Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@mavperikal

 

 

 

 

 

(27) Kalbin Bilmecesini Görmek

 

 

Neydik ya da ne değildik? Bu durumdan çok sıkılmıştım. Hüsrana uğrayan kalbim bunu iyi bir şova çevirip dramatize edecekti ama mantığım bunu yapmamam yönündeydi. Hayatımın iki ayı kayıptı, yaşadığımı sandığım anları aslında yaşamamıştım ve mektuplarım zihnimin bir köşesinde beni bekliyordu. Onlar yalan olamazdı, sahte olamazdı, bana ait değil diyemezdim. Çünkü bizzat sahibi tarafından ziyaret edilmiştim.

 

Derin bir nefes verdim. En azından bu doğruydu yoksa ağır bir depresyona girmem an meselesiydi. Ayrıca içimdekileri kimseye paylaşamamıştım. Odamın kapısı yavaşça açılıp Berfin kırmızı elbiselerinden biriyle içeri doğru süzüldü. Beni uyanık gördüğüne sevinerek kaşlarını kaldırdı.

 

Elindeki çiçek buketini kenara koyarken çekmeceyi açıp içindeki fotoğrafı çıkardı. "Bak kuşum, bunu sana iyi hissettirsin ve yalnız kalma diye koymuştum. Üstelik şans kolyem de burada."

 

"Teşekkür ederim. Hoş geldin canım."

 

"Hoş buldum canım, seninle yeniden konuşabilmek paha biçilemez bir duygu nasılsın?" Saçlarımı geriye doğru atıp yanağımı okşadı. Sorunun ağırlığı altında ezildim. Bazen öyle iyi olamıyorduk ki cevap bizi yutuyordu. Cevap iyi değilim değildi, berbatım, çıkmazdayım, hayaldeyim ve gerçekteyim.

 

"Berfin, hafızam bulanık ve dejavu yaşıyormuş gibi hissediyorum. Sanki paralel evrende bir ben daha var ve hayatlarımız karıştı. Böyle bir şey mümkün mü?"

 

"Vallahi Allah'ın hikmetinden sual olunmaz deyip konuyu kapatasım var. İyi olmadığını görebiliyorum bendeki de soru işte."

 

"Çok garip bir şey oldu, hayal ve gerçek, rüya ve anı arasında bir yerde sıkıştım kaldım. Son iki ayım burada ama değil gibiydi."

 

"Komadan uyanan insanların hafızasında bazı değişimler normal karşılanırmış doktorun öyle söyledi. Bu yüzden karıştırman oldukça doğal çiçeğim." Elimi tutup avucuna koydu ve parmağıyla okşayarak beni sakinleştirmeye çalıştı. "İstersen sen aklına takılan o şeyleri sor, senin için cevaplayayım."

 

"Olur, bu hale nasıl geldiğimi bilmek istiyorum. Trafik kazası mıydı?"

 

"Evet. Aslında bu tetikleyici bir unsur olur mu bilmiyorum," deyip duraksadığında itiraz ettim.

 

"Lütfen bilmek istiyorum. Bunun Erdal'la bir alakası var mı?"

 

"Evet var. O Betül'e kafayı takmıştı bu yüzden bir ara nezarete girdi. Çıktığında ise öfkeliydi. Motoru üzerine sürmeye kalkıştı. Daha doğrusu hepimiz oradaydık ve deli cesareti vardı herifte. Kaçarken sen Betül'ü apartman boşluğuna ittin ama kendini kurtaramadın. Belki amacı sadece korkutup kaçırmaktı, ama sen yola bakmadan atlatınca başka bir aracın sana çarpması kaçınılmaz oldu."

 

Kulağımda çınlama sesleri yeniden oluşurken elimle başıma bastırdım. Gerçek buydu, arkadaşımı korurken kendimi kurban etmiştim. Erdal yüzünden, o çarpmasa bile başkasının çarpmasına yol açmıştı.

 

"Adam başlarda her gün hastaneye geldi, çok üzüldü ve suçlu hissediyordu. Merak etme o da artık hapiste."

 

"Ben bu yaz işe girmiş miydim peki?" Erdal'ın canı cehennemeydi! Pislik hayatımı o veya bu sebeple rezil etmişti! Berfin'in garip bakışlarıyla karşılaşınca bunun gerçek olduğunu anladım.

 

"Yani bir kreşe başvuruda bulunmuştun ama tatil boyunca burada olduğun için çalışamadın canımın içi."

 

"Anladım, ben çok farklı rüyalar gördüm ve uyandığımda gerçeğe dönmek biraz garip geldi, anlıyorsun değil mi?"

 

"Anlamaz olur muyum bir tanem. Ben komaya girdiğin an yazılan makaleleri incelemeye başladım. Bunların hepsi doğalmış, her bünye farklı tepki verebiliyormuş. Hatta biri uzun süren uykusundan uyandığında başka biriyle evlendiğini çocukları olduğunu falan iddia etmiş. Tüyler ürpertici ama biri uyumadığını, sadece bedenini buraya bıraktığını falan da düşünüyor."

 

"Çok şükür çoluğa çocuğa karışmadan uyandık o zaman," dediğimde kahkaha atmaya başladı. Dışarıdan komikti evet ama yaşayan için hiç öyle değildi.

 

"Düşünsene Leyla, burada zaten evlisin bir hayatın var ama uykunda da başka birini görüyorsun, uyanıyorsun ve yaşadığın her şey bir rüyadan ibaret oluyor. Belki buradaki hikayenden hiç mutlu olmayıp hayale özlem duyacaksın. Belki orada daha çok seviyordun ve her yolundaydı. Kariyerin, sağlığın, geleceğin, huzurun."

 

"Tamam sus ne olursun. Düşünürken yoruldum." Ah, Berfin ihtimalleri sıralamanın zamanı mı şimdi. Ağzına fermuar çeker gibi yaparken yemeğim gelmişti. Midem bulanarak baktığım şeyi nasıl yiyecektim. "Galetaya razıydım bu da ne böyle?"

 

"Çorba gibi duruyor canım, dur doğrultayım da iç biraz."

 

Biraz kokladım ama pek bir şey anlamadım. Tadına baktığımda anında yüzüm buruştu. "Bu ne ya hiç tuzu yok, tuz diye fısıldamamışlar bile. Berfin korkarım ki bu bir bamya yemeğiydi."

 

"Ee bamyaları nerede o zaman?"

 

"Sıvı diyeti uyguluyorum ya bamyayı bile almış vicdansızlar. Kız ben kilo vermişim ya burada yazıklar olsun?"

 

"Eh biz seni kalıplı görmeye vurduğunu devirmene alışığız tabii ama çıkınca toparlarsın bebeğim."

 

"Fazla kilolarımın gittiğine bile sevinemiyorum. Bamyaya muhtaç ediyorsunuz insanı. Bari şuradaki tatlıyı yiyeyim, muhallebi herhalde."

 

"Sevilecek yerlerin artıyordu ne fazla kilosu. Yumuş yumuşsun sen." Geçmişte kiloları yüzünden çok zorbalanan kendisiydi ancak şimdi bana teselli veriyordu.

 

"Berfin sana bir şey soracağım; hiç mektuptan bahsettim mi sana?"

 

"Hayır ne mektubu?"

 

İşte kabus gibi bir an daha. Biliyorum, biliyorum gerçek o buraya geldi ve beni gördü ama arkadaşıma neden bahsetmedim ki? Gizemli mi kalmak istedi? Derin bir nefes aldım. "Ben birisiyle mektuplaşıyordum, ama rüya değil rüya olmadığına eminim."

 

"Bana mektuptan hiç bahsetmedin bebeğim," dedi Berfin tedirgin bir şekilde.

 

"Neden bahsetmediğimi bilmiyorum Berfin, hayatım alt üst oldu."

 

"Tamam sakin ol bunu anlamanın bir yolu olmalı. Mektuplaştığın kişi kim?"

 

"Bilmiyorum."

 

Ne kadar şaşırabilirse o kadar şaşırdı Berfin. "Nasıl yani? Kiminle mektuplaştığını bilmeden mi mektuplaştın?"

 

"Evet, uzak şehirde hiç tanımadığımız mektup arkadaşlarımız olurdu ya hani? Onun gibi bir şey oldu. Önce duygularını bileyim istemişti. Çok güzeldi Berfin, tıpkı bir masal gibiydi. Ne olur bu benim masalım olsun çünkü kalbim o mektuplara karşı bir başka atıyordu."

 

"Nasıl öğreneceğiz ya?"

 

"Şimdi sana bir görev vereceğim, yaklaş."

 

***

 

Hastaneden çıkalı günler olmuştu, yürüyüş ve egzersizlerle kendimi iyice toparlamıştım. Oluşan bazı düşük değerlerim ve sağlık sorunlarım için belirli vakitlerde gidip muayene olmam gerekiyordu.

 

Herkes üzerime ayrıca düşerken bazen bu ilgiden bunalıp dolaşmaya çıkıyordum. Yine de tek başıma çıkmamam için ellerinden geleni yapıyordu canım ailem.

 

Okullar açılmak üzereydi ama üniversite daha geç açılacaktı. Bu durum beni sevindirdi aksi taktirde okula hemen başlayamazdım. Evin içi kırtasiye alışverişleriyle fıkır fıkırdı. Bu heyecanları da özlemiştim doğrusu. Talha ve Tuna için yeni çantalar, üniformalar alındıkça içimdeki hasret artıyordu. Söylene söylene gittiğim okul bile kıymete binmişti gözümde. Çünkü hayat bir kereydi, bizim içindi. Eğer o kazada en kaba tabirle ölüp gitseydim beni en iyi ihtimalle birkaç ay hatırlayacaklardı. Takıntılı psikopat tarafından katledildi diye haberlere çıkar çoğu için birkaç gün içinde unutulurdum. Bir tek ailemin kalbinde sönmeyen cılız bir ateş olarak kalmaya devam ederdim. Özgürlüğü elinden alınan Erdal ise bir süre sonra bedelini ödemiş gibi gerine gerine sokaklarda gezmeye başlardı. Olan hiçbir suçu günahı olmayan arkadaşını koruyan bana olurdu.

 

Mini etek giymemiştim, kuyruk sallamamıştım, geç saatte orada değildim, yanlış birine güvenmemiştim, sadece arkadaşımı korumuştum. Toplumun hiç büzülmeyecek o ağzının torbasını zihnimde büzüp kendimi daha fazla bu psikolojiye sokmadım ve sıkı sıkı bağlayıp kaldırıp çöpe attım.

 

Allah beni korumuştu, ikinci bir şansım vardı. Evet bazen aile hayatımız bizi bunaltırdı okul ve dersler de keza öyle. Ama sonra her şey geçecekti. Büyüyecek ve o sıralarda oturmayı özleyecektik. Büyüyecek ve arkadaşlarımızla dalga geçmek yerine bu dersin konusunun önümüzdeki hayatımızda ne kadar önemli olduğunu sonradan fark edecektik. Genel kültürümüzün temelinin aslında öğretmenlerimizin iki dudağı arasından çıkan bilgiler olduğunu ve dinlemeyip sıkılarak kendi kendimizi yıprattığımızı sonradan anlayacaktık.

 

İyi bir eğitim, az ve huzur veren birkaç arkadaş, sağlıklı ve mutlu bir ailenin küçücük hayatımızda kocaman önemi olduğunu anladığımız an hayat daha çekilir bir yer olacaktı. Bu yüzden bu zamana kadar söylendiğim, sıkıldığım ve çekindiğim her detayın üzerine bir çizgi çektim. Çünkü onlar benim içindi, geleceğim, zihnim ve kuracağım kaliteli cümleler içindi.

 

Mahallenin baskısından burada daha fazla barınamayan Fatma teyzeler tası tarağı toplayıp evi satıp başka bir yere taşınmışlardı çünkü sokağa adım atacak halleri bile kalmamıştı.

 

Şimdi ise ben aynanın karşısında biraz daha toparlanmış halimle özenerek hazırlanıyordum. Kalbimin derinlerindeki mektup arkadaşımı bulmak için. Artık biliyordum, emindim o olduğuna. Bu yöntemi neden seçtiğini de biliyordum.

 

O gün hastanede Berfin'e verdiğim görev kapının dışındaki ayakkabımın içini kontrol etmesiydi. İlk aşama olarak oraya baktıracak ama bulamazsam odamdaki gizli yeri söyleyecektim. Çünkü mektup sırası bendeydi ve veremeden kaza yapmıştım. Ancak Berfin elleri titreyerek bir zarf bulduğunu söylediğinde dünyalar benim oldu.

 

Ben eve geldiğimde ise ayakkabımın içine fazla kabarık durmadan üçer beşer mektuplar sığdırılmıştı. İki ay boyunca yaşadığı çaresiz üzüntüyü iliklerime kadar hissetmiştim ve artık bu oyuna bir son verecektim.

 

Komadayken gördüğüm rüyaların arasına karışan mektuplar büyük ihtimalle zihnimde hayal ile gerçeği harmanlanmış bir şekilde görmemden kaynaklıydı. Şimdi kendi gerçeğimi içinden cımbızla çekmiş ve önüme koymuş gidiyordum.

 

"Anne ben çıkıyorum."

 

"Nereye kızım eşlik edeyim mi?"

 

"Hayır yalnız kalmaya ve hava almaya ihtiyacım var," dediğimde bana anlamlı anlamlı baktı. Sanki bir şeylerden haberi var gibi hissetsem de odamdaki mektupları bulmasının imkanı yoktu. Gelip kollarını bana doladı. "Dikkat et emi çocuğum."

 

"Ederim Reyhan sultan, rahatla biraz." Pek rahatlamış bir şekilde bana bakmasa da kapıyı açıp şöyle bir çevreyi kolaçan etti. Ona gülümseyip el sallayarak veda ettim. Bu kadar telaş yapmasına gerek yoktu, gerçeğimi aramaya gidiyordum.

 

Son mektubumda buluşma yerini ve zamanını yazmıştım. Giydiğim elbisenin cebine ise hastanede elime tutuşturduğu açılmamış gül goncasını koydum. Sanki bana güç verecek şey oydu. Ara ara mektuplarının içine koyup gönderdiği için bana iyi hissediyordu. Yumuşak dokusu elime değdikçe mutlu oluyordum.

 

Kalbim ağzımdan çıkıp atacak gibi ilerledim söylediğim konuma. Burası tepede pek bilinmeyen bir parktı. Ancak tehlikeli yerleri olup çitlerle çevrilmediği için çocuklar tarafından pek tercih edilmezdi.

 

Adım seslerimi bu mesafeden rüzgar mı ona taşımıştı bilmiyorum ama olduğu yerde dikleşti. Sanki ceketini benim oturmam için yanına sermişti ve ona ufacık bir kısmı bile değmiyordu. Yaklaştıkça ceketin iç cebinden gözüken ördekli mektup zarfımla nefesimi tuttum.

 

Ellerim heyecandan terleyince elbisemin üzerine doğru hafifçe silerek durduğu yere geldi. En uçta durmuş manzaraya doğru oturmuş ve ayaklarını aşağı sallandırıp öylece duruyordu. Derin bir nefes alarak benim için hazırlamış olduğu ceketin üzerine dikkatle oturdum. Bunu yaparken eli hafifçe havaya doğru kalkmıştı, sanki düşme ihtimalimde anında yakalayacak gibi.

 

Yine de temkinli davranıp dokunmadı ve konuşmadı. Yanına geldiğim için derince bir nefes aldı. Rüzgar ondan yanaymış gibi yüzüme doğru esip saçlarımı ona doğru savurdu. Şimdi beyaz gömleğine kahverengi saçlarımın uçları değiyordu. Huzur bu an mıydı yoksa tüm gerçekliğiyle gözlerine baktığım an mıydı emin değilim.

 

Ellerimi geriye doğru yasladım ve ona doğru dönüp gülümsedim.

 

"Merhaba Selçuk..."

 

 

 

 

 

Merhaba arkadaşlar nasılsınız biraz konuşalım istedim.

 

Öncelikle bunları yaşamadıysak boşuna mı okuduk diyenleriniz varsa diye not düşmek istiyorum. Kurgunun gidişatı bu şekildeydi en başından beri kulak çınlamaları gaipten sesler diye aralara ipucu bırakmıştım.

 

Bu mantıkla bakarsak sonunu sevmediğimiz her kitabı boşuna okumuş oluruz. Sıradan bir mahalle kurgusu gibi olmayacak demiştim.

 

Bizzat Selçuk olmalıydı bu kişi Buğra kafa karıştıcımız oldu. Çünkü Selçuk'un ailesiyle aralarında problem vardı ve direkt karşısına çıkmak yerine önce ruhunu görsün istedi.

 

Sorularınız varsa alabilirim. Hepinizi seviyor ve çokça öpüyorum 😘😘

 

Loading...
0%