@mavperikal
|
(22) Mektubun Cevabı
"Sanırım seninle sevgili olduğumuzu düşünüyor."
"Buğra abi kim niye böyle düşünsün?"
"Seni rahatsız eden o it!" der demez bugün dükkanı emanet ettiği Emre çıktı içeriden ancak sırıtıyordu.
"Ne oldu, kafayı sıyırdı sanırım ne gülüyorsun be?"
"Birazdan anlarsın Leylacığım," dedi ve siren sesleri duyuldu. Polisler dükkana girerken Buğra abi "Sorun yok Leyla biz önlem almıştık, sen eve git istersen artık," dedi ve güven veren bakışlarını gözüme dikti. "Yok gitmek istemiyorum, ben de öğreneyim neler oluyor?"
İçeriyi ve dışarıyı gören iki gizli güvenlik kamerası bulunuyormuş meğer. Daha önce dükkanın önünde bir kaza olunca dışarıya da taktırmış Buğra abi. Ama normalinden daha küçük olduğu için dikkat çekmemiş ve camı taşlayanları bir güzel yakalamış. Bu yüzden bir ekip arabası da suçluları almak için yokuşu çıkmıştı.
Ben de duyduklarımı anlatan bir ifade verdim. Polisleri görüp yaklaşan abime de olanı biteni tüm gerçekliğiyle anlatırken Erdal abiden de şikayetçi olmamı sağladı. Böylece iki ayrı suçu olmuş ve hemen serbest kalamayacaktı.
"Bunu bana nasıl anlatmazsın Leyla? Hiç mi güvenmedin abine?"
"Abi anneme anlatmaya yeni cesaret ettim, sana ve babama da bugün söyleyecektim. Buğra abiye sor hatta söyleyeceğim dedim."
"Buğra niye benden önce öğrendi Leyla? Sen benim kardeşimsin benim!" Saçlarını tutan elleri sinirle soludu.
"Yok bu sabah bana dik dik bakınca rahatsız mı ediyor diye görüp öyle sordu valla."
"Ne zamandır bu devam ediyor?"
"Abi başta böyle değildi. Geçerken konuşmak istiyordu ama geçen yolumu kestiler, bir uçta da kardeşi. Çok korktum, bağırdım kaçtılar."
"Leylam, benim güzel kardeşim, biriciğim. Ne olur içinde yaşama, seni tedirgin eden şey her ne ise yapma, yalvarırım. Burada kapı gibi ailen var, bu ne cüret?"
Abime sarıldığım an saçlarımı okşamasıyla biraz rahatladım. Haberi alan Selçuk abi de dükkana doğru geliyordu, bizi görünce duraksadı.
"Geçmiş olsun iyi misin Leyla?"
"İyi iyi sağ ol." Abimin verdiği cevaba ters ters bakarken kollarının arasında daha çok sıktı beni, korumak istercesine. Selçuk abi asıl şoku Yasin'in de bu çeteye dahil olduğunu anlayınca yaşadı. Polisin koluna girdiği Yasin'i görünce çıldırdı.
"Lan! Lan oğlum sen kimsin milletin camını kapısını indiriyorsun?"
"Abi!"
"Kes başlarım abine? Çocukluk çocuklukta kaldı Yasin, eşek kadar adam oldu akıllandı sandık seni. Ne cesaretle bunu yaptınız?"
"Abi valla uyduk şeytana gaza geldik yaptık bir hata, yardım et." Yasin konuştukça Selçuk abinin alnındaki damar nabız gibi atıyordu.
"Kes! Ne bok yersen ye! Atsınlar içeri de aklın başına gelsin, bir esnafa salça olmadığın kalmıştı!"
Polisler Yasin'i götürürken bu kez gözü Erdal abiye takıldı ve asıl düşman oymuş gibi şahin gibi kilitledi bakışlarını. Sakinleşmek için sıvazladığı sakallarından sonra Buğra abiye döndü. "Kusura bakma, çocukluk değil eşeklik etmiş. Masrafın neyse karşılarım ama şikayetini geri çekme. Böyle bir derse ihtiyacı var."
"Eyvallah," diyen Buğra abiye birkaç saniye baktıktan sonra başını bir kez eğdi ve çekip gitti. Bir abi olarak kardeşini böyle bir işin içinde görmekten yıkılmış gibi bakmıştı. Zaten kim olsa üzülürdü ama şikayetini geri çekme demesi ayrı bir büyüklük ve adalet isterdi.
"Tamam dağılalım artık, Leyla sen devam etme bugün, ben kalıp camları taktırırım," dediğinde başımı salladım. İçeride dünyanın malı vardı ve camsız bırakacak hali yoktu. Eh koca koca camların takılması ne kadar sürer bilmiyordum da.
Eve gittim, annem ve abimin desteğiyle babama her şeyi anlattık. En son babalar duyuyordu gerçekten. Çok bozuldu, öfkelendi ve en sonunda bağrına basıp sakinleşti. Sabaha karşı gözlerimi açtığımda hala babamın kolları arasında koltukta uyuyakaldığımı fark ettim. O gece güveni iliklerime kadar hissetmiştim.
Birkaç gün geçmiş Yasin ve Musa serbest kalmış ama Erdal abi yakayı kolay kurtaramamıştı. Mutfağa kahvaltı hazırlamaya girerken bunları düşünmemek için başka şeylerle ilgilenmeye başladım. Saat kaç olmuş bu millet neden uyanmamıştı sahi?
"Eh, patatesler de sana kaldı desene Leyla, bu kadar erken uyanmanın cezası budur." Kendi kendime söylenerek her şeyi hazır ederken zaman su gibi aktı. Koridora çıkıp "Gökkurt ailesi uyanın içtima vakti!" diye bağırınca tek tek aşağı indiler.
"Ablam be kralsın krepte yapmış." Talha gelip yanağımı öperek herkesten önce oturdu sofraya.
"Tuna yüzünü yıkadın mı ablacım gözünü bile açamıyorsun daha koş!"
"Krepi duyunca otomatik olarak geldi abla," deyip sırıtan kardeşime bakıp öpücük attım. Büyüyorlardı gözümüzün önünde.
Ev ahalisiyle mutlu mesut kahvaltı yapıp ayrıldıktan sonra hazırlandım ve sevgi dolu bir şekilde kitapçıya gittim.
"Hoş geldin Leyla nasılsın?"
"Hoş buldum Buğra abi sağ ol sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim. Emre geliyor birazdan şöyle bisikletle dolaşalım diyorum ne diyorsun?"
"Bayram değil seyran değil diyorum." Sırıtarak baktıktan sonra dükkanın çanları öttü ve Emre giriş yaptı.
"Hallettin mi koçum?"
"Ettim abi."
"Eyvallah. Bisikleti getirdin mi?"
"Ben benimkiyle geldim. Sen de sabah seninkiyle geldiysen..."
"Geldim geldim ister misin Leyla?"
Bunlar bir iş çeviriyor gibiydi ama anlamadım. "İsterim de elbise giymiştim bugün."
"Bir dene bakalım, elbisen uzun. Rahat edemezsen bir çaresine bakarız."
"Eh deneyim madem. Çalışmaya diye gelip geziye çıkıyoruz hayırdır?"
"Hayır hayır, ben çalışanlarım temiz hava alsın üzerindeki kötü havayı atsın isterim."
"Bunu yarı zamanlı çalışanına da yaptın mı merak ettim?"
"Eh, ona da bir takım yardımlarım bulunmuştu."
Bisiklete binip köşede biraz ilerledim ve kenardaki küçük yırtmaçlar sayesinde zorlanmadığımı gördüm. Geriye doğru Buğra abiye tamam dercesine işaret ettiğim için o da kendi bisikletine binip arkamdan geldi. Parka doğru yavaşça gittikten sonra birden hızlandım ve "Yarışalım mı," diye bağırdım.
"Haksızlık ettiğinin farkında mısın?"
Geride kalmasına söylenirken omzumu silktim ve daha hızlı sürmeye başladım. Ancak kısa süre içinde bana yetişti. "Sen her gün bisiklete binmediğin için idmanlı değilsin küçük hanım," diyerek yanımda sürmeye devam etti ancak asla beni geçmedi. Yolda pamuk şeker aldık, çimlere oturduk ve hoş bir vakit geçirdik. Ama bütün bunların ne için olduğunu anlayamadım. Ta ki dükkana geri dönene kadar.
Kapıdan içeri adım attığım anda üzerime yağan konfetiyle geriye doğru sıçrayınca Buğra abi beni tuttu. "Sürpriz!"
Elinde pastayla sırıtarak bana bakan abimi görünce bugünün doğum günüm olduğu anca aklıma gelmişti. İnsan hiç kendi doğum gününü unutur muydu? Ben unutmuştum işte bu hengamede.
"İyi ki doğdun çiçeğim benim."
"İyi ki doğdun Leyla, iyi ki varsın."
Etraftan gelen tebrikleri mutlulukla karşıladım. Anılmak, unutulmamak ve bir araya gelmek çok özeldi. Akşama kadar inanılmaz güzel vakit geçirdik. Berfin ve Betül'ün başı çekmesiyle dükkanın bahçesinde mezdekeye varana kadar açıp bir güzel kurtlarımızı dönüp kudurduk. Buğra abi bugün erken kapatmıştı benim için. Hep birlikte tombala oynamış, tabu oynamış ve birbirimize bile girmiştik.
Eve gülerek geldiğimizde bir de ailemle ayrı pasta kesmiştik. Annemin dizlerine yatıp beni sevmesini istemem hiçbir yaşta çocukluk olmayacaktı.
O gece moralimi bozan tek şey mektuba verdiğim cevabın hala ayakkabımın içinden alınmamış olmasıydı...
|
0% |