@mavperikal
|
(66) Kutsal Kitap
Demir yağmuruna.
"Greinner yardım etmemiz lazım!"
Atla.
Havadan alçaldığı an kanatlarını üzerime tutmuş ve tırmanmam için olanak sağlamıştı. O kadar çok paniklemiştim ki Olivia'ya bir şey olacak diye. "Lütfen bebeğim anneyi koru." Tamam derin bir nefes alıp daha bugün taze öğrendiğim büyüyü güçlendirip uygulamam lazımdı.
"Seni etkiliyor mu koca adam?"
İnsanlar kadar değil.
Yani etkiliyordu. Bulutlara ne kadar çok yaklaşırsak o kadar acısı artıyordu. Yorgun düştüğü için büyü yapamama ihtimalinden korkarak saniyeler içinde parmağımın ucunda bir su hortumu yaratıp onu üzerimize ağ gibi atıp havayla temasını sağladım. Valeri'nin ateş gücü şu an hiçbir işe yaramazdı çünkü minik demirler ateşe değip geçerse artık sadece demir yağmuru olmaz, eriyen ateşli bir demir yağmuru olurdu. Tanrım Olivia da bir ignisti. Peki başka korunma büyüleri var mıydı?
"Daha hızlı gidemez misin Greinner lütfen."
Yolunu temizlemek için ateşiyle kükrerken umarım altımızdan birileri geçmiyordur diye düşünmeden edemedim. Nihayet uzaktan seçtiğim karaltının Borteaux olduğuna karar verdim. "Gördüm, gördüm!"
Olivia'nın örgünün içindeki kıvırcık saçları dağılmış ve yorgun yüzüne çarpıyordu. Beni havada görünce gözleri şaşkınlıktan açıldı ve bağırmaya başladı. Küçük büyüsüyle kendini korumaya çalışıyordu ancak yeterli gelmediği ortadaydı.
"Val! Ne yaptığını sanıyorsun hemen yere in!"
"Seni kurtarmaya geldim zeytinim."
"Saçmalama ben kendimi koruyabilirim."
Ne kadar koruyabildiğini görüyordum. Derin bir nefes alıp az önce yaptığım büyünün tekrarını denedim. Parmağımın ucundaki hortumu bir ağ gibi onlara atıp havayla temasını sağladım. Ejderhasının üzerinde bana oldukça dehşet verici bir şeye bakar gibi baktı.
"Aqua mı? Nasıl olur?"
"Alex bebekten geldiğini söylüyor."
"Doğru ya aile bağları, anne tarafı, anladım. Daha önce hiç böyle bir şey duymamıştım," dedi ama inanmıyor gibi de bir hali vardı. Sanki Valeri ondan element gücünü bile saklayabilirmiş gibi bir güvensizlik sezmiştim.
"Hadi gidelim." Sesim ona ulaşsın diye bağırdıktan sonra ejderhalar geriye doğru dönüp geldiğimiz yönde uçmaya başladı. Akademinin ejderhalar kolay iniş yapabilsin diye bazı düz alanları vardı ve bunlardan birinin kütüphanenin gizli girişi olduğunu öğrendim. Tıpkı hastane helikopteri alanı gibi gördüğümden kendi kendime gülümsedim. Paralel evrende bir şeyler denk gidiyordu.
Greinner'in üzerinde biraz soluklanmak isterken pençesiyle birlikte nazikçe ayağı indirildim. Kolum çizilmişti.
Borteaux'un dinlenmesi gerekiyor, ejder kuralları falan. Ölmemeye çalış Lily.
Ona öpücük atıp bay bay yaptığımda nefesini gürültü bir şekilde bırakıp saçlarımı uçuşturunca sırıttım. Terasın bir kısmının üstü kapalı koruma alanı gibi olduğundan orayı yürüyerek çıkıp hala dinmemiş yağmurla beraber uçup gittiler.
Olivia gelip boynuma atladığında sarılmaya ne kadar ihtiyacım olduğunu anladım. "Teşekkür ederim Val, daha önce benim için bu kadar endişelenip korumamıştın."
"Tamam tamam sorun değil, umarım gömleğime bulaşan şey sümüklerin değildir," diye takılıp kendini kötü hissettirmemeye çalıştım.
"Değil seni sersem."
"O halde gidip biraz ısınalım ve kimse yokken kütüphanenin tadını çıkaralım."
"Olur, çıkaralım," deyip kolunu omuzuma attı ve benden güç alır gibi derin bir nefes çekip sarılarak içeri girdik.
"Bir şey soracağım, diyelim ki aqua bebekten geliyor peki büyü nereden geliyor?"
Ona sırıtarak bakıp köşede gördüğüm battaniyeyi almaya gittim. "Bu büyüyü Bayan G.G. bu sabah öğretti. Ben de deneyip kahramanlık yapmaya çalıştım işte."
"Evet çalıştın ve doğrusunu söylemek gerekirse bir hayli başarılıydın da."
"Bunu bir iltifat olarak alıyorum, gel bakalım bir tane bulabildim paylaşalım."
"Rahatsız olmaz mısın? Bir keresinde böyle şeylerden çok hoşlanmadığını söylediğini hatırlıyorum."
"Şu an hiç rahatsız değilim biraz üşüdüm ve bedenimin ısınmaya ihtiyacı var, sorularla beynimin ısınmasına değil."
Gözüm kitaplarda dolanınca merakım gittikçe arttı. İçimde onların cildini tek tek okşamak gibi delice istekler geçiyordu. Evet ben Lily White sırf bir kitap çok ilgimi çektiği ve kurcaladığım için gözümü kapattığım an evren değiştiren o kadın ve hala akıllanmamıştım. Bir an acaba Alex'e bu kitaptan bahsettim mi diye şüpheye düştüm. Evet! Kırmızı deri kaplı bir kitaptan bahsetmiştim ama içeriğinden hiç söz etmemiştim. Zaten o sıra beni kale almadığı için bu detayı unutmuş olabilir miydi acaba?
Aylardır buradaydım ancak o kitabı bulsam bile geriye dönemezdim çünkü bu sefer ruhum ve bedenim bir bütün değildi. "Olivia, sence burada içinde elementlerin canlılarının bulunduğu bir kitap var mıdır?"
Gülerek cevapladı. "Rengini de söyle de tahminde bulunayım bari."
"Kırmızı deri?"
"Olamaz, kutsal kitaptan bahsetmiyorsun değil mi?"
"Kutsal kitap mı?
"Evet, hani canlılarımızın ruhuyla bizzat elementlerimiz tarafından oluşturulmuş o kitap. Benzerleri var ama ona asla ulaşamazsın, korunuyor unuttun mu?" diye sordu alayla.
"Hafızam her şeyi içinde tutamıyor bu aralar biliyorsun. Sence yağmur dinmiş midir?"
"Hafızandan sonra şimdi de duyma duyunu mu yitirdin canım arkadaşım? Camdan gelen sesleri dinle."
Doğru söylüyordu, o kadar çok düşünmeye dalmıştım ki resmen duyularımı geri plana atmıştım.
"Greinner, Alex'e güvende olduğumu söyler misin? Benim için endişelenip aramaya çıkmasın."
Ortalığı birbirine kattı bile, Pearlynine'a bildirdim haberi var.
"Sen Basillan'ın en iyi ejderhasısın."
Evet o kadar iyiyim ki beni görünce bayılmıştın!
"Her neyse," diyerek homurdandığımda zihnime doğru alev püskürttüğünü hissettim. Sıcacık sanki yanaklarımı okşayıp beni yatıştıran bir alev.
"Bayan G.G. iyi biridir," diye mırıldanan Olivia neredeyse beni korkutacaktı. Omzuma düşen başıyla uyuduğunu anladım. O zaman madem burası bu kadar sessizdi ve kimse yoktu birazcık karıştırmamda bir sakınca da görmüyordum. Başını tutup yavaşça battaniyeyle birlikte yere bıraktım ve sessizce ayağa kalktım.
Kitaplara bayılan bana burası harika bir hazine gibiydi. Kim bilir neler yazıyordu içlerinde? Kutsal kitap dediği kitabı ilk açtığımda şekiller anlamsız gelmişti çünkü buranın dilini bilmiyordum. Ancak Valeri'nin gözlerinden her şeyi çatır çutur okuyabiliyordum. Bu yüzden açık vermemem daha kolay oluyordu. Kendi zihnime ise okuyabildiğim her kelimenin şeklini kodluyordum. Eğer buradan ayrılabilirsem kendime Basillan dilinde bir günlük tutmaya başlardım ve kimse asla çözemezdi.
Bir tek sinsiliğe çalışıyormuş gibi gelen beynimi biraz sessize alma zamanım gelmişti. Annem olsa şimdiye çoktan o aklın gavurluğa değil biraz da derslere çalışsın derdi. Sitemli sözlerini bile öyle çok özlemiştim ki. Onlardan bu kadar uzak kalmaya alışık değildim. Korkunç olan şey aynı gökyüzü altında bile olmadığımız gerçeğiydi.
Belki evlenip onların yuvasından ayrılsam böyle hissetmezdim, gerçi bu daha korkunç olurdu ardımda eşimi ve çocuğumu bırakacak olmak berbat bir duyguydu. İnsanlar birbirinden habersizce ve ansızın ayrıldığında yarım kalıyordu, ölüm gibi... Ölüm de seni kimseye haber vermeden çekip çıkarıyordu herkesin hayatından, yalnızca kalplerde ve zihinlerde yaşamaya devam ediyordun.
Sevdiğin birinin zihninde yaşamaktan daha güzeli de yoktu. Beyninin o güzel kilitli kasalarından birinde sana ait bir dosya vardı ve arada çıkarıp aklına geldiğinde gülümsüyor, hatırlıyor ve yeniden rafa kaldırıyordu. Aslında ölümsüzdük ta ki insanların zihninden silininceye kadar.
Kütüphaneye bakarken kendimden geçen düşüncelerimi toparladım. Tavanı oldukça yüksekti ve ince bir sarmal merdiven ve her köşede hareket edebilen başka merdivenler bulunuyordu. Eskiden bu merdivenlerin tahta olanıyla dedemin bahçesindeki ağaçlara tırmandığımdan antrenmanım vardı.
Gözüme kestirdiğim kırmızı ciltti bir kitabı almak için merdivenlere tırmandığım esnada Olivia uykusunun içinde mırıldandı. "Valeri beni böyle kurtarmazdı..."
|
0% |