Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26. Bölüm

@mavperikal

 

 

 

Lütfen oy vermeyi unutmayın aşk bahçeleri ❤️ yorumlarda buluşalım

 

 

 

(26) Başka Bir Masal

 

 

 

Hayat akarken, saat kadranı dönmeyi hiç bırakmazken bazen öylece dururdun, durmak isterdin. Betül'ün elini tutan Buğra abiyi görünce duraksadım. Haftalardır ortada yoktum ve değişen bir takım şeyler olmuştu. Zihnimin bir kıyısında mektubun sahibinin o olduğunu düşünsem de bir kanaat kılamamıştım.

 

Zihnim siyah beyaz bir fotoğraf rulosu gibi geriye sararken yaşadığımız o anların görüntüsünü aktarıyordu bana. Her zaman kibar olmuştu, demek ben yanlış anlamıştım.

 

Gülümsemeye çalıştım.

 

"Gönül kuşum, çok şükür gözlerini açtın. Her gün dualar ettim, kuranlar okudum başında. Oh, benim güzelim, içimizi delmedin ya başka ne isterim."

 

Betül, benim nahif arkadaşım. Cümlelerinin canı gönülden olduğunu biliyorum ama bunca zamandır onu bizden saklamanı anlayamıyorum.

 

Elimi tuttuğunda hafifçe sıkmaya çalıştım. Boğazım mı elverişli değildi yoksa ben mi konuşmak istemiyordum?

 

"Geçmiş olsun Leyla, biz seni çok yormayalım," deyip elindeki çiçek buketini yanı başıma bırakıp gülümseyerek çıktı.

 

"Yine geleceğim güzelim benim, sana anlatmam gereken o kadar şey var ki..."

 

Evet, o kadar şey vardı ki, ne olduğunu çözemiyordum. İki ayda bir hayat nasıl böyle değişebilirdi?

 

"Kızım, Leyla'm, var mı bir isteğin annem? Yemek için gidip doktorla konuşacağım. Sıvılarla başlangıç yapabiliriz duruma göre demişti."

 

Başımı salladıktan sonra gözlerimi kapattım. Neler olduğu keşke zihnime şöyle bir süzülseydi. Abim ve çocukların şakalaşmasını, babamın dudakları arasından çıkan sessiz sureleri duyarak yeni bir uykuya daha daldım.

 

Ne kadar uyudum bilmiyorum ama karanlık sadece gözlerimin içinde değil dışında da bastırmış gibi hissediyordum. Odamın kapısı açıldı ve sessizce kapandı. Kimseyle konuşmaya mecalim olmadığı için uyuyormuş gibi yapmaya devam ettim. Sessiz adımlar yatağımın yanına doğru gelince iyice merak ettim. Kimdi bu niye konuşmuyordu?

 

Sonra iyice yaklaştı, üzerime düşen gölgesini hissettim. Varlığı hemen yanı başımdayken o ferah kokuyu duydum. Sanki deniz kenarında dertsiz tasasız otururken eğlendiğin huzurun kokusu gibi bir şeyler hissettiriyordu. Konunun iyotla alakası yoktu, bu tamamen bir duygunun kokusuydu.

 

Aniden sıcak dudaklar şakağıma bastırınca neye uğradığımı şaşırsam da gözlerimi açmadım. O buradaydı, mektubum, geçmişim, duygularım...

 

Hala monitöre bağlı olduğumdan kalp ritmim odanın içinde hızlı hızlı yankılandı. Komadan uyanır uyanmaz rezil olan ancak bir kişi olabilirdi; o da bendim. Artık istesem de gözlerimi açamazdım. Hafif ve erkeksi bir kıkırtı hissettim kulaklarımın dibinde. Elleri saçlarımı okşayıp geriye doğru iterken bu sefer düşündüğüm şey; saçlarımın kirli olup olmadığıydı. Sahi nasıl kokuyordum? Burası serindi, terlemem olası değildi ama kirli olduğumu düşündüğüm bu saniyeler inanılmaz bir rahatsızlık duydum. Yine de o saçlarımın arasından derin bir nefes aldı ve yeniden şakağımı öpüp yavaşça doğruldu.

 

Bakamazdım, deli gibi merak ediyordum ama ilk karşılaşmamış bir hastane yatağında ve ben birilerine muhtaçken olsun istemiyordum. Genç kız duygularım daha düzgün bir şekilde karşısına çıkmak istiyordu. İlk göz göze geldiğimiz an daha özel olsun istiyordum. Hem boğazım kendine geldi mi bilmiyordum. Baktığım an konuşmam da gerekir değil mi? Yoksa yanlış anlayabilir, evet en iyisi gözlerimi kapalı tutmak.

 

Saçımın bir tutamını parmağıyla yeniden okşadığını hissettim ve sonra derin bir nefes verip geldiği gibi sessiz adımlarla odadan çıktı. Arkamdan atlı koşturuyormuş gibi nefes nefese kalmıştım. Bu adrenalin eminim kalbime iyi değildi. Yanımdaki monitörün sesleri yeniden artınca gözlerimi açıp ters ters baktım. "Sus artık sus? Söksünler seni, bana kastın mı var? İnsanı rezil ediyorsun?"

 

Sesimin cızırtılı çıkmasını bir anlığına umursamadım ama saniyelik gelen bilinçle sırıtmaya başladım. Ne büyük bir lütuftu konuşmak. "Allah'ım şükürler olsun, valla anladım çoğu şeyin değerini. Bana verdiğin şansı ikinci bir şans olarak değil, ikinci bir hayat olarak değerlendireceğim. Ölümün kıyısından dönenlerin meşhur sözü bu mudur bilmiyorum ama bir yerde kesiştikleri doğru; insan kaybetmeden anlamıyor bazı hislerin, yaşamın değerini."

 

Kapı yeniden açılınca hızla yumdum gözlerimi. Tekrar mı geldin be adam gitsene? Git ben kıvama gelince gelirsin, off.

 

"Leyla'm, anneciğim uyuyor musun?"

 

Annemmiş. Verdiğim derin nefesi o da duydu. Yavaşça gözlerimi açtım. "Uyandım anne." Sesimi duyduğu an dünyalar onun olmuş gibi gülümsemeye başladı.

 

"Yavrum, evladım benim. Mis kokulu çiçeğim sesine kurban olurum annem."

 

"Anne fazla sevgiden tekrar komaya sokacaksın beni ha?"

 

"Sus Allah korusun öyle denir mi eşek sıpası."

 

"Hah şöyle özüne dön, ben gerçek Reyhan sulatanımı isterim." Gözleri dolup yeniden ağlamaya başladığında elindeki çay tepsisini bir kenara bıraktı. Kollarını bana doladığında birlikte ağlamaya başladık. Duygu patlaması yaşadığımız şu anda yaptığımız rahatlatıcı bir aktiviteydi.

 

Sonrasında annem çayını içip uyudu ben de odadaki televizyondan bir şeyler izleyeme çalıştım ama aklımı asla toparlayamadım. Buğra abi, Betül'e gönül vermişti. Peki o zaman kimdi bu gizemli mektubun sahibi ve benim önce ruh sevgimi çalan adam?

 

***

 

Gün ışıldar ışıldamaz odaya giren hemşire ve doktorlar bir sürü bir şey söyleyip çıktılar. Tek tek her şeyin kontrolünü sağlamadan beni buradan göndermelerinin mümkün olmadığını söylediklerinde üzüldüm. Çünkü duvarlar üzerime gelmeden önce artık buradan çıkıp odama, yuvama, konfor alanıma dönmek istiyordum.

 

Kahvaltı adı altında getirdikleri iki minik galeta ve bala bakarken, annemin refakatçi kahvaltısına göz attım. Yumurtaya falan razıydım şu an. Hastane yemekleri kötü olur derlerdi de bu kadar mı olurdu be? Bununla kim doyacaktı? Annemle göz göze geldiğimde üzgün üzgün baktı.

 

"Senin iyiliğin için verme bir şey dediler yavrum, bakma öyle. Mideni böyle böyle alıştıracaklarmış."

 

Öğlen galeta ve minik kutu peynir, akşam ise yine galeta ve minik kutu çilek reçelini gördükten sonra hüngür hıçkırık ağlamaya başladım. Açtım ve hunharca yemek istiyordum. Hıçkırıklarımın arasında son galetayı da ağzıma atıp bir yudum su içtim. Psikolojim yerlere düşmüşken buradan kimse gelip toparlayamazdı.

 

Daha benimle kazanın detaylarını bile konuşmamışlardı. Erdal psikopatına ne oldu bilmiyordum.

 

Güneşin batmaya yakın olduğu saatlerde annem çay almaya giderken içeri Betül girdi. "Gönül kuşum selam, bugün nasılsın?"

 

"İyiyim, olmaya çalışıyorum teşekkür ederim."

 

"Sonunda uyanarak bizi nasıl sevindirdin anlatamam, her gün gelip seni burada görmek öyle üzdü ki bizi... Sen benim çocukluk arkadaşımsın, çocukluğumsun. Çocukluğumdan bir parçayı kaybetmeyi konduramadım."

 

"Sen de Buğra abiyle içeri girince bana şok yaşattın. Koma devam mı ediyor diye sorguladım biraz," dedim gülümseyerek.

 

"Evet canımın içi, her şey onun dükkanında çalışmamla başladı. Başlangıçta tanıdık olmayan bir yere girip çalışmam daha iyi olur dedim ama, özel sektör yaygara alanı gibi, çok duramadım. Sonra Buğra teklif etmişti zaten yanında çalışmamı... Onun yanına gittim. Öncesinde bazı bakışmalar ve imalar söz konusuydu. Aynı alanda, kapalı ortamda durunca her şey daha da garipleşti. Yakınıma girdikçe hoşuma gitti. Benimle ilgilenmesi, fikirlerimi önemsemesi muazzam bir şekilde bana iyi geldi. Çalışanlarım huzurlu olsun başlığı altında yürüyüşe çıkıyor, bisiklete biniyor ve dolaşıyorduk. Her şey o kadar rüya gibi ve masallardan fırlamış gibiydi ki, ona kapılmadan gidemedim Leyla. Herkes kendi masalında başrolken, benim masalımın bir adı yoktu ama artık var. Onunla çok mutluyum, huzurluyum. Her gün gelip ne yaşadıysam istisnasız sana anlatmıştım. Elini tutarak sana tüm duygularımı aktarmıştım çünkü genç kızlar böyle şeyleri ilk önce en yakın arkadaşına anlatmak ister. Tüm bunlar zihninde canlanıyor mu, hatırlıyor musun, beni hiç duydun mu gönül kuşum anlatsana?"

 

Betül'ün masum ve güzel yüzüne bakarak gülümsedim. Bu benim sarsılışımın ilk gülümsemesiydi.

 

Seni duydum Betül, seni o kadar çok duydum ki senin masalını kendim yaşadım sandım. Başrole kendimi koyacak kadar duydum seni. Şimdi yaşadığımı sandığım o anların hiçbirini aslında yaşamadığımı ve hayal dünyamda canlandırdığımı öğrenmek benim için sarsıcı. Tüm bedenimi titretecek kadar hassas bir darbe bu. Üstelik söz konusu sevgilin de değil, o tatlı duyguları hissetmiş olmam ve son iki aydır yaşadığımı sandığım şeyin koca bir yalan olması.

 

Okuduğum bu güzel kitabı kapatırken yeniden dışarıda kaldım işte. Zihnimde yaşadığım bu kitaba öfkeliyim. Kitap karakterleri mutlu, gülüyor, her şeyi hissetti ve sanki bunu ben de hissetmemiş gibi dışarı itildim Betül.

 

Mevzu kişiler değil, yalancı hislermiş, sahtelikmiş...

 

Loading...
0%