Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Bölüm-0.1

@mavros

~~~

 

 

KARANLIK BİR GEÇMİŞTEN

BİLİNMEZ BİR GELECEĞE

 

 

 

-1 YIL ÖNCE

Gözlerim iki adam arasında sırasıyla geçiş yapıyordu. Bir tarafta Dseth'e hizmet ederken ikili oynayıp, Dseth'ten aldığı bilgileri Slater'a aktardığını öğrendiğimiz zengin bir şirketin sahibi olan Hanry Albert vardı. Başından itibaren iki tarafa da çalışmıştı. Hedefim oydu. Dseth ihaneti affetmezdi.

İsmim Ameya. Dseth, diğer bir ismiyle ölüm örgütüne çalışıyordum. İşinde usta olmaya zorlanmış suikastçı ve ajandım. İşim Dseth'e sorun çıkaran her şeyi ortadan kaldırmaktı.

Gözlerimi üzerinden alamadığım bir diğer adam ise belki de kendi ihanetimi gerçekleştirebilmem için tek şansımdı. Başka şans yoktu ve olmayacaktı. Gözlerimin üzerinde olduğu Damon Carter benim tek şansımdı. Bu gün ilk ve son kez bir şansım vardı ve benim ne kadar kaldığını bilmediğim umut kırıntılarımın canlanmasında ki tek sebep Damon'dı.

Sığınmak istediğim birliğin ismiydi Slater. Dseth tüm dünyayı tehtit eden kötü bir örgütken Slater tam tersi uluslararası bir güvenlik ve savunma birliğiydi. Kendimi ateşe atmaktı bu belki ancak ben zaten kül olmuştum. Belki başka bir ateş küllerimden doğmama yardım ederdi.

Bulunduğum konumda dikkat çekmiyordum. Özellikle üzerimde olduğunu bildiğim gözler dışında varlığımla ilgilenen kimsenin olmaması iyiydi.

Etrafımda görmediğim başka Dseth ajanları vardı. Benim görevim yok etmek, ortadan kaldırmaktı. Etrafımdakilerin görevi ise benim yok ettiğimden emin olmak.

Damon Carter ile doğruca iletişim kuramazdım.

Oldukça gösterişli bir parti içerisindeydim. Birçok ünlü ve saygın isim vardı. Damon denen bu adam neden buradaydı bilmiyordum ancak önemi yoktu.

İçkilerin dağıtıldığı bar kısmında oturuyordum. Harekete geçmem için doğru anın gelmesi gerekti. Zaman benim için çok önemliyken yine her zaman olduğu gibi çok hızlı akıyordu. Tek seferde her şeyi halletmem gerekti.

Önüme yeni bir bardak bırakılırken bakışlarımı büyük salondan birkaç saniye ayırıp barmene gülümsedim.

"Senden bir şey rica edebilir miyim?"

"Tabi buyrun." Çalan müzik sesi yüzünden söyleyeceğim şeyi daha iyi duymak için öne doğru eğilmişti. Onun gibi yaklaşırken yüzüme samimi bir gülümseme yerleştirdim.

"Bana küçük bir kağıt ve kalem bulabilir misin?"

İstediklerime şaşırmıştı. "Tabi ki efendim." Bir saniyelik meraklı bakışlar sonrasında istediklerimi getirmek için uzaklaştı.

Çok geçmeden istediklerimi önüme bıraktığında gözlerindeki meraklı ifade hâlâ duruyordu. Kendisine olan bakışlarımı fark ettiğinde bakışlarını hızla çekmiş ve işiyle uğraşmak için uzaklaşmıştı.

Kalemi elime alırken kağıdı önüme çektim. Sırtım dönük olduğu için yaptığımı parti kısmında kimse göremezdi.

Kağıdı hızla iki parçaya ayırırken parçalardan birine rastgele şekilde sayılar yazıp bir telefon numarası oluşturdum. Eğer planım işe yaramazsa kağıdın önüme geldiği görülmüş olmalıydı. Percy bunu bana soracaktı. Bir bahanem olmalıydı. Barmenin gereksiz ilgisi ve konuşması dikkatimi dağıttığı için susmasını sağlamak amacıyla sahte bir numara vermiştim. İnanmamaları için neden yoktu.

Numara yazan kağıdı kenara bırakırken diğer kağıt parçasına yaklaştırdım kalemi. Durumumu açıklayan birkaç kelime yazdım. İşim bittiğinde kalemi bırakıp yazdıklarımda gözlerimi gezdirdim.

Dseth ajanıyım. Kurtulmama yardım et. Üzerimde takip cihazı var.

İş görürdü.

Yazdığım kağıdı avucumun içinde gizlerken kafamı çevirip hedeflerime baktım. Tam bu sırada parti salonundan çıkmak üzere olan Henry'le tam zamanı olduğunu fark ettim.

"Bakar mısın?" birkaç metre önümde yıkadığı bardakları kurulayan barmen bektentiyle kafasını kaldırdığında gülümseyerek ona göz kırptım. Numaranın yazdığı kağıdı masada kaydırıp adama uzattım. "Daha sonra ara beni."

Adamın şaşkın suratıyla oyalanmazken oturduğum yerden kalktım. Kapıya ulaşmak için kasıtlı olarak Damon Carter'ın bulunduğu masanın etrafından dolandım.

Tam olarak Carter'ın yanından geçerken kasıtlı olarak koluna çarptım. Çarpışmanın etkisiyle ellerimizin bir saniye birbirine değmesi yetmişti kağıdı eline koymam için.

Gözlerimiz bir saniye çakışırken hızla yoluma devam ettim. Özür dilemek için arkamı dönme gereksimi duymadan hızla çıkışa ilerledim. Daha fazla dikkat çekemezdim. Zaten şimdiden kendim için birçok sorun yaratmış olmalıydım. Umuyordum ki Carter kendisini düşürmeye çalışan bir kızın kendisine numara yazan bir kağıt verdiğini düşünüp kağıda bakmadan atmazdı.

Yapabileçeğim kadarını yaptığıma kanaat getirirken kafamı diğer düşüncelerden arındırıp hedefime ilerledim.

Parti salonundan dışarıya adımımı attığımda Henry'nin tamda ihtiyacım olan yere doğru ilerlediğini gördüm. Henry ölümünü kolaylaştırıp son iyiliğini de bana yapmıştı.

Üzerindeki lavaboya yazan kapıdan içeriye girdiğinde kapı kapanmadan önce içeride kimsenin olmadığını gördüm. Bu gün kesinlikle şanslı günümdeydim.

Birkaç saniye kadar bekledikten sonra içeriye girip arkamdam kapıyı kilitledim.

Aynanın önünde yüzünü yıkayan Henry ile göz göze geldiğimizde gülümsemiştim.

"Sanırım yanlış kapıdan içeriye girdiniz bayan."

Sol tarafa yavaş hareketlerle ilerleyip duvardaki makineden kağıt havlu kopartıp ellerini kurulamıştı. Sabit tutmaya çalışsada yüzünden olacakları anladığını görmüştüm. Kim olduğumu tahmin etmiş olmalıydı.

"Size bir mesaj iletmek için burdayım Bay Henry." Kapıdan uzaklaşıp Henry'e doğru biraz yaklaştım. "Malum siz unutmuşsunuz."

Göz bebeklerinin titrediğini gördüm.

"Dseth ihaneti affetmez." Kelimeler dudaklarımdan dökülürken ruhsuzca çıkmışlardı. Bu saçma cümleler benim için bir şey ifade etmiyordu. Ben sadece bana söylenenleri yapmak zorundaydım. Her harfine ve saniyesine kadar.

Henry'nin suratına bir korku oturmuştu ancak bunu ustalıkla gizlemeye devam etmişti. Benden yeteri kadar korkmuyordu. Duyduğu efsanelere inanmak istemiyordu belli ki. Yazık. Birazdan duyduklarının ne kadar az olduğunu deneyimlemek zorunda kalacaktı.

"Siz Kızıl Gölge olmalısınız. İtiraf etmem gerek hanımefendi Dseth'in ünlü suikastçısının bu kadar güzel bir kadın olmasını beklemiyorum." Söylediklerine yarım ağız gülerken kafamı hafif sağa yatırdım.

"Ah işte gizli kimliğimi çözdünüz. Böyle bir bilgi sizi uzun süre hayatta tutmaz." Üzerine doğru adımladığımda bir adım geri kaçmıştı.

Başından beri hareketini bana çaktırmamaya çalıştığı eli belindeki silahı bulduğunda terettüt etmeden kaldırdı. Tetiği çekecek kadar hızlı davranamazken hızla bileğini yakalayıp ters çevirdim. Henry bileğinin acısıyla tıslarken elinden düşen silahı kavramıştım.

Silahı kaldırıp suratına nişan aldığımda sırıtmam genişlemişti.

"İşte bunlar yanlış hareketler Bay Henry. Başımıza insanları toplayacaksınız."

Silahı indirip içindeki kurşunları seri bir hareketle yere boşalttım. Silah sesi yüzünden işleri zorlaştıramazdım.

Henry kurtulma şansının kalmadığını anladığın ölüm korkusuyla ani bir haraket yapıp omzumdan ittirip kapıya koşmaya başladı. Haraket etmezken çabasını izledim. Kapı kolunu aşağıya hırsla indirip açmaya çalışmıştı.

"Anahtara ihtiyacın var sanırım?" Elbette anahtarı kapının üzerinde bırakmamıştım.

Üzerimdeki uzun elbisenin eteklerini kaldırıp bacağıma sakladığım bıçağı elime aldım. Henry korkuyla titriyordu. Yapabileceği bir şeyin kalmadığını anlamıştı.

"Yalvarırım bırak beni. Ne istersen sağlarım. İstediğinden daha fazla para veririm." Son çare yalvarışlarına gözlerimi devirdim. Fazla oyalandığımı fark ettiğimden tereddüt etmeden üzerine yürüdüm. Kendini korumak için çırpınışlarını kolayca bastırmıştım.

Seri bir haraketle elimdeki sivri bıçakla boğazına derin bir kesik attım. Ağzından birkaç ses çıkarken yere yığıldı. Boğazından akan kanlarla ölmesi kısa sürmüştü.

"Yalvarmak hiçbir zaman işe yaramaz."

Öldüğünden tamamen emin olduğumda geriye çekildim. Gözlerim aynadaki yansımama kayarken üzerime sıçrayan kan lekelerine baktım. Midemin kıvrandığını hissederken elime bulaşan kanları elbiseme sildim. Bıçağın üzerindeki kanları temizlemekle uğraşamayacağım için olduğu gibi tekrar bacağındaki bölüme taktım.

Her seferinde olduğu gibi saniyeler önce tereddütsüzce öldürmeme rağmen yine bir pişmanlık içime oturmuştu. Hep böyle olurdu. Bir can daha almadan önce aç gözle saldırır sonrasında sadece saniyeler sonra neden yaptığımı sorgulardım. Kurtulamadığım bir döngüydü bu.

Üzerimdeki elbise açık bir renk olduğu için tüm kan lekeleri olduğu gibi görülüyordu. Lovabodan çıktığımda dış kapıya varmam kısa sürecekti. Kapıdan çıktığım gibi otoparka dönüp verilen arabaya varmam gerekti. Yani birisi üzerimin halini görse bile güvenlikler bile zamanında gelemezdi.

Kolumdaki saate göz attığımda sadece on beş dakikamın kaldığını fark ettim. Biran önce burdan çıkmam gerekiyordu.

Elbisenin göğüs kısmına sakladığım anahtarı çıkartıp kapıya ilerledim. Hemen kapının önündeki ölü benede suratımı buruşturarak bakarken kapının önünden çekmek için tekrar eğildim. Boğaz kısmındaki derin kesiğe bakmamaya çalışmıştım.

Beden önümden çekilince anahtarı kilide yerleştirip kapıyı açtım. Dışarıya çıkıp arkamdanda kapıyı kapattım. Cesedin bulunması uzun sürmezdi.

Boş kolidordan döndükten sonra karşılıklı konuşan iki kadının yanından geçip çıkış kapısına hızla adımlarla ilerledim. Yanlarından geçerken gözleri şaşkınlıkla açılmıştı.

Kapıdan çıkmak üzereyken binanın içinden yankılanan bir çığlık duyuldu. Otomatik kapılar önümde açılırken dışarıya bir adım attım.

Adımlarım duraksarken kaşlarım şaşkınlıkla kalktı. Üzerime doğrultulan bir düzine silah vardı. Siyah kamuflajların içindeki askerkerin ortasında duran iki adam dikkatimi çekmişti anında.

Damon Carter ve yanında duran takım elbiseli adam kısık gözleriyle üzerimi süzüyordu.

Yüzümde belki de ilk defa gerçekçi bir gülümseme oluştuğunda onu bastırmadım. İşe yaramıştı.

Ellerimi teslim olduğumu belli etmek için iki tarafıma açıp havaya kaldırdım. Takım elbiseli adam yanındaki askerlere işaret verdiğinde iki asker hızla yanıma yaklaştı. Ellerim sertçe indirilip kelepçe takılırken karşı koymadım. Askerlerden biri üzerimde ellerini gezdirip silahlı olup olmadığıma bakmıştı. Bacağımdaki kanlı bıçağı kolaylıkla bulduğunda çekip çıkarttı. Sonunda temiz ve tehlike arz etmediğimi anladığında geri çekilmiş ve takım elbiseli adamın yanına dönmüştü. Kanlı bıçağa göz atmışlardı.

Aralarında bir şey mırıldanmışlardı. Askerler etrafa dağılıp güvenli bir ortam oluşturduğunda Damon ve takım elbiseli adam yanıma yaklaştılar.

"Kimsin sen?" Adam sert sesiyle suratıma bakmıştı.

"Dseth ajanıyım. Bay Carter'ın söylediğini düşünmüştüm." Arsızca gülümseyerek suratlarına baktım.

"Pekala şöyle söyleyelim o zaman. Dseth ajanısın ve Dseth kaçmana göz yummayacak kadar önemsiyor seni. Tekrar soruyorum bayan. Akıllıca cevap vermenizi öneririm. Kimsin sen?" Adamın tehdit ettiği açık olan sesi hoşuma gitmesede sakin kaldım. Bu adamın kurtuluş biletim olduğunu anlamıştım çünkü.

"Sizin için bir şey ifade eder mi bayım bilmiyorum ancak Dseth'de Kızıl Gölge adıyla anılırım." Söylediğim isimden sonra adamın göz bebekleri büyümüştü. Adamın yanında dikkatle beni izleyen Damon Carter'ın yüzüne de benzer bir ifade yerleştiğinde ismimin onlar için çok şey ifade ettiğini anladım.

"Damon gözünü üzerinden ayırma benim Vincent'e haber vermem lazım." Adam yanımızdan uzaklaşırken cebinden telefon çıkartıp kulağına yasladı. Vincent dediği adamı aramış olmalıydı.

Gözlerimi adamdan çekip yanımdaki Damon Carter'a döndüm.

"O kağıdı atmadığınız için teşekkür ederim Bay Carter." Suratında beni çözmeye çalışıyor gibi bir ifade vardı.

"Neden teslim olmak istedin?"

Meraklı ifadesine karşı gülümsedim.

"Tutsak olduğum yeri daha iyi şartlarla tutsak tutulmak için değiştirmeye karar verdim." İfademden pek ciddi olmadığım düşünülsede oldukça ciddi olduğumu yakında anlayacaktı.

Alay ettiğim düşündüğü için kaşları çatılmıştı.

"Slater'ın seni tutuklayacağını bildiğin halde kendini açık ettin. Kendi başına Dseth'den kaçamaz mıydın?"

Ayak üstü sorguya çekildiğimi fark ettiğimde gülümsedim. Damon Carter oldukça meraklı bir adamdı.

"Söylediğim gibi üzerimde takip cihazı var. Nereye gidersem gideyim Dseth beni buluyor. Cihazdan neden kurtulmadığımı sormayın çünkü onun nerede olduğunu bilmiyorum. Kafamın içine bile koymuş olabilirler." Omuz silkerken konuştum. Lanet cihaz üzerimde olmasına rağmen onu bulamıyordum. Bu çok kötü hissettiriyordu. Üzerimde nerde saklandığını bilmediğim bir çip vardı. Karnımı deşip içime koymuşlardı belki de.

Takım elbiseli adam telefonu kapattıktan sonra yanımıza yaklaşmıştı. Aynı anda içeriden koşarak gelen başka bir asker takım elbiseli adama soğru ilerledi.

"Bay Collins, Harvey şirketi ceo'su Henry Albert ölü şekilde bulundu."

Bakışlar üzerimdeki kan lekelerini bulduğunda dudağımı ısırmıştım. Bu mesele vardı değil mi?

"Slater'a sığınmak istiyorsun ama az önce birisini öldürdünüz?"

Damon sinirli sesiyle sorduğunda ciddi misiniz diye çığlık atasım olsada kendimi durdurdum. Bu sorgulma bile Slater'da karşılaşacağım sorgulamanın nasıl olacağını gösteriyordu. Zor bir sürece girecektim.

"Size güvenemezdim Bay Carter. Aksi bir durumda Dseth'e geri döndüğümde görevimi yerini getirmiş olmalıydım. Eğer başarısız olsaydım beni pek hoş karşılamazlardı."

"Her neyse. Vincent onu hemen getirmemizi istedi. Onu arabaya götürün." İki asker kollarımdan tutmuştu.

"Üzerimdeki takip cihazı ne olacak? Dseth yerimizi öğrenir." Merakla sorduğumda umursamazca arkasını dönüp uzaklaşmıştı.

"Her türlü takip cihazının sinyalini bozacak aletlerimiz var bayan merak etmeyin."

Kendisi en öndeki araca binerken kollarımdan sürüklenip büyük araçların birinin arkasına oturmaya zorlandım. Oturduğum koltuğun etrafı birçok asker tarafından kapatılmıştı. Araçlar haraket etmeden önce kapanmaya başlayan kapıdan son kez Damon ile göz göze gelmiştik.

İçimden bir ses her şeyin yeni başladığını söylüyordu.

 

***

 

-Yazım şartlarım ne yazık ki pek elverişli olmadığı için ne kadar dikkat etsemde yazım yanlışları veya harf hataları olabiliyor. Böyle bir şeye denk gelirseniz yorumlarda belirtin lütfen. En kısa sürede düzeltilecektir.

Loading...
0%