Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Bölüm-5

@mavros

~~~

 

BEBEK ADIMLARI

 

 

 

Her ne kadar yataktan sonsuza kadar çıkmak istemesemde kalkmak zorundaydım. Gözlerim zar zor açılırken yattığım yerden doğrulup gerindim.

 

Simon'ın verdiği ilaçlar iyi geliyordu. Geceleri artık terler içinde kabuslardan uyanmıyordum. Bilinçaltım kesinlikle eskisinden daha iyiydi.

 

Yatağın içinden çıktıktan sonra bir süre etrafa boş gözlerle bakındım. Dün olanlarla ilgili düşünceler çok geçmeden kafamı doldurmayı başlamıştı.

 

Banyoda işlerimi hallettikten sonra üzerime rahat bir şeyler giyindim. Kahvaltı yaptıktan sonra biraz ter atmak iyi olabilirdi.

 

Dün normalden daha erken uykuya daldığım için bu gün kahvaltı saatine yetişmiştim.

 

Odamdan çıkıp mutfağa gitmeye başladım. Dünle ilgili bir soru sormamalarını diliyordum. Umuyordum ki önceden nasılda her şey öyle olurdu. İçimde dışarıya çıkmak için deli gibi heves vardı ancak bunu yapmaya hazır değildim. Böyle bir girişimden önce mental olarak kendimi hazırlamam lazımdı.

 

Mutfaktan içeriye girdiğimde bakışlar bana döndü. Kimseyle göz teması kurmamaya çalışarak masaya yaklaşıp oturdum. İyiymiş gibi bir izlenim vermek için gülümsemeye çalıştım

 

"Günaydın."

 

Kafamı kaldırdığımda gözler üzerimden kaçırılmıştı. Karşılık olarak günaydınlaşmışlardı sırayla.

 

Onları da, kendimi de germemek için normal davranmam gerekiyordu. Masadaki kahvaltılıklara uzanmak için haraketlendim ancak ismimin seslenilmesiyle durup kafamı kaldırıp baktım.

 

"Ameya senin için de uygunsa bu gün konuştuğumuz test için kan alalım. Yaran sorun çıkartmayacak kadar iyileşti."

 

Simon konuşma başlattığında herkesin dikkati bize dönmüştü.

 

"Gerek var mı?"

 

Direkt sormamla kaşları yukarıya kalktı. Yanlış anlaşılmaktan korkup düzeltme ihtiyacı duydum.

 

"Yani zaten verdiğin ilaçlar gayet iyi geldiler. O günden sonra tekrar öyle şeyler olmadı ki uyku sorunum da çözüldü."

 

"Yine de risk almasak daha iyi olur. Bir dahaki görevde aynı şeylerin tekrarlanması ekip için ve özellikle senin için tehlikeli olabilir Ameya."

 

Damon, Simon yerine konuştuğunda kabul etmekten başka şansım kalmamıştı.

 

"Tamam. Kahvaltıdan sonra olur mu?"

 

Sesimden mutlu olmadığım anlaşılıyordu. Cidden ne gerek vardı? Hasta falan olmamdan şüpheleniyorlarsa komik olurdu. Uyku ilaçları zaten yeterli gelmişti.

 

"Aslında kan alabilmemiz için bir şeyler yemesen daha iyi olur."

 

Simon mahcup bir şekilde konuştuğunda önümdeki kahvaltılıklara hüzünlü bir bakış attım.

 

"Gidelim o halde?"

 

Simon kafasıyla onayladığında ikimizde ayağa kalktık.

 

"Size afiyet olsun."

 

Mutfaktan çıkmadan hemen önce oturanlara seslendim.

 

Simon'la birlikte asansöre bindiğimizde hastane katının düğmesine basmıştı. Tutsaklığım bittiğine göre artık farklı katlar arasında dolanabilir miydim yani? Tesisteki Fearles dışındaki diğer ajan ve askerlerle de iletişime geçebilirdim artık. Özgürdüm.

 

Asansörün kapıları açıldığında düşüncelerimi sonraya saklayıp dışarıya çıkıp Simon'ı takip ettim.

 

Anlattıklarına göre Simon eskiden doktordu. Her ne kadar Fearles'ın özel doktorluğunu üstlenmiş gibi olsa da doktor olmayı başta hiç istememiş. Hayat hikayesini tam bilmiyordum ancak gençliğinde ailesini mutlu etmek için doktor olduğunu duymuştum. Eh zekası Loan'la yarıştığı için doktor olmak için çok zorlanmamış tabi. Loan'ın aksine zekasıyla övünmüyordu neyse ki. Daha sonra neden doktorluğu bırakmıştı, Fearles gibi yüksek bir time nasıl katılmıştı hiçbir fikrim yoktu.

 

Simon'ı saymazsak tüm tesisle ilgilenen iki yada üç doktor vardı sanırım.

 

Tesisin içindeki hastane kanadı çok büyük değildi. Yine de oldukça donanımlı iki adet ameliyathane ve birkaç tane de hasta odası vardı. Doktorların kişisel odaları da vardı elbette. Tesisteki askerlerden birisi yaralandığında çoğu zaman tesise getirilip ameliyat edilirdi. Normal hastanelerin güvenlik açıklarını kapatmaya çalışmaktansa bunu tercih ediyorlardı. Belki de sadece Vincent böyle tercih etmişti bilmiyorum.

 

Odalardan birinin içine girdiğimizde odadaki koltuğa oturdum. Simon odanın içindeki dolaba yönelmişti. Kan almak için iğne ve tüpleri ayarlıyordu.

 

İşi kısa sürdüğünde yanıma yaklaştı.

 

Beklemeden kolumu uzattım. İğneyi batırmadan önce kolumun üst kısmına bir şey bağlamış ve biraz sıkmıştı.

 

İğneyi görünen damara sapladığında kasılan midem yüzünden yüzümü sabit tutmaya çalıştım. Normal bir insanın küçük iğnenin metalini hissedemeyeceği kesindi ancak psikolojik olduğunu bilsem bile soğuk metali tüm sinirlerimde hissetmiştim. Bu histen nefret ediyordum.

 

Ben tepki vermezken ikimizde sessizce kanın tüplere doluşunu izledik. Üçüncü tüpte dolduğunda iğneyi kolumdan çıkartmıştı.

 

"Evet bu kadar."

 

İğnenin çıktığı yere bir parça pamuk bastırdığında elinden alıp kendim baskı uyguladım.

 

"Teşekkür ederim."

 

Elindeki tüplerle uzaklaştı. İşinin bittiği malzemeleri yerlerine koyuyordu.

 

"Kahvaltı bitmeden önce yetişsen iyi olur. Ben tüpleri test için laboratuvara göndereceğim."

 

"Gidiyorum o halde."

 

Ayağa kalktım. Önündeki kağıtlara bir şeyler yazıyordu. Kafasını onaylarca salladığında kapıya ilerledim. Çıkmadan hemen önce kapının yanındaki çöp kutusuna koluma bastırdığım pamuğu atmıştım.

 

Ne zaman buraya gelsem kendimi rahatsız hissettiğim için hızlıca hastane kanadından çıktım.

 

Boş asansörlerden birine girip Fearles'ın katını tuşlamıştım. Fearlas'ın katındaki spor salonuna gidecektim.

 

Clayton ve Jace ikilisi varken kahvaltının bu zamana kadar bitmemiş olması imkansızdı. Gidip kendime bir şeyler hazırlayamayacak kadar üşeniyordum şu an. Akşam yemeğinde yerdim bir şeyler.

 

Salondan içeriye girdiğimde boş olmadığını gördüm. Bu salon sadece Fearles'a aitti. En önemli ve riskli görevlere gönderdikleri Fearles'ın her zaman formda olmasını istiyorlardı.

 

Bu salonun aksine daha büyük bir salon daha vardı tesisin içide. Atış poligonları ortaktı. Bu yüzden de girebilmem için yanında her zaman Clayton oluyordu. Ortak olan her alanda bulunmam yasaktı. Yani daha önce öyleydi.

 

Sanırım artık tek başıma da atış yapabilecektim.

 

Damon ve James ortadaki ringede antreman yapıyordu. Birbirlerine ustaca saldırıyor ve diğerinin saldırısını da ustaca blokluyorlardı. Genelde birlikte antreman yaparlardı.

 

Damon formda kalacak şekilde düzenli antremanlar yapıyordu. Onun aksine James göreve gitmediğimiz zamanlar her daim bu salonda oluyordu. Boş zamanlarını burada dolduruyordu.

 

İkilinin kavgasını izlemek gözlerim için bir zevk olsada gözlerimi onlardan ayırmayı başarıp içeriye tamamen girdim. Hadi ama oldukça kaslı ve yetenekli iki adamın kavgasını izlemek çekiçi bir şeydi.

 

Damon kesinlikte genç kızların hayran olacağı bir tipti. Etkisine kapılmamak zordu.

 

Ne kadar inkar etmeye çalışsamda James de fena sayılmazdı. İnsanın içini okuyormuş gibi bakan mavi gözleri de güzeldi işte. Ancak karakter konusunda o kadar eksilerdeydi ki maviş gözleri bile kurtaramıyordu onu.

 

Benim çalışabileceğim biri olmadığı için çoğu zaman olduğu gibi kum torbalarının yanına ilerledim.

 

Ellerime sargı sarmaya üşensemde Damon'ın bakış açısında olduğum için somurtarak ellerimi teker teker sardım. Kendimi yaralamam konusundaki azmim karşısında aynı azimle azarlıyordu. Bu evrende Damon Carter'ın karşısında dik kalabilen tek insan vardı. Loan Turner, Damon'a karşı çıkabilen tek varlıktı.

 

İkisi arasında gerginlik çıktığında herkes kaçacak delik arıyordu çünkü o ikisinin arasında kalmak ölmek demekti.

 

Loan genelde rahat takılan bir tip olsada sinirlendiği zaman aşırı korkutucu birisine dönüşüyordu. Özellikle de biri bilgisayarlarına izinsiz dokunursa kıyamet ciddi anlamda kopardı. Loan dahi olabilirdi ama aynı zamanda kesinlikle bir deliydi.

 

Ellerimle işim bittiğinde nefesimi verdim. Nihayet kum torbasının karşısına geçtiğimde gözlerim durmuş ikiliye değdi.

 

Ringin kenarına bıraktığı şişesinden su içen Damon ile göz göze gelmiştik.

 

"Kan işi halloldu mu?"

 

Su şişesini eski yerine koyarken sormuştu.

 

Burada olduğumu henüz fark etmeyen James kendisiyle konuştuğunu sanmıştı. Anlamaz bakışları Damon'ın bakış yönüne döndüğünde beni fark etti.

 

"Evet."

 

Gözlerimi ondan çekip Damon'a cevap verdim.

 

"Güzel."

 

Onaylarcasına konuştu.

 

Kendi önüme dönerken ısınmak için birkaç haraket yapmaya başladım.

 

Damon ve James dinlenmelerini bitirirken başka bir tura başlamışlardı bile.

 

Isınmayı kısa tutup kum torbasının karşısına geçtim. Tek başıma yumruk sallamak hep sıkıcı geliyordu ama başka şansım da yoktu. Keşke Clayton'ı bulup yanımda sürükleseydim.

 

Ramona ile de antreman yapıyorduk bazen ancak Ramona aramızdaki en meşgul olandı. Liderimiz Damon'dı ama Vincent'in istediği belgeler ve kişisel işleriyle Ramona ilgileniyordu. Jace ve Simon görevler dışında çok fazla antreman yapmıyordu zaten. Loan'a teklif bile etmezdim.

 

Birbirine vahşice saldıran ikiliye gözüm bir an kaysada hızla önüme döndüm.

 

Damon'la ringe çıkarsam beni zorlamamak için yumuşak davranırdı ve buda bütün eğlenceyi kaçırırdı.

 

James ile karşı karşıya gelmek ise pek sağlıklı olmazdı. Kimin kazanacağını bilmiyordum ama ikimizde ağır yaralar alırdık kesinlikle. Birbirimize olan kinimiz yüzünden asla pes etmezdik biliyorum. İkimizden biri kendinden geçene kadar dövüşürdük. En iyi ihtimal birileri bizi ayırırdı sanırım.

 

Tüm seçenekler ortada olduğunda ideal çalışma partneri kesinlikle Clayton'dı. Tabi kim bilir şu an hangi boş işle uğraşıyordu. Tahminen Jace'le birlikte gerçekleştiriyorlardı bu eylemleri.

 

Odada sadece nefes ve yumruk seslerinin duyulduğu birkaç dakikanın sonunda omzumda hissettiğim baskıyla durdum.

 

"Ne kadar odaklanmışsın seslendiğim halde duymadın."

 

"Özür dilerim."

 

Ramona elindeki havluyu uzatırken gülümsedi.

 

"Teşekkür ederim."

 

Alnımda ve boynumda biriken terleri kurularken minnetle gülümsedim.

 

"Her yerde seni aradım ve Clayton senin kesin burda olacağını söyledi. Haklıymış."

 

Kolumdan tuttuğunda peşinden ilerlememi sağladı. Aniden azarlar tona geçtiği için ses çıkarmadan takip ettim.

 

"Simon seni kahvaltı etmeye göndermiş ama gelmedin?"

 

Bankların yanında durduğumuzda çekiştirip oturmamı sağladı. Önüme bir tabak uzattığında şaşkınlıkla Ramona'ya baktım.

 

"O aç canavarlardan senin için saklamıştım. Sen gelmeyince ben getirdim."

 

Tabağın içindeki sandviçe ve yanıma bıraktığı bardağın içindeki meyve suyuna bir bakış atmıştım.

 

"Dün akşam zaten yemek yemedin. Kan aldırdın üstelik. Bunları bitiriyorsun hemen."

 

"Bu kadar uğraşmana gerek yoktu." Bu kadar ilginin fazla geldiğini hissettim. Rahatsız olmam gerekirken sanki daha fazlasını istiyordum. İlgi görmek içten içten iyi geliyordu. Bir tarafım tüm bunlardan bunalmıştı çünkü öncesinde bunları hiç tatmamıştı. Ancak başka bir tarafım bu tür şeyleri hiç görmediği için oluşturdukları güzel hisleri asla bırakmak istemiyordu.

 

Alışmak istemiyordum. Yanılıyordum belki ancak sonsuza kadar mutlu olacağıma karşı inancım yoktu. Asla da olamazdı. Elimde olanların değerini o an için bilmeliydim çünkü sonrasında bunlara sahip olamayabilirdim.

 

Sevilmeye alışırsam eğer elimden alındığında acısıyla başa çıkamazdım. Bu duygunun bu kadar güzel bir şey olduğunu keşfetmişken bunu yapamazdım. O yüzden alışmamam lazımdı.

 

"Bu ekipteki her bir kişinin sağlıklı olması lazım ve sen sağlığına hiç dikkat etmiyorsun Ameya. Bunları tabaklayıp sana getirmek de beni uğraştırmadı ayrıca. O yüzden bekleme ye hadi."

 

Aksine çalışmakta fayda yoktu artık. Çoktan alışmıştım her şeye. İçimdeki küçük kız hınçla ve bencilce saldırmıştı bu duygulara. Sıkı sıkıya sarılmıştı sevildiği hissine ve ben onun elinden bunu artık alamazdım.

 

"Teşekkür ederim."

 

Günde kaç defa teşekkür ettiğimi sayamıyorumdum artık. Birileri bir şeyler için sürekli bana yardım ediyordu. Benim elimdense sadece kuru bir teşekkür geliyordu.

 

Kafamı önüme eğerken tabaktaki sandviçi elime aldım. Bir ıssırık aldığımda Ramona yanıma oturmuştu.

 

"Ee kahvaltın bittikten sonra biraz hava almak için neden dışarıya çıkmıyorsun? Hava bu gün güzel gibi."

 

Aniden sorduğu soruyla ağzımdaki lokmayı zorlukla yuttum.

 

"Ben aslında birkaç gün dinlenmeyi düşünüyordum."

 

Kucağımdaki tabağı yanıma bıraktım. Aklıma gelen ilk saçma bahaneyi söylerken Ramona'nın gözlerine baktım.

 

"Yeterince dinlenmiş olduğunu düşünüyorum."

 

Sesinden bahanemin saçmalığı anlaşılmıştı. Gözlerim kaçış yolu ararcasına etrafta öylesine dolandı. Damon ve James hala ringdeydi. Etrafta bu kadar çok insan varken bu konuyu konuşmak istemiyordum.

 

"Sanırım sorun başka bir şey."

 

Omuzlarım çökerken bakışlarımı ellerime indirdim.

 

"Sanırım kendimi pek hazır hissetmiyorum."

 

Anlıyormuş gibi gülümsedi.

 

"Bu konuda konuşmamız pek hoş değildi ancak Clayton bana bir şeyler anlattı."

 

Devam etmeden önce tepkime baktı. Clayton'nın ona anlattıklarımı başka birine anlatmış olması sinirlendirdi. Ramona'ya anlatmış olması o kadar da sorun değildi yine de. Ramona hakkımda Clayton'dan daha fazlasını biliyordu.

 

Karşıma geçip bir başkası bu konuşmayı yapıyor olsa belki aynı tepkisizliği veremezdim. Zaten o kadar çok şeye müdahale ediyorlardı ki daha fazlası sadece daha fazla kızmamı sağlardı. Ben kimsenin akıl vermesi gereken biri değildim. Bazı konularda eksiktim tamam ancak doğruyu kendim bir şekilde bulurdum.

 

Ramona herhangi bir ters tepki vermediğimi fark ettiğinde cesaret alarak konuşmaya devam etti.

 

"Görevlere çıkarken sorun olmuyor değil mi? Sorun dışarıya çıkmak değil. Sen tek başına dışarıya çıkmaktan korkuyorsun."

 

Her zaman olduğu gibi her şeyi hemen çözmüştü. Ramona boşuna Vincent'in en değerli ajanı değildi.

 

"Dseth hâlâ dışarıda. Tüm hayatım boyunca varlığını her daim ensemde hissettim. Peşimi asla bırakmayacaklar. Dseth ihaneti affetmez."

 

Takip cihazından kurtulmuş olmam her şeyi değiştirmezdi. Bende Dseth ajanıydım. Bildiğim çok fazla şey vardı. Dseth'in adamları her yerdeydi. Slater'ın içinde bile olabilirlerdi.

 

Zamanında Dseth'e ihanet edenlerin peşine düşen bendim. Nereye saklanırlarsa saklansınlar o kuyuyu bulan zaten bendim. Ben onları nasıl acımadan öldürdüysem benim içinde elbet biri gelecekti. Bu döngü hep böyle olmuştu.

 

"Korkularında haksız olduğunu söyleyemem elbette. Dseth güçlü bir örgüt. Ancak sonsuza kadar bu tesiste de kalamazsın değil mi?"

 

"Bilmiyorum."

 

Belli bir süre daha iadare edebilirdim bence.

 

"Peki bu gün neden birlikte çıkmıyoruz? Kız kıza dolaşırız biraz. Hem sende korkunu yenmek için bir adım atmış olursun."

 

Gülümsememi engelleyemedim. Bunu kesinlikte yapabilirdim. Yanımda Ramona gibi biri varken güvende olmamak gibi bir ihtimal yoktu.

 

Ramona cevap vermemi beklerken sol tarafımızda bir hareketlilik oluştu. James ve Damon çalışmalarını bitirmişti. Ringden çıkıp havlu almak için bizim yakınımızda olan dolaba yaklaştılar.

 

Terden ıslanan tişörtleri karın kaslarını olduğu gibi göz önüne seriyordu. İkiside fazlaca yapılıydı. Damon, James'e göre çok az daha uzundu. James ise benden bir kafa boyu kadar uzundu.

 

Tamamen bilinçsiz şekilde James'i süzdüğümü göz göze geldiğimizde fark ettim. Hafif çatık kaşlarıyla bakıyordu. Hızla, zaten Ramona'la ikimize bakan Damon'a çevirdim bakışlarımı. Yanaklarımın yandığını hissederken kızarmamış olduklarını diledim. Tanrım neden sürekli James'e rezil oluyordum ben? Günahım neydi diye sorasım geliyorudu ancak sanırım saysam bitmezdi.

 

"Dışarı mı çıkıyorsunuz?"

 

Damon merakla sorduğunda Ramona'yla ikisi bir saniye bakışmışlardı. Sonrasındaki bana dönüp gülümsedi. Cevabımı daha duymayan Ramona da merakla bana döndü. Bir cevap vermem gerekiyordu.

 

"Evet."

 

Ramona cevabımla gülümsedi.

 

"İyi eğlenceler o zaman."

 

Damon da gülümsemişti. Elindeki havluyla salonun çıkışına ilerledi. Boş gözlerle ikimize bakan James de arkasını dönerken tek kelime etmeden salondan çıkmıştı.

 

"Tamam günün yarısı geçti bile. Tabağındakileri bitirde hızlıca hazırlanmaya koş."

 

Ramona gülümserken yanıma bıraktığım tabağı tekrar kucağıma koymuştu.

 

Sandviçten büyük bir parça alıp tabakla bardağı elime alıp ayağa kalktım.

 

"Ben bunları yolda bitiririm. Daha duş almam lazım."

 

Ağzımdaki parça yüzünden zorlukla konuştuğumda halime güldü. Ramona da ayağa kalkarken birlikte salondan dışarıya çıkmıştık.

 

*

 

Duş almam ve saçımı kurutmam derken çoktan yarım saat geçmişti bile. Ramona'yı bekletmek istemediğim için dolabımın önünde hızlıca giyecek bir şeyler bakındım.

 

Etrafta fazla dikkat çekmemek için siyah bir kot pantalon ve aynı şekilde beyaz bol bir tişört giydim. Havanın serin olabileceğini düşündüğüm için üzerime bir ceket almaya karar verdim.

 

Aynanın karşısına geçip kendime baktım. Tamamen sıradan bir kız gibi görünüyordum. Tamda ihtiyacım olan şey buydu. Dalgalı siyah saçlarımı açık bırakmaya karar vermiştim.

 

Yüzümü gizlemek için şapka takmanın iyi bir fikir olduğunu düşünmüştüm ancak benim şapkan yoktu.

 

Aklıma Jace'in çok kez şapkayla dolandığı görüntüler geldiğinde ondan bir tane ödünç alabileceğimi düşündüm.

 

Jace'in nerede olduğunu bilmediğim için ilk önce en yakındaki odasına gitmek için kendi odamdan çıktım. Salon, mutfak ve salon üçlüsü arasından başka bir yere pek gitmediği için bulmam pek uzun sürmezdi zaten.

 

Odasının önünde durduğumda kapısını birkaç kez tıkladım. İçeriden birkaç tıkırtı sesi duyulmuştu hemen.

 

Çok geçmeden kapı açıldı.

 

"Ameya?"

 

"Selam ben bir şey rica etmek için uğramıştım."

 

Kendisinden bir şey istememe şaşırdı. Kaşları şaşkınlıkla kalkarken verdiği tepkiyi fark ederek hızla yüzünü düzeltmişti. Yüzünde samimi bir gülümseme oluştu.

 

Jace oldukça sıcaklanlı bir insandı. Her şeyi biraz eğlenceye alan bir tarafı da vardı. Bana da geldiğimden beri fazlaca samimi davranmıştı. Samimiyetine elimden geldiğince karşılık vermeye çalışmıştım ancak genel anlamda soğuk bir insandım. Bu yüzden de aramızda çok fazla sohbet geçmiyordu. Jace fazla enerjik biriydi ve ben buna asla yetişemezdim.

 

Kendisinden bir şey istememe şaşırması oldukça doğaldı yani.

 

"Tabiki içeriye gelmek ister misin?" Arkasına bir saniye dönüp baktı. " Şey sanırım biraz fazla dağıtmışım ama önemli değil hemen toparlarım."

 

Telaşla konuşurken kafasının arkasını kaşıyıp gülümsemeye çalıştı. Kafamı hayır anlamında sallayıp bu haline güldüm.

 

"Davetin için teşekkürler ama Ramona'yla dışarı çıkacağız ve zaten onu yeterince beklettim."

 

Tepkisini merak ettiğim için bir an duraksadım. Yüzündeki gülümsemeyle merakla beni dinliyordu.

 

"Eğer yüzümü biraz da olsa bir şapkayla gizleyebilirsem daha rahat olacağımı düşümdüm. Acaba-"

 

Elini kaldırıp beni durdurdu.

 

"Tam sana göre mükemmel bir şapkam var. Burda bekle hemen geliyorum."

 

Kendi çapında bir heyecanla konuştu. Hızlıca içeriye dönerken arkasından kapıyı aralık bırakmıştı. Odanın görünen kısmındaki kaos devamının nasıl olduğunu açıklar nitelikteydi.

 

Uzun bir süre geçmeden Jace kapıda tekrar göründü. Elinde tuttuğu şapkayı bana uzattığında büyükçe sırıtıyordu.

 

Şapkayı elime aldığımda gözlerim anında üzerindeki yazan yazıyı okumuştu.

 

'My light might blind your eyes, bitch'

 

"Yaratıcı bir söz."

 

Ben gülümserken Jace kahkaha atmıştı.

 

"Biliyor musun uzun zamandır dolabımda ve nasıl oraya girdi hiçbir fikrim yok. Geri getirmek zorunda değilsin. Senin takman daha çok yakışır."

 

"Ciddi misin?"

 

"Elbette."

 

Şapkayı kafamı taktım.

 

"Güzel zaten geri getirmeyi düşünmüyorum."

 

Dediğime gülmüştü.

 

"Gidiyorum ben. Teşekkür ederim."

 

"Güzel vakit geçirin."

 

Jace odasında kaybolurken bende yönümü Ramona'nın beklediği salona çevirdim.

 

Güne tamemen mutsuz başlamıştım ancak şu anda garip bir enerjiyle doluydum. Mutlu hissediyordum sanırım. Korkularımın aksine bir şeyler yoluna giriyordu sanki.

 

Ben artık özgürdüm ve buna rağmen hala somurtmaya devam ediyordum. Hayatım boyunca sahip olmak için çırpındığım şeye sahiptim artık. Tamam belki bir şeylere çok hızlı alışamazdım ama denemem lazımdı. Verdiğim onca savaşı boşa çıkaramazdım.

 

Ana salonun önüne geldiğimde kafamdaki şapkayı çıkartıp elime aldım. İçeride kimlerin olduğunu bilmiyordum ve beni üzerinde bunlar yazan bir şapkayla gördüklerindeki tepkiyi görmek istemezdim açıkcası.

 

İçeri girdiğimde iki kişi gördüm. Ramona canım önünde telefonla konuşuyordu. Tavırlarından haraketli bir konuşmada olduğunu fark ettim.

 

Konuşmasının bitmesini beklemek için koltuklara ilerledim.

 

Televizyonun önündeki tekli koltuklardan birinde James oturuyordu. Açık televizyondaydı gözleri. Diğer köşedeki tekli koltuğa oturduğumda televizyonda ne olduğuna merakla baktım.

 

Araba yarışına benzer bir şey açıktı. Televizyonun tam olarak nasıl çalıştığından öğreneli çok olmamıştı ne yazık ki. Öncesinde ne olduğunu ve ne işe yaradığını az çok biliyordum elbette. Ancak ilk kez burada elime bir kumanda almıştım ve bu bilgisayar kullanmak gibi değildi. Komik olan bilgisayarlar konusunda en az Loan kadar bilgim varken bu kadar basit bir cihazı çözememem komikti. İlk başta bocalasamda Clayton ve Jace sayesinde ne kadar basit bir kullanımı olduğunu öğrenmiştim.

 

"BUNDAN EMİN MİSİN!"

 

Ramona'nın aniden yükselen sesi televizyona daldığım için sıçramama sebep oldu.

 

Televizyonun ekranındaki arabaları izleyen gözlerim Ramona'ya döndü. Benimle birlikte James de meraklanarak Ramona'ya bakmıştı.

 

"Siz sakın karışmayın. Benim gelmemi bekleyin."

 

Sesindeki endişe benimde endişelenmemi sağlamıştı.

 

"Lanet olsun!"

 

Ramona telefonu kapatırken elleri yumruk oldu. Yumruğunu yavaşça cama vururken sakinleşmek için derin nefesler aldığını duydum.

 

Ne olduğunu anlamazken kararsız bakışlarım odada bulunan tek kişiye döndü çaresizçe. Aynı anda James de bana dönmüştü. İkimizde ne yapacağımızı bilemezce öylece kaldık. İkimizinde insanlarla olan iletişimi o kadar kötüydü ki ne olduğunu sorması için birbirimizi bekliyorduk.

 

James topu bana atarcasına omuz silkerken bakışlarını başka yöne döndürdü.

 

Kararsızca Ramona'ya dönerken sadece ne olduğunu sormaya karar verdim. Ağzımı konuşmak için açtığımda Ramona arkasını döndü. Dudaklarımı birbirine bastırıp merakla ona baktım.

 

Camdan uzaklaşıp salonun ortasına yaklaştı. Bana bakarken yüzündeki üzgün ifadeyi gördüm.

 

"Özür dilerim söz vermiştim ama dışarıya çıkamayacağız."

 

Mahçupça konuşmuştu.

 

"Kötü bir durum mu var?"

 

Ramona her zaman sakin bir insan olmuştu. Ne olmuştu bilmiyorum ancak onu ilk kez bu kadar endişeli görüyordum.

 

"Kötü bir durum yok. Kişisel bir mesela. Benim acil gitmem gerekiyor."

 

"Beni düşünmene gerek yok. Acil bir şeyse hemen git."

 

Kafasıyla onaylarken telefonuna bir şeyler yazdı. Kafasını kaldırıp son kez bana üzgün bir bakış atıp hızlı adımlarla salondan çıkmıştı.

 

Ramona'nın salondan çıkmasıyla kulağım tekrar televizyondan gelen seslere odaklandı.

 

Bakışlarım elimde tuttuğum şapkaya inerken salona girmeden önceki olan tüm enerjimin kaybolduğunu hissettim. Kendime nazar değdirme hızım şaka olmalıydı.

 

Dışarıya çıkamayacak olmama belki birazcık üzülmüştüm ancak daha çok üzüldüğüm şey şapkayı kullanamayacak olmamdı.

 

James oturduğu koltuktan kalktığında şapkadaki bakışlarım ona döndü. Bir şey söylemeden o da salondan çıkmıştı.

 

Odada tek kaldığımda rol yapacak kimse kalmadığı için suratımdaki düz ifade yavaşça silindi. Yorgun bir ifadeyle arkama daha da yaslandım.

 

Bu yalnızlıktan kurtulamayacağımın bir kez daha farkına varmıştım. Belki de dışarıya çıkmak için de kendi başıma çabalamalı ve korkumu yenmeliydim. Hep olduğu gibi zor durumdayken kimse yardımıma koşmayacaktı.

 

Bakışlarım cama dönerken kendime cesaret vermek için bir şeyler düşünmeye çalıştım. Dışarıya çıkar ve sadece tesisin etrafında birkaç tur atabilirdim belki. Bebek adımları her zaman en güvenli olanıydı.

 

Ben kendimi gazlamaya çalışırken salonun kapısı tekrar açılmıştı.

 

Az önce giden James üzerinde bir ceketle geri dönmüştü.

 

İçeriye girmek yerine kapıda dikilmeye devam ettiğinde anlamayan gözlerle ona baktım. Onunda gözleri bendeyken aramızda anlamsız bir bakışma yaşanmıştı.

 

"Kalkmayı düşünüyor musun?"

 

Bakışlarından bir şey anlamadığımı fark ettiğinde konuşmaya karar vermişti.

 

Suratına anlamsızca baktım birkaç saniye.

 

"Anlamadım."

 

Gözlerini devirdiğini gördüm.

 

"Dışarıya çıkmak istiyorsan beynini biraz daha hızlı kullanırsan iyi olur. Akşam olmasına az kaldı."

 

"Ne?"

 

Gayet düz bir ifadeyle söylediklerini yanlış duyduğuma emindim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

*

Loading...
0%