@mavperikal
|
(25) Lilium
Lily White
"Bir ay yaklaşık olarak elli gün sürüyor ama..."
"Ne?"
"Üç aşağı beş yukarı farklılıklar gösterdiği oluyor tabi."
Dizlerimin bağı çözülen bedenimi kollarıyla daha sıkı sararak tuttu ve üstten bana bakarak tahminen ne söylemesi gerektiğini düşünüyordu.
"Sizde kaç gün sürüyor?" diye tereddütlü bir tonlamayla sordu.
"Otuz gün sürüyor elbette. İnanamıyorum şansımın ne derece çalıştığına gerçekten inanamıyorum. Alexander ben ne yapacağım?"
Hala kolları arasında yığılmış gibi dururken tek hamlede kucağına alıp odadaki koltuğa taşıdı beni. Çok fazla yakınlaşmamak için ekstra çaba gösterdiğini anlamıştım.
"Lütfen biraz daha açık ol ve beni bu bilmeceyi çözmekten kurtar."
"Bir ay elli günse, hamileliğin ilk ayını geride bıraktığım düşünülürse geri kalan on iki ay altı yüz gün eder. Yani bir fil gibi yaklaşık iki sene çocuk taşıyacağım öyle mi?" Durup dinlendikten sonra yüz ifadesinde bir değişim aradım ama yoktu. "Ve sen zaten bunu biliyordun ama açıklamadın."
"Evet ne yazık ki dokuz aydan bahsettiğin an söylemem gerekirdi fakat fazla panik yapmıştın. Her şeyi bir anda zihnine yükleyemem, bu senin sonun olur. Bazı büyücüler fazla bilgiden kafayı yiyorlar ve sen bana sağlam lazımsın."
Tutunacak bir dal ararken öfkemin kime ya da neye olduğunu bilmedim. Sadece içimde biriken bir top vardı. Onu salacak bir şeyler bulmalıydım. Belki de Olivia ile birlikte biraz orman gezisine çıkar ve dağa taşa haykırırdım. Evet, bu iyi bir seçenekti.
Alexander yüzümde ilginç bir şey fark etmiş gibi duraksadı ve gözlerinin dudağıma doğru kaydığını gördüm. Bunca şeyin üzerine bunu yaparsa tüm tanrılar yardımcımız olsun demekti. Derin bir nefes alıp boğazımı temizledim ama bu onun kendine gelmesini sağlamadı.
Bir süre sonra kendiliğinden geri çekilirken yutkunup sanki hüzünlenmiş gibi bir tavra büründü. "Gidelim Lilium, kahvaltı salonunda bekliyorlar geç inmek saygısızlık olur."
Bana seslenişi ilk başta kalbimin umutla dolmasına neden olacakken son anda çevirmesi afallamama neden oldu. Adımı bu zamana kadar asla söylemememizin nedeni kabul etmek istemediği içindi. Ancak artık elbette bunu biliyordu, bu bizim henüz dile vuramadığımız tek gerçeğimizdi.
Lilium...
Adıma en yakın olan şey olduğu için mi bunu kullanmıştı bilmiyorum ama artık onun için Valeri değildim, henüz Lily de değildim ama artık Lilium olmuştum.
El ele tutuşarak ufak baş selamıyla birlikte sandalyemi çekti ve oturmam için yardımcı oldu. Rayna'nın yaşına göre ezici bakışları bile umurumda değildi. Tek bir kelimesiyle dengemi şaşmıştım. Bizim için bir şeyler değişmişti bunu hissediyordum hem de biraz önce. Ne görmüştü bana baktığında, ona farklı gelen ne olmuştu da bu hitaba karar vermişti?
Keşke zihnini okuyabilmenin bir yolu olsaydı. Zihin okuma... Onun gücünün ne olduğunun bu zamana kadar sormak aklıma gelmemişti, acaba bu gizli bir şey miydi? Kendi gördüğü şeyi ona söylemiş ama derin bir cevap alamamıştı.
"Seni biraz solgun gördüm Valeri?" diye soran anne Layla'ya baktım. Dünden beri beni gerçekten yıpratmıştı ve üzerine öğrendiğim her bilgi öfkemi bu kadına yöneltmeme sebep olacaktı. Seni ve sevimsiz yüzünü görmek bana iyi gelmiyor desem ne diyebilirdi? Aramızdaki bakışma uzayınca gerginlik arada çatırdayan bir elektrik gibi hepimize uğradı.
"Beni solgun görmek için mi yoksa moralimi daha da aşağı çekmek istediğiniz için mi sürekli bunu soruyorsunuz bilmiyorum ama gayet iyiyim, nezaketiniz için teşekkür ederim."
"Demek moralin zaten kötü ve benim daha da aşağı düşürmemden rahatsızsın. Aranız nasıl oğlum?"
"Her şey mükemmelin oldukça üzerinde anne. İçinde gelişen bir bebek var ve enerjisinin yükselip alçalması çok olağan. Bilinçli bir konuşma yaptığını düşünmemem için rica ediyorum kelimelerini seçerek kullan."
"Annene karşı gelmek gibi bir saygısızlık yapmayacağını umuyorum Alexander Harvey!"
"Tam adın kullanılıyor işte başlıyoruz," diye yan sandalyemde mırıldanan James'i benden başka kimse duymadı.
"Hamile karımın sağlığını ve dolaylı yoldan bebeğimi tetikleyecek bir şey yapmayacağınızı umuyorum Layla Harvey."
"Bu ne cüret o bebeğin benim için ne kadar önemli olduğunu unutuyorsun galiba?"
"Karımın benim için ne kadar önemli olduğunu unutuyorsun galiba! Sevgili eşim bu sabah kahvaltımızı başka yerde yapmaya ne dersin?"
"Şiddetli bir evet derim."
"Anne, baba, hepinize afiyet olsun," diyerek elimi tutup çıktığında herkese rest çekmesi inanılmaz hoşuma gitti. Ancak çıkarken babasının bakışlarını görmediğine eminim çünkü annesinin delici ateşi üzerime sıçramasın diye ona bakmakla meşguldü.
Malikaneden çıktığımız an ciğerlerime dolan yalnızca iki hidrojen bir oksijen değil aynı zamanda huzurun bizzat kendisiydi. Mutlu bir gülümsemeyle ona bakarken en samimi ses tonumla "Teşekkür ederim," dedim.
"Karımı savunmam teşekkür gerektiren bir davranış değil."
"Ben senin-"
"Karım değilsin evet. Bu cümleyi bundan sonra yalnızca ve yalnızca odamızın duvarları arasındayken kurabilirsin. Nerede ve ne zaman dinlenileceğini asla bilemezsin," diye kulağıma oldukça yakın bir yerden konuştu. "Şimdi sana biraz enerji yüklemesi yapalım."
"Nasıl olacakmış o?"
"Elbette yiyerek. Bu bedeni iyi doyurmalıyım yoksa bu kadar şeyle nasıl başa çıkarım öyle değil mi? Sen de içindeki minik tırtılın büyümesini sağlamalısın."
Bir yorum yapmadan sessizlik içinde gideceğimiz yere doğru ilerledik. Sanki bir ağacın içine giriyormuşum gibi yeşil bir deliğin içinden geçtiğimizde toprak merdivenleri indik. Resmen yer altına inmiştik. Her şeyin şeffaf olduğu bu yer bir kafeye benziyordu. Şöyle ki şeffaf malzemelerden biri cam bir bölme gibi denizle bizi ayırmıştı. Diğer yanda da aynı şekilde toprakla aramıza çekilmiş bir paravan görevi görüyordu. Tavan o kadar yüksekti ki yer altından çıkan kubbe bir şekilde bizi gerçek havayla buluşturuyordu.
Hayran bakışlarımla orayı süzdükten sonra ona baktım. Bana sadece göz kırpmakla yetindi. "Burada hava, su ve toprak üçü de var. Ateş yok çünkü,"
"Ateş biziz," diyerek aynı anda tamamladık cümlemizi üstelik gerçekten gözünde parlayan ateşi görmüşken. Tüm elementler çevremizi sarıyordu ve bizi doğanın eşsiz bir manzarasıyla bütünlüyordu.
"Hoş geldiniz alfam ve sayın Valeri," diyen kişi başını hafifçe eğip saygısını sundu.
"Hoş bulduk bombacı, sen bize tüm kahvaltı çeşitlerinden getir. Doyurman gereken üç kişi var," diyerek adamı gönderdikten sonra gözlerimi ona diktim. Artık soracağım soruları biliyor gibi gülümseyip cevapladı. "Harika lezzet bombaları yaratıyor," diye gizli bir sır verir gibi yaklaşıp geri çekildi.
"İhtiyacım olan tek şey bombalanmak o zaman."
Gelen her şey inanılmaz harikaydı. Yarısını tabağıma koyup yerken diğer yarısı için yer açıldıkça Alexander takviye yapıyordu. Çok şekerli şeylerden çok tadı hafif ekşi olanlara bayılmıştım. Geçen gün yediğim kraker gibi böreklerden de vardı. Sevmediklerimi yüz ifademden anlayıp kalan tabağı uzaklaştırması hanesine artı puanlar yazdı.
"Sen çok az yedin?"
"Seni izlerken doydum, afiyet olsun devam et lütfen."
Karısına -gerçek anlamda- çok iyi bakıyordu. Tam bir ideal eş kıvamındaydı. Kavrulmuş yaprak gibi bir şeyin üzerine sürüp bana doğru yaklaştırdığı ezmeden bir ısırık aldım ve damağımda bu lezzetin patlamasını bekledim. Gözlerimi kapatıp anın tadını çıkarırken dudağımın kenarına bulaşan parçayı parmağıyla sildi ve elini de kenardaki süngere sildi. Aslında onun bir sünger değil de çiçek olduğunu anlamam saniyelerimi almıştı. Onu tanımaya başladıkça gerçekten ince ve kibar bir adam olduğunu anlıyordum.
"Teşekkür ederim."
"Rice ederim güzel karım, ne zaman istersen buraya gelebiliriz söylemen yeterli."
"Hani kahvaltıya katılmamak saygısızlıktı?"
"Asıl saygısızlığın senin yemek yiyemeyip sağlığını riske atmak olduğunu anladığım için bu kuralı esnetme kararı aldım."
"Bu sabah içinse-"
"Bu sabah, dün akşam ve önceki tüm sofralarda olduğu için," dediğinde sözleri kendinden emin ve güvenilir çıkıyordu.
"Dün akşam sen yoktun?"
"James vardı ama. Kız kardeşlerimle de aran iyi değilse onunla olabilir. Önceden atışıyor olmanız şu an sana karşı düşüncelerinin değişmesini önleyemedi. Malikane içinde bir müttefik bulmak istiyorsan şayet benden sonra en ideal aday," deyip yeniden göz kırpınca gülümsedim.
Artık daha iyi anlaşabileceğimizi düşünüyordum çünkü ben anlaşılıyordum...
|
0% |