Yeni Üyelik
71.
Bölüm

71. Bölüm

@mavperikal

(69) Düşünülen Hamleler

 

 

 

Odadan çıkmamız, giyinmemiz ve kahvaltıya inmemiz bir telaş halindeydi. Ella bizi o şekilde gördü diye şaşırıp kalsam da bu benim utanacağım bir şey değildi çünkü neticede karı kocaydık. Asıl şoku zavallı kızcağız yaşamış ve onu bu sebepten ötürü malikaneden kovacağımızı bile düşünmüştü.

 

O saatte daha önce hiç uyanık olmadığımızı ve özürlerini iletirken Alex keskin bir şekilde bir daha olmaması gerektiğini söylemiş ve konuyu daha fazla uzatmamıştı.

 

Ella konusu bu şekilde kapanmıştı ama Valeri'nin annesinin konusunu hangi şekilde kapatacağımı bilmiyordum zira kadın beni bulduğu köşe başlarında sıkıştırıyordu.

 

Kocama şöyle davranmam gerektiğini, böyle davranmam gerektiğini, hamileyim diye naz yaparak adamı kapıdan itmemem gerektiğini o söyledikçe ben bunalıyordum. Anladık alfa soyu önemliydi ve kucaklarına bir torun verecektim işte daha ne istiyorlardı?

 

Bugün ailemin malikanedeki son günüydü ve derin bir nefes alacaktım. Abim olduğu bilinen şahısın yoğun işleri bitmediğinde ziyaretini başka bir an yapacaktı ve buna memnun olmuştum.

 

"Günaydın ablacığım." Tüm neşesiyle kalkıp bana sarılan Adeline'a gülümsedim. Evet aralarında bana iyi gelen tek şey o olmuştu.

 

"Günaydın güzeller güzelli kardeşim," dememle yanakları al al oldu ve bir öpücük de oraya bıraktım.

 

"Günaydın Harvey ve Garcia aileleri, umarım keyifleriniz yerindedir?"

 

Alex'in sözlerinden sonra ufak bir baş selamıyla sandalyeme oturdum. Canım kocam bunun için centilmenlik yaparken Regina Garcia'ya yakalanmış ve onay dolu bakışlar almıştı. Evet bak, kocam benimle ilgileniyor ne harika bir olay sen de kına yak dememek için dilimi ısırmak zorunda kaldım.

 

"Demek bugün dönüyorsunuz anneciğim, umarım sizi iyi ağırlayabilmişizdir?"

 

"Oldukça iyi ağırlandık Valeri," deyip Layla Harvey'e bakarak gülümsedi. "Gidişimiz seni üzmesin kızım bu ziyareti tekrarlarız."

 

"Lütfen fazla özletmeyin kendinizi," dediğin an Violet'ın içtiği içecek boğazına kaçar gibi öksürdü. Kıkırdamamak için zor durdum. Ev kalabalıklaştıkça özgür alanımıza biraz daha müdahale ediliyordu ve bu durum yalnız bana özel değildi.

 

Henri Garcia bana içten tebessümlerini gönderdi. "Senin yuvana alışıp mutlu olduğunu gördük ya yavrum, aklımız daha rahat edecek." Elimi avuçları arasına alıp sıktığında yutkunmam zorlaştı. Kahvaltı masasında nasıl kaçardı bu hareketim bilmiyorum ama yanımdaki adama bir anda kollarımı dolayıverdim. Evet buna Alex bile şaşırmıştı.

 

"Sizi çok özledim babacığım, iyi ki geldiniz."

 

Bay Henri'nin elleri saçlarıma ulaşırken tereddüt etmedi. "Eh, kız çocuğu işte böyle nazlı oluyor bazen."

 

"Sanırım hormonları da onu çok rahat bırakmıyordur," diyen Bayan Regina kaşlarıyla kalkmamı işaret ettiğinde doğruldum. Biliyorum Valeri ailesiyle çok yüz göz olmuyordu ama benim içimde de baba özlemi vardı. Ondan ufak bir şefkat aldığım için bir babaya sarılmanın nasıl hissettirdiğini tekrar yaşamak istedim. Gözümün dolduğunu gören Rayna ve Violet bir süre beni inceledi. Anlamsız bulunan bu hareket benim için oldukça özeldi aslında.

 

Yemekten sonra yeniden vedalaştık ve beşimiz yürümeyi tercih edip akademiye doğru yola çıktık. Bir köşede zeytini bulup gönlünü almam gerekirdi. Onu çok üzmüştük.

 

"Aileni bu kadar özlediğini bilmiyorduk Val, söyleseydin abim senin ziyaret etmeni sağlardı."

 

"Onları görene kadar bunu hissetmemiştim James. Bir de vedalaşma günü gelince biliyorsun duygularım inişli çıkışlı."

 

"Bilmez miyim hiç, al bakalım belki bu duygularını yükseltir," deyip çantasından çıkardığı küçük kaptaki pastayı gördüğüm an ona gülümseyerek baktım.

 

"Şaka yapıyorsun, tam ihtiyacım olan şey." Bu kadar sevinmeme homurdanan Alex'e sırıtarak baktı James.

 

"Şaşırma abiciğim, sabahın köründe sen kalksaydın da karınla balkon sohbeti yapsaydın. Belki o zaman canının istediği şeyleri anlardın," deyip üstünlük tasladı. Tabii buna katlanamayan Alex, James'in boynunu tuttuğu gibi eğip boğuşmaya başladılar.

 

Kabı açtığım an anındaki minik çatalları da gördüm. Pataya ağzının suyunu akıtan iki genç kız daha vardı. Yolun bir köşesine çöküp "Ee ne bakıyorsunuz gelsenize, size de çatal var," dediğimde şaşırdılar.

 

"Bizimle de mi paylaşacaksın yani?" dedi Rayna buna inanamazcasına.

 

"Evet?" dedim ne var bunda der gibi.

 

"Onu senin bebeğin istedi ama sen ye sağ ol."

 

"Pasta oldukça büyük kızlar, bana, bebeğime ve size yeter. Hem onlar tepişirken bitirir kalkarız bile." Aynı anda yere çöküp (üstlerinin kirlenmesine aldırmadan) çatalı alıp yemeye başladık ve bu halimize kahkaha attık. Bayan Layla, kızların diyetiyle özel olarak ilgileniyordu sanırım. Genel olarak bu tarz şeyler çok tüketilmiyordu.

 

Kıtlıktan çıkmış gibi yerken karşımda omuz omuza verip bizi izleyen iki adamı görünce güldüm. "Size yok, bize kadar."

 

"Afiyet olsun." İkisi de aynı anda konuşmuş ve sataşmadan yememizi beklemişlerdi. Akademinin heykelli büyük girişine geldiğimizde dağıldık. Kızlar kendi sınıflarına, James ise Profesör Laith'in yanına gitti.

 

Alex saçımdaki pasta kalıntısını alıp parmağıyla ufaladı ve elinde minik bir ateş çıkarıp yok etti. "Bir pasta seni bu kadar mutlu etti demek."

 

"Evet, bu sabah kahvaltıda olur mu diye sormuştum, bulmuş gelmiş. Kardeşlerin iyi insanlar."

 

"Senden iyi olmasın Lilium. Hadi bakalım seni de göndereyim ve kendi işlerimle ilgileneyim."

 

Çantamdan çıkarıp çevirdiğim çark bana Profesör Mara'nın dersine gideceğimi söyledi. "Harika, gidip Mara'ya sitem etme zamanı," deyip arkamı döndüm ve ona el salladım. Bu hareketime gülümsedi. "Biraz da bana bırak, kadını çenenle öldürme."

 

Sanki bunu yapabilirmişim gibi omzumun üzerinden kaşlarımı çatıp baktığımda sırıttığını ve ellerini cebine koyup ilerlediğini gördüm. "Serseri ya, sanki azılı katilim."

 

Zemini toprak ve değişik hayvanlarla kaplı bu sınıfa girmek beni biraz ürkütüyordu. Bir solucan çıkıp serçe parmağımı emecek diye ödüm kopuyordu ama buradakiler oldukça rahattı. Köşede herkesten uzakta oturan Olivia'nin yanına gidip sarıldım.

 

"Günaydın zeytinim, bana dargın olmanı minik kalbim kaldıramaz."

 

Gözlerindeki buğulu hüzün dağıldı ve gülümsedi. "Asıl ben bu saatten sonra sana dargın olamam, o yağmurdan çok darbe alabilirdim, hayatımı kurtardın. Teşekkür ederim, her zaman yanındaydım evet ama bundan sonra daha çok yanında olacağım, her konuda, ne olursa olsun."

 

Kollarını bana doladığında bir dosta sarıldığım için içim enerjiyle doldu taştı. Gözümün içine bakışı ve kararlı duruşunu görmüş ve biraz ürpermiştim. Anlamış olabilir mi diyen düşünce zihnimde kol geziyor ama açık edecek başka bir şey demiyordu.

 

Ağaçlardan oyulmuş taburelere oturup sohbet ederken bir süre sonra Mara Lawson nihayet geldi. Afrika örgüsü saçları tepesinde kocaman bir topuz oluşturmuştu. Peşinden altın kobrası da sürünerek merdiven trabzanına dolandı. Mara merdiveni tırmandı ve kürsüsünde oturup bize baktı.

 

"Merhaba gençler, umarım iyisinizdir. Bugün boyutsal sihirler dersinde başka boyutlara mesaj gönderimi teorisi hakkında konuşacağız."

 

"Nasıl bir mesaj yani Profesör."

 

"Bu sadece somut değil soyut bir mesaj, varlığının bilindiğine dair. Aslında hiçbir kabile gizliliğini bir başkasıyla paylaşmak istemez. Ama onlara başkalarının varlığını da anlatacak ufak nesneler bırakabiliriz. Mesela burada birdenbire beliren bir çiçek tohumu çıkmıştı yıllar önce ortaya. Büyüyle oluşturulan bir şey değil, denedik olmadı. O halde varlığı bilinen ama ne olduğu bilinmeyen, birbirine değen evrenlerden birinden bizim için gönderilmiş bir jest olarak sayabilir miyiz bunu?"

 

"Çiçek göndermek büyük jest Profesör." Birkaç kıkırtıdan sonra devam ettiler. "Peki biz çiçeğe karşılık bir şey gönderebildik mi?"

 

Kulaklarımı dikip bekledim cevabı. Hadi gönderdik de! Umutlarımı artır.

 

"Evet ama bunu elementlerin güçlerini kullanarak kadim büyüler aracılığıyla yaptık. Bize gelen bir avuç toprak örneğinin kurak bir çöl olduğunu anlayıp aqualarla toplanıp su yardımı yapmıştık."

 

"Peki bu yardımın yerine ulaştığından nasıl emin olduğunuz Profesör?"

 

"Şöyle emin olduk Olivia, aynı toprak örneği bu kez çamur şeklinde geldi."

 

"Kime ya da nereye yardım yaptığımızı bilmeden mi yardım ediyoruz yani?" diye sormam birkaç yüzün bana dönmesine neden oldu.

 

"Enerjileri kullanıyoruz Valeri, bu sayede tahmin edebiliyoruz ama hayır biz bile net bir ifade kullanamayız."

 

Dersin sonuna kadar bu konu üzerinde araştırmalardan ve geçmiş hikayelerden konuşuldu ve nihayet sona yaklaştığımız zaman hamlemi yaptım.

 

"Profesör Mara, bir şey sormak istiyorum efendim. Şahmaran hakkında ne biliyorsunuz?"

 

Burada olmasa bile maranlarından haber aldığı için gerginlikle bana baktı. "Bilmem gereken birçok şey biliyorum Valeri, peki sen neyi sormak istiyorsun?"

 

"Öğrendim ki Şahmaran ölümsüzmüş, bedeni sonsuza dek yaşıyor ve ruhu el değiştiriyormuş. Kendi ölünce yerini kızına bırakıyor, kızı da kendi kızına bırakıyormuş."

 

"Bu şaibeli bir teori, gerçekliği kanıtlanmış sayılmaz Valeri."

 

"Ve kızının yılan bedeninde daha güçlü tutunması için insan ruhu koklaması gerekiyormuş, saf insan, doğru mu?"

 

Sınıftaki fısıltı anında kesilmiş ve tüm dikkatlerini bizim üzerimize vermişlerdi. Mara bu konuda bizi yalnız bıraktığı için ona sinirliydim ve bir cevap bekliyordum. Endişeli göründüğü için artık tüm sınıf net bir cevap bekliyordu.

Loading...
0%