@mavperikal
|
(31) Tatlı Bir Uyku
Selçuk'un evlenme teklifinin üzerinden on gün geçmişti. O gece kalbim dışında başka hiçbir organım çalışmıyor gibi hissettiğim ilk yoğun geceydi. Mektuplarım gerçekti, sahibini görmeden ona doğru çekilmiştim. Kelimeleri beni hep gafil avlamıştı, ölümden dönmüştüm ve bunun ikimizde farkındaydık. Vakit bizim için artık kaybedilecek bir şey değildi. Bu yüzden evlenme teklifi için beklememişti ve ben de yine bu yüzden hemen kabul etmiştim.
Hemen evlenmeyecektik böyle konuşmuştuk, önce aileleri yumuşatmamız ve okulumun bitmesini beklememiz gerekti. Sevgim öyle coşkuyla akıyordu ki bedenimden, içimden bir ses bunu bile bekleyemeyeceğiz diyordu. Zira bu günlerde hem okuyup hem evli olmak nasıl olur diye düşünmeden edemiyordum.
O akşam odama girdiğimde yatağıma oturmuş beni bekleyen abimi görünce şaşırmamıştım. Konuşacaktı elbette ve konuşmuştu da. Selçuk'un hastanede ne kadar kötü olup kendinden geçtiğini ve bunu bütün ailenin gördüğünü söylemişti. İki ay boyunca gelmediği bir gününün bile olmadığını anlatmıştı. Evet çocukken kavga edip dövüştükleri oluyordu ama o zamanlar ergenliğin de payı mevcuttu.
Selçuk hakkında kötü konuşmamıştı, çünkü ne kadar kavga etseler de insan karşısındakini tanırdı. Onun mert ve sözünün eri bir adam olduğunu biliyordu. Diğer yandan Selçuk'un o halini kendi ailesi de gördüğü için kafama bunu takmamamı söyledi. Her şey ortadayken bunca süre içinde onlar zaten kendini hazırlamıştır dedi.
Sen hayatına bak abim dedi, sevmek sevilmek güzel duygu, okumak ve başarmak muazzam şeyler dedi. Önceliğin kendi ayakların üzerinde durmak olsun dedi, evliliği öne çekmek isteyebilirsin ama bunun getirdiği sorumluluğu okuyarak sağlayamazsın belki dedi. Bana öyle sağlam öğütler vermişti ki hepsi kafamda bir tuğla gibi düzgünce sıralanıp oturmuştu.
Ertesi gün ise sanki annem hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi bir konuşma yapmıştı. Evliliğin zor bir müessese olduğunun farkındaydım. Şimdi bile okula giderken yalnızca kendi odamdan sorumluydum. Yemeğimi annem yapıyor, temizliği annem yapıyor, kışlık yiyecekleri o hazırlıyor, ütü, bulaşık derken liste uzayıp gidiyordu. Elbette ona yardımcı oluyordum ama hepsini benim yapmam mümkün değildi.
Onları içten bir şekilde anlıyordum. Selçuk yardım etse de onun işlerini de şimdi annesi yapıyordu. İki iş bilmez bir araya gelip yarım yamalak şeyler yapacak ve buna okul ve çalışma hayatı dahil olacaktı. Belki yoğunluktan bunalacak ve birbirimize sarmaya başlayacaktık. Bir de başımıza beklenmedik bir sürpriz çıkarsa okula hiç devam edemeyecektim. Diplomam uzadıkça uzayacak çalışma sürem belki hiç olamayacaktı.
Tüm bunları düşününce bu evliliği ertelemekten başka yapacak bir şey kalmıyordu geriye. Nişanlanıp bir süre gönlümüze göre takılabilirdik. Evet ben ölümden dönmüştüm ve hayatımı yaşamak hakkımdı. Okulumu bitirmeden iş hayatının o çarpıcı yüzünü tanımayıp para kazanmanın o şekerimsi tadını almadan tüm bunlara hazır olamazdım. Yoksa bir anda kendimi çamaşır yığınları arasında dört duvarın içinde bulabilirdim.
Çevremdeki öğütleri dinleyecek ve hayatımı gönlüme göre şekillendirecektim.
Okula başlayalı bir hafta olmuştu ve ben arayı kapatmak için deli gibi çalışıyordum. O koma dönemini iyi ki okul açıkken yaşamamıştım yoksa açığım herkesten çok daha fazla olacaktı. Yine de bu şekilde bile kaçırdığım konular vardı ve arayı kapatmak için diğerlerinden daha çok çalışmam gerekiyordu. Okulu uzatmak tüm bu hayallerim içinde mümkün bile değildi.
Ders programımı konuşmuş ve denk geldiği saatlerde Selçuk'la birlikte gelir gider olmuştuk. Bugün çıkışa da o almaya gelecekti. Arkadaşlarım görünce gözlerine inanamadığı için ayrı bir toplantı masası oluşturup beni de bu toplantıya dahil etmişlerdi. Basın mensupları gibi tek tek açıklamamı dinledikten sonra topluca rahata ermiştik.
"Leyla, dur bekle!" Ders sonrası çantamı omzuma atıp çıkacağım sıra durduruldum. "Çıkışta bizimkilerle şu yeni açılan kafeye gidelim diyoruz sen de gelsene?"
"Sağ ol sevda, eve gidip plan program yapmam gerekiyor. Ben size başka zaman katılırım olur mu?"
"Seninki girişte bekliyormuş ama program yatar benden söylemesi." Saçlarını kulağına sıkıştıran arkadaşıma baktım. Bu konular hoşuna gidiyor gibi görünüyordu.
"Bekliyordur, aynı mahallede oturuyoruz demiştim, denk geldikçe eve beraber gidiyoruz."
"Tamam öyleyse ama sözünü unutma, diğer sefer bizimlesin. İstersen erkek arkadaşını da getirebilirsin."
"Olur söylerim teşekkür ederim."
Gülümseyerek el sallayıp çıktığında önce bir lavaboya uğradım. Saçımı başımı düzeltip rujumu tazeledikten sonra yanına gitmeye hazırdım. Arabasına yaslanmış Selçuk elinde tuttuğu balonla çok sempatik görünüyordu. Gülerek karşıya geçip sarıldım ve yanağını kocaman öptüm. Derin bir çekip belimdeki elini sıkılaştırdı.
"Hoş geldin sevgilim."
"Öpücün ardına bu seslenmeyle mecnun olmayım da ne yapayım. Hiç bu kadar hoş bulmamıştım, sevgilim. Öpücüğünün karşılığını vermek isterim ama bunun herkesin içinde olmasını tasvip etmem tabii. Al bakalım." Elinde duran kırmızı kalpli balonu alıp kıkırdadım.
"Teşekkür ederim bugün gül yerine balonlandım demek."
"Gülün yerini hiçbir şey tutamaz," dedi ve ceketinin cebinden narince tutup çıkardığı yaprakları tamamen açılmış kırmızı gülü saçlarımın arasına taktı. Yanaklarımın da bu gül gibi kızardığını hissederken "Tamam gidelim hadi, yoksa değecekler kem gözlüler," dedim ve karşılığında koca bir kahkaha attı.
Gözlerimi kısarak ona baktım. "Neye gülüyorsun sen öyle."
"Geldiğimiz noktaya içim gidiyor güzelim, yan yanayız, biziz ve nazardan korkuyoruz. Keyiften dört köşe olmayayım da ne olayım?" Bana cevap hakkı tanımdan belimden nazikçe ittirdi ve önce beni sonra balonumu arabaya soktu. "Yemek yeriz değil mi?"
"Aslında planlamam gereken şeyler var. Kızlar da sordu bugün eve gideceğim dedim. Başka zamana söz aldı benden, seni de davet ediyor ayrıca."
"Hmm çift olarak nereye davetliyiz?" Sırıtarak bakmasına gülümsedim.
"Yeni açılan bir kafe varmış yakınlarda ama diğer yerden emin değilim, gider miyiz?"
"Gideriz mis kokulu leylağım." İşte beni sessizleştirecek o yegane cümle... İlk buluştuğumuz tepeye gelene kadar sessiz sakin durduk. "Biraz burada oturup öyle geçsek olur mu, vaktin var mı?"
Yemekten vazgeçmiş ama buraya getirmiş olmasına gülümsedim. "Size vaktim her zaman var olacaktır Selçuk Bey." Arabadan inip benim kapımı açtıktan sonra uzattığı eline bıraktım avucumu. Kibar bir öpücükten sonra "Sizi şöyle alalım Leyla Hanım," diyerek söylediğim cümleyi devam ettirdi. Ceketini çıkarıp yere serdikten sonra oturmam için alan açıp o da yanıma geldi. Elinde tuttuğunu yeni gördüğüm çikolatayı verince gülümseyerek aldım.
"Teşekkür ederim."
"Balona böyle ışıldamadı gözlerin."
"Yenilebilecek bir şey değildi o yüzden," dediğimde erkeksi bir gülüş işittim.
"Leyla Hanım'ın kalbin giden yok midesinden geçiyor o halde."
"Sorma canım çok fena kilo vermişim. Sen beslen beslen o kadar büyün emeklerin heba olsun. Babamın paralını yemiştim oysa, yazık o da üzüldü."
Kolunu boynuma dolayıp kendine doğru çektiğine çikolatamı açıp bir ısırık aldım. "Sen de ister misin?"
"İsterim," dediğinde paketi ağzına doğru uzattım ama bir anda daha çok yakınlaşınca yutkundum. Dudağımın kenarına değen sıcak dudakları beni olduğum yere eritebilirdi. Ufacık öptü ama geri çekilmedi. Nasıl bir anın içinde olduğumu ise kimse anlamazdı.
"Leyla, bu hayallerimden de güzeldi ama hiç yetmedi bana."
Sesimin çıkmayacağı korkusuyla "Hı-hı," diye mırıldanmış bulundum.
"Bir kere daha öpeyim mi?"
"Öp." Fısıltı gibi dökülen sözcükler kulaklarına dolduğunda zaten uzaklaşmadığı yere biraz daha yaklaştı ancak bu kez rotası dudağımın kenarı olmadı. Yanağıma uğradı, çeneme uğradı en son boynuma geldiğinde huylandığım için başımı iyice ona yanaştırmak zorunda kaldım. Sanki sağ tarafı öpse sol tarafın hatırı kalacaktı. Derin bir nefes daha alırken yeniden yutkundum. Sesim soluğum oracıkta kesilmiş gibiydi.
Boynumun farklı bir noktasına daha dokunduğunda etkilenmekten tüylerim ürperdi. Sevdiğin kişiyle yaşadığın ilk temasın bu kadar özel ve etkili olduğunu saatlerce anlatsalar anlamazdım. Ancak şu an Selçuk'un dudakları tüm bunları saniyeler içinde yapıyordu. Arabada yanağına bıraktığım öpücüğün karşılığını böyle alacağımı düşünmemiştim.
Tekrar öpmedi, ilerisi ikimiz içinde fazlası olabilirdi şu an için. Ama başını oradan kaldırmadı da, boynumda soluklandı birkaç dakika. Sessizce onu beklerken ensesindeki saçları okşayıp oynuyordum. Dakikalar yine ilerledi ve biz hala öyle duruyorduk. Kendimi geri çekecek dermanım yoktu bu yüzden seslendim. "Selçuk." Hiçbir tepki almadım. Bu anı hayal edip içselleştirdiği için mi bu sessizlik diye düşünürken yeniden seslendim.
"Selçuk?"
Sessizlik.
"Ne düşünüyorsun?"
Sessizlik.
Bu sefer kendimi yavaşça arkaya doğru alırken elimle de başını tuttuğumda göz kapaklarının kapalı olduğunu görmemle dudaklarımdan firar eden kahkahaya engel olamadım. Uyumuştu!
Boynuma yaslanıp kokumu içine çekerek uyuyakalmasını belki mektuplarımda satır satır işleyebilirdim. Ancak şu an bu durumla eğlenmeden edemeyecektim. Yaslandığı için yamulan dudaklarına bu kez ben bastırdım dudaklarımı. "Selçuk, uyan, günaydın."
Ürkütücü kahkahama gözlerini kırpıştırarak bakmıştı ve daha ne olduğunu idrak edememişti. "Leyla?"
"Uyuyakaldın iki dakika içinde. Çok mu yoruldun bugün yoksa ben mi mayıştırdım seni?"
"Senin büyüleyici etkinin üzerine düşen yansıması," dedi gözleri hala kapalıyken gülümseyip. Sonra doğruldu ve gözlerime baktı. "Beni mecnun ettin şimdi de kendini büyücü mü ediyorsun?" Yalandan kızar gibi dilimi şaklattım. "Ben sana ne söylemeye gelmiştim, ne yaparken buldum kendimi."
"Ne söyleyeceksin, boynumda huzurla uyuyordun en son."
"Hoşuna gitmiş belli ama dalga geçecek gibi duruyorsun."
"Elbette geçeceğim, günlüğüme yazacağım görürsün."
"Kötüsün?" dediğinde saçlarımı geriye doğru savurdum sırıtarak. Bu tepkime başını iki yana sallayarak cevap verdi.
"Bu hafta sonu ailem ziyarete gelmek istiyor. Maksat aralarındaki buzlar erisin. Sizinkiler ve sen de kabul edersen tabii? Bir sonraki aşamada parmağımıza hayatımızı birbirine bağlayan o sembolleri dolamış oluruz ve sonrasında gönlümüz daha rahat olur. İstemezsen bu da daha sonra gerçekleşir tabii."
Boynuma yattığı an yüzüğün olduğu kolyeyi görmüş olmalıydı. "İsterim, annemlere de söylerim. Aramızda söz yapalım ama sonrası için bir adım atmayalım olur mu? Beni bekleyeceksin değil mi?"
"Bekledim ve bekleyeceğim gönül çelenim..." |
0% |