Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@mavperikal

Bölüm 10. Tilkili Düşünceler

 

Teninden yayılan ferahlatıcı çam kokusu içimi sararken verdiği güvene sıkı sıkı tutundum. Tıpkı ona tutunduğum gibi. Buğra abi tüm heybetiyle yanımdaydı ve bu gece üçüncü kez kolları arasındaydım. Bu muydu beni farklı düşüncelere meyleden? Emin olmadan bir atak yapmamın iyi olmayacağını kendime yeniden hatırlatırken geri çekildim.

 

"Eve gidebilir miyiz? Uyumak istiyorum." dedi dudaklarım. Ancak zihnim kurduğu süslü cümlede takılı kalmıştı.

 

"Sen nasıl istersen." deyip arabayı yeniden çalıştırmadan önce gözyaşlarımın biriktiği yeri eliyle sildi ve kısa süre sonra beni evime getirdi. Bizimkiler tüm kadro kapı önünde beni bekliyordu. Arabadan inmeme yardımcı olan Buğra abi geriye çekilirken annem koşarak sarıldı hemen.

 

"Leyla'm, yavrum çok korktuk anneciğim iyi misin?"

 

Belli belirsiz başımı salladığımda yeniden çekip sarıldı bana. Abim ve babam bu işin içinde olanlar hakkında derin düşüncelere dalmış gibi duruyorlardı. Sonrasında toparlanıp yanıma geldiler.

 

"Evimizin prensesi, balkabağına dönüşüp ortadan kayboldun sandım kız?" dedi abim beni neşelendirmek ister gibi.

 

"Ne kabağı abi ya, olsa olsa pamuk prensesteki cadı olur o." dedi Talha mutsuz bir şekilde. Sonra kollarımın arasına bir kedi gibi gelip yerleştiğinde birkaç damla göz yaşı ıslattı tenimi. Sessizce sarıldım sıkıca. O da çok korkmuştu.

 

"Kızım. İyisin çok şükür. Hadi içeri geçelim anlat nasıl oldu dinleyip çözelim şu işi?"

 

"Lavaboya gittiğimde biri arkamdan gelip üzerime su döktü baba. Hem şaşırıp hem bağırırken çoktan kapıyı kilitleyip gitti. Seslendim ama kimse duymadı. En son beni almadan gitmezsiniz nasılsa diye dertli dertli otururken ışıklar kapandı." dedim üzgün bir şekilde. Herkes olanı biteni anlamaya çalışıyordu. Sonrası zaten malumdu.

 

Abimin elinin üzeri kızarıktı. "Eline ne oldu abi?"

 

"Bir şey yok ya." dedi gülerek. "Arada hıkmalanan Erdal oldu ama ne yapalım zaten gıcığıma gidiyordu."

 

"O ne alaka?"

 

"Onunla gitti demiş anneme birisi. Sanırım personellerden biriydi. Hemen damladım yanına ama kapıyı uykuluyken açtı."

 

"Sen yine de vurayım birkaç tane mi dedin? Abi hani şiddet kötü bir şeydi?"

 

"Kızım bu şiddet sayılmaz. Bu okşama, ayağını denk al okşaması." dediğinde ona bakakaldım. Biraz ikazı hak ediyordu ama bu sinirle değil.

 

Babam kollarının arasına alıp sardı beni. İşte şimdi yıkılmaz bir dağ gibiydim. Burada bana kimse bir şey yapamazdı.

 

"Sana da zahmet oldu Buğracığım. Gidip dinlen istersen yarın işe gideceksin. Yoruldun iyice."

 

"Estafurullah Reyhan teyze o nasıl söz. Ne zaman ihtiyacınız olursa buradayım ben. Geçmiş olsun tekrardan. Leyla sen de dikkat et kendine aklımız kalmasın. Cümleten iyi geceler."

 

"İyi geceler Buğra eyvallah." dedi abim ve evimizden çıkıp gitti. Kendi gitti ama hisleriyle beni baş başa bıraktı.

 

Tüm yorgunluğuma rağmen duşa girip çıktığımda, annemi elinde bir tarakla beni bekliyorken gördüm. Küçükken yaptığı gibi narince saçlarımı tarayarak sevgisini döktü üzerime. Güzelce kuruttu ve ördü. Sonrasında dizlerine yatarak uyudum. Ben de çok korkmuştum. Bu yolda öylesine kaybolmak değildi, kasıtlıydı. Biri bizzat benimle uğraşıyordu. Umarım başıma daha fazla iş almazdım.

 

***

 

O gecenin ardından işten izin aldığım üç günün sonunda kürkçü dükkanına yeniden dönüyordum. Bu üç gün boyunca evden hiç çıkmamıştım ama kızlar da bizden çıkmamıştı. Bir gece sabahlarken tüm ihtimaller üzerinde kafa patlattık ve ben freni boşalmış kamyon gibi zırlamaya başlayınca bu konuyu rafa kaldırmıştık.

 

"Günaydın arkadaşlar." diyerek iş yerine giriş yaptığımda sanki kraliyet ailesini selamlar gibi selamlamışlardı. Ne yazık ki özel sektörde aldığın her izin diğer arkadaşının üzerine binecek olan iş yükü demekti. Ancak kendimi toparlamadan buraya gelmem mümkün değildi.

 

"Oo kaçak nasılsın?"

 

"İyiyim Şükrü ya sen nasılsın?"

 

"Ben de iyiyim. Hayırdır bir durum yok ya?"

 

"Var var olmaz mı? Anlatırım bir içeriye görüneyim."

 

Sezgin Bey'e kısaca bahsetmiştim başıma gelenleri ve geçmiş olsun izinlisin demekten başka tepki vermemişti. Şimdi ise selamlaştıktan sonra elime bir liste tutuşturdu.

 

"Bugün dekor ürünleri gelecek Leyla. Sen bu irsaliyeden kaç tane gelmiş tek tek sayıp onaylayacaksın. Eksik ürün varsa bildirirsin." dedikten sonra bir de kolaylıklar diledi. Elimdeki kâğıt tomarı bana pek kolay gelecek değil gibiydi ama yapacak bir şey yoktu. Ekmek kapısı işte, para daha tatlıydı, çıkamıyordum.

 

Bu arada mağazaya Gözde adında yeni bir kız başlamıştı. Kısaca tanıştıktan sonra depoya doğru gittim. Esmer, uzun saçlı, hafif tombul değişik bir kızdı.

 

Akşama kadar onlarca kolinin altından zor kalkmıştım. Sadece saymamış reyona çıkacakları ve depoya gidecekleri ayırmış, kolileri istiflemiştim. Öğrendiğim bir gerçek ise beni şok etmişti. İrsaliyede yazan alış tutarıyla mağazadaki satış tutarı arasında dev rakamlar oynuyordu. B u kadar karın dini boyutu başta olmak üzere hiç etik değildi.

 

Kapatmaya yirmi dakika kala mağazaya girdim ve Gözde'yi elindeki kâğıda bir şeyler çizerken gördüm. Sohbet amaçlı ne yazdığını sorduğumda ise "Evden kaçmak için kroki çiziyorum." dedi.

 

"Nasıl yani?"

 

"Geceleri evden kaçacağım. Bu çizim de nasıl en sessiz yerden çıkarım diye."

 

"Neden kaçıyorsun ki?"

 

"Sevgilimle buluşacağım."

 

"Ee gündüz buluş, izin gününde buluş."

 

"İzin günümde de buluyorum zaten ama yetmiyor." dediğinde şaşırdım. Nasıl bir aşkmış böyle her an her saat görmek isteyecek?

 

Çizim kâğıdına yaklaşırken kendi kendine mırıldanıyordu. Boş yerleri ayrıca belirttiği için "E şuradan çık işte." dedim hevesle. Bana ne oluyorsa?

 

"Yok orada kedi yatıyor, uyanır hemen."

 

Oldukça ilginç bir kişilikti.

 

***

 

Aradan geçen yaklaşık on günden sonra iyice rutine bindirmiştim her şeyi. Düğün salonu görüntülerinden ne yazık ki bir şey çıkmamıştı. Mektup arkadaşıma bu durumdan bahsetmemiştim ama karmaşık duygu durumumdan haberi vardı.

 

Annemler üzerime daha fazla titremeye başlamıştı. Kızlarla her boşlukta bir araya geliyorduk. Bir de Gözde vardı. Konuştukça anlaştığım. Kaba ama komik bir kızdı. Her gün evden farklı kaçış planları yapıyordu. Önce bunun doğru olmadığıyla alakalı uzun bir konuşma yapmıştım ama konuşmanın sonunda beni hiçbir kulağı ile dinlemediği için etkisiz kalmıştı.

 

Geri eve nasıl giriyorsun diye sorduğumda ise "Girmiyorum ki." dedi. Her gün mağazayı ben açıyorum erkenden çıktım siz uyurken deyip geceye kadar bir daha uğramıyordu. Annem duysa aman kızım uzak dur diyeceği tüm kötü örnekleri sergiliyordu. Bana bir zararı yoktu ama asıl kandırdığı kişi kendisiydi.

 

Bugün ise onunla birlikte mağazayı biz açacaktık. Sabahçı sadece iki kişiydik ve Sezgin Bey'in bankada bir saatlik içi olduğundan geç gelecekti. Kasa bende, reyon Gözde'deydi.

 

Beni görünce gülümseyip "Günaydın." dedi. Anahtar bendeydi ve erken geldiği için beklemek zorunda kalmıştı.

 

"Günaydın, yine sabah erkenden işe mi çıktın?" dediğimde kahkaha attı.

 

"Her sabah olduğu gibi."

 

"Bunu niye yapıyorsun?"

 

"Eğleniyorum. Gencim ve hoşuma gidiyor."

 

"Ama babanın sert biri olduğunu söylemiştin?"

 

"Evet, öğrense öldürür beni ama bu daha heyecanlı bir hâle getiriyor olanları."

 

"İlginç bir bakış açısı." dediğimde sesim hayret dolu çıkmıştı.

 

"Gel bir gece seni de alalım. Sonra gör o ruhu ve bir daha eve giriyor musun?"

 

"Çok hevesli anlattın ama yok ben almayayım. Sakin ve huzur dolu hayatımdan memnunum."

 

"Sen bilirsin teklif var ısrar yok."

 

Mağazayı akşamdan düzenlenip çıktığımız için yapılacak tek şey silmekti. Her gün sabahçı olan bir kova su ve viledayla baştan aşağı siler temizlerdi. Bunu da sıraya vuruyorduk ve bugün şansıma sıra bendeydi. Arka depodan malzemeleri alıp başlayacağım sıra "Ver ben yapayım bugün senin yerine." dedi Gözde, gözleri bir değişik bakarken.

 

"Yok sağ ol, ben gücenmem böyle şeylerden. İşimizi yapıyoruz sonuçta."

 

"Olsun ben çok istekliyim." dedi ağzındaki sakızı çevirirken. Ne zamandır çiğniyor bilmiyordum ama uyarmak bana düşmezdi. Sakız iş ve okul ortamına pek uyan bir şey değildi. Her şeyden önce saygı gelmeliydi bence.

 

İnanamadığım biz hızla koca mağazayı şıp diye sildikten sonra kovadaki kirli suyu döküp geldi.

 

"Ben iki dakika soluklanayım şurada."

 

"Tabii ki eline sağlık. Sağ ol."

 

"Ne demek." dedikten sonra ağzında bir şeyler daha mırıldandı ama duyamadım. Dünkü açtığım ürünleri gezip incelerken geçen dakikalarda Gözde'den ses çıkmamıştı.

 

"Gözde?"

 

"Gözde ses ver kız?"

 

"Gözdee?"

 

Şaka mı yapıyor bilemediğim için nerede olduğuna bakmaya gittim. Ancak kabinin içindeki sandalye de uyuması beklediğim bir şey değildi.

 

"Gözde kalk geldik." dedim bir gözüm mağazadayken. Gerçi kasanın anahtarı yanımdaydı ama ürünler yanımda değildi. Şu an da bize emanetti mağaza.

 

Hâlâ uyanmayınca kolunu dürttüm ve gözlerini açtı. Sanki ağzında bir şey geviyor gibi değişik hareketler yaptığında anlam veremedim. Bu sıra zayıflamıştı da. İnsan bir anda zayıflayabilir miydi?

 

"Sezgin Bey gelirse sana kızar gel istersen. Müşteri yok zaten bana göre problem değil ama azar işitirsin." dedim onu kırmamaya çalışarak.

 

"Tamam, geliyorum." dedikten sonra üstelemeyip yerime geçtim. Beş dakika daha diyen çocuklar gibiydi şu an.

 

Bir iki müşteriyle ilgilendim, ürünleri düzelttim ama gelmeyince merak ettim.

 

"Kız gözde, yine mi uyudun? Adam gelecek şimdi?"

 

Sessizlik.

 

"Gözdee?"

 

Peki beni germeye hakkı var mıydı şu an? Yoktu. Bir kere söylemiştim neden dinlemiyordu? Mağaza yeniden boşken hızlı adımlarla depoya gittim ama Gözde'yi yerde yatarken bulmayı beklemiyordum. Panikle adını seslendiğimde hiç tepki vermedi.

 

"Gözde? Aç gözünü beni duyuyor musun?"

 

Dürtüp bir iki tokat attım ama yine ayılmadı. Panik dört bir tarafımı sarmışken ne yapacağımı şaşırarak etrafa baktım. Bir yandan da adını zikredip duruyordum.

 

"Gözde lütfen uyan ya?"

 

Gözüme kestirdiğim su şişesini aldığım gibi yüzüne çarptığımda nefessiz kalıp boğuluyor gibi gözlerini açtı. Yaşadığım rahatlamayı anlatamazdım.

 

"Hava almak ister misin? Nasılsın?"

 

"Yok burada durayım." dediğinde ona güvenemedim. Gözleri her an yeniden bayılacak gibi duruyordu. Bir koşu mağaza telefonundan önce ambulansı sonra Sezgin Bey'i aradım. Ancak durumu anlattığımda sinirli bir ses beklemiyordum.

 

Gözde onu yatırmamı isteyince patronun odasındaki koltuğa doğru bıraktım bedenini ama karşılık olarak kusması seçeneklerim arasında değildi. Tam bitti dediğim an yeniden ve yeniden geldiği için kokudan kaçmak durumunda kalmıştım.

 

Yoksa ben de iptal olacaktım. Hayatımın en zor iş sabahı oluyordu. Bence herkes bin pişman olmuştu.

 

Gözde içinde ne var ne yok çıkardığı sırada Sezgin Bey içeri girdi ve onaylamaz bir şekilde telefon görüşmeleri yaptı. En sonunda elinde bir kâğıt ve kalemle gelip yarı baygın kıza imza attırdı.

 

"O ne içindi Sezgin Bey?"

 

"İstifa dilekçesi Leyla Hanım!"

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%