Yeni Üyelik
30.
Bölüm

30. Bölüm

@mavperikal

 

 

 

Oy vermeyi unutmayın aşk bahçeleri ❤️

 

 

 

(30) Gönül Çelen

 

 

 

"Abi?"

 

Leyla geri çekilince Selçuk el mahkum belindeki elini çekip sıkıntılı bir nefes verdi. "Bir sen eksiktin şimdi," deyip ağzının içinde küfrettikten sonra sevimlice gülümsemeye çalıştı.

 

"Biz..."

 

"Siz ne?" diye sorduktan sonra Selçuk'a dönüp sinirle üzerine yürüdü. "Hiç vakit kaybetmeden söyledin mi ona?"

 

Leyla bu duruma şaşırmıştı. "Ne, nasıl yani?"

 

"Ulan ne biçim herifsin bekleyemedin mi kız okuluna devam etsin, hatta bitirsin mezun olsun."

 

"Abartma Tolgacığım. Sevdiğin kadının elini tutup karşımda dururken, benim sevdama dil uzatacak değilsin."

 

"Uzatacağım lan o benim kardeşim, daha yeni neler atlattı. Dünyaya yeniden gözlerini açıyor ve bu dallama karşısına çıkıyor. Kızım ne bu hareketler dünden razıymışsın sen de?"

 

"Abiciğim lütfen bir sakin olur musun?"

 

"Olamam, bizim Gökçe'ye mazimiz derindi. Vakti geldi çıktım karşına."

 

"Peki neden o kalın kafana bizim de mazimizin derin olabileceği ve vaktimizin geldiği gelmiyor?"

 

"Ne mazisi, sizin nasıl bir maziniz olabilir ki? Olsaydı anlardım, Leyla?"

 

"Abi bunları evde konuşsak olur mu? İnsanlar bize bakıyor." Leyla ılımlı bir ses tonuyla konuşunca Tolga'nın gözleri kapandı. Kardeşi ölümden dönmüştü onu sıkıştırmayacaktı ama bu kadar da erken olmasını beklemiyordu.

 

Onu hastaneye götüren kişinin Selçuk olduğunu biliyordu. Tıpkı başından bir an olsun ayrılmadığı gibi. Durumu kötüleşince ne yapacağını bilemeyip bir anlığına kafasını duvara da vurmuştu. Akan kan burnunun üzerinden damlarken Tolga fark etmiş ve müdahale etmişti.

 

Selçuk oraya bir gün bile gelmeyi aksatmamış, işten çıkınca soluğu direkt Leyla'nın odasının önünde almıştı. Bu durumu tüm aile fark edip sesini çıkarmamıştı. Çünkü Leyla'ya olanlardan sonra Selçuk'un gözündeki o kederi bizzat görmüşlerdi. Durumu kötüleşince kendini kaybedecek dereceye geldiğini çok iyi anlamışlardı. Hatta bir ara yemek yemeyi bile unutup açlıktan o köşede bayıldığını gördüklerinde buna dur demişti kızın babası.

 

Herkes her şeyin farkındaydı. Selçuk'un ailesi gelip geçmiş olsun dileyip gittiğinde bu yüzden seslerini çıkarmamışlardı. Zaten küsmelerinin üzerinden yıllar geçmişti ama durum bu haldeyken, eğer kızları da çocuğa karşı bir şey hissediyorsa bu tutumu daha fazla sürdüremezlerdi. Kızını kaybetmenin eşiğinden geçen adam ve kadın, onun iyi olması için dualar ederken, sevdiğinden ayırıp eve kapatacak değillerdi. Yeter ki yaşasın, okumak isterse okur yuva kurmak isterse yuvasını kurardı.

 

Tolga da böyle düşündüğünden geri de durmuştu ama kız daha kendini yeni toparlarken pat diye karşısına çıkması hoşuna gitmemişti. Üstelik bilmediğini söylemişti. Biri bilmeden onu sevmenin zorluğunu kendisi de bilirdi. Gökçe'ye olan hisleri başlangıçta yalnızca kendi içindeydi, sonra kalbinden taşmış en sonunda kıza doğru coşkun bir ırmak gibi akmıştı.

 

Peki Leyla hangi ara bunu öğrenip hangi ara adama sarılacak boyuta gelmişti? "Ne mazisi Leyla? Bu adam hastane köşesinde sürünürken bana o bilmiyor demişti? Bunca düşmanlığın arasından başkası yokmuş gibi gelip kalbi kız kardeşimi seçmiş?"

 

"Bilmiyordum ama bir süredir mektup alıyordum abi. Birinin beni karşılıksız ve hoş bir şekilde sevdiğini okuyordum satır satır mektuplarında. Sen de seviyorsun bak, daha dün haykırdın evde bugün Gökçe ablanın elini tutmuş karşımda duruyorsun. Abi, ben ölümden döndüm ve bu benim ikinci hayatım. Ölümün ansızın geldiğini hep ensemizde olduğunu hep birlikte yeniden öğrendik. Kaybedecek vaktim yok ve kalbimden ne geçiyorsa yapacağım, kendime olan sözüm bu. Selçuk bana kendini göstermeden önce kelimeleriyle fethetti gönlümü. Kısa bir süre gibi gözüküyor ama aslında uzun zamandır tanıyoruz bir birbirimizi, görmeden evet, ruhumuzla."

 

Kızın söylediklerine elbet kulak tıkayamazdı. "Edebiyatçı ya şerefsiz kim bilir neler dedi de aklını çeldi."

 

"Abi?"

 

"Tolga yeter, gidelim hadi. Leyla'yı almaya sevgilisi gelmiş ve bu duruma alışsan iyi olur. Dünya üzerinde bu hak yalnızca sana tanınmadı. Abim yok diye mi rahatça görüşebiliyoruz biz yani biraz empati kur." Tolga başını sallayıp sabır çekmek isterken sırıtan Selçuk'u görüp daha da sinirlendi.

 

"Ne var, ne sırıtıyorsun bir şey mi diyeceksin?"

 

"Yar saçların lüle lüle Tolga sana güle güle diyecektim."

 

"Ulan ben seni?" deyip atıldığında kız arkadaşı tarafından geriye çekilerek iteklendi. Gökçe elini bir an olsun bırakmadan adamı sürükleyerek götürürken "Görüşürüz çocuklar, iyi eğlenceler," diyerek bağırmayı ihmal etmedi.

 

Onlar gittiği an Selçuk yüzündeki sırıtan ifadesini silip, Leyla'nın bakışları karşısında teslim olur gibi ellerini kaldırdı. Göğsüne doğru hafifçe yediği yumruk karşısında rol yaparak dikkatini çekince, arabaya binmeye çalışan Leyla yeniden ona döndü.

 

"Acımadığını biliyorum Selçuk, sür de gidelim hadi çok acıktım. Biraz daha burada kalırsak seni çiğ çiğ yerim."

 

Selçuk gülümseyerek arabaya geçip önceden ayarladığı yere doğru sürmeye başladı. "Bu çok farklı anlaşılabilecek bir kavram yalnız. Yamyam mısın yoksa sen?"

 

"Yok vampirim ben."

 

"Gittikçe ilgimi çekiyor," dediği an bu sefer omzuna ufak bir sille yedi.

 

"Biz gözyaşlarını gül yaprağıyla temizleyelim o karşılığında dayak atsın, Allah'ım görüyorsun değil mi?"

 

"Acındırma kendini? Abime güzel davransaydın?"

 

"O da bana güzel davranmadı," diye bir çocuk gibi kendini savunmaya geçti hemen.

 

"Eve gidince onu da haşlayacağım."

 

"İyi bari onu pişmiş yiyecekmişsin," diye mırıldandığında kendini tutamayan Leyla kahkaha atmaya başladı.

 

"Sinirlerim bozuldu." Camı açıp hava aldıktan sonra biraz da olsa toparlamıştı.

 

"Yine bir darbe beklemiş ve vereceğim cevabı hazırlamıştım kursağımda bıraktın."

 

"Neymiş o cevap?"

 

"Önce bir vur bakalım, öyle bedavaya cevap mı olur?"

 

"Selçuk şayet dayak bağımlısı değilsen temas bağımlısısın sen," dedi Leyla hayretler içinde. Adam ise bunu gülerek yanıtladı. "Tüh yakalandık."

 

"Ee söylemeyecek misin?"

 

"Vurmadın ki-" dediği an vitesin üzerindeki elini okşar gibi sevdi kız.

 

"Vursaydın daha iyiydi tabi," dedikten sonra hafifçe boğazını temizledi. "Kocaya el kalkmaz Allah taş eder diyecektim."

 

Leyla'nın kaşları havaya kalktığında bir müddet adamın yan profilini inceledi.

 

"Şu hale bakın ki henüz bir kocam yok."

 

"Çok yakında olur güzeller güzeli müstakbel karım."

 

Kalbi hızlanan kadın bu kelimenin ona böyle delice hisler vereceğini tahmin etmemişti. Sessizleşip yanaklarının kızardığını gören adam gülümsedi ve sessizce arabayı sürmeye devam etti. Onu daha fazla utandırmak değildi niyeti. Leyla'nın ise içi bir hoş olmuştu. Evlilik bundan birkaç ay öncesinde aklına bile gelmezken şimdi onun karısı olma düşüncesi kalbini hoplatıyordu. Filmlerdeki gibi o tatlı ve hoş aşkı bulmuş midesini karıncalandırmıştı ve şimdi bizzat evlilik hayalleri kuruyordu.

 

Selçuk'un mektupta yazdığı hayallere takıldı aklı; onu istemeye geldiklerine... Heyecandan titreyen parmaklarıyla ona kahve götürüşüne... Düşüncesi bile elleri yerine kalbini titretirken ne yapacağını bilemedi. Bu yüzden yeniden camı açtı. Selçuk ise neyle mücadele ettiğini bilmediği kadına bıyık altından yeniden gülümsedi. Kim bilir o sevdiği aklından neler geçiyordu da yanaklarıyla birlikte kulakları da kızarmaya başlamıştı. Onunla aynı arabanın içinde her şey yolunda giderken oturmuş ve gelecek planlarını işletiyor olmak bile mükemmel bir huzur kaynağıydı.

 

Az önce hergele abisi gelmese daha iyi olurdu tabii de, gülü seven dikenine katlanırdı. Leyla'yı öyle çok seviyordu ki ondan gelen sefaya da cefaya da razıydı. Hepsini başı gözü üzerine taşırdı.

 

Ayarladığı restorana tam saatinde gelmişlerdi. Önce inip kızın kapısı açtıktan sonra elini uzattı ve Leyla indikten sonra nazikçe öptü tuttuğu eli. "Gel bakalım güzeller güzeli."

 

"Aaa burası iyi bir yere benziyor, daha normal bir yerde yemek yeriz diye düşünmüştüm."

 

"Nesi varmış buranın?"

 

"Çiçekli elbisemle buraya uygun olup olmadığımdan emin değilim Selçuk."

 

"Sen gittiğin her yere kaliteni de götürürsün bir daha duymayım. Asıl burası sana layık değil."

 

El ele tutuşup girdiği mekanda loş ışıklandırma yüzünden şöyle bir etrafı izledi Leyla. Bazı masalarda özel anlar yaşandığına şüphesi yoktu. Belki bir gün o da bu hissi tadacak ve bunun mutluluğuna erişecekti. O çiftlere gülümseyerek baktıktan sonra garsonun yönlendirmesiyle kendi yerlerine doğru yürüdü. Yerdeki kırmızı gül yaprakları sanırım yeni bir an içindi ama, çalışan onları da buradan geçiyordu. İçinden bu haksızlık, o kadından önce biz yürümemeliydik diye düşündü. Belki de bu bölüme giren herkese özel olarak tanınmış bir ayrıcalık olabilirdi. Mekanı şimdi daha çok sevmişti.

 

Gülümseyerek baktığı adamın zaten ona bakıyor oluşu kalbini ısıttı ve daha çok gülümsedi. "Buyurun efendim, yeriniz burası," diyen çalışanla birlikte geldikleri masaya bakınca şaşırdı Leyla. Gül yaprakları, mum ışıkları her yerdeydi. Selçuk kızı sandalyeye doğru yönlendirmek için belinden tutarken, sandalyeye gizlenmiş koca bir gül buketini çıkarıp uzattı. Şaşkınlığını atamayan Leyla ise "Selçuk, teşekkür ederim. Böyle bir şeyi beklemiyordum," dedi duraksayarak. Elinde tuttuğu gül buketiyle birlikte geriye çekilen sandalyesine oturdu.

 

Hala şaşkınca etrafına bakarken bu masanın onun için hazırlanmış olmasına inanamıyordu. Gelene kadar bir kere bile bu yolun onun masasına çıkacağına ihtimal vermemişti. "Sen her şeyin en güzeline layıksın Leyla'm sil gözündeki şu şaşkınlığı."

 

Leyla boğazını temizledikten sonra başını salladı. "Evet tamam." Gerginlikten boğazı kuruyacaktı neredeyse. Allah'ım ne oluyor durduk yere, tamam yemek yiyip çıkacağız işte diye geçirdi içinden. Önlerine gelen menüden yemeklerini sipariş ettikten sonra havadan sudan kısaca konuştular. Mum ışığı eşliğinde romantik ve bol gülüşmeli bir yemek yediler.

 

"Sanki seninle her gün yemeğe çıkıyormuşuz gibi hissettim bir an, mektuplar sandığından daha fazla işe yaramış gibi. Çünkü seni herkesten daha iyi tanıyorum ve hiçbir yanıma yabancı gelmiyorsun. Oysa bu durum sende olsa daha normal karşılanırdı."

 

Selçuk masanın üzerinden uzanıp kadının elinin üzerini okşadı. "Ben o mektupları ruhumun tüm çıplaklığıyla yazdım, sevgimin saydamlığını görüp hissettiğin için dökülüyor şimdi dudaklarından bu sözler."

 

Az zaman geçmesine rağmen yıllardır birlikteymiş gibi davranıp hissetmelerinin başka bir açıklaması olamazdı. Yemekler yenip masa temizlenince içeceklerine devam ettiler. Ardından müzik sesi yükseldi. Cam bölmenin arkasından keman çalan adamlar çıkınca şaşkınlık yeniden yükseldi. Bitmemiş miydi yani diye geçirdi Leyla bu kez içinden.

 

"Benimle dans eder misin gülverenim, gönül çelenim?"

 

"Elbette majesteleri," deyip kıkırdadı. Sanki bir filmin içine girmiş ve onu yaşıyormuş gibi hissetti. Oysaki az önce abisiyle tartışıyordu. Bir kar küresinin içine girmiş gibi dans ederken bir anda başının üzerinden gül yaprakları dökülmeye başlandı. İkisi ortada dans edip dönen figüran gibi kalıp anı ölümsüzleştirdi zihninde. Huzurla gözlerini kapatan Leyla bu görüntüyü hiçbir zaman unutmayacaktı...

 

Selçuk ceketinin iç cebinden bir kutu çıkarırken Leyla bunun bir şaka olduğunu bile düşündü ama bunu asla düşünmedi. Şu zamana kadar olan her şeyi romantik bir yemek olarak taçlandırabilirdi zihninde. Ancak karşısında dizlerinin üzerine çökmüş ve ona bir yüzük kutusu uzatan Selçuk'u kalbinde hangi kefeye koyacağını bilemedi.

 

"Selçuk?" diye çıkan fısıltısını kendi duydu mu bilinmez ama karşıdaki adamı gülümsetmişti.

 

"Benimle evlenir misin leylağım, Leyla'm, gül goncam?" Yüzün taşı çiçek şeylindeydi ve leylak rengindeydi. Bu yüzüğü görür görmez Leyla'nın parmaklarını hatırladı için diğerlerine bakmamıştı bile. Leylaktı o, mis kokulu bahar havasının burnuna dolan tazeliğiydi. Saçlarına leylaktan yaptığı tokaların sevimli çocukluğuydu, gözlerindeki hiç bitmeyen ışıltının sebebiydi o.

 

"Hayatın kısa olduğunu acı bir deneyimle öğrendiğimiz bu günlerde ben bir an bile sensiz zaman geçirmek istemiyorum, seni kaybetmek istemiyorum. Bunu anladığım an pişmanlıklar tüm yakamı sarmışken keşkelerin içinde boğulmak istemiyorum. Hemen evleneceğimizi düşünme, sadece daha fazla gizleyecek mecalim yok ve herkes bilsin istiyorum. Kıyıda köşede değil, alnımızın akıyla dolanalım ve mahallede de bir an olsun uzak kalmak istemiyorum. "Hayatını benimle paylaşıp, benim hayatıma ortak olur musun gönül çelenim?"

 

Duygusallıktan gözleri dolan Leyla kendini daha fazla tutamadı ve hafifçe başını salladı. Kabul edecek ama okulu bitmeden evlenmeyecekti. Hayatının ötesini Selçuk'suz istemiyordu zaten. Bu kadar değer görürken, arada bunca yaşanmış kelimeleri varken bunu yapamazdı.

 

"Evet Selçuk, seninle evlenirim." Adam ayağa kalktı ve zaten yerde olmayan ayaklarını tam anlamıyla kesti Leyla'nın. Etrafında dönerken gül yaprakları dökülmeye devam ediyor ve müzik kulaklarından kalplerine doluyordu.

Loading...
0%