Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@mavperikal

(5) Köle Pazarı

 

Güneş, gözüne bir torba dolusu kum atılmış gibi batarken, Lily gözlerini açmakta zorlandı. Hafif esen rüzgâr kesiklerini dişleri olan bir bitki gibi ısırıyordu. Sallana sallana gittiği yolda duyduğu tekerlek sesine göre bir arabanın arkasındaydı.

 

Kendine gelip kenardaki örtüyü kaldırdı ve bir kafesin içinde olduğunu görünce nefesi kesildi. Dahası arabada başka kafesler ve başka kadınlar da vardı.

 

"Ne oluyor? Hey sana sesleniyorum, nereye gidiyoruz? Neden vahşi bir hayvan gibi kafese kapatıldık?"

 

Sürmeli gözleri olan kadının tek hayat belirtisi arada göz kapaklarını kırpmaktı. Onun dışında anlamsızca baktığı suratına hiç cevap vermedi.

 

"Size diyorum, nereye götürüyorlar bizi? Durdurun arabayı! Durdurun diyorum size, kimsiniz siz?"

 

Yaşadığı şoktan hala sıyrılamazken bir de başına bu gelmişti. Bir kâbusun içinde olmayı çok istiyordu ancak ne uzun bir kâbustu bu böyle. Arabanın üzerinde bir kırbaç şaklayınca kafesteki kadınlar bir köşeye sığındılar.

 

"Kesin lan sesinizi!"

 

Lily anlamadan yeniden yapıştı parmaklıklara. En yakınındaki korkan gözlerle ona bakan kadına doğru yanaştı. Oldukça kısık bir sesle yeniden sordu. "Lütfen nereye gittiğimizi söyle? Neden kafese koyulduk?"

 

Kızın gözleri etrafı taradı ve sonunda dudakları aralandı. "Köle pazarına."

 

"Neee?" diyerek bağırması onun için iyi olmamıştı. Dünkü savaşçı kostümü giyen adam elindeki kırbaçla arabadan atladı ve kafeslere tek tek vurmaya başladı. "Kesin sesinizi demedim mi lan size? Ne oluyor yine kahpeler? Az kaldı sizi satınca rahatlayacaksınız! Kızgın kediler gibi ciyaklayıp benim canımı sıkmayın yoksa önce ben miyavlatırım!"

 

Kadınlar sağa sola kaçışırken Lily gözlerini adama dikti. "Kimsin lan sen at kafası? Hemen çıkar bizi buradan?"

 

Adam kırbacı bu kez Lily'nin kafesine vurdu ve ucu ne yazık ki bacağına dokunduğu gibi kanattı.

 

"Bak sen şu titrek kuşa? Bugün aslan kesildi başıma demek? Uysal olmazsan sana vereceğim cezalardan ceza beğenirsin?"

 

Gözleri yandaki kıza değdiğinde şiddetle başını salladığını gördü. Bu ceza neyse berbat bir şey olmalı diye düşündü.

 

"Hemen bırak bizi? Biz senin esirin değiliz?"

 

"Dedi kafesin içinde şakıyan bülbül. Burada yenisin diye ufak bir tolerans sağlıyorum sana, sakın şımarma," deyip kırbacı havada tekrar şaklatıp arabaya bindi. Araba dediği de kasası tahtalarla tutturulmuş kötü bir komyenet bozmasıydı.

 

"Köle derken onun kölesi misiniz yani?"

 

"Sen buraya yeni mi düştün? Köle tüccarına satacak bizi, tüccar da en çok parayı verene köle olarak verecek bizi."

 

Başından aşağı kaynar sular yağarken, olduğu yere çöktü Lily. Böyle saçma bir şey olamazdı. Bu mümkün değildi, eminim ki geçen izlediği filmin etkisinde kalmıştı? Köleler hangi yüzyılda vardı ki? Burası neresiydi?

 

"Neredeyiz biz?" diye sorarken baygın gözlü kadın hafif bir gülme sesi çıkardı. Lily ondan cevap gelmeyeceğini bildiği için diğer kadına bakıyordu.

 

"Vitobria'dayız. Sen gerçekten ilk defa mı geldin? Bak ona karşı çıkma tamam mı? Yoksa başına geleceklerden sonra ölmeyi dilersin ama buna izin vermez."

 

Lily beyninin bir hilti ile darbe almış gibi parçalandığını hissetti. Bu mümkün değildi çünkü daha önce haritada Vitobria diye bir yer görmemişti. Böyle bir şey nasıl hazmedilir bilemeden araba durdu ve üstü çıplak adamlar kölelerin kare şeklindeki kafeslerini tek tek indirdi. Sıra Lily'e geldiğinde dehşet içinde adama baktı.

 

"Bu parça güzelmiş, önce biz tadına baksaydık keşke?" Kafese uzanan eli Lily'nin saçlarına dokunacakken, suratına tükürdü.

 

"Hoşt köpek! Aç şunu hemen? Mahvederim sizi, ne sanıyorsunuz siz kendinizi? Pazarda domates mi satıyorsunuz şerefsizler?" dediğinde koca koca adamlar yüksek bir kahkaha atmaya başladı.

 

"Duydunuz mu bizi mahvedermiş?" derken sarı dişleri mide bulandırıcı şekilde ortaya çıktı. Yüzüne ıslak bir paçavra attığında gülüşünden eser kalmamıştı. "Al şunu da temizlen, yüzün gözün açılsın pasaklı köle."

 

Daha hoş görünüp, daha fazla para etmek için bunu elbette yapmayacaktı. Tiksintiyle adama baktı ve sonrasında dar kafesin parmaklıklarına vurmaya başladı. "Aç dedim, çıkar beni buradan seni pezevenk! Sana boyun eğecek değilim," derken sırtına yediği bir kırbaç darbesiyle nefesi kesildi. Ardından bir tane, bir tane daha.

 

Diğer kadın acı dolu gözlerle onu izlerken Lily çığlık atmamak için zor duruyordu. Gözlerine dolan yaşlar sessizce bir ip gibi aşağı süzülürken havada şaklayan her darbe sırtında bitiyordu. Dar kafeste kaçacak fazla alanı da yoktu.

 

"Sessiz olmayı öğrenmezsen, öğretirim. Bana para kaybettirme küçük kuş! Birazdan alıcılar gelmeye başlar."

 

"Olmayacağım, kimsenin beni almasına izin vermeyeceğim!"

 

Kırbaç yeniden havada süzüldüğünde etrafta duran birkaç karga uğursuz bir gaklamayla kaçıştı. Kuşların bile özgürce uçtuğu bu saçma yerde Lily'nin kaderine köle olmak düşmüştü. Acıdan bayılana kadar isyan edip dayak yedikten sonrasını hatırlamadı.

 

Gözlerini açtığında güneşin batmasına az kaldığını gördü. Kafesin üzeri kirli bir hasırla örtülüydü. Etraftaki uğultulu sesten anlaşıldığı üzere kalabalıktı. Yanındaki farklı bir dille konuşulan şeyi anlamadı. Örtüyü biraz daha araladığında hüzünlü gözlerle ona bakan kadının birkaç altına satıldığını gördü. Kafesten çıkartılırken gözleri Lily'ye değdi ve dudaklarını kıpırdattı. "Hoşça kal."

 

Kafesin üzerindeki kirli hasır bir anda çekildiğinde karşısındaki aptal adama baktı. "Demek aptal küçük kuş uyanmış ha, tam zamanında. En iyi köleler en sona bırakılır, neden biliyor musun? Cebi dolu adamlar, önden çürük malların satılmasını bekleyip her zaman en son gelir."

 

Gözlerindeki parıltı bile ondan nefret etmesi için yeterli bir sebepti. "Beni birine verdiğin an boğarak öldürürüm."

 

"İyi, o zaman ellerini daima zincire vurmaları gereken bir not düşeyim," derken pis pis sırıttı. Ağzına geleni söylemesi iyi olmamıştı. Uzaktan deri ve uzun yelekli bir adamla göz göze geldiğinde hemen bakışlarını kaçırdı. Düştüğü duruma lanet ederken, ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

 

Göbekli adam sırıta sırıta ona bakarak gelip yanındaki adamla konuştu. Hangi dili konuştuğunu hala bilmiyordu. Ancak parayı çok bulmuş olacak ki değişik bir el hareketi çekip gidince derin bir nefes verdi Lily. Yanından geçen adamlara asla bakmayıp daha çirkin gözükmek için kafesten uzattığı eline çamur alıp yüzüne sürmeye başladı çünkü pürüzsüz yüzü uyurken temizlenmişti.

 

O an oldukça ilginç bir şey oldu. Gökyüzünden kayan bir yıldız misali değişik bir ışık gördü ve takip etmeye başladı. Hareket eden şekilli bir ışık görmek normal miydi yoksa deliriyor mu bilmiyordu. Işık ileride zorla buraya getirildiği belli olan tekerlekli sandalyede oturan adamın başının üzerinde durunca, inceledi onu Lily.

 

Otuzlu yaşlarda duran adamın yüzü boş vermişlikle doluydu. Sandalyeyi iten kişi gelince ışık ortadan kalktı. Batmakta olan güneşin bir göz yanılgısı olması mantıklı olan düşünceydi ancak Lily ışığın gerçek olduğunu düşünüp delilik sınırlarını zorladı. Neden o adamı işaret ettiğini anlamadığı için biraz daha inceledi. Belli ki onun için köle almaya gelmişlerdi ama adam istemiyordu.

 

Bu sırada Lily'yi satın almak isteyen biri daha gelmiş ama fiyatı çok bulunca gitmişti. Bir köle için ne kadar söylüyorsa o kadar etmiyordu anlaşılan. Bir mal gibi satılmak üzere olduğu gerçeği etlerini gerim gerim geriyor ve karnında ağrıya yol açıyordu. Bu berbat bir rüya olsa bile kabullenemezdi. Kaçmanın en ufak bir yolunu bulduğu an bu ipsiz sapsız heriften kurtulacaktı.

 

Sandalyeyi iten kişi oradan çekilince ışık yeniden o adamın üzerinde durdu. Artık emindi, evren ona bu adamı işaret ediyordu. Peki ama ona nasıl ulaşacaktı? İyi mi ya da kötü mü olduğunu nasıl anlayacaktı? Yürüyemediğine göre ona çok zararı dokunur muydu, kafasında kabaca hesapladı. Ondan kaçması daha kolay olurdu, evet, bir şekilde o adama ulaşmalıydı.

 

Yüzündeki çamurları biraz araladı bu yüzden, çünkü onu görünce hayır deme olasılığı yüksekti. Tekerlekli sandalyenin onun kafesine doğru yaklaşmasını dört gözle bekledi. O gelene kadar kimseye satılmamak için dua etti.

 

Nihayet sandalyeyi iten adam onu kafese yakın bir yerde bırakıp arkada biriyle konuşmaya gitti. Fırsatını yakalamışken demirlere doğru yaklaştı Lily.

 

"Hey, merhaba," diye seslense de adam ona bakmamıştı. "Lütfen bakar mısın? Kurtar beni buradan. Buraya nasıl geldim bilmiyorum ama sen iyi birine benziyorsun." Adam ona hala bakmıyordu. Son bir umut çaresizce "Bana yardım et!" diye fısıldadı Lily.

 

Esen rüzgâr mı onun fısıltısına kulak vermişti bilinmez, tekerlekli sandalyede oturan adam başını ona doğru çevirince heveslendi Lily. "Lütfen beni kurtar buradan. Beni anlayabiliyor musun? Buraya nasıl geldim bilmiyorum, bana yardım et. Eğer beni kurtarırsan minnettar kalır ve sana bakarım."

 

Adam kızın bu sözlerine tek kaşını kaldırarak bakıp sandalyeyi kendi çabasıyla biraz yaklaştırdı. Köle kelimesinin karşılığından haberi yokmuş gibi davranıyordu. Zaten onu alırsa, hizmet etmekten başka ne işe yarayacaktı ki?

 

"Lütfen bana yardım et! Kurtar beni!"

 

Sandalyeli adam Lily'nin gözlerinin içine uzun uzun baktı ve sonra hiçbir şey demeden oradan uzaklaştı.

 

Loading...
0%