Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. Bölüm

@mavperikal

(28) Kendi Masalım

 

 

 

"Merhaba Selçuk..."

 

Derin bir nefes alıp ağır çekimde bana döndüğünde bir süre gözlerime baktı. Yüzü sanki bu anın gerçek olabileceğine inanamıyormuş gibiydi.

 

"Merhaba Leyla, hoş geldin..."

 

"Hoş buldum," dedim ve yüzümde bir gülümseme oluştu. Bu kez gözleri onun yanında gülümsediğime takılır gibi yanağıma baktı. Hoş buldum basit bir cümle değildi şu an için. Gerçek anlamda hoş bulmuştum, kalbini, onu, bu yaşadığımız durumu ve kavuşmamızı.

 

Yüzümün güldüğünü gördüğünde tedirginliğini biraz olsun atmış daha parlak gözlerle bana bakıyordu. "Ne zamandır bekliyorsun? Çok mu beklettim?"

 

"Çok beklettin ama bugün değil." Bu tatlı sitemine ufak bir gülüş döküldü dudaklarımdan. "Adımı çok rahat söyledin tahmin etmiş miydin?"

 

"Buraya kiminle buluşmaya geleceğimden emindim." Bunu hastanede de net bir şekilde anlamıştım. Yüzüme baktı, gözlerime, çenemdeki minik benlere, saçlarıma... Bu kadar yakından ve bu anlamda onu ilk inceleyişimdi. Bu yüzden sessiz kaldım.

 

"Mektuplarda konuşması kolaydı, uzaktan mecnun olmak ise daha da kolay."

 

"Şimdi karşındayım ve sessiz kalabiliriz, mektuplarda yeteri kadar konuştuk."

 

Önüne döndü ama sonra bunun vakit kaybı olduğunu anlayıp yeniden bana döndü. Hatta bedenini de çevirip o şekilde oturmayı tercih etti. Tam o sırada diğer elinde tuttuğu bir tane kırmızı gülü gördüm. Bu açılmamış bir gonca gül değildi, gayet açılmış, serpilmiş mis kokusunu tüm güzelliğiyle karşımıza sermiş bir güldü.

 

"Nihayet yaprakları açık bir gül," dedim uzanıp elindeki gülü alırken. Koklarken sanki içimdeki heyecanı kalbimin sesini de kokluyordum. Buraya kimin yanına geldiğimi elbette biliyordum ama kalbim asla sakinleşmiyordu. Cebimdeki kapalı gülü çıkardım, henüz tam kurumamıştı. "Artık açıldığına göre değiş tokuş yapabiliriz."

 

"Yapalım, artık açılmayan bu gülün anlamı daha farklı ne de olsa." Sanki başka kelimeler de dudaklarından dökülecek ama kendini tutuyor gibi görünüyordu. Anlam farklılığı gül ile vakit geçirmem olabilirdi.

 

"Dikenlerini temizlemişsin?" Ellerindeki minik çizikler bunu kendi yaptığını gösteriyordu.

 

"Ellerine zarar versin istemedim. Bu karşılaşmada yaşayacağın minicik bir sızıya bile tahammülüm yok."

 

Söylediğine gülümserken gülümü yeniden kokladım. Burası gülveren mahallesiydi, sokakları, demirleri, pencereleri boydan boya güldü ama bunun anlamı bambaşkaydı işte. Gülü incelediğimi görünce biraz kaşları çatıldı.

 

"Tan ağardığından beri buradayım o yüzden biraz solmuş gibi gözüküyor olabilir kusura bakma, sana en güzellerini alırım. Bu sabah en çok hangisi açılmış diye bahçe bahçe dolaştım."

 

Heyecandan uyuyamamış ve sabahtan yola çıkıp burada mı beklemişti? Sonunda bana açıldığını açılmış bir gülle göstermesi bile yeterli değildi demek. En açılmışını bulmak istemişti. Ah zavallı kalbim, bu kadar hızlı atma sakin dur.

 

"Selçuk," derken gözlerimiz buluştu. İkidir abi ekini kullanmadan devam ediyordum. Bundan sonra da kullanamazdım. Cevap vermeyince yeniden seslendim. "Selçuk?" Elimi gözlerinin önüne koyup sallarken derin bir nefes aldı.

 

"Duyuyorum. Bu tınıyı bu şekilde bekleyeli çok oluyor, bir kere daha söylesene."

 

"Selçuk..."

 

"Leyla'm..."

 

Böyle söyleyince yüzüne bakmaktan başka bir şey yapamadım. Sonra bakışlarımı kaçırdım. Gece boyu bunun hayalini kurmuştum ama şimdi kalbimin atışını duyacak diye korkuyordum. "Bu benim ilk resmi buluşmam ve ne söyleyeceğimi ne yapmam gerektiğini bilmiyorum."

 

Hafifçe gülümsedikten sonra elimi nazikçe tuttu ve kalbine götürdü. Hızlıydı, çok hızlıydı. "Bu benim de deli divane olduğum gözlerle ilk resmi buluşmam. Aylardır içimden atamadığım, ya istemezse düşüncesiyle çaresizce çırpındığım ama şu an yanıma gelip tatlı tatlı gülümseyen kadınla ilk buluşmam. Kalbime ne yaptığına bir bak Leyla."

 

Kocaman bir nefes verdim. "Benimki de bundan farklı değil," dediğimde elini kalbime getirmek yerine bileğimi tutup nabzıma getirdi. Bir elim kalbinde, diğeri parmaklarının arasında öylece durdum. "Kalbini hızlandıran kişi olayım ya da olmamayım bu nabız atmaya hep devam etsin iki gözüm. Leyla, seni o sokakta öyle gördüğümde beynimden vurulmuşa döndüm. Tüm pişmanlıklar bir anda sardı bedenimi. Neden daha önce karşına çıkmadım, neden seni buna hazırlamaya çalıştım, neden önce ruhumu hislerimi bil istedim diye dövündüm durdum? Bana her şeyi bilerek bir kez bakmandı tek istediğim. Şimdi her şeyi biliyorsun, her şeyi biliyor ve gözündeki bu parıltıyla öylece bakıyorsun. Hayat bağlarını hissedecek kadar yakınım sana. Bin kere şükürler olsun."

 

"Beni sen mi buldun?" Duygularını anlatması boyut atlayarak ruhuma dokunuyordu ama beni onun bulması daha çok dikkatimi çekmişti.

 

"Evet ve ilk defa seni ansızın kaybedecek olmanın o delice ağır olan yükünü taşıdım. Seni kanlar içinde kucağıma aldığımda gözlerini bir kere daha göremeyeceğim diye çılgına döndüm. Hastaneye kollarımla taşıyıp, seni kollarımdan ayırdıklarında orada oluşan boşluğu anlayınca mahvoldum. En kötüsü ise giderken üzerinden düşen o kana bulanmış ördekli mektubundu. Mektup dönüp dolaşıp sahibini bulmuştu ama üzerindeki kan, içindeki cevaptan daha ağırdı."

 

"Tüm bunları yaşadığın için üzgünüm."

 

"Asıl ben üzgünüm o şerefsize dersini daha çok veremediğim için. Bir iki hırpalayınca akıllandı sanmıştım. Oysaki bu tarz insanların zihniyeti asla şaşmaz, anlamadım. Anlamadığım için kalbim oracıkta kanlar içinde kaldı."

 

Eğildim ve elimin altında bulunan kalbi yine elimin üzerinden öptüm. Bana öyle ciddi bakıyordu ki ne yapacağımı bilmiyordum. Geri çekildiğimde gözlerimi kaçırdım. "Neden öyle bakıyorsun?"

 

"Nasıl bakıyorum?"

 

"Her an burada ne işim var diyecekmiş gibi?" İşte bunu deyince tüm ciddiyeti kayboldu ve gülmeye başladı. "Bu kalbimin en ciddi meselesi güzel gözlüm. Bu kıvama gelmek için içten içe öyle kıvrandım ki, inanamıyorum bir yandan da," dedi ve kalbinin üzerindeki elimi tutup dudaklarına götürdü. Az önce benim öptüğüm yere şimdi onun dudakları değiyordu ve ben bu elimi yatarken yanağımın altına koyuyordum. Artık onun öpücüğüyle uykuya dalacaktım. Bu hoş detay beni ürpertti.

 

"Üşüdün mü?"

 

"Hayır duygularımın dışa vurumu sadece."

 

"Birini kaybetme eşiğine gelince duyguların dışa nasıl vuruyor bilemezsin. Demek birini kazanınca da aynı şekilde karşılık veriyormuş leylak."

 

Normal kızlara göre daha iri olan ellerim onun avucunun içinde küçücük kalıyordu. Evet kilo kaybım olmuştu ama yine de bu şekilde duruyordu.

 

"Biraz yanakların küçülmüş gibi, oysa avucumun içini dolduracağını hayal ederdim. Seni daha iyi beslememiz gerekecek anladığım kadarıyla."

 

"Yani yanaklarımdan memnun değilsin?" derken gülümsedi ve kenarda duran paketi çıkarıp bana uzattı. İçinden çıkan limonlu kurabiyeleri görünce gülümsedim.

 

"Yanaklarını seviyorum ama yine de hayallerimi gerçekleştirmek için çabalarım."

 

"Kilo yalnızca yanağa alınmıyor ama?"

 

"Daha iyi ya, sevecek daha çok Leyla demek bu."

 

"Selçuk bu noktaya geldiğimize inanamıyorum gerçekten. Hafızamdaki bazı boşlukları doldurmama yardım eder misin?"

 

"Elbette, seve seve."

 

"Ayakkabımın içinde çıkan mektubu hatırlıyorum ama ilk anını bir türlü hatırlayamıyorum."

 

"Bir gün yüzük asık şekilde okula gidiyordun, işe gidip senin çıkacağın saatte yine erken çıktım ve hala mutlu değildin. O kadar üzgün görmek hiç hoşuma gitmedi. Bir şey de yapamadım ve ben de başladım yazmaya." Yani yaz tatilinde değil daha öncesinde olmuştu mektup işi. Bir anda dolan gözlerime anlam veremedi. "Ne, ne oldu?"

 

"Ben uyanınca onlar bir rüyaysa diye çok korktum. Ya hiç yaşamamışsam diye, ruhuma dokunan o kelimelerin gerçekte bir karşılığı yoksa diye öyle üzüldüm ki. Sonra sen çıkageldin, gözlerimi açmasam bile bildim geldiğini, kokunu hissettim. Hiç konuşmasak, hiç görmesem bile geldin ve kalbimi ferahlattın öylece. Bu bir rüya değildi ve zihnimde somut bir kanıtı vardı."

 

"Bu bir rüyaysa kimse beni uyandırmasın Leyla'm." Beni kollarının arasına çekip sarıldığında hızla ona karşılık verdim. Rüyalarda koku alabilir miydik? Burnum yine o tanıdık kokuyla dolunca kalbim nihayet yatıştı. Sonra dudaklarını alnımda hissettim, elbette o da içimin ürperdiğini hissetti.

 

"Artık sana her sarılıp alnından öptüğümde tıpkı hastane odasında olduğu gibi kalbinin ritmi sızacak kulaklarımdan içeri."

 

Doğru! Böyle bir şey yarayıp rezil olduğumu hissetmiştim ama şu an o kadar anlamsız geliyordu ki. Mecnun'um mektubun içinden dışarı sızmış ve tüm bedenimi sarmıştı. Nihayet, mutluydum, rüya değildi ve artık kendi masalımı yaşama zamanıydı.

Loading...
0%