@mavperikal
|
(19) Aquanın Alfası
Bir kişinin şaşırması bazen yeteri kadar bir şey ifade etmezdi ancak bir topluluk hep beraber şaşırıyorsa işin ilginç boyutu ciddi anlamda düşünülmeliydi. Bazıları Mara'ya kaçık profesör derken bazıları inanıyordu.
Evren kendi içinde her yerde olduğu gibi fikir ayrılığı yaşıyordu. Büyünün olduğu yerde bile imkansızlıklar merak uyandırıyordu. Ancak Mara keşifleri sayesinde yüz on dört tane evrenin birbiriyle temas halinde olduğunu öğrenmişti. Büyülerin kökenine indiğinde ise deneme yanılma yoluyla mevcut notlara girip sonra da sisteme geçmesini sağlayanlar vardı.
O halde neden deneme yanılma yöntemini kullanan ve bunu kimseye açıklamayan birileri olmasın diye düşünüyordu? Eğer temas bir şekilde gerçekleşmiş olmasa bir başkasının ruhunun onların evreninde ne işi vardı?
"Ne?"
"Nasıl?"
"Buradan başka bir yer mi Profesör?"
Sorular ardı ardına patlarken Mara sessizliği korumak için elini kaldırdı. "Bir yerden bir yere ışık hızında gitmek mümkün mü?"
"Evet ama ne yazık ki sadece size mümkün," diyen Olivia oldukça üzgün bir ses tonu kullandı.
"Peki Basillan'ın sonu sadece haritada gördüğümüz kadar mı? Surlar, deniz, boşluk vs vs... Peki sonra ne var?"
"Umarım korkunç yaratıklar yoktur Profesör?"
"Bizim hiç bilmediğimiz başka bir evren var, evrenler. Onlar da tıpkı sizin gibi bu konuyu konuşup şaşırıyor düşünsenize."
"Peki neden irtibat halinde değiliz Bayan Mara?"
"Herkes kendini gizli tutmak ister. Mayamızda hırs ve ihtiras var, güç ve kavga var. Elindekinden daha çoğuna kim sahip olmak istemez ki?"
"Ben istemem, herkes gayet mutluyken ne gereği var?"
"Güzel Alice, keşke herkes senin gibi düşünse ama içimizdeki şeytanlar bizi bir an bile yalnız bırakmaz ve her şey küçük bir kıvılcımla başlar. Belki de evrende elementlerle iş birliği yapan tek bölge bizizdir. Gücümüz kıskanılabilir, elde edilmek istenilebilir. Bu da savaş çıkması hatta taraflardan birinin esir olması demek olabilir."
Mara anlattıkça sınıfta çatılan kaşlar çoğaldı. Bunların hepsi bir tek Lily'ye normal geliyordu. Sonuçta o iki bölge gezmiş biriydi.
"Düşünmeniz ve araştırmanızı istediğim konu şu; bilinmeyen bir evrenden içimize gönderilen birileri olabilir mi? Beş gününüz var ve iki parşömen uzunluğunda bir ödev istiyorum," diyerek sarmal merdivenden indi ve toprak yerdeki yılanlarından bazılarını besledi.
"Kokunuzu hissetmeleri için onları beslemelisiniz çocuklar, ateş olmanız onlarla bağ kurmanıza engel değil ve elbette manevi bir bağdan bahsediyorum."
Nasıl besleyeceğini düşünen Lily etrafına bakındı. Olivia tırnaklarından birini koparıp toprağın içine atınca da şaşırıp kaldı.
"Yılanlar tırnak mı yiyor?"
"Elbette tırnağımı yemiyor Val, Tanrı aşkına aklın nerede? Toprak tırnağı bir gübre olarak algılayacak ve üzerinde gezinen solucanlar ve farklı böcek türleri bununla ilgilenecek. Böceği bir başka havyan yiyecek ve yılan da o hayvanı yiyecek. Muazzam bir döngünün içinde yılanı beslemiş olacağız," diyerek uzun bir açıklama yaptıktan sonra anladım dercesine başını salladı Lily.
Olivia hala toprağa besin atmayan arkadaşını gördü ve elini elinin içine attı. Çantasından minik bir pens çıkarıp onu ateşle ısıttıktan sonra fazla derilerini manikür yapar gibi tek tek toprağa attığında onlarla kimsenin ilgilenmediğini gören Lily şaşkındı. Sonrasında sarmaşıkların dibinde olan minik tomurcuğu sıkacak içinden akan suyu tırnaklarına boca edip yumuşamasını sağladı. Bu Lily için bir krem anlamına geliyordu.
Dersten sonra geldikleri gibi kuleden aşağı inip geniş ve boş araziye çıktılar. Öz savunma dersine giren James'i görünce hafif tebessüm etti. Oğlan buna şaşırmaktan başka bir şey yapmadı. Çünkü Valeri aile üyeleriyle samimi değildi.
"Ee şimdi ne yapacağız zeytin?"
Olivia şüpheyle arkadaşına bakıp onu biraz süzdü. "Ne yapmak istersin?"
"Biraz gezinmek isterim malikanede çok sıkıldım."
"İşte tam bir Valeri cümlesi. O malikane sıkılmayacak gibi değil. Sürekli diken üzerinde durmak kim bilir ne kadar zordur?"
Valeri'nin neden diken üzerinde durduğunu anlamasa da onun hakkında bir gerçek daha öğrenmişti nihayet. Taş yoldan geçerken etrafta bir tane bile ot görmemek ilgisini çekmişti. Sonra karşı yolda bir ignisin öfkeyle elini savurmasını ve çıkan mini ateşin küçük otları tutuşturduğunu gördü. Aslında çevreyi biraz gözlemlese bazı şeyleri anlayacağını biliyordu.
Yanında geçen uzun saçlı kızım elindeki çikolataya benzer şeyi görünce karnının acıktığını hissetti. Hatta ağzında bir şeyler var gibi kımıldadığını da...
"Ne zaman yemek yiyeceğiz?" diye sorduğu arkadaşı gülerek onu izliyordu.
"Acıktıysan yemekhaneye gidelim, her zaman sıcak yemek bulunur."
"İşte reddedemeyeceğim bir teklif."
Yemekhaneye girdiğinde pişmiş böcekleri görerek elini hemen midesine götüren Lily sadece yaprak yese daha makbule geçerdi.
"Ne oldu Val, sen bunları severdin?"
"Sanırım bebekten," diyerek suçu karnındakine attı ve derin nefes almamaya gayret etti. "Lütfen sen ye, ben biraz temiz hava alıp geleceğim."
"Olmaz öyle ben de geleyim."
"Hayır biraz yalnız kalmalıyım teşekkür ederim," dediğinde Olivia başını salladı. Yemekhaneden geldiği hızla kaçan Lily az önce ayağının dibinde gezen böceklerin biraz büyüğünün midesine girecek olmasından feci bir korku duydu. Deniz canlılarına da bayıldığı söylenmezdi. Ara ara balık yese kafiydi onun için.
Çiçeklerle etrafı sarılmış bir bank görünce kendini oraya attı ve gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Biraz daha rahatladığında üzerinde beliren gölgeyle yeniden gözlerini araladı.
"Karımın acıktığını hissettim," diyen Alexander'a gerçek bir gülümseme sundu. Alex banka ters oturup elindeki sandviç poşetini açıp Lily'nin ellerine verdi. Gerçekten acıkmış olan Lily sandviçin içindekileri bayıla bayıla yemeye başladı. Üçgen kutunun içindeki meyve suyunu da açıp kamışını dudaklarına doğru götürüp karısını beslemeye başlaması çevrede meraklı bakışlara neden oluyordu.
"Çok teşekkür ederim, ne kadar ihtiyacım vardı buna bilemezsin."
"Bilirim, karımı ve çocuğumu düşünmek benim asli görevlerim arasında."
"Evet, tamam bilirsin," diyerek homurdanan Lily tüm yanaklarını doldurana kadar bir ısırık aldı. Alex gözlerini ondan ayıramıyordu çünkü normalde karısı asla böyle şeyler yapmazdı. Çünkü bir alfanın kızı asil hareketlerde bulunmalıydı. Görenler hamile olduklarını bildikleri Valeri'yi bu yüzden dikkate almayıp gülerek devam ettiler.
Pembe korseli bir kız onlara doğru yaklaştığında ikisi de meraklı gözlerini dikerek baktı. Kızın gözleri elindeki ekmeğe doğru kayıp gülümseyince Lily daha da çok merak etti.
"Merhaba Valeri, ben Ran. Elbette tanıyorsundur ama hatırlatmakta fayda gördüm."
"Merhaba Ran?"
Ran, aquaların alfasıydı. Ana erkil düzende alfa sadece erkek demek değildi. Gözleri Valeri'yi süzüp gülümserken yakalanınca hiç çekinmedi.
"Hamile haberini aldım, mutluluklar dilerim. Umarım soyunuza faydalı bir birey olur. Tebrik etmek ve nasıl olduğunu sormak için geldim?"
"Teşekkür ederim Ran, her şey yolunda. Umarım sen de iyisindir."
"Çok naziksin, teşekkür ederim. Eşleri daha fazla meşgul etmek istemem. Bir sorunun olması dahilinde beni bulunmaktan çekinme. Bölgedeki tek alfa kocan değil, anlarsın ya?" diyerek göz kırptıktan sonra uçuşan saçlarını toparladı. "İşte sana açık çek, yardımıma ihtiyacın olduğu an yardım edeceğime söz veriyorum."
"Duyduğum en ilginç sözdü. Aklımda tutmaya çalışırım," diyerek gülümsedi Lily. Giderken ufak bir el hareketinden sonra ağaçların arasından gözden kaybolan Ran'ın arkasından bakıp durdular.
Olayın farkında olan Harvey bu durumdan tedirgin olsa da karısına belli etmedi. Ran bir suydu, ve hissettiği bir şeyler olmasa adımları onu Lily'nin yanına getirmezdi. Tıpkı havuzda boğulurken kulağından çıkan yüzgeçleri gördüğü gibi...
|
0% |