

Yaptığı yasaklı kan büyüsünün sonunda saniyeler boyunca boş kalan kabuğunu Lily'nin ruhu doldurdu. Valeri de böyle olsun istememişti ancak bazı riskler senin daha güçlü adımlar atmanı sağlardı.

 

Akvaryumun içinden çıkan ve bir balık gibi çırpınan Lily, Alexander'ın boynuna doğru zıplayınca, kocası anında sardı bedenini. Duygusal boşluğundan ne yapması gerektiğini bilememişti Lily. Tamam kendi bedeninde değildi ama can da tatlıydı işte. Ne olursa olsun bu işi düzeltmeli ve herkes kendi bedenine geri dönmeliydi. Üstelik karnındaki bebek ona bağlıyken yanlış adımlar atmadan önce iki kere düşünmeliydi.

 

"Şşşt, Valeri... sakin ol bebeğim."

 

Lily çıldırmanın eşiğine gelip yaşadığı korkunç andan sonra daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladı. Bu aptal adam asla anlamayacaktı. Onun karısı değildi, defalarca söylemesine rağmen hala aynı isimle seslenmesi bu duruma inanmayıp kabullenmediğini gösterirdi.

 

Alexander ise düşünceliydi. O yüzgeç orada nasıl oluşmuş olabilirdi? Daha gizli bir kahin bulmalıydı. Karısının son zamanlarda aklı bulanıktı bu yüzden bazı masallar uyduruyor olabilirdi. Sonra ise bir anda aklına ufaklık geldi. Tabii ya, bunu nasıl düşünemezdi? Belki de bebeği su grubunda olduğu için annesiyle paylaşım yapıyor ve suyun içinde boğulmasına izin vermiyordu.

 

İşte bu seçenek içini daha çok aydınlattı. Valeri havuzu yaptırırken öyle detaylı işlemişti ki açma kapama düğmesini unutacak değildi. Emindi Alexander, karısına büyü yapılmıştı. Kollarında ağladıkça küçülen bu kadın gözlerine oldukça savunmasız gözüktü. Bu işi duyulmadan çözmekten başka bir çaresi yoktu.

 

Eğer büyülendiyse, bu anlaşılır ve düzeltilemezse, bebek doğduktan sonra annesi ve bebeği ayırırlar, Valeri'yi ise gerezaya gönderirlerdi. Çünkü kurallara göre kadın ya da erkek fark etmez, bir alfanın eşi daima kurallara uygun olmalıydı.

 

Gereza göklere kadar uzanan kuleleri bulunan bir mahzendi. Mahzenlerin yer altında olması beklense de onu yer yüzüne dikmiş ve mahkumları orada cezalandırmayı seçmişlerdi. Tabii delileri de...

 

Herkes suçuna göre farklı katlarda bulunur, ya büyülenir ya da yaratıklarla baş başa kalırdı. Azılı bir mahkumun hücresi kulenin en tepesindeyken, yırtıcı ve büyük bir kuşla baş başa bırakmak için tepedeki parmakları açıp acı içinde canlı canlı avlanmasına sebep olmuşlardı. Öncesinde ise kızgın güneş parmaklıkların ardından etini yakmıştı.

 

"Lütfen bana inan," diye fısıldadı güçsüzce Lily. Normalde bu kadar güçsüz bir kadın değildi, sorunlarıyla başa çıkabilir düştüğü yerden kalkmasını bilirdi ancak yaşadığı durum normal bir durum değildi. Bu kimin başına gelirdi?

 

Sessiz kalmak istemeyen Alexander, ona umut da vermek istemiyordu. Sana inanıyorum diye yalan söylemek yerine "Bunun arkasında ne varsa çözeceğim, bana güven," demekle yetindi. Fakat bu sefer de Lily sana güveniyorum demek istemedi. Zaten yıpranmış zihnine bir de yalanlarla bezeli sözler sokmak istemedi.

 

Kocası kızıl saçlarını okşayıp kucağında aynı ritimde sallamaya başlamasıyla, Lily'nin de gözleri kapanmaya başladı. Adam minicik bir sakinlik büyüsü yapmış olabilirdi. Kollarındaki kadını oldukça geniş ve konforlu yataklarına yatırıp üzerine bir şeyler örttükten sonra, omzunun üzerinden son kez bakıp odadan çıktı. Daha dün gece o yatağın üzerinde sevişip tutku dolu anlar yaşamışken, şimdi karısı, karısı olmadığını iddia ediyordu.

 

Ejderhaların talim alanına geldiğinde kendi ejderini metreler ötesinden seçebildi. Çünkü en keskin gözleri kendi ejderhasındaydı, bu özellik Alexander'a da yansıdığı için kendini şanslı sayıyordu. Öncelikle saygısını göstermek için önünde hafif bir reverans yapıp sonra beyaz sert derisini sevdi.

 

"Kızım, nasılsın?"

 

Ben iyiyim, ama sen değilsin. Neler oldu?

 

"Neler olduğuna inanamazsın Pearlynine."

 

Üşenmeden ismimi uzun uzun kullandığına göre durum fena demek?

 

Ejderhasına bu ismi hak ettiğini yürekten savunuyordu Alex. Pearlynine da onu seçtiğinde daha minik bir ejder sayılırdı. Bir nevi birlikte büyümüşlerdi. Üstelik ejderhalar zor seçtikleri gibi, küçükken neredeyse hiç seçmezlerdi. Çocukların karakterlerinin daha oturduğu bir yaşa gelmesini beklerlerdi.

 

O sırada elinden ateş çıkarmakla meşgul olan küçük Alex, bu büyüyü doğru yapmak için sürekli denemeler yapıyordu. Ateş çıkarmak basitti ve grubunu belirliyordu evet, ama önemli olan bu ateşi nasıl yöneteceğini öğrenmekti. Elinde bir inci taşıyla onu yakmaya çalışırken uzaktan onu izleyen bu kirli beyaz renginde mini ejderi görmüştü. Önce kalbine bir ılıklık aktı, bunun onu sevdiği için olduğunu sansa da aslında gönül bağı kuruyorlardı.

 

Sonra ise zihninde onu duyduğunda bağlantının tamamlandığını anladı ve ne olduğunu anlayınca ise deli gibi sevinip zafer dansı yaptı. Herkesin dilden dile dolaştığı olay başına geldiği için ondan mutlusu yoktu. Hevesle kendi yakamadığı inci taşını yere, ejderhasının önüne koydu.

 

"Bunu yakarsan arkadaşlığımız resmi olarak başlamış olur," dedi çocuksu bir sevinçle. Şimdiden ona öyle çok güvenmişti ki taşı yakacağına şüphesi bile yoktu. Ejderhası küçük olsa bile onun iki katı kadar vardı. Bu yüzden ağzını açıp yüksek bir ateş çıkardı ve etraftaki otlar ince bir kıvılcım şeklinde yanıp kül oldu.

 

İnci taşını görmeyen Alex, yerinde zıplarken kollarını beyaz ejderhanın bacaklarına doladı. Yetişkin bir ejderha olmaması insan yavrusu boyutunda olacağı anlamına gelmezdi. "Merhaba, ben Alexander. Sen kısaca Alex diyebilirsin ama, sevdiğim kişilerin bana kısa adımla seslenmesine bayılırım."

 

Merhaba Alex, ben Pearlynine ve sen de bana kısa adımla seslenebilirsin.

 

Alex'in gözleri parlarken zihninde duyduğu genç kadın sesiyle bir şaşkınlık daha yaşadı. Başta olayın sıcaklığıyla bunu anlayamamıştı ama o ejderhaların hepsini erkek sanıyordu. Önceki kız arkadaşlarıyla pek anlaşamadığı için ilginç bir deneyim olacaktı.

 

"Nasıl yani senin adın inci demek mi? O yüzden mi yakabildin o inciyi?" diye soru hevesle. Ejderha ise burnundan solumak ve ona sürtünmek dışında bir şey yapmadı. Bilinen bir şey vardı ki inciler asla yanmazdı. Yüksek bir nefesle üflediği için ileriye yuvarlanan inciden Alex'in hiç haberi olmadı. Onun gözünde İnci, inciyi yakmıştı...

 

Loading...
0%