Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Zamanın Akmadığı Anlar

@maximoff

İnci'den


"Ve bazen hayattır sevmek.Birini çok uzaktayken bile yüreğinde taşıyabilmek."


Diyordu Özdemir Asaf.


Yaşadığım tam olarak buydu.


Korktuğum yerlerden vuruldum.Kaçtığım yerlerden yakalandım ben.


Dönüşüm,gidişim kadar cesur değildi yüreğimde.


Bir de Ankara'nın ayazına alışamadan Agah'ın fırtınasına tutulmuştum.


Karşılaştığımız ilk andan beri sanki 7 sene önce hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.Sanki o başkasının elini tutmamış,başkasını sevmemiş;ben bu şehri hiç terk etmemişim gibiydi.


Saçlarımı görene kadar.O an sönmüştü gözünde ikimizi de yakacak olan ateş.


O ateşi söndürmüş,parmaklarının arasında kontrol edebildiği bir ateş başlatmıştı.


Agah Arslan'ın sigara içmesi yakmamıştı canımı.Sigara içecek kadar derdinin olmasına yanmıştım ben.


Kendimi cezalandırıyorum demişti.


Agah'ın cezalarının bedelini ben ödememiş miydim sahi?


Nasıl durduracağım kendimi?Agah Arslan böylesine korkusuzca yaklaşırken benim geri attığım her adım uçurumun kıyısı değil miydi?


Arslan neden böyle yapıyordu peki?


Otopsi yaparken,bu akşamki yemekte,balkonda;sürekli beni izlemişti.


Eskiyi mi arıyordu yüzümde?


Oysa bilmiyordu ki eski;kalbimin en derin yerinde bir daha gün yüzüne çıkmamak için direniyordu.


Benim yaralı aşkım,onun geçmişe duyduğu sinire karşı direniyordu.


Bir çocukluk arkadaşı için bunca savaşa gerek var mıydı sahiden?


Sabah


Uykum.Benim güzel uykum.


Kim böldü  seni sabah sabah?


Sinirle telefonuma uzandı parmaklarım.


Yiğit arıyordu.


Telefonu açıp kulağıma dayadım.Kapalı gözlerimle dinledim onu.


Yiğit:Uyandın mı?


İnci:Hı hı..


Yiğit:Saatten haberin var mı kadavra?


Gözünün ucuyla odamdaki saatte baktım.Telaşla doğruldum.İşte şimdi açılmıştı uykum.


İnci:Ayyy ben hazırlanacağım arabam da yok kapat kapat.


Yiğit'in kahkahası ulaştı kulaklarıma.


Kızacağımı anlamıştı.Hemen konuştu.


Yiğit:Hazırlan aşağıda bekle,konum da gönder geliyorum ben.


Çoktan kalkıp hazırlanmaya başlamıştım.Hoparlöre aldığım telefona doğru bağırdım.


İnci:Tamaaaaam.


Giyinip indiğimde elimdeki hastane kıyafetlerimi kenara bıraktım.


Anneme çıktığımı haber verip kapının önüne indim.


Annem,anneannemle görüştüğü için gelmemişti kapıya.


Aşağı indiğimde Yiğit'in gelmediğini gördüm.


Rahatlamıştım.Ben geç kalmamıştım sonuçta.Melek teyzemin sesi ulaştı kulağıma.


Melek: İnci'm gel kızım ne bekliyorsun orda öyle.Gel burada bekle.


Onu üzmek istemediğim için başımı sallayıp bahçelerine doğru ilerledim.


Attığım her adım can kırıklarımla doluydu.Onca güzel anı seneler önce birkaç günde hayatımın en kötü günleri haline gelmişti sahiden.


İnci:Afiyet olsun.


Arslan Amca beni görünce gülümsedi.Elindeki çatalı bırakıp Agah'ın yanını gösterdi.


Arslan:Otur kızım.


Sessizce oturdum Agah Arslan'ın yanına.O yemek yemeyi bırakmış,çayını içiyordu sadece.


O sırada İdil'in benim için getirdiği çayı önüme çektim.


Melek:İşe mi gidiyorsun kızım?


İnci:Evet Melek Teyzem.


İdil:Abla hangi hastanede başladın sen?Dün unutmuşum sormayı.


Agah Arslan benden önce cevap vermişti.


Agah Arslan:Nefes Hastanesinde.


İdil'in parlayan gözlerine şahit oldum.O da hemşireydi, zihnim yanıltmıyorsa LifeHospital'de çalışıyor demişti annem.Hatta ismini 4 defa tekrar etmişti söyleyemeyince.


İdil:Ablaaa şu an Ankara'daki en güzel hastanede çalışıyorsun.


Ama orada doktor açığı yok diyorlardı.Var mıymış?


İnci:Yoktu iki senedir.Ben de iki senedir Trabzon'da çalışıyordum zaten.


Ordan benimle birlikte mezun olan arkadaşım o sene kendi bölümü eksikti rahatça başladı burada.Ama benim bölümüm doluydu.Bu hastanenin adli tıpı çok yoğun oluyor.Çünkü emniyetle yapılan bir anlaşma var onların araştırdığı tüm vakalar buraya geliyor.Önceki doktor çok yoruldum yıprandım diyerek tayin istemiş.Burası boşalınca benim adım sıradaydı zaten beni çağırdılar.


Melek:Yavrum bu kadar yoğunsa sen de çok yorulursun.


İnci:Merak etme Melek Teyzem.Hem çalışmayı da seviyorum.


Agah Arslan hâlâ sessizce dinliyordu.


Arslan: Kızım sen geç kalmıyor musun?Agah Arslan bıraksın seni giderken.


İnci:Yok Arslan Amca çok sağol.Arkadaşım alacak bugün beni.


Abim gelene kadar böyle olacak artık.


Agah Arslan:Arkadaşın gelmesin,ben bırakırım.


İnci:Gerek yok Arslan.Ters kalıyor zaten sana.


Agah Arslan hızla bana döndü.Bir şey diyeceği sırada Melek Teyze girdi araya.


Melek: Arkadaşın ne doktoru İnci?


İnci:Ortopedi uzmanı.


Melek:Orta..orto o ne kızım?


İnci:Okumuş kırık çıkıkçı.


O sırada Yiğit'in sesini duymamla kapıya döndüm.


Yiğit: Yok artık İnci.10 sene okul okudum.Kırık çıkıkçı ne kızım?


Ayağa kalktım.Elimle Yiğit'i gösterdim.


İnci: Arkadaşım Yiğit.


Ardından Yiğit'e dönüp mırıldandım.


İnci:Bana kadavra derken bir sorun yoktu.


Agah Arslan kaşlarını çattı.Oldukça kısık söylemiştim.Duymuş muydu yani?


Yiğit mesafeli bir tebessüm sundu.


Yiğit:Memnun oldum teyzecim.


İnci:Biz gidelim artık.Melek Teyzem, görüşürüz.


Melek Teyzem: Görüşürüz güzel kızım.


YAZARDAN


İnci,Yiğit'in arabasına bindi.Araba sokaktan ayrıldığı anda Agah Arslan almıştı fişeği.Hızlı adımlarla odasına ilerledi.Melek Hanım anlamıştı peşinden ilerledi oğlunun.


Agah Arslan odasına gitti.Üzerini giyinmek için dolap kapaklarını açtı,kapattı,açtı,kapattı.


Melek Hanım:Oğlum..


Agah Arslan'ın patlama noktasıydı belki de.Elini kapattığını dolaba geçirdi defalarca.


Melek Hanım:Yapma yavrum,yapma oğlum.


Agah Arslan:Anne...dayanamam buna.Beni görünce düşen gülümsemesinin başkası için yeniden yeşermesine dayanamam anne.Ama gelmiyor lanet olsun ki benim elimden hiçbir şey gelmiyor.


Melek Hanım:Sen sadece küçücük bir anda hissettin bunu.Peki İnci ne yapsaydı oğlum? Başkasının elini tuttun geçtin karşısına.Üstelik şimdiki kadar olgun değildiniz.Çocukluk arkadaşını aldın elinden.Şimdi ona kızmaya hakkın var mı?Sen seviyorsun yanarcasına ama İnci yanmak istiyor mu?Biraz dur Agah.Biraz bekle İnci'yi sıkıştırman bir sonuç vermeyecek.Sana olan kırgınlığı karşı mahalleden okunuyor.Yapacağın her davranış iki aileyi de etkiler oğlum.


Annesi odadan çıktı.Agah Arslan yerde oturdu bir süre.İçindeki kaybetme korkusu dört bir yanını sarmıştı.


Ne yapacaktı?Aklı,kalbi İnci'yle doluyken; nasıl uzak kalacaktı?


Üstelik yeterince uzak kalmışlardı.


Dahası olmayacaktı.


1o Dakika kadar oturdu aynı yerde.Sakinleşmeyi bekledi ardından hazırlanıp aşağı indi,kapıyı açtığı sırada annesi durdurdu onu.


Melek Hanım:Akşam Nergis ve Buğra'nın düğünü var aman diyim geç kalma oğlum.


Agah Arslan:Tamam anacım merak etme.Aldınız mı altın?


Elif Hanım "Aldım aldım."


...


İnci çalan telefonuna bakmak için çıkardı elindeki eldivenleri.Annesi arıyordu.


İnci:Efendim annecim


Elif:Kızım ben söylemeyi unuttum sabah da göremedim seni.Akşam Buğra ile Nergis evleniyor.Gecikme tamam mı?


İnci:Tamam ben evden giyinir gelirim.


AKŞAM 20.00


Agah Arslan arabasından indi.Girişteki aileleri tebrik ederek ailesinin yerleştiği masaya adımladı.Gözleri de kalbi de birini arıyordu ama İnci gelmemişti henüz.


Agah Arslan:İyi akşamlar.


İnci'nin ailesi ile tek masada oturmuşlardı.Zaten yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi ki.


Agah Arslan yalandan elleriyle  gözlerini kapattı.


Agah Arslan:Bu ne güzellikler hanımlar?Gözümü aldınız.Babamlar nerede?


Elif Hanım gülerken Melek Hanım oğluna kızmakla meşguldu.


Elif Hanım:Dururlar mı bu kadar seste,arka tarafta oturuyorlar arkadaşlarıyla.


Agah Arslan onlara gülerken başını çevirdiğinde kapıdan geleni gördü.Geliyordu İnci'güzeli.


Dizlerinin biraz üstünde biten siyah elbisesi.Topuz yaptığıı kahverengi saçları.Dudağındaki kırmızı ruju ve güzel gülümsemesi ile gökteki aydan bile güzeldi.


İnci:İyi akşamlar canımlar.


Melek Hanım:İyi akşamlar güzel kızım.


Elif:Nerede kaldın kızım birazdan çıkacaklar.


İnci:Anne geç kalmamışım işte.


İnci,Agah Arslan'ın yanına oturmuştu.Agah Arslan senelerdir aynı parfümü kullanıyordu.Ona hissettirmeden bir nefes çekti içine.Agah Arslan'ın ona döndüğünü anlayınca konuşmaya başladı.


İnci:Yağmur yağacak niye bugün evleniyorlar?


Elif Hanım:Ne yağmuru kızım hava ne güzel görmüyor musun?


İnci:Yağacak işte.


Agah Arslan sessizce dinliyordu.Gözlerini bile alamadığı için konuşmadan dinledi sadece.


10 Dakika kadar sonra gelin ve damat çıkmış ilk danslarını ediyorlardı.


2.Dans için insanları sahneye davet ettikleri sırada hava birden bastırdı yağmur yağmaya başladı.Agah Arslan gülmeye başladı.


Agah Arslan:Seneler geçti senin şu...


Agah Arslan'ın gülmekten tamamlayamadığı cümlesini İnci'nin annesi tamamladı.


Elif Hanım:Şom ağızlı mısın kızım sen?


İnci:Anne ya ne alakası var ben demiştim öylesine.


 Melek Hanım'ın gözü ise yüzü ağlamaya dönmüş Nergis'teydi.


Melek Hanım:Ay çok üzüldü kız yazık ya.Kimse de kalkmıyor dans için.


Yağan yağmur birilerine bir şeyi hatırlatmış olmalı ki İnci ve Agah Arslan aynı anda baktılar birbirlerine.


Agah Arslan geçen zamanı,aralarındaki gerginliği boşvererek kalktı ayağa.Hafifçe eğildi elini uzattı İnci'ye.


Agah Arslan:Bu kez basmayacağım ayağına.Senden benden başka kimse çıkmaz bu yağmurda dans etmeye.


İnci durdu.Gülümsedi.Sadece çocukluk arkadaşını gördü Agah Arslan'ın parlayarak bakan gözlerini gördü.Uzattığı elini tuttu Agah Arslan'ın.


İnci:Bu kez ben basacağım topuklularımla.


İkisi ıslanan yağmura aldırmadan sahneye ilerlerken ikaz eden annelerinin duymuyorlardı bile.


"Rengârenk ormanlardan


Elimden tutup da


Yürüdün yanımdaHiç mi hiç olmazlardan


Bir hikâye yarattın


Uyuyup yanımdaŞimdi ellerin ellerim


Dokunmalı sözlerim


Bi' şarkısın dilimde


Kuvvetli ezberimİçimdeki hisleri


Bi' tek seni isterim


Tam zamanı, tam yeri


Tutup seni öpmenin."


İNCİ'dEN


Bir ileri geri...sağa sola ileri geri...senelerdir dans etmediğimiz halde nasıl böyle uyumlu olabiliyordu adımlarımız?Hem ben Agah Arslan ayağıma basar da eğleniriz diye düşünmüştüm.Şimdiyse durum farklıydı,neden koca düğün yerinde sadece biz varız gibi hissediyordum ki?


Her anlamda.


Agah Arslan'ın gözleri bir an olsun ayrılmıyordu gözlerimden.Zamanın akmadığı bir an varsa tam da o anın içindeydik.Bu beni daha da zora sokuyor,ördüğüm duvarlara zarar veriyordu.Yağan yağmur çoktan ıslatmıştı saçlarını ve Agah Arslan bu şekilde çok çekici duruyordu.


Hay böyle işin içine...konuş İnci.Konuş yoksa bu adam geliyor elinde balyozuyla duvarına.


İnci:Ayağıma basmadın.


Agah Arslan:Şimdi bassam sadece acımakla kalmazdı İnci.


İnci büyüttü gözlerini.


İnci:Ayakların büyüdü mü gerçi boyun daha uzamış.


Agah Arslan:45.187 de boy.


İnci:Hey maşallah daha yok muydu?


Agah Arslan:Ayıp İnci denir mi öyle?


Agah Arslan 'ın gülerek söyledikleriyle gülümsedi İnci.


İnci:Senin içine annem kaçmış.


Agah Arslan gülümsemeyi kesti.İnci'nin belini kavradı bir adım daha yaklaştırdı kendine.


Ardından mırıldandı kulağına."Tam zamanı tam yeri tutup seni öpmenin."


Bu sözlerden sonra İnci'nin gülümsesi duruldu,mesafeler geldi aklına.Agah'ın gözlerine baktı.Mırıldandı.


İnci:Yanlış zaman,yanlış insan.


Ardından ellerini ayırdı.Dolan gözlerini kırpıştırdı.


İnci:Artık masaya gidelim çok ıslandık.


Agah Arslan:Peki geçelim.


İnci'den


Islanan kaküllerimi düzelterek yerime geçerken Agah'ın arkamdan gelen adımlarını duyuyordum.


Böyle mi olacaktı sahiden?


Ne ima ettiğini söylediklerinin ne anlama geldiğinin farkında mıydı Agah?


Anlamıyordum.Geçen senelerde değişen neydi anlamıyordum.Beni sevme ihtimali oldukça gülünç geliyordu.Yanında,yamacındayken; sevmemişti,görmemişti.


Şimdi bu cüretkar tavırları ile tek istediği çocukluk arkadaşı mıydı sahiden?


Aklımı, kalbini darmadağın etmişti.Ankara'ya geleli daha bir hafta bile olmamışken kendime verdiğim sözlerde beni şüpheye düşürmeye başlamıştı Agah.


Annemlerin kendi aralarında derin bir sohbet içinde oldukları belliydi.Biz dans ederken birkaç kez çok yağıyor diyerek çağırmışlardı ama ikimizinde odağı yağan yağmur değildi o an.


Annelerimiz bunu fark etmedi ancak Agah'ın ve benim böyle şeyler yapmayı sevdiğimizi bildikleri için ısrar etmemişlerdi.


Masadaki peçeteliğe uzandım,üç tane kopardığım peçetelerin ikisini kendime aldım.


Diğerini Agah Arslan'a vermek için ona baktığımda gözlerini kırpmadan beni izlediğini fark ettim.


Ama.


Ama o böyle yaparsa ben nasıl karşısında duracağımı bilmiyordum ki.


Ne yapacağını bilemez bir hâlde uzattım peçeteyi ona.


"Saçlarının önünü kurula biraz en azından baş ağrısı yapmasın,migrenine vurursa uyutmaz seni."


Agah Arslan gülümsedi peçeteyi aldı,başını hafifçe sallayarak konuştu.


Agah Arslan: Eyvallah.


Ona bir şey söylemeden yüzümü masaya döndüm.Çıkardığım iki peçeteyle kaküllerimi kurulamaya başladım.


Hafiften kurumuş olsalarda nasıl durduklarını bilemiyordum.Bu yüzden telefonumun ön kamerasını açıp telefonu elime aldım.Sağ elimle de kahküllerimi düzeltiyordum ki telefonum çalmaya başladı.


"Kırık Çıkıkçı arıyor."


Aramayı yanıtladığımda Yiğit hızla konuşmaya başladı.


Yiğit:12-8 mi 8-5 mi?


"Anlamadım Yiğit?"


Benim konuşmamla yanımda Agah'tan derin bir soluk sesi duyuldu.


Buna rağmen ona dönmeden Yiğit'le konuşmaya devam ettim.


Yiğit:Nöbet saatleri oynamış.Herkes tekrar ayarlıyor.Mesajı görmediğini fark ettiğim için aradım.Sana gece nöbeti yazmışlar İnci.


"Ciddi misin?"


Yiğit:Ne yazık ki.En azından saati sen seç diye aradım.Kaçta gelmek istersin?


"12-8 olsun Yiğit.Sabah çok zor olur ben evime geçmedim daha."


Yiğit:Tamam yazdım.Kendimi de o saate yazdım.Biricik arkadaşımın olmayan aşk hayatını konuşuruz.


Gülecek gibi olsam da yanımda sert soluklar alarak sinirini içten içe belli eden Arslan'la kendimi toparladım ve konuşmaya başladım.


"Hatırlat yarın bu kötü şakana gülmeyi deneriz.İyi geceler."


Telefonu kapattığımda Melek teyzeyle konuşan anneme baktım.


"Anne ben kendi evime geçeceğim."


Elif: Kızım hani buradaydın bu akşam?


"Nöbet saatleri değişmiş şimdi geldi haber."


Elif:Hay Allah yavrum tamam geç bari babana söyleyelim bıraksın seni.


"Düğün daha bitmedi ayıp olur şimdi.Ben taksi çağırırım."


Melek Teyze:Sen nereye oğlum?


Agah Arslan:İnci'yi evine bırakacağım anne.


Ayağa kalkarken peşimden ayaklanan Agah Arslan'a baktım şaşkınlıkla.


O benim aksime oldukça rahattı.


"Arslan gerek yok,ben giderim kendim."


Agah Arslan:Hadi İnci hadi.


Annemler bize bakarken sorun çıkmaması için kabul etmek zorunda kalmıştım.


O da kabul edeceğimi bildiği için arabasına doğru ilerlemeye başlamıştı bile.


Ben bindikten sonra kısa bir bakış attı.Ardından arabayı çalıştırdı.


Sandığımın aksine sessiz geçen yolculuk evimin önünde bittiğinde saate baktım.


22.14


"Gelmek ister misin?Daha vaktim var."


Agah Arslan ifadesiz yüzünü bana çevirdiğinde konuşmaya başladı.


Agah Arslan:Doğru zaman mı?


Anlamıştım,anlamamazlıktan geldim.


"Çay içmek için doğru zaman."


Agah Arslan arabayı park etti.Apartmana girdik, asansöre binerken ikimizin de sesi çıkmıyordu.


Ne konuşacaktık ki zaten?


"Sen istediğin gibi bak etrafa.Çay suyu koydum.Üzerimi değiştirip geleceğim."


Agah'ın belli belirsiz salladığını başını gördüm.


Odama geçtim kıyafetlerimi değiştirip nöbet için giyeceklerimi giydim.Saçlarımı açarken ağrıyan saç diplerime birkaç dakika masaj uyguladım.


Bir yandan da Agah için tişört arıyordum.


Bulduğum siyah tişörtü alıp manzarayı izleyen Agah Arslan'a ilerledim.


Gözünü kırpmadan bakıyordu,Ankara'ya gerçekten aşıktı.


Ona uzattığım tişörtle kaşları çatıldı önce.Hakkı olmasa da açıklama yapma gereği duydum.


"Abimin tişörtü,gömlekle rahat olmaz diye düşündüm."


Agah Arslan:Nerede değiştireyim?


"Çaya bakacağım,burada değiştirebilirsin."


Çayı demlerken kendi kendime konuşuyordum.


Bu düğünlerde çay servisi olmaması gerçekten çok saçmaydı.Günlük hayatımızda her an çay içiyorduk ama düğün olunca çayın ç'si bile yoktu.


"Çay içmeden nasıl mutlu olacağım ki ben o düğünde.Hayret bi şey."


Agah Arslan: Gün Güzeli,yine kendi kendine konuşuyorsun.


Gün Güzeli...kalbime senelerdir yasaklandığım o atış hızının iznini veren kelime.


Yine de dağılmaya müsait kalbimi kenara bıraktım.


"Düğünlerde çay vermemeleri o kadar saçma geliyor ki.Normal zamanda deliriyorlar çay diye."


Agah Arslan mutfakta sandalyeyi çekip otururken güldü önce,ardından aralandı dudakları ancak bir şey diyemeden geri kapandı.Aklına gelen anıları anlamıştım çoktan.


GEÇMİŞ YAZARDAN


Düğün son ses devam ederken Agah Arslan İnci'nin yanından kalkıp onu çağıran arkadaşlarının yanına gitti.İnci masada ailesiyle oturmaya devam ediyordu.


Sonra masalarına sarı elbisesi büyük topuz yaptığı saçıyla birlikte Hazal geldi.


Hazal:Hoşgeldiniz.


Elif Hanım:Hoşbulduk kızım hayırlı olsun ablan çok mutlu olur inşallah.


Hazal:İnşallah çok teşekkürler.


Sonra gözlerini gezdirdi masada.


Hazal:Arslan yok mu?


İnci onun bu tavrına sinir olsa da cevapladı sorusunu.


İnci:Arkadaşlarının yanında.


Hazal:Anladım canım.


Hazal hala onların masasının önünde dikilirken annesi geldi.


Gönül Hanım:Hoşgeldiniz.


Melek Hanım:Hoşbulduk Gönül'cüğüm hayırlı olsun.


Gönül Hanım:Çok teşekkürler.


Gönül Hanım İnci'ye baktı ardından gülerek konuştu.


Gönül Hanım:Ne kadar güzel olmuşsun İnci.Elbisen çok yakışmış.Ben Hazal'a da böyle bir şey al dedim ama dinlemedi.


İnci nezaketen gülümsedi Gönül Teyzesi onu överken kendi kızını eleştirmişti.Rahatsız edici bir durumdu.Hazal'ın yüzü de sinirli bir hal almıştı.Annesine döndü hızla.


Hazal:Hadi anne sen git diğer masaları da gez ben de ablama bakacağım.


Gönül Hanım masadan ayrılırken Hazal da gitmek için adımladı.Ama on an bir şey oldu.


Hazal masanın yanından geçerken kiraz suyu dolu bardağa vurdu kolunu İnci ne olduğunu anlayamadan beyaz elbisesi kırmızıya boyandı.


Elif Hanım:Ayyy kızım kalk kalk.


Hızla ayağa kalktı İnci elbisesi mahvolmuştu.İnci dolan gözleriyle baktı Hazal'ın arkasından içinden düşündüklerini dile getirdi Melek Teyzesi.


Melek Teyze:Bilerek yaptı bak sen şu Hazal'a mehvetti elbiseyi.


İnci titreyen sesiyle konuştu.


İnci:Ben eve gidiyorum.


Annesinin sesini duymadan kalktı masadan çıkışa ilerledi.


Agah Arslan arkadaşları ile konuşurken kafasını çevirdiğinde İnci'nin dışarı çıktığını gördü.


Hızla arkasından ilerlemeye başladı.


Ama İnci fark etmemişti Agah Arslan'ı.


Bir sorun olduğunu anladı Arslan.


Agah Arslan:İnciii.


Agah Arslan:İnci!İnci bi dur!


İnci,Agah Arslan'ı duyduğunda duraksadı.


Gözlerine gitti elleri, gözyaşlarını silerken Agah Arslan da ona yetişmiş kolundan tutmuştu.


Agah Arslan:Nereye gidiyorsun İnci?


İnci:Agah bırak ya...


Agah Arslan,titreyen sesine;kızarmaya başlamış gözlerine baktı İnci'nin.


Kaşları çatıldı,hafiften sinirlenmeye başlamıştı.


Agah:İnci,sinirleniyorum ne oldu hem bu elbisenin hali ne böyle?Buna mı ağlıyorsun?


İnci yüzüne gelen damlaları silerken konuşmaya başladı.


İnci:Gönül Teyze çok beğendi beni.Ne güzel giyinmişsin dedi.Hazal böyle güzel olmadı dedi.Hazal da yanındaydı.Annesinin dediklerini duydu.Masanın yanından geçerken elini vurdu bardağa.


İnci bir yandan ağlıyor bir yandan elbisenin eteğini tutup gösteriyordu.


İnci:Böyle oldu sonra.Çıkmaz ki bu leke.


Hem neden yapıyor benim suçum değil ki bu-


Agah Arslan,İnci'ye uzanmış çoktan göğsüne yaşamıştı.


Saçlarını severken sakinleştirmeye çalıştı.


İnci'nin ağlamasına tahammül edemiyordu.Üstelik gün içindeki hevesini görmüştü.Elbisesini defalarca kez denemiş Agah ile uyumlu olmasını istediği için ondan da beyaz gömlek giymesini istemişti.


Agah Arslan başta itiraz etse de kızı üzmemek için giymişti.


Ama şimdi daha çok üzmüşlerdi Güngüzelini.


Agah Arslan:Şişşt.Tamam.Ağlama daha fazla.Alt tarafı bi elbise İnci.Çıkmazsa lekesi bir tane daha alırız.


İnci:Eve gitmek istiyorum.


İnci sarılmayı bırakıp ilerlerken Agah Arslan derin bir nefes alıp peşinden ilerledi.Annesinin aramasını yanıtlarken yürümeye devam etti.


Agah Arslan:Efendim anne? İnci'nin yanındayım evet.Eve geldik.Ne yapayım anne ağlıyordu o zamandan sonra düğünde durmamızın bir anlamı yoktu.


Tamam anne siz oturun ama dönmeyiz biz daha.


Eve gelene kadar Agah Arslan ne derse desin konuşmadı İnci.


Bu durum Agah'ın da moralini bozmuştu.


Evin önüne geldiklerinde İnci anahtarını çıkarıp evine girerken sessizce izledi Agah Arslan.


İnci anahtarını ayakkabılığa bırakırken Agah'ın içeri gelmediğini fark etti.


İnci:Niye içeri gelmiyorsun?


Agah Arslan:Konuşmuyorsun İnci bir de ağlıyorsun.Delireyim diye içeri mi çağırıyorsun?


İnci:Ya Agah tamam gel ağlamayacağım.Gerçekten hadi gel.


Agah Arslan içeri girdiğinde sinirli yüz ifadesinden bir şey kaybetmemişti.


İnci de farkındaydı.Ne zaman morali bozulsa Agah Arslan ondan daha çok kafaya takıyor,bir sebeple ağladığındaysa sinirinden durulmuyordu.


İnci:Ben üzerimi değiştireyim sen çay suyu koyar mısın Agah?


Genç adam kafasını sallamakla yetinip mutfağa geçti.


İnci hızlı adımlarla odasına çıktı.Üzerindeki elbiseye daha fazla bakmadan çıkartıp kirli sepetine attı.


Lekesi çıkmazdı belki ama denemekten zarar gelmez diye düşündü.


Üzerine lacivert tişörtünü altına da aynı renk eşofmanı giydi.


Salık saçlarını toplayarak merdivenleri inmeye başladı.


Mutfağa girdiğinde Agah'ın çayı demlediğini gördü.


İnci:Acıktın mı?


İki yana salladı kafasını.Siniri hâlâ geçmiş durmuyordu.


İnci:Dolapta var bir şeyler çay içerken yeriz yine de.


Buz dolabına ilerlerken konuşmasını sürdürüyordu İnci,Agah onu dinliyor mu bilmiyordu.


İnci:Mis gibi çay yapmışsındır sen şimdi.Çay dökülmüş olsa çıkardı lekesi kesin.Ama meyve suyu döküldü.Zaten bu düğünlerde neden meyve suyu verirler ki?Güzelim çaya ne oldu da benim elbisem renk değiştirmek zorunda kald-


Agah Arslan:İnciii


Konuşmasına hâlâ devam eden İnci duraksadı.Agah Arslan'ın sesi sinirli gelmiyordu.Aksine eğlenceli bir tınısı vardı.


Yemekleri tezgaha koyup arkasına döndüğünde Agah Arslan'ın gülümsediğini gördü.


Kızın odağının kendine döndüğünü anladığında konuşmasına devam etti Agah.


Agah Arslan:Kendi kendine konuşuyorsun Gün Güzeli.


İnci'nin kaşları çatıldı.Ne yani Agah Arslan dinlememiş miydi?Söylenmek için dudaklarını aralarken Agah fırsat vermeden konuştu.


Agah Arslan:Ege aradı diye balkona çıkmıştım.Geldiğimde fark ettim İnci konuştuğunu.


İnci'nin dudakları hayal kırıklığı ile büküldü.


İnci:Hadi ya...cidden mi?Neyse artık.


Agah kızın bu haline tebessüm etti.


Agah Arslan:Bir daha konuş hadi.Ne diyordun?


İnci yemekleri tabaklara koyarken boş ver dercesine salladı börek tuttuğu elini.


İnci:Düğünlerde meyve suyu yerine çay versinler diyorum.


ŞİMDİKİ ZAMAN


Gülmeye başladım.


"Ne kadar çok ağlamıştım ya"


Agah Arslan'a baktığımda onun da güldüğünü gördüm.


Agah Arslan:Yol boyu ağladın,konuşmadın.Dönüp Hazal'ın elbisesine meyve suyu dökmek gelmişti içimden.


Duyduğum itirafla daha çok güldüm.


"Çok eğlenmiştik ama evde.Gece yatarken iyi ki döktü diye geçirmiştim içimden."


Agah Arslan:Biz hep güzel zaman geçirirdik,İnci.


Agah Arslan'ın kırık tebessümüne takıldı gözlerim.Gülen yüzüm eski hâline döndü yavaşça.İstemsizce döküldü dilimden kelimeler.


"Mesafelerden önce."


Agah Arslan: Ördüğün duvarlardan önce.


Bir şey diyemedim.O da bir karşılık beklemedi zaten.Sessizce oturdu karşımda,bana bakarak içti ilk bardağını.


Sonra kalktı, bardağına tekrar çay doldurdu.Oturmadan önce mutfak penceresini açtı.Elindeki sigara paketini gösterdi.Müsade bekler gibi değildi ama yine de sordu.


"Müsade var mı?"


"Tabi iç sen."


Bir tane yaktı,sonra bir tane daha yaktı.Derin bir iç çekip bana döndü yüzünü.


Agah Arslan:Ne kadar daha sürecek böyle?


Soruyu soran 27 yaşındaki Agah mıydı yoksa o küçük çocukluk arkadaşım mıydı emin olamadım.Verebilecek bir cevabım da yoktu üstelik.Ne diyecektim ki?


Böyle sürecek çünkü seviyorum  mu diyecektim?Sen başkasını sevdim diye gittim.Sen başkasını elini tuttun diye ördüm o  duvarları mı diyecektim?Şimdi yıksam o duvarların altında kalırım mı diyecektim?


Diyemezdim.Dememek için gitmiştim.


Bir şeyler gevelemek için araladım dudaklarımı ama imdadıma yetişti Arslan'ın çalan telefonu.


Kim arıyorsa,Allah razı olsundu.


Arslan'ın eli söylenerek cebindeki telefonu buldu.


Agah Arslan:Ne var Çağan?Bok var gibi sürekli arıyorsun ne oldu yine ne oldu?


Çağan dediği adam ne söyledi bilmiyorum.Arslan bu kadar sinirliyken karşısındakinin konuşabilmesi bile büyük bir durumken Çağan Arslan'ı daha da sinirlendirmiş olacak ki Arslan'dan duymayı unuttuğum küfürleri yeniden hatırlattı bana.


Agah Arslan:Yavşaksın sen.Puştluk yapıyorsun nöbeti bana kitlemek ne oğlum?Kapat tamam kapat geliyorum.


Telefonu kapadığında öfkeli bakışları beni buldu gülmemek için kendimi sıktığımı anladı.


Agah Arslan elindeki telefonla beni işaret ederek konuşmaya başladı.


Agah Arslan:Gülme İnci.


Başımı tamam anlamında sallasamda tutamadım kendimi.


Agah Arslan konuşacağı sırada yeniden çaldı telefonu.


Agah Arslan:Senin ağzına sıçacağım bekle geliyorum.


Telefonu kapatıp ayağa kalktı.


Agah Arslan:Emniyete gitmem gerekiyor.Saat erken ama seni de bırakayım hastaneye.


Hafifçe gülümsedim ve kafamı hayır anlamında salladım.


İnci:Daha 1.5 saatim var.


Kafasını sallayıp dış kapıyı açıp çıktı Agah Arslan.


Ayakkabılarını giyerken kapının pervazında onu izliyordum.


Giydikten sonra bana baktı önce ardından eli uzandı kaküllerime.


Ne yapacağımı bilemez bir hâlde kırpıştırdım gözlerimi.


Parmakları ile düzeltti kaküllerimi.


Yüzünde ince bir tebessüm oluştu.


Agah Arslan: Kahverengi bir başka yakışmış ama Sarışın'ım olarak kalmanı tercih ederdim.


Bir adım geri çekildi, arkasını dönüp asansöre bindi.


Birkaç saniye ayrılamadım kapının önünden.


Geçmişe gitti aklım.


GEÇMİŞ YAZARDAN


İnci:Ya Agah düzgün örer misin?


Agah Arslan sabahtan beri İnci'nin saçlarını örmeye çalışıyordu.


Akşam arkadaşlarının doğum günü vardı.


İnci sabah elinde küçük küçük tokalarla gelmişti,Melek Teyzesi örsün diye ama o da sabah annesinin yanına gitmişti.


İnci bunun duyduğunda üzülerek geri döndü evine.


Agah Arslan kıyamayıp 5 dakika sonra gitti kapılarına.


"Ben öreyim gel hadi.Ne kadar zor olabilir?"


Bu sözlerinin üzerine İnci hemen bahçelerine gerekli malzemeleri getirmiş  Agah Arslan'ın önünde yere yakın bir tabureye oturmuş saçlarını örmesini bekliyordu.


Agah Arslan kolay bir şey olduğunu düşünmüştü bu örgünün


Ama şimdi fark ediyordu Agah Arslan ne kadar zor olduğunu.


Agah Arslan:İnci bu tokalar ne böyle Allah aşkına.Ellemeden kopuyor bunlar.


Bu tokalarla ben bi bok yapamıyorum ki.


İnci:İki parmağınla azıcık açıp hemen saçıma takman gerekiyor Agah.Hadi bir daha dene lütfen.Hatta getir parmaklarını ben tokayı parmaklarına takayım sen de hemen saçıma tak.


Agah Arslan:İyi tamam.Olmazsa üzülmek yok başka bir yere giderken örer annem saçlarını.


İnci uslu bir çocuk gibi salladı başını.


Agah Arslan sol elinin iki parmağını yaklaştırdı İnci'ye ve tokayı takmasını bekledi.


Ama İnci tokayı takmıyordu.


Agah Arslan:Taksana kızım tokayı niye bekliyorsun?Bak yine bozulacak İnci örgü.


İnci'nin odağı başka bir şeye takılmıştı.


İnci:Senin parmakların ne kokuyor? Vanilya mı o?


Kızın bu cümlesinden sonra parmaklarını koklayan adam yüzünü buruşturdu.


Agah Arslan:Dün dükkanda kadınlar o kadar çok parfüm denedi ki en son kendi bileklerinde kokular karışınca benim parmaklarımla devam ettiler kokulara.


Sen diyene kadar fark etmemiştim.Bırakayım örgüyü seni rahatsız eder vanilya.


İnci:Şu an rahatsız etmedi.Hadi tak tokayı da bitir işini Agah Bey.


Agah, İnci'nin parmaklarına geçirdiği tokayı hızla örgüye bağladı.


İnci bittiğini anlayıp ayağa kalkıp içerdeki aynaya gitti.


Ardından koşarak bahçeye çıktı, Agah'a sarıldı.


İnci:Çok güzel olmuş Agah çok çok teşekkür ederim.


Agah Arslan:Önemi yok hadi sen hazırlan ben de eve geçip şu kokudan kurtulup hazırlanırım.


ŞİMDİKİ ZAMAN-İNCİ


Yüzümde o günlerin güzelliğini anımsatan bir gülümseme vardı şimdi.İçeri geçtiğimde telefonumu aldım elime.Ne yaptığımı sorgulama fırsatı sunmadım kendime.


Yazdım ve gönderdim mesajı.


"Kaküllerimi düzelten parmaklarından sigara kokusu almak yerine babanın dükkanındaki parfümlerin kokusunu almayı tercih ederdim.


-Vanilyalı kokular olsa bile."


BÖLÜM SONU.


Yorum yapmanız benim için ve hikayenin gidişi için önemli canlarım.Lütfen bölüm hakkında,karakterler hakkında görüşlerinizi yazmaktan çekinmeyin.


Yıldıza basmayı da unutmayın


Loading...
0%