Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Bölüm-2

@mavros

~~~

 

 

BİR KURŞUNA BİR BEDEN?

 

 

 

Silahlarımdaki kurşunları son kez kontrol ettim. İniş yapmak üzereydik.

 

Gözlerimin sürekli bir noktaya dalıp gittiğini fark etmemin üzerinden sadece birkaç dakika geçmişti. Bundan kurtulmak ve odaklanmamı sağlamak için bir şeylerle oyalanmaya çalışıyordum. Slater'da tutulduğum süreçte fark etmiştim bu durumu ilk kez. Dseth'in bir eseri olduğunu düşünüyordum. Tesise Slater'ın yanına getirildikten sonra daha seyrekleşmişti bu dalmalar.

 

Stresin sebep olduğunu düşünüyordum ve şu anda oldukça stresliydim. Birkaç metrelik kabinin içinde James'le baş başa olmamızdan daha büyük bir sebep göremiyordum ben.

 

Beklediğimden daha sessiz olması garibime gidiyordu. Helikoptere bindiğimizden andan beri tek kelime konuşmamıştı. Normalde memnun kalacağım bu tavrı beni daha da strese sokmuştu.

 

Sanki Damon görevi ikimize verdiğinde ortalığı birbirine katan kendisi değil gibi gayet sakin görünüyordu. Sakinliğinin yanındaki düşünceli hali umrumda bile değildi.

 

"İnişe son iki dakika."

 

Ön taraftaki pilot konuştuğunda James de ayaklandı. Sadece yarım saattir birlikleydik ve bana kalırsa tahmin edilemeyecek kadar normaldi her şey. Diski alıp yakındaki bir Slater birliğine teslim edeceğimiz için birkaç saat daha birbirinize katlanacak olmamızı düşünmek istemiyorum bile.

 

Helikopter buluşmanın planlandığı konuma indiğinde içeriden çıktık. Teslimat konumuna güvenlik açısından araçla gidecektik.

 

Hazır olan arabaya yan yana bindiğimizde aramızda konuşma geçmedi. James sürücü koltuğuna oturduğunda sesimi çıkartmadan yanındaki yolcu koltuğuna oturdum. Açık konuşmak gerekirse araç kullanacak kadar dikkatimin yerinde olduğunu söyleyemezdim. Zaten izin de vermezlerdi.

 

Birkaç kilometre yol aldıktan sonra belirlenen konuma varmıştık. James arabayı park ettiğinde etrafı inceledim. Beklediğimden daha kalabalık bir grup dikkatimi çekti ilk olarak. Yakınlarda yerleşim yeri yoktu. Konum eski ve boş bir uçak pistiydi. Beş araç saydım. En az yirmi kişi vardı.

 

İletişim kuracağımız adam elinde tuttuğu çantayla birlikte etrafındaki adamların ortadında duruyordu.

 

Arabadan inmeden önce James'e döndüğümde kıstığı gözleriyle benim yaptığım gibi adamları incelediğini fark ettim.

 

"İnecek miyiz?" Sessizlik yeminimizi bozarken beklentiyle baktım. Emir komutu James'deydi. Hoşuma gitmesede görev boyunca buna uymak zorundaydım.

 

Kafasını saniyelik bana çevirip onayladı. "Dikkatli ol." Kapıyı açmadan önce konuştu.

 

Peşinden arabadan indim. James önden ilerlerken bir adım arkasından ilerledim. Gözlerim etraftaki adamaların üzerinde dolandı yavaşça. Neden bilmiyorum ama bir şeyler hoşuma gitmemişti. Fazla kalabalıktılar. Diskteki belgeler düşündüğümüzden daha mı değerliydi? Damon bunu bilseydi bizi bu kadar kalabalık karşılayan bir gruba iki kişi göndermezdi.

 

Hilal şeklinde konumlanmış grubun ortasında durduğumuzda rahatsızca etrafıma bakındım.

 

"Bir şeyler ters." James sadece benim duyacağım şekilde mırıldandığında huzursuz olanın sadece ben olmadığımı anladım.

 

Çantalı adam bizden beş metre kadar uzaktı. Adam yanındaki başka bir adama işaret verdiğinde elindeki çantayı ona verdi. Diğer adam bize yaklaştı seri adımlarla. Çantayı James'e uzattığında dikkatimi çeken şeyle kaşlarım çatıldı. Çantayı uzatan adamın alnında birilen terler gözle görülürken çantayı uzatan elindeki hafif titreme gözümden kaçmamıştı. Bunlar net şekilde stres belirtisiydi.

 

James gözlerini adamdan ayırmadan çantayı elinden alıp bana uzattı. Çantayı alıp birkaç adım ötemdeki bir arabaya yaklaştım. Benim hareketimle birlikte çantayı uzatan adam hızlı adımlarlarla geri çekilmişti.

 

Çantayı arabanın kaputuna koydum. Sırayla kilitleri açtıktan sonra kapağı yavaşça kaldırdım. Gözlerim beklediğim diskin aksine başka bir şeyle karşılaştığında ne olduğunu anında anlamıştım. Gözlerim korkuyla sonuna kadar açıldı.

 

"James!"

 

Ağzımdan bir çığlık çıkarken arkamı hızla dönüp James'e koştum. Çığlığım yüzünden hızla bana döndüğünde vakit kaybetmemek için kolundan tutup çantadan uzaklaştırmaya çalıştım ikimizi.

 

Biz iki adım atamadan patlama sesi alanı doldurduğundan ileriye doğru savrulduk.

 

Sert şekilde düştüğümde yere çarpan bedenim yüzünden açıyla inledim. Sızlayan kemiklerimi önemsemeden ayağa kalkmaya çalıştım. Kulaklarımda bir çınlama varken patlamanın hemen ardından başlayan silah seslerini seçebilmiştim.

 

Patlamanın etkisiyle oluşan toz bulutunun ortasında olduğumu bulanık gözlerimle zor görürken etrafımdan geçen kurşunların hedefinin kim olduğunu açıktı. Tuzağa düşmüştük.

 

Zar zor ayağa kalkıp James'i bulmak için etrafıma bakındım. Bulanık gözlerimle birlikte dumanların arasında bir şey görülmüyordu.

 

Bileğimin üzerinde bir baskı hissettiğimde bir tarafa hızlıca çekildim.

 

Bir arabanın arkasına saklandığımızda tutanın James olduğunu fark ettim. Arabanın dibinde yere çöktüğümüzde elini hızla çekip belindeki silaha uzandı.

 

"İyi misin?"

 

"Evet." Cevabımla bana bakmayı kesip dağılan dumanın ardından adamlara kurşun sıkmaya başladı.

 

"Ekibe haber vermemiz lazım. Kalabalıklar."

 

Cebimde olması gereken telefona uzandım. Titreyen ellerimle telefonu elime aldığımda yardım çağrısını hızla gönderdim.

 

Ellerimin titremesine sinirle bakarken ellerimi yumruk yaptım. Patlamanın şoku değildi bu.

 

James'in tek başına zorlandığını fark ettiğimde elimden geldiğince kendimi kasıp silahıma uzandım. James sol tarafa baktığı için sağ tarafa doğru ilerledim. Arabanın köşesine saklanırken gözüme değen harakete hızlıca bir kurşun sıktım. Silahtan çıkan kurşun hedef aldığım adamdam bambaşka bir yere gitmişti.

 

Geriye çekilirken şaşkınca elimdeki silaha baktım. İlk defa hedefi tutturamadım gerçeğiyle yüzleşmeye çalıştım. Durum hiç iyi değildi. Gözümün önündeki görüntüler netliğini kaybedip geri normale dönüyordu. İçimde garip bir dürtü hissediyordum.

 

Bana bir şey oluyordu.

 

"Ameya dikkat et!"

 

James'in sesiyle kendime geldiğimde oldukça yakınımıza giren adamı geç fark ettim. Ben silahımı havaya kaldırmadan adam etkisiz hale gelip yere düştü. Korkulu gözlerimi James'e çevirdiğimde gözlerinden çıkan ateşleri görmüştüm.

 

Gözlerimi kaçırıp önüme döndüm. Yaklaşmaya çalışan başka bir adama silahı doğrulttum hızla. Kurşun bu sefer hedefe ulaştığında nefesimi verdim. Tamam halledebilirdim.

 

İki tarafımızdan sıkıştırmaya çalıştıklarını fark ettiğimde en yakındaki diğer arabaya diktim gözlerimi. İkimizde burda durmaya devam edersek etrafımızı çevireceklerdi.

 

"BENİ KORUMAN LAZIM." Kurşun seslerinin arasında sesimin duyulması için bağırdım.

 

"ETRAFIMIZI SARACAKALR AYRILMAMIZ LAZIM." James'in kaşları çatılırken onaylamadığını anladım.

 

"HAYIR! BURDAN BİR YERE AYRILMIYORSUN." Gözlerimi devirirken başka bir adama kurşun sıkıp geri yerime çöktüm.

 

"KORU BENİ." Tepkisini beklemeden ayağa kalkıp koşmaya başladım.

 

"AMEYA!" İsmim ağzından küfür gibi çıkmıştı. Silahının sesini duyarken en azından beni koruduğunu anladım. Yapmama ihtimali oldukça yüksekti çünkü.

 

Son hızımla arabanın arkasına atladığımda nefeslendim. Pekala hala hayattaydım.

 

*

 

James'in sinirli olduğunu anlamamak için salak olmak lazımdı. İkimiz yan yanayken her daim sinirliydi bu açıktı ancak tuzağa düştüğümüz andan itibaren öfkeden delirmek üzereymiş gibi hissediyordum. Bununla birlikte kendi üzerimdeki çözemediğim hallerin etkisi yüzünden kendisinin yanında benide kollamaya çalışması James'i de beni de fazlaca geriyordu.

 

Her şeye rağmen oldukça iyi idare ettiğimi düşünüyorum. Odaklanmaya çalıştıkça üzerimdeki garip etkiler daha azlamış gibiydi. Adrenalin kesinlikle bana iyi geliyordu.

 

Saklandığım arabanın arkasından son kurşunumuda bir adama sıktığımda beden yerdeki arkadaşlarının yanına katıldı. Artık bir işime yaramayan silahı elimden bıraktım. Silah sesleri bir hayli azalmıştı zaten. Bizim kurşunumuz bitsede karşı tarafında tükendiği açıktı.

 

Çatışmaya gireceğimizi bilseydik eğer daha başka olurdu senaryo. Sadece diski alıp çıkacaktık. Bu kadar aksiyona gireceğimizi nereden bilebilirdik?

 

Keşke verdiğim kararın arkasında durabilseydim. Clayton'dan nefret ediyorum. İşin içinde Ramona da olsa ondan nefret edemezdim. O yüzden tüm kötü laflarım Clayton'aydı.

 

James ile aramızda olan gerginlik tüm ekibi yorarken kendilerince basit olan bu görevi ikimize devrederken aramızdaki buzların biraz da olsa eriyeceğini söylüyorlardı. Bakıldığında oldukça sıcak bir durumdaydık ancak bu ısı James ve benim aramdaki buzları eritecek gibi değildi. James'e baktıkça her şeyin daha kötü olduğundan emin oluyordum.

 

Saklandığım yerden gördüğüm silahla hızla hamle yaptım. Daha bedeni görülmeyen adamın eline attığım tekme ile tuttuğu silah bir tarafa fırladı. Kendine gelmesine fırsat vermeden karnına bir tekme daha geçirdim. Olduğu yerde gerilerken durmadan bir yumruk vurduğumda adam yere yığıldı.

 

Bir saniye boşta kaldığımda bakışlarımı hemen James'e çevirdim. Üç adamla aynı anda dövüştüğünü gördüğümde şaşırmaktan alıkoyamadım kendimi. Güçlü olduğunu biliyordum elbette ancak insan şaşırmadan edemiyordu.

 

Fazla pasif kalmıştım.

 

Son anlara kadar göreve gitmemekte ısrarcıyken bir anda kendimi burada bulmuştum. Clayton ve Ramona ile baş edememiştim ancak James görevi nasıl kabul etmişti emin değilim. Yinede ortada Damon Carter diye bir gerçek vardı. Tahmin etmesi zor değildi.

 

Ortalık ceset ve kan gölüyle doluydu ve ikimizin de hala hayatta olması güzel bir şeydi. Ekibe haber vermemizin üzerinden zaman geçmişti ve tükenmiştim artık. Tabi James'in de zaman zaman zorlandığını görsemde yorgunluk belirtisi göztermiyordu bile. Daha önce çıktığımız grup görevlerinde de böyle anlarda James'in robot olabilme ihtimali düşünürdüm. Yorgunluk nedir kesinlikle bilmiyordu.

 

Aslında bende oldukça rahattım ancak dövüşme konusunda değil de kendimi koruma konusundaydı bu rahatlığım. Ölümden korktuğum pek söylenemezdi. Ölümle o kadar çok yüzleşince insan korkmuyordu artık.

 

Yakınımda kimsesin kalmadığını anladığımda az önceki adamın düşürdüğü silahı hızla yerden aldım. James'in dövüştüğü kişilerin sayısı iki kişi daha artarken artık olaya dahil olmam gerektiğini anladım. Üzerimde geçmek bilmeyen bu alıklığın nedenini günlerdir kabuslar yüzünden uyuyamayaşıma bağlayabilirdim sanırım.

 

Elimdeki silahı adamlardan birine hedeflerken beklemeden tetiği çektim. Silahtan güçsüz bir tık sesi çıkarken dişlerimi sıktım.

 

"Böyle şansın içine.."

 

Cümlemi bitirmeme fırsat vermeden koştum. James'e arkadan saldırmak üzere olan adamın üzerine zıplayıp ikimizinde yarde yuvarlanmasını sağladım. Yerdeki taşlar canımı acıtırken önemsememeye çalışıp adamdan önce ayağa kalktım. Suratına tekme atmaya çalıştığımda ayak bileğimi tuttu. Bileğimi kendine çektiğinde kalçamın üzerine sertçe düşmüştüm. Kısılca inledim. Şimdi sevmiştim belasını.

 

İki eliyle sol bileğimi tutuyordu. Boşta olan sağ ayağımı güçle kasıklarına vurduğumda anında çekti ellerini üzerimden. Yerde iki büklüm olmuştu. Vakit kaybetmeden ayağa kalkıp bu sefer fırsat vermeden suratına sert bir tekme vurdum. Yerdeki beden kendinden geçerken bir saniye nefeslenip etrafıma baktım.

 

James'in uğraştığı adamlardan sadece iki kişi ayakta kalmıştı. Adamlardan birinin attığı yumruğu karşılayamayan James'in suratı arkaya savrulduğunda gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Durumumuz ne olurda olsun dayak yemesi sebepsizce içindeki yağları eritiyordu. Acayip hoşuma gidiyordu ama hiç uygun bir ortamda değildik.

 

Tuzağa düştüğümüzde oldukça fazla sayıda adam vardı. Ekibin çoktan gelmesi gerekti. Garip kısım ise olduğundan fazlaca geç kalmışlardı ve biz bir şekilde adamların neredeyse hepsini zaten halletmiştik. Halletmiştik tabi ama bende mahvolmuş durumdaydım. Acayip yorulmuştum ve her tarafım ağrıyordu. Tamam iyi dövüşüyorduk falan da bir süre sonra yorgunluk ağır basıyor. Karşımda dövüşen beden hariç elbette. Birisinin ona yorgunluğun ne olduğunu anlatmalı.

 

Biran önce tesise gitmek istediğim için James'e ve dövüştüğü iki adama ilerledim. Yumruk yaptığı elini savurmasına izin vermeden tutup ters çevirdim adamlardan birinin kolunu.

 

"Yardım lazım sanırım?"

 

Elimden kurtulmasına izin vermeden karın boşluğuna dizimi geçirdim. Nefesi kesinlen adama son olarak olduğum yerde dönerek tekme sovurduğumda yere devrildi.

 

Ne zaman kaybettiğimi bilmediğim tokam yüzünden saçlarım yüzüme düşmüştü. Görüş açımdan saçlarımı çektiğimde son kalan adama kafayı gömen James karşıladı beni. Adamın kırılan burnunun sesi benim kulaklarıma kadar gelmişti. Yüzümü buruşturmamak için kendini son anda durdurdum.

 

Karşısındaki adam yere yığılırken alaylı gülümsemesiyle bana döndü. Az önce dediğim şeyle dalga geçiyordu. Egosu o kadar büyüktü ki bu bile kendisinden nefret etmem için bir sebepti.

 

Ayakta sadece ikimiz kalmığımızda ortam bir an sessizleşti. Gözlerimi etrafta gezdirdiğimde tüm adamları hallettiğimizi gördüm. Tamam büyük bir kısmını James hallettmişti. Kendimi tam olarak olaya verememiştim. Yine de boş da durmamıştım. Elimden geldiğinde bende çatışmış ve dövüşmüştüm.

 

James'in bakışları tekrar bana dönerken bakışlarının an ve an değişimine şahit oldum. Açıkcası bundan hiç hoşlanmamıştım. Sertleşen bakışlarıyla konuşmak için ağzını açtığında beni sinir edecek bir şey söyleyeceğini biliyordum.

 

"Çocuk parkında olmadığının farkında mısın?"

 

Sesi yüzündeki siniri destekler nitelikte sert çıkarken söylediği şeyle kaşlarım çatıldı.

 

"Ne alaka bu?" Sesim olduça sakin çıktı çünkü James'le uğraşacak halde hiç değilim. Yorgundum.

 

"Rahat tavırların yüzünden kaç kere az kalsın ölecektin farkın mısın!" Sinirle üzerime bir adım atmıştı. Çenesinin kasıldığını görüyordum. Kendini zor tuttuğu açıktı.

 

"Emin ol çocuk parkında oynamam gereken yaşta adam öldürüyordum ben."

 

Kollarımı rahatlıkla birbirine bağlayıp kızgın gözlerine baktım. Karşılık verip çıkışmamdan hoşlanmıyordu ancak daha da sinir olduğu şey ciddiye alınmamaktı. Bu kadar gamsız olmam onu deli ediyordu. Bunu bilmem ise bana ayrı zevk veriyordu.

 

"Hem kaç kere ölümden döndüğümden sanane!"

 

Sesimin bir tık yükselmesine mani olmadım. Geldiğim günden beri her operosyonda arkada kalmamı sağlıyordu. Bana güvenmediğini açıkca da söylüyordu. Artık sıkılmaya başlamıştım. Ben basit bir asker değilim. Fearles de olmamın bir nedeni vardı. Zaten güvenilmeme kısmını Vincent oldukça iyi şekilde gerçekleştirip dile getiriyordu. Bir başkasına daha hiç gerek yoktu.

 

Tavrıma karşı sinirle burnundan soludu.

 

"İnan ne yaptığın uğrumda değil. Başına bir şey geldiği için kimseye hesap vermek istemiyorum."

 

Kelimeler ağzından tükürürcesine çıkarken sakin kalmak zorlaşıyordu. Dişlerimi sıkarken ağzımın içine kadar gelen küfürlü cümleleri yuttum. Ağır konuşursam daha ağır konuşurdu. Kendimi biliyorum ters bir şey söylerse üzerine atlardım. Vücudumun her yeri bu denli ağrırken de pek sağlıklı bir girişim olmazdı.

 

Birbirimize attığımız ölümcül bakışlar yaklaşan helikopter sesiyle kesildi. İkimizde giderek yaklaşan helikoptere döndürdük gözlerimizi. Sonunda teşrif edebilmişlerdi. Gelmelerine gerek de kalmamıştı aslında. Biz dönerdik nasıl olsa ihtiyacımız kalmamıştı pek.

 

Helikopter yere indiğinde çok geçmeden çıkmışlardı içeriden. Hepsinin bakışları etrafımızda, yerde yatan adamlarda gezinmişti önce. Şaşkın ve daha çok mahcup bakışları ikimizde durdu.

 

"Sanırım biraz geç kaldık."

 

Jace konuşurken diğerleri de birkaç şey mırıldanmıştı.

 

"İkinizde iyi misiniz?"

 

Damon'un sorusuyla bir anlık gözlerim James'i süzdü. Onca adamı tek başına halleden kendisi değil gibi hala öküz gibiydi. Tamam bende pek kötü sayılmazdım. Sadece yanlış bir zamanıma denk geldi her şey.

 

"İyiyiz." James benim yerime de cevapladığında gözlerimi devirmek istesemde başımı sallamakla yetindim.

 

"Vincent ile toplantıdaydık. Daha erken çıkacaktık ancak toplantıyı yarıda bırakamadık."

 

Loan'a sadece bakmakla yetindim. Vincent'ten bahsedilmesi bile sinirlerime dokunuyordu. Çok kalabalık olduklarını bildirmiştik üstelik. Bırakıp gelemeyecek kadar nasıl bir toplantı içinde olabilirlerdi?

 

"İyi olmanıza sevindim."

 

Ramona yanıma gelirken sarılmak için kollarını açmıştı. Kollarım hala birbirine bağlı dururken Ramona'yı geri çeviremeyeceğimi anlayıp bende kollarımı açtım.

 

Gördüğüm şeyle duraksarken Ramona da durmuştu. Kolum boyunca gördüğüm kanla kaşlarım merakla kalktı.

 

"Yaralandın mı?" Ramona'nın sorusuyla tüm bakışlar üzerime döndü.

 

Gözlerimi üzerimde gezdirdiğimde göğüs bölgemin biraz aşağısındaki kırmızılıkla duraksadım.

 

"Başkasının kanı sanı-"

 

Cümlem yarıda kesilirken kelimeler tamamlayamadım.

 

Adrenalinden kaynaklı oluşan dayanıklılık bir anda çekilirken göğsümün altındaki büyük acıyı yani hissettim. Acıdan dolayı dudağımı ısırırken ne zaman yaralandığımı düşündüm. Olabilecek onlarca sahne gelmişti gözümün önüne.

 

Vücudumu soğuk terler sarmıştı aniden. Kimse tepki vermezken neler olduğunu çözmeye çalışıyor gibiydiler.

 

"Benim kanımmış."

 

Gözlerimin karardığını hissederken bunun şu anda olduğu için lanet ettim. Bir adım arkaya sendeledim. Herkes olacağı anladığında Ramona bana doğru bir hamle yapmıştı bile. Ramona'nın kolları uzakta kalırken arkaya doğru düşmüştü bedenim. Kapanan gözlerime rağmen etrafıma dolanan kolları çok net hissettim.

 

Aynı anlarda ölmeyi diledim çünkü beni tutacak kadar yakınımda tek bir beden vardı ve kollarına bayılmaktansa ölmek daha güzel bir seçenekti benim için.

 

***

 

Düz beyaz bir tavana hiç bu kadar uzun süre baktığımı hatırlamıyorum. Arada uyuyamadığım gecelerde de tavanı izlerdim ama bir süre sonra aklıma düşünceler dolmaya başladığında kendimi oyalayacak şeyler bulurdum.

 

Dseth'deyken tavanı seyredecek zamanımın bile olmaması bunu bile cazip kılıyordu aslında. Zamanla yarıştığım görevlerin ve göreve çıkmadığım her gün zorlandığım eğitimlerin sonucunda tıkıldığım küçük odadaki grinin en koyu tonuna dönmüş tavanı izleyecek vaktim hiç olmamıştı çünkü her seferinde yorgunluktan bayılmam kısa sürüyordu.

 

Gözlerimi açtığımda kendimi tesisin hastane kanadında bulmuştum. Belli aralıklarla benimle konuşmaya gelen psikolog ile hemen yandaki odada yapıyorduk seanslarımızı. O yüzden nerede olduğumu çözmem uzun sürmemişti. Çokta şaşılacak bir durum değildi burada olmam ancak bayılmadan hemen önce olanlar felaketti.

 

Utanıyordum. James'le karşılaşmaktansa keşke bıraksalardı da bu yara beni öldürseydi. Diğer yandan yaralanmam hiç de iyi olmamıştı. Basit bir teslimat için görevlendirilmiştik ama böyle olacağını bilemezdik. Hazırsız yakalanmıştık bir kere.

 

Yine de bu kadar kolay yaralanmam iyi değildi. Gözlerindeki süpheleri hala görebiliyordum ve dikkatleri tekrar üzerime çekmek benim için kötüydü.

 

Uyanmamın üzerinden bir saatin çoktan geçtiğine eminim. İlk uyandığımda küçük bir hareket girişimi canımı acıtınca başka bir girişimde bulunmamıştım. Sadece aldığım yara da değil, sürekli oradan oraya yuvarlandığım için kemiklerim de sızlıyordu.

 

Biraz sıkılmış olsamsa halimden gayet mutluydum. Yatakta rahatça yatıyor ve kimsenin de yüzünü çekmiyorum. Özellikle de James denen uyuzun yüzünü görmemek için bile burada kalmak mantıklı bir hareketti.

 

Otomatik kapının arkasında akıllı düğmenin basılma sesi kulağıma değdiğinde huzurumun son bulduğunu anladım. Bir an gözümü kapatıp hâlâ uyuyor numarası yapmayı düşündüm. Kaçamayacağımı bildiğim için ertelemeyi boşverip açılan kapıya çevirdim bakışlarımı.

 

Kapıdan giren Loan uyanık olduğumu görünce gülümsedi.

 

"Ölmemişsin."

 

Dalga geçercesine gülümsedim.

 

"Üzüldün değil mi?"

 

Sırıtırken yüzüne baktım. Görevlerde düşünmeden kendimi sürekli öne attığım için çok kez azar yemiştim Loan'dan. Ölümle olan dansımı durduramayacağını anladığında ters psikoloji uygulamaya başlamıştı. Ne kadar kızarlarsa öyle olmadığı halde sanki inadına gibi daha çok başım belaya giriyordu ve ben bir şey yapmıyordum bile. Kendince ölmemde bir sıkıntı olmayacağını gösterdiğinde inat yapıp daha dikkatli olacağıma inanıyordu. Bunu gelip suratıma kendi söylemese belki işe yarardı bilmiyorum.

 

"Bilemezsin."

 

Elini kalbine götürüp oynadığı sahte üzüntüyü keyifle izledim.

 

"Üzülme Loan'cım senin için bir dahaki sefere daha iyisini yapacağım.

 

"Ha ha çok komik." Gözlerini devirdiğini gördüğümde sırıtmam genişledi.

 

"Neyse bu kadar tiyatro yeter. Vincent toplantı odasında seni bekliyor."

 

Konuyu direkt olarak kaçtığım yere getirdiğinden gözlerimi devirdim.

 

"Yaralı halimle o keli hiç çekemem." Dedim elimi yaralı bölmeme götürüp yalandan hayıflanırken.

 

"Bunu suratına da söylesen keşke."

 

Söylediğine kıkırdadım. Canıma susadığım bir gün neden olmasındı? Pislik herif adamlarını yakama yapıştırıp anında sürükletirdi hücreye.

 

"Hadi hadi kalk kurşun bel boşluğuna saplanmış sadece. Kurşunu çıkarmaları uzun sürmedi. Fazla yattın zaten kalkma zamanı geldi."

 

Yatağımın dibine gelip üstten bana baktı. Gözlerimi devirirken ofladım. Kaçamayacağım açıktı zaten.

 

Üzerimdeki pikeyi fırlatıp yatakta oturur pozisyona geldim. Gözlerim üzerimdeki hasta kıyafetine değerken zaten olmayan morelim daha da bozuldu. Nefret ediyordum bundan. Hasta kıyafetlerinin içinde olduğum kadar hiçbir şeyin içinde bu kadar huzursuz hissetmiyordum.

 

"Ne kadardır baygınım?"

 

"17 saat"

 

"OHA!"

 

Bir gündür baygın sayılırdım. Biraz sızı hissediyordum evet ancak yaranın o kadar uyumama gerektirecek kadar ağır olmadığına emindim. Daha öncede vücuduma kurşunlar girmişti. Günlerce süren uykusuzluğun sonucu veya doktorların verdiği ilaçlar yüzünden bu kadar çok uyumuş olmalıydım.

 

Ayaklarımı yataktan sarkıttım. Vakit kaybetmeden ayağa kalktığımda anlık kararan gözlerim yüzünden yavaşça geri oturdum yatağa.

 

"Bayılacaksan haber verde yanlışlıkla tutmayayım." Loan başımda alay ederken umursamadım.

 

"Gerçi etrafta James de yok."

 

Patlattığı bombayla gözlerim şokla açılırken yüzüne baktım. Tanrım başıma belayı almıştım.

 

"Bununla sonsuza kadar dalga geçeceksin değil mi?"

 

Bıkkınlıkla suratına baktım.

 

"Hiç süphen olmasın." Sırıtması yüzünden eksik olmazken benim moralim çoktan eksileri bulmuştu. Kendine uğraşacak daha iyi bir şey bulana kadar bıktıracaktı.

 

Kabullenmişlikle omuzlarım düşerken az öncekinden daha yavaş haraketlerle ayağa kalktım. Bu sefer herhangi bir engelle karşılaşmadan ilerleyip odadan çıktım. Loan sessizce yanımda yürürken hastane kanasından çıkıp asansöre bindik.

 

Fearles'ın katında durduğumuzda asansörden çıkıp odamın olduğu tarafa döndüm.

 

"Toplantı odası diğer tarafta."

 

Adımlarım dururken arkama dönüp Loan'a baktım. Suratımda ciddi misin dercesine bir ifade oluşurken anlamadığı açıktı.

 

"Üzerime değiştireceğim Loan. Merak etme kaçmayacağım bir yere."

 

Yüzünden bir aydınlanma geçerken kafamı iki yana sallayıp güldüm. Birde kendine dahi diyordu. Daha fazla konuşmasına izin vermeden arkamı dönüp odama ilerledim.

 

 

 

 

 

*

 

Loading...
0%