Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@mavperikal

 

Bölüm 11. Vicdan Mahkemesi

Belirsizlik tüm hızıyla devam ederken hayat karşıma sürekli şaşıracağım bir şey çıkarıyordu. İnsanoğlu ne kadar nankördü? Ya da ne kadar cesur? Vurdumduymaz? Ucu açık sorular hayatımızın her anındaydı.

 

Gözde'yi ambulansla alıp götürdüklerinde arkasından bakakaldım. Bu anı bizzat ben yaşamış ve korkmuştum. Ama ya Sezgin Bey'in yaptığı neydi?

 

"Sezgin Bey bu yaptığınız etik mi?"

 

"Leyla Hanım, onun yaptığı da etik değil."

 

"Mağazada bayılması mı yoksa kusması mı? Bunun hangisi etik değerlerinize aykırı bir davranış?"

 

"Haplanarak mağazaya gelmesi. Gözlerinin hâlini görmedin mi?"

 

"Nasıl yani hap derken?"

 

"Uyuşturucu işte. Gençleri bir anlık heves uğruna yok eden madde. Bir süredir şüpheleniyor ve gözlemliyordum. Gözlerindeki kızarıklık, göz altındaki morarma, ani zayıflama belirtileri ve daha nicesi. Zaten deneme süresini geçemeyecekti."

 

"Siz kovabilirdiniz yine de? Baygın birinden faydalanmak ne kadar doğru bir hareket?"

 

"Leyla, patronlar bununla uğraşmak istemez. Yapılması gerekeni yaptım lütfen işini yap." dedikten sonra telefonu çıkardı ve yerine başka bir personeli çağırdı. Bu kişi de meraklı Şükrü'den başkası değildi.

 

Gözde'ye yaptığım son iyilik onun için etrafı temizlemekti sanırım. Ağlayarak hem de. Enerjisini atamadığı için dakikalar içinde mağazayı silip süpürmüştü demek. Onun adına üzülmüştüm. Kimlerle takılıyor bilmiyordum. Gece evden kaçmaları da boş bir vakit geçirmek için değildi.

 

Okulda öğretmenimizin söylediği yegane cümleler vardı. Bunlardan biri; kendinizden yaşça büyük biriyle takıldığınızda bu sizin otomatik olarak gözünüzü boyar demesiydi. Çünkü belli bir yaşa gelmiş, olgunluğa ulaşmış, saçma hareketleri olmayan, üstelik çalışan ve cebi dolu biri sizin için büyük bir artıydı.

 

Üstüne bir de size ilgi gösteriyorsa istemsiz bir şekilde ona çekiliyordunuz. Ancak bu kişi sizi yanlış yola sürüklüyorsa vay halinizeydi. Ne yazık ki Gözde de hayatı dolu dolu yaşamak adına böyle bir yola başvurmuştu. Hayatının söneceğini bilmeden... Farklı şeyler yapmak ve bunu yanında ona güvendiği biriyle yapmak ona müthiş bir heyecan vermişti. Ancak sonu her zaman ki gibi hüsran olmuştu.

 

Şimdi babası olanları öğrendiğinde belki onu eve bile kapatacaktı. Kimse çocuğunun böyle bir yola sapmasını izlemek istemezdi. Peki ya o takıldığı adam? Üç güne yerine yeni birini bulur onunla devam ederdi. Bu hayatta ne yapıyorsak kendimize yapıyorduk. O yüzden kararlarımızı iyi almalıydık. Çünkü bazı şeylerin telafisi yoktu. Bu illet seni altın vuruşa kadar götürür ve bir daha geri getirmezdi. Geriye gözü yaşlı sevenlerini bırakana dek...

 

Akrep ve yelkovan birbiri ardına koşarken Şükrü mağazaya gelmiş ve dedikoduyu dibine göre öğrenmek istemişti. Eh biraz da üzülmüştü ama kimse benim kadar içselleştiremezdi. Keza öyle de oldu.

 

"Nerede o orospu?"

 

"Seda ne diyorsun sakin ol? Kimden bahsediyorsun?"

 

"O Gözde kaşarından bahsediyorum nerede o?"

 

"Burada değil, rica ediyorum düzgün konuş."

 

"Ne düzgün konuşacağım ya? Yaptıklarını biliyor musun? Geberteceğim onu? Ne hadle ha ne hadle?"

 

"Burada değil diyorum! Ne yaptı da bu kadar sinirlendin anlayamıyorum?"

 

"Gel depoya gidelim de anlatayım yaptığı adilikleri bir bir."

 

"Şükrü sen iki dakika göz kulak ol da, karın ağrısı neymiş öğreneyim."

 

"Tamam tamam buralar bende gidin."

 

Seda üzerindeki hırkayı yaka paça çıkarıp bir kenara atarken sinirden eli ayağı titriyordu. Onu gerçekten kızdırmış olmalıydı, yoksa bu hâle gelmesinin başka bir açıklaması olamazdı.

 

"Tamam gel bir bardak su iç öyle anlat." dedikten sonra sürahiden cam bardağa su doldurup eline tutuşturdum. Yarısını içip bıraktıktan sonra ateş saçan gözleriyle bana döndü.

 

"Konuştuğum bir çocuk vardı. Geçen iş çıkıştığında beni almaya geldiğinde Gözde'yi de yolunun üzerinde bırakalım yazık bu saatte diye acıyarak arabaya davet ettim. Ama o çocuğa iş atmış meğer. Dün gece telefonundaki mesajı gördüm. Neler konuşmuşlar Leyla aklın durur. Ne ayıp şeyler. Benimki de pezevenk iki götü başı dağıtan birini bulunca kaymış hemen. Adi köpekler, reziller. Kimse namusumla dolaşayım demiyor."

 

"Şaka yapıyorsun?" Verdiğim maksimum tepki buydu.

 

"Ya ne şakası kızım. Öp beni ye beni yazmış resmen. Daha fazlasına terbiyem müsaade etmiyor. Onu var ya göreyim parçalayacağım."

 

"Kurtulmuş oldun işte gerçek yüzü açığa çıktı böylece."

 

"Orası öğle ama bunu bu şekilde hazmedemem. Hıncımı almam lazım. Hayır ortalık bekar erkeklerle dolu ya? Ne cüret birinin yanındaki erkeğe göz koyması ne cüret?"

 

Ne desem deyim asla sakinleşmeyecekti. O yüzden olanları bir bir anlatmaya başladım.

 

"Hap alıyormuş, sabah bayıldı ambulans çağırdım. Sonra da Sezgin Bey istifa imzalattı." dediğim an şaşkınca bana baktı.

 

"Ne?"

 

"Duydun işte."

 

"Demek buluşalım dediği mekân oymuş." Kendi içsel çıkarımlarıyla onu baş başa bırakarak içeri girdim. Kafam dağılsın diye birkaç müşteriyle ilgilendim. Akşama doğru ise bağıra çağıra mağazaya giren bir adamla günü kolay bitiremeyeceğimi anladım.

 

"Nerede bu mağazanın müdürü?"

 

"Beyefendi sakin olun ben yardımcı olayım?" dedi Şükrü nazik bir şekilde.

 

"Çekil oğlum bana başını çağır arada kaynama?"

 

"Lütfen burada bekleyin. Leyla bir bardak su getirir misin?"

 

"İstemem kızım istemem, sizi de böyle mi kullanıyor bu şirket. köle gibi çalıştır, işine gelmeyince vur tekmeyi gitsin öyle mi?"

 

"Neden bahsettiğinizi anlayamadım efendim üzgünüm."

 

"Ben Gözde'nin babasıyım. Kızım hasta oldu diye baygın hâliyle nasıl istifa imzalatır o müdür?"

 

"Beyefendi gelin dışarıda konuşalım." Sezgin Bey'in gelmesiyle bir hışımla dışarı çıktılar ama gözümüz camın arkasında kalmıştı. Merak ediyorduk. İkisi biraz konuştuktan sonra gözleri bana çevrilince gerildim. Sezgin Bey camın arkasından gel deyince çekinerek gittim yanlarına.

 

Babası üzgün görünüyordu.

 

"Kızım dediği gibi mi gerçekten? Gözde hap mı kullanıyordu?"

 

Ona yapacağım asıl son iyilik buydu; gerçekleri söylemem.

 

"Bizzat görmedim ama bu sabah çok enerjikti. Mağazayı temizleme sırası bendeyken elimden alıp beş dakika içinde temizledi her yeri. Sürekli ağzı hareket hâlindeydi. Geldiği günden beri birden zayıfladı. Bunlar belirtileri gibi duruyor. Benim asıl size söylemek istediğim bir şey var."

 

"Nedir?" Babasının üzgün gözlerini daha da üzecektim ama kızının geleceği için buna engel olması gerekiyordu.

 

"Bakın Gözde kötü bir insan değil. Bu zamanda gençler yeni heyecan arıyor. hepimizin kanı kaynıyor. O yüzden bunun sonucunda ona kızmak yerine daha da geç olmadan fark ettiğiniz için sevinin ve kızınıza sahip çıkın. Gözde geceleri evden kaçıyordu. O saatte açık bulunan mekânlarda bu tarz şeyler içilmesi oldukça olası."

 

"Nasıl yani evden kaçsa bilirim kızım dalga mı geçiyorsun? Benim çatımın altında hem de?" deyip sinirleri bozulmuş gibi güldü.

 

"Ben bana anlattığı planları söylüyorum. Bu kapı annemlerin önünden geçemem, yok burada kesi var geçersem uyanır diyordu kaçışını planlarken."

 

"Bence siz kendinizi haklı çıkarmaya çalışıyorsunuz. Benim kızım gece gündüz burada çalıştığını söyledi."

 

"Beyefendi ya akşam mesaimiz olur ya da sabah. Sabahtan akşama kadar full bir şekilde aksi durum olmadıkça çalışmıyoruz. O evden size böyle diyerek çıkıyor daha fazla vakit kazanıyordu."

 

"Sana neden inanayım? El birliği ile beni delirtmeye yemin mi ettiniz?"

 

Cebimdeki kâğıdı çıkarıp ona gösterdim. "Bu sizin evinizin planı değil mi? Kızınızın yazısı üstelik?" dediğimde gözleri hızla kâğıda odaklandı. "Bunu ona kızın diye söylemiyorum. Yanlış yollara girip daha da dibe batmasını istemediğim için söylüyorum. Bu zamanda gençlere öfke kusarak onları kendimizden daha da itiyoruz. Lütfen ılımlı olun herkes hata yapabilir. Destek olmak da köstek olmak da sizin elinizde. Tekrar geçmiş olsun, iyi günler dilerim." diyerek mağazaya geri girdim.

 

Açık havaya çıkmak az da olsa iyi gelmişti. Babası kaldırımın ortasında elindeki kâğıda bakıyordu hâlâ. Allah kimseyi evladıyla sınamasın diye içimden koca bir dua ettim. Çıkma saatim gelince artık bir daha buraya gelmek istemediğimi fark ettim. Yine de gece boyu düşünüp bir karar vermem gerekiyordu.

 

Günün yorgunluğu omuzlarıma bir yük gibi çökerken gökyüzüne baktım. Hava henüz kararmamıştı. Güneşin batmaya çalışan saatlerindeki renk cümbüşünü seviyordum.

 

Çarşının içine girdiğimde ördekli zarflarımın bittiğini hatırlayarak kitapçıya girdim. Buğra abi önündeki ajandaya bir şeyler yazarken beni görmedi. Artık yerini öğrendiğim ördekli zarflardan yine beş tane alarak kitapların olduğu bölüme geçtim. İçlerinden bir şiir kitabı seçerek ruhuma şifa olmasını umdum.

 

Ben sana mecburum bilemezsin

 

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

 

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

 

Ben sana mecburum bilemezsin.

 

Attila İlhan'ın şiirini üç kere baştan aşağı okudum. Her okuduğumda ise duygusu daha çok geçti bana. Şiirlere konu olan aşkları çok merak etmişimdir. Sonra mektuptaki Mecnun düştü aklıma. Bu gece belki yeni bir mektup bırakırdı. Mektup günü değildi ama benim okumaya ihtiyacım vardı. Düşüncelerimibölen şey ise bir bardağın masama bırakılması ve ardından duyduğum ses oldu.

 

"Ben sana mecburum, sen yoksun..."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%