@mavperikal
|
(19) Bir Gece Ansızın
Dorian Gray'in Portresi. Bu kitabı ne kadar zamandır elimde tutuyorum bilmezken duyduğum cümleleri de neye yoracağımı bilmiyordum.
Onu görüp de ona aşık olmamak mümkün değil...
Buğra abi kafamı karıştırıyordu. Mektubun sahibi o değilse ortalık fena karışırdı. Ona karşı hislerim nötr değildi yani kapı duvar değildim ama mektup arkadaşım her anlamda daha ön plandaydı benim için. Bu yüzden silkelenip kendime gelmeli ve birileriyle fingirdiyor gibi görünmemeliydim.
Derin bir nefes alıp ödünç kütüphanesinin yanına geldim. Buradaki tüm kitaplar Buğra abiye aitti, para ödemeden okul kütüphaneleri gibi ödünç alıyor iki hafta içinde okuyup geri getiriyordun. Bunun için ayrı bir ajanda oluşturmuş ve imzalı bir kayıt başlatmıştım. Ayrıca evdeki kitaplarımdan da bir kısmını buraya getirmek için ayırmış ancak bir türlü fırsatım olmamıştı.
Dükkana uğrayan Emre, abisiyle konuştuktan sonra sessizce çıktı, bana bir selam bile vermemişti. Belki de acelesi vardır diye düşünüp düzenlemeye devam ettim. Bu dükkanın bu kadar işlek olduğunu asla düşünmezdim. Buğra abi uzun süredir kasadan bile ayrılamıyordu.
Birkaç masa ders çalışmak isteyenlerle doluydu. Aslında bir de bu kısma paravan çeksek harika olurdu, kırtasiye kısmıyla burayı ayırsak daha gizemli ve havalı dururdu bence. Gidip bu fikrimi ona söylemek isterken dikkatlice beni izlediğini gördüm.
"Buğra abi bir sorun mu var?"
"Evet var."
"Ne oldu, Emre'yi gördüm az önce. Hatun teyzeye mi bir şey olmuş yoksa?"
"Hatun teyzen gayet iyi ama sen dün akşam iyi değilmişsin. Tam olarak ne zaman söylemeyi düşünüyordun Leyla? Dün gece burayla ilgilenmekten eve geç gittim ve gittiğimde Emre uyuduğu için bana anlatamamış."
"Bir sorun yok, dün dünde kaldı hatırlamak istemiyorum," deyip arkamı döndüm ama nazikçe kolumu tutup beni kendine çevirdi.
"O itin sana bu derece musallat olması senin suçun değil, senin suçun bunu bize söylememen ve onun önünü hala kesmemiş olmamız."
"Lütfen bırakır mısın Buğra abi, bunu kendi abime bile açamadım. Dillenmesini istemiyorum. Adımın o psikopatla anılmasına dahi rızam yok."
Gözlerinden bir hüzün geçerken zaten hafifçe tuttuğu kolumu bıraktı. "Özür dilerim, ben sana karşı biraz fazla hassasım. Yani sadece sana değil yanlış anlama. Bu mahallenin tüm kızları güvende olsun isterim. Bizi abiniz olarak görüyorsanız başınız sıkışınca bize gelmeyi de bilmelisiniz," deyip çevirdiği kafasıyla bir şeyler mırıldanıp tekrar bana baktı.
"Annemin haberi var. Abime söylesem gidip kavga edecek biliyorum. Zaten bir aileyle aramız iyi değil, ikincisiyle de böyle olsun istemiyorum. Yoksa düşündükleri tek şey geçim edemeyen ailenin biz olduğumuz olacak. Burası küçücük bir mahalle, baksana, ne annemi günlerde rahat bırakırlar, ne babamı sokakta, ne çocukları okulda."
"Leyla, sen çok iyi kalpli bir insansın. Bu kadar ince düşündüğünü tahmin edememek benim hatam üzgünüm. Birde ailen açısından bakalım, onlar başına ne gelirse gelsin çocuklarının güvende olmasını ister. Dedikoducu Şerife teyzeyle arası bozulacak diye çocuğunu bir kenara atacak bir annen yok. Reyhan teyze ne olursa olsun sizin yanınızda olur. Sadece başkalarını düşünmek kendi omzuna bindirdiğin en büyük yüktür. Bırak biz de biraz seni düşünelim."
"Teşekkür ederim Buğra abi. Söylediklerinde haklısın." Haklısın ama ben de haklıyım ve bu konuyu uzatmaya niyetim yok. Derin bir nefes alıp konuyu değiştireceğim sırada ufak bir kapta akide şekeri uzattı. Onu görünce yüzümde oluşan gülümsemeyle bir tane ağzıma attım. "Çocukken ne çok yerdik bunlardan."
"Evet, kandillerde mevlitlerde bizim kutularımızı da alıp kaçardınız." Bunu hatırlatmasıyla ufak bir kahkaha attım.
"Senin kız kardeşin yoktu, Betül ve Berfin'in de abisi. Ne yapalım onlarınkini de sizden tamamlıyorduk. Sonra yeşil camiye kadar kovalıyordunuz bizi vicdansızlar."
Dağılan kalemleri düzeltirken yüzüme bakıp gülümsedi. "Sana bir sır vereceğim; aslında biz o şekerleri o kadar sevmezdik ama sizinle oynamak için bir fırsatımız olurdu. Hemen versek zevki kalmaz bu yüzden kovalamayı tercih ederdik."
"Ay yazıklar olsun tazı gibi koştururdunuz bizi, meğer eğlendiğinizdenmiş."
"Hem gün sonunda kalan tüm kutuları yine bize dağıtıyorlardı zaten."
"İnanamıyorum tüm çocukluğumuz boyunca kandırılmışız. Baksana ne diyeceğim, kütüphane kısmıyla kırtasiye kısmını ayıran bir iki paravan mı atsak şuraya? Daha modern ve gizemli gözükür bence. Ben ikramiye payımı vermeye razıyım, yeter mi bilmem ama."
Buğra abi bir oraya bir diğer tarafa baktı. "Sen yanlış bölümde okuyor olabilir misin Leyla? Gel biz seni mimar yapalım ne dersin?" Kıkırdadım. Olabilirdi ama ilk tercihim çocuklardan yanaydı.
"Ben o kadar ağır dersleri kaldıramam Buğra abi, okula diye gidip el işi kağıtlarından etkinlik hazırlıyorum ben kimsenin ruhu duymuyor," dediğimde erkeksi bir şekilde güldü.
"Seni uyanık biz de ne sanıyoruz. Yine de bu estetik zevkten mahrum kalmayalım. yarın birlikte toptancılar caddesine gidip bakarız olur mu?"
"İşte bu olur, sana güvenemem gidip banyo perdesi alıp gelirsin paravan diye sonra şuralara düşer bayılırım vallahi."
Bozulmuş bakışlarıyla bana bakarken "O kadar vahim durum desene?" dedi ama omuzlarımı silkip ondan uzaklaştım. Yapar mı yapardı. Tam ortadan mavi balıklı duş perdesinin geçtiğini düşünüp kendi kendime gülmeye devam ederken arkamdan beni duyup "Leyla, ayıp ama," diyerek uyarmayı ihmal etmedi.
Saatler sonra Buğra abinin ısrarıyla dükkanı birlikte kapattık ve beni eve o bıraktı. Yarın da gelip alacağını ve toptancıya gideceğimizi söyledikten sonra iyi akşamlar dileyip ayrıldı. Onun kapıdan gitmesini beklerken elimi ayakkabımın içine soktum ve nihayet yeni mektubumu içinden çıkardım. Kalbime doğru bastırdıktan sonra çantama koyup kapıyı açtım. Gözüme takılan ayakkabıyı ise bir ara yıkamak geçti aklımdan, dayanamayıp elime alıp kokladım ama korktuğum gibi bir şey çıkmadı şükür. Eh ayaklarım öyle kokmazdı ama neme lazım olur olurdu, adama rezil olmamalıydık.
Anneme selam verip havadan attığım öpücükler eşliğinde seke seke odama çıktım. Mektubun mühründe açılmamış gonca gül işareti vardı. Detaylara önem vermesi beni adeta mest ediyordu.
Sevgili Leyla
Bir gece ansızın, gece gibi düştün kalbimin kollarına. Senin bana gelişin güneşli bir gün gibi sıcacık değildi, o gün hava hiç hoş değildi hatta, kimileri bunu uğursuzluk olarak bile tasvir ederdi. Senin bana gelişin gece gibiydi, bir insanın adına bu kadar yakışacağı aklımın ucuna bile gelmezdi.
Senin bana gelişin yıldızlı bir gökte parlayan ay ışığı gibiydi. Havada çakan şimşeklerden insanlar korkuyor sen ise bir köşede ıslanarak evine, güvenli alanına koşmaya çalışıyordun. Bilmiyordun Leyla, o şimşeğin seni gördüğüm anda kalbimden kopup geldiğini ve tıpkı hissettiğim gürültü gibi tüm mahallenin göğünü yardığını bilmiyordun.
Bir gece vakti çıktın geldin ve benim gönlümün havası bir daha hiç değişmedi. Geceye tezat saçların ve onunla aynı renk olan gözlerin siyah dünyamın tek aydınlığı oldu artık.
Şimdi tüm gecemin ortasında elime aldığım her mektupta yıldızları gözüme sokar gibi bir üç nokta arayacağım, hiç gelmemesini umduğum... Ben günün ağardığı vakti sevmiyorum ne olur beni geceye küstürme. Mektubuma üç nokta bile koymak istemiyorum sana bunu hatırlatsın diye. Elimde olsa sözlükten bile siler atarım.
Benim sana olan aşkım yaz yaz bitmez gördüğün kadarıyla, en iyisi sen bana günlerin nasıl geçiyor onu anlat. Patronun nasıl biri, aranız iyi mi, şöyle detaylıca anlat.
Ruhunu sıkan her şeyi ama her şeyi bilmek istiyorum. Benim gecemin üstüne dolu yağdırmaya kalkanlara fırtına olur geri püskürtürüm. Senden gelen derdi bile seviyorum ben. Böyle bıcır bıcır yazdığını düşünmek hoşuma gidiyor. Bu kağıdı eline alırken beni düşündüğünü bilmek ruhuma şifa olup çıkıyor.
Kalbinin vazifesini yapmağı gün tek vazifesini yapmayan kalp seninki olmaz. Bu yüzden kalbime de parlak kanatlarıma da dikkat et, bana uçacağın anı sabırla bekliyorum, sana emanet.
Mecnunun. |
0% |