@mavperikal
|
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın bebekler, öpücükler :)
Sizi kıramadığım için yeniden buraya yazdım ama sıra BASİLLAN'da. Onun gidişat biraz daha belli olduğu için daha kolay yazıyorum. Burası ise öyle nazik ki bazen bekliyorum dakikalarca başında ne yazsan hissedilir diye.
Wattpadde Basillan önde gidiyor burada ise Gülveren Mahallesi aşırı sevildi. Var olun ben de sizleri çok seviyorum.
(24) Cebimdeki Mektup
Sevgili Leyla;
Sana sarıldım, zaman durdu.
O andan beri evden dışarı çıkamıyorum, üzerime sinen kokun benimle birlikte geldiği için nasıl mesudum anlatamam. Ellerim zülüflerine değdiği andan itibaren onları tekrar nasıl yıkarım diye düşünüyorum. Kalbimi duydun, hissettin... Bu cümlenin bile ne kadar büyük ve derin bir mana içerdiğini anlatamam. İçim seninle doluydu, şimdi dışım da seninle dolu. Yanmışım ben bu aşktan neyleyim... Buradan sonrasını yazmam iki saatimi aldı. Seni düşündüm, yaşadım, hissettim, kalbim yeniden çarptı ve elimde olmayarak bir şey yaptım; hayal kurdum Leyla. Biz olsak, bir olsak neler olurdu, nasıl olurdu diye hayal kurdum. Sen okulunu bitirsen, seni istemeye gelsek, (gönlün bende olursa tabii) bana bir ömür hatırlayacağım tuzlu kahvemi ikram etsen, getirirken heyecandan ellerin titrese... İnan ki bunun bir sonu yok. Başka bir anıda seni okuldan almaya geliyorum mesela, çevredeki lavuklara boy gösteriyorum, diyorum ki o benimle, ben onunlayım, biz biziz. Okuldan sonra isteme dedim diye gücenip yanlış anlama ne olursun. Derdim okulunu bitirmene hiçbir şeyin engel olamayacağıydı. Öyle çok Leyla, öyle çok. Bir tek sana, yalnız sana ay ışığım. Bu gece oraya gelerek mektubuma en güzel cevabı verdin zaten ancak neler hissettiğini bir de senin güzel parmakların yazsın isterim. Yoksa ben bir meftun kendi içimde sürünüp gideceğim. Seni çok, ama çok seven, artık zülüflerinin hastası mecnunun...
Odama kendimi zor attığım o gece heyecandan titrediğim gibi, artık aklıma her geldiğinde içimi bir ürperme alıyordu. Ben hiç tanımadığım ve hiç görmediğim bir adama sarılmıştım. Kokusu... kokusunu tarif etmeye gücüm yetmezdi. Yakın zamanlarda kimseden böyle bir koku almamıştım. Elbette kimseye bu denli yaklaşmıyordum da ama çok değişikti. Sanki yalnız beni hipnoz etmek için kullanılmış bir karışım gibiydi.
Elimdeki mektuba bakarken bu kez heyecandan kalbim bile titreyip kasıldı. Ya rabbim kimdi bu? Bana böylesine tutulan adam kimdi? Ellerimi bilerek kollarında dolaştırarak vücut yapısını incelemeye çalışmıştım. Hafif kol kası vardı, sırtı genişti. Kirli sakalları vardı. Ancak ne yöne bakarsam bu sakalda erkek çıkıyordu karşıma çünkü modaydı. Etrafımda elediğim tek isim Emre'ydi, o da sakalsızdı.
Kendi kendime gülerken köşedeki dükkanın önünde duran İlknur ablayla göz göze geldim.
"Hayırlı sabahlar İlknur abla, görüşürüz İlknur abla."
"Kız bir dur zilli! Neydi o dünkü haliniz?"
"İşe geç kalıyorum İlknur abla, ekmek parası."
"Yavuklun muydu?" Arkamdan bağırarak konuşması beni deli ederken arkamı dönüp "Hayır ," diye bağırarak karşılık verdim. Yüzü asılınca sarı saçlarını savurup yoluna gitti. Huh, ucuz atlattım yoksa sabaha kadar sorguya tutardı bu kadın beni.
Parkın köşesinden geçerken dün gece gördüğüm rüya geldi aklıma. Onun yanında geldikten sonra ne kadar heyecanlansam da aklıma düşeni yapmış, abdest alıp namaz kılmış ve kimseyle konuşmadan niyetlenerek uyuyakalmıştım.
Rüyamda kocaman bir parkın ortasındaydım. Her yer nizami bir şekilde duruyordu. Düzenle biçilmiş çimlerin arasında sıra sıra kalan çardaklar, mavi gökyüzünü kaplayan beyaz bulutlar vardı. Labirent gibi gittiğim yolun yönünü kaybetsem de nihayet bir yer bulmayı başarıp boş boş etrafa bakınmıştım. Bu rüya kaç saniye sürmüştü bilmiyorum ama uyandığımda çimenlerin yeşil olduğunu idrak edip derin bir nefes vermiştim. Hayırlıydı, ben tanımasam bilmesem bile rüyam bu anlama çıkıyordu işte.
"Günaydın Buğra abi?"
"Günaydın Leyla." Başını kaldırıp bana baktıktan sonra yaptığı işe geri döndü ama aklı beş karış havada gibiydi. "Yardım lazım mı?"
"Bana değil ama kitap ödünç almak isteyenler var listeye ekleyebilirsen çok sevinirim."
"Elbette gittim bile."
Zehra abla gelmiş kitapları incelerken kızı koşup bana sarıldı. "Merhaba Nisa nur nasılsın?"
"İyiyim Leyla ablacığım sen nasılsın? Ben de kitap okumayı seviyorum ama burada bana göre ödünç kitap hiç yokmuş, annem kendine bakıyor."
"Bu yaramazlardan fırsat bulursam şayet okuyacağım Leylacığım. Nasılsın?"
"İyiyim Zehra abla, sen, Yusuf abi nasıl?"
"İçgüveyinden hallice. Her gün tepeme binip beni bunaltmak dışında o ve ailesinin yaptığı bir şey yok."
"Allah sabır versin. Bak sana ne diyeceğim okul başlayınca buradan çıkacağım ve mini kafe bölümünde kurabiyeler çok seviliyor. Ben tarifi senden aldığımı söylememiştim, istersen sen yapmaya devam et, Buğra abi senden satın alsın."
"Olur mu dersin?"
"İsterseniz olur, onunla da konuşurum. Nisa nur, canım ben de Tuna abinin eski kitaplarından kapıp geleceğim buraya yine gel olur mu?"
"Sahiden mi Leyla ablacığım?"
"Sahiden ya?" Bu sefer boynuma atlamasıyla etrafımda birkaç tur çevirdim. Bir çocuğun kahkahası her zaman insana neşe ve umut verirdi.
Zehra ablayı kaydederken iki hafta sonra geri getirmesini rica etmiştim, bitiremezse süresini bir kez uzatma hakkı vardı.
Saatler geçtikten sonra tüm işler bitti ve müşteriler azaldı. Ben de kendimi masaların birine attım ve dayanamayıp mektubumu şimdi yazmaya başladım.
Sevgili Mecnun; Sana sarılınca kalbime bir şeyler oldu; hiç olmadığı gibi hızlı çarpmaya başladı. Sonra anladım ki bu yalnızca benim kalbime olmuyor. Sevgili Mecnun, ben senin ruhunu bildim tanıdım. Kalbini ve saçıma dokunuşunu hissettim. Sana ön yargılı davranmayacağım ve artık seni görmek istiyorum. En kısa sürede sen de kendini hazırlar hazırlamaz. Bahsettiğin hayallerin hepsinin önünde yalnızca seni görmem ve kim olduğunu bilmem var. Artık kendini benden gizlemeni istemiyorum. Üstelik aşkı hiç tatmamış olan benin kalbi bu mektuplara doğru çekilirken. Sonsuza kadar mektuplaşmakta elbette bir seçenek ama ben de sana dokundum. Bir erkeğin olmayacak kadar yumuşacık saçlarının arasında gezindi parmaklarım. Kalbine dokundum, dokunduğum yerin bana ait olduğunu zaten söylüyorsun ancak ben onu yeni bir dokunuşla mühürlemek isterim. Ne tuhaf değil mi? İnsan yabancısı olduğu her konuda nasıl da şaşırıyor öyle? Kitaplarda okuyup filmlerde izlediğimiz şey hiç başımıza gelmez sanıyorduk ancak benim de artık fiyakalı bir hikayem var; ayakkabımın içine saklanan bir mektup... Ben dün gece bu işin hayırlı olup olmadığına dair bir işaret alabilmek için namaza yattım. Uyandığımda rüyamdan arta kalan tek şey, yemyeşil çimenlerle, düzgün kesilmiş otlarla dolu hoş bir parkta olduğumdu. Uzun lafın kısası hislerim bir sarmaşık gibi beni ele geçirmeden seni tam anlamıyla keşfetmek istiyorum. Mektubun tamamını görmeyi bekleyen Leyla. Mektubumu katlayıp elbisemin geniş cebine koyduktan sonra biraz Buğra abiyle konuştum, biraz gelenlerle ilgilendim. Kurabiye mevzusunu dile getirdim ve sıcak baktı derken mesaim doldu.
Birlikte dükkandan çıkıp yürürken yine öylesine muhabbet ettik. "Ben kızların yanına gideceğim Buğra abi, buradan devam ederim eşlik ettiğin için teşekkür ederim."
"Rica ederim Leyla, yarın izin günün bol bol dinlen. Hadi kal sağlıcakla." Arkasından el sallayıp çardakta uzun elbisesiyle salınan Berfin'in yanına gittim.
"Ah Leyla'm ne çok özledim seni bilsen."
"Ben de seni çok özledim. Gel Betül'ü de alalım şöyle dolanalım biraz."
"Olur anneme haber edip geliyorum." Kapının içinden Güler teyzeye bağırarak söylemek dışında bir şey yapmayınca gülümsedim. Berfin'in babası yurt dışında çalışıyordu, ona biraz düşkün olsa da aksi bir adamdı ve ben pek sevemiyordum.
Karşı yoldan bize gelen Betül'ü görünce "Oo Betül Hanım bu ne şıklık?" deyiverdim. Etrafında salınıp bize biraz şov yaptıktan sonra "Akşama kuzenimin istemesi var ona gideceğiz," dedi.
Biz çekirdeklerimizi alıp her zamanki yerimizde güzel güzel sohbet ederken saat epey ilerlemişti. Artık kalkma vakti geldiğinde gülüşerek ayaklandık. Parkın köşesini döndüğümüzde ise hiç beklemediğim bir şey oldu. Erdal abi motorunun üzerinde durmuş tüm öfkesiyle bana bakıyordu.
"Kızlar, gidin ve birilerine haber verin."
"Saçmalama Leyla seni yalnız bırakacak değiliz, bizim yanımızda bir şey yapacak değil ya?"
Hava kararmaya yüz tuttuğundan hepimiz de gergindik. "Kızlar lütfen gidin dedim. Gözleri nasıl kötü bakıyor görüyor musunuz?"
"Görüyoruz ve bu yüzden gitmeyeceğiz gönül kuşum. Şimdi hep birlikte sessiz sakin yanından geçip evimize gideceğiz. Önce seni bırakırız eve sağ salim. Sonra Tolga abi de bizi bırakır. Tamam mı?"
Betül aramızda en soğukkanlı olanımız olduğu için kriz yönetme durumunda onu anında onayladık. Ancak yola doğru adım attığımız anda korkunç bir şey oldu. Erdal abi motorun gazına öyle bir basıp kükretti ki neredeyse yerimden zıpladım. Üstelik bunu sadece korkmam için de yapmıyordu gaza tam gaz basmış üzerime geliyordu. Kızlar çığlık çığlığa bağırıp yardım isterken tek derdi ben olduğum için onları itekleyip mümkün olduğunda uzağa doğru koşmaya başladım.
Ses gittikçe yakınlaşırken sevgi denen şeyin ne boyutta dehşete döneceğini gördüğüm için gözlerimden yaşlar süzüldü. "Allah'ım kurtar beni ne olursun!"
Onu şaşırtmak için düz yoldan gitmek yerine köşeyi dönerken arkamda kalan Betül ve Berfin bağırıp beni iyice telaşlandırıyordu. Ne yazık ki atik bir şekilde dönmesini beklememiştim. "Defol git defol! İmdat yardım edin! Beni ezmeye mi çalışıyorsun hayvan herif! Allah seni kahretsin!
Kelimelerimin hiçbirinin ona ulaşmadığını omzumun üzerinden ona bakarken tamamen kararan gözlerinden anladım. İyice yaklaşmışken korkuyla yola doğru fırladım ve benimde soluk kesici bir acı hissettim. Kuş gibi uçmaya başlayıp renkler birbirine karışırken kulağımda soğuk bir çınlama beni titretti ve savrulup bir kenara gürültüyle düştüm.
Olduğum yerde hareket edemezken kirpiklerim titrese de gökyüzüne baktım. Bu göğe son bakışım mı olacaktı? Ben daha birinin yeni ay ışığı olmuştum. Renkler gözüme daha yeni canlı gözükmüştü ama şimdi gittikçe her şey soluklaşıp kararıyordu.
Cebimdeki mektuba ulaşmaya çalışsam da nafile bir çabaydı. Vücudum şok içinde kalsa da felaket bir acı çekiyordum. Daha ona mektubu verecektim, eğer burada ölürsem en azından mektubumu almış olacağı için acı bir biçimde güldüm. Acıyla gülmek bana kan kusturunca yaklaşan felaket zihnime kodlandı. Onu bir kere bile göremeden, canlanan renklerim cızırdayarak soldu ve ne ona ne aileme veda edemeden gözlerim bir boşluğa kapandı... |
0% |