Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@mavperikal

 

Bölüm 5. Ördekli Zarf

 

Kızlarla birbirimize bakarken bir sessizlik oldu. Sanıyorum ki şaşkınlıktan ne diyeceklerini bilemiyorlardı. Aynı zamanda ben de okşanan gururum ve içime bir yerlere dokunan sevgiyle ne yapacağımı şaşırmıştım.

 

Onlar sessizlik içinde beklerken mektubu ikinci kez hızlıca okudum. Kimdi? Nasıl böyle sevebilirdi? Asıl ben nasıl böyle heyecanlanabilirdim?

 

"Kızlar böyle ılık bir çikolata boğazımdan aşağı akıyor, hem içimi ısıtıyor hem de tadıyla hoş ediyor gibi." dedim bir yandan da çikolatayı içiyormuş gibi yutkunurken.

 

Sessizliği bozan Betül oldu. "Kim bu ince düşünceli şair? Kim bu cevherin sahibi?"

 

"Mektup aklımı başımdan aldı sanırım. Kızım şu sözlere bak. Nasıl erimezsin çikolata gibi. İnanamıyorum durdun durdun turnayı gözünden vurdun."

 

Berfin'in söylediklerine gülmeden edemedim. "Dün gece gözüme zor uyku girdi."

 

"Ee gece boyu gözünü ayırma kapıdan kimmiş görürsün?" diye bir fikir sundu Betül.

 

"Olmaz. O zaman tüm gizem bozulur. Hem önce ruhunu okuyacağıma söz verdim. Bakalım nereye kadar gidecek. Ayrıca rahatsız olursam yazmayı bırakacağımı biliyor."

 

"Adam kadın ruhunun inceliklerinden haberdar bacılarım. Nasıl güzel sevmiş böyle. Helal olsun valla."

 

Biraz daha durum değerlendirmesi yaptıktan sonra artık kalkmaya karar verdik ve bende eve uğrayıp sonrada hızlıca işe geçtim.

 

İnanılmaz bir müşterim vardı. Kendisinin uzun kaşe paltosu, mor fötr şapkası ve kısacık saçları vardı. Mağazaya geldiği gibi koluma girip beni gezdiriyor türlü türlü bilgiler alıyordu. Kendisinin kırka yakın kedisi olduğunu üzerindeki tüylerden ve tuhaf kokusundan anlamıştım. Bir yandan da kurtulmak için diğer kızlara bakıyor ve beni alsınlar diye can atıyordum. Ancak vicdansızlar beni kameradan izleyip izleyip gülüyordu.

 

Bugün diğer mağazaya elimizdeki bazı ürünleri göndererek bir transfer gerçekleştirdik. Bunun için karışık olan depoyu düzenlemem ve ürünleri öyle bulmam gerekmişti. Arkadaşlarıma da artık alıştığım için iş yeri bana ızdırap gibi gelmemeye başladı.

 

Erkek reyonundan Şükrü, kadın reyonundan (her şeyden şikayet etmesine rağmen) Batuhan'la anlaşmıştım. Dekoratif bölümünde ise Seda vardı. Birlikte eğlenerek işimizi yapıyor ve günü geçiriyorduk. Yemek molasına çıktığımızda ise Seçil teyzenin oğlu Furkan'ı yine aynı kızla gördüm. Demek ki özellikle buluşuyorlardı.

 

Nihayet mesai saatimiz bitti ve kepenkleri indirerek evlerimize dağıldık. Çarşıdan geçerken tanıdıklara selam vererek kitap evine uğradım. Şey için; ördekli mektup zarfı almaya ihtiyacım vardı...

 

Önce yeni gelen kitaplara şöyle bir göz atmak istedim. Ancak paramı idareli kullanmam gerekiyordu. Sonra başka bir kitaplıkta yeni açılan bir bölüm gördüm. Üzerindeki küçük tabelada kütüphane yazıyordu. Çevreme bakınıp bunun ne olacağını sormak için bir görevli aradım. Ama köşede rafları düzenleyen Buğra abiden başkasını görmedim.

 

Bugün kızlarla konuşmamız üzerine biraz çekinerek yanına gittim ama çaktırmamaya çalıştım. Boğazımı hafifçe temizleyerek "Kolay geldin." dedim. Bakışları anında bana dönerken gözlerinde bir şaşkınlık emaresi oluştu.

 

"Eyvallah Leyla, hoş geldin."

 

"Hoş buldum. Bu kütüphane kısmı da ne oluyor merak ettim. Sormak için bakındım ama senden başka kimseyi göremedim."

 

"Başkasını görsen bana sormayacak mıydın yani?" diye bir karşılık alınca duraksadım.

 

"Yoo. Sen meşgulsün diye dedim. Yanlış anladın."

 

"Takılma şaka yapıyorum sadece. Gel sana kütüphaneyi anlatayım."

 

Resmen bir dakika içinde gerilmiştim. Sakin olmam gerekiyordu.

 

"Burası benim evdeki kütüphanemin büyük bir kısmı. Kitap almayanlar, almak isteyen ama okuyamayan kişilerin kütüphanemden ödünç alıp, okuması bitince geri getireceği bir sistem kurdum."

 

"Harika bir fikir bu. Ama o zaman sen nasıl kazanacaksın ki?"

 

"Her şey para değil Leyla. Bu ülkenin okuyan insanlara ihtiyacı var. Maddi yetersizliklerden dolayı okuyamamaya değil."

 

İşte bundan gerçekten etkilenmiştim. Çok iyi niyetli ve güzel bir hareketti. "Çok beğendim. Kalbinin bu kadar iyi olması, başkaları tarafından çabuk kırılmana yol açmaz umarım."

 

Ah! Aptal Leyla! Sana ne adamın kalbinden kırıklarından. "Umarım kalbim değerini bilen biri tarafından sevilir ve hiç kırılmaz."

 

"Umarım öyle olur Buğra abi."

 

"Bak arka tarafa da bir tadilat yaptırıyorum genişlemesi için."

 

"Öyle mi? Orayı nasıl değerlendireceksin?"

 

"Kömürlükte eski bir masa sandalye takımı var. Biraz boyayıp elden geçirince gayet iyi duracağını düşünüyorum. Okuma ve çalışma alanı olsun istiyorum. Yanlarına bir iki tabure daha atarız."

 

"Gerçekten mi? E bu çok güzel bir fikir. Bence ufak tefek atıştırmalık da koyabilirsin. Mini kafe gibi. Kütüphaneden kaybedeceğin çıktı, mini kafe ile geri girer bütçene." dedim heyecanla ona dönüp anlatırken. O ise zaten beni izliyor ve gülümsüyordu.

 

"Bak bu da güzel bir fikirmiş. Belki başlangıcı kurabiyelerle yaparız." deyince gülümsemem büyüdü.

 

"Seve seve. Sen düzenlemeyi yapınca haber ver. Ben de kurabiyelerimi kapıp gelirim. Ama bir çay, kahve, su falan olması lazım. Böyle lüks şeyler değil de evde sıcak suyun içine şipşak yaptığımız kahveler gibi. Daha uygun olur, daha çok içilir sürümden kazanırsın."

 

"Harika bir fikirmiş. Yarın gel iç işleri bakanı olarak başla." dedi bıyık altından gülerek. Üzerinde açık mavi bir gömlek vardı ve kolları kıvrılmıştı. Onu lafa tuttuğumu anlayınca da biraz utandım.

 

"Çok şükür bir işim var. Teşekkür ederim Buğra abi."

 

"Gel çalış burada dedim ama pek istekli değildin. Hâlâ işin hazır, bak yeni konseptler açıyorum."

 

"Sezgin Bey'e hemen çıkmayacağıma dair söz verdim. Bilirsin sözünün eri bir insanımdır."

 

"Nasıl gidiyor iş? Sezgin Bey kim? Var mı dalaşan birileri?"

 

"Üzgünüm ama pas hakkımı kullanmak istiyorum. Evde bu soruları defalarca cevapladım. Ben seni çok meşgul etmeyim." diyerek arkamı dönüp koşar adım uzaklaştım. Ancak zarfları almadığım aklıma geldi.

 

Gerisin geri dönerken beni izleyip ne yapacağıma bakıyordu. Tedirgin bir şekilde gülümseyip kırktasiye alanına doğru yürüdüm. Burada çalışan tatlı bir kız vardı. Mektup zarflarına bakacağımı söyleyince çeşitleri önüme dizdi. Ancak kalpli güllü olanlara değil, ördekli olanlara ihtiyacım vardı.

 

"Şu ördekli olandan alayım ben."

 

"Kaç tane olsun?"

 

"Bilmem ki şimdilik beş tane olsun. Kalanını Allah bilir." diyerek kasaya doğru gittim. Ödememi yaparken bana güleceğini sandım ama o elimdeki ördeklere bakakaldı. Sonra ise poşete koyup verdiğinde yeniden gözlerime baktı.

 

"Hayırlı işler, bol kazançlar Buğra abi."

 

"Eyvallah Leyla, inşallah."

 

Kitap evinden çıktığımda aynı anda yandaki çay bahçesinden de Erdal abi çıkıyordu. Beni görünce sırıtarak yanıma gelmeye başladı. Ancak bende adımlarımı hızlandırarak uzaklaştım.

 

"Leyla? Kız Leyla dursana."

 

"Duramam Erdal abi çok işim var."

 

"Kitapçıda oldukça fazla vakit harcadın ama."

 

"Evet, o yüzden artık hızlanmam gerekiyor."

 

"İki dakika yüzünü göreyim diye dakikalardır bekliyorum."

 

"Bekleme Erdal abi, rica ediyorum bekleme. Kim istedi senden bunu?"

 

"Şu asabi hallere bir bak. Gözünde çakan şimşekleri görsen sen de böyle beklersin." dedi beğeni dolu bakışları yüzümde incelerken. Derin bir nefes alıp yürümeye devam ettim. O ise şaşırtıcı biçimde beni tekrar rahatsız etmeden sessizce belli bir mesafeden arkamdan geldi. Ben bahçe kapısından içeri girince adım sesleri kesildi ama dönüp arkama bakmadım. Şimdi ümit verdin deyip ortaya çıkardı.

 

"İyi akşamlar diken bahçesi." diyen mırıltısı ulaştı kulaklarıma kapıyı kapatırken. Annem arkamda olduğunu görmesin diye zile de basamamıştım.

 

"Kızın sen mi geldin?"

 

"Ben geldim dağlar kızım. Nasılsın?"

 

"İyiyim sağ ol yavrum. Asıl sen nasılsın? Nasıl geçti günün?"

 

"Artık git gide alıştığım için kolaylaştı anneciğim. Teşekkür ederim. Oh mis gibi kokular sardı burnumu, inanamıyorum mantı mı yaptın? Hii, yaprak da mı sardın?"

 

"Sardım ya. Siz böyle iştahlanın neşelenin bana yeter."

 

"Annelerin gülüsün sen." deyip yanaklarını şapur şupur öptükten sonra odama çıktım. Akşam yemeğine biraz daha vakit olduğu için kısa bir duşun ardından yeniden mektubumu okudum. Çantamın içine sakladığım ördekli mektup zarflarımı da açarak göz önüne koydum. Komikti ama güzeldi de.

 

Sevgili Mecnun;

 

Bu durum başıma ilk defa gelse de sana inanmak istiyorum. Hislerine güvenmek istiyorum. Umarım yanlış bir şey yapmıyorumdur ve yine umarım bu işin sonunda ikimiz de üzülmeyiz.

 

Göz rengimi bu kadar iyi tasvir ederken, benim senin göz rengini bilmemem haksızlık. Ancak kendini bir süre daha saklı tutmana bir şey demeyeceğim.

 

Sevdiğim şeylerden bahsetmemi istemişsin. Limonlu kurabiyeleri ve kar kürelerini çok severim. Limonlu kurabiyeleri sevmemin nedeni ise kendimin bir türlü tutturamıyor oluşu. Ne yaparsam yapayım, dışarıda yediğim tada erişemiyorum. Böyle bir ısırık aldığın zaman ağızda dağılacak, kurabiyenin kendine özgü tadının yanında burnuna limonun ferahlatıcı kokusu dolacak. Sonrasında minik bademler şenlendirecek damağını. Harika bir his...

 

Kar küresi ise beni küçüklüğümden beri farklı hayal dünyasına götürüyor. Müziğin o rahatlatıcı ritmi tüm hislerimi dinginleştiriyor. Ortasında dans eden iki masum çiftin üzerine yağan karlar sanki onların ruhuna dokunmuyor. Sanki büyüleyici bir anda kalmışlar ve zaman onlar için durmuş gibi.

 

Çok sevdiğin bir anda zaman dursun mu isterdin? Yoksa o sevdiğin anın dolu dolu devamını yaşamak mı isterdin?

 

Bu hayatta ne çok istediğin şey nedir?

 

Umarım ördekli mektup zarfım için bir kinaye yapmamışsındır zira bugün gidip

yenilerini aldım. Bu kadar güzel cümleler kuran bir beyefendinin elinde tuttuğu ördekli zarfa zihnimde tebessüm ediyor olacağım.

 

Leyla

 

 

Loading...
0%