Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23. Bölüm

@mavperikal

 

 

 

 

 

 

Aşk bahçelerim selam nasılsınız?

 

 

Size daha uzun bölümle geldim.

 

 

Oy vermeyi ve güzel yorumlarınızı benimle paylaşmayı unutmayın olur mu? Öpücükler 😘 😘 😘

 

 

 

 

(23) Parmaklarımın Ucundaki Atış

 

 

 

Leyla'm;

 

 

 

Ey gönlümün sevgilisi, sevgilim, aşkım, geceme doğan parlak ay ışığım.

 

Bir gün doğup ailene nasıl gün ışığı olduysan benim kalbimde doğduğunda da gece vakti gönlüme ay ışığı oldun. Karanlığımı açtın ve yalnız kendini parlattın. Şimdi ben içimde o ışığa tutunuyor ve bundan ilham alıyorum.

 

Sevgimin ilhamını...

 

Bugün tüm aşk sözcükleri senin olsun istedim, umarım bana; beni ne ara sahiplendin, seni daha kabul bile etmedim, kim olduğunu dahi bilmiyorum, nasıl sevgilim dersin, demezsin...

 

Hiç birini kabul etmezsen sana leylağım diyeceğim. Sırf bana seni anlatıyor diye odama koparıp getirdiğim leylağın haddi hesabı yok. Bir yerler ondan diktim desem abartma demezsin umarım...

 

İyi ki doğdun, iyi ki doğdun ki varlığım, varlığınla anlam kazandı. Sana yalvarıyorum bu iş olmazsa sonunda üzülüp sızlanma. Gönlüne güven güzelim, bana yeter. Sen benimle olsan dünyalar benim olur ama olmazsan da benim dünyam gönlümde kalır. Yürekten seven, sevdiğinin hep, ama hep mutlu olmasını ister. Onunla ya da onsuz değil.

 

Gözünü dolduran yaşlara bile kurban olurum. Bu işin sonunu düşünme zamana bırakalım. İstemediğin an yeminler olsun ki kangren kolu kesip atar gibi keseceğim seninle olan bağlantımı.

 

Hale bak, seni ne kadar çok sevdiğimi, doğum gününü kutlamaya geldim. Yine çıkamadım düşünce buhranlarından. Seni bu sıralar çok düşünürken gördüğümden olsa gerek...

 

Nedir böyle içli düşündüğün? Derdini söylemeyen derman bulamaz. Sen bana anlat ben sana şifa olayım. Ben sana olan hislerimi bile incitmeye kıyamazken sen zihnine dolan o düşüncelerle uğraşma, akıt bana ne olursun.

 

Mutluymuş gibi gülümsedikten sonra yüzünün düşüşünü kimse görmezse ben görürüm. Şöyle alsam seni, sarsam bağrıma, dokunsam narin ellerine ve her şey geçse, nasıl olur?

 

Sahi nasıl olur?

 

Bu gece mesela sizin arka bahçenin pencereden uzak kısmında gözlerin kapalı durabilir misin? Hem doğum gününü kutlamak için hem de her türlü sıkıntıyı bir anlığına kenara bırakıp birbirimize derman olsak nasıl olur?

 

Günle gece birbirine karıştığında gece yarısı tam on ikide seni orada bekleyeceğim. Haddimi aştıysam ne olur kusura bakma. Bir anda heyecanlandım ve içimden geldi bu teklif, önceden düşünülmüş bir şey değil. Dilersen mektubun bu kısmını yırt at.

 

Aşkından ölen Mecnunun...

 

 

 

Mektubu nasıl aldım, okudum ve işe gittim bilmiyorum. Bir anlık çılgınlığı kalbimin yerinden çıkacak gibi atmasını sağladı. Dükkana girdiğimi belli eden çan sesine bile gülümsedim.

 

"Günaydın Buğra abi."

 

"Günaydın Leyla, hayırdır ne bu neşe, doğum günün devam mı ediyor?"

 

"Mutlu olmak için bir sebebe mi ihtiyacım var, bu sabah uyandım ve mutluyum işte. Bazen hayatı yaşamaya yeni başlamışım gibi geliyor biliyor musun? Kalbim yeni atmaya başlamış, çiçekler daha canlı açmış, güneş her zamankinden daha parlak geliyor. Dünya daha net sanki Buğra abi, bunlar nasıl mümkün olur?"

 

Buğra abinin bakışları beni buldu ve dudaklarından şu kelimeler döküldü; "İnsan aşık olunca böyle olur Leyla, yaptığın şey aşkın tanımı. Herkes seni mutlu edebilir ancak bir kişi iyi gelir. O bir kişi gelir ve tüm dünyan olup güneşinin etrafında dönmeye başlar. İşte o zaman daha çabuk ısınırsın. Kendine, hayata ısınırsın. Dediğin gibi renkler artık daha canlıdır, sabahlar artık daha neşeli. Hep kitaplarda okuruz ama aşkı yaşamak, başına gelince böyle bir şey olur işte."

 

Hevesle başımı salladım. Her kelimesini altını çizerek onayladım, bunun adı aşktı. Bunun adı aşksa eğer bu aşk yalnızca mektuplarıma değerdi.

 

Arka tarafa kitapların tozunu almaya gittiğimde gözlerimi kapatıp bir kitap seçtim ve ne olduğuna bakmadan bir sayfa açtım. Bakalım şansımıza ne çıkacaktı?

 

Ah, uzaktan nazik görünen aşk, nasıl da acımasız ve kaba denendiğinde!

 

Tamam bir sayfa daha!

 

Binlerce kez beter olsun gece senin ışığın yoksa.

 

İşte bununla duraksadım. Leyla gece demekti, mecnunum beni gece ışığım olarak seviyordu. Bunu üzerime alacak kadar çok beğenmiştim bu cümleyi. Sayfaları ardından yeniden çevirdim.

 

Sonradan kör olan aşık unutamaz daha önce gördüğü değerli hazineyi.

 

Doğru, kör olsam bile o mektuplarda yazanı asla unutamazdım. Elime alsam bile okuduğum anlar gözümde canlanırdı. Allah'ın hakkı üçtür diyerek kitabın kapağını kapattım. Eh be Leyla seçe seçe sonu mutsuz aşkla biten Romeo ve Juliet'i mi seçtin yani?

 

Yok, yok Allah'ım kimseye kendimi benzetmedim. Ne olursun mutsuz sonlu bir aşk yaşamayım. Gönlümdekini bana hayırlı eyle.

 

Duamı içten bir şekilde yapıp ellerimi yüzüme sürdükten sonra diğer işleri halletmeye devam ettim. İçimde bir yerlerde mektubun sahibinin Erdal olmadığına şükreden bir ses vardı.

 

Akşam olunca dükkanı kapattık ve birlikte yokuşu çıkmaya başladık. Buğra abi havadan sudan sohbetlerde çok iyiydi. Üniversitenin açılmasına az bir zaman kalmıştı ve biraz daha çalıştıktan sonra çıkmayı düşünüyordum ancak bunu henüz dile getiremedim. Bir yanım kitaplarla bağımın kopmasını hiç istemiyordu. Özellikle onca yeniliği getirip ellerimle inşa ettikten sonra. Eh, tek başıma yapmamıştım ama benim de emeğim büyüktü.

 

Biz yokuşu çıkarken kuaför İlknur ablayı ağzında sakızıyla dükkanının önünde gördüm. Tırnaklarını törpüler gibi yapıp alttan alta bizi izliyordu. Cakkıdı İlknur yarın beni kesin bir yerlerde sıkıştırırdı.

 

"İyi dinlenmeler Leyla, yarın aynı neşeyi yeniden istiyorum."

 

"Ayıp ediyorsun Buğra abi her zaman. İyi akşamlar," deyip arkamı dönerken o da ellerini cebine koyup hafif bir baş selamıyla yürümemi izledi. Erdal tehlikesi olmamasına rağmen beni eve bırakmış şimdi de girdiğimden emin olmak istiyordu.

 

Aynı neşeyi yarın yeniden verirdim elbet. Aşk meşk işlerinde toy olsam da verilen neşenin her zaman baki olmayacağını biliyordum. Dünya haliydi bu, iyisi de kötüsü de vardı. Yalnızca bir insanı hayatının merkezine oturtup ona göre neşeli olmak uygun olmazdı. Aksi taktirde size neşe vermediği an yine o adam tarafından dünyanız kararırdı. Aşk kişilikti ama ölçülü davranmak en iyisiydi.

 

Kapıyı açmaya çalıştığım an annem arkadan açınca sendeledim. "Aman da benim güzeller güzeli kızım hoş gelmiş, sefa gelmiş. Yoruldun mu annem?"

 

"Hoş buldum annem, bu ne güzel karşılama."

 

Talha içeri kanepeden başını sarkıtıp "İnanılır gibi değil ya? Az önce bizi yerleri çamur etmeyin eşek sıpaları diyerek bahçede kovalamamış gibi, kızına kapıyı nasıl açıyor," dedi şaşkınlıkla. Tuna ise gözlüklerini düzeltip annemi baştan ayağa süzdü.

 

"Hakem, şike var hakem, adam kayırma var, evlat ayrımı var!"

 

Ben onlara kıkırdarken annem teessüf eder gibi baktı. "Görüyor musun Leyla, şu yeni yetmelerin bana yaptıklarını. Önlerindeki kurabiyeyi yiyip sütü içerken bunu söylemekten bile utanmıyorlar. Ben bu nesille başa çıkamıyorum kızım, siz iyiydiniz bunlar isyankar."

 

"Yok bunlar kafir diye bağırmasına az kaldı abiciğim, istenmediğimiz yerde durmayız kalk gidelim."

 

"Kalk gidelim koçum."

 

Evde tiyatro çevirirken kapı pervazına yaslanıp onları izledim. Kedi köpek gibi her gün didişenler bugün abi kardeş olup birlik olmaya karar vermişlerdi. Annemin bu sıralar malum olaylardan dolayı üzerime düştüğü doğruydu ama onları da ihmal ediyor değildi.

 

"Gidiyorsanız kurabiyeleri bırakın lütfen."

 

"Neyse kardeşim biz başka zaman boykot ederiz." Kolunu attığı Tuna'yı bıraktı ve gerisin geri kanepeye oturdu.

 

"Aynen abi, önce karnımızı doyuralım, sonra gerekirse kapıya zincirleriz kendimizi, Reyhan sultanın ruhu bile duymaz."

 

Çoktan bunu duyan annem tüm sakinliğini bozdu ve elini kalbine koyup hayret nidalarıyla karşılık verdi. "Duydun değil mi kızım, bu on yaşında böyle ben bunu nasıl yirmi yaşına getireceğim? Kesin karşıt kavgalara karışır, Allah'ım sen koru çoluğumu çocuğumu."

 

Onu yanaklarından bir güzel öptüm. "Çocuk anneciğim onlar daha, delikanlı olup serpildiklerinde doğru yolu bulurlar, yardım ederiz. Abisi ablası var bir kere canım."

 

"Deli kız."

 

Odama çıkıp üzerimi değiştirdikten sonra saatin dolmasını hevesle bekledim. Hep birlikte akşam yemeği yerken ellerim neredeyse heyecandan titreyecek kıvama bile gelmişti. Kitap okudum, bulmaca çözdüm, dergi karıştırdım ama bir türlü saati on iki edemedim. Heyecandan uyumam mümkün değildi ama bayılmaktan korkuyordum.

 

Son on beş dakika kaldığında nihayet tüm odaların ışıkları söndü. Annemin yazmalarından birini alıp bahçenin dediği köşesine bir sandalye sürükledim ve oturdum. Bileğimdeki saatten dakikaları takip ederken iki dakika kaldığını görünce derin bir nefes verip gözlerimi bağladım. Allah'ım sen utandırma. Sen beni koru ya rabbim. Hakkımda hayırlısıysa bu geceyi sorunsuz ve güzel geçireyim ama değilse bir işaret gönder.

 

Bu gece her şey yolunda giderse bir de uyumadan önce istihare namazı kılacağım söz. Annemin anlattığına göre bir işin hayırlı olup olmadığını anlamak için gece uyumadan önce iki rekat buna niyetlenerek namaz kılınır ve uyunursa gece rüyanda gördüğün renkler sana işaret olurmuş. Yeşil ve beyaz renkler olumlu, siyah ve gri gibi renkler olumsuza yorulması gerekirmiş.

 

Bir tıkırtı duyunca kulaklarım keskinleşti. Geliyordu. Allah'ım heyecandan titreyen ellerimi nasıl saklayabilirim? Bacağımın arasına kıstırıp kalırken gözlerimi asla açmamam gerektiğini kendime hatırlattım. Karşısında kurbanlık koyun gibi durduğumun farkındaydım ama bizim oyunumuzun kuralı buydu.

 

Nefeslenir gibi hafif bir gülme sesi geldi kulağıma. Eğleniyor muydu bu halimle yani? Soru sorsam konuşmayacağı için bu detayları mektuba bırakmaya karar verdim. Tam saatinde gelip dakik biri olduğunu kanıtladığı için hanesine bir puan eklemişti.

 

Önümde olduğunu hissedince nefesimi tuttum. Yavaşça dizlerinin üzerine çöktüğünü hissettim. Benden daha uzun durduğu için ayakta kalması mantıklı olmayacaktı. Ellerimi kıstırdığım yerden yavaşça çıkarıp tuttuğu an derin bir nefes verdiğini duydum. O da en az benim kadar heyecanlı gibi hissediyordum. Sonrasında hareketlerini tahmin edemiyordum ama sıcak dudaklarını elimin üzerinde hissetmeyi beklememiştim. Beni rahatsız etmeden ufacık öpüp geri çekilmişti.

 

Mektupta bahsettiği gibi bir an sonrasında ise onun bağrına yaslanmıştım. kolları beni sıkıca sarmış, sevdasına sahip çıkar gibi sarılmıştı. Bu ilk defa başıma geldiği için başka kaskatı kesilmiştim ama tam geri çekileceği an ürkek ellerimi yavaşça omzuna doğru koydum. Sarılmanın nasıl bir his olduğunu benim de anlamam lazımdı. Diğer elim de yavaşça kolundan yukarı doğru çıkarken sert kol kaslarını hissettim. Zihnimde onu bir şekle oturtmaya çalışıyordum.

 

Saçlarımı kokladığını hissettim. Ona sarılmak, onu görmeden ona sarılmak kalbimdeki küçük dünyaya tutulan bir ışık gibiydi. Gözlerim kapalıydı ama bir anda sanki bir aydınlık oluşmuş ve gözümün önüne anbean yansımamız düşüyor gibiydi.

 

Yavaşça geri çekilirken gitmesinden korkar gibi kaldım. Ellerim de havada kalmıştı. Parmak uçlarıma dokunduğu an elektrik çarpmış gibi titredim. Buna yeniden gülümsediğini hissettim. Elimi tutup kalbine götürdü. Avucumun içine vurup duran kalp öyle hızlı çarpıyordu ki heyecanını satırlara dizse böyle güzel anlayamazdım.

 

Elimi yavaşça yuvarı doğru çıkardım önce çenesine, ardından yanaklarına, göz çevresine narince dokunup onu tanımaya hissetmeye çalıştım. Ardından saçlarına çıktı hadsiz parmaklarım. Görmüyor olmam hislerimi baltalamıyordu ya? Nasıl da ipek gibi olabiliyordu bir erkeğin saçı?

 

Bu kez derin bir nefes de benim dudaklarımdan firar etti. Sonra hafifçe kıpırdadığında veda vaktinin geldiğini anladım. Ellerimi buz gibi elleri arasına aldı ve bu sefer avuç içime birer öpücük koyup hızlı adımlarla oradan ayrıldı.

 

Ellerinin soğukluğunu heyecandan başta anlayamasam da anladığım başka bir şey vardı. Ben gelmeden önce bir yerlere gizlenip saatlerce beni beklemiş ve üşümüştü. Ben ise kalbimin sıcaklığını, hızla çarpmasını orada dakikalar boyunca oturup gözlerimi açmadan bir nebze sakinleşmesi için bekledim...

 

 

 

Loading...
0%