@mavperikal
|
Bölüm 17. Aşk gemisi
Bu hayatta sevenler üzülürdü, en çok da karşılıksız sevenler. Zavallı Berfin'in minicik yüreği Emre tarafından fark edilmek için her şeyi yapıyor ancak bir türlü fark edilmiyordu. Emre çoktan yeni aşklara yelken açmış bir şekilde dururken Berfin adına üzülmeden edemedim.
Aşk, midemizde kelebeklerin uçuşmasını sağlayan yegane duyguydu ama kelebeklerin ömrünün kısa olduğunu sürekli unutuyorduk. Bazılarına güneşin doğuşu kadar parlak ve canlı olurken neden diğerlerine zehir zemberek kuru ayazlı bir kış günü gibi oluyordu? Sebebi belliydi, konu yine seven ve sevilene çıkıyordu. Tek taraflı sevmek kalbe yeterdi ancak hiçbir mantığa bunu sığdıramazdık.
Senin sevdiğin mi yoksa seni seven mi sorusuna hiçbir zaman doğru yanıtı veremeyecektim. Çünkü aşk denen illet ışığını bana gösterdiği andan itibaren kelebekler gibi o ışığa doğru uçmaya başlamıştım.
Dükkanda neredeyse akşam olacaktı, Buğra abi çalışırken dinlenen gençlerle ara ara sohbet ederken ben de kitapların tozlarını alıyordum. Annem gel evi temizleyelim dese burun kıvırırdım ancak kitaplar öyle değildi. Her kitabın bir ruhu olduğuna inanırdım. Kapağını açıp içine daldığımız andan itibaren o ruhu okumaya başlamış olurduk. Bu yüzden kendini de cildini de temiz tutmalıydık. Toz almaya başlarken en çok sevdiğim şey ise kapağından içeriğini tahmin etmeye çalışmaktı. Sonra arkasını okuyor yaklaşıp yaklaşmadığımı kontrol edip kendi kendime eğleniyordum.
Okumadığım o kadar çok kitap vardı ki, hepsini hafızama kazımak için sanıyorum ki bir ömür bana yetmezdi.
"Leyla, neye güldüğünü merak ettim?"
"Hiç, kendi kendime eğleniyordum Buğra abi, kapaklardan içeriği tahmin etmeye çalışıyorum."
"Bunun mümkün olmadığını anlamışsındır o halde, nasıl ki birinin dış görünüşünden karakteri hakkında yorum yapamıyorsak, kapaktan da kitap hakkında yorumda bulanamayız."
"Evet, yer yer yanıldığım oluyor. Sanırım kitabın ruhunu okuduğum an kapağın mantıklı geleceği bir nokta bulunur."
"İşte benim en sevdiğim olay bu. Kitaptaki gizli detayları okumak ve kapakta onları anladığın an. Bu işi gerçekten seviyorum, insan sevdiği bir şeyle ilgilenirken yaşanan detaylar asla yük gibi gelmez."
"Haklısın Buğra abi sevdiğin insanlar için yaptıklarını gönlünde yumuşatmanın mutlaka bir yolunu bulursun ama sevmediğin insanın kıymığı batsa sinirlenirsin."
"Sevmek çok derin bir mevzu Leyla, henüz bu kadar taze bir kalbin varken bunun tadını çıkar ve yanlış bir gemiye binmeye kalkma yoksa yolculuk boyunca hep tedirgin olursun," dedikten sonra yanımdan ayrıldı ve müşteriyle ilgilenmeye gitti. Bu da neydi şimdi diye düşünerek olduğum yerde bekledim. Cümlelerindeki doğruluk zihnime akarken ürpermemek elde değildi.
Çevrede duyduğumuz yanlış evlilikler de buna en güzel örnekti. Yolculuk boyu sıkkın ve tedirgin olup bir an önce gemiden inmek için bekleyen insanlarla doluydu hayat. Bu devirde ise gemiden inmek sandığın kadar kolay değildi.
***
Mesai bitimi eve geçerken Berfin'in kapısının önüne gelince duraksadım. Arkadaşımın kalbini kırmak ya da bu aşkın çelimsiz dalına tutunmasını sağlamak arasında gidip gelirken yüreğim daraldı. Asıl sorun şuydu ki dostluğumuz bunu kaldırabilir miydi? Ya beni yanlış anlar ve farklı duygular içine girerse ne olacaktı? İnsanız beşer ve şaşarız neticede.
Yumruk yaptığım elimi kapının üzerine bekletmekten yorulup üç kere vurdum. Cansu abla kapıyı açtıktan sonra sevimsiz suratıyla bön bön bakıp çekildi, bir an sonra kapıda kırmızı elbisesiyle Berfin gözüktü.
"Ah benim kestane şekerim hoş geldin."
Kestane şekeri birazdan acı bibere dönüşecek maalesef güzel arkadaşım. Sımsıkı sarıldıktan sonra bahçelerinde olan kamelyaya geçtik. "Hoş buldum canımın içi, nasılsın?"
"Her zaman ki gibiyim nasıl olayım gönül kuşu sen nasılsın asıl mektuplar nasıl gidiyor?" dedikten sonra cebinden çıkardığı peçeteyi burnuma doğru uzattı. "Sana lokum getirdim tatlı yiyelim tatlı konuşalım."
"Yiyelim madem, atasözünü de boşa çıkarmadım demem artık."
"Ne oldu aşığın yalan mı çıktı yoksa? Eyvah yaşlı mıymış kart zampara yoksa?"
"Dur bakalım güzelim öyle bir şey değil, o cephede işler gayet yolunda ilerliyor. Bunun seni kıracağını biliyorum ama," diye devam edemeden gözlerinden inci gibi bir iki damla süzüldü. Ağzındaki lokumu gerisin geri boş peçeteye çıkarmasından yutkunamadığını anlamıştım.
"Hiç kendini ezip büzme, gördüm. O benim farkımda değil Leyla, farkımda olmadığı gibi fark ettiklerinin de yanında değil. İki gün ona kayıyor gönlü üç gün başkasına. Henüz olgunlaşmamış bir armudu yersek tadı bizi boğar ve ağzımızı burar. Bu yüzden beklemeye karar verdim. Varsın gönlünü eğlendirsin maymun iştahlı aptal. Nefret de edemiyorum ki işte, ağlayarak günlüğüme yazabiliyorum en fazla."
"Ah, canım arkadaşım. Gözü kör olmayasıca bir askere gidip gelse de aklı başına gelse. Verdiğin kararı çok olgunca bulduğumu itiraf etmeliyim."
"Askere gidince ne olacak?"
"Burnu sürtülecek kızım, askere gitmemiş adamla evlenilir mi hiç? Hoppa züppe olmasındansa gitsin bir hayatın acı yüzünü görsün gelsin elindekilere şükretmeyi öğrensin," dedikten sonra nihayet gülmeye başladı. Gülüşlerimiz birbirine karışırken "Ee ben bir asker listesi yapayım o zaman meçhul mektubun sahibini eleriz böylece. Sence askere gitmiş midir?"
"Bilmem ki sorarsam söylemez bence. Ama kelimelerindeki olgunluk ergen bir çocuğun sözcükleri değil. Bıyıkları yeni terlemiş birini düşünemiyorum."
"Iyy sus ne olur!" Ağzını burnunu büzerek yaptığı harekete daha çok güldük.
"Hatırlıyor musun ilk okulda bir çocuk, neydi adı, hah Burak. Sana ilanı aşk etmişti de elinde taşla arka mahalleye kadar kovalamıştın çocuğu. Bisikletiyle birlikte sana hava atmaya gelirdi hafta sonları. Sahi neden kovalardın onu?"
"Çünkü ona derste sibop demişti." Betül'ün sesini duyduğumuz an daha çok gülmeye başladık. İşte şimdi üçlü tamamlanmıştı ve benim rezil anılarımdan konuşuyorduk.
"Ne demek olduğunu bile bilmiyordum ama çok gücenmiştim, öğretmene şikayet etsem bile ne olacak yani deyip kızmadığı için daha çok yüz bulmuştu."
"İşte ilk aşkın nefretle ortaya doğuşu da bu şekilde olmuştu ya."
"Betül ne çok özledim sizi."
"Biz de seni çok özledik, çalışmak ve arada eve kapanmak dışında bir şey yapmadığın için görüşemiyoruz minik kuş."
"Ya sorma ruh halim karamsar olunca hiçbir şey yapasım gelmiyor."
"Yerim senin ruh halini, Reyhan teyze kapıdan sana bakıyordu geç kalmışsın sanırım, biraz daha gitmezsen kapkara bir ruhun olacak benden demesi."
"Eyvah yoğurt istemişti, hoşça kalın kızlarım," deyip topuklarımı vura vura çıktım bahçeden. Sahi sohbete dalıp saatin kaç olduğunu unutmuştum. Tabii unuttuğum tek şey saat değil aynı zamanda yoğurttu da. Bu yüzden köşedeki bakkal Rasim amcaya doğru hızla gittim. Aynı zaman da bir müşterisi daha vardı. Erdal abi!
|
0% |