@mavperikal
|
Bölüm 4. Gözlerine Uğrayan Kelimeler
Mektubu okurken heyecanım arşa çıkarken kalbimden tuhaf sesler geliyor gibi hissettim. bu zamana kadar gerçekten aşk, benim nezdimde olan bir şey değildi. Hissettiğim bu duyguya ne isim vereceğimi bilmiyordum. Ancak feci hoşuma gitmişti.
Mektubu ayakkabımın içine saklaması ise güzel bir hamleydi. Ayakkabılarımızın dışarıda durması ise tamamen onun şansıydı.
Peki kimdi bu gizemli kişi? Kızlara bahsetmek için sabırsızlanıyordum ancak bu saatte çıkıp gidemezdim. Ev telefonundan arasam, telefon babamların yanındaydı ve anlatamazdım.
Mektubun bir ucunu ise yakmıştı. Bunun anlamı aşkından yanıp tutuşuyorum demekti. Bunca zamandır beni seviyorsa eğer neden karşıma çıkmamıştı? Ya da çıkmış mıydı?
Kalbime bastırdığım mektup kâğıdıyla gülümsedim. Hissettiğim bu gizemli duyguyu sevmiştim. Elbette karşımda kim olduğunu bilmiyordum ancak tanımak istiyordum. Bir insanı tanımanın en güzel yolu kelimelerini izlemekti.
Ayrıca sürekli uzaktan izlemek yerine mektup bırakması da büyük bir cesaret örneğiydi. Bu yüzden ona cevap verecektim. Yüzünü görmeden kalbini tanımak için kendime fırsat verecektim. Bu cümleleri kuran bir insanın kötü olma ihtimali ne kadar olurdu ki?
Kaşından gözündense önce ruhunu görmeyi kabul ediyordum.
Dosyalarımın arasından beyaz bir A4 kâğıdı alırken hissettiğim tam anlamıyla kendime tertemiz beyaz bir sayfa açmaktı. En sevdiğim kalemimi elime alıp hâlâ gülümseyerek yazmaya başladım.
Sevgili ismini bilmediğim Mecnun;
Mektubun karşısında çok şaşırdığımı itiraf etmem gerekiyor. Neden direkt karşıma çıkmıyorsun tam olarak anlamasam da yaptığın harekete saygı duyuyorum.
Tam olarak ne zamandır gönlündeyim ve bununla idare ediyorsun merak ediyorum.
Göz yaşlarım bir metafor değilse eğer, ağladığımı görecek kadar yakınımda olduğunu düşünüyorum. Ancak bir tahminin var mı sorusuna cevabım hayır olur.
Bu zamana kadar karşı cinsle bir gönül bağı kurmadığım için bu tarz şeyler nasıl olur anlamam. Sıkılır ve kendimi güvende hissetmezsem yazmayı derhal keserim. Her mektuba cevap vermem sadece içimden gelirse yazarım haberin olsun.
Önce ruhunu okumayı kabul ediyorum.
Leyla...
Evde bulunan çocuklar için hazırladığım ördekli mektup zarfına gülerek baktıktan sonra el mahkûm koydum. Sonra mektubu kolumun altına kıstırarak sessizce merdivenlerden indim. Kapıyı açıp sabah mektubu aldığım ayakkabının içine koyunca derin bir nefes verdim. Görev tamamlanmıştı.
"Ne yapıyorsun kız sen?"
"Ay anne aklım çıktı öyle gelinir mi ya?"
"Geldiğimi belli etmek için düdük mü çalayım kızım?" dediğinde anlamsız bir kahkaha attım. Neye bu kadar güldüğümü bilmiyordu ama olsun bende bilmiyordum. İçimden gülmek geliyordu sadece.
Annemin yumuşak yanaklarından öptükten sonra, çoktan uyumuş olan çocukları kontrol ettim. Bazen beni kudurtsalar da onlar benim canımın içiydi. Açılan üstlerini örttükten sonra odama geçtim.
Böyle bir his miydi vücudu ele geçiren? Yavaş yavaş erimiş bir lokum gibi sünecek miydim? İçimden uyumak bile gelmiyordu. Gizemli kişi aklımın çoğunu meşgul ediyordu.
Sabah ise kızlarla en acilinden konuşmam gerekiyordu. Mesai saatim de biraz geçti, bu yüzden kahvaltıyı yapar yapmak soluğu onlarda almalıydım.
Perdemin gökyüzünü göreceğim bir kısmını açarak yıldızları izlerken hayale daldım.
***
Bu sabah kuşlar bir başka ötüyor kargalar bile cıvıldıyordu benim için. Ailecek kahvaltı yaparken neşemden bir güzel herkese dağıtmıştım. Babamın bu gece karakolda nöbeti olacağından gece evde olmayacaktı. Babam polisti, bu yüzden bu mahalleye gelene kadar sık sık birkaç il değiştirmiştik. Açıkçası ben pek hatırlamıyordum da diğer oturduğumuz evleri. Burası ise bizim için gerçek bir yuva olmuştu.
Sanki gözümü açar açmaz buradayız gibi geliyordu bana. Biten çay bardaklarını doldururken "Anneciğim ben kızların yanına gideceğim çok özledim onları." dedim tüm şirinliğimle.
"E kızım daha geçen gün birlikteydiniz ya?"
"Ama o hiç makbule geçmedi ki doyamadım onlara. Çalışmaya başladığım için saatleri de denk getiremiyoruz artık."
Annem sabahın erken saati olmasından çok hoşnut değildi sanırım.
"E hanım bırak kız görsün gelsin arkadaşlarını, kaçıracak değiller ya?"
"Aslan babam, aynen öyle. Kaçıracak hâlleri yok ya koca beni?" dediğimde Talha ve Tuna gülüşmeye başladı.
"Anne ablamı kim kaçırsın bu boyla bu ebatla ya?"
"Sen sus bakıyım yemeğini ye." dediğimde ise dışarıya doğru çıkan bir inek dili gibi sündürdü dilini. Ay aklıma gelmesiyle bir tuhaf olup aklımdan uzaklaştırdım ineği. Bir keresinde fen ve teknoloji dersinde deney yapabilmek için öğretmen bizden inek gözü istemişti. İnek gözünü nereden bulacağız demeyin, kurban bayramı gelmişti.
Tuzlu suyun içinde koca koca saklama kaplarında gördüğüm o gözler travmam olmuş haftalarca rahat uyku uyuyamamıştım. Benim için bilim ve bilimin ışığı o anda bitmişti.
Kapının önüne çıkarken bir anlık dalgınlığımla mektubu unutuverdim. Hâlbuki kızlara ne anlatmaya gidiyordum. Ancak arkamdan gelen annemle birlikte ayakkabımı içindeki mektupla birlikte giymek zorunda kaldım.
"Kızım selam söyle annelerine, kızlar da bize gelsin çağır emi, unutma."
"Olur anneciğim, bal yanaklım, baş üstüne." deyip annemin gönlünü de aldıktan sonra yola düştüm. Acaba bu mektup benim bıraktığım mıydı yoksa yenisini mi koymuştu? Yeni mektup gelmemişse sanırım bozulurdum.
Evin yörüngesinden çıkar çıkmaz ayakkabımı çıkardım ve mektubu aldım. Benim ördekli zarfım değildi! Kalbim yine tuhaf bir melodiyle hızlandı. E yolun ortasında okuyamayacağıma göre mecbur kızlardan birinin yanında okuyacaktım.
Önce Betül'e uğradım ve ardından onu da önüme katarak Berfin'in evine doğru yürüdük. Bahçeden içeri girdiğimizde burnumuza çalınan çiçek kokularıyla derin bir nefes aldık.
Kapıyı açan Güler teyze bu saatte bizi görmeyi beklemiyor olacaktı ki şaşırdı. "Günaydın Güler teyze, kusura bakma rahatsız ettik. Berfin'le konuşacaktık da müsaitse."
"Buyurun kızlar buyurun. Siz genelde öğlene kadar yatardınız ondan şaşırdım ben. Siz geçin ben de size sıcak çay getireyim." dediğinde içeri girerken Cansu ablayı gördük.
"Ay siz miydiniz? Bu saatte kapıya gazete bırakan çocuklar sandım sizi."
"Ya bizdik Cansu ablacığım. Boş gezenin boş kalfası olmadığımız için ancak bu saat müsait olabiliyoruz."
"Aman canım bir şey demedim ne alıngansınız öyle." dedi ve elindeki törpüyle birlikte uzaklaştı. Cansu abla Berfin'in bir büyük ablasıydı. Oldukça da nazlı bir insandı. Bir ara bizle görüşmesin diye saçma sapan bahaneler sunardı. Ayrıca inanılmaz bir şekilde Serdar Ortaç fanıydı.
"Ay benim ballarım kaymaklarım gelmiş. Ben de açan bu güneş nasıl güzel diyordum."
Odaya girdikten sonra Güler teyze çayın yanında lokum da bırakıp gitti.
Berfin ise arkasından tuhaf danslar yaparken "Sonunda dedikodu vakti." dedi i'leri uzatarak. Sabah kahvaltısında bir dilim ekmeğin üzerine sürülen dedikodu sizi zinde tutar kızlar. Nereden başlıyoruz?" diye sordu keyifle.
"Bence parktaki geceden. Neydi o Erdal zekisinin hâlleri?" dedi Betül sinirle atılarak.
"Bir şey söyleyeyim mi önceden Musa ile fısıldaştı onlar, bilinçli bir hareketti."
"Neden bunu yapma gereği duydu asıl soru bu?" dedim büyük bir merakla. Ancak ikisi de öyle bir baktı ki bana, nasıl ya der gibi.
"Kızım saf mısın sen? Buğra abi sana çay getirince radarına girdi Erdal abinin. E bir de siz öyle konuşunca..."
"Nasıl konuştuk ki biz Betül? Dışarıdan ne gibi duruyordu?"
"Ne bileyim bir tuhaf bakıştınız sanki."
"Bence bu işte başka bir iş var. Buğra abi hep kibar evet ama sana da ayrı bir kibar gibiydi. Hepimize çay dağıttı ama öyle bakmadı. Elin yandığında ise sinirden kıpkırmızı oldu adam." dedi Berfin bir solukta.
"Hâliyle Erdal abi de kıskandı işte. Zaten onun sana yanık olduğunu biliyoruz. Ama Buğra abiden emin değiliz?" dedi Betül.
"Erdal abi de beni her zaman rahatsız eden bir şeyler olur. Ama Buğra abi de bu olmadı. Yani zaten bana bir zarar vermeyeceğini biliyorum. Öyle bakınca tuhaf hissettim."
"Nasıl tuhaf hissettin anlasana? Tavada eriyen peynir gibi uzadıkça sündü mü kalbin? Ilık ılık çikolatalar aktı mı ciğerlerine?"
Berfin coşkuyla anlatırken Betül ile birbirimize bakıp gülmeye başladık. Hayal kuruyormuş gibi anlatması oldukça komikti.
"Hayır, yani Buğra abi hoş biri ama hep abi dediğimiz için kendime böyle bir şeyi uygun görmedim. Sanırım ona da görmedim. Küçüklükten kodlamışlar kafamıza bir kere. Sadece biraz yakın durduğu için kalbim hızlandı gibi. Ama daha önce bir erkekle o mesafede durmadım buna yorum yapamam." deyince hak verir gibi kafasını salladılar.
"Ama ne güzel olurdu öyle olsaydı. Elti olurduk kız fena mı?" deyince Berfin, gülüştük. Emre'ye feci aşıktı.
"Asıl haberi vermedim size ben?"
Kızlar anında yeni bir dedikodu alma umuduyla canlandı. "Ne haberi?"
"Dün sabah işe giderken kapıdan çıkacağım sıra, ayakkabımın içinde bir mektup buldum."
"Ne?"
"NE?"
"Az daha bağırın da herkesi başımıza toplayın olur mu?"
"Ay filmlerdeki gibi, çok heyecanlandım."
"Eee çatlatma anlat."
"İşte biri dalga geçiyor falan sandım başta. Sonra eve gelene kadar okuyamadım biri görür yanlış anlar diye. Evde ise mektubu bir açtım ahu gözlüm diye başlamasın mı?"
"Ayy tutun beni eriyorum. Emre seninle ne zaman böyle oluruz aslanım?
"Sonra beni uzun zamandır sevdiğini ancak karşıma çıkamadığını yazmış. Önce sana yazarak kendimi tanıtmak isterim falan yazmış. Sonuna da bir şiir yazmış."
"Hiii. Çok romantik."
"Ee sen ne yaptın?"
"İşte tam olarak o an erimiş peynirin ılıklığını hissettim kalbimde. Kimin yazdığını bilmiyorum ama mektubun gizemi beni cezbetti."
"Erdal mı yoksa?"
"Sanmam, mektup biraz romantik gibiydi. O odundan çıkarsa öyle şeyler şaşırırım."
"Şimdi ne olacak cevap verecek misin?"
"Aslında verdim bile."
"Ne? Ne dedin?"
"Kız bağırma Allah canını almasın sağır Sultan duydu sayende."
"Of elimde değil. Uzun zamandır böyle bir aksiyon yaşamamıştım. Emre gözün kör olmasın bir mektup yaz bari."
"İşte şaşırdım falan dedim. Ama seni tanımadan ruhunu tanımayı kabul ediyorum dedim."
"Oha."
"Yuh."
"Değişik hissettim o an ve devamı gelsin istedim. Kızlar ben hiç aşık olmadım ama bu gizemli tuhaf his çok hoşuma gitti." dedikten sonra gözlerim büyüyerek çantamdaki mektup aklıma geldi ve hevesle çıkardım.
"Bu sabah ayakkabımı giyerken ikinci mektubu da buldum." dediğimde Berfin kalbini tutarak kendini yatağa bırakırken, Betül kahkaha atıyordu.
"E açta oku hadi. Özel değilse bize de okursun?" dedi koca bir imayla.
Heyecanla mektubu açtığımda dünkü açılmamış gonca gülden, küçük bir tane daha düştü avucumun içine. Berfin artık elini yüzüne kapatmış ve parmak aralarından bakıyordu.
Ahu Gözlüm;
Mektubu koyarken elime değen kâğıtla okunmamış olma düşüncesinden öyle korktum ki anlatamam. Sonra okuyup da koyman daha fena olurdu diye içim içimi yedi. Ancak elime gelen ördekli mektup zarfıyla beni dünyanın en mutlu adamı ettiğini itiraf etmeliyim. Yüzüme yayılan gülümseme seninki gibi ışık saçamaz ama tüm bedenime mutluluk doldurur.
Bir ördekli mektup zarfından daha güzel bir şey varsa bu; içinde bana cevap vereceğini okuduğum satırlardır. Bu satırları kim olduğumu bilmesen de benim için, beni düşünerek yazdın. Bu duygu çok özel ve güzelmiş, tüm kalbimle içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Her gün elimden geldiğince buraya uğrayıp, benim için yegâne anlamı olan postama uğrayacağım. Artık kelimeler yalnızca zihnimde kalmıyor aynı zamanda kalemime de dökülüyor. Dahası bu kelimeler senin gözlerine uğruyor. Daha mutlu ne eder beni?
Senin hakkında benim de bilmediğim onca şey var. Nelerden hoşlanırsın bilmiyorum? Sevdiğin, sevmediğin hatta nefret ettiğin her şeyi öğrenme ihtiyacım var. Umarım bu dileğimi de kırmazsın.
Mektubuma bir beyitle son verip, tüm benliğimi saran heyecanımla cevabını bekliyor olacağım.
"Canıma bir merhaba sundu ezelden çeşm-i yâr
Öyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim"
Aşkından Mecnuna dönmüş biri
|
0% |