Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Bölüm-3

@mavros

~~~

 

 

 

GÖZE ALINAN BEDELLER

 

 

 

Yara yüzünden üzerimi değiştirmem biraz uzun sürmüştü. Geç kalmamdan dolayı Vincent'in sözlerine kendimi hazırlarken toplantı odasına adımımı attım. Hareketli bir tartışmanın içinde olduklarını gördüm. Geldiğimin farkına kimse varmazken Damon ve Vincent'in konuşmasına şahit oldum.

"Sana kendim kefilim diyorum!"

"Artık bir önemi yok."

Damon sertçe konuşurken yüz hatları oldukça gergindi. Aksine Vincent masanın en başındaki sandalyede gayet rahat oturuyordu. Gözlerimi içerde bulunanlarda gezdirdim. Damon ortada volta atıyordu. Loan oturduğu sandalyede elindeki kalemi döndürüyordu. Clayton, Simon ve Jace oturdukları yerde Damon ve Vincent'i izlerken Ramona ayakta dikiliyor ve stresle ayağını yere vuruyordu. Gözlerim son olarak oturduğu sandalyede kollarını birbirine bağlamış ifadesiz bir şekilde yeri izleyen James'e değdi.

"Ameya."

Ramona'nın sesiyle tüm bakışlar üzerime döndü. Kafasını kaldıran James'le gözlerimi hızla başka tarafa çevirdim.

"Selam." Bakışlardan rahatsızca yerimden hareketlenip mırıldandım.

Sandalyelerden birine oturdum. Gözlerim tam karşımda oturan James'le tekrar karşılaşırken bu kez çekmedim bakışlarımı. Boş bakışlarına bende düz suratımla baktım. Yapmıştım bir hata ama bunu kullanmasına da izin vermeyecektim. Sorun yokmuş gibi davranmak üzerime gelmesine engel olurdu belki.

"İyi misin?"

Yanıma oturan Ramona elimi tuttuğunda bakışlarımı James'den çekmek zorunda kaldım.

"İyiyim."

Dediğimi doğrulamak için kendimi gülmeye zorladım. Ramona içten bir gülümseme sundu bana.

"Ameya da geldiğine göre konuşmayı uzatmaya gerek yok."

Vincent'in konuşmasıyla gözlerim onu bulurken suratımdaki tüm ifadeler kayboldu.

"Ne oluyor?"

Gözlerim anlık Damon ve Loan'a değerken Vincent'ten çekmedim gözlerimi. Ne Damon'un ne de Loan'ın surat ifadeleri hiç hoşuma gitmemişti. İyi bir şeyin gelmedi açık.

"Bizde senin açıklamanı dinlemeyi bekliyoruz." Vincent bana hitaben doğrudan konuştu.

"Daha açık konuşur musun?"

Her geçen saniye daha da gerilirken sesimi kontrol etmekte zorlanma başladım.

"Pekala."

Arkasına yaslandığı yerden masaya yaklaşıp kollarını masaya dayadı. İfadesiz yüzü ciddileşti.

"Katıldığın son beş görevden üçü başarısız oldu."

Dediği şeyle kaşlarım çatıldı. Soru cümlesi olmasa bile altından yatan soruyu, soruları az çok anlamıştım. Stresten terlemeye başlayan ellerimi kucağıma indirirken avucumu bacağıma sildim. Gelecek şeyi biliyordum ve ne kadar inkar etsende de korkuyordum.

"Ne demek istiyorsun?"

Sesim sert çıkarken gardımı indirmemeye çalıştım.

"Benim dediğim bir şey yok."

Oturduğu yerden kalkarken önünde olduğunu yeni fark ettiğim dosyaları masanın ortasına sürükledi.

"Önemli olan hükümetim ne dediği."

Dosyalara göz uçuyla baktığımda öldürdüğüm birkaç devlet adamının ismini gördüğümde daha fazlasına bakmadan gözlerini çektim.

"James ve senin gittiğiniz görev oldukça açıktı. Diski alıp adrese teslim edecektiniz. Size düzenlenen saldırıdan sonra öğrendik ki diski teslim edecek adamı bizden önce başkaları bulup diski ele geçirmiş. Size de sahte bir çanta getirmişler. Hayır ama önemli olan kısım sadece Slater'ın bildiği bu diskin varlığını başkaları nasıl bildi?" Yüzüme karşı söylediklerinden ne çıkartmam gerektiğini anlamazca suratına baktım.

"Senin görevleri sabote ettiğini düşünüyorlar."

James beklemediğim şekilde söze girerken gizleyemediğim şaşkınlıkla suratına baktım.

"Ne? Bu..bu saçmalık!"

Ağzımdam histerik bir gülüş çıktı. Önceki görevlerde zaten geride kalmıştım sürekli. Başarısız sonuçlananlarda hiçbir katkım yoktu bile. En sonki görevde ise James'le birlikte bende o çatışmanın içinde kalmıştım ve yaralanan da ben olmuştum. Kendi kendimi neden öldürteyim?

"Bunu ona bende söyledim. Tuzağa düşmemizde payın olsaydı o kadar amatörce davranamazdın."

James'in dedikleriyle daha da gerilirken sinirden ellerim yumruk oldu. Kendimi kasarken ona cevap vermeden Vincent'e döndüm.

"Benden daha ne istiyorsunuz?"

Cidden sıkılmıştım artık. Bildiğim tüm bilgileri zaten anlatmıştım. Anlattığım her detay doğru çıkmış sayemde küçük büyük bir sürü Dseth üssünü ele geçirmişlerdi. Aylarca dört duvar arasında tutuklu kalmıştım zaten. Sonunda biraz da olsa güvenlerini kazandığımı düşündüğümde beni bu ekibe katmışlardı. Hapiste çürümemdense bildiklerimi ve güçümü kullanmak istemişlerdi.

Ben Ameya'ydım. Sadece Ameya. Bir soy adım yok.

Dseth bana Kızıl Gölge derdi. Tüm benliğimi kanla doldurup taşırdıktan sonra bana bu ismi vermişlerdi. Hakkımda öğrenmeme izin verdikleri tek şey ismimdi. Ameya'ydım ben. Süikasci ve katil. Aklınıza gelen tüm pis işleri yapan Dseth ajanı. Dseth'in ana merkezinden, en derininden kaçmayı başaran kişiydim.

"Dışarıda olmandan huzursuzlar. Daha sıkı gözetim altında olmanı istiyorlar."

Vincent konuşurken omuzlarımın düşmesini engelleyemedim. Yorulmuştum. Bir işe yaramayan çabamdan yorulmuştum. Bana asla güvenmeyeceklerini zaten içten içe biliyordum ama ilk kez kendimi kandırmak istemiştim. Her şeyin sonunda özgür kalmayı dilemiştim. Hoş, hayatım boyu elimde boş dilekler dışında tutunacak dallar hiç olmamıştı zaten.

"Ameya seninle gelmeyecek."

Ramona konuya dahil olduğunda gözlerim ona döndü. Destek vermek istercesine dizimin üzerindeki yumruk olan elimi tutup sıktı yavaşça. Karşılık verecek gücü kendimde bulamadığım için gözlerimi tekrar Vincent'e döndürdüm.

"Benim elimde olduğunu mu düşünüyorsuz. Slater'ın eski Dseth ajanını elinde tuttuğu bilgisi nasıl olduysa başka birliklere sızmış. Hükümetle ortaklığı olmayan birlikler bunu kullanacaklardır. Olay her an medyaya sıçrayabilir ve hükümet böyle bir şeye tahammül göstermez. Son görevin de başarısız olması sabırlarının sonuydu. Eğer Ameya'yı teslim etmezseniz sizlerde gözlerine batacaksınız."

"Biz bunu göze alıyoruz."

Damon net bir şekilde konuştuğunda gözlerim yere döndü. İçimde oluşan garip hislerle mücadele ederken aklımı toplamaya çalıştım. Bunu onlara yapamazdım. İçindeki bencil ses susmamı söylüyordu. Tamamen özgür değildim hâlâ ama bu kadarı bile hayatım boyunca görmediğim bir şeydi. Söylemiştim. Bana verdikleri odadaki camdan görülen gökyüzüne dilediğimce bakabilecek olmam bile savaşmam için yeterdi. Her biri bana çok iyi davranıyordu. İlk geldiğim zamanlar onlarda bende diken üstünde hissetmiştik ama geçen zamanda çok çabuk alışmıştım herbirine. Söylemesi zordu ama James ile dalaşmaya bile alışmıştım.

"Buna değmem."

Yerdeki bakışlarımı kararlılıkla kaldırıp son konuşan Damon'a baktım. Kaşları çatılırken ondan önce ağzımı açtım.

"Yaptığınız her şey için minnettarım Damon. Hiç olmadığım kadar hemde. Ama ciddiyim. Benim yüzümdem bir şeylere katlanmanıza hiç değmez."

Birçoğunun yüzüne oturan ifade kendimi tokatlama isteği uyandırdı. Varlığımla her şeyi mahvediyordum.

"Saçmalıyorsun!"

Loan kendini tutamadan konuştuğunda dakikalardır elinde tuttuğu kalemi sertçe masaya fırlatmıştı.

"Bırakta değip değmeyeceğine biz karar verelim."

Clayton da sessizliğini bozarken oturduğum sandalyede biraz aşağı kaydım. Beynimin içi tamemen ikilemde kalırken düşüncelerimi susturmaya çalıştım.

"Seçim bizim Ameya. Biz senin arkandayız."

Damon'un gözlerinin içine bakamazken söylediği kelimelerin benim için ne kadar değerli olduğunun farkında değildi.

"Yine de buna izin veremem."

Vincent kararlılıkla konuştuğunda beklemediğim hareketlilikle gözlerim James'e döndü. Oturduğu yerden kalkarken bir an göz göze gelmiştik ama gözlerini Vincent'e döndürdü.

"Yeterince açık konuştuklarını düşünüyorum. Ameya hiçbir yere gitmiyor."

Dedikleriyle ağzım şaşkınlıkla açılırken şaşırmaktan alıkoyamadım kendimi. James beni mi savunuyordu?

"Bana kalırsa yorum yapabilecek bir konumda değilsin Bernard."

Vincent'in tehditkar sesiyle ne demek istediğini anlamazsan James hiç etkilenmiş gibi değildi.

"Öyle mi dersin?"

James gayet rahat konuştuğunda ortam girecek daha çok gerginleşti.

"İkinizde sakin olun. James otur yerine."

Damon araya girdiğinde James onu umursamamıştı. Diktiği gözlerini Vincent'ten ayırmadı.

Odadaki gergin herkesin aksine Vincent oldukça rahattı.

"Size buraya getirmeden önce Ameya'dan bahsettiğimde bundan hiçbiriniz hoşlanmamıştı. Şimdi ne değişti?"

Boğazımda bir yumruk hissederken bunun geçmesini isteyerek yutkundum. İlk geldiğim zaman bunu hissetmiştim zaten sorun değildi. Ne kadar gizlemeye çalışsalarda huzursuzluklarını gayet iyi fark etmiştim. Sorun değildi. Belki çok şey ifade etmiyordu ama alışmaya başlamıştık. Şimdi herbiri Vincent'e karşı benim yanımda dururken ne düşünebilirdim.

"Bu onu tanımadan önceydi." Simon bile olaya dahil olduğunda Vincent'in yüzünde küçük bir süphe yakaladım. Yüzünün hafif ciddileştiğini fark ettiğimde bir şeyleri düşündüğünü anlamam zor olmamıştı.

"Pekala istediğiniz gibi olsun. Hükümetle son kez konuşacağım ama işin sonunda meydana gelebilecek her şeyin sorumluluğu sizin. Özellikle de sen Damon. Tüm yükümlülük bu saatten sonra senin üzeride." Damon duruşundan ödün vermezken yüzünde memnun bir gülümseme oluştu.

"Şartları kabul etmedikleri anda gelip onu alırım ve inanın bu sefer hiçbirinizi dinlemem bile."

Huysuzca konuşup sert adımlarla toplantı odasını terk edişini izlerken olduğum yerde donup kalmıştım. Az önce neler yaşanmıştı.

"Bir an stresten öleceğin sandım." Jace kendi kendine konuşup kıkırdadığında herkesin boş gözü ona döndü. Üzerindeki bakışları fark ettiğinde boğazını temizleyip yerinde dikleşmişti.

"Yaran nasıl Ameya?" Damon'un sorusuyla gözlerimi ona çıkarttım. Yüzünde gizlemeye çalıştığı bir yorgunluk vardı.

"Büyük bir yara değil. Bir iki güne bir şeyim kalmaz."

Düşününce gördüğüm bu toplantının ilk olmadını anlayabiliyordum. Durumum hakkında Vincent ile çok kez konuşmuş olmalıydılar. Attığım her adım Vincent'e rapor ediliyordu zaten. James'le içinde kaldığımız çatışmaya geç kaldıkları önemli toplantının konusunun ben olduğumu tahmin ediyordum.

"Kurşun tehlikeli bir bölgeye gelmemiş olsada yaran tam olarak kapanana kadar güç gereken haraketler yapmamalısın. Bir süre her gün yaranın temizlenip sargının değişmesi gerekiyor." Simon herkesi aydınlatırken yüzümü buruşturma hissini bastırdım. Ayrıntıya girmeye ne gerek vardı şimdi?

Simon ekibin doktoru sayılabilirdi. Doktor kimliğiyle burada oturmasa bile kariyerinin büyük bir kısmında doktor ünvanı tüm ihtişamıyla oturuyordu.

Ayakta olanlarında bir yere oturduğunu fark ettiğimde Simon'ın konuşmasından sonra bir süre sessizlik oluştu. Bir şeyler demem gerekiyordu.

"Ben hepinize çok şey borçluyum. Vincent'e karşı beni savunmanız, beni bırakmamanız benim için çok önemli. Tam olarak ne diyeceğimi bilmiyorum ama teşekkür ederim." Kafamı toplayamazken sesimin çıkmasında zorlanmaya başladığımda cümlemi kısa keserek bitirdim. İçimdeki duyguları dışarıya yansıtmak benim için zordu.

"Teşekkür etmene gerek yok Casper. Vincent aramıza pat diye birini kattıktan sonra gelip onu bizden tekrar almaya kalkamaz. Fearles ne olursa olsun arkasında adam bırakmaz." Loan kendisinden beklediğimden daha ciddi bir tonda konuştuğunda yüzüme küçükte olsa bir gülümseme yerleşti.

Vincent tam olarak tamam dememişti yinede. Yukarıdakiler onca yaptığım şey sonrasında beni onaylamayacaklardı. Sonunda Slater'daki hücreme geri dönedeğimi bilsemde Fearles'ın benim için çabaladıklarını görmem yetmişti.

"Enerjinizin pek yerinde olmadığını biliyorum ancak hepimiz zaten toplanmışken son görev hakkında konuşmamız lazım." Damon bir anda ciddi kişiliğine geçtiğinde sıkıntıyla nefes aldım.

"Vincent'in bahsettiği gibi sizi karşılayanlar beklediğimiz kişiler değildi." Sandalyesinden kalkarken herkesi daha iyi görebilmek için masanın ucunda durdu.

"James'le detayları konuşma fırsatımız oldu zaten ama senin gözünden de durumu görmemiz lazım Ameya. Çantayı açan sendin. Diğer yandan James çatışma anında yaşanan birkaç şeyden bahsetti."

Kısılan gözlerim tekrar karşımdaki sandalyeye oturan James'e döndü. Damon'a baktığı için kötü bakışlarımı görmemişti. Düz bir ifadeyle Damon'u dinliyordu. Çatışmaya boyunca yaptığım salaklıklardan ne kadarını ispiyonladığını bilmediğim için yaşadıklarımın ne kadarını anlatmam gerekiyordu emin değilim.

"Mekana girdiğimiz anda bir tuhaflık olduğunu anlamıştım. Bizim aksimize çok kalabalık bir ekip karşıladı bizi. Sen onca adamın arasına bizi yalnız göndermezdin." Damon kafasını sallayarak beni onayladı.

"Çantayı yaklaştıran adam birden fazla stres belirtisi gösteriyordu aslında. Şüphelerimin arkasında durup daha dikkatli olmam gerekiyordu özür dilerim."

"Böyle olacağını bilemezdiniz."

Clayton'ın desteği biraz daha iyi hissettirirken anlatmaya devam ettim.

"James çantayı bana uzattığında diskin içinde olup olmadığına bakmak için çantayı açtım. İçinde küçük bir bomba vardı ama James ve ben bombaya çok yakın olduğumuz için tehlikedeydik. Bombayı patlatmakta bir saniye geç kalmasaydılar ölebilirdik." Damon'un yüz ifadelerinden bu kısma kadar olanları zaten bildiğini anladım. Daha başka bir şeyleri merak ediyordu.

Olanları anlatmazsam kafalarındaki soru işaretlerini gideremezdim. James bende bir gariplik olduğunu anlamış ve bunu ekibe anlatmıştı. Az önce Vincent'e karşı beni savunuyorlardı ve şimdi ben onları kuşkuya düşüremezdim.

"Bölgeye iniş yapmadan önce helikopterin içinde -nasıl sözcüklere dökebilirim bilmiyorum ama- zihnim bulanıklaşıyor gibiydi. Kendime çabuk geliyordum ancak saniyelik göz dalmaları gibi ataklar oluyordu. Bunlara ne sebep oluyor bilmiyorum ama Slater'ın ana üssünde tutulduğum zamanlarda da buna benzer şeyler olmuştu."

Bir an duraksarken tepkilerini izledim. Biraz önce olandan daha dikkatli dinliyorlardı.

"Çok üzerinde durmadım çünkü çokta büyük bir şey değildi. Bombanın patlamasına kadar durum kontrol altında gibiydi. Sonra çatışma başladığında ellerimin titremeye ve gözlerim bulanıklaşmaya başladığını fark ettim. Bunlar yüzünden çatışmaya tam olarak odaklanamadım. İkimizi de tehlikeye attım." Sinir olduğum bir mahçupluk yüzüme oturdu.

Üzerimde hissettiğim bakışlara döndüğümde James'in düşünceli bakışlarıyla karşılaştım. Şikayet etmesi gerekirken sessizce oturması garipti. Unutmak imkansızdı ama tanrım James, Vincent'e karşı beni savunmuştu. Diğer herkes gibi yapmıştı ama o James'di işte.

Vincent'le aralarında kişisel bir şeyler olduğunu çok önceden anlamıştım ve beni savunmasının nedeninin sırf Vincent'e olan nefreti olduğuna emindim. Sorulması gereken tek soru hangimizden daha fazla nefret ettiğiydi.

Gözlerine baktığım James'den bir tepki alamadığımda gözlerimi başka tarafa çevirdim. Aynı anda Ramona ve Doman'un birbirlerine attıkları bakışı yakalamıştım. Birbirlerine bir şey anlatmak istiyor gibiydiler.

"Birkaç gündür fazla uykusuz kalmıştım. Son zamanlarda biraz fazla stresliydim açıkcası. Önemli bir sorunumun olmadığına eminim."

Kafamın içi sağlam olmazsa Fearles'da da olamazdım. Hasta bir kafayı görevlere götüremezlerdi ve görev yoksa bende yoktum. Vincent seçeneği burda da göz kırpıyordu bana.

"Yine de sağlığından emin olmamız için birkaç test yaptırsak iyi olur. Dediğin gibi uykusuzluk yüzündense de bunun için çözüm bulmamız lazım. Sağlığına dikkat etmeliyiz Ameya. Sen bize emanetsin."

Ramona'nın sözlerine sadece kafamı sallayabildim. Karşı çıkacak durumda değildim. Uyku sorunuma bir çözümün bulabilirsek çok iyi olurdu.

"Simon bu işle ilgilenebilir misin?"

"Evet tabiki. Ameya biraz daha iyi olduğunda ihtiyacımız olabilecek tüm tetkikleri yapabiliriz."

"Güzel, söyleyecek başka şeyleri olan yoksa dağılabiliriz."

Damon'un sözünden sonra kimse konuşmadığında herkes teker teker ayaklandı. Oda boşalmaya başardığında elimle karnımdaki yaraya destek alıp yavaşça ayağa kalktım.

Odama kapanmak ve günlerce oradan çıkmak istemiyordum.

Odadan çıkmadan önce son kez arkama baktığımda Damon, Ramona ve James'in hâlâ oturduğunu gördüm. Konuşacak şeyleri olmalıydı.

Merak duygusunu bastırarak odama ilerledim. Dseth'de öğrendiğim bir şey varsa o da gereğinden fazla şey öğrenmeye çalışmak her zaman başına bela olurdu. Tecrübe edilmişti. Meraklı bir yapımın olması kötü bir şanstı sadece.

*

Odama kapanmamın üzerinden sadece dört saat geçti. Dört saat boyunca hükümetin vereceği kararla ilgili kafa yormuştum. Sonunda başım ağrımaya başladığında buna son vermem gerektiğini fark ettim.

Şimdi ise en son ne zaman yemek yediğimi hatırlamadığım için açlıktan ölmek üzere somurtarak mutfağa adımlıyordum.

Baygınken vermiş olduklarını düşündüğüm ağrı kesiciler etkisini kaybettiği için savaştan çıktığımı gayet rahat hissedebiliyordum. Vucudumdaki sızılar karnımdaki acının yanında küçük kalıyordu.

Acı hissiyatına o kadar alışıktım ki sadece vardı. Açıyordu evet ama artık tepki vermediğimi fark etmiştim. Acıyla baş etmeyi öğretmişlerdi bana.

Mutfağa kadar ağır adımlarla ilerledim. Yolda kimseyle karşılaşmadığımdan herkesin odalarına dağıldığına kanaat getirdim. Mutfağa gitmek için geçtiğim ortak salonda bile kimseyle karşılaşmamıştım. En çok vakit geçirdikleri yer olduğu için her zaman elbet birileri oluyordu.

Mutfağa adımımı attığımda somurtan suratıma bir koku çarptı. Yüzümde yavaşça küçük bir gülümseme oluşurken kokunun kaynağına yaklaştım.

Masanın ortasına bırakılan tepsinin içindeki kurabiyelere bakarken ağzımın suyu akmıştı resmen. Nefis kokuyordu. Fırından yeni çıkmış duruyorlardı.

Pişiren kişi Damon veya Ramona olmalıydı. Grupta ikisinden başkasının yemek yapmayı bilmediğini düşünüyordum ve görmemiştim de zaten. Kendim ise yemek yapmaktan çok birçok yemeğin varlığını yeni yeni öğreniyordum.

Tepsiye yaklaşıp kokuyu içime daha çok çektim. Kokusundan çikolatalı olduğunu anladım. Çikolatanın ne olduğunu sadece birkaç ay önce tatmıştım ve bu onu en sevdiğim yiyecek yapmaya yetmişti. Çocukluğumla ilgili bir şeyler hatırlasaydım eğer çikolataya bayılacağıma emin olurdum.

Yememin sorun olmayacağını düşünüp elimi kurabiyelerden birine uzattım. Tam olarak soğumadığı için hâlâ sıcaktı. Daha fazla dayanamazken büyük bir ısırık aldım. Çikolata ve ne olduğunu bilmediğim başka tatlar ağzımda yayılırken zevkten gözlerim kapandı. Bu muhteşem bir şeydi.

Elimde kalan parçayı ağzıma atarken yenisine uzanmam uzun sürmedi. Başka bir kurabiyeyi ağzıma yaklaştırırken mutfak kapısından bir ses geldi. Kimin geldiğine bakmak için kafamı kaldırdığımda ağzımdaki lokmayı zorlukla yuttum.

Jemas de benim burada olmamı beklemiyor olmalıydı ki o da bir an duraksadı.

Garip bakışmamızı James bozarken gözlerini başka tarafa çevirip mutfaktan içeriye girdi. Tezgaha ulaşmak için hemen yanımdan geçmesi gerektiğinde önümdeki kurabiyelere bir an baktığını gördüm.

Ben diken üstünde elimde kurabiyeyle kalırkan arkamda kahve makinesinin çalışma sesini duydum.

Sessizlik içinde bir dakika geçtiğinde arkamdaki varlığı yüzünden ilkini ağzıma tıktığım kurabiyeden sadece küçük bir ısırık alabildim.

Kahvenin hazır olduğu ses duyulduktan sonra kahveyi bardağa dolduruşunu dinledim.

Elindeki kahveyle tekrar görüş açıma girerken mutfak kapısına ilerlemişti. Dudağımı kararsızlıkta dişledim.

"Kurabiye yemek ister misin?" Aniden cümleler ağzımdan döküldüğünde nefesimi tuttum. "Yani şey kahvenin yanında iyi gider ve kim yapmış bilmiyorum ama bunlar yediğim en iyi şey olabilir." Hızlı hızlı konuşurken kendimi boğmak istedim.

James'den hala hoşlanmıyordum ama görevde birçok kez paçamı kurtarmıştı. Vincent'e karşı diğerleriyle birlikte arkamda durmasını hala çözemesemde düşman yerine birbirine saygı duyan iki yabancı olabilirdik belki. Diğerleri haklıydı. Aramızdaki bu şaçma durumun son bulması daha dağlıklı olacaktı.

Konuştuğumda adımları durdu. Beklentiyle vücudum kasılırken James'in omuzlarının düştüğünü fark ettim.

Arkasını yavaşça döndü ve masaya yaklaşıp elindeki bardağı masaya bıraktı. Kafasını kaldırıp göz göze geldiğimizde gözlerimi hızla elimdeki kurabiyeye indirdim.

Tepsiye uzanıp bir tane eline alıp ısırma gereği duymadan ağzına atmıştı. Tepkisini merak ederken umursamıyor gibi görünmek için bende elindeki kurabiyeden tekrar bir ısırık aldım.

"Güzelmiş." Söylediğiyle kafam tekrar kalkarken bana baktığını gördüm.

Mutfağa yaklaşan konuşma seslerini duyduğumuzda gözlerimiz birbirinden ayrıldı. James bıraktığı kahveyi eline alıp bir şey söylemeyip kapıya ilerledi. James çıkarken içeriye giren Clayton ve Ramona ikilisi önce uzaklaşan James'e sonra bana garip bir bakış atmıştı.

"Bu ikisi baş başaydı ve tesis ayağa kalkmadı?" Clayton şokla söylenirken gözlerimi devirdim. Ramona omzuna uyarırcasına vursada Clayton'ın umursadığı pek söylenemezdi.

Önümdeki tepsiyi gördüğünde parlayan gözleriyle hızla yanıma koştu. Yanıma geldiğinde beni ittirip tepsiyi önüne çekmişti. Kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Yaralı o hayvan dikkatli ol." Ramona kızarken kafasını öylesine sallayıp kurabiyelerden alıp ağzına tıkmıştı bile.

"Sonunda bu lezzete tekrar kavuştum." Clayton dolu ağzının izin verdiğince heyecanla konuştu.

Tepsiden kurabiyeler hızla eksilirken tepsiye hüzünle baktım. Zamanım varken daha fazlasını mideye indirmeliydim. Elimde kalan parçayı hızla ağzıma atarken yutmayı beklemeden yenisini kaptım.

Kalan iki kurabiyeden birini aldığımda Clayton'un kötü bakışları beni buldu.

"Hırsız seni."

"Hepsini tek başına yiyemezsin." Omuz silkerken kurabiyenin hepsini onun yaptığı gibi ağzıma atmadan önce gülümsedim. Yanaklarım şişerken ağzındakini çiğnemek biraz zor olmuştu.

Clayton halime gülerken son kurabiye uzanmıştı ama kurabiye elinin altından başka bir el tarafından kapıldı.

Ramona, Clayton'un gözlerine bakarak son kurabiye yerken sinsice gülmüştü.

Clayton'un yüz ifadesi acı çeker gibi bir hal almıştı.

Ramona'yla aynı anda kıkırdadık.

"Bunları yapması için James'e kaç gün yalvardım biliyor musunuz?" Kollarını trip atar gibi bağladığında somurtmuştu.

Kulağımın duyduğu isimle çiğnediğim parçalar boğazıma kaldığında sertçe öksürmeye başladım.

"Ne?" Zar zor konuştum. Doğru duymuş olamazdım değil mi?

Gözlerim şaşkınlıkla sonuna kadar açılmıştı. Şokla Clayton'a baktım. Kim yaptı demişti o?

 

***

 

 

 

 

 

Loading...
0%