@mavperikal
|
(75) Evrenler Arası Enerji
Olivia duyduğu şeyle birlikte bir adım geri çekildi. Bana inanamaz gibi bakarken sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
"Ne? Senin sakat bir akraban mı var? Bunu bilmiyordum. Yani isteyeceğin şey senin için değil bir başkası için öyle mi?"
"Söyledim ya Olivia, insanlar değişebilir. Akrabam sayılmaz , bir tanıdığım sadece. Bana zamanında çok büyük bir iyiliği dokunmuştu. Eğer bu iksiri başarabilirsem ona karşı içimdeki bu minnet duygusunu bastırabileceğim."
Ruddy Bennet, ilk kocam. Kocam olmayan kocam! Artık o da nasıl oluyorsa... Beni köle tacirlerinin elinden kurtardığı yetmezmiş gibi onunla evlenip, kaçtığım an tekrar yakalanırsam bir şey yapmamalarını sağlamıştı. Gerçi kaçtığım yer burası olmuştu. Acaba şimdi ne yapıyor diye düşünürken taşın üzerine oturdum.
"Çok ayakta kalınca yoruluyorum."
"Affedersin benim ahmaklığım, kızını unutmuşum."
Kızım. Ruddy'nin de bir çocuk ve aile hayali kurduğuna emindim. Onu kendime alıştırmakla iyi bir şey yapmamıştım ama bunu ilk teklif eden oydu. Onunla ilgilendiğim için bana çekilen oydu. Bazı utanç verici şeyleri anın etkisiyle yapmıştım ve o an normal gibi gelmişti ancak şu an düşündüğümde çokta normal olmadığını anlıyordum. Bunu da garip psikolojime verebilirdim.
Sakat olduğu için soylu bir aileden dışlanmış gözden uzakta başka bir evde tek başına bir yaşam kurmuştu. Eğer bu iksiri yapıp ona göndermenin bir yolunu bulursam ve gerçekten iyileşirse öyle mutlu olurdum ki. İstediği hayatı daha kolay elde eder ve kimseye muhtaç olmazdı. Nasıl isterse öyle yaşar, koşar, zıplar ve eğlenirdi. Sevgili Ruddy, beni hissedebiliyorsan eğer seni tüm sevgimle kucaklıyorum.
"Daldın, bu kadar önemli mi senin için?"
"Bu kadar önemli."
"Alex biliyor mu?"
"Bilmiyorum, söyledim mi emin değilim. Aslında bu iksirin varlığını bile derste öğrenmiştim."
"Kitaplar ve kütüphaneyle ilgili sorun bunun için miydi?"
"Sayılır."
"Sayılır mı?"
"Bak Olivia seni çok seviyorum ve yalan söylemek istemiyorum. Böyle anlarda sana sayılır desem ve sen anlasan olur mu?"
"Olur demekten başka bir çarem yok gibi," deyip derin bir nefes aldı. "Madem öğrendin sana bir şov yapayım, ne istiyor canın?"
"Şaka yapıyorsun? Ay şaka yapıyorsun." Coşkuyla bağırıp boynuna sarıldığım an kahkaha attı. Endişelerini biraz uzaklaştırmıştım. "Böyle çikolatalı bir şeyler istiyor canım. Kek gibi olsun ama içinden çikolata aksın." Sufle diyemediğim için anlattığım kadarıyla idare edecekti artık. O deftere çizdikçe ben sabırsızlanıyordum. Boyamasını da bitirdi ve gözlerini kapatıp mırıldandı.
Karşımda bir anda tabağın içinde sufle belirince mutluluktan havalara uçtum. Tadı konusunda endişelerim olsa da bakmaktan zarar gelmezdi. Yanına çatal da çizdiği an aldım ve sufleye batırdım. Akışkan çikolatası beni de eritirken tadına baktım. Müthişti.
Sonrasında ne mi yaptım dersiniz? Ormanda bir yandan yürüyüş yaparken diğer yandan tabak tabak tatlılar, yemekler ve en önemlisi baklava yemiştim. Gerçeğine pek benzememişti ama cevizli hamurun şerbetli hali de fena değildi.
"Özel güçlerini kimse itiraf etmiyor değil mi?"
"Edenler var, kraliçeye çalışanlar. Ömür boyu rahat ve huzur içinde yaşarlar."
"Bu senin için tehlikeli mi?"
"Kulanım amacınla ilgili. Ne kadar pürüzsüz resim yaptığınla ilgili. Ama korkunç bir tarafı var Val, herkes iyi niyetli değil ve senin gibi tatlı yemek istemez. Çiçeğe neler yaptığımı görmedin mi?"
Uysal bir şekilde başımı salladım. Ağaçlıkların arasında yürürken geniş bir su birikintisinin yanına gelmiştik ve ayaklarımızı sokup oturuyorduk.
"Ben buna bir hedef çizsem, yanına da ok ve yay. Hedefin tam ortasına ise sevmediğim birinin portresini çizsem, o yayı oktan fırlattıktan sonra hedefe gidip onu vurur mu?"
Söylediği şeyle birlikte öyle ürpermiştim ki anında burnum sızlamıştı. Hiç ama hiç bunu düşünmemiştim. "Nasıl yani böyle şeyler,"
"Evet olabilir, sen ne düşünürsen o olur. Denemek için bir ağaç çizdim, ağaca baş harfimi kazıdıktan sonra resmettim. Ne kadar kötü bir nişancı olduğumun önemi yok hedefe gitmesini istesem yeterli. Ok gelip baş harfimin tam ortasına saplandı. Bunu anladığım andan beri geceleri uykularım kaçıyor ve kabus görmeye başlıyorum. Çok sevdiğim birine verdiğim zarar beni ıstıraptan süründürüyor. Daha kötü şeyler düşünmemeliyim diyorum, bir gün gerçekleşme ihtimali olmasın diye. Ama aklım benimle dalga geçip türlü türlü şeytanlıklar sunuyor bana."
Ne kadar şok olsam de elimi alıp kalbine götürdüm. "Sen Olivia'sın, kimseye bilinçli olarak bir zarar vermezsin. Tatlı ve şirin arkadaşım iyiliğin gücünün nasıl bir şey olduğunu biliyor ve bunu daha çok öğrenmesi için elimden gelen her şeyi yapacağım Olivia, her şeyi."
Gözlerine dikkatle baktım ve bana inanmasını sağladım. O kötü biri değildi. Gerçek iç dünyasını bilemezdim ama yine de kötü biri olmadığını düşünüyordum. O nasıl biri diye içimden geçirdiğim ufak bir sorgu beni derinlere götürdü ve gözlerinin içine giderek kapıldığım Olivia'nın odasının içinde buldum kendimi.
Küçücük bir odası vardı, nasıl yaşadığını hiç düşünmemiştim. Oldukça sade ve kendine has bir düzeni var gibi gözüküyordu. Tıpkı genç kızlığa girdiğin senelerde olan normal bir genç odası vardı. Bu büyülü dünyaya göre fazla şatafatsız gözüküyordu. Belki de malikaneler dışında kalan yerler böyle gözüküyordu. Bunu bilemezdim neticede, başka bir eve gitmemiştim.
Olivia deli gibi çizim yapıyordu. Sanki yaptığı şeyi beğenmemiş gibi defalarca çizip çizip bıraktı. En sonunda ise dağılmış kıvırcık saçlarını çekiştirerek gözyaşları içinde cenin gibi kıvranıp yerde uyuyakaldı. Köşedeki saate gözüm takılınca orada çok zaman geçirdiğini anladım.
Sonunda Olivia'nın nasıl biri olduğunu anladım, yalnızdı.
Gözünden çıkıp bizzat kendisine odaklandığım anda hiçbir şey hissetmeden gülümseyerek gözlerime baktığını gördüm. Onu kollarımın arasına alıp tüm yalnızlığını gidermek isterken öğrendiğim bir şey vardı. Doğru soruları doğru anlarda sorarak Valeri'nin gücünü içimde ileri boyutlara taşımıştım. İşte şimdi uygun bir ortam bulup kimin ne bok yediğini öğrenme zamanıydı.
Ayağa kalktığımda yüzümdeki gülümsemenin kimse farkında değildi ama çok değerli bir şey öğrenmiştim.
Üzerimizdeki elmas gökyüzü bir an dalgalanır gibi oldu ve gölgesi yüzüme düştü. Gözlerimi havaya diktiğimde ise nihayet koyu gri ejderhamın kanatlarını gördüm. Yere inip önümde konumlandığında rüzgarıyla içimden geçmiş olsa da gülümsemeye devam ettim. Arkasında Olivia'nın ejderhası Borteaux vardı. Aklıma gelen şeyle acaba mı derken en uygun anda ona ejderinin cinsini sormaya karar verdim.
"Vay canına bitti demek, bu kadar kısa süreceğini bilmiyordum, gençleşmişsin resmen," deyip sırıttım ama karşılığında ağzındaki alevlerle yanımdaki otlar tutuştu.
"Kes şunu onu kızdırıyorsun, sana bir şey yapmaz diye yangınların arasında kalmak istemem."
"Seni çok özledim sevgili dostum," deyip bacağının tekine sarıldım.
Ben de seni özledim ama sen gençleşmek yerine yaşlanmışsın, ne bu hal?
"Aşk olsun ne varmış halimde?"
Bana doğru üfledi ama bu burnundan verdiği ılık nefesi gibi değildi. gözüme toz kaçar gibi kırpıştırdım.
Bir şey öğrenmiş ve gizemli bir zafer kazanmışsın.
Ona temkinle baktım, neyse ki bir sesi yoktu ve sadece zihnime fısıldıyordu. Olivia bunu duysa kendi sırrıyla ilgili olduğunu sanır ve yanlış anlardı. Oysa ben Valeri'nin sırrını içimde bir kez daha açık etmiş ve milletin foyasını öğreneceğim için heyecanlıydım. Tek sorun bunu nasıl yapacak olmamdı.
"Bir deney yapacağım ve işe yararsa o zaman bilgilenirim olur mu? Karizmatik ejderhamın gözünde bir cahile dönüşmek istemiyorum."
Zaten öylesin demesiyle birlikte ona tip tip baktım.
"Böyle söylenmez, benden daha az tecrübelisin denir."
Benden daha az tecrübeli olduğun için cahilsin.
İçimde bir yeri gıdıklamış gibi kahkaha atmaya başladım. Oldukça efor sarf ettiği için huysuzdu sanırım. Ona daha çok dokunup temas etmek için boynunun altındaki sert derisini okşadım. Sonra pençelerinden birini kaldırdı ve elimi açmamı söyledi.
Şaşkınlıkla dediğini yaparken bir an sonra avucumun içinde bir zincir duruyordu. Ucunda elmastan kalp olan bir zincir.
"Çok güzel," diye fısıldadım an o sıcak yoğun buharı yüzümde hissettim. Çenesini başıma koyup sert derisiyle saçlarımı bozarken bu hiç umurumda olmadı. Ejderham hayatımda gördüğüm en güzel kolyeyi benim için getirmişti.
Yaşadığım aydınlanma ile beraber okuduğum kitaba gitti zihnim. Günlerdir ortalıkta olmamasının sebebi buydu. Cancrie ayındaydık, elmas bir gökyüzünün altında ejderham bana elmastan bir kolye hediye ediyordu çünkü o bir pretiosum ejderhasıydı. Türü elmas puldu. Tenindeki atıkları değerli taşlara çevirebiliyordu ama bunun için oldukça uğraşması gerekiyordu. Bana üflediği o toz sayesinde zihnimden geçen niyetimi görmüştü. Çünkü bu tür senin ruhunun ışığının dışarı yansımasını sağlardı.
Bilgiler zihnimde bir yapboz parçası gibi birleşirken daha önemli bir şeyi anladım. Gözlerimle eş zamanlı olarak açılan ağzım kırmızı gözlerinden başka bir yere bakmıyordu. "Pretiosum, ruh ışığı, zihin berraklığı, aydınlanma. Ruh ışığını dışarı yansıtan enerji gücü. O sendin, beni de senin seçtiğini söylerken haklıydın. Vitobria evreninde tekerlekli sandalyede oturan Ruddy'i görmemi sen sağladın. Gözüme çarpan bir ışık onu işaret etmedi. Ortada ilahi bir güç yoktu değil mi? Sen sadece başkasının ruhundaki ışığı açığa çıkarmıyorsun."
Nihayet! Evet o bendim. Türüm önemli olsa da bende daha önemli bir şey var; ejderhalar enerjisel olarak gerçektir ve ben evrenler arasında bu enerjiyi yayabilirim. Bilinmeyen evrenler birbirine değerler, ışığı yalnız ışık açar. O ışık benim ve seni de insanım olarak enerjimle ben seçtim.
|
0% |