@mavperikal
|
(73) Meditasyonla Seçilen Element
"Gabriel odadayım çocuğum misafirlerimiz var."
Şifacının gözlerinin de şeffaf renge yakın bir mavi olmasından bunu anlayabilirdim ancak hiç aklıma bir bağlantı kurmak gelmemişti.
"Müsait değilseniz sonra gelebilirim?" diye dışarıdan sorunca "Sorun değil," dedim ve kızını içeri buyur etti. Tıpkı Hint kıyafetleri gibi bol bir alt ve renkli bir üst giymişti. Daha önce gördüğüm eğitimci kimliğiyle hiç alakasının olmaması beni gülümsetti.
"Belki sen de bakmak istersin Gabriel?"
"Siz miydiniz? Hoş geldiniz, annem epeydir onayladığı kişiler konusunda seçici olduğundan pek fazla misafirimiz olmuyor." Gülümserken annesinin omzunu sıvazladı. Şifacı omuzundaki ele minik bir öpücük kondurdu. "Şifa hak edene verilir yavrum, biliyorsun bazı enerjiler artık beni tüketmeye başlıyor." Bu sefer Profesörün gözlerindeki mutluluk söndü ve odadaki diğer şeylerle ilgilenmeye başladı.
"Ben devam edebilirim, annem onun elini aldığım konusunda ısrarcı olsa da benim uzmanlık alanım bu." Dört ahşap kabın içine küçük ampul tüplerden koydu ve tepsiyle diğer yanıma da o bağdaş kurdu.
Ellerine bir şişenin içinden bir şeyler sıkmaya başladıktan sonra ahşabın her birine minik ampulleri kırıp damlatırken heyecanla ne çıkacağını bekliyordum. Parmağını kabın içine daldırdı ve karnımın bir köşesine daire çizdi. Bir müddet dikkatle bakıp bekledikten sonra diğer karışımı aldı ve kare çizdi. Dikkatle bakıp beklerken Alex'e doğru gözlerim kaydı. Başka bir ayinin kurbanı olmak istemezdim. Gözlerini yumup açınca sorun olmadığını görüp bakmaya devam ettim.
Sıradaki ahşap kasenin içinden aldığı karışımı diğer bir noktaya çizgi şeklinde çekti. Karışımın rengi belli belirsiz açılır gibi oldu ve minik bir hareket gördüm. Belli belirsiz bu hareketi görünce şifacıyla birbirlerine baktılar. Son ahşaptan aldığı karışımla üçgeni çizdiği an yediğim darbe beni yerimden sıçrattı. Eşek oğlu eşek o kadar odaklanırken vurmuştu ki neye uğradığımı şaşırmıştım. Profesör gülümseyerek "Sakinleş," dedi ve parmağını üçgene doğru uzattı.
"Üçgen ateş elementini temsil eder, bebek ben ateşim dercesine işaretini gönderdi ve madde rengini aldı. Çizgi suyu temsil eder, orada da ufak bir oynama oldu ama genlerinden gelen aktarımlar olabilir. Genelde net bir element seçimi olur, sonuçları ancak doğup büyüdükten sonra görebiliriz. Daire, havayı; kare de toprağı temsil eder ve oralarda hiçbir oynama olmadı."
"Ateş gibi bir kızımız olacak desene," deyip saçlarımı geriye doğru yatıran adama baktım. Karısıyla en değerli gününü burada benimle harcasa bile duygularını paylaşmaya çekinmiyordu.
"Hep birlikte yanacağımız günler uzak değil o zaman desene."
"Senin de suya yatkın olduğunu görüyorum Valeri, belki onda da baskın olmayan bir şekilde devam eder. Eğitimlere başlayacağı sırada bunu kontrol edelim belki güçlendirmenin bir yolunu buluruz. Sana söylemek istediğim bir şey vardı aslında, benimle çalışmak ister misin? İçindeki yeteneği güçlendirmek için?"
Gözlerim Alex'e bakarken gülümsedi ve "Hemen cevap vermene gerek yok programına göz at ve kabul edersen beni bul. Her sınıfta buna yatkın olan kişilerle özel olarak ilgilenirim çünkü ben diğerlerinin aksine tek bir elementi yöneteceğimize inanmıyorum."
Bunları söylerken elindeki nemli bezle karnımı siliyordu. "Kararımı size bildiririm Profesör, teşekkür ederim."
"Rica ederim, yine bekleriz."
Alex'in yardımıyla yere yakın yattığım yerden doğruldum. "Bekle kızım, bunları al sıkıldığında, bunaldığında kötü hissettiğin anlarda odanın içinde yakıp gezdirebilirsin. Önce derin bir nefes al sonra başında, karnında ve ayakucunda dolandır. Etrafında daireler çizip içinden de geçebilirsin. Ardından pencereyi aç ve içerideki hava yer değişsin." Eğlenceli bir oyun gibi geldi anlattığı her şey ama ciddiyetle başımı sallayıp ne verdiyse aldım. Kötü enerjiye inanırdım ayrıca buraya kadar gelip ufacık bir enerjiye inanmamak aptallık olurdu.
Alex yeleğinin içinden çıkardığı bir keseyi başka bir tahta kasenin içine koydu. "Çek onu çocuk, bu işi parayla yapmıyorum demiştim. Beni kızdırma."
"Bu sizin değil efendim, şifahanenize yeni otlar, bitkiler almak ve başka insanlara da şifa vermeniz için. İyiliklerimle de arama girecek değilsiniz ya?"
Yaşlı kadın homurdanarak "Git bunlarla tanrının gözünü boya seni ahmak." Kesenin ağzını açıp hayretle yeniden baktı. "Bu goplalar çok fazla, enerjimden yeni arınmışken beni kızdırıyorsun." Gopla burada altın değerinde bir paraydı.
"İyi ya kullanacağınız tütsü de benim iyilik haneme yazılır Bayan Geysis," deyip sırıtırken elimi tuttu ve taş evden çıktık. Omzumun üzerinden dönüp bakarken ufak yuvarlak camın arkasından gördüğüm profesör bana gülümsüyordu.
Faytona binip ilerlediğimizde ne hissedeceğimi bilmiyordum. Duygularım karmaşıp bir ip gibi yumak haline girmişti. Alex, yukarıya doğru rulo haline gelmiş perdenin ipini açtı ve hem camı hem de kapıyı örttü. Ardından bana dönüp "Onu sevmek istiyorum," dedi. Bu en doğal hakkı olduğu için başımı salladım. "Kızım, nihayet sana hitap edeceğimizi bulduk." Elbisenin üst kısmını yukarıya doğru sıyırmış ve elini artık büyümüş olan karnıma çıkarmıştı.
"Seni çok seviyorum, eğer konuştuklarımızı sadece hissetmek yerine duyuyorsan bunu da bil. Baban seni çok seviyor." Eline yediği minik darbeyle cevabını almış ve gülümserken başını karnıma yaslamıştı. Orada hissettiğim ıslaklığın sümük olmasını bile tercih edebilirdim. Ağlaması tüm dengemi yerinden sarsacağı için sanki perdenin arkasını görebiliyor gibi uzaklara daldım. Bu sayede onların yanında soyutlaşıp baş başa kalmalarını sağlamış gibi hissediyordum. Bir süre konuştuktan sonra hissettiğim sıcaklıkla yeniden ana döndüm. Karnımı öpüp onunla vedalaştı ve yerinde doğruldu.
Derin bir nefes verdikten sonra geleceğimiz yere kadar hiç konuşmadık. Durduğumuz an perdeyi kaldırdı, önce kendi inip ardından beni indirdi. Malikaneye geri döneriz diye düşünürken daha iyi bir yere gelmiştik, bombacıya. Evet lezzet bombaları olduğu için şefe bu şekilde seslenmeyi tercih ediyorlardı.
Biraz yürüdükten sonra o ihtişamlı girişten geçtik ve cam fanuslarla kaplı bir yere oturduk. Burada ilginç bir şekilde üç elementi de görebiliyorduk. Bir köşedeki camın ardında, yerin dibinde olduğumuz için toprak vardı. Ağacın köklerini ve hayvanların yuvalarına geçen yolun detaylarını inceliyorduk. Uzaktaki köşede ise camın ardında deniz görünüyordu. İrili ufaklı balık, yengeç, deniz atı hangi deniz hayvanını ararsanız buradan geçiyordu. Başımızı kaldırdığımız yüksek kubbeden ise gökyüzünü görüyorduk. Cam kubbenin bir kısmı daha net gözüktüğü için sanırım havayla teması oradan sağlıyorduk. Ateş ise zaten bizdik.
Bombacı önümüze bir menü getirdiğinde yemeklerin olduğu yerde dönerken çekildi ufak bir bumerang görseli vardı. Daha önce buna dikkat etmemiş olabilirdim ama oldukça eğlenceliydi.
"Kurt gibi açım," diye fısıldadım ona doğru.
"Neden kurt?" diye sorduğunda bunun atasözü olduğunu açıklamakla vakit kaybetmek istemeyip omuzlarımı silktim. Her şeyi bilmese de olurdu.
"Şu akışkan şey çikolata değil mi harika gözüküyor."
"Evet çikolata ama önce yemek yemelisin Lilium, kendini kızımın yerine koyup beni şimdiden sınıyor musun yoksa? Daha önce baba olmadım ama ufak tefek taktiklerim ve en önemlisi mantığım var."
Onu şimdiden sınamam sorun değildi, sorun bundan sonrasında onu kimin sınayacağı ve yanında olup olmamamdı. Alex'le gönül bağı kurmadığım için ondan ayrılmak beni yaralamazdı ancak kızımla kurduğum gönül bağının beni silip atacak kadar güçlü olduğunu hissediyordum. |
0% |